01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURIYET 24 Mayıs 1974 ahmetli Fuat Carım'm dilîmize «Kanunî Devrinde Isîanbul Hayatı» adı ile yevirdiği ilginç kitap benı şundan ötürii uzun uzun düşündürmüştü: Kitabm yazarı, AKdenizdeki Türk korsanlarına tutsak düşmüş. Istanbul'a getırilerek günün Sadrazamı Rüstem Pasa'nın kardeşine satılmış, yıllarca oraaa Kaıinış, sonra bir yolunu bulup buradan kaçrruş, vu/duna dnnmüş bir İspanyol soylusu ıdi, yıırduna döiiünce, yıllar yılı yaşadığı Istanbul'a ili^kın anilarını. burada tanıdığı kişileri. kirşuaşıığ' olayıan, duygularına kapılmadan, gerçeğe bağlı olarnk, sade bir biçemle (üslupia) yazırıış vurdunun kitaplığına bırakmıştı. Türklçr DU khaptan yüzlerce yıl habersiz kalmışlar. Fuat Car.m. r>ıçi olarak bulunduğu sırada, bir rasdantı sonucu görüyor ve diiimize çsviriyor. Sımdi beni uzun uzun düşündüren soruna Kelelim: Kanuni'nin gününde Istanbul'un yaşamını anlatan, bizden birinin yazdığı bir kıtabı ben bilmiyorum. Yahya Kemal Beyatıı. Osmanlı'yı övdüğü bir yazısında, hcr seyi iyı ynptığımızı, tek eksiğimizin «yazmamalc. olduğunv söyier. Yapıyoruz fakat yazmıyuruz. Bur.un gibi. yaşıyoruz fakat yazmıycruz. Neder,? 'Vactıklanmızı ve yaşadıSmızı yazmaya aefer mı bulmuyoruz? İnsanlığm süreceğine mi inanmıyoruz.' Bug".;nden yarına bir şey kalmasa da o u r diye rnı düşünüyoruz? «Dem bu dem, saat bu saat» mı diyoruz gerçekren? Bu soruların yaıiıtım bulmak kolay değildir. Işte ben, bi.az da bu «yazmama» eksiğimizın acısını kapatmak için olacak, «Viyana Kuhasarası Günluğü», «Barbaros'un Amlaru gıbi kitapları bulunca, dörr ella sarıhp okuyorum. Uygarlık süren bir şey olmak zorundadır. Bizim kendi yaşamımızı, yapt.klanmızı yazmamamıza kapşılık, aramızda tutsak olaran bulunmuş ve elbette kendisi ıçin hiç de özenilır ve sevilir olmamak gereken bir \aşam sürmüş yabancı, ortaya bu olayı ve bu oıay dolay.siyle Türkleri, Istanbul'un yaşamım anlaıan kitap k'oy mayı kaçınılmaz bir gerekseme, DelKi de b:r Rörev sayıyor. Batılılardaki bu yazıya geçirmp, hem de herşeyi, bütün aynntılan ile yazıya geçirme isteği ve abşkanhğı nerd<n sehvor? Bunu niçin merak etmiyoruz? Bugünlerc'e G. G. Cou'ıton'un, ortaçağ Âvrupasmı, özeliibe de ortaçağ îngilteresini, bütün ekonomik, toplumsal ve sa R ve resim gibi anlatımlarını okuyup caktı.» duygulana Milyonda Bir Kişi KİTAP GÖRÜNCE... Melih Cevdet ANDAY natsal yaşarm ile anlatan «Medieval Panorama» adlı kitabım okuycrum. On üçüncü yüzyılda Cambridge kasabasmin pazar verinde kötü mal satan esnafa verıien çeşitli cezalara degin ayrıntılara inildiği ve bu . bilgilerm de o yüzyılda yazılmış kitaplardan. belgelerden alındığın! görünce şaştım. Sözgelişı bozulmuş şarap Sotana verilen ceza, bu şarabı bayıhncaya dek ona içirmek, icemediğini de başından aşağı dökmeKmis Bunu bir örnek diye yazdım. İkı ciltlik kitap. her konuda bu türlü ayrıntılana doiu. Biz bı rakın onca eskiyi, iki yüz yıl önc^si oır tanhsel olayımızı, doğruluğrma kesenkes ınanılabılocefc kimlikte kaleme alabiliyor muyuz? rihimizi yazmamışız ki bilelîm. Onu da Batılılar yazmışlar, kendi bildiklennce. •Dilimiz elden gidiyor» diye bağıranlara da, dilimizi bizden önce Batılıların incelediğini söylemek yerinde olur, şuracıkta. K. Mikes'in (111. Ahmet zamanında Türkiye'ye sığınan ve Tekirdağ'a yerleşen II. F. Rakoczi'nin yetiştirmesi ve yazmanı) €Türkiye Mektuplan adh kitabından, Osmanlı yaşamı ve adetleri üstiine öğrendiklerimi. bizde yazılrmş olan kitaplardan hiçbirinde görmemiştim. Tutsaklardan, sığınmışlardan öğreniyoruz kendimizi. Peki, bizim eksiğimiz yazmamak... Ya bizim iilkemiz için yazılanları okuyor muyuz? Demek istediğim, bizim eksiğimizi kapatan yabancıların yazdıklarmı? Hiç sanmıyorum. Hadi bu yabancılar içinde bizi sevmeyenlere boş verdik diyeüm, < Doğrusu ona da gönlüm razı değil. biz kendimizi daha iyi, ister bizden yana olsun, ister bize karşı, yabancıların gözünden tanıyabiliriz, her ulus için doğrudur bu, sözgelişi Fransıziarı Alnıanlar. Almanları da Fransızlar anlatmışlardır en iyi. Uluslarda kendini beğenmişlik oiduğu için yabancı bakış yararlı olur onlara) ya bizi öven Ba tılı yazarlan okuyor muyuz? «... Ve gün gelecek. Batı dünyasmm eşiğinde oiduğu halde, ondan her zaman yıldızlar kadar uzak duımuş olan Istanbul kentinde, bu kentle ilgili eseri yiıminci yüzyılın yarısında ilk kez Türk çeye çevrildiği zaman, burada üç milyon kişi içinde hiç değilse yirmi otuz yurttaş, onun bir rüya gibi yazdığı şeyleri, şiir gibi benzetmelerini Yukanya tırnak içinde aktardığım sözler, Istanbul Kitaphğının yayımladığı bir dizi yaymdan «Theophil Gautier . Istanbul» adlı kitabın önsözünde yazılı. Bu dizide ondan başka, «Alphonse de Lamartine ve Istanbul yazüarı». «Lady Montagu Türkiye'den Mekiuplar». «Gerard de Nerval Do ğu'ya Yolculuk» adh kitaplar basılmış. İşte bizi seven. öven Batılı yazarlar. değil mi ya! Kapışılarak okunmaları gerekmez mi? Bakın, bu kilaplara yazdığı önsözlerden birine Çelik Gürsoy şu notu düşmüş: «Bu eserleri çevirterek sunduğum zaman, milletimiz okumuşu ile. okumamışı ile bunları yine almadı. Tarihe karşı bir bilgi borcu olarak kaydetmem gerek: Bu dizinin birinci kitabı Lamartine hakkındaydı. Lamartine, ken dismden Dolitikacılarımızın ara sıra •Büyük Türk dostu diye bahsettikleri ve adı Taksimde koca bir caddeya verilmiş kişi Ama bu adamın kim olduğuna dair Türkçe'de hiç bir etüd çıkmadığı gibi, onun hakkımızdaki kitabının Türkçeye çevrilrr.esine de 12" yıl bir gerek duyulmamışü. Her iki kültürel ve ulusal görev 1971 yılmda yapıldığı zaman. bıı eser binlerce liralık reklâma rağmen 33 milynnluk ülkede bir vılda 30 adet sattı. Lamartine'i milyonda bir kişi okudu.» Görüyor mupunuz. binleree liralık reklâm da işe yaramıyor okumuyor da okumuyoruz. Istemiyoruz efendim. Oysa sayın Çelik Gürsoy'un önayak oiduğu ve ünlü ressamımız Nurullah Berk' in diiimize çevirdiği. bizim için bu bulunmaz değerdeki güzcl ve yararlı yapıtlar, baskı. kâgıt, kapak. resim bak;mından da okur için çok ilgi çekici bir kılıkta haznlanmış. Ayrıcasız hepimizin cvinde bulunması gereken kitaplar. Hele hanımlarımız, III. Ahmet'in gününde ev ve Saray hanımlarıntn giyiniş, yaşiiyış ve e^lenişleri bütün aynntılan ile anlatan Lady Montagu'nün kitabını nasrl merak etmezler. şaşanm. Hani bizde kitap yazanları. kitap çevirenleri içeri atıyorlar ya. vallahi öyle solcuiuktan filân değil, sadece kitap oiduğu için. Kitap okumayı ulusa geleneklerimize aykırı bulanlar var demek. Ben başka türlü bir açıklama bulamadım. Kitap görünce kuşkulanıyorlar. Ne yapacaksınız! Mahpushane okıılu M Mutlu Bir Yanlıslık Bizim Âşık Paşazade'nin tarıhitıde ise, Istanbul'un Padişah II Mehmet tarafından aıınışı bir buçuk sayfalık bir öykücüktür sadece. Hangı aynntı? Bu bakımdan, Evliya Çelebi'ye ne denlı hayran olsak saygı duysak yeridir. İyi kı. düşünde gördüğü peygambere, «Şefaat ya ResuJuHah» diyeceği yerde, yanlışlıkla. «Seyahat ya Resulullah!» demiş de, bız de o güzel kıtaplara kavuşmuşuz. Ama bakın, Evliya bile yazdığı içın utanır gibidir; ağzımdan yanlışlıkla bır söz kaçırdım, eh gezmeye. görmeye başlr.yınca da yazmaktan kendimi alamadım, kusura bakmayın. demek istiyor sanki. Sonra bizim ulusalcılar tutturuyorlar, efendim, şanh tarihimizi bilmiyormuşuz... Şanlı ta ahpushane bir okuldur, derler. Doğrudur. Nice ünlü yazar, ressam, çizer, sanatçı, hapisiıaııed.e vetismıştır. Zaten bir tür insan için ıçerisiymiş dışarıs yrmş larketmez. Eline bir fırça verip önüne bir tuvai koydun mu adamın. dört duvar arasında evreni resmeaer. Bır s a n ks ralama defteri, bir kurşun kalem, bir romar.a veter. Sanatçı yeteneklerinden yoksun olsa da insan, okum&ya yöneldi mi bambaşka kışilikle çıkar cezaevinden.. Son yıllarda epey adam girdi çıktı napisharelfere... Adına ister tutukevi deyin. ister gözaltıevi, ister cezaevi; demirparmaklık turnikesinden geçenierin sayısı on beş bini aşıyor. Kiminin dört duvar arasınaa bir kaç naftalık anısı var, kiminin bir kaç aylık. kiminin birkaç yr.ıık: kiminin hapishaneciliği daha anılaşmamış; yaşanıyor On binlerce insanın siyasi nedenlerle ve emüierie ıçeri atılması ne demektir? Yaşadığımız «demokrasiıvdir bu. Anadolu Durası. Geçraisinde Bizans da var, Osmanlı da. Biz on binlerce insanı bir emirle içeri atanz, işkencehanelerdpn geçıririz; sonra kişi güvenliğinden. fikir özgürlüğünden Bttılıla^madan, özgürlükçü rejimden sözaçanz. Fikinennden btürü dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettığimiz aydınlar. her sabah Babıalinin modern rotatiflerınde gıcır glcır basılan renkli gazetelerde demokrasi üstüne, Batı üstüne. özgürlük üstüne haberler. yazılar okurlar. ÜKURA YETİŞMEK OKTAY AKBAL Evet Hayır BRANDT OLAYI ve TÜRKİYE yılmm sonlarında, SPD (Alman Sosyal Demokrat Partisi) savaştan bu yana en büyük seçim başansını kazanmış, FDP (Liberal Demokratlar) ile birlikte işbaşına gelmişti. Yine o sıralarda, Isveç'te, 42 yaşında sosyaldemokrat bir Başbakan, görevi yaşlı Erlander'den devralıyordu. Dalıa sonra gelen yıllar, Avrupa'yı siyasal açıdan bir sosyaldemokrasi coğrafyasına dönüştürdü. Wilson"ı iktidara geri getiren İngiltere, sonra Norveç, Danimarka, Hollanda, Avusturya, en sonra da Türkiye aynı haritanın bellibaşlı merkezleri oldu. Var olanlara, belki, Fransa ve Portekiz de eklenecek. Bununla beraber, asıl önerrui soru şu: Avrupa'nın gelişmis top lumlarında ne gibi değişiklikler oluyor? Niçin? Avrupa sosyal demokrasi çevreleri, son yıllarda, soğuk savaşın bıttiğini anlamış ve yeni bır dış politika (dolayısıyle içı seı;menın gerekiiliğini, Kayramiş' gorünmektedir. Başka bir deyişi?, sbsyal demokrasi, tabanını olu?' turan geniş kıtlelerin egilim ve isteklerine uymak zorunda kalarak, gittikçe daha derinden bır şekilde emperyalizme karşı mucadelede gerçek sınıf çıkarlarının bilincine ulaşmaktadır. Orneğin, son Alman milletvekili seçim leri (1972), gerek sol, gerek sağ tüm güçleri, siyasal mücadele arenasmın içine atmıştır. Sanayicilerden Kilise'ye, sendikalardan ünlü yazarlara, gençliğe, ve Almanya dışından çalışmaya gelmiş yabancı göçmen işçilere kadar herkesi. Böylece, seçim öncesi kı zışan sıruf mücadelesi seçimler sırasında doruk noktasına ulaşmıştır. Giderek, seçimlerden bir yıl sonra, SPD'nin sol kanadını temsil eden «Genç Sosyalistler • Jusos» 35 kişilik Parti Yürütme Komitesine on üye vermişlerse, bu yalın bir raslantı değildir. Doğrusu, 1970'lerin başlangıcın da, kapitalist ülkelerin Avrupa merkezinin bağımsızlığı, öbür merkeze, ABD'ne oranla artmıştır. Kissinger'in «Yeni Atlantik Paktı» önerisi ile Washington Enerji Konferansınm gördüğü soğuk ilgi, gösterilen tepkiler, yeni durumun belirgin örnekleridir. ABDAET ilişkileri, Avrupa'nın bağımsızlık ve başkaldırma eğili mini her geçen gün daha net ortaya koymaktadır. Öte yandan, Japonya'nın siyasal ağırhğı ve ekonomik gücü durmaksızın artıyor. Dolayısıyla, kapitalist dünyanın sistem çelişkileri keskinleş kura yetişmek için ne yapıyorsunuz? Böyle bir soru sordular geçende. Sık sık öğrenciler gelir, Türkçe, edebiyat öğretmenleri ödev vermişlerdir, git falanca yazarla, şairle konuş diye... Gelirler sorarlar, hayatınızı anlatır mısınız, kaç kitap yazdınız gibi sorular... Aç şu kitabı oku derim öylelerine. Oturup yaşam öykümü mü anlatayım uzun uzun? Ne gereği var. Sorular hiçbir kitabımı okumamış kişilerin kafasmdan çıkmıştır. Sıradan ezbere sorulardır. Ama geçen gün iki liseli kıı öğrencinin bana yönelttiklerı şu soru birden bir ıjık yaktt içimde: Okura yetişmek, geri kalmamak için ne yapıyorsunuz? Bir şeyler söyledim oracıkta. Öteki sorulan da ilgi çekiciydi. Ama kafam takıldı bu soruya. evet ne yapmak gerek okurdan geri kalmamak için? Öğrenciler gitükten sonra düşündüm; nice yazar okurun gensinde kaldı, giilünç duruma düştü, silindi gitti, adı anılmaz oldu, yaşarlarken, daha ölmeden.. ö l dükten sonra ise büsbütün unutuldular. Özellikle gazete yazarının başlıca sorunu budur: Okurun önünde miyim, yanında mıyım, yoksa gerisinde mi kaldım? O En iyisi hangisidir? Ne önde, ne geride olmak, okurla beraber olmak. yanyana... Gerçekten bugünün aydın okuru, özellikle Cumhuriyet'i okuyan, okur yazarları bir çeşit öğretmen gözüyle incelemektedir. BÖyle bir aydm okurun karşısına çıkmak kolay iş değildir. Kişi yılda bir kaç kez sınavdan geçer binbir heyecanla, oysa yazar, gazete yazarı, aydın bir okur yığınınîn izlediği bir gazetenin ytttarı, her gün, hem de önbinleree THşî fa'rafmdan sınava çekuir, sınavdan geçirüir, not alır. Hiç değilse orlanın üstünde not almak gerekir ayakta durabilmek, tutunabılmek, belirli bir sevgi, saygı, ilgi düzeyinde yıllarca dayanabilmek için... Öyle mektuplar gelir ki, öyle yerinde eleştiriler yapılır ki!.. .En küçük bir yanlışınız onbinlerce gözden kaçamaz. Bunları yorumlamakta görülür okurun hoşgörüsü. sevgisi size karşı... Okur bilirse ki, siz dediğim dedikçi biri değilsiniz; siz de insansmız kusurlarınızla, iyi kötü yanlarınızla başarılarınız başarısızlıklarmjzla; o zaman bağışlar sizi, hoşgörür, hatta içtenlikli bulur, açık bulur, sağlam, güvenilir biri sayar. Okurun gerisinde kalmamak demek, çağının beğenisinin, halkmın özlemlerinin, isteklerinin dışında kalmamak demektir. Kopmamak demektir halk çoğunluğundan... Bir fildişi kuleye kapanmamak, kendi özbeğenisinin, bencil tutkularımn içinde kalmamak. Ben artık herşey oldum. ben ne dersem inanırlar, benim düşüncem en doğrusudur, hatta tek doğru olandır dememek... Okuruyla arasında bir tartısma alanı bırakmak, açmak, yaratmak... Okur kendi kendine varsm sonuca, kendi kendine ulaşsın yargıya. Yazını okurken, kendini ne sanıyor bu adam. çoktan geride kaldı bunlar, çoktan çağdışı oldu bu görüşler, demesin. Ne kendinden çok çok yukarda, uzakta biridir yazar, gazete yazarı. ne de halkın, okurun gerisinde kalmış düşe kalka onun ardından koşan, bir türlü yetişemeyen biri... Genç yaşlanmda acımasız bir okurdum ben de... Özellikle adı büyüğe, ünlüye çıkmış yazarların yazdıklannı okurdum, küçümserdim. Bu mu yazılır şimdi, bu mu söylenir, böyle mi görülür yurt gerçekleri, diye burun kıvınrdım. Biliyorum, bugün de. benim genç yaşlarımda düşündüğüm gibi düşünüp bizlerle eğlenenler vardır. Hatta şu yazıyı okurken bile!... Bence okurun yazar! aşrr.ası istenecek bir şeydir, yazarı geride bırakması özlenecek bir durumdur. Bu da yine o beğenilmeyen yazarın bir başarısı değil midir ama?... Bunca yıl yazılarını okumuşsunuz, severek, sevmeyerek, beğenerek, beğenmeyerek. Sizde birşcyler yarnTrış, kurmuş. ortaya çıkarmış. Bir tepki, bir beğenmeme, onu aşma, daha öteye gitme isteğini vermiş size. Bilerek olmasa da kendiliğinden vermiş bunu size... Ben, doğrusu ya en beğenmediğim, en sevmediğim, hatta en çok kızdığım yazarlardan da çok şey öğrenmişimdir. Genç öğrencıier «Okurunuzdan geri kalmamak için ne yapıyorsunuz?. dediler. Bir yanıt verdim onlara. Ne mi yapmah? Önce iyi bir okur olmalı, en başta gelen bu, iyi, sürekli, bir okur olmak... Eskiden bazı ünlü yazarlar «Ben okumam, yazarım» derlerdi, bu yüzden okunmaz oldular! Bizler, daha doğrusu ben bir okur olmaktan, iyi bir okur olmaya çahşmaktan bıkmadım, vazgeçmedim. Yazar olmanm, yazar kalabilmenin yolu iyi bir okur olmaktan geçer. Böylece okurundan geri kalmamak yarışını yitirmez o yazar. Bilmem siz de katılır mısınız bu görüşüme? uııMeye ^\ iırat dereanfisi Kayıtlar başladı: Çemberlitaş Istanbul 265407 / 273505 /m tutumundan kaynaklanıyor. Almanya ıçi ve dışı tutucu güçler, çoktan Brandt'ı boy hedefi seçmişlerdi. Muhalefetin banka hesa bına, daha geçen yıl, sanayi ve ış çevreleri tarafından 100 milyon marklık bir paranın yatınlması amaçsız değildi. Güvenlikle ilgili bir sorunda, güvenlik hizmetleri sorumlularının muhalefetle içli dışlı tutumlan yüzünden oynadık lan rol bugün artık ortaya çıkmıştır. Öteden, kendisi püçlükler içinde boğulan Nıxor.'ın Brandfa kar şı sösterdiği güvensizlik ve çekingenlik önemlidir. Üstelik, ikinci seçim döneminde, Şansölye, solden oluşmaktadır. Genç sosyalistmekte, rekabet mücadelesi ABD dan ciddî eleştirilere uğrayan ler sayısal güç dengesinde her Batı Avrupa Japonya üçgeni Washington yanlısı ve «atlantisdört üyeden birini temsil ediiçinde kızışarak gelişmektedir. me» ile renklenmiş bir siyaset izDış çızgileri yavaş yavaş beli yorlar. lemesine rağmen Nixon'ın dostren yeni koşulların Avrupasmda, Geçmişte, partiye damgasıni luğuna saiıip olamamıştı. Sonun«İki blok ve onların müşterileri basan üç önemli program Gotha Yılmaz Güney olayından egemen sınıflann akılh kesiml da, onun yerini, H. Schmidt ginin d^ındaki bir politika» agır (1875), Heidelberg (1925) ve özelbir ders almalı: Görtilüyor ki hapishaneler yetmiyor ilerbi, SPD'nin sağ kanadını temsil basmaktadır. Yani «Antikomülikle Bad Godesberg (1959) olliyen saatleri durdurmak için... Yılmaz Güney efsanesina eden, Kissinger'in deyimi ile nizm» ve «Atlantizm» görüşleri, muştur. Sonuncu ile, SPD, Markbir efsane daha kattı yeni hapishaneler. ABD'nin güvenilir bir dostunun bundan böyle birinci derecede sist çizgiden ayrıldı. İşçi Par(eski Hitler Gençliği örgütü üyeOysa egemenlerin istediği bu muydu? egemen ve top'ayıcı siyasal çekim tisi olmaktan çıkıp «Halk Parsi ve Nâzi orduları topçu teğmeeksenleri olmayacaktır. Tersine, tisi» kimliğini benimsedi. Yeni ni) alması ilginç ve ibret v«ir bloksuz bir Avrupa'nın kurulaprograrfc serbest rekabet yara" ~ bılmesi için etkin bir mücadele rma sjnK mücadelelerini bir ya cidir. 'varlığım dana çok duyurmaktana bırakıyor, planlamayı ancak Bütün bunlardan daha önemli dır. Çünkü, sosyalist düzlemde, zorunlu ölçüde kabul ediyor, olarak, ayrıca partisinin solunAvrupa'da yerel ve sınırlı bir iler orta ve küçük burjuvaziyle bir dan ve işçi kesimlerinden gelen lemenin yetersizliği açıkça görüuzlaşmaya varıyordu. sürekli hoşnutsuzluklara da eslüyor. Gerekli olan, bütün kıta ki Şansölye hedef tahtası oldu. Brandt, SPD'nin Godesberg Kuölçüsünde bir ilerlemedir. Halk «Küçük Adımlar» politikasının se rultayı'ndan biraz sonra, 1964' «Uçlerinin. demokratik kurumiar çim programını gerçekleştirmeye te, Parti Başkanlığına seçildi. içinde, sendikal ve politik planyetmediği görülüyordu. 1972 seBöylece alınan sağ dönemeç ilk da geniş ölçüde örgütlendirilmeçımlerinin ertesi günü söylediği meyvesini vererek, on yedi yüsidir. «sosyal reformların şansölyesi lık bir muhalefet yalmzlığından olacağım» sözünü tutamamış, zapartiyi çıkarıp Hıristiyan • DeBrandt'ın F. Almanya Başbamanla Jusos'un ve sendikacıların mokratlar ile kurulan büyük kokanlığından aynlması böyle bir desteğini yitirmiştir. alisyona ulaştırdı. Bu sınırlı hüperspektif çerçevesinde, ve Frankümet sorumlulufunu 1969 başaBrandt olaymdan bir kez daha siz seçimlerinden birkaç gün önanlaşılıyor kı, sosyal demokrace gerçekleşti. Bu bakımdan ola rısı (oyların °o 42.7'si) ve onu da 1972 zaferi <°.o 45.9) izledi. si, asü kendisini iktidara getiren ğanüstü bir anlam taşımaktadır. Ne var ki, her iki büyük seçim saglam güçlere tam dayanmadıkEtkisinin, ulusal sınırlar dışına de, Sosyal Demokratlan tek ça varoluşu sürekli tehdit altıntasacağını söylemek ölçüsüz bir başına değil liberaller ile birlikda bulunacak, taktik sağ; manevhayalcilik sayılamaz. te iktidara getirdi. Zaten, böyle ralar bile onu kaçınılmaz yalnızbir durum, tüm Avrupa'nın geOlaya adını koymak gerekirse, lıktan ve gittikçe düşüşten korunel siyasal yazgısı artık. Tutucu Brandt çekilmemiş, çekilmesi iyamayacaktır. Motif 44 4164 çin gereken yapılmıştır. Bu zo çoğunluklar dönemi, soğuk savaş çağıyla birlikte, bundan böyle runlu ve trajik jesti gerçek yerigeride kalıyor. ne oturtabilmek için, zaman içinde önce SPD'nin ve sonra ona 1972'de, Brandt'ın iktidannın bağlanan Şansölyenin gelişim çiz ikinci kez benimsenmesi, ve uzagizısini gözden geçirmek doğru tılması, onun ulusal ve uluslarolur. SosyalDemokrat Parti, Alarası planda taçlanışmı belgeler: manya'nın en eski ve Avrupa sosSeçim sonuçları, Nobel Banş yal demokrasisinin en köklü siÖdülü ve Doğu'ya açılma politiyasal kuruluşudur. Doğuş tarihi kası (Opstpolitik) 1863'e dek uzanan SPD'nin uzun Ostpolitik'in gerçekçi mimarı siyasal yaşamındaki tek acı keAvrupa'ya yepyeni barışçı bir sinti, Hitler döneminde olmuş, çehre getirdiği gibi, daha da çosavaşın bitiminde yeniden kurulğunu vadetmekteydi. Barış siyamuştur. Bir milyon civannda setinin Avrupa'ya uygulanışı, Doüyeyi birleştiren bu güçlü topluğuBatı yakınlaşmasını, yumusaAradığımz ne? lukta. agırlığın "'n 4O'ı işçilerden, c mayı, Avrupa Güvenlik KonfeKalıteden gelen üstünlük mü. o 30'u ise memur ve ücretlilerransının gündeme girişini (HelDayamklılık mı. sinki'de olgunlasan ön çalışmaStoktan derhal tesSm mi? f.'iıııııııııııııııııııınıııııııııııııııııııııiiiııııııiııııııııııııııııııııııiiiiııııııııııııııiiiıııııııııııııııııııınııııııııııii^ lar), iki Almanya 'nın ayrı ayrı Oyieyse. el aletleri alırken siz de GEDORE'yi seçeceksinir. bile olsa Birleşmiş Milletler'de Mamullerimizi güvenerek alan Avrupa yerini alışım sağlamıştır. Böyle ve Amerika ulketerinin yaptâı gibi» bir siyasetin yürütücüsü olarak, Brandt, Batı'da değişme umuduna susamış çevrelerde ve Doğu'da «realpolitik»e karşılık bekleEL ALETLEBİ DÖVME ÇE1İK yen başkentlerde «Güven ŞansölBAMAYİ VE 7İCARETA.Ş. yesi» adına hak kazanmıştır. Uluslararası değerlendirmede, bir Sa'paffln Dursun han kat 4 istartni Tel Buto. 49 98 V4 49 9180 bakıma Alman Sosyal Demokrasisinin ostpolitik ile ulaştığı baAhns mamJltriTüfayeMaldıte}*tJıemi^eri Odaa şarı, Avrupa planmda, ocak 1933 Ortaklığımız ihtiyacı olarak, i hacdc ün, Nazizmin iktidara gelişinin karşı hareketi, tarih içindeki dengelenişidir. I 1969; BRANDT'IN ÇEKİLMESİNDE, SAĞCI GÜÇLERÎN ÖNEMLÎ ROLÜ VAR. SANAYİ VE ÎŞ ÇEVRELERİNÎN MUHALEFET HESABINA 100 MİLYON MARKI BANKAYA YATIRMASI DA DİKKAT ÇEKİCÎ BÎR OLAYDIR. Uğur KÖKDEN Ve öğrenirler mahpushane okulunda demokraslnin anlamını; özgürlüğün kavramım.. İşte bu mahpushane okulundan birisi daha ikinci kea diplomasını ahp çıktı.. Adı, Yılmaz Güney. Yalnız Türkiye değil, dünya tanıyor bu adı artık..: Filmleri Paris sinemaıarında ojTiarken Güney mahpushane okulunun sıralannda ikinci kez dirsek çürürüyordu. Birinci kez. çok gençken, bir öyküsü yüzünden pirmişti. Taze edebiyat dergilerinden birinde on sekız vıl önea yayımlanan Yılmaz Güney imzalı bir öyküde, Dlr yoksal sokak kızı. bir zengin serseri çocuğa öfkeleaıp Dafeınyordu: Ah domuzlar sizi, bir gün hepinizin topunu attıracaklar ya: dur bakalım ne zaman! Bir cümle için bir buçuk yü hapis, alü ay sürgün yeterdi. Yılmaz Güney 1937'de doğmuştu, 1956'da 19 yaşındayken yayımladığı öyküdeki bir cümle yüzünden 5 yıl süren bir yargılama sonunda bir buçuk yıl hapse, altı ay sürgüne mahkum edilmişti. Ama Irgatbaşı Hamit'in oğlu Yılmaz, toplvnnun gencecik yaşında kişiliğine vurduğu boyıınduruğu parçalayacalc kadar büyük soluklu insandı. Kısa sürede ispatladı gücünü... Beyaz perdede Cirkin Kraldı ve halk katlannda efsaneydl artık... Buna ragmen aradan on yü geçmiş geçmemişti ki, J9niden ceazevinin yolunu gösterdiler Çirkin Kral'a... Çünkü krallar da hapsedilir. Konserve kralı, gazoz kralı, otomobil kralı, buzdolabı kralı, karaborsa kralı, istif kralı, üçkâğıtçüarın kralı, rüşvet kralı, namussuzluk kralı hapsedilecek değildi ya Türkiye'de; elbette halkın sevgilisi Çirkin Kral hapsedilecekti. Devrim imtiyazlıların; karşıdevrim halkın krallannı atar içeri... Yılmaz'ın mahpushane okulunda ikinci öğretimi iki yıl İki ay sürdü. Bu kez ikinci bir diploma alması gerekiyordu. Zordu smavlar. Ve dayanmak bilinç işiydi, irade işiydi.. Kral gibi girdi, kral gibi çıktı Yılmaz. Şimdi Babıalinin büyük gazetelerinde birinci sayfalarda Yılmaz'dan geçilmiyor... Sinemalarda Yılmaz Güney haftası... Ve Yılmaz Güney eskisinden daha bir güçle hazırlanıyor sanatını vurgulamaya. rE^ÎİSİ Kayıtlar başladı Ha2İran4Temmuz (GEDORE) işler el ögünür İTURK HAVA YOLLARI ( A. 0. 'DAN ( 85.000 adet piliç eti satsn alınacaktır. Muhammen bedel 1.995.000. TL.'dır. Muvakkat teminatı 58.650. TL.'dır. Kapalı zarfla teklil mektupları 30.5.1974 Perşembe günü saat lü.OO'a kadar Ortaklığımız İnönü Caddesı Dersan Han No: 90'daki Malzeme Müdürlüğü'ne verilecektir. Şartname aynı adresten temin olunur. Ortaklığımız 2490 sayılı kanun'a tabi değildir. Bas.n 14957 4169 Son devre Fen sınıf ları: 1 Haziran4Temmuz HAZIRLAMA Motif Reklâmcılık: 43 4163 = | | S S !§ 2 Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığmdan Fakiiltem:z Genel Fizik, Genel Zooloii, Genel Jenloii, Atom ve Çekirdek Fıziği Kursülerine 1 adet, O b i r ve Sayılar Teorisi Kürsüsüne 2 adet olmak üzere münhal bulunan kadrolara 1750 sayılı kanun uyannca tl = = üi:ıım>ııınnHii!i!iiiiııııııııııımııııımıııııuııııııııııııi!iıııııııııııııııııııımi!iıııiiiııııııııııııııınıııııııımııı^ = UYARI I Moskova. Varşova, Prag ve Doğu Almanya anlaşmalanndan sonra, Sovyetler Birliği'nin Avrupa' ya yönelik dikkatinin ve kıta ile yapmak istediği işbirliğinin ağırlık merkezi Fransa'dan Batı Almanya'ya kaydı. Çünkü, F. Almanya. Avrupalılararası işbirliği yöntemleri ve biçimlerinin geliştirildigi, doğrulandığı bir çeşit deneme lâboratuvarı olarak kabul ediliyordu. Bu anlamda, 1972 Alman seçimlerimn sonucu, SSCB' nin izlediği realpolitik'i onaylamış vs pekiştırmiştir. Her durum da, Sovyetlerin Avrupa politikası için Brandt bir anahtar olmuştu. güvenerek alın | = 3 = 1 A!stan Alınacaktır Isteklileıin dıplomalanna eklemek suretiyle hangi dilden imtihana gireceklerini belırten bir dilekçe ile 7/VI/1974 günü saat 10'a kadar DekanlıŞa müracaatları ilân olunur. (Basın: 15458) 4175 Kendilerini Maliye Bakanliğı Hesap üzmanı olarak tanıtan bazı şahıslarm özellikle İstanbul'da ticari müesseselere başvurarak mevcut veya mevhum dernekler için bağış talebinde bulunduklaıı öğrenilmiştir. Bu şekilde yapılan isteklere karşı dikkatli davranılması ve durumun deıhal ilgili mercilere duyurulması önemle rica olunur. Malivp Bakanlığı Hesap tzmanları Kurulu Baskanlığı Basın 15061 4167 Şu halde, bir doruk noktasmdan ve destek ortarmndan Brandt m böyle birdenbire uzaklaşmak zorunda kalışı, hangi güçlerin ortak eylemi ya da hangi güçlü etkenlerin sonucu olmuştur? CDTJ Hıristiyan Demokrat Birliği'ne göre. Brandt. koalisyon içi anlaşmazhkların kurbanı oldu. Hükümetin gerekli otoriteden yoksunluğu bu sonucu doğur du. Böyle bir görüşte, elbette haklılık payı var. Ne var ki, gerçek ve agır basan nedenler sağın İş Çevreleri ve İbretlik Olay Artaş 314 4152
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear