Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
OJMHURİYET 15 Hıri 197| «Psikopatlar her zaman rardır. V» ki serin zamanlarda onlan bilirkisl olarak inceleriz ve ncak lanunlarda onlar fcize bükmederler.» ıllar yılı önce, Nazilik denen kara faşist yönetimlerin en karalanndan birinde, hekimlik kavramım kana ve çirkefe bulamış birt ile ortakiaşa araştırmalara gırişmiştim; bilmeden. Bilimsel emeğimı türlü türlü sömürdükten sonra öğrendim kimliğini, o zamandan on yıl önce ettiklerini, toplama kamplarmda, «incelemearaştırma» girişimlerini. Sonradan, kısa süreli mahpusluğunun ardından, adımn basına «Prof.» öntakısını da edinen bu kişi, Naziliğin egemen ol duğu çağ diliminde, ırklar arasında karaciğerin mikroskobik yapı özelliklerinın ayrıntılarını saptamaga, bu arada üstün Germen ırkınm karaciğerindeki en geüşmişliği ispatlamağa adamıştı kendini. Toplama kamplarında toplanrnıs kişilerden seçtiği deneklerde, anestezi yapıcı maddeler karaciğeri bozup bulgulan yanıltmaBin diye böylesine bir bilimsel yöntem titizliği (!) içinde uyutmadan, canü ve uyanık 'durumda, usta tekniğinin keskin becerisı ile, Jcesip karaciğeri çıkanr, keserbiçerayıklar, incelermiş... Karaciğeri, canlı ve uyanık durumda, çıkarüıveren insan nasıl ölür, hiç düşündünüz mü? Bunlan öğrendikten sonra günlerce ellerimden utandığımı ammsarım; kimliğini bilmeden, kendisi ile tokalasuğımdan ötürü. Bu benim bildiğim örneklerden biri; nic» böyleleri belgelerle ortaya konmustur, yargı organlarının tutanaklarında, kitaplarda, dergilerde. Vietnam halkının kurtuluş savaşında Amerikalı hekimlerin kimisinin yaptıklannı, kiml maddelerin öldürücü dozunu, mutlak bir bilimsel yöntem titizliginde (!) somut ömeklerle, bir başka deyisle sapasaglam deneklerde ki o denekler de birer insandı saptadıklarını gene kendi iletişim kaynaklarından öğrendik. Şimdilerde de ölümcül sanılan hastaJarda CIA'nın, kimi ışınların öldürücülüğünü ispatlattırdığı, bir başka deyişle bu deneklen ki o denekler birer insandı öldürdüğünü öğrendik. Bu tutumlar, davranışlar, eylemler hekinnn ve toplumsal kurum olarak hekimliğln insan yaşamına saygısızlıgının, sevgısizliğinin, aaldırganlı'ımn aşafüık örneklerı. Sovyetlerde, düzene karşı çıkanların akıl hastası olarak etiketlendirildiği nicedir söylenir, yazılır. Dünya Psikiyatri Birliği (WPA Londra) iş edindi bu konuyu incelemeyi. Batl ülkelerinin ünlü uzmanlanndan lcurulu bir yarkurul etiketlendirilip kapatıldığı söylenen kişileri gidip yerinde o uzmanların dediğine göre özgür ve bağımsız koşullarda inceleyebildi; ortak bir kanıya varamadı. Kimisi o kişilerin gerçekten hasta ve kapatılmağa iorunlu ol OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Y HEKÎM ve ÎŞKENCE Prof. Dr. Metin ÖZEK ÎJtanbul Tabip Odası Haysıyet Divanı Başkanj duğunu, kimlsl de bunun tam tersine, hekimligin kötüye »raç •dildigina inandı. Memleketimizde de benzer örnekler görüldü son onyıllarda. Çeyrek yüzyıl önceki bir «bezırgân saltanatı ve zulüm» aşamasında tutuklanmış kişilerin, işkenceye, zulme. cefaya dayanıklılığını inceleyip ölçen hekim(ler)in, adı sanı söylendı. O zaman gencecik bir hekim adayı olarak inânmamıştım, inanamamıstım. Zaman geçti, çağ dönüştü, ayaklan şahrem sahrem yanlmışı «saglam» gören, «işkence izl yok» diyebilen yaratıklâr tanıdık, adının başında «Dr.» öneki olan, Ölümcül bir urun bedenini kemirdiğini kanıtlayan uzman belgeleri memleketin içinde ve dışmda verilmiş, cerrahca girişimlerle bedeninin orası burası kaç kez yontulmuş Harun Karadeniz, yeni bir girişim gereksinmesinde salıverilmedi; ölümUne ferman etti, «sağlam» diyen bir yaratık, adının başında «Dr.» öneki olan; besbel* li çıkar kınntıları uğnına. Kıvrandıran ağnlarla ölümüne yaklaşan gencecik bir kadmı, Hatice Alankuş'u, burulmuş barsakları ile çarelerin ortasmda çaresiz bırakıp, ölümüne çağrı çıkardı «hasta değil» diyen bir yaratık; admuı başında «Dr.» Öneki olan; bireyse\ çıkar kırıntıları ugruna bes'oelli. Ve de aydın geçinip, kültürünü yitjrraişliğin sapık değer yargüanna doyum sağhyarak; doyum saglıyarak, sadist eğilimlerine, örtülü ve gene de çıplak zavallılıklanna, eksikliklerine kişiliğinin. Bilinir ki saldırganlığın kişide belirlenmesinin ardında çok kez bireyin mutlak zavallılasmışlığı, yoksunlugu yatar. Duyjrusal doyuma varamamışlık, insancıl duygu diriliglnden yoksunluk saldırgânlığa iter bireyi; gene öğrenilmişür ki saldırganhk çok kez kişide doğal değil, tepkiseldir, hastaca bir belirtidir. Yasam öyküsünün, geliîmesinin bireyselliğinde yoksunlaşmış, kaskatı katılıp kalmış bu yaratıklâr, insan kardeşlerine lulüm ve cefa ile, onlan süregen hastalıklara ve de ölüme iten, iterken de sapık doyumlar sağlayan bu yaratıklâr, en hoşgörülü deyimle «hasta» kisilerdir. Saygıdeger hocam Ernst Kretschmer'e, FaşistNaz: karanlığında göz açnnlmamasma, yazı yazdınlmamasına yolaçan yukarıya aldığım özdeyisini burada yinelemek isterim «Psikopatlar her zaman vardır. Ne var ki serin zamanlarda onlan bilirkişi olarak inceleriz ve sıcak lamanlarda onlar bize hükmederler.» Halkımızın hoşgörü, insan saygısmın, sevecenlifinin yüceliği, insan kardeşleri ile kaynaşma tutkusu hep söylenir; tutsağına yardım ettıği, düşmanına el uzattığı, «Yann yanağından gayn» herşeyini paylasan, az önce kurşun sıktığı düşmanı tutsak edilince ekmeğini tütününüsuyunu onunla bolüşen halkımızın, yanmda mı karşısında mı, yukarda sergilernek istediğim bu yaratıklâr? tnançları, duşünceleri yüzünden tutuklanıp, toplananlann, çektikleri zulüm ve cefanın etkileri alabüdigine uzun sürüyor; nıce yıllar sonra o etkinin insan sağlığındaki belirtileri saptanabiliyor. Her kültürün, her toplumun cezalandırdıgı bayağı suçlardan dolayı içeri alınanlardakilerden, savaş tutsaklannın yaşammdan çok ötede, çok derinde etkileri. Beslenme eksikliği, bakımsızlıgın türlüsü, çevreden koparılmışlık hepsinde ortak. Bayağı suçlarda, savaş tutsaklığında birey çektiklerini haketmişliğin belli belirsiz özeleştirisi içinde. suçluluk duygusuna bulanmıştır. Kaldı kl, düşüncesinden inancından ötürü tutuklananlardaki gibi sürekli tehdit edilmeler, özel bir zulüm ve cefa yoktur; uzun da olsa çevresinden koparılmışlık süresinin sınınm bilir. Düşünmenin inanmarun tutuklanmafa yolaçtığı süreçlerde mahpusluğun bu örellikleri tersine isler. Bu konu FaşistNazi uygulamasının arda kalabilmiş kurbanlarında çok yönlil incelenmistir. Bu incelemelerın sonuçları, benim görebildi ğlmce, son yıllann memleketimizdeki ömeklert için de geçerlidir. Nazi kamplarında olsun, özel yönetimlerde olsun tutuklanıp toplananlarda «güriiltüye geti rilmek., «kım vurduya gitmek. olasılığı ile, bunun apaçık sözlü ve örnekli tehditleri Ue sürekli olarak karşüaşmak, varolumunun sürekli olarak yokoluma dönüştürülebileceği gerçeği ile, yaşamak vardır insanı kahreden. Kangi gözün dost, hangi gözün düşmana kirahk olduğunu bilememenin güvensizliği. çaresizliği, yardımsız bırakılmışlığı vardır; çevresinden koparılıp, kendi içinin sanılanna bırakılmışlık vardır. Birey çevre etkileşimi bozulabilir; bireyi kişi yapıcı, destekleyici, olumlu grup dinamifi aksayabilir, zedelenır, kimı kez erir gider. Düzen yönetiminin acımasız cezalandırma ve yoketme isteğine terkedilmişlik, zulüm ve cefanın süresinin sımrsızlığı, kişilerin hiçleştirilmesi.ne «kişilerin ilkelleşmesi.ne yolaçabilir, •kişiliğin yapısal değışikliğini» doğurur. Duyusal küntlük ve düşünce dağınıklığmdan yanlış düşünmelere kadar vardırır. Koşullar bireyde dehşet ve korkuyu öylesine ön plana geçirir ki. bu heyecanlar öylesine aşırılaşmış bir bellek gücü ile tutulur ki büinçte sürekli olarak, «güncel yaşamın her alanına karşı korkmağa hazır bir temel tutum süreğenleşebilir. üstelik yıllar yılı sürer bu, kimi kez ömür boyu: Süreğen korku neırrozlan, paranoia, öteki paranoid davranış sapmalan, süregen depressionlar. hastalıklar... Kişilik yapısının bu zedelenmeleri, bu ruhsalakılsal hastalanmalar gene öylesine «görevliler.in gözü Önünde oluşur ki bu yaratıkların da adlannın başında Dr. öneki vardır. Zulüm ve cefa süresinin bilinilmemezliği, zaman kavramını yitirircesine varolumun içeriğinin çözülmesi, çevresine gtivensizlik, cefa ile zuiümle öltimle korkutulmak, doğadan ve toplumdan koparılmışlık. zorunlu paranoid tepkilere ne türlü yolaçıyor, sık örnekleri ile gördüm son yıllarda. O yaratıklâr dt gördüler ki onlann görünürdekl görevi her yaru ile insan sağhğını kommaktı ve de adlannın başında • Dr.» öneki vardı... Dün yıllık Tıp günü idi. O yüzden adının başındaki Dr.» öneki ile belirlenen hekim kavramını somutlaştıracağı güne yaklaşanlarla, beni kahırlandıran bu olgnlar üstüne soyleşmek istedim. Tek tesellimiz, her mesleksel toplumda, genel kurallara ters düşen, türü kendisine özgü kişilerin bulunabilecegidir.» (1) İşkence görüp, kişiliğinin bütünlüğünde şu ya da bu özelliğı zedelenenlere, «bir giin bir dalda bir çiçek açarken» ölüme itilenlere kahırlı saygılar duyarken eklemek isterim gene de «ölen ölür kalan sağlar bizimdir.» (l) Ttılga, R.: Iskence Üıerine. Cumhurlyet, Sayı 1S387, 8 ekim 1975. İnsan Oğlu, Neredesin? SADUN TANJU rma, kendinden kaçamaz hale gelmiştir sonunda. Nijni ıstasyonunaa, neıeye gıdeceğini bilmeden, kalabalığm arasında peronda yürürken Vronski ile ilişkilerini düşünüyor durmadan. Yeni kararlar alıyor yaşamın bundan sonrası için. Yok yok, artık hiç bir karann gerekmediğini düşünüyor. Verebileceği herşeyi verdi o; ve artan tutkusu ölçüsünde Vronski yı kendinden uzaklaştırdığını gördü. Yasak bir aşkın lânetlenmiş bir kurbanı gibi garip bir salıncakta kolan vurdukça, nefrete kıskançlıga öfkeye doğru havalanıyor. A Aşk bitti, bunu anlıyor Anna. Yaşam da bitti. Moskova istasyonunda bir raslantı üe başlayan olay, Nijni ıstasyonunda bitecek. Peronda, önünden geçen yük treninln dingil sesleri bir ölüm ezgisi gibi uğulduyor kulaklarında. Tam tekerleklerın ortasına atmalı kendini. Bir vagon geçti. Obürünü yakalamalı. Kopmuş artık her şeyden. Yitırdıği aşk değil sadece, tüm yaşam. Bir yere varmalı, boyle yalnız ve boş ve savrularak yasanmaz. Oraya bakıyor, tekerlekler arasındaki dingil ağırlığınm çarpışıru önceden duyarak vücudunda, ujTişmuş, büyülenmiş ve bir kuyunun başında bakarmış gibi derine. Ve... üzaklaşan yük treninin arkasından, bir hat bekçisi, elindeki feneri tutarak raylar arasındaki karaltıya, sarı ışıkta, büyüyen bir korkuju ve üzgünlüğü yansıtıyor. Böyle bitiyor Anna Karenina balesi. Bale sanatını, masalımsı görüntüsü ve düş'ü tamamlayan müziğı ile, soyutlanmış bir güzellik aracı sayanm. Örneğin Tolstoy'un romanım, tiyatrosunu, sinemasınl, baleye bin keıe tercih ederim. Ama yine de güzeldi Rus Konsolosiuğunda özel davetlilere gösterilen Anna Karenina balesi. Yüz yıl öncesinın düşünce ve duygulanyle örülmüs, çok iyi anlatılmış ve ölümsüzlüğe yüceltümi? bir yasam kesiti idi Anna Karenina. Toplumsal değer yargılannın acımasız katılığında yetişen insan, aşk denilen en büyülc özgürlüğü bile, doğanın hak tamdığı ölçüde değil, toplumun koyduğu bağışlamaz kurallar içinde tadabiliyor, doyumsuz. Ustamız Tolstoy, pek karşı çıkmadan anlatıyor hikayesüü. Belki onun için de biraz acıdım Anna'ya, yüa yü sonra.. Hiç mi degişmeyecelc insanın yazgısı? Tolstoy'dan T« Çar'ın önemli devlet memurlarından prens Aleksey Alekundroviç'in harikulâde güzel eşi Anna Karerüna'nın umutsuz ajkından buyana geçen yüz yıl, toplumsal cendererun çenberlerinde bir gevşeme de yaratamsfi mıydı? Anna'run, Vronski'nın, Aleksey'in, Kiü'nin, Dolli'nin, küçük Seryoja' nın kişisel dramlannın hiç değişmeden zamanımıza kadar ulaşması bizı hiç etkilemıyecek mı? Nevzat Üıtün'un bızım gazetede başlayan yazı dizisinde vurgulamak istedigi Çagdaki Sancı bence bu; insanı bütün şartlanmalardan, eskimiş değer yargılarından kurtarnudıkça, yeni toplumu yaratamayız. Oysa nasıl da kaplumbağa yürüyüşü ile, insana degismezlik karamsarlığı veren bir ağır gelişme ile, tekflik hızın gerisinde kalıveriyor insanoğlu! Ankara'da, Esenbofa' dan şehre doğru giderken otobüsle, sağdaki gecekondu mahaüelerine bakıp, insanı nasıl değiştirmeli ki, razı olmaaın bir kez kendisine sunulmuş yasam bakkının bu kadar yoksunluklar içinde elinden akıp gitmesine diye düsünüyordum. Güneşin altında pml pınldı kann beyazlıgı ve gecekonduların kapı önlerinde, renkli pazenleri ve hırkaları içinde kadınlar, kızlar, çocuklar, erkekler; değislmi pek düşünmeden, var olanı korumak kaygusu ve olmayanı istemenin günah duygusu içinde, razı olarak ve küçük mutlulukları özleyip büyük mutlulukları başkalarımn hakkı sayarak, insan var oldu olalı büyük hız setirılmemış yaşamın kozasını öriiyorlardı. Doktor Haluk Nurbaki'ye «bunlara mutıutluklaruıı anlatmak ne kadar güç değil mi?» dedim. Bir kez bu, başka yok, köyden gecekonduya gelmeklc yaşamın gerçek amacına eriştiğinizi sanıyorsunuı, kaflujnbağahk bu, ilerlemiyor süriioUyorsumız decea*, beni komünJst diye parçatetmazlar mıydı *u kayaUn%" ağaçsu tepelerin yolsuz evlerin içlerinde yasayanlara?•:• Kardeşim Sadun Tanju diyordu Izmir'den Cahlt Atay re ilk okuma serefi benim olsun diye, son yazdıgı oyun •Rus Parmatı»nı bana gönderiyordu. Bir Trakya ilçesinde, bir ınşaat işçisinin, değişsin bu yaşam, degişin ey insanlar dedigi için kendisi gibi yoksul ve dertli insanlara parçalaülmalc istenişini anlatmışım bir yazımda, Cahit etkilenmiş, bu gerçek hikâyeden «Rus Parmağu oyununu çıkarmıştı. Yapı isçisi Ömer, biraz aydınlanmış, yaşamın gerçek felsefesini biraz kavramış kafası ile çalışanlan sarsmağa, uyandırmağa yöneldıği anda, fincancı katırlarını nasıl ürküttüğünü şaşırarak görüyordu. Bu uyanıştan, bu kıpırdsnıştan rahatı kaçacak olanlar, kurtulmak ve kurtarmak iateyenleri tarihsel suçlımalarının kıskacına aiarak cezalandırıyorlar ve var olanı korumak görevini, var olan» dan sadece sadaka almış olanların omuzlarına ytikleyerek, çalışanlan kendi kendilerine ihanete zorluyorlardı. Cahıt Atay'ın oyununda Ömer, arkadaşlannın bilinçlenip etrafmda toplanmasına sevinerek «Hadi bakalım, buna •e diyeceksinlz? Bu da mı Rus Parmağı ha?» diye yumruklannı sıkıyordu ama, bu sevinç bana, yine de gereıcslnme duyduğumuz büyük değişmenln kaynağı gibi görünmüyordu. Erol Toy'un son romanı Gözbağı da böyle bir uyanışın hikâyesi idi. 1928'in Tramvay işçileri grevind» yakalanıp içeri atılmış anıa ne olup bittiğini anlıyamamıs bir işçi, çalışma yaşamını yapı işçiliginde de sürdürüp sonunda dokuma ustahğınria karar kılınca, fabrika topluluğu içinde yoğunlasan işçi bilinci ve sınıt kavramının örsunde dövülüp sertleşiyor ve çok eskiden berı tanıdıgı Nevres beyin karşısma geçip de bu degişimden söz ettiği zaman, patronun büyük öfkeslni, «...sbylüyorlardı da inanmıyordum, sen de onlardan oünuşsun, sen de komünist olmussun!» sözierırn sabırla, sağlam sinırle dinleyip şu karsılığı veriyordu: Sağ ol bevim, sâyende! Kuşkusuz, anlayışsızlık, sevgisizlik, sertlik, haksız çıkarların korunması uğruna göstenlen dırenç, degıştm zorunluğunu kaınçılıyor; değişimı durdurmak isteyenler, haksızlığı ve adaletsızliği artürcuklan ölçüde kendi egemenliklerının sonunu nızlandınyorlar. Ama bır gerçeğı de görmezlikten gelemeyiz. Her şey busbütün çürüyor ve kokuyor. acı büyüyor, çekllenler yakıp vıkarak geriliyorlar. Böyle bir çekilişin, tarih sahnesindeki çürüyüş ve kokuşun kara mizahını yapmak isterdim. Aziz Nesin'inki gibi bir güçle. SURNAME'sinı okudurıuz mu bu büyük mizah ustamızın bilmem. Sadece onu okumakla. insanlan, toplumu, yaşamı sevgisiz ellere, boş kafalara ve sadece belli bır amaç için geçerlı sayılan değer yargılarının egemenlığine terk etmenin ortak sorumlulugunu tâ içinizde, beyninizde duyabilirsuiz. ANNA KARENiNA'YA ACIMAK DEĞiŞMEZLiK KARAMSARLlCl Çorbayı Pişiren Onu İçmeli... OKTAY AKBAL Evet Havır 1976 PROGRAMI VE VERGİLEME 197A progranu vergisel bakımdan önemli bir özellik taşımaktadır. Buna göre, vergi sistemi bir bütünlük içinde yeniden değerlendirilecek ve planlı kalkınmanın gerektirdiği kaynak artışını sağlayacak yapıya ulaştınlacak ve bu, etkin bir vergi uygulaması ile gerçekleştirilecektir. Bir başka anlatımla vergi geliri açığı, yeni vergiler veya yeni vergi oranları ile değil, yürürlükteki vergi yasalannm etkin bir sekilde uygulanması ile kapatılacaktır. Aynı tanı (teshis) eksik bir anlatımla, Ücüncü Beş Yıllık Plan içinde de saptanabilir. Gerçekten planda, plan dönemi içindeki vergi gelirlerinin tahmininde «... özellikle vasıta| sıı vergiler konusunda vergi idaresı iyjleştirmeJeriDin jağlayacağı ek olanaklar dikkate alınmışür» denmektedir. Yukanda açıkladığımız vergisel tanıyı değerlendirmeden önce. şu saptamalan yapmakta yarar olduğunu düşünmekteyiz: Geriye doğru bakıldığmda, artan kamu giderlerini karştfayabilmek için özellikle, kamu gelirlerinin ortalama % 92'sini olusturan vergi gelirlerini arttırmanın bir zorunluk olarak ortaya çıktığı gözlenebüir. Kamu Kamu gelirleri giderleri Yıllar 57.991 1972 61.991 74.506 80.156 1973 87.673 94.958 1974 124.430 132.430 1975 Rakamıal bir inceleme yapıldığında, vasıtalı vergilerin toplam vergl gelirleri içinde önemlerini giderek kaybettikleri düşünülebilir. Vergi gelirleri tahsilâtındm 1972 yılı «100» kabul edilirse, şöyle bir tablo yapılabilir: Yıllar Vasıtasız V. Vasıtaü V. 1973 134 13» 1974 182 144 1975 262 199 Görülüyor ki, vasıtasız vergiler (Gelir ve kurumlar, Mali VASITASIZ BiR BU VERGi VERGilERE DUZENı ETKiN YÖNELEREK KURMAK VERGi GEliRi ARÜİRMAK, ETKiNZORUNIU iDARESi HALE GELMî$TiR. Ui VE YARGISI ZORUNLUK BÜTÜNLEJEN ETKİN DENETiMlE YERiME GETiRilEBiUR. «Toksullar, sılantılannın kaynağııu biimiyorlmr. Köleliğin Crünü olan cahillik, joksulu, ayncalıklüarın uysal bir aracı durumuna sokmuştur. Çaüşmanın yükü altında ezilmiş, düşünsel hayata yabancı olan yoksul insan, bir yük bayvanı olarak katıldıgı sosy»! olaylar üstüne ne bilebiiir? .\linterinin me>Tesi olarak kendine bir lütuf gibi bırakılan şeyi, bir iyilik Dlarak kabul etmekte ve kendini sömüren ele. bealeyici el fözüyle bakmaktadır sadece. Kendine daha iyi bir yaşamın volunu göstenneye çalısan •küstahı., efendinin bir işareti izerine paramparça ftmeyc hazırdır.» Fransız devrimcisi Auguste Blanqui 1834'te böyle yazıyordu: •Çorhayı pişiren icraelidir onu...» Oysa çorbayı plslrfnter dokunamıyorlardı ona! Hatta kendilerini inandırmışlardı o çorbaya el sürmfmclfri gerektiginc. Bir koşullandırm*, kendine çüvpn duymamadır bu... «\>ni Ufuklar» dergisinin son sayısında Vedat Günyol Blanqui'nin iİRİııç bir yazısını suıunuş Dkurlarma. Yüz kırk iki yıl geriden bugüne bir seslenis. Eskimemiş bir yazı... Yoksullar, cahillikleri yüzünden kendilerine bırakılan azıcık düny» nlmetini biiyük bir lütuf sayarlar. o İyi efendiye karsı çıkan kimselerl ise öfkeyle parçalarlar. Don ie böyle, bugün de... Gelişmemis, az gelismis toplumlarda 'mckçi bilinçlenmemiştir, bu yüzden de kendi alınterinin iiriinerinden kendisl yararlanamaz, bunu aklına bile getiremez. Blanqul, yaşamının ö'nemll bir bölümünü tutuklarevinde, reçirmiş bir devrimcidlr. Halk Dostlan Dernegi'nin bir üyeılydi, kentsoylu arlstokrasisine dUşmandı. lSZ2'de adalet öniine ;ötürüldüğünde ne is yaptığı sorusuna, •crackçi, yanıtını erdi. «Böyle bir meslek yoktur» diyen yarjıca şunlan söyedi: «Emeriyle geçinen otuz üç milyon Fransızm meslefidir IU.» Komün devrimine de ^«nştı yetmiş dört yasındayken. miletvekili seçüdi... İşte böyle biri Blanqui... 1834'te Lyonlu dokumacılar. anamalcılsra karsı baskallırmıştı. Altmıs bin insan birkaç fabrikatörle başa çıkamıdı. rAçlık ayaklanmayı diıe ;etirdi> der Blanqui. Ama emegin saıipleri yenile yenile üstün çıkmasını ögreneceklerdi. Birleseceker, sendikalar, partiler içinde tek bir yumruk gibi inecekler. ii egemen çevrelerin tepesine... Blanqui duruşma sonunda akınmıştı, ama yine de hapse ve para cezasına rnahkum edilmiş I. O, halk yıgmlannın, yani tüm nlttsun yönetime karışraasını, ığırlığını koymasını istiyordu: «Otuz üç milyon Fransızın dileliği gibi bir hükümet kurmasını ve genel seçün yoluyle yasaan yapacak olan temsilcllerini seçmesini istiyoruz. Bu reform ;erçtkleşince yoksulları zenginlerin yararına soyan vergiler henen kaldırılacak ve bunun tersini saglayacak vergiler konacak» ır. Çaüşkan işçilerden alınıp zenginlere verecek yerde, vergl, ıvlak gezenlerin ihtiyaç fazlasmı abp parasızlıgın isten alıkoy. luğu yoksul yığınlara dağıtılacak, verimsiz tüketicilerin geürini tısıtlayıp üretim kaynakları geliştirilecek, memleketin kanını men kamusal kredinin ortadan kalkması kolaylaftınlacak, lelâlı borsa oyunlan yerine çalışan insanlann kazanma olananı bulacakları bir millî bankalar sistemi konacak. Ancak böyelikle vergiler bir yarar sağlayabilir.» Bu düsünceler bngüniin demokratik sol, va da sosyal deıokrasi ile yönetilen toplumlarının uygnladıkları belli baslı il(elerdir. Demokrasi halkın kendini yönetmesidir, sosyal denokrasi halkın kendi yarannı, yani büyük çoğunluğnn. ezid ogunluğun yarannı düşünmektir. Bir avuç azınlığa çojunluun haklannı, yaşama olanaklarını ezdirmemektir. O ğünlerde •hlikeli düşüncelcrdi bunlar; kentsoylu anamalcılar böyle önüleri, yol açıcıları dünyaya geldiklerine şeleceklerine pisraan tmcnin yollarını buluyorlftrdı. Tıpkı bugün geri kalmıs topumlarda gördüğümüz gibi... Blanqui halkın bUinçlenmesini, belirli bir bilgi ve kültüre cavuşmasuıı istiyor. Cahil yığınlar yaşamlan boyunca sürünaekten, ezümckten kurtulamayacaklardır da ondan... Kendile» ine dost olanları düşman bileceklerdir. Bu yüzden emekçilerin ıkumalan, öğrenim görmeleri, aydınlanmaları egemen çevre> rrce. kişilerce her ne pahasına olursa olsun engellenir. Blan. ui gibi öncüler yerden yere çalımr, hapislerde çürütfilür. «Ne azık ki, insanlık gözü bağlı yürüyor, uzun aralıklarla çöz bağırını ç>kanp hayal meyal görüyor ancak gercefi... llerleme olunda attıgı her adım, kendine o adımı attıran kılavuzu ezıor. Kendi kahrsmanları, kendi kurbanları olmuştur hep. iracchus kardeslcr Patricia'lann çaerısı üzerinc ayaklanan alk tarafından paramparça edilmişlerdir. Isa, Pharisien'le in ve lıahanılanmn kışkırttıgı yahudi kalabalığının sevinçli ılumaları arasında çarmıhta can vermiştı. Daha geçenlerde, zgürlük savunuculan Devriın'in giyotinlerinde son nefesleri. i verdiler. Halkın nankörlüğü ve apUUıgı yüzünden... O apallık ki, halkın anılarını nefrete dönüştürmüştü. Bufun bip, ayncabklı insanlann parayla tuttugu kimsrler, Fransızıra kendi dcvrim şehitlerinin mezarlarına tükürmsyi ötretiDr ber Allahın sabahı. Proletarya'nın gözlerini açıp, kendini zenleri görmesi ne kadar da güç!» En iyisi bir «Yeni Ifuklar» alın Blanqui'nin bu llginç yasının tamamını okuyun... Ha 1834 yılının Fransası. kentsoylu ı, sömürücüsü, ezilmişi, bilinçsiz emekçisi, aldatdan halkı, la bugünün geri kalmış toplumları!.. Bizim kendi toplumunuz, kendi gerçeklerimiz, ezdiğimiz, yok ettigimiz kendi öntüerimiz, kendi devrimcilerimiz... Halkın gözünü açıp kendini zenieri görmesi gerçekten güç! Ama ne var ki kendi pişirdifi orbayı içmenin başka yoiu da yok. Yurttaş sayıJmaıun, yaşam ledir bilmenin, insan olmanın Ömer GÖREN Maliys Bakanhğı Hesap Uzmam denge vergileri) hem yıldan yıla ve hem de vasıtalı vergilere göre hızlı bir puan artışı kazanır görünmektedir. Bu sonucu, vasıtasız vergiler konusundaki etkin uygulama ile açıklamaya olanak yoktur. Gerçek şudur: v Sa»v yılj^rda ^ekonom^mizi saran hfclı \ e yüKsek öranlı enfiâsyon, gelirlerde fiktif artışlar meydana getirmiş, gelir vergisinin artan oranlı oluşu. vasıtasız vergilerin özellikle, gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payını arttırmıştır. Yine de, sosyal adalete daha uygun sonuçlar getiren vasıtasız vergilere doğru bir yönelme olduğu söylenebilir. Şimdi, 1976 programında yer alan vergisel tanıyı değerlendirebiliriz. Bu değerlendirme, şu iki sorunun açıklığa kavuşturulması demektir. Vergi salt, kamu giderlerini karşılayan bir finansman kaynağı mıdır? Modern vergicilik, vergilemeyi, sosyoekonomi politikasının temel araçlanndan birisi sayar. Gerçekte kuramsal olarak, devletin kamu giderlerini karsılayabilmek için vergi almasına gerek yoktur. Devlet, emisyon (para basımı) yoluyle tüm giderlerini karşılayabilir. Ama bu yol, hiçbir devirde. hiçbir ülke tarafından yeğlenmemiştir. (II. Dün ya Savaşında Almanya'mn benzer uygulamasının markı ne hale getirdiği hepimizin tarihsel bilgisi içindedir). Bunun nedeni, vergi lemenin ekonomik tesirlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bir başka anlatımla Devlet, salt kamu giderlerini karsılamak için vergi almaz, almamalıdır. BUtçe politikau içinde verginin almması ve verginin harcanması. birbirini tamamlayan ekonomik ijpıxih.erivg$6$rij\ ŞUihal. d*r,' «ncelikle. tetgrleme~alaftl»ru oranlan, muafiyet ve istisnaları, daha sonradan toplam vergi gelirlerinin harcanma alanları ve hızlan, Yürütme Organmuı sosyoekonomik tercihlerine uygun olmalıdır. öyleyse, bugünkü vergi sisteminüzin, yürütme organının sosyoekonomik tercihlerine göre bir değerlendirilmesi yapılmadan salt, etkin vergi uygulanması ile artacak versi gelirlerine bağlanan bir bütçe po Utikası, eksik olacaktır. Vergi siitemimizin, bir bütünlük içinde, cesaretle değerlendirilmesi ve sağlıklı sonuçlara gidilebilmesi ancak, Yürütme Organının sosyoekonomik tercihlerini açıkseçik ortaya koymasıyla sözkonusu olabilir. ETKiH VERGİ UYGUUMASI Etkin vergi uygulaması, bir vergi yasası ile öngörülen verginin. en kısa zamanda tahsil edilerek, kesin olarak kamu gelirleri içine katılmasıdır. Bir başka anlatımla, özel keiimden kamu kesimine yapılacak kaynak transferi, yasalara uygun olarak, ama kayıtsız şartsız gerçeklestirilmelidir. Beyan esasma dayanan bir vertrileme sisteminde etkin vergileme, beyan edilen verginin vergi idaresı tarafından tarhiyatı ve tahsilatı daha sonra, beyanl&nn doğruluğunun araştınlması (vergi denetimi) ve bu arastırmadan doğacak, tdare ile mükellef arasındaki uyuşmazlıklann çözümünü( Vergi Yargısı) gerektiren, bütün bir sistem uygulaması ile gerçeklestirebilir. Vergi kaçakçılığı büyük ve yaygın ise, ekin vergileme de yok demektir. Vergi kaçakçılığı, beyan esasına dayanan bir vergileme sisteminde. mükellefin bile bile, ya vergi yasalannı hiç uy III FATÎH ŞEHİR TİYATROSU'nda (İld Ovun Htrden) VEDAT TUmiİ'NİN BU ÖLÜ KALKACAK M ı 21.00, (arpmba, Pcr;embe 18 ve 21.00de ÜIKER A. KÖKSAl'IN gulamaması ya da yanlts uygulamasının bir sonucudur. Bu sonuç, ya bu uygulamalann etkin denetimi ile veya otomatik kontrol kurumütrımn (ortalama kâr haddi. gider beyanı, servet bildirimı) otomatik sonuçlar doğurması ile önlenebilir. Ülkemizdeki yaygın ve büyük vergi kaçakçlugı sorunun, beyan edilmeyen matrahlar olduğunu açıkca göstermektedir. Şu halde sistemın bütünlüğünü sağlıyabiımek için öncelikle, vergi denetimini etkin kılmak bir zorunluk tur. Vergi Denetimi sonucu, mükellefin uygulaması, bir idari tasar ruf ile yasaya uygıın hale getirilir ki bjjna, ek vergi tarhiyatı derftn Bü* naliyle verg* ttrrWatı tahsil edilebilir halde* 6*«gildir.. İdarenin ek vergi tarhiyatı tasarrufu genellikle bir hüküm ile onaylanmadıkça bu özelligini korur. Böyle olunca etkin vergilemenin yalnızca, Vergi idaresinin sorunu olmadığı, etkinliğin denetim uygulamasından (vergi denetimi hukuki olarak tdari birim içindedir burada denetim, fonksiyonel anlamda kullanılmıştır) başlatılarak, idare (Vergi Dairesi) ve yargı uygulamasma doğru yaygınlaştınlması, gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bir baska anlatımla etkinlik sorununu bir bütün olarak ama, denetim fonksiyonunda yoğunlaştırarak ele almak ve uyum içinde düzenlemek gerekmektedir. Bu uyum kısaca, vergi denetiminin yetki. teminat (güvence) ve idari organizasyon sorunlarının çözümü, vergi yargısının. uyuşmazlıkları kısa süre de çözüme götürecek (iki aşamalı temyi7> vergi mahkemeleri yapısına dönüştürülmesi ile sağlanabilir. SONUÇLAR 1 Giderek artan kamu giderlerini karşılıyabilmek için vergi gelirlerini arttırmak bir zorunluk olup bunu gerçekleştirmek için, vasıtasız vergilere doğru bir yönelim vardır. 2 Vergi. 1976 programında değerlendirildiği gibi salt, bir fi. nansman aracı dejjıldir. Dolayısıyle vergi sistemimiz hem yürütme organınm sosyoekonomik tercihlerine göre ve hem de uygulanan sekliyle, ekonomik etkileri bakımından, cesaretle yeniden değerlendirilme!id>r. 3 Vergisel anlayış ne olursa olsun, etkin vergileme bir zorunluktur. Bu zorunluk. etkin vergi idaresi ve vergi yargısı ile bütünleşen etkin vergi denetimi ile yerine getirüebilir. RUS PÂRMAĞI ÇÖZÜLEN GÖZBAĞI ÇEKİLENLER'İN ARKASINDAKi YIKINTI BESLEME (150. OYUN) Cuma 21.00, Cumarttji ve Pazar 15.30 ve 21.00'de KADIKÖY ŞEHÎR TİYATROSUNDA KERIM KORCAK'IN ÇAĞDAS YAYINLARI TATAR RAMAZAN Pazartııi, Sılı hariç her geee 21.00'de, Cunurtesi vt Pazar ISJCda matine (Basın: 12788) 2062 İLÂN Karaman îplik ve Pamuklu Mensucat T.A.Ş. Müdürlüğünden: Fabrikamızda bulunan 6 ton temiz üstüpü, 83 ton pamuk telefi, 6,5 ton ıskarta iplik, 8 ton müstamel kanaviçe, muhtelif numaralarda kopça ve muhtelif kalem ihtiyaç fazlası malzemeler 22.3.1976 pazartesi günü saat 10'da fabrikamızda yapılacak açık pazarlılda satılacaktır. Bu satışa ait şartname fabrikamız Ticaret Şefliğinden t«min edilebilir. Fabrikamız satışı yapıp yapmamakta veya dilediği şekilde yapmakta serbesttir. (Basuı: 13651) 3064 ililenln Çilesi Ilo^aıınıa Ord. Prof. Or. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu •U KiTA» Nİ$ANU, CV DIH VA DA EHKfK, MUTLU VA DA MUTSUZ HEKKESI COK VAUNOAM I I Kadıköy Takasmfla oturao öÇrencUere üniversıtes) mezuou oayao 0|retm«o tarafindaD ders) venllr. FRANSIZCA Tel: 58 68 96 378 Sayfa v S Lira e Isteme ndrcsi ÇAĞDAŞ YAYINLARI Cağaloğlu Halkevi Sok. no: 39 41 . , İSTANBUL Surnâme, bizim geleneğimızde, sevinçli olaylar nedeniyle yapılan büyük halk toplantılannın üikâyesıdır. Aziı'ın Surnâmesi ise, Sultanahmet meydanında bundan yıllarca önce yapılan bir idam töreninın anlatımını ıçermektedir. O günü çok iyi hatırlanm. Görülmemiş bir panayır manzarasıydı. Aziz'in dediği gibi 6070 bin kişi, Çırpıcı çayırma, Göksu'ya, Kâğıthane'ye Hıdrellez safasına gider glbl Sultanabmet'e yayılmıştı. Geceden y«rler tutulmuştu. Çocuklar, kızlar, kadınlar, her yaşta erkekler. satıcılar ortalığı şerüik yerine döndürmüştü. Bütün bunlar Berber Hayri'nin asıUşını görmek içindi. Adaletin mülkün temell olduğu bir kez daha anlaşılacak o temel üzerindeki ortak yaşam kutsanacaktı. Berber Hayri denilen bu canavar altı yaşında bir çocuğun ırzma geçip onu boğmanm cezasını cânıyla öderken, ülkedeki bilcümle suçların ve suçiuluğun kefareti verilmiş olacaktı. Oysa Aziz'in Surnâmesinde yazdığına göre, dört yıl önce suç işieyip dama tıkııan berber çırağı ile, dört yıl sonra hücresinde ölümü bekleyen berber Hayri başka başka insanlardı. Şlmdi, dört 51i içinde değişmiş, gerçek bir insan olmus çocuğu asacaklardı. Dört yıl önce, kendisini yalnız hissettiği için camgöz bir cinsi sapığın belâsından kurtulamayıp ırzını kaybettiği için, mtikamını. kendisine belâ olan adamın küçticük çocugundan almağı tasarlamış olan acınacak bir kurbandı. Oysa, dört yıl içinde, mapusane hayatı ona yeni bir Diçim vermis, baa rastlanttlar, siyast mahkumlarla görüşmenin oianaklan onu düşün yönünden geliştirmişti. Paşakapısı cezaevınde tanıştıği Ramp L'sta'nm «insan koskocaman caniı bir çöplüktür oful. ama en pis. en iprenç olanının İçinde bfle, tâ derinde, dünvalar deterinde bir cevher vardır. marifet bu cevheri bulup çtkartmadadır sözlerini anımsıyordu ve son isttjini soran savcıya «neye yarar ki, başka bir insanı asıyorsunuz> diyordu. İnsan değişsin deriz, değişeni de asanz bîz. BiR ASMA TÛRENi