23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 7 Haziran 1974 urada çıkan bir yazımda. îslâmcı genç ozan ve yazarlann yayımladıklan «Edebiyat» dergisinden ve kitaplardan söz etmiş, solcu genç ozanlann deyişleri, biçemleri (üsluplan) ile Islânıa ozanlann biçem ve deyişleri arasındaki benzerlik üzerinde durmuş, «Biçimi belirleyen özaür» sözünün. bunca yü hiç bıkmadan söylere geldiği halde, pek de doğnı çıkmadığım ğöstermek istemiştim. Aynca, yine o yazımda, sağcılann Batı düşmanlığı ile bir takım solculann «Batı öykünmeciüği», «kültür emperyalizmi» adlan altında yürüttükleri karşıBatıcılık savaşt arasındaki yön ya da yöntem beraberligini ortaya koymuştum. Sağ ile sol, kimi noktalarda bırleşıyor muydu? Konu iki yandan da açıklıkla ele alınsa, ortaya konsa, tartışılsa. yalmzca bu sorunun karşılığını bulmakla kalmayâcaktık, daha başka sorunlanmız da aydınlığa kavusacaktı. Üstelık öyle bir dönemde yaşıyoruz ki. ortanm solunda bir parti ile, İslâmcı bir parti koalisyon hukumeti kuruyorlar, bu birleşmenin olabilirligını kanıtlamak için ortaya kuramlar, kurallar atıhyor, bu arada sözgelişi. sağcıhk ve solculuk tenmlerınin anlamlan üzerinde yeniden duruluyordu. Nitekim ben de o yazım'da, karsıtlığın dınci görüş üe sol görüs arasında değil burjuva kapitalist göriiş ile sol görüs arasında oldugunu söyleyen yaygın kanıya yer vermiş, îslâmcı genç ozan ve yazarlann, kendilerini niçin sağcı saydıklanm sormuş, durumu daha yakından öğrenebilmek isteğimi belirtmiştira. B Olaylar ve görüşler SAG MI SOL MU? Melih Cevdet ANDAY tılı oldugu lçln. onlara göre vanılmaktay», bu yönde bulusmaıza olanak yoktur. Kur'an'a ödünsüz inanana «sağcı» derler. Sorun yalnızca Islama tümden inanıp inanmama sorunudur. Ekonomik savaşım, smıflaşma, kapitale dayalı sömürü gibi konular, Batı'dan almmadır, öykünmeciliktir. Sayın Emin Ziyaioğlu. tslâmcı yazarlanmı. an Batıya karşı olmaları ile, solcu yszarların «Batı öykünmeciliğinden. ve «kültür empervalizmı»nden yakınmalan arasında da bir »akmlık bulunmadığını ileri sürerken, ulusumurun kültür emperyalizminden Batı öykünmecıliğirden yabancılaşmış duruma gelmesi jle sol düşüncenin ortaya çıkabildigini söylüy.r. «Batnilaşma. fideliği olmuştur solun Türkiye'de» diyor. Buyurun bakalım! Batının suratına bakmasaydık solculuk diye bir şey çıkmazdj bızde. Eibet sanayileşmek denılen şey de olmazdı. o olmayınca... Neyse sözü uzatmayalım, biz yine Itonumuza dönelim, onlara göre sol düşünce. özü gereği Batıdır, kültür emperyalizmınin ürüniidür. Kültür emperyalizmi sözünü bir vana bırakırsak, hani yanlış da denemez buna sol düşiinee Batıhlaşmamıza, ilkel tanm üretirmnı yavaş yavaş bırakmamıza koşut olarak fcelismıstlr Ulkemizde. Sayın Ziyaioğlu, konuyu daha açıkiığa kavusturmak için şunları eklivor sözlenne: «fs Umcı yazarlar, Müslüman olduklan için karşıdırlar Batıcılığa, tüm Kültür etr>peryalizmine, ama solcular niçin karşı olsunlar Batıcılığa? Hem sonra Marksçılık da bir Batı ürünü değil mi? Türkive'de tslâmın dünya görüşüne ınanmadan karşı olunamaz Batıcılığa.> Bunaan çıkan doğal sonuç, islâmcı görüç Markiçüığa ksr»ıdır. Bizde Batıcılık, Batıya Karsı çıkıs, Batıyı anlayış, oldum bittim bir karmasa (çindedir. Istanbul'dan kaçan Jön Turkıer Farıs"te Jeaa Jaures'i görmeye gitmişleı Umt p^litılucj onlara, Padişah'tan hangı düsüncece aynlaıkiarını sormus, bizımkiler de, Padıjah'ın Avrupa uygarlığı için «kokmuş» dediğini, oysa Kendilerinin Batıcı ve uygarlıkçı olduklarım ornek olarak göstermişler, Jaures. «Ben ae sizjı Paaışahmı» gibi düşünüyorum» demış Jön Tiîrfcnere. Gerçekten öğretici bir konuşma bmm icın neden derseniz, bizım Batıyı görüşümüzle Bsnnın kendini eleştirisi irasında uzun zaman tmyüK bir ayınm olmuştur. Çünkü Batı bir karşıtlıfc lir uygarlığıdır; sözgelişi orada ıciıise ve kilıse ile savaşım içinde doğmus bılim, orada tanrısal ırüce dayanan despot rejımler ile halkçj özgürlüK eylemi, arada kapitalist mırjuva güçle sosyalist savaşım gücü karşı kaışıva bulunmuşlardır. Jaures'ln Padisahla aynı ıcanıda olması. bizım o sırada Avrupa"dan daha uygar olduğumuzu göstermez. Bütün sorun. Jön Türklerin hangi Batıvı aradıklanndadır. Gerçekten de Batı uy^arliğ. CiLıya üzerindekı her yerde benzer biçimde geuşmemıştir. Batıda despotluklannı aüraürme» için gerekç» bulan rejimler ve siyasal anlayışlar da vardır. Ama biz Batı deyinee, orada kilise ile »avaştan doğmuş bilimi, despotlukla çarpışan özgürlüğU. sömürücü düşünce ve düzemere karşı tlericı anlayışlan benimsiyoruz, bizim ıçin «mperyalist kültür diye bir şey olamaz. Çünkü o zaman tümümüzün İslâmcı görüs altında birlesraerruz rt Batıdan gelecek her sey» kapüanmıa kapamamız gerekir. ten düstügünfi dirençle löyleyen îslimeı ya* zarlar olmuştur. Bu davranış onlara, hiç kuşkuıuz, tolculardan daha çok yara;maktadır. Söyle diyor yazar: «Din deyinee ne anlıyoruz? Din tözünden biz Islâmın dünya görüşünü oluşturan Mutlak Kitabın öğretisini anhyoruz. lsltmcı yaklasımla dini anlıyorsak, Islâmın dünya görüçüne uvgun bir toplum kurmak istemenin solla ne ilgisi olabilir? Bunlar. düşlemelere, düşlere, kendi başımıza çözüro aramalara, birtakım sözcuklere yeni anlamlar bulmalara yer bırakmayacak denli açık seçik ve bilinçli sözler, üstelik kullandığımız dlt de bir olduğu için karşılıkh söyleşm» v* löylenen «özleri anlama kolaylaşıyor. Bunlan düsflnGr, yazarken aklım ikide bir koalısyona gidiyordu ister istemez; yanlış anlafilmasın, kar?ıtlığın çözümünü o sivasal birleşimde aramağa kalkmıs defiılim. Sıyasa alanı bir taktik ve ödün alanıdır, kişiler lçinse taktik ve ödün düşünülemez, kendimizi ve başkalarını aldatmak olur bu. Gerçekten çok değerli bir düsün ve «anat adamı o!an Sayın Ecevit i.«e, politik tutumun güncel gerekleri dışında da, şu yazımızda bir ucundan değindiğimız konuyu boyuna eşeleme çabası içinde olmuştur. Söz geüşi subat ayı içinde, bir gazeteye »öyl« diyordu Ecevit: «Son yüzvıllarda Türkive'de, Türk toplumundaki statükoya çıkarlan bağll bulunanlar, her yeniliğe karsı direnmişlerdir ve bu dirençlerini de önlemek istedikleri yeniliklerin dinimize avkırı oldugu iddiasına dayandırmaga çalışmışlardır. Bir süre önceye kadar bu çabalarında oldukça baçarı da sa*!ayabilmişlerdir. Bu başarının »onucu olarak da bazı ilerici aydınlar halklmırdaki din duygusunu ilericiliğe karıı, halk yararına, toplum yaranna reformlara karçı bir engelmiş gibi görmeye başlamışlardır. Böylece »ydınlarda ve eeni? halk yığınlarlnda karşılıkh bir yanılgı. bir tarihi yanılgl yakın zamana kadar islemiştir.» Bana kalırsa lorunun pratik çözümünü, #Din ilerlemeye engeldîr, değildir» biçiminde, dinin özüne çevrili bir tartısmadan beklememeli, Sayın Ecevit'in parmak bastığı, dinin çıkarlıra ilet edilmesi sorununu önlemenin çaresini bulmalıdır. Din duygusu, kullanılır bir duygu olmaktan çıkanlmalıdır. Yoksa vanılgıların arkaıı gelmez. Ama konu bununla tfa kapanmı yor: ülküleştirilmiş bir dinci anlayış, bir dünya görüşü, bir yaşama biçimi önerisi, bir devlet anlayııı olarak ortaya çıkarsa, buna karşı aynı gerekçe lşe yarar mı? Körükörüne tutsakhk ransa'da sol seçimleri kazandığı zaman devletleştirnecek yabancı kumpanyaların basında İ.T.T. (Uluslararası Telefon ve Telgraf Sirketi) var. Bu Amerikan şirketi yeryüzünde 8'inci sıradadır. 438 bin kisi çalışmaktadır. t.T.T. imparatorluğunda... Dalbudak sardıgı voksul ülkelerde hükümet kunıp hükümet devirmek üzerine iş tutmaktadır. t.T.T.'nin son olarak Şili'de Allende Hükümetini alaşağı etmek üzere vaptığı eirisim Batı dünyasmda çeşitli eleştirilere yol açmıştır. Bu elestirilerin en ağırlan da t.T.T.'nin yurdu Amerika'da vavımiar.mıs, ülkenin srüvenilir eazeteleri sonınu Sündeme ftetirmislerdir. Fransa'da İ.T.T. hukuk açısından bakıldıgında yoktur Buna karşılık ekonomik varhğı önemli bir etkinlik göstermektedir. Çeşitli adlar altında televizyondan elektri\ lâmbasma. otelcilikten kadın güzellik ürünlerine. telefon v« haberleşme alanlanna dek her vanda girişimi bulunan sirkit, Fransa'da 30 bin kişi çalıstırmaktadır. Bu (teniş örgütün Fransa'dan çok Amerika'ya dönük olduğu da sçıktır. Solcular seçimleri kazandıklan zaman bu koskoca devi millHeştireceklMini açıkca söylemişler. programlarını buna Böre düzenlemislerdir. Kamulaştınlacak kuruluşlar listesinde sanavici D'As»aut'nun ıririsimleri de vardır. Aynı zamanda meşhur Jour de Prance dergisinin de sahibi olan D'Assaufva bir gazeted: Bu kormda ne düsünüvorsunuz? diye sorduğu zaman Unlü işadamı rahatça demiştir ki: Solcular ikt.idara geçtiklerinde beni genel müdür yaparlarsa ba$anlı olabilirler... Bizim politika"ilanmızdan bazılan 1969 seçimlerinden Bnr>e bizim bir ün!U isadamına başvuniD partileri için para istemişler. Orekceleri de kaba mı kaba: Bize yardırr etmezsen komünistler gellr, bütün girişimlerini d<>vletleştirir. iînlü işadamımız: Oh yahu! demiş, ben de ayaklanmı uzatır rahat ederim. Çok partili burjuva demokrasisinin kurallan budur. Başka türlü Batı demokrasisi yok. Sermayeden ve emekten yana olanlarm rahat bir diyaloga giremediklerı yer de Batılı demokrasid'en söz açmak aptallıktır. Az gelişmiş ülkelerde bu rahat divalog yerine bağnazlık egpmendir. Amerikall gazeteci Vietnam'daki Amerikan politikasını rahatça eleştirir, bizimki Amerikandan Amerikancı olduSu için usaklık pslkolojisine düşmüstür. Amerikan gazetecisi İ.T.T. nin eleştirisini C.I.A. nın yergisini rahatça vapabilir, ama bizim tagcı bssın ilişemez bu ko•nulara... Fransız, I.T.T.'nin Fransa'da dallanıp budaklandığını kamuoyuna duyurur, şirketin kökeninden başlayıp ıcığına cıcıgına kadar her yantnı ortaya döker, bizim tutucu basın ülkemizdeki yabancı sermayeden yana gözü kapalı bir politikanın körükörüne tutsağıdır. Bizde tutucunun tutsaklığı öylesine bir «ınıra varmış ki Mobil ve BP gibi şirketler Türkiye'dekl ham petrol üretlmini bir tavaş ortammda kısmaya yöneliyorlar; özgür basın, ister solcu ister sağcı olsun, bu olayı hemen ele almak zorunda degil midir? Petrol kurapanyalan ve petrol kumpanyalarının ortaklan bir gazeteye reklâm kaynağı olabilirler; hatta o gazete aynı sermaye kesiminin içinden bir kurulus da olabilir. Buna rağmen ülke «orunlarını ülkenin alevhine bir davranışla hasıraltı ettiği zaman o gazete kamuoyunun gözünde damgayı yiyecektir. Bu Clkede yabancı petrol kumpanyalannı millileştlrmek düşüncesinde olanlar da bulunacaktır. Batı'nın çok partili rejimlerinde doğaldır bu oluşum... Ve siyas! düşüncelerinde birbirine terı düşen insanlann birblrleriyle hoşgörü İçinde konuşabilmeleri uyearlıkta bir düzey, fikir özgürlüğünd» bir aşamadır. Bu düzeyln altında kalanlar yaşadıklan yurdun ve çağın insanı olmaya layık değillerdir. Dostluğun da düsmanlıjfın da bir seviyesi var. Seviyerf7İerin ne doıtlukltn bir anlam ifade eder, ne düsmanhkları... Böyleleri egemenlerin ııdece usaklarıdır. F Şimdi Edebiyat dergisinin son sayısında. benim yjkarda sözünü ettiğim yazıma yanıt olarak çıkan Değinmeler başlıklı bir yazıda, sorulanmın ve sorunlarımın bir takımma açık karşılıklar buldum. Sayın Emln Ziyaloğlu, uzun yaeısının önemli bir bölümünü. tartışma yöntemirıe ayırmıs, kullanılan terimlere verilen anlamlarda birlik olup olmadığımızı araştırıyor, haklı olarak. Sözgelişi. «sağcı» ve «solcu» sözlert. Batılı bir bölümlemeye uygun olarak kullanılmafctadır önce, ekonomik bir yaklasımla ayrılmaktadır sağ iıe sol. «Oysa Islâma eöre,» diyor yazar. «sa» ve sol aynmı Batılı tasnlften aynlır. Hem niçin uysun? Nitekim Mutlak Kitabımızda bu tasnif açıkça yapılmıştır. tslâmın önerdiği diinva görüşiinün tüm ödünsüz bağlılarına diyoruz sağcı.» Doğal Sonuç Anlaşılıyor, değil mi? Biz istediğimiz kadar onlan sağcı saymayalım. asıl karşıtlığın burJuvakapıtalist ve solcu anlayış arasında olduğunu söyleyelim, bizim bölümlememiz temelde Ba İslâmcı Toplum Sayın Ziyaioğlu'nun hakkı vır, bizde Batı. ya tümden kırjı koyan, onun uygarlıiunıza EDEBİYAT SINIRSIZDIR OKTAY AKBAL Evet Ilayır OSMANLFDAN KALAxN... I ugün Türk toplumunun içinı de bulunduğu sosyoekono' mik düzen ve bunun doğal bir sonucu olarak dısa yansıyan halk davranış ve aliskanlıkları, yani herkesm deyimiyle «hamurumuz» bir çırpıda yogurulup, oluşmuş bir şey olmayıp; geçmisin ve yakın zamanlann her türlü izlerini az ya da çok • içeren tarihsel bir mirastır. Dolayısıyla bugün anlayıp değerlendirebılmek, bir noktada geçmişi bilmemize ve o gunlerin insainlarında derin izler bırakan sosyal ve ekanomik tabloyu başanyla ortaya serebilmemize bağlıdır. Bu yapıldığında gorülecektır ki halen Türk toplumunun dert yan dığı guncel sorunların çoğu tarihsel bir birıkimin sonuçlarıdır ve Öyle bir çırpıda, yüzfyseV tedbırlerle çözümlenebilecek şeyler değillerdir. Yüzyıllardır toplumu kemiren ve derinlere kök salmıs sorunlar ancak köklü tebdirlerle çözümlenebılir. Özellikle son zamanlarda görüldüğü gibi, ahlâksal ve kültürel sorunlarımızın çözümünde, temel ekonomik nedenlere inmeden öğütlerle herşeyi halledebileceklerini sananlanmız var. Bun lar geçmise bir kez daha göz atmalıdırlar. Biz burada sadece bir çok Osmanlı Padişahının «hattı hümâyun»larımn öğütlerle dolu olduğunu, yer yer tehdıtler taşıdığım, hatta bu tehditlerin sadece bu dünya ıçin değil «âhiret» için de hatırlatıldıgını söyleyelim. Ömeğin III. Selim, sık sık «Ahirette dahı iki elim yakanızda olacaktır» diye biten emirler yaymlamıştır. Ama ne var ki hiç bir Osmanlı Padişahı tehdit ve öğütle ne topluma yeni bir biçim verebilmiş ve ne de, örneğin kahvehanelerin kökünü kazıyabilmiş, tütün içmeyi yasakhyabilmiş ve ne de rüşvetin, faizin. iltimasın, eşkiyalığın önünü alabilmiştir. Şimdi ise 17. yüzyıldan başlayıp. 18 ve 19. yüzyıllarda ıyice şekillenen bozuk Osmanlı ekonomik düzeninden günümüze nelerin yansıyabileceğine bir göz atalım: Devlet eliyle adam zengin etme, türlü sakıncaları olan bir Osmanlı mali politikasının bugünlere uzantısıdır. Nitekim «iltizam» usulü ve hele «mukataa* lann zaten paralı olan devlet ileri gelenlerine ihalesi sisteminin yerleşmesi devlet kapısını «çiftlik» haline getirmiş ve bu yoldan servetlerine servet katanlar gün geçtikçe çoğalmıştır. Devlete bel li bir iltizam bedeli ödedikten sonra, belli bir bölgenin vergilerini toplama hakkını elde eden mültezimler, devlete ödediğinin kat kat fazlasını çıkarabilrnek için köylünün bütün maddi olanaklarını zorlamış, onu iyiden iyiye sömürmüştür. îcabında yük sek faizle «reaya»'ya borç para veren bu tipler, «hayır duası alraaı politikasını beceriyle uygulayarak servetlerinin bir kısmıyle cami, mescit ve sebil yaptırarak halk kitlelerinin sempatisini kazanma yollarına başvurmuş; servetlerinin büyük kısmını ise Borm çok sayıda köle ve câriye bes ledıklerini biliyoruz. Bildiğimiz başka bir husus da bunlann, ser v^tlerini devletten saklamak ve kaçırmak için türlu hilelere başvurduğudur. Bir kısmı mal ve mülkünü kimseye kaptırmadan mjrasçnarına intikal ettirmek için vakıflar tesis etmiştir. fîıkat eski parlak gunlerin kâr h «harp ganimetleri»nden yoksun kalmaya başlayan devlet, artık gözünü bu iç zenginlerin servetlerine dikmeye başlar. Mirasçısız ölüm hallerinde, ya da türlü bahanelerle bu zenginlerin mal, mülk ve nakitleri hazine namına zaptedilir. İşte bu sıralarda toplumda bir ihbarcılık furyası da başlar. Şöyle ki: türlü yollardan kazanılan servetler sahipleri ya da aileleri tarafmdan devletten gizlenmeye çalışıhr. Servet sahibi öllir, fakat yakınları müsadereyi önlemek için ölümü gizler... Pakat milyonluk servet Ieri beşon kuruş «ihbariye» karşüığı açığa einrich Böll babacan bir k!«i. Sessiz, »z konuşan, her sozu bir anlam taşıyan. Gerçek bir yazar, bir sanatçı. Ya?amı da çıleli geçmis: Savaş, tutsakhk, yazar olarak adım acîım ilerleyiş, üne kavufma, Nobel ödülunü elde etme. Her şeye rağmen sanatçı »oyluluğunu koruma... Ohri'de 17 23 Mayıs arasında toplanan Uluslararası PEN Klup Yazarlar Toplantısında en ilginç konusmayı o yaptı. 1933 • 1945 Almanyasını su sözlerle özetledi: «Freud'ü okumak İçin Propaganda Bakanlığından özel izin almak gereklıydi» dedı. Izirvle kitap okunan bir memleket olmak!.. Birden birkaç yıl once Milli Kütüphane müdürünün mahkemeye gönderdiği bir yazıyı hatırladım. Bunda, sayın genel müdur Marx'ın «KapitaHinin Üniversite'den ya da Emniyet Müdürlüğund'en özel izin getirenlere verilip okutturulduğur»u bıldırıvordu. Ne ayrım var arada? Ohri'deki toplantı göl kıyısındakl Desadet otellnde yapıldı. Avustralya, Avusturya. BulgaıisUn. Kanada. Decnokra . tik Almanya, Fedsral Almanya, Finlandiya, Bu%tik Britarrya, Hollanda, Macaristan, Polonya, Isveç, Isviçre. ABT) ve Turkiye temsılcüeri katıldı. Yuşoslavya Cumhuriyetlerinin., Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan, Makedonya'nın tanınmış edebiyatçılan da toplantıdaydı. llk gunler «Edebiyat ve Gelenek» konusu üzerine konusmalar yapıldı. Sonra Genel Yonetim Kurulu toplanarak rfünya edebiyatının sorunlarını görustü. Hapisteki yazarlar konusu epey tartışıldı. O günlerde Türkive'de genel bir affın çıkması beklendiği için bu yöndeki eleştirilerde daha çok başka ülkeler hedef alındı. Avusturya'nın Viyana ve Graz kentlerindeki iki edebiyat derneğinin iç çekişmeleri gün boyu toplantıyı uğraştırdı. Yemekler, çağnlar, kokteyller, danslar, geziler birbirini izledi. Toplantıyı tertipleyen Makedonya PEN Klübü Başkanı Tome Momirovski'nin bu ağır yükün altından başarıyle çıktığı löylenebilir. Üç yıldır Uluslararası PEN Baskanlığını yapan Alman yazan Heinrich Böll görevden aynldı, yerine İngiliz eleştirmecisi V. S. Pritchett seçildi. Isveçli yazar Per Wastberg de on beş Pen merkezinin oyunu aldı. PEN, İngilizce şair, denemeci ve hikâyeci sözcüklerinin kısaltılmışıdır. Yarım yüzyıldan daha eski bir geçmişe dayanır. Türkiye'deki PEN Klüb ise 1951'de Halide Edip'ir» girişimiyle kurulmuş, demek yirmiüç yaşında. PEN Yazarlar Derneği'nin tüzüğünde amaç şöyle belirlenmiştir: Yazarlar arasında dayanışmayı, yakınlık ve dostluğu sağlamak, yazarhğın mesleki dertleriyle ilgilenmek, yazarın haklarını ve özgürlüğünü savunmak, basın özgürlüğünü savunmak, basın özgürlüğünün çıkar sağlamak için kötüye kullanılmasına ve basında gerçeklerin kasıtlı olarak tahrit edilmesine, kişilikle uğraşmasına karşı çıkmak, ulusal ve uluslararası kuruluşların ancak serbest eleştiri yolu ile daha mutlu bir düzeye kavuşacaklan inancmı benimsemek, yurt dışında insan haklarına ve düşünceye saygı, barış, dostİuk amaçlarını paylaşan derneklerle iliski kurmaktır. Edebiyat için sınır yoktur. Bütün uluslann yazarlan birbirine dosttur, yakındır. Bu açıdan PEN Klüpte ulusçuluk geri plana itilmiştir. Insancı görüşler, insanlığın yaran her işin basında yer alır. Bu yüzden de Türkiye'de yaşayan bir yabancı yazar Türk PEN'ine üye olabileceği gibi Fransa'da yaşayan bir Türk yazarı da Fransız PEN'ine yazılabilir. Bu Dakımdan eski Küİtür Bakanıraız, şair ve yazar Talât Halman'ı Ohri'deki toplantıya ABD PEN'inin temsilcileri arasında görünce hiç şaşmadık. Halman, Amerikan PEN'inin isteklerini tfıle getirdi, düşünce özgürlüğünün ateçli bir savunucusu olarak dikkat çeken konuşmalar yaptı. PEN'in uluslararası niteüğini, anlamını bümeyen kimseler bir Türk şairinin başka bir PEN merkezinin temsilcisi olarak böyle bir toplantıya katılmasını yadırgayabilir, ama edebiyatın evrensel niteliği, yazarlann, şairlerin ulusallık çizgisinin ötesine varan kişilikleri böyle yadırgamaların üstündedir. Ohri toplantısı çesitli ülkelerin yazarlarını işte bu evrensel duyguda birleştirdi bir kez daha... Dostluklar, arkadaşlıklar güçlendi. Daha önce başka toplantılarda gördüğüm, konuştuğum kişilerle bir kez daha buluşmuş olduk. Ohri gölundeki motor gezisi, çeşitli toplantılardaki beraberlikler, tartışmalar, eğlenceler, danslar, şarkılar şunu gösterdi ki yazarlar, şairler «etfebiyat ve sanat. cumhuriyetinir» yurttaşlarıdır. Hangi ulustan, hangi ırktan, hangi dinden olurlarsa olsunlar... Böyle bir toplantımn Türkiye'de de yapılmasını gönül ister. Nitekim birkaç yıl önce o zamanın. Kültür Bakanı Halman, Dublin'deki PEN Kongresinde böyle bir öneride bulunmuştu. Fakat Halman'ın Bakanlıktan ayrılması üzerine o gunlerin devlet bakanı Arar'ın, özellikle eski Kültür Müsteşarı Örvder'in ilgisizlikleri, umursamazlıklan yüzünden böyle uluslararası bir kongreyi Türkiye'de yapabilmek olanağını yitirdik. Oysa çesitli uluslardan en tanınmış yazar ve şairlerin Türkiye'ye gelmeleri yurdumuzu tanıtmak, duyurmak, sevdirmek, özellikle sanat ve kültür düzeyimizi dosta düşrmna anlatmak, kabul ettirmek açısından çok yararlı olacaktı. Oimadı, olamadı, olması da belki istenmedi .. îzin ahnarak kitap okunan bir ülke gibiydik bir • iki yıl önceye dek. Kitapların yakıldığı, toprağa gömüldüğü bir garip toplum! Böyle bir ortamda uluslararast yazarlar kongresinı yapmak akıl dışıydı elbet! Bugün durum başka, bambaşka. Boyle bir kongrenin Türkiye'de yapılması niye düşünülmesin? l?te size bir soru. Yanıtını vermek kültür politikamızı yoneten ilgilüere düşer.. HI Bi 17. YÜZYILDAN SONRA ÎZLENEN MALÎ POLÎTİKA, HEM HALKIN YOKSUNLUĞUNA NEDEN OLMUŞ, HEM DE OSMANLI ÎMPARATORLUĞUNUN SONUNU GETİRMİŞ; BUGÜNKÜ DÜZEN BOZUKLUĞUNU BtLE ETKÎLEMÎŞTİR. Yavuz CEZAR ruran muhbirler çoktur. Yani öyle bir mali politika ki «tavşana kaç, tazıya tut» örneği! Büyuk servet farklılasması ıçin çareler İetirmeyen 'bır devleT:.. Belli bir noktaya kadar ses çıkarmayan, fakat sonra ihbarcılık kurumuyle her şeyi halleden bir devlet! Nitekim eşkiyalık hareketlerinde de taraflar birbirlerine kırdırılmamış mıydı? Artık ihbarcılık toplum katlarına sinmiştir. «thbariye» almak için milyonlar ihbar etmeye gerek yoktur. «Mahlul» olan bir «esham» hissesini, yahut «mahlul» olan bir «mütekait maaşını» ihbar eden de gerekli «taltifi» devlet kapısında bulur. II. Abdülhamid döneminde ise ihbarcılık hem Avrupai bir mm almıs, hem de siyasi bir bovut kazanroıştır: Jurnalcılık! Güvensizlik her yana hakim olmaya başlar. «Kefalet» tam bir kurum olarak İşte bu «ıralarda Osmanlı topiumunda yerleşir, Öyle kı artık küçük bir memuriyet elde etmek, veya birkaç kuruş maaş için «derleme askerler» safına yazılabılmek kefil göstermeden gerçeklesemez olur. Mali ışlerdeki kefiller ise devletin mutemet adamlan aayılan Yahudi vt» Ermeni sarraflardır. Büyük memuriyetleri elde etmenin yolu i«e dah.a bıj başkadır o güntorde: «Caize ve avaid» adı altında Vedive ve paralar sunmsk gerekir üst katlara. Havadan maış almak da herkesin pesinde koştuğu bir emeldir o jünlerde. Yeniçeri ordusunun sayıca kâğıt üzerinde gö rülenin çok altında olması, hep bu hıvıd'an maış almak isteyenlerin marifeti defil midir? Maası olup kendileri ortada olmayan ktpukullan!.. Osmanlılar tarihsel bazı isimlere büyük ıtvgi ve laygı göstermijler ve o aileden olanlara ve o »ileden olduklannı iddia edenlere karşılıksız maaslar bağlamışlardır. Fakat tarihi kayıtlar gösteriyor ki bu tip ileri gelen «ülâle ofulları gün geçtikçe çoğalmıs, yeni yeai ululuk iddia eden aileler türc mis ve nihayet öldükleri halde. ölümleri gizlenip bunlar namma «llerine geçirdiklert «berat»lırl« maaş alan parazitler günden güne artmıgtır. Payitaht olan Dersaadeft» oturup, aracılar vasıtaııyle Rumeli ve Anadolu'rfaki gelir kay naklannı «ağm»yı ç.lısan «sahilhine agalan> ve hatta ha Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs , . a u u u o 10.000 Adet Kavrama I Satın Almacaktır 1 Müessesemizce, 10.000 adet kaTrama teklif alma usulü ile ve Türk parası karşıugı satın almacaktır. 2 Bu işle ilgili Resim Müessesemiz îç Tietret Müdürlüğünden temin edilebilir. 3 İlgililer tekliflerini teklif fiyatlan üzerinden yatıracaklan • 7,5 geçici teminatlan ile birlikte engeç 17.6. » 1974 pazartesi günü saat 16.30'a kadar Müessesemiz Yan Işleri Müdürlüğüne vereceklerdir. Teklifler 17.6.1974 tarihinden itibaren 30 git> opsiyonlu sayılacaktır. 4 Teklifle birlikte nümune verilecek, teelim müddeti bildirilecek teslim müddeti bildirilmeyen teklifler nazan itibare alınmayacaktır. 5 Postada vâki gecikmeler nazan itibare alınmayacağı gibi telgrafla yapılan müracaatlar kabul edilmeı. 6 Müessesemiz 2490 sayılı kanuna ubi degildir. (Basın: 16101 4628) Işletmesi Umum Müdürlüğünden )) < tunlan o dönemln sık sık rsstlanan tipleridir. Bunlann merkezde oturup da uzaktakı koylü yığınlarının kaderıni ellerinde tutmaları ancak mahal'.I eşraf ve âyan'a da pay vermeleriyle mümkün olmuştur. Reaya ise devlet ile kendl arasına çoreklenen bu aracılar takımını bir türlü asıp tesini merkeze duyuramamıştır. O gunlerin devleti bütün IOrunların çözümünü âdeta daha fazla vergi toplamada görmüştür. Savaş giderlerinin finansmanı geregi, devleti bu yanlış polıtikasmda daha da ileri gitmeğe zorlamış ve vergi gelirlerinin büyük kısmını aracllar»kaptırmak bshasına vergi mükellefi olan reavayı zorladıkça zorlamıştır. Bir şey vermeden hep almak devletin temel ekonomik politikası olmuştur. Sonuç nedir? Devlet halk kitleleri gözünde eski itibannı yitirmiş, reaya manen ve maddeten tükenmiş ve «orvunda Devlet1 Aliyye önce iç zenginler* ve »arraflara el açmış, daha •onra Batıya... Sonrası ise belli: Istanbul'daki yabancı elçlliklerin arasınd» mekik dokuyan Osmanlı siyasîleri ve gittikçe çöken kocı bir lmparatorluk... Kısacası şunu rahatça ifade edebiliriz ki, OsmanL Devleti, tarihinin belli bir döneminden sonra dayanacağı ve güç alacağı kuvvetleri doğru seçememiştir. Once lçerdeki «ensest kalınlar.a yaslanmış, sonra da dış güçlere. Bu aracfa devletin parlak günlerinin hem ekonomik hem de askerl bakımdan temel dayanağı olan «reaya» gün geçtikçe unutulmu? ve ezilmiştir. Ta ki Atatürk «Köylü efendimizdir> deyinceye dek. Bizce anlattıklarımızın en 5nemli yani, bunlann resml bir devlet politikası olarak uygulana Varlık'ta (Her kiUp 15 lira) Romanlar Melih Cevdet Anday: Aylâklar Cengiz Dagcı: O Topraklar Bizimdi Cengiz Dağcı: Ölüm ve Korku Günleri Faik Baysal: Rezil Dünya Ignazio Silone: Fontamar» Turgenyev: Babalar ve Ogullar Cengiz Dağcı: Onlar da însandı Yalnız y*z aylarmda okurlara kitap tatıslarında sağlanaa öztl indirimleri Varlık'ın hıtiran cayınnda okuyun. Cumhuriyet 4640 TEŞEKKÜR Efim Ayıel Potok'un rahatgızlığını vaktinde teshisle ysptıgı ba&arılı ameliyatla sıhhatini kazandıran Sosyal Sigortaİar Kurumu Şi«li HastanMİnin değerli munfent kadar derin ve yankılaleri bu olaylar oisalardı etki eeImi'i n bu kadar uzun sürmezdi. Ne mutlu bizlere ki Osmanlı'dan kalanlar sadece bunlar değil. öğünebileceğimiz başka miraslanmız da var. öte yartdan, yüzyıllann kötü ekonomik ve sosyal kosullanna rağmen, türlü hastalıklara yakalanmadan benliğini korumuş ve d"evrin alışkanlıklarına kendini kaptırmamış insanlarımız her zaman olmuştur. Türkiye Cum huriyeti, Osmanlı döneminde yetişmiş bu gibilerin eseri değil midir? Opr. Dr. üner Erdem'e ameliyatta bulunan Narkozitör Namık Günal'a, yarduncısı Seher Sayın'a, Hem«ire Mine Demirli, Öcal Maslak, Nezaket Çakmak ve Pansumancı Hasan Bükcüoğlu ve Hüseyin Güdek ile Hastane Başhekimine, doktorlarına ve Hariciye Servisinin personelin* minnet ve #ükranlarımı arzederim. Faruk POTOK Cumhuriyet 4851 Adana K A R Ş I Y A K A subemiz ğaziçinde insa ettirdikien «sahii^MiııııımmfflmımmmiıımmmiHMHHMmrommımffltımmıııiHimımııımmnıınmııııiHnımmm^ hânenlerir.de yemişlerdir. Bunla = . . . 5 I GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN I = Haliç Tersanesi 30 tonluk kreyn yolu inşaatı lşi kapalı = Ş 5 3 fiyat teklifi alınmak suretiyle yaptırılacaktır. 1 = İşin keşif bedeli 2.70O.0O0, lira olup geçici teminatı 5 § 135.000, liradır. = = Eksiltme dosyası Bankamızın Salıpazan Orta Blok 4. 1 ş katta bulunan înşaat Işleri Müdürlüğünden 100, lira = karşılığında temin edilebilinir. (Dosya aynı mahaldt beİ delsiz olarak tetkik edilebilir. Ancak teklif verecekler do»= ya satın almak zorundadırlar.) = Tekliflerin en geç 17/6/1974 tarihine raıtlayan Paıarİ tesi günü saat 12'ye kadar tnşaat îşleri Müdürlüğünt ve= rilmesi şarttır. 5 Posta ile cönderilecek teklülerin poıtada vaki gecik5 meleri kabul olunmaz. ^ 2490 sayılı kanuna tabl olmayan Bankamıs ihalevl va= pıp yapmamakta ve teklifler aratında tercih hıkkını kul§ lanmakta veya dilediği ile ptzarlık yıpmakta tamamen = serbesttir. ^ıiHiıııııııiHiMiMiımRiıımıııifflHimıımıııııifflinfflitiıtHiımıııınMHHimmMinııımtııınııımıııııtmiı^ (Baıın: 15280 4631) DENIZCILIK BANKASI T.A.O. I taritiinde J H P BİN Liralık Özel çekilişiyle emrinizde ve hizmetinizde EVİIIİZM BANKASI • HERKESİN BANKASI Çağdaş Yayınlar .ÖLÜMSÜZ O î O f U »ze yıllardır yazılarmı severek, ilgiyle okuduğunuz OKTAY AKBAL'uı en seçme yetmişbeş denemesini bir arada sunar. Fiyatı: 15 lira İsteme adresi: Halkevi Sokak 3941 Cağaloğlu IstanbuL (Basın: 15859 4636)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear