23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CÜMHURÎYET 16 Ağustos 1975 BEŞ SİYASET, ŞİİR VE TASAVVUF ÜZERİNE.. BÜLENT ECEVtT Sayın Altan öymenie konuşmalanmınn «Cumhuriyet»te 11 «ğustos 1975 günü yayınlanan •on bölüroünde, «siyaset mantıfı fle şiir mantığı. belH blr düzeyin üstüne çıtalmadıhça rastlaştnaz Mle. Onnn Içln ştlr dar slyasal mantık açısından. siirin Iç (terçefi tahrif ediierek yorumlanma£a çaltşıldıgı vakif, »on dereeede ters ve acayip duromlar or. t»ya çılcrvor re. zamani geldtglnrte. o töria yorumlan rapmafts kaDnşanlartn kendtlerl mahcfrp dnnTmda kalnug ohrrorUr», demiştim. Bı sözleriınl biraz daha açmak lsterim. Siir. düşüncenin de dilin ds sınırlannı zorlar. Çttrde siyasal •maç gözetmeyen, »lir dışı hiçbir amaç gözetmeyen bir ozan, düzyazı diliyle ltolay olusturamayacağı ve anlatamıyacağı bır gerçeği. bir dogruyu, şiirin düsünce yontemivle olusturabilir Te siir diliyle anlatabflir. 1954te yazdığım «Insan» başlıklı bir şiirde, «elbette lenden dofrru söyleyecekti yardıfctn şHr rlbette sendpn çok duyacaktı söyledifin türkü». dprken, bunu belirtmiş oluyordum. Şıırin düsünce yöntemiyle ve diliyle ulaşılan bir dogruya reya gerçeğe. düzyazı dlHnln düşünee yöntemiyle hiç ulaşılamaz demek isteıiıfyorum. Ama şilrin yolu daha kestfrmedir. Omm içmdfr ki bazı «iimmi» Mşilerin biie şitrle vardıklan doğrulara. gerçeklere, fiiozoflann veya bilginlerin daha geç ve eüç vardıklan çokça gfirülür. Büyük fizikçimiz Prof. Feza Gürsev, 1968'de Bilim ödülü Töreninde yaptığı «Yeni bir alem Yüksek Enerji Fiziği» konulu ilgınç konuşmasını. halk ozanı Muhiddin Abdal'm dört dilesiyle baflıvordu: «Muhyiddinetn dervlştm Hak yoluna ırirmisem on sekiz btn âlemi bir zerrede gSrtnişem» . Yırminci vüzyiiın önde gelen bir fizikçısi. ça§m fizik alanındakı en ileri aşamalan anlatırken. on alfıneı vuzyılda yasamıs bır halk ozaninın tanıklığma basvurabiliyordu. Nıce filozofun bugün okunsa kolay anlaşilamayacak ciltler dolusu kıtapta anlatmağa çalıştıklannı da, onların çağdaşlan olan, veya onlardan önce gelen, bazılan belki okuryazsr bile olmayan kimı halk oıanlan bırkaç Bfilent Ecevit, Altan Oymen'Ia keadtslytc «Cumhnriyet» için yaptığı konuşmalardan otaşan yan «Hrinlırin 11 afuatos 1975 günü yayınlanan »on bölümüode, ban şiirleriniıı z>man laman «iya«al •ortunlaı* nfrayısınduı yakmarak föyie diyordu: «Oysa hiç Wr «Hrbnl riyasal anaçht yaanadım. Ve dyaaet mantıfı fle şflr mantıfı, beill bfr dâzeyİB fistfine rastlaşmaı bile. Onnn için gftnlük küçük pollük beupUn açısından siyaset dıçı çihlerin yonımlaıunaaı çok taçma, gülünç ve sciklı oluyor..» Altan Oymen, «Türk Tnnan Şttri de hmyll jronmm d1ye hatırlatmca, Bfilent Ecertt fanlan ekllyordn: «Pvet, asbnda o ds ?ifrin kendi gerç«klfl( «11187191 Içinde bir izlenimln bmük bir acıklıkla ortaya konulması idl. Ama »iirden birtabm siyasal aonuçlar da çıkabfltrdl. Dar siyaaal mantık açısından bu giirl yoramlamaiit, elestirmefe kalkisanlann aonnnda nanl mahçnp duroma dfiştSklert çörtldfi. Bu da benün tonnti dojrulamıj oluyor. Yani, dar siyasal mantık açısmdan, •iyaaal çıkar hesaplan açıstndan, şiirfaı Iç gerçeti tahrif edflerek yerumlanmağa çalışıldığı vakit, »on derere tera ve aeaylp durumlar ortaya çıkıyor ve zamanı çeldiğinde, o türlfl yorumlan yapma|a kalkisanlann kendOeri mahçnp durumda kabnıs olnyorlarlar...» Bu noktada, Ecevit, öymen'e, yalnıı «Tnrk Tunan Şiiri»nin değil, bir baska şilrinln de, «Sonra» adli silrinin de siyasal istismar konusn yapılmak istendigini hatırlattı. Oymen. o konuda da bir seyler göylemesini istedl Ece\1tten. Ece\1t, «Sonra» siirinl anlatabilmek için bir ölçüde Türk tslftm tasavvnfnna girmesi gerekeceğinl, bunu da bir sohbet Içinde degü, btr yanyla rapabOecetini belirttl ve bövle bir yanyı «Cumhnriyet» için aynca hazırlrvacağına »öz verdi. Bülent Ecevit'in bn sözünfi tntarak hanrladtgı yanyı bngfia yayralıyoruz... Kıbns Banj Harekitı benf o şiirde söylemiş olduğum doğru ıle çelişkiye, tutarsızlığa düşürdü mü?. Sanmıyorura. Eğer ıçimde 6yle bir rutarsızlık kuşkusu olsaydı, o karan veremezdim. Çünkü öyle bir tutarsızlıjhn vıcdan yükünü ömür boyu çekmeyi göze alamazdım. Bıliyordum kı Türkiye o harekâta girişrneseydi, daha uzun süre ve daha çok kan dökülecekti, acı çekilecekti Kıbns'ta.. Kıbns Türkleri btltün özgürlük umutlarmı vitireceklerdi, belki de yokedileceklerdi.. Rumun Rumu kınmı bile sürüp gıdecekti.. Ve Kıbns sorunu, işleyen bır yara gıbı Türk Yunan ilişkilerını zehirleyip duracaktı. Oysa o harekAtla Kıbns sorunu bir çözüme ulaştıktan sonra. Kıbns'a barış geleceğı gibi, Türk • Yunan dostluğunun ve işbirliğinin önündeki en büyük engel de kalkmış olacaktı. Harekât süresinde, o gençlik sıınmdeki düşünceleri ve özlemleri dile getirdim Insanlıkla kah ramanlığı bır tutan Türk Ordusu, harekâtı mUrnkün oldugu kadar kansız gerçekleştirmek için eldpn geleni yaparken, ben de, Yumanlılan, Kıbns Rumlannı incitıcı tek bır soz sovlememeğe ozen gosterdlm. Çunkü bilıyordum ki dost olmamız gerekirdi ve kısa bır süre savaşmak zorunda kalışımız, dostluk volunu düşmanlık duygulanyla kapatmamahydı Atatürk'ten ve Inönü'den de ög renmistün bu kuralı.. Yalnız şiirin bir gerçeği olarak değil, akıllıca siyasetin de gerefiı ve en geçerli kuralı olarak görüyordum. Kurtuluş Savası sırasında vaptıkları kcnuşmalarda, verdık leri demeçlerde. o ıki büyuk komutan ve devlet adamı, vurdumuzu ve bağımsızlığımızı kurtarmak ürere savaştıklan uluslara karşı düşmanlık duygulannı kışkırtıcı en küçük bir söz söyleroekten titizlikle sakınmışlardı. Dış siyasette ve hele savaş sırasında bir önderın yapabileceği en büjük vanlışlıklardan bıri, kendi ulusunda başkalanna karşı km ve düşmanlık duygulan kışkırtmaktır. Bunu yaparsa eğer. barış yollarını arama zamanı geldiğınde, kendi kışkırtmış olduğu kin ve düşmanlık duygulannı, aşılmaz bir şovenlık uçurumu gibı, karşısında engel olarak bulur. Kendi kazdı£1 çukura kendi düşer. Kıvançla gördüm ki. benim, Kıbnsta savas sürerken banştan ve dostluktan, Türklerle Yunanlılar arasında işbirliği zorunlugundan söz etmemı, Türk nalkı büyük anlayışla karşıladı. Sokaklarda ne bir düşmanlık sözü duyuldu ne de bir taşkınlık ol(Devamı 6. sayfada) SONRA BURADA BtTStN Mt BAŞLASAM MI YENtDEN HERŞEYE GENE TAVR1 Ml OLSAM YARATSAM MI KENDt KEVDÎMİ ATEŞLE HAVAYLA STJYLA Ml YALNIZ ENtYLE BOYTJTLA MI NETLE KVRSAM BOŞ M I VERSE.M TANRILIĞI T BÎR BASIMA OTLHSAM NE ATEŞ NE HAVA NE SU N E EN NE BOY T VE HABtL NE KABÎL NE SOT NE BEN NE TANRI. 1953 İNSAN ELBETTE SENTJEN GtZEl OLACAKT1 ÇİZDİĞtN REStM YAPT1ĞIN HETKEl SENDEN BÜTÜK OLACAKT1 SENDEN YAKISIKL1 ELBETTE SENDEN DOGRTJ SÖTLÎTECEKTt YAZDIGIN ŞİtR ELBETTE SENDEN ÇOK DUYACAKT' SÖYLEDtGtN TÜRKt S>EN OLDÜGCNDAN BÜYtKSÜN SEN OLDUGUNDAN ÎYtStN SEN OLDUGUNDAN GİZEL. Fikret'in tarih anlayışı Adnan CEMGtL ölümunün «0 yıldönümünde Fikrefi sadece Türk edebiyat tantunuı evnmındekı ıleri bır aşamanın örnek kişısi olarak »nmıyoruz. Bugun de şiirlerinl okurken, Türk toplumunun yasamındaki son yüzyıldakı çesıtll evrelenn bu şiirlerde yansıdıöınl gorüyoruz. Bu da Fıkret'in güncel gerçekleri aşarak. sesini geleceğe uzatabümesınden, bır ölçüde evrensellığe ermesınden üerl gelmektedır. En özgül duygulannı dile getirdıği dönemlerinde bile Insam, insanuı yer yüzündeki acılarını. çılelenni duyan; bunları haytaran. umut ve umutsuzluk dalgalan arasında çırpınan Pîkret. insanlığın tarth boyunca uğrsdığı zulümlenn haksızhklann kaynağı nı din bağnazlıgında ve kana susamış savaş şampıyonlannın barbarlığında göruj'ordu. Fikret'6 göre ınsan mutlulugunun bu ıtd büyük düsmanının sımgesı «tanh»dir. Bu düşüncesınl. ınsanlığı karanlıklarda ve kan denızlennde boğan ou kötülük guçlenne yoneltılmış eşsız bır verRI olan «Tarihi kadim (eski çağlar tarihi)» adlı uzun şiırinde sergiler. Her dızesı gecmişın ve zamanın kötülük güçlerıne tırlatılmış atesten bır oktur bu şilnn. Silâh gücüyle, kaba kuvretle ınsanlara boyun eğdıren, Insanlan köleleştiren. savas tannlığına ozenen zalımlenn yüzlerine şöyle lndirir şamarını: «Ne vatat geçse anlı şanh btr ordu. / Çöküverir ağır gölgesl bır bulutun, / Kanlar yağar dört biryana . / En başta bir kanlı bayrak, / kanlı bır taç gelir ardından. / Sonra araçlar sökün «der kan ıçinde: / Baıta, topuz, yay küıç mızrak I mancınık, topu/. tufek, sapan. / Arada kanlı komutanlar ve savas birlikleri. / En son alay alay esırler geçer. / Yenen bir kısiyse yenilen on kişı, / Çigneyen haklı, çıgnenen hapı yuttu. / Yıkımlara. acılara alkış tut.» (1) Fıkret'in böylesine savas düşmanı oluşuna bakarak onun ell kolu bağlı bir «pasifizm»den yana oldugu düşünülemez elbet. Yaşadığı dönemde henüz esir mılletlerın emperyalızme karşı fcurtulus savaslan tarih sahnesinde görülmuş degildi. Eğer, Pıkret, daha sonraki yıllarda yaşamış olsaydı, bızim Kurtuluş Savasımı21, Çin"m. Cezayir'üı, K. Kore'nin, K. Vietnaio"ın savaslanru yüceltirdi şüphesiz. Savaşların doğurduğu facialar, yoksulluklar, yıkıntılar üzetinde yükselen yalana, zulme, işkenceye dayanan Unlerin. övünmelerın degersızhğini gün ışığına çıkartır msanlann acılan ve hogazlanmalan pahasma kazsnılan zaferierin igrençliğini haykırın «Yülcsekten bakanın önünde eğıl. / tnsafla birdır aşağılık ve namussuzluk, / Doğruluk lâfta, yürekte değil, / İyillk ayaklarda, kötülük kucaklarda. / Bir gerçek var tek bir gerçek: Eli Kolu bağlayan zdncır. / Bir tek şey var sözü geçen: Yumruk. / Hak guçlUnün, kötünün yani. / Uzun lâfın kısası: Ezmeyen ezllir! / Nerde bir şey var igretu / Nerde bir mutluluk v«r, rama. / Bir şeyın ne başına inan, ne sonuna / Dın sehit ister, gökytizü kurban. / Her yanda durmadan kan akacak, / Durmadan ber verde kan!.» İnsanlık tarıhinin ilkel çaglanndan daha üertki çağlanna ve yeni zamanlara kadar savaslann dünyayı kana ve ateşe boguşıınu canlı renklerle bezenmiş btr fresk halinde gözlerimizin onüne 6eren Fikret, bu savaşların toplum düzeninin temelmdelri nedenîenni görüp aniamış degildi elbet. O blr üst yapı olan «savaş» olayını duyarlılığınuı, ınsan sevgisinin, zulme, barbarlığa kininın ateşınde yoğurarik «Eskı çağlar tarihi»nl yaratmıştı. «Tarihi seyirde kuvvetle hakkın mücadelesi Pikretin düşUndüğü gibi moral sahasında tetkık edılecek bır dava değildır. Harpler, doğrudan dogruya içtımai sebeplerin, iktisadl sebeplerin doğurduğu blr nâdısedır.» (2) Fikret. insantann acılan, yoksulluklan Uzennde egemenliklerinı kı ran despotlara olan hıncını bir türlü yenemez ve gür sesıyle şöyH haykuır: «Yaivarmalara yakınmalara boş ver, / Goz yaşına. ınıltılere aldırma. / ölümle acıyla doldur geçtiğin yerl. / Ne ekın ko, ne ot ko, ne yosun. / Sdnsün evler, sürünsün insanlar orada burada, / Kalmasın alt üst olmayan hiç bir yer, / Mezar taşır.a dönsün her ocak. / Damlar çöksün yetimlerln basına. / Bu ne alcaklık böyle, bu ne namussuslukl / Hey bana bak, Baabug musun sen ne? / Yerin dibine bat cakanla, gostensinle!» Fikret, ınsanlıgı savaslar Kadar. dinsel bağnazlığın da acılar, yoksulluklar. gerilikler içinde. karanlıklar içinde surUndürdüğüne uıanır; dınlenn, ınsanlığın yaratıcısı ve koruyucusu dıye vücelttikleri Tannya şöyle haykınr: «Sen ki her sesı yakalayasın, / Söyle. şu bir sürtl boş çabaıama ıçinde, / Daha yukarlardaki şu Tann katına / Hangi sesın yanlusi varabılous iu? / Hangı dua kabul olmus bugüne dek? / (Devanu 9. Sayfada) BÜLENT ECEVİT 1954 BÜLENT ECEVİT dizede anlatıvermişlerdır. Şiirde. fakat «iirdısi blr amaç gfitmeyen şlirdı bazı doğrulara veya gerçeklere daha kolay veya erken erişilebilmesinın nedeni, şıır yazarken, düşüncenin, önbilgilerle, önyargılarla, artniyetlerle veya kişisel hesaplarla ve ihtıraslarla ya da toplumsal amaçlarla sınırlanmaması, anlatımınsa düzyazı dillndeki kurallarla bir ölçünün ötesmde bağtmh olmamasıdır. Bu engeller kaîkınca, kafanın kepenkleri açılır. bilinçle bilinç altının, hatti bihnçle ortak biliııgdışmın (1) haberleşme o 1 a n a ğ 1 artar, üsteük duygulann ve se«gilerin düşünce sürecine katkısı çoğalır. öylece, ozan, slyasette, hatta felsefede veya bilimde güç ve geç vanlan bir dogruya veya gerçeğe daha kolay ve erken varabUir. (2). O nedenle, çiirdısı bir amaçla yanlmamış bır sliri siyasal amaçla yorumlamağa ve istismar etmege kalkısanlar, günün birinde çok ror durumda kalabüirler. Çünkü şilr doğrulandığtnda, sıirde belırtılen gerçek ortaya çıktıgında, bu yorumcuların ve istismarcıların yanılgılan da ortaya çıkmış olur ve oyunları bozulur. • ** 1947'de Londra'd» iken yazdıtım, 1950'den sonra yaymlndıgım «Türk • Yunan Şiinnnı 1974'ds Başbakanlığım sırasında istismara kalkısanlar nitekim bu duruma düştüler. Bu şiirl yazan adam mı Yunanlılar karşısında Türkıye'nin haklannı koruyacak?, dıvorlardı. Konu, siyaset alanlannda. garete sütunlarında aylarca ışlendikten sonra, Kıbrıs Barış Harekâtından az 8nce, Meclis kürsüsüne kadar getinldi. Dıs politilca sorunları gergin bir ortamda tartışıhrken, Mechs'ds uzun uzadlya şiirden söz etraek gereğıni duydum. Hoşlanmadım da değil bundan . Soyut siyasetin kuruluğunu biraz olsun gıderme olanağını bulmustum Kürsüden, o «Türk Yunan Şiin»ni siyasete gırmeden yıllar önce yazmış oldufumu. ama o gün, Başbakanlığım sırasında da, altına imzamı atabilecegimi söyledım. însan sevgisinin, başka uluslarla dostluk özlemenın, utanüacak bır duygu olmadığını, bu tür msanca duygular beslemekten korkmamak gerektiğinı, bu tür duygular beslemenin, gerektığmde, kendi ulusunun haklannı korumağa en gel olmayacağını anlatmağa çalıştım. Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlanm anladılar, ama ötekılertien çogu anlamadılar tabıl.. Ben kürsüden bunları söylerken, alaylı satsşmalarını sürdürdüler. O sırada snUvamamalanntn nedeni. kendi frnyargılanyla, artnıyetleriyle ve kuçük siyasal hesaplarıyla, kendi idraklerini, kavrayışlarını »ınırlamı» olmalanydı. Fakat bugün byle bir noktaya gelindi ki, vaktiyle o siirimı sıyasette istismar etmege kalkısan kışjler ve partıler, sonra mahcup duruma düştüler ve aynı tamseler ve partiler şimdı, Türk Yunan dostluğunun ve işbirlığının gereginden soz etmektedırler. Kültürümü^n ve yaşamımızın ortak noktalannı beürten demeç ler vermektedirler (3). Benım 1947'de, siyasetle hiç ügisı olmayan siyasal hesaplarla veya kayjnlarla duşüncesinin kepenklenni kapamayan. duygulannın antenlerini kesmeyen bır genç olarak şiırde söyledığım bır doğ nıyu, birtakım siyaset adamlan, siyaset mantığı ıçınâe genellikle türlü hesapların. kaygıların, ihtiraslann sınırladıgı da raltılmış bir düşünce çerçevesı içinde düşünebılme ve ucun ucun söyleyebılme noktelarına ancak 1975 yüında ulksabümislerdir. Terazinin kefesi < küçük, hem de su tartıyor Edip CANSE\TER Cem?l Süıeya'nın, 26/Temmuz/1975 gUnlU Cumrıuriyet ga«etesınin sanat saytasuıda oldukça ilginç bir yazısı çaktı: Genç Irist. Yazıyı okuyup bitirdikten sonra anlasılıyor ne arüamda kullanıldıgı genç irislnin kalıbı büyük, içeriği küçükl Nedır kalıbı büyük, içeriği küçük olan? Uıun şür!.. Kısa siir uzun şlir tartışması kısır bır tartısmadır bence. Neden derseniz, Cernal Süreya. «Ben, baskalan ?ıbi, bunun büyük bir coşkunluk behrtısi oldugunu söyleyemeyecepim» der. blr baskası da bunun tam karsıtını öne sürer, uzun şiırın. soluklu şiırin daha bir yetkın şıır oldugu savında bulunabılr. Ortaya atılan gerekçeler ne denli güçlü olıırlarsa olsunlar, sıirler arasi iç değerler ksrşüasUrüdıgında, gene de aidaücı bir y«n her zaman vardır. Her seye karsın bir ikı noktay» definmekta yarar var saruyomm. Bir yerde söyle dıyor Cemal Süreya uzun siir için: «ŞUrden koparak büyüyecek yeni bir sanat türünün ilkeli gibî.» Bu sözü dünya siirinl de, Türk şiinni de iyi bilen oır sair soylüyor. Üstelik yüzyıliar boyu nıce uzun siirler yazıldığındmn habersizmıs gibı. öyle uzaklara gitmeye de gerek yok, Nâzıra Hıkmet! hatırlasın Cemal Sürej'8. yeter. Uzun siirler coşkunluk UrünU degilse, Nazım Hikmet de coşkun bir saır değil. Gene uıun şürler «yeni bir sanat türünün Ükeliyse», Nazım Hikmet'de bu sanat türünün ilkelini yazmış, basaranıamıs olacak!.. «Içerik değlşikligınden bağımsız da bir uzama var bugün Türlc şiırinde» diyor bir yerde de. Cernal SUreya'nın usunluk birimini pek anlavamadım ama, birkaç örnek versem yanılmış mı olurum acaba? Doğrusu kaç dızeden sonra uzun şıirin smırına gırildigmı ben kestıremıyorum. Kestıremesem de usuına gelenfcrı sıralayayım: Farıl Hüsnü Dağlarca'nın «Çakırın Destanı», tlhan Berk'in, Turgut Uyar'ın çogu şürleri, Ece Ayhan'm «Ortodoksluklar» kitabı, Melih Cevdet Anday'ın «Kollan Bağlı Odiseüs» kitabı i!e son yrllarda yazdjğı siirler, özellikle Cemal Süreya'nm çok sevdiğı bir şaınn, Sezai Karakoç'un bazı kitaplan, Behçet Necatigil'ın tek bir temayı, evler'i Işledigi «Evler» kitabı, v,b. Bu şairler bugünün şiinni yardıklarına göre, demek içerik degişikliğinden bağımsız olarak uzatıp duruyorlar şürlerini. Biraz argoya kaçarak söylersek, şişiriyorlar. Aynca «şiırsel iç ftnansmanı, genç şairler tarafından tüketilme tehlikesıyle karşı karsıya. Oysa günümüz şiirinde ne içerik degişiklıgınden bağımsız bir uzama var. ne de siirsel iç finansmanm tüketilmesi tehlikesıyle karşı karşıyayız. Çunkü herkesçe bilindigi gibi hiç oır iyı şilr tüketilemez. Tüketılseydi, O. Veli dıye bır şaire rastlanamazdı edebiyat tarihlerinde. Bana öyle şeliyor ki, biraz acelecılik, biraz da gızli bir savrınma duygusu var Cemal Süreya'nın yargılannda. Ch'sa boyie bır gereksinme duyması boşuna oence. Kimse ona kalkıp &i,~ şıırde içerik degişikliğinden bağımsız bır uzama varsa. içenk degişıkliğine karsın bir kısalma da vardır, demıyor ki. Sorunun çıkmazı da burada ışte. Çunkü uzun şür de, kısa şiır de her seyden önce şürdır, şür olmalıdır. «Özellikle yeni ?airlen şıirsel gerilimden» uzaklaştınyormuş urun şiırler, onlan «kısır biçün oyunlanna» götüruvormuş. Genç şaırlerin çogu uzun şürler yazıyorlar, dogru. Ama onlan uzun yazdıklan için suçlamak yerıne, daha ustalasmamı?larsa şiırlennı eleştırmek. yeteneklerıru gormek. ne yapmak istediklerinı anlamak gerekmes mı? «Eskiden şiinn kaç dıze oldugu sorulurdu. Şimdı kaç sayfa olduğu soruluyorıtmuş. Bır onceki kusağm şiire kasket girdirdığinı sık sık yıneler Cemal Süreya. Gene yaygın bır kanıya göre. bır önceki kuşak şairleri «küçük insan»ı işlemıslerdir sürlennde. Oyleyse bugün de küçük ınsandan INSAN'a, insanın trajık varlıgına yönelmmışnr Bu vönelışin yüzölçümü de geniç olacakür şüphesiz. Bugun düşünce ve yasam içıçe, her zamankinden çok sokulmuştur şüre. Belki duygusaliığın kişıselligını çöüerek, onu evrensellige taşıyan itıci gticün düşünce olduğu kanıtlanmıştır da ondan. Kaldı ki vepveni sorunlarla karşı karşıyadır bueun insanlık Dunvads bır olavın ülkemize de yansunaması, az ya da çok yasanır olmaması hemen hemen olanaksızdır. Orta;ağı unutturan zulümleı ıskeneeler kol jezmekte, bağımsırlık favaşlarının / saygın ölüleri doldurmaktadır gittikçe kuçülen dunyamızı Genç sairler urun jıırler yazınasın! Bana kalırsa •ayfalar dolusu detil, kıtaplar dolusu yanlmalı bugunün sun. ÜK'in şurın ayrı bır ustalık işi oldugunu sövlüyor Cemal Sürsya. Bu dusüncesıne katıhyorum. Uzun şıir yazan smrler, uzun sıırın ozeilıklennı, tekniklerini bılırler elbet. Cemal Süreya kısa şiırler vazdıgı hnıde o da bılır. Gene uzun şıır vacanlar kısa şnrlerdekı «büyülü anı» da, uzun sıırlerdeki «buyuiü anı» da bıiırler. Oyleyse bilinmeyen ne? Başında da aoytegıbı uaun şiırkısa sur tartısraasınıo kısıriığı, gereksi» Edebiyat Picasso, Akdeniz ılen görüntülcr Sanat Romanda psikoloji ve rol sorunu Eşini aldattığı zaman onu 1aha çok kıskanan adamı, patronuna kızıp kendi canına kıyan türuncıi kızı, karsısındakine: «Senı ınsan olarak bağışlıyorum, ama bır görevli olarak bağışla\amam!» diyenı, sanatmda bir eksıklik duyduğu nman bütün şairleri, bütün romancılan. bütün hıkâyecilen veteneksizlikle suçlayan bir sairi, bir romancıvı, bir hikiyeciyi nasıl açıklayacağız. Bu ve buna benzer soruların hıç şaşmaz demeyeyim de, kişıyı en EZ yanıltan yantları. ıusana en dolaysız yoldan yaklaşnn. bu konuda sanatçıya da başkalarınuı yardımını gerektirmevecek oranda yardımcı olan, ruhbihmdır diyorum ben. Ruhbilime, insan sevgisinin kaynağı, gerçeıc bır humanizm olarak bakıyorum; bütün çabası Insan gerçeğim »nlatnak, ona yardım etmek clduğu için. Çeşitli da\Tamşlanmızın ıçyuzünü gün ışığına çıkardığı içm. Romanda ruhbilimin önemıne gelmeden önce, bırkaç noktaya kısaca değinsem iyı olacak. Anmet Mıthat'tan Hüsejnn Rahmıye, Peyami Safa'dan Kemal Tahır'e, Kemal Tahir'den Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Ker'm Korcan'a uzanan çizgide, romancılanmu kl«»ık okulları birinp yükaek ötrenim görmemifler, genellüde «hayat okulunnda yetişip pışmişlerdlr. Bunun vanîsıra. Batılı romanci aradığı her seyi, her çeşit bilgi ve üıcelemey! önünde hazırlop oulur!î»n, bUun romancılanmız, eıderek bütun lanatçılarımızla vmzarlanmız. alacakları blr ttnm oal ugruna yarım kilo keçi boynuzu çijfnemek zonında kalmışlardır. fHâlâ da kalırlnr ) Egemen sıtufların denetımı, goMtımi aıtmdaki okullarda «dırsek çünıtmek» ınsana ne sağlar? Bu da ay n bir sorun. Hemen belirtmf!!ı kı; «eş;iının tabıatı ıcabı». bu sınıflar bilım dallarında anca kendi çıkarlarına gelenleri okuturlar; ılende «ışin basına» geçecek yakınlarım yabancı ülkelerde, çeşitli fakültelerde okuturlar da, buvruklanndakı ?saış bürokratık mekanızmayı, haJk yığınlanr.m e f »'minı olusturacak kadrolar, zınmlere ölü bılgüer tıkıjtıran başka okullaraa, dahası İmam • Hatıp okullarında okuturlar. Dolayısıyle, «hayat okulu»nda pişerek yetişenler, en kabadayısı bır lıse öğrenımi ıle yetinmek zorunda kalanlar, çoğun, yüKsek okullan bıtırenlerden tl\ha başanlı olabilmışlerdır. Öburlerının okul sıralannda, kendi jaşıtları arasında geçen yıllarını bunlar dışarda, daha geniş çevrede, dışe diş • göze goz bır 5 asam savaşı içinde du$e k^lka geçırmışler, yaşamın kıtaba sıftmazlığının daha erken bıluıcine varmışlardır. Ne var kı, tendı kendilennı yetıştırme çabasma düşmuş olanlann, eğer ronıancıysalar romanlannda, hıkâyecıy seler hikâyelerınde, genellıkle kendi «özel merak»lanna bağlandıklan da bır gerçektır. Herkesın bır ya da bırkaç «hobbyusı bulunur ya, romancımızda da oakarsımz ya tarih, va folklor, ya toplumbilim merakı ağır basmıştır. Konuya yaklaşımı bu özel me rak Ü7erine oturmuştur. (Burada, sırası gelınışken, benım de pek okul vuzu görmemıs bırısı o'.duğumu, ou yazıöan da anlaşılacağı gıbı, özel meraklarımın başuıia ruhbılımın je'dığıni açıklamam gerekır mı bılmem!) Bütün h ınlarm Turk romanını zaman zaman tek boyutlu kıldıgım hiç değılse kendi kendimize açıklamaktan çekınmemelıyiz. Aynca, Baada ömekleri çok yazılmış ve okuyucuyu enikonu bezdirmiş «pııkoloıik roman» türünün yeni örneklerinı bizde türetmekten kaçıntna özrü altında, romancılanmızın ruhbılime pek girmeden, tezce olaya ve eyleme yönelislerin oen yakınabıliriz. Ruhbilime bdyle büsbütün sırt çevirince, gerektiğinde ruhbilimsel verilere uygun ayrıntılara girılmejnrjre de, insan gerçsğinin derinliklenn den yoksun. romancınm yükl«diğı rolü yerine getirmekle görçvii «karton kisi»lerle karşılaşıvoruz sık sık. Bunlar belleğimizde uzım süre kalmıyor, iz bırakmadan peçip gidıyor. Nedeni açık: sanatçı yalmkat dış gözlemle yetinmış, roman kişisinin «ıçjTizünü» kurcaiamamjştır, ona bir olay eksenı ıçinde ej'lem kazandırmıtyı yeterlı saymıştır. Normann Mailer'in «Çıplak ve ölıi»sundeki erin Japon, avına çıkarken, üstünün çadınna giderken, her adım atışında. o adımla bırlıkte geçirdıgı ruhsal değışımın sergilenişi, «Suç ve Cezaadakı Raskalnıkov Porfır konusmasını anlıyalım bır de!.. Sığlıictan herhalde kurtulmak gerek. Romanın derinlığı konusunda Andrö Gıde'in şu açücUma sı ilgınçtir: tStendhal'in, Tolstoyun romanlannda ışık sürekli, e«ıt. yavgındır; bütün nesneler aynı oıçimds aydınlatılmı»tır; her yönden «yru biçlmde göriiriiz onlan: fölgelerı roktur h ı . Oysa, Dostoyevski'nin romanınd* bnemli olan tıpkı Rembrant'm bir tablosundaki gibi, her »eyden önce gölgedır. Dostoyevskl k)»ilenni ve olaylarım bir ar»y« tnp. lar ve üzerlerıne yoğun bir ışık gonderıı, öyle kj, ^ık onlaj» >ıUnız bir yandan çarpar. Kişilerlnm her bırı golgeler ıçinde vüzmektedir. (...) Olaylar. onun romanlannda, Stendhal ya da Tols toy'daki gibı, yavaş ve aynı hızda bır akış ıçmde olmayıp, oelırlı bır anda, birbirlerine kanşır ve bır merkezde bırleşırler; anlatıdakı ruhsal, ruhbilimsel ve nes nel ögelerin birbirleriru yıtırdığı ve sonra yeniden buldufu girdaplardır bunlar.» (Andrt Gide: DOSTOYEVSKÎ, De Yayınevi, s., 116117.) Şımdi kalkıp, Lombroso ya da Nordau gibı, «Deha bır sınir hastalığıdır» demeden de, Dostosrevs kı romanlanndakı kalıcılığm, çar pıcılığın, roman kişUerindeki unutulmazlığın nereden geldığıni anlayabılıriz. Roman kahramanlan sürekli bıçimde konuşarnJt kendılenni açığa vururlar. Pugünkü roman teknigi bakımmdan zayıi, kusurlu bir yöntem. Ama onlan unutulmaz kılması, okuyucu ıle içli dışlı duruma getırmesi bakımmdan başanlı bir tutum. Freud'un hastalanna uygulariığı, «Gozlerini kapat. Aklına ne gelırse söyle!» dıye oze'ıenebılecek «baca temizlemesı» yontemıru o, kahramanlanna uyguluyor. Günümüz romancısı bütün bunlara bakarak. çafma daha uygun, daha yaraşır yeni yontemler bulabilır. Gene belirtelim: sorun psikolojık romanlar yp.rma sorunu degıldır. romanda pııkolojiye de onem verme sorunudur. Bu konuya gerekjj önem verilsevcii. ünlü romancılanmızdan bm. yaltuz kendısinın düşHyebılereği ki. çok para ııkıntısı çeimışti deste de*te binliklert 15 vtşlanndaki «dünjadan habersiz» bir kasaba kızına düşlettırmezdi; gene bir başka ünlü rommcımii, uzun yollarda adım atacak gücü kalmamış vajlı kadmı dırdır konuşturmaz, boşuna uyfalar tüketmezdı herhalde. Mehmet SEYDA Oj'sa Türkıye'ye 3 büyük rjnbi limsel öğretlnın, Pavlov"un çartlı refleksler ögreüsi iie Freud psıkanalizınin. Dr. Ernst Kretsonmer'in pıknık, atletik ve astdrık tipler üçlemesine ilişkin görusünün gırişi 1935 1940 yıllarırıa rastlar. P«vlov adı ve sartlı retleksler konusu, ilkın Mehmet Pavlovia ilglli yayın, biru ds Saöet'in «tUyad Ruhiyatı» ailı bellı nedenler dolayısiyle dutBlakitabı ile 1936'larda ele alırur. Ay nı yıllbrda Or. İzzeddin fjadan mış, Ruslar uzaya canlı bır i.6Viyana dönüşü Preud"u da geti pek yollavınca Pav1»v"un adı d« nr. Hüsamettin Bozokia Lütfı kısa bir sttre anılmıştır. ögretısl Erışçı'nın de o sıralar çalıştıkla uzerındekl ıkıncı cıddî çalışman Yeni Adam dergisinde JCenrn ya. aradan 30 vıla yaklasık bır Sadı Mant'ı tanıtırken, Dr. t. Şa zaman eeçtıkten sonra l<W2'de, dan Freud Ustüne yazılar yazar, a?km hastahk olduğuna. sursrtm Doç. Nezahat Arkun'un «Şahsiilâcı verılmekle bu hastalıfon yet Ptikoloiisinde Çatısma» adlı geçeceğıne ilişkin yazılan dikka kitabında rastlayabiliyorua. Arti çeker, 1941'de Emest Jones' kun, bocası Prof. Tunç'a tthaf dan çevirdiğl «Psikanaliz» ncllı ettiği kitabında «Bütün vaşankıtap gene Yeni Adam yayınları tımız sürekli bir uğraşı ve ç«tışarasmda yayınlanır. madan başka bır şev degildir. Yaşantunız, egilimlerimız, beğeDr. îzıeddin Şadan'ı daha son nılerımız. tsfekierimizle, flzilı ve ra Znnguldak'ta da. Amele Bırlı sosj'al cevrenıri kosullan ara ği Hastanesi'nde, hikâyecı Ahmet sında bir sürü çatışms ve ngraNaimle karanlık bir odada, mum şıdan öte bir şey detildln» diyen ışığmda karşılıklı oturmuş, ona Pavlov"un Behaviorismei CDav«baea temizlemesı» yftntemıni uy. ranışlar Ruhbillml) Ile Preud'un gularken görmüşüzdür. Ahmet Naım çok ıçerdi ve o sıralar hal bılinçbilirıçaltı catısrDalanna riiç kin öğretisim karsılaştınr. lucitanioniar geçirmeje başlamış Kretschmer'in «Beden Sapıtı. Anlattığına göre. Dr tzzed1 din Şadan'la Dr. Hulusi Dosdoğ • ve K«rakter»ine gelince; varru, binncısi Mıhver Devletterı, Myımltn bir »anı bıralop tJınıR ıkmcısj MUttefikler yanlısı. ta Cdclemlerine. va 2500, ys d* 3*00 bah aicsam cekısır. birbirierıni ruh haatası Uzerındeki denaylere iğneler dururlarmıs. Preiıd'un dayanır. însanın beden ?apın Ue ünıversıtedekJ temsilctsi 1se, bı karaktert arasında yakm ilişRilelindığl tlzere, Prof. Mustafa Çe ri açıklar ve genelleştinr. Sonraiap Tunç'tur. Tunç, Freud'un ay dan Nazilertn elinde ssi ve vtlkdın çevrelerce tanınmasinda C A * sek ırk sloganının dayanajı çı ha etkin bir rol oyjjar. ması bır bahtsızlıkUr. Bu arada, kitaplann» beJalarak, Prof. Rasım AdasaiT* Pro!. îhsan Şükrü Aksel'ın ve Prof. Behçet Kamay'ın, Prof. Maznar Osman Uzman'a oranla psikanalize daha çok önem verdüüerinı söylemek yerinde olur. Üniv«rsite topluluğunda, bunlarm hemen arkasından Prof Selmin Evrim gelır yetişir. E, ne de olsa, z*man Freud lehıne calısmaktadır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear