Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURlYET 3 Mayıs 1974 nglliz ozanlannm pek düşkün oîduklan «daffodil» diye bir çiçek vardır; örneğin ünlü İngıhz ozanı Wordsworth bır şiırinde, kırlarda dolaşırken, bır ağacın altmda birden bir yığtn daffodil görüncc nisıl şaşırıo levindiğıni anlatır. Bizdeki adı, Boruçiçeği orun, ama Sarı Fulya da denirmiş. Eski söz lüklerden birinde Bervakotu dendiğıni okumuştum. Ne anlama geldiğini bilmem. Bugünlerde bütün çiçekçilerde görebilırsiniz, taç yaprakiarı gerçekten de boruya benzer, parlak sarı rengı ta uzaklardan göz ahr. Sevdiğım bir çiçektır benim, ama yine de düşünmekten kendimi alamıyorum, şiırlerde çok geçtiği için sevmiş olmıyayım diye Doğayı şiir yolu ile sevmek ne denli şaşırtıcı gels» yeridır, ama yme de doğrudan sevmek kolay olmasa gerektir onu, çaba ister, öyie kı, çoğun şiir ile de karışır, sevdığimiz rfoğa mıdır, şiir mıdir, bilemeyiz. Î Olaylar ve görüşler M. TELEPİNU DİRİLDİ Melih Cevdet ANDAY Hame yarânl hemdil hemçu bâron beytını çevırınce ne gorürüz, Yarm bağ bahçe gitsek cümle yaran Gönül bır yağmur olsak hem de yâran Mevlânâ burada bağı, bahçeyi değil, dost lugu anlatmıyor mu? Kırlara gidilecek mevsimde dostluğu düşünmek, gülü görünce se* güimn dudağını ansımak, elbette güzel duygular, düşüncelerdir, ama doğa'nin bu dolaylı iyıliğı yanında, bizı coşturan kendı başına, yeterli bir güzel'iği vok mu? ÇünMl denlzln oradsn görünUşü şerçekten çok güzeldı. Ama bilemeyiz, çünkü eşekler bugüne değin konuşmuş değıllerdir. Oisun, konuşmasa da tadmı çıkaramaz mı? lnsanlar konuşmasaîardı, şu güzel günlerin güzellıklerini anlamayacaklar mıydı? Doğaya an (saf) bakı şı ne etsek de bulsak! Çiçekten şiire, şiirden tüm d'oğaya geçişim hiç de rastlantı savılmamalı, bunlar birbirine yakın, giderek eşdeğerde şeyler gibi görünür. Doğru değildir, ama övle sanılmasından yı:ıe de hoşlanırım ben. Doğa gibi olağanüstü bir seyle, şiir sanatının yoldaş diye bılinmesi ozan ıçin bir övgü değil midirv Araa güzel görünumler karşısında düşünceye dalmaktan, şiir yazmakta olduğum samlahilir korkusu ile, yine rie ahkoyarım kendimi. Gülünç eder ozanı öyle bir d'urum Çünkü sanatçı doğaya öykünmez, yeniden yaratmaya bakar onu. Ama böyle olması, doğaya bakmamıza. onu sevmeraize engel değildir hiç de. Ancak unutmamalı ki. doğa, ne sanatçılann gördüğü, ne de bilimcilerin göremediğı gibidir, bambaşka bir oyundur o ve en iyi perdesi de işte bu aylarda oynanır. Ama Ahmet Haşim'in ilk yazl değil de, güzü yeğlemesine ne demeîi? Şiirlerine hep bir kırmızı kondurmak isterdi o. kırmızıyı da elbet güzd'e bulurdu. Daba açığı, gerçek bir doğaya bakıs değıldi onunkisi. sadece çiire bakıjtı, üst yanı tema idi, o kadar. Sanki doğaya gerçek bakıj olurmuş gibi konustum ben de, oysa Ahm°t Haşim'fn kırmızıiarı gibi. bu de kimbiliı her gün neler kon duruyoruz ons!. Dojayı yorumiamaktır bi?in lşimiz, bunu yaparken ne denlı saçmalarsak saçmalayalım. rioğa bunların ıçerır tümünü İn san aklı ancak onun içinde saçmalayabüir, dı;ma çıkamaz Yeniçerinin Palası enıçeri ağasuıa belindeki palayı gösterip: Bu ne işe yarar? diye sormuşlar. Aga. Biz bununla yanhşlan kazırız. Aman agam. bununla yanlış kazmır mıT J<azı yanhşlar o kadar büyük olur ki, demi? veniçerl, ancak bununla kazınır. Arının Getirdiği tlkçağın çok Tanrılı insanlan, bütün doğa olaylarına, belli bir Tanrınm gözüküşü diye baktıkları için, biraz da korku ile kanşık bir hayranlık duyuyorlardı ona. Ama sunu da hemen eklemp's rorundavız ki, yine d'e belli bır bilgl ile, demek bir önyargı ile bakıyorlardı. Gerçekte ise. merak konusu şu olmalı: Güzellik, yiicelik, Tanrısalhk ölçülerine başvurmadan görmek olanagı y.k mudur doğayı? Bizim. yılın bir avı olarak bildiğimiz Temmuz, Sümer'de, ölüp dirilen, demek ki mevsimleri yaratan bir Tanrınm adı idı «Tammuz», onlardan ilkçağ Anadolusunda Hititler ahp Telepinu kovdular bu Tannnın adın; Telepinu ortalıktan yitince bitkiler kurur, bugday, arpa yetişmez, insanlar, hayvanlar üremez olur. Sonunda bir an onu bulup getirir de, topraîa bereket, hasat gelir. Ağaçların çiçeklendiği şu günlerde. beş bin yıl öncesi Anadolu halkı. yeri yerinden oynaiıyordu sevinçten. Bizim tutumumuza göre, daha iyidir diyecejim. Tanrılara degin yükselmeden önce, otlar«, ajaçlara. küçük kavnaklara. küçük göllere. korulars da tapmıMar insanlar. Bir başka deyişle, onlann dini. tam bir doğa dini İmiş. Tapınıp da ne vapıyorlar? Götürüp o kavnağa o koruya... birkaç çiçek bırakıyorlar. Hangi dönemi alırsanız ahn, ilk yaz kişiyi sevindiren, costuran, doSaya vaklaştlran. yasamın güzel oldugunu gösteren bir mevsira. Yalnızca bu gücünden ötürü ona Tannsal bir nitelik vermeye 6"eğer! lnsanoğlu ne yarattı ise, doğa ile birlikte bu ayda yaratmış olmalı. Deli eder insanı bu dünya Bu gece. bu yıldızlar. bu koku, Bu tepeden tırnağa çiçek açmış agaç. demlşti Orhan Veli. Y Ataç, ilk yaz geldı mı, yollarda giderken bir takım divan beyıtlerı okurdu doğayı öven, doğa güzelliklerinı betimleyen. Ama bende kalan izlenim olur ki, ne o heyuler aoğayı anlatırdı gerçekte, ne de Ataç o beyitlerle tatmak isterdi doğa güzelliklerinı. Dünya sim geseldir dıvan şürinde, daha doğrusu ınsanla bir benzeşme, anlam ilişkisj içındedir. Sözgelısi Naıli'nin, O şuhu bağda gördüm jüküfteru tâze Elinde bir gül açılrruş o tâze bu tâze beytinde olduğu gibi (O güzel bahçede, yüzü açık bir taze gördüra, elinde açılmış bir gül vardı, gül de taze, kendısi de taze idit «gül» bir aracı görevını oynar. Doğrusu, doğa bakımmdan ikisinin arasında bir Hyiını oımamak gerekir. Ama bakın, Wordsworthun yukarda andığım şiiri içın bunu söylij'emeyiz, o şiiri okuyunca inanınz gerçekten ozanın bir yığın boruçiçeğini bır arada görünce sevinç duyduğuna. Genellikle Batı ozanlan düpedüz bakarlar doğaya. Kimi şiir ise, perde gibi gi rer doğa ile aramıza, kimi ?ür de onu biza yeniden gösterir. Mevlânâ'nın: Be bağ âyin ferdâ cümle yâron Denize Bakan Esek Şu şaşırtıcı giizeılıktekı ilk yaz jriinleri içinde, kişının, doğayı, düşünmeden sevıp sevemeyeceğini düşünüyorum; başka türiü söylemek gerekirse, biz onu doğal olarak, belki onun bir parçası olduğumuz. ya da bizj onunla ilişki kurmaya götürecek doğuştan bir takım yeteneklerimız, araçlarımız bulundugu içm sevmeli değii miyiz? Ama kendime buna benzer sorular yörvltince de, doğayi sevmek dururken bunu düşünmeye başlamanın yanhşlığını anlayıp umutsuzluga kapılıyomm Doğa düşünmeden sevilmeli!.. Çok yıl oluyor, Çanakkale'nin Kepe* köyünde yedeksubay olarak bulunduğum sırada, bır gün, bir eşeğın tepeden dalgın dalgın boğazın sularına baktığını görmüştüm. O bakışta bir hayranhk var gibi gelmiştl bana. Çoğu zaman elimızdeki kalemi yeniçerinin palası gibi kullaraıak zorundayız. İşin gücün yoksa neies tüket ilkelliklerı düzeltmpk için... Bugün Fransa'da, Almanya'da tngilterede tsveç'te, Norveçte. Danimarka'da Italya'da. Belçika'da, Amerika'da, Hollanda'da v.b. de fikir suçunun kaldınlması için nefes tüketen yazar var mı? Okurlar sabah gazcftMerini açtıklan zaman fikirlerinden ötürü hapishanelerde yatan vüzlerce aydınm ve yazarm kurtulması için yavımlanmış vazj bulabilirler mi? Ama bugiin Türk vazan, eline kalemi anp fikir suçu konusunda vazarak vazacak, yazacp.k... 1974 vıhnı.i 2 Mayıs'ında şu okuduğunuz yazıyı yazacağız, siz 3 Mavıs sabahı okuvacaksınız Bundan 1015 yıl önce gene fikir suçlannm. fikir yasaklannın demokrasiyle dafdaşmadıgını vEzıyorduk. Bunca vıl. bunca emek, bunca zahmet. kSJıt mürekkep dizsi. baskı masraf ne için? Uygar dünvada eeçerli bir kuralı demokrasinin vazspçilmez koşulunu Türkiye'de vürürlüfe ko^^nak için... İlerde hic kuskusuz Ulkemizdp fikir suçlan kalkacak. Bunca yazımn da bir d?*eri kalmıyacak. PadişahlıSın kötü. Cumhuriyetin iyi oldugu konusunda bueün vayım yapmaya gerek kald) mı? Ama kolay degişmiyor toplumlar; özgiirlükler kolay saglanmıyor. Hic insanoglu fikirlerinden ötürü zindana atıhr mı? Aklıbaşındf' bir kimse; hem: Batıhlasaln.ı.. diye nııtuk atar, hem de Batı dillerinden kîtap çeviren aydını otu yıl hapis cezasıyla demirparmaklık ardmda bırakır mı? Bunca açık, bunca kesenkes bir gerçegin tartışması yapıhr mı? Ama ne görüvomz! V'aktiyle Bakanlık Başbakanhk etmiş kocf adamlar kalkıp fikir suçu denen çağdışı olgunun savunmasma ceçiyorlar Bunların arasında Batı'da mürekkep valamıs bulunanlar da var. İleri sürülen savlan okuyunca şaşıp kalıyor insan... Bir de. fikir denen şeyin kafamn içinde bıılundufeunL, düsüncenin söylendigi anda fiil nite!i£ıne dönüstiiğünü ıddin edenler çıktı piyasaya . Sanki dilden ayn bir düşünce olabilirmiş gibi... Ortaçag'da insanlann bedenine verleşen kötü ruhlan kovmak İçin usuller vardı Çogu ilkel toplumda böylesine davranışlar görülür. Ama çagdaş uygarhkta dile vunıİT^fivan düsüncenin fikir olam'vacagım da herkes bilir. 1974 Türkiye'sinde bunca basit ^arçekleri tartışmak talihsizligi bizim kuşaklann yazjfisıdır. tşin gücün yoksa veniçeri ağasının palasıyla bile düzelt'lemiyecek vanlışlan düzelrmeye çabala... Radyo'da. t«levizvnnda. basında. Mechs'te saçhsakallı ve diplomalı adamlar. oarlamento komisyonlan başkanlan. parti liderlerl, apaçık: Biz İnsanlan fikirlerinden ötürü zindanda yatınnz.. diye cihat ilân ediyorlar. Soruyorsunuz: Batı dillpnnden çeurdiği birkaç kftap İçin bir aydın otuz vıl hapse mahkum olmuştur. Ya da bir kartvede »<5ylediğı birkaç söa yüzünden bir vatanda*) yedi vıl dört duvar arasında ömür çürütecektir. Bu İnsanlar yatsın mı? Yatsuı! Senato kırk yaşım asmı? ünlversite mezunlanndan meydana (relmiştir. Ve Senato'da salt çoğunlukla fikir suçlannın affı reddedilmiştir. Fransa'da. Almanya'da. tngiltere'de, Amerika'da olmayan fikir suçu vüzünden yazarların aydınlann zindanda otuz vıl varmasına oy vermiştir Senato'nun saygıdeger çogunluğu A s bu çoğunlugun üyelerlne teker m> teker sorsanız hepsi de: Batıhlaşahm diyeceklerdir. Insaf yahu' Batı uygarlıgının temeli fikir özgürlügtil Sen fikir ozgürlüğüne karşı çıkarsan ecrivp ne kalıyor? SÜN HAMSİLER! OKTAY AKBAL Evet Hayır KAMU YONETIMINI YIKANLAR urtfa yeni bir siyasal lktldarın oluştugu ou dönemde, yenı yurt yöneticilerinın ne yapıda bir karnu yönetimi üstlenmeye çalışukıarı, top lumun yapısal ve ahlâksal bozukluklanrun neleı olduğu ve lıunlan düzeltme VOIISTI üzerinde gerçekçi bilimsel bir metodla durmak gerekir Bunu bılim adamlarından beknyoruz. Ben bu konularm uzmanı de?ilım. Fakat kaınu yönetirr.ı içinde otuz vıla y^kın bır süredir görevli bulunan bir kışi olarak, hem kamu kesimi ve hem de özel kesim hskkjndü bır çok can. 1: izlenimlere salüp bulunuyorum Sadece ben değil, Kamu kesiminde görevli olan ve olmayan herkesin, her iki Kesimın çalışmala. îi ve bunlardaki kanunsal ve ahlâksal sapmalar hakkında canlı ve acı sayıs>:z ızlpnirıleri vardır. Milyonlarca vatandas olaıak her günün neı saatı içinae yaşadığımız ou u*urs>uzıuklann yapıcüarı, ya muhataplan y» da tamklanyız. Bu yozlaştnaların pek azı bile bir toplumu çökertmeye yeterjıyken. yapısı zayıf, kurumlan y»n*. geri kalnıış bir toplurn üian ülkemiz için böyle bir kaosun yarattığı tehlikeyi görmezliğe biımezliğe gelemeyiz. Bunları görmeye, gös termeye ve üstlerine vürüyüp üüzeltmeye mecDuruz. Bıınu, devletini, ulusunu ve ülkesini sa ven kişilerin namus eörevl saymak zorundayız Y BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ VE BtRLİĞİMÎZÎ SÜRDÜRMEK ZORUNDAYIZ. TOPLUMU RÜŞVET YÖNETİMİNÎ DE BUNUN ÎÇtN AYIBINDAN, KAMU RÜŞVET ÇİRKÎNLİ «Ordulu küçük bahkçü»rın yazdıklarının hepsi doğru. diye btjlıyor mektup. .Ek»k olanlarını ben de Sinop'lu küçük balıkşılar adma bir kanun uygulayıcısı açısından sorumlu bır aydın olarak yazmak istedim. Karadenizin küçük balıkçıları adma, memleketini seven bütün namuslu insanlar adına bu konuya bir daha dönmelisiniz. Bir d«ha, bir daha yazmaya değer. Sinop için ham»inin yaylası diyorlar. Trabzon'dan kovalanan hamsi en son Smop körfezine gelip" yuvalanmak istermiş. Bu yıla kadar trolcular Trabzon Ordu arasında avlanıyorlardı. Trabzon Samsun arasında hamsi bırakmamıslar. Bu yıl Sınop ta karargâh kurdular. OcakUn mart sonuna kadar tam 90 gün kamyonlar Sinoptan gece gündüz demeden vollara döke döke içerlere hamsi taşıdılar. Limanda demirli bir Fransız balıkçı gemisi üç ay boyunca hamsileri paketleyip dı? ülkelere gönderilmek üzere başka başka yabancı gemilere yükledi. Sinop'ta 1974 ocak, şubat, mart aylarında tutulan hamsilerin toplamı çöyle, Sinoptan kamyonlarla başka lllere gönderilen hamri 27.750 ton, tspanya'ya ihraç edilen hamsi 905 ton, topluca 28.655 ton. Bu toplam resmi kayıtlara göredir ve Sinop'ta istihlâk edilen hamsi bu toplamın dışındadır.> Sandınız kı bu mektubu Sinoplu bir küçük balıkçı yazdı. Bunca ayrıntılı, bilgi dolu bir mektup. Hayır. Sinop'lu küçük balıkçılar adma konuşan, bir süredir Sinop'ta Savcı olarak bulunan Berin Taşan'dır. Edebiyatla yakından ilgilenenler tanırlar Taşan'ı. Dergilerde sık sık şiirlerini okuruı Bugüne dek .Ellerira Gözlerim Yüreğim», €Yüzünün Bir Yanında. adlı iki sür kitabı ile «îçerdeki Adam. adlı bir oyunu yayımlanmıştır. Daha önce ÎJmir'de Savcı Yarduncısıydı, şimdi Sinop Savcısı. Gerçekçı, yurtsever bir şair, bir aydın, bir yasa adamı. Bu sütunda çıkan «Küçük Bahkçılar> adlı yazımı okumuj, ilgilenmiş, bu konuda beni gereği gibi aydınlatan bir mektup göndermiş. «İlk bakışta üç ay kadar kısa bir sürede bu kadar hamsinin tutulması ve bir kısmının dış ülkelere gönderilmesi sevindirici bir olay gibi görünür. diyor. Oysa durum hiç de iç açıcı değiL Çünkü kilosu altmıs kuruştan, dışarıya hamsi satmak pek kârlı bir alışveriş olmasa gerektir. Hem Türkiye"nin dört bir yamnda insanlarımız karınlarını doyurmak için bir liradan hamsi almaya hazır! Ama Taşan'a göre en önemli sorun trolle ya da elektrik cereyanı ile balık avlanmasıdır. Bakın ne diyor Sinop Çumhuriyet Savcısı ve sair Berin Taşan: cTrol ve yüksek takatlı cereyanla avlanmanın balıkların yuvalarını. tohumlarını, alıslk olduğu yerlerı tahrip ederek balık neslini tükettiği herkes tarafından bilinen bir gerçekür. Su Ürünleri Kanununun 34. madtfesine göre (Karasularımızın sahilden üç mil uzaklığına kadar olan kısmında dip trol ile su ürünleri istihsali yasaktır). Aynı kanunun 8. maddesine göre de (8000 mum takatını aşan aydınlatma ile su ürünlerinin avlanması yasaktır). Yani yürürlükte olan kanunumuza gore kıyıdan üç mil uzaklıkta trolle balık avlamak serbesttir. 8000 mum takatın altındaki bir cereyanla balık avlamayı önleyen bir hüküm de bulunmamaktadır. Trolcülerin üç mil açıkta balık avlayıp avlamadıklarını kim denetleyip, kim tesbit edecek? Açıktaki balıkçı motorunda elektnk cereyanının 8000 mum takatı asıp aşmadığını nereden bileceğiz? Henüz bu suçları kovuşturacak bir kıyı ?abıtası kurulmamıştır. Her halde hiçbır trolcüden üç mil içerisinde balık avladığım itir»f etmesi beklenemez. Trol ve elektrik cereyanı ile balık avlama ya zararlıdır ya değildir. Eğer zararh ise, balık nesli tükeniyorsa, birkaç sene sonra denizlerimızde hamsi bile bulunamıvacaksa bu halde ya derhal teknik ımkânlaria donatılmış bir kıyı zabıtası kurulur veya bu kuruluş gecikecekse (öyle oljcağı muhakkak) üç mil ve 8000 mum ayrımı kaldırılarak trol ve cereyanla balık avlama yasak edilir. Bu yasaklamadan bütun Türkiye'de üç trolcu zarar görür, ama koca bir ülkenin su ürünleri korunmuş olur. Denizlerimızdekı balık stoklannın korunmasını sağlama yönünden Su Ürünleri Kanunu ve Tüzüğünde balıkların üreme mevsiminde avlanmalarını meneden bir hüküm de bulunmamaktao*ır. Kanunlarımızm bu boşluğunu çok ıyi büen trolcüler bu denizler sankl yabancılara aitmiş de bir yıllığma kiralanmış gibi gelecek yıla balık bırakmamak ıçin hırsla, doymaz bır açgözlülükle sularımızı tarıyorlar. Uskumruyu, «ardalyayı. palamutu bitirmişler, simdi yoksulun katığı garip hamsi ile uğraşıyorlar.» Taşan'ın yazd:klarına ekleyecek söz yoktur. Gerçek ortadadır, çözüm volları da bellidir. Halkla bütünleşmek, akgünler getirmek biraz da küçük balıkçıların. küçük balıkçılar gibi olanlann sorunlarına eğilmekle olmayacak mı? ĞİNDEN KURTARMALIYIZ. Zeki KURUCA MÜŞAVİR HESAP UZMANI zuklukiann bir kısmı. Osmanlı ıdaresinden kalıtım yoluyle gelmis görünüyor. Baska bir kısmı da yönetime son 50 yıl içır.de bulaşmıştır. Osmanlı idaresinden gclme bozukıuklann basmda, bu geleneği taşıyanlann. modern bir devlet için gerekl; yönetim aistemini kuramamıs olmalan gelmektedir. Bir oranda olağan sayılabilecek olan bu ciurum, ışbölümü. işt/irliği, kon tro) ve haberlesme alanlarında. ki bozulmalarla vcrinısiz bir ka mu yönetimi meydana getirmiştir. DUne kadar bu yönetime sorum suzluk, bezginlik ve umursamazlık duygusu, başka bir yerde ise tutucu bazı kadrolann tekelci davranışlan egemen bulunmaktaydı. Bunlar, klikler, gruplar ve hatta adlanna «cunta» dedikleri bir kaç kişi halinde, bir teşkilâtı sultalan altına ahp atamalara, nakillere ve başka bir çok işlere müdahale ederek kamu kuruluşlarım kendi amaç ve çıkarlarının çiftliği haline sokmuşlardır. Bu marifetli kişiler, dışa karşı ve işin iç yüzünü bilmeyenlere karşı da «büyük idareci» olarak rolcü bir göriinüm takınırlar ki Daşarısızlıklan ve oynadıklan oyunlar, biraz dikkat edilirse kolayca meydana çıkar. Bu yapısal sapmalar ve yozlaşmalar giderilmedikçe, yönetimler bu yeteneksiz, sorumsuz kişilerden temizlenmedikçe, modern sevk idare ılkeleri ve kanunıar egemen kılınmadıkça, yönetime yurt sevgisi bilgi ve heyecan esemen olmaaıkça, siyasal iktidarlar, ne kadar iyı niyetli olurlarsa olsunlar, toplumu, ekonomik, sosyal ve siyasal amaçlanna Uiaştıramazlar. Kamu Yönetimi Asıl konuya, hangi Kadrolan kamu yönetimi saydıgımız) belirterek girelim. Kamu yönetimi, kanunların verdigı yetkilere c*ayanarak toplumun çeşıtli kesımlerini yöneten devlet kuruluşları ile köy, beıeaiye ve ıl özel idarelerinin tümüdür. Özeı kanunlarla kurulmus olmakla beraber, kamu yönetimi kadar cnemJi malî. ticari, sınai ve mesleki faaliyet gösteren kuruluşları da kamu yönetiminden sayabiliriz. Bütün bunların dışında kalanlara da özel lcesım diyoruz. Bu genel ve kabataslak yapılmış tammlardan torra kamu kesimıni içeren Kamu yönetimi nın toplurn yasantısındaki sürükleyici rolüne değinebılıriz Gerçekten kamu vönetimi, ku rulus ve davranışlan bakımından, özellikie az gelısmış ülkelerde örnek bir model teşkıl eder; sosyo ekonomık açıdan da bütün topluınu peşinaen çeken bir lokomotıf görevı yapar Bu nedenlerle, kamu yönetıminin maddesel ve moral bozukluK ları, öbür toplum ıtesımlerine ko laylıkla bulasmak suretıyle kan serleşir. Özel kesımdeki saomaların ve yozlaşmaların temel ne denlerinin bırçoğu, gerçekte kamu kesiminin yapısal ve moral bozukluklannda yatar; giderek kamu kesiminin kötüieri ile özel kesimin kötüieri ı^biriıkç: clarak bütünleşirier. Bu bütünleşme, kanunlara karşı suç işie me vs ahlâk kurallarmı çığneme şeklinde oluşur Bu şekild:ki önemli rolü nedeniyle önce yapısal bozukluklara sonra da nedenlenne Reçmeksizin. kanun yargılarına ve ahlâk kurallann^ karşı çıkma bıçimince oluşan bir çürümenin sosyal görünümlerine deginmek ıstiyoruz Çumhuriyet dönemınde, kamu yönetiminde görülen vapısal boDİS TABtBt lâkın çürüme saydıgı davranıslarla, suç şeklinde oluşan bozukluklara gelince: Bu biçim çürümenin başında yer alan, kamu yönetimini ve giderek devletin varlığını kemiren sosyal kanser, yolsuzluk ve rüşvettir. Bir bakıma, topium temelindeki ekonomik çelişkinin yüzeye yansıması şeklinde devleti satın almak içın ödenen bir bedel olarak rüşvet, «maşeri vicdan» olan ahlâlnn, «MiIÛ jrade» olan kanunlann verdiği görevleri yapmak veya yopmamak için ya da kanunsuz bir işi yapmak karşılığında alınan para veya sağlanan çıkardır. Bu genel tanım yanında, Türk Ceza Kanunu da riişveti, «... kanunen ve nizamen yaomaya mecbur olduğu şeyi yapmak veya yapmamak için aldıkları ve aldırdıklan para ve hediye namiyle aldıklan eşya ve her ne suretle olursa olsun temin ettikleri sair men faatler..» olarak tanımlamıştır. Kanun, bu amaca vönelık olımk üzere, «az veya çok bedelle ahp sattıkları ve ihale ettikleri mal ve mülklerin gerçek kıymetl ile fiilen verilen ve alınan bedel arasındaki aşın farkı» da rüşvet say mıştır. Bu suçun sosyal zararlarını da gözönünde bulunduran ka nun koyucu, rüşvet ilaıı ve verenler için 3 yıldan 10 yıla ve bazı ağırlaştıncı durum'aıda ise 5 yıldan başlamak üzere on yıldan da fazla ağır hapis cezaîarı öngörmüştür. Asıl ağula^tırıcı neden de, bu gibi fiilerle. katmnlara ve nizamlara dayanmaıc durumunda olan Devletin tsmelıne üinamit konulmuş olmasıdır. larda rüşvet yolsuzluklannın daha çok işlendiği, en büyik miktardan başlayarak en Küç'iK nıiktarlara inildikçe daııa çok yaygmlaşarak sosyal uu?>>ni tshiıkeye düşürecek bir ağırlıiî taşıdığı ve giderek kamu yönetimini ışleyemez hâle getirdigi gerçeğîdj. Bu sosyal âfetin ülkemizde çok yaygın olduğunu ve ec Düsil ışlerde bile rüşvet ve yolsuzluklann sözkonusu olduğu &anısu*ıin yaygın bulundugunu ve nıüAve!, hiç umulmayan yerlere dahi girdigi töhmetini (son oir ıki ay içinde çok cüzi duruıamasma rağmen) görmezlikten ve duyniiziıktan gelemeyiz. Gerçeğl, töhmeti ve iftirası ile rüşvet yoısuzluklanndan hepimiz şikâyelçiyiz. En tabii ve kanuni haklanru elde etmekte bile halkımızın karşıl«v,fğı uydurma zorluklar, sante engeller ancak bir bedel Menerek aşılabiimekte ve bundan hslkın canı yanmaktadır; halk, hakkım elde etmek için bile rüşvet ödemek zorunda kalmanm komplrksine kapılmaktadır. Kanunusuz işleri yürütmek için verilen daha büyük rüşvetler io«, verene ve alana, devleti ve kanun ları hiçe sayma, bu suretle sağladıkları büyük çıkarlarla daha büyük kanunsuz işler çevirme ve bu güçle en namuslu kapılan dahi zorlamaya kalkma gibi yıkıcı bir cüret vermektedir. Ayrıca, kanunsuz işleri yapmak ve yaptırmak için alınıp verilen rüşvet suçlann gizlenmesindeki kolaylık, yeterli denetimin olmadığı bir ortamda, bu suçlann işlenmesini de kolaylaştırdığmdan özendirici bir etken olmakta ve rüşvete yaygın bir âfet niteliği kazandırmaktadır. Bu âfetin önü ahnmadıkça, nedenleri ortadan kaldırılmadıkça ve kamu yönetimi bu gangster gl lerden temizlenmedikçe siyasal • iktidarlar ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, sosyal ve ekonomik amaçlanna ulaşamıyacakları gibi devleti kurtarma olanağını da bulamazlar. Biraz da rüşvet yolsuzlukları yüzünden yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun külleri üzerinde bugüne kadar ne yapılabilmişse, Cumhuriyetimizin 50 yıllık yaşantısırıa canlariyle ve mallariyle kat kıda bulunan tüm milletle kamu yönetimnün ortak eseridir. Bu birliği sürdürmek ve toplumu rüşvet ayıbmian, kamu yönetimini de rüşvet çirkinliğinden kur tarmak zorundayız. ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••a : S Dostlar Tiyatrosu'nun s • AÇIKLAMASI Şu günlerde bir bayan'ın (Dostlar Tiyatrosu) adın» Anadolu'da organizasyon yaptığı öğrenilmiştir. Bu topluluğun, GEN'CÖ ERKAL'ın yönettiği (Dostlar Tiyatrosu) ile hiçbir ilişkisi yoktur. Tiyatromuzun tek yetkilisi Erdogan Tuncel'dir. önümüzrfeki günlerde Anadolu'ya çıkacaktır. Ve !•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••« (Adım Ajans: 315) 3488 Rüşvet Yaygınlığı Burada herkesin Diidiği acı bir gerçeği tekrarlamak zoruııd3yız: Bu da, ülkemiz de dahi! oimak üzere bütün az gelijTiiş toplum 9HAYISTA Bir Millî Piyango Biletiyle Refah ve Mutluluk Yolunuzu Açabilirsiniz: BİLİYORSUNUZ: EN FAZLA İKRAMİYE Bozukluklar Kanunun yasak koyduğu ve ah ÎKÎ BÜYÜK KAYBIMIZ Adalet Bakanlıgından Dördüncü Sınıf Noterlikten üçüncü Sınıfa Geçirilen ve Münhal Noterlikler (12 Nisan 1974 tarih ve 14856 sayıü R«sm! Gazete'de çıkan ilâna ektir.) 1« Ocak 1972 tarih ve 1512 Sayılı Noterlik Kanununun 4'üncü maddesinin 6'ncı fıkrası uyannca: A) Dördüncü Sınıf Noterliklerden, 1. 1973 yıh gayrisafı geliri 73.179.45 lira olan Kangal, 2. 1973 yılı gayrisafi geliri 74.772.70 lira olan Kumluca, 3. 1973 yıh gayrisafi geliri 71.087.10 lira olan Pmarbaşı, Noterlikleri üçüncü sınıfa geçirilmişlerdir. B) Üçüncü Sınıfa geçirilen ve münhal olan yukarda listesi oulunan noterlikten birine, Noterlik Kanununun 22 ve muteakip maddeleri gereğince üçüncü sınıf noterlerden veya Noterlik Belgesi sahiplerinden, atanmaya Isteklı olanlann ışbu ilân tarihinden itibaren bir ay içinde Bakanlığımıra veya bulunduklan yer Çumhuriyet Savcılıklarına başvıırmaian gerekmektedir. Posta ile dogrudan doğruya Bakanlığa gönder'lmiş olan dilekçeler, basvurma sür'si içinde Bakanlığımıza gelmediği taktirde atama işleminde nazara almmaz. Noterlığe atanmayan isteUilere, istemlerinin »onucu hakkında Bakanlığımızcs ayrıca tebligat yapılmayacaktır. Birden fazla noterliğe talip olanlann, talip olduğu her münhaj noterlik için ayrı bir dilekçe ile başvurmalan gereklidir. Keyfiyet ilan olunur. (Basın 143a7) 3485 i I Mart / 1974 günü Paris'te meydana gelen elim uçak kazasında kaybettığimiz İki evlâdımızın; Allahın büyük iutfuyla ve başta Türk Havayolları sayın ilgilileri ol mak üzere, Fransız Hükü •neti görevlüerinin olağanü» • ü çalışmaiarı sonucundn •laaşlannın tesbiti mümkii' ı'.abilmiştir. imekli îlköğretim Müfettişı Kikriye Inan ve D.B. Denı/ ıkliyatı T.A.Ş.'den emekli .Jretmen I. Hakkı Inan'ın. lüyük kızları ile ikiz tekı •ğulian, Esin tnan'ın biricik <l>lusı ve ıkız eşi olan kar•iesi: Millî Piyango'da.. EN BÜYÜK İKRAMİYE Millî Piyango'da.. ENÇOK ISABET VEDAİMA İKRAMİYE ARTIŞI ^^~ H l N, Millî Piyango'da.. Büyük İkramiye ORHAN TÜZÜN f â Saat 13.30 Samjiy» Cad No: 400 KON'GRE tLÂNI îstanbul MED Küitür Dernegınin Yıllık Genel Kurul toplantısı 21.5.1974 SaL' «rünü saat 2ü.l<0 tia, ekseriyel terrun ecülmedi&i tEkdirde 28.5 19"4 günü aynı saatte Demek Salonunda vapüacagj üyelere duyurulur. GÜNOEM: 1) Açılış ve yolcîama 2) Baskanhk Divanı seçinu, i) Yönetm Kurulu faaliyet. denetirn kurulu raporlannm okunması 4) Mu hasebe rapornunun okuunası 5) tbra, B) Tenkid ve temenniıer 7) Yeni Yönefim Kurulu ve Denetim Kurullarmın seçimi *•) Kapanı?. Cumnuriyet: 349Î Meıhum Mehmet Inan vt merhume Rahime tnan'ın, merhum Hasan Altay ve merhu!ie Hatice Altay'ın torunlan; Bakı • Şükran tnan, Hayrıye • Faik Bekoğlu, Mürşide Ahmet Kurç'un sevgili yesenleri, Tuna • Serap Bekoğlu, Nacive • Süha Çevikel, Belma Şener Ulucan; Haldun • Rız» ve Can İnan'ın kuzenleri olup yüksek öğrenım lerine giderken, ilâhî takdir ile aramızdan ebedivyen ayrılmış olan : 1 Milyoıt lira (Basm: 14135) 3479 Burçin înan ve Engin İnan'ın ,ııi>arek tiaaşları hiç olrnazsa vatan topraklanna defnedilme teselliıl ile yurd» fetirilip MHVIS / 1974 Cumartesi günü. Kadıköy Osmanağa Camii şerifinde, öğle namazım mu pmiı kılınacak cenaze namazlarından sonra, Küçükyalı Altıntepe'dekl »ile kabrUtanın I ebpıii iütırahatgâhlarına tevdi olunacaklsr dır. M Yüce Tanrı katında ruhlarırvın şadolmasını niyaz ederlz. ^••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••« SATILIK ARSALAR Ada Parsel 950 21 950 164U 157 15 36 3 Mfîracast T e l e f o n : 73 7» 13 (Çumhuriyet M2 500 500 450 1034 1034 İNAN AtLESİ = Yakacak Ayazma altı Aydınlı Karataf Bulgurlu Şerifall Çiftliği 1 (CMmmmyt 3489) •••••••••••••••••••••••••••••••••••>• 3495)1 •ııuf