01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 23 Nisan 1974 Tepedeki Karargâh imdi Meteoroloji Umum Müdürlüğü olan e». ki «Ankara Ziraat Mektebi» eski Ankara ıls Keçiören bağlan arasında. solda bir tepenin üstündedir. Sıvas Kongresinden sonra Mustafa Kemal Paşa, üç külüstür otomobilin güç belâ sona erdirebildikleri bir yolculuktan sonra, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya ulasabilmişti. Otomobülerden ikisinin bazı tekerleklerine, havalı lâstik yerine, paçavralar tıkıştırılmıştı. O zaman Ankara'da Kolordu Kumandanı olan rahmetli Ali Fuat Cebesoy'un, etkileyici ve sürükleyici tertipleri ile, Mustafa Kemal Paşa iyi karşılanmıştı. Evet, Ankara'da bir Kolordu Kumandanı vardı ama, Kolordu yoktu. Ankara istasyonu, Ingiliz askerlerinin elindeydi. Bir süre sonra Büyük Millet Meclisi binası haline getirilecek olaıı eski Ittihat ve Terakki Kulübü ve şimdiki Müze binasının tam karşısındaki şehir bahçesi de, Fransız askerlerinin işgali alündaydı. Ve bu askerlerin çoğu, Afrika, hele Senegaİ zencilerinden seçilmişlerdi. $ Olaylar ve görüşler ee? Tek asker bile verecek dummda değilin». Orada ne yapılabilirse?...» Çileler, Mihnetler Yolu! Şevket Süreyya AYDEMİR da çeşitli kasitler, laldmiar, isyanlan, yalnızlıgı, süâhsızlığı, parasızlığı, yokluğu, hatta açlığı ve en önemlisi, zaman zaman ümitsizli|i de açığa vuran anıiar arasında, Mazhar Müfit Kansu'nun, Mustafa Kemal'in emri ile tutulan güncesini, ilk önce hatırlatmalıyız (1). Sonra, Halide Edip Adıvar'ın «Türkün Ateşle Imtihanı» eserinde, o günlerin, yaşamlan dramı vardır. Hem de bazen «artık her şey bitti, yarın tabah, belki artık yokuz» diye o günleri yansıtan sahneleri ile. Görünüşte Süvari Alayı Kumandanı sayılan, ama tâ Denizli, Nazilli taraflanndan binbir güçlükle derlenip Ankara'ya gönderilebilen derme çatma 120 kişilik Süvari Alayınm, arkada kalan döküntülerini saymazsak, ancak bir kısmı ile Ankara'ya varabilen o zamanki Üsteğmen Şerif (Güralp)'ın «tstiklâl Harbinin Içyüzü» isimli eserini ayrıca belirtmeliyiz. O derme çatma süvariler ki, Ankara'nın tozlu sokaklarında görününce, Ankara Vali Vekili sayılan Yahya Galip. gözlerinden, gür siyah sakallan üzerine sel gibi yaşlar boşanarak kollannı kaldınr, eilerini havaya açar ve: Sana şükürler olsun Allahım, bize bu günleri d« göstertfin, diyerek Tanrıya coşkuniuklarınt. minnetlerini arzeder. Ve Şerif bey. zaten daha o gün, öğrenecektir ki, Ankara'da, çeşitli yerlere serpilmiş, ancak 120 kadar asker vardır. Ama, Ziraat Mektebindeki karargâh, belki de o gece baskına uğrayacaktır. Bu durumları az aşağıda kendisinden dinleyeceğiz. O günlere ait hatıralar arasında, Cumhuriyet Gazetesinin kurucusu Yunus Nadi'nin «Yenigünden Cumhuriyete» isimli anılannı ve bilhassa «Ankara'nm İlk Günleri» ve «Büyük Millet Meclisinin İlk Günleri. gibi ayn kitapçıkları da zikretmeliyiz... cılar elinde can vermemek Içln. ceWmîe bir zehlr parçası taşır: «Halk tarafından parçalanmsktansa zehir alır, ölürüm.» diye tekrarlar durur. Faşanın Yaveri ise geceleri ikide bir, sükunetle Paşanın çalıştığı oda ya girer. Ve durumu bildirir: « Bütün tei'T Kesi.'niştir Paşam!» Evet, bütün teller Heın Ziraat Tiektebini Ankarada Vilâyet ve KotoHu makamlanna, htm Ankarayı İllere ve bu arg.is, Eskişehjr illerine ve Lefke Boğazmda Ali Fuat P\«ava bağlayan teller 1 Halide Edip Adıvar, şöyle yazar: «Bu dunım her gece, şahk sökünceye ksdar devam ederdi. Hepimiz, jorgunluktaa bitkin bir haldeydik. Mustafa Kemjl Paşanın o eünlertlılrî ka dar yorgun ve bazan da ünvtsiz olduğunu görmiiş değilim.. Gece. evimize inemezâik. Hilafet Ordusu mensuplarınm ise, ne zaman bizim yerimizi de ba»p. bizi yatağımızda boğazlayacaklannı t^hmin ede miyorduk. O günlerde bu vatan hainleri, BI!B has tanesinde yatan subayları da. yataklarından sürük leyip, hastanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi..» Halide Edip, Karargâhtan, kendi yattıklan bi naya sabah eşiyle beraber geçerlerken de, hangi Sf.n;yede kulaklarının dibinden bir kurşunun geçe ceğini, hangi an üzerlerine, silâhların boşaltılacağı nı beklerlerdi Yattıkları binanın koruyucusu ise, bir köpekten ibarettir. Ama bir sabah görürler ki, bilinmeyen adamlar. gece binaya gelmişler ve içeride yatanların olmadığmı anlayinca, evin biı sadık bekçisini öldürmüşlerdir! Demek ki cellatlar, Ziraat mektebinin ve yanındaki evin. kapılarının eşiğindedirler. Adnan Adıvar ise şıınları haber verir; « En tehlikeli geceyi geçirdik. Bütün teller ke sildi. Ortalıkta bir panik havası da var..» Evet, bütün gece karargâhm etrafı, atılan silâh sesleri ile inler. Bu silâhları kullananlar künler dir? Ne isterler? Ne vakit binanın içine »aldıracak lardır, bilinmez. Ama saldırı beklenir. Halbuki Mustafa Kemal hastadır da. Korkunç böbrek ajrıları, onu sarsmaktadır. Ateşi çok yüksektir. Ama tehlikenin tam kapıya yaklaştığınm hissedildiği anlarda, Karargâhtaki birkaç subay, tabancalannı çekerek, kapıyı. merdiven başlarını tutarlar. Mustafa Kemal de tabancasını yastığmm altmdîn pnr. Bir sigara vakar. Koridorda bir baştan bir basa yürür durur. Artık yalnız kendi ve ırlcıdaş'.annın hayatı değil, başlatüğı eserin, hayat ve mukıdderatı söz konusudur. Korkunç böbrek •ğr.Urı ve yüksek ateş ise, onu ikide bir, duvarlara, merdiven parmaklıklanna tutunmaya, yaslamnaya zoılar. Gerçi bir gün ve bir çaresi bulunarîk, I^tfkede Ali Fuat Paşa ile bağlantı kurulabilir. Ondan hiç olmazsa kapıya bes on muhafız istenecîktir. Fakat Ali Fuat Paşanın cevabı kesindir: « Evet, ben Ankarada iken, bana da İki dofa baskın tertibedildi. Buradan asker ayırmaya gelin Şurada Üç Kişiyiz! Durum arlık bellidir: Var olmak veya olmamak! Hem de ölüm düşmandan değil, öz kardaşlanmızın elinden, haydi diyelim ki, Hilâfet ordusun dan gelecektir. O halde çarpışılacaktır. Ama jimdi de. şu derme çatma Süvari Alayı Kumandanı, Osteğmen (Şerif Güralp) beyi dınleyelim: «Mustafa Kemal Paşanın bulunduğu Ziraat mek tebi binasına gittim. Kapısını vurarak odasına girdim. Paşa ile îsmet bey 'İnönü) dar. çıplak bir tah ta kanepenin üstüne. yanyana oturmuşlardı. Vazi yet alıp selâmladım ve tam haberi vermek îstedim. Mustafa Kemal birden kolumdan yakaladı. Beni çekti. İkisinin arasına oturttu. Sıkıştık. Şalırdım Fakat o bağırdı: Bırak şimdi bunları. Şurada üç kişiyiz. Ne yapacaşız, o n u düşünelim! Elime bir de sigara tutuşturdıı. Bu telaşın se bebini anlayamıyordum. Ankaradaydık. Düşmpn karşuınd? değildik ki* Birkaç cümle b ı u ) ı T konuşmaz. Îsmet Bey bana hemen şu emri verdi: Şimdi derhal askerlerini toplayacaksm. Hemen tahkimata, siper kazdırmaya haslayacaıcs?n. Bu binanın etrafı. bu tepe tahkim jdilecek. Ak;am üzeıi teftiş edeceğim!.. Daha çok şöştım. Bn tepenm fehkimi' Pekl fyi ama. kime karsı ve niçin?.. Ama tahkimat tamamlanır. Aksım Ü7eıi Iımet bey, her siperi ve cephesini ineeden inceve leflis eder. Ve emirlerini verir: Hemen nöbetçilerini çıkar ve çok dikkatli ol! Tertibat ahnır. Aksam hava karapnca, etraftan silâh sesleri de başlar. Bu sesler, şiddetli cayırtılara dön'er. Hedef Karargâh+ır. Niçin ateş ;divovl«r? Bunu anlamak tabiî mümkiin değildi. \ma Serif bey anlattıklarına şunları da ekler: «Mustafa Kemal Paşanın gece, kucağında fil;n tası eündüz kıvafeti ile. kendini binadan dışarıya ve kazdığımız siperlere attığını gördüm.> Evet dunım açıktu düşman kapıdadır. çarpıjılacaktır, ve bu Karargâhta sıkıstırılan, telefonlan, telgraf hatları kesilen bir avuç insan. hayatlarını. basları eSik vermeyecekler. çarpışacaklardır. Kendilerine saldı rar.lnr, hangi yılan sürüsüne bağlı olurlarsa olsun lar... Tüccar Millet! işantaşı'nın arka sokaklarından geçiyordum birkaç gün önce... Yolboyu yepyeni dükkânların açıldığmı gördüm. Eski apartmanların zemin katları, ışıl ışıl mağazalara dönüşmüşlerdi. Hantal binaların göbeğinde pasajlar açılmış, iş hanlan çoğalmıştı. Dükkân, mağaza, butik kalabahğı başdöndürüyordu. Levent'ten Tünel'e, Karaköy'e, Eminönü, Cagaloğlu, ÇaTşıkapı, Aksaray ve Topkapı'ya dek kentin belkemigini çizen caddeler on yüda büyük • küçük satış yerleriyle doldu. Yan sokaklar sehrin bagrına damar damar dükkânlar yaydı. Seyyar satıcıları saymasak bile şimdi Istanbul'da en geçerü moda dükkân açmaktır. Eline biraz para geçen, hemen hayal kurmaya başlıyor: Şöyle bir küçük dükkânla ayda yedi sekiz bln lirayı doğrultsam, işimin patronu olsam. Eskiden Beyoglu, Kapalıçarşı, Bahçekapı, Mahmutpaşa, Mısırçarşısı gibi belirli kesimlerde kümelenmişt» alışveriş yerleri .. Şimdi bütün Istanbul Mahmutpaşa çarşısına cfönmüştür. Üstüste, dizdize, yanyana, dükkân, mağa» za, işhanı... Bir vakitler asker milletiz diye övünürd,ikr sonra memur milletiz diye yerindik: şimdi terfi ettik tüccar millet olduk. Birbirimize tüketim eşyası satarak nurlu ufuklara kanatlanacağımızı sanıyoruz. Tüccar millet oluşumunun kanıtlan lstatistik bilgilerde görülüvor. 1945 sayımlarına göre Türkije nüfusu 31,5 milyon... Tamirhane, terzi, kunduracı, lehimci, tenekeci gibi sanatkârlara ait işyerleri dışında 295.825 alım • satım yeri, yani ticarethane var ülkemizde... Aşağı yukarı 118 kişiye bir ticarethane düşüyor. Bir aileyi beş kişi saysak 23 aileye bir alım satım yeri... 23 aileye mal satarak geçinmek zorunda kalan dükkân yüzde 5 ya da 15 kârla yetinebilir mi? Ülke baştan sona dükkânlaşmak salgmına kendini kaptırmıştır. Yalnız Istanbul'da değil, bütün büyük kentlerd'e aynı görünüm çöze çarpıyor. Kentleşmeyle birükte dükkânlasma da yogunlaşıyor. 1965'ten bu yana dükkânlaşma yolunda daha da ilerledigimiz kuşkımızdur. Oysa küçük dükkân, bir anlamda lşsizlik belirtisidir. Üretici olmayan bir işlemdir dükkânda vapılan... Sanayileşmekten nasibini alamamış bir toplumuz. dışardan pompalanan bir tüketime zorlanma sürecini yaşıyoruz. Çünkü biz ne kadar tüketirsek, dışardakl ve içerdeki büyük sermayecinin bunalımı o kacfar hafifler, ya da gecikir. Keynes'in refah devletinden yoksul ülkelere yansıyan yöntem budur. îçerde bizim iş adamı tüketim eşyası yapacak, dışardan kaçak tüketim cicileri gelecek; basın, radyo, televizyon tüketim reklâmlarıyle donanacak; hatırı sayılır bir azmlık, yiyecek, içecek, kullanacak, tüketecek. şişecek... Dükkâncıhk İçin n* eğitim» gerek vardır, ne öğretlme... Eline biraz para geçen: Aman bir dükkân açayım, İşimin patronu olayım... diyebilir. Kösebaşındakl bankanın müdürü tanıdıksa daha iyi! Sağdan soldan heveslendirenler ö*e çıkacaktır: Ayol hiç durma! Ele güne dünya kadar para verlyoruz, senin müşterin oluruz. Böylece dükkânların beşi açılır, üçü kapanır. Kapananlar büyük sermayenin cabasına yazılır. Bu serüven Istanbul'dan taşra şehirlerine kadar salgın bir hale gelmiştir. Yoksa biz 23 aileye bir ticarethane açacak kadar zengin ulus muyuz? Hele daha elli yıl önce Türkler böyl» işle meşgul olmaz, memuriyetten ve rençberlikten baska şey bilmezlerdi. lzmir îktisat Kongresinde tüccar yetistirme özlemleri lçindeydik. V:e özlemler gerçekleştl... Nasıl oldu bu? Nasıl oldu da fabrikalar ülkesi olacagımıza dükkanlar Ulkesi haline geldîk? Hiç kuşkusuz bir toplumda lnsanlar durup dururken ahm satım yeri açma salgınına kapıimazlar. Büyük kentlerimizin sokaklarında boydan boya tesbih taneleri gibi sıralanan dükkâncılığın bir kaynağı var. Vatandaşı üretime değil, tüketime iten bir düzenin şehir hayatına yansıyan tarafını sokaklarda yurüdüğümüz zaman rabatça görebiliyoruz. Bu düzeni yaratan kaynak nedir? Yarınki yazımızda bu sorunun karşılıgını aramaya çalıçacağız. M Karşılama töreninden sonra Mustafa Kemal ve arkadaslan, Keçiören yolundaki eski Ziraat Mektebi binası ve çevre binalarına misafir edildıler. İşte bu tepedeki karargâhta. 27 Arahk 1919' dar» sonra geçen zaman, Mustafa Kemal'in hayatında, belki en çileli, en çetin, en. mihnetli günlerdir. Mustafa Kemalin ve karargâhının kaldığı Ziraat Mektebi binası şimdi eski şeklinde değildir. Binaya bir kat eklenmiş ve tabii eski şek. lini kaybetmiştir. Çevresinde o zaman kullanılan bazı küçük binalar da, şimdi yoktur, yıkılmıştır. Eski binada Mustafa Kemal'in çalıştığı ve o zaman «Arvadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cerniyeti Heyeti Temsiliye Reisliği» merkezi sayılan oda, şimdi bir hatıra olarak muhafaza edilir. Bu odadan Ankara'ya bakıldığl zaman ilk göze çarpan, buradan eski Ankara'nın görünmeyişicfir. Gerçi aradaki mesafe. birkaç kilometreden ibarettir. Ama şimdi Altındağ adını alan ve bııgun en azdan 60 • 70 bin gecekondu ile kaplanan o zamanki çıplak kayalıklar ve tepeler, eski Ankara'yla, eski Ziraat Mektebinin arasına bir yalçm perde gibi gerilmekte ve bu İki kutbu, birbirine perdelemekteydi. O zaman Ankara'da bir ışıklandırma da olmadığına göre, demek ki gecelerj eski Ankara'yla, Mustafa Kemal'in ara<=ına çekilen siyah bir perde, şehirle Mustafa Kemal'in. arasını, iki kutba, iki sırlar âlemine bölüyordu. Bu iki âlem, kendi içlerinde olup bitenleri, birbirîerine karşı gizlemekte gibiydiler. Hele en esrarlı ayrılış, asıl geceleri olurdu. Çünkü o zamanın Ankara'smda da, hemen bütün şelıirlerde olduğu gibi, Mustafa Kemal hareketine, hem dost olanlar, hem düşman olanlar vardı. Gecenin karanlık perdeleri, hem Ankara'nın hem Mustafa Kemal karargâhının üzerlerine çöktüğü zaman ise, su uyur, fakat düsman uyumazdı.. Yolunu Seçen Adam! Hiilâsa Atatürk. Atatürk oluncaya kadar, çok çetin yollar astı. «Mihnetli günler yasadı. Ama vara cağı noktayı biliyordu. Mazhar Müfit Kansunun, kendi emri ile sürdürdüğü güncesine. daha 9 temmuz 1919'da, yani Erzurum günlerinde. gece sabah açılırkcn yazdırdığı şu cümleyi okuyalım: « Yazınız! Zafere ulaştıktan sonra, bu ülkenin nizamı, Cumhuriyet nizamı olacaktır. Ama şim dilik bu sır aramızda kalacaktır.ı O günlerdeki, Istanbul hükümeünin, îngilizlerin emri ile Erzuruma verdikleri tevkif emirleri, her gün kHpıları calıyordu.. Ama bir gün, îngilizl?rin ve Padişahın değil. Mustafa Kemalin dediği oldu. Çünkü o Liderdi. Olayları en iyi dii« lendiren. en ileriyi gör<?n ve yön tayin efVn adımdı. Çileler ve mibnetler ise, gerçek Liderlerin g'.iıs I r. Gerçek Lider.e. ri, ancak yetiştirici ve ıleriye itic güçlerdir... 1) Mazhar Müfit Kansu'nun HatıralariDin, Birinci ve İkinci ciltleri, Türk Taıih Kurunıunc» jaTinlanmıştır. Henüj b&sılmayan kısımlann yayuıına devam edilecektir. Neler Anlatıyorlar? önce, Halide Edip Adıvar'dan su sahneyl nakledelim: «Mustafa Kemal'in, Büyük Millet Meclisinin açılışından önceki günleri üzerlnde durmahyız. Inanıyorum ki, tarihin dramatik ve âni değişmeleri çok zaman, dinamik fertlerin eseridir. Mustafa Kemal'in, tamamen Jean Jacques Rous»eau gibi konuştuğunu iyi hatırlarım. « Bütün kudret halkmdır. Kudret bölünmez.» • Bana o günlerde Mustafa Kemal Paşa, George Washington gibi bir kimse olarak görünüyordu..» Fakat o günlerde Mustafa Kemal'in etrafı, bütün belâ ve mihnet örgütieri ve saldır.ları ile de sarılmaktadır. Hatta bazan, her şey bitmiş gibi ds KÖrünür. Meselâ. Halide Edibin e?i Dr. Adnan Adıvar (sonra Mebus, Vekil ve Meclis tkinci Reısı) isyan Vali, Niçin Ağlıyordu? Bu perdeyi biraz olsun açmak ve Mustafc Kemal'in dayanılmaz mihnetlerinden biraz »1«un bazı sahneleri verebilmek için, bize Auf.ara'nın o günlerini canlandıran hatıra hazi#alerinden, bazılarını belirtmeliyiz: Mustafa Kemal veya Atatürk'ün, Erzurum Kongresi günlertnden, ölümüne kadar serüvenini, yani günlük yaşantısını ve o yaşamlan günlerin, çoğu hazin problemlerini ve bu ara "23 NİSAN,, OKTAY AKBAL Evet Hayır Enflasyon ve Tarım Ürünleri lzde ve dünyada, yanlış olarak, enflasyona nedense bir iteCilmış, kararlaştınlmıs po litika sonucu gibi bakıur. Enflasyon, edilgen değil tam aksine etken olarak görülür. Ovsa enflasyon birçok ekonorr.ik olayın. ve bir gidişin nedeni olduğu kadar, birçok ekonomık olayın belirli bir gidişin de sonucudur. Hatta neden olmaktan çok, sonuç olma niteliği ağır basar. Içinde bulunduğumuz ekonomik durumu düsünürsek, ekonomimizde enflasyon kaçınılmaz bir sonuçtur. Fiziksel ve ekonomik açıdan bir üretim dalında bu kadar farklı büyüklükte üretim birimine hemen pek az ülkede rastlanılamaz. Bir ekonomide hem 5000, hem 500 ve hem de hatta 50 ünite üretimde bulunan işletmeler varsa, bu ülkede elbette enflasyon olur. Asgari ekonomik kapasitelerin altmda kalan teşebbüslerin beslenmesi, ayakta kal ması yolu enflasyondan geçer. Para ve kredi hacmini genişletmezseniz, enflasyon belki olmaz ama, ortaya başka bir sonuç çıkar: Durgunluk ve issizlik. B loyd George o günlerde şöyle konuşuyordu: «TUrkler, yüzyülau'a Avrupa'da kalmışlar ve Avrupa'nın başına dert açmuilardır. Hiçbir zaman Avrupah olamamışlar, Avrupa uyRarlığıı.'. benimsememişlerdir», «Türkler bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri topraklann etine işlemiş bir yaradır»; Lord Salisbıırv ise şu sözleri söylemektedir: «Osmanlı tmparatorlugu yaşayabilmek için çok çüruktür»; Asquith: «Yüzyülann gördiijfü en aşagılık yönetimi yok ederek ileriye dogru bir adım «ttık. Büjük hasta ölüm döşeğinde. Bu hastanm milletler ailesi ortasında bir şer kuvveti olarak son günlerini yaşadığını umut edelim. Mezan üzerine yazüacak kitabenin ne olacağını bilmiyorum, fakat Osmanh devleti bir daha dirilmeyecektir.» Lord Curzon ua 2 acak 1918, kesin bir yargıya vanr: «Ayasofya ki, 900 yıl önce bir Hıristiyan kilisesi idi, elbet eski durumuna getirilecektır... Savaşı en az iki yıl uzatan, bize paraca milyonlara, can kaybı bakımından onbinlere mal olan bir düşmanı yenerek elde ettiğinüs bir fırsatı yitirmemiz uzak görüşlük gereğidir » I PARA VE KREDt HACMİ GENÎŞLETİL, MEZSE, ENFLASYON BELKÎ OLMAZ AMA, ORTAYA BAŞKA BİR SORUN ÇIKAR: DURGUNLUK VE İŞSİZLİK. GENÎŞLEMENİN SAKINCASINA KARŞI ÎSE FİZtKSEL BÎRİMLERİ DÜZENLEMEK GEREKLİDtR. Arslan Başer KAFAOĞLU rüklemiş, kısır döngü şubat ayına kadar gelmiştir. Ecevit hükümeti böyle bir konjonktüıü devralmış, parayı arttırmadan memura, toplu sözleşmesi yenilenen işçiye ve hasat yapmış köylüye azımsanamıyacak ek gelir sağlamıştır. Şimdi buğday hasadı ve bunun değerlendirilmesine sıra gelmiştir. Biz deriz ki, buğday fiyatları, tüccar ve tefeciye köylüyü soydurmayacak kadar erken ilân edilmeli ve fiyatlar yükseltilme lidir. Bunun iki gerekçesi vardır: (î) Dünya buğday fiyatları bizdekinin 3 4 katıdır. Bugün uluslararası fiyat düzeyi, her mal için en uygun bir değer ölçüsüdür. YanUş anlaşılmasın, Türkiye'nin bugünkü kaynak ve firvansman durumu, ofis fiyatlarının dünya fiyatları düzeyine getirilmesine elverişü değildir. Ama bir süre içinde bu düzeye gelinmek üzere bu adım atılmalıdır. Yoksa fiyat farklılığının sayılamıyacak kadar zararlan olacaktır. (2) Daha az önemli olmayan bir nokta da, yurt içindeki obür tarımsal ürünlerle buğday fiyatları arasındaki dengesizliktir. Bugünkü gid'iş, buğday yerine sebze ve meyva ekimine gidilmesi yönündedir. Türk tanmına dış egemen çevrelerden verdirilmek istenen sapma da budur. Türkiye bu oyuna gelmemelidir. Şimdi denebilir ki, bunun riskleri, sakıncaları yok mu? Önce şunu bilelim: Ekonomide sağ lanan her yararın bir maliyeti vardır. Buğday fiyatmı artırmanın da maliyeti olacaktır. Bu ma liyet ögeleri iki grupta toplanabîlir: a) Para hacmi artacaktır. Bu doğrudur. Ancak, bizim kanımız, hiçbir hükümetin Ecevit hükümeti de dahil parayı bu düzeyde tutmaya gücü yeüneyeceği merkezindedir. Ekonomide orta ve küçük teşebbüslerin endüstri alanında nefes boruları kesilmiş gibidir. F"jiksel planlama ve düzenlemelerle bunların der dine sağlam bir çare buiunmadan ya da bulununcaya kadar Türk ekonomisinde para hacmi bir iüre artış kaydedecektir. Kaldı ki, eylülden bu yana fiyatlar artarken, parayı aynı düzeyde bırakmak, işlem sayısmı azaltmak demektir. Bunu büerek yapmak Edeta istikrar drfiı «durgun luğa çağrı. dır. Para hacmi nasıl olsa artacaktır. Bunu gelirin en düşük olduğu tarım kesiminden başlayarak yapmakta sayılamıyacak kadar yarar vardır. Buna karşı yapılacak tercih; banka kre dilerini arttırmaktır ki, bu, bu zamana kadar lüks tüketimi artırmanm yolu olmuştur. 1918'den sonra Büyük Britanya'nın Basbakam, Bakanlan, Onlü politikacılan böyle konuşuyorlardı... Türk ulusu Asye'ya atılacaktı. Sevre arıtlaşması bunun en canh belgesiydi. îngiltere, Yunan ordusunu İzmir'e çıkartarak Anadolu'da kesin bir egemenlik kurmak, yüzlerce yıllık bir Türk devletini ortadan kaldırmak rstiyordu... tşte 1919'da buydu gerçek görünüş. Osmanlı Mebusan MecUsi 28 ocak 1920'de «Milll Misaksı kabul etmişti. Ama 16 mart'ta tngilizler Istanbul'u Isgal etmisler, Meclisi dagıtmışlar, milletvekillerinin bir bölügünü Malta'ya sürmüşlerdi. Bir bölük milletvekili de Anadolu'ya kaçabilmişti Bunlar ve yeni scçilenler 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplandılar. 120 kişiydiler. En yaşlı üye Şerif bey geçici başkandı. Osmanlı MecUsi degildi bunun adi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'yai. Başkanlıga da Mustafa Kemal Paşa seçilmişti. Bugün kutladıgımız, Türk halkının ilk Meclisi'nin açılış ba>Tamıdır. Bu bakımdan halkımızın bayramıdır. Gerçek bir demokrasi bayramıdjr bu yüzden de... Mustafa Kemal, Millet Meclisi Başkam olarak şöyle seslenir: tVe artık yüksek Meclisinizin üstünde bir kuvvet mevcut degildir.ı» Bu demektir ki, Türk ulusu kendi yazgısını kendi çizecektir, kendin: seçtigi temsücileriyle yönetecektir. Halife, padişah bir gölgedir. uzak bir kentte tutuklu gibi bir durumdadırlar; Türkiye Büyük Mille Meclisi, Türk ulusunun tek dayanağı, t«k umudu, tek gücüdür. Ulusal irade 1920'de bu Meclis Bracılıgıyla halkır eline geçmiştir artık. Hep halkın elinde kalmıstır, hiç değilse öyle görünmüştür. Zaman zaman halkın çıksrlanna ters düşen yöneticiler ağırlıklannı duyurmuşlarsa da onlar bile «Egemenlik ulusundun» temel ilkesini bozamamış, degiştirememişlerdir, böyle bir şeye kimse kalkışamamıştır. Ama egemenlik nt denli halkın olmuştur, orası ayn konudur. Bir gün halk gerçek temsilcilerini «kendi Meclisine» sokacaktır elbet. Uyandıkça. bilinçlendikçe Mustafa Kemal'in koyduğu temel ilkeler birer birer canlanacak, gerçekleşecek, anlamlarına kavuşacaktır. BugU» 23 Nisan. Egemenlik ve Çocuk Bayramı. En sevinçli bir bayıam günü. Atatürk niye çocukîan da bu bayrama ortak etriıis? Yann onlarm olduğu için, yannı onlar için hazırladığumz, bu ülkenin gelecegine sahip çıkacaklan içirı. Bugün ilkokullar donanacak. geçit törenleri yapılacak, temsiller verilecek, surler okunacak, şarkılar söylenecek. 1920'nin 23 Nisan günü yasanacak, duyulacak. anılacak... Ne yapmalı böyle bir günde bilir misiniz? Epey uzaklarda kalan o 23 Nisan 1920*yi, geregi gibi anlamak için çekilip bir fcöseye, kitap okumalı, o günleri. o yıllan anlatan kitaplan... Nerden reldık. nereye vardık, nasıl oldu bütün bu işler?... Şimdi eeçmişi elestirmek kolay, öyle olmasaydı böyle yapılmasaydı dive yargılara varmak ucuz bir is. Bir de o çağın gerçeklerini bilme.'ı, an an, gö.ı gün yasayarak, bütün engelleri aşa aşa... Bır süredir Dogan Avcıoflu'nun «Millî Kurtuluş Tarihi»ni okvıyorunn. Bilen bilmeyen yazıyor konuşuyor bu konuları. Son yıllarda en kolay eleştirilen, hatta yerilen bir konu, bir kişi olc!u Mustafa Kemal ve birbiri ardına gerçekleştirdiği devrimler, yarattıgı Türkiye Cumhuriyeti! Bu işi kötü niyetle yapanlar da var biliyorum, ama ezbere yargılarla bilgisiz kişilerin etkisiyle böyle yazıp söyîeyenler de pek çok. î'.le de çelişik düşünmek, konuşmak isterler kimileri de... Bu yüzden arada bir dalıp gitmek gerek tarih yapraklarma. En dofru, en iyi, en yansız bır araştıncmın bize sunduğu kitaplardır bu konuda yolumuzu gösterecek... Avcıoglu'nun üç ciltlik «Milll Kurtuluş Tarihi»nı dikkatle okursanız bütün aykın savlann ne denli boşlukta kaldıgını görürsünüz. Mustafa Kemal bir kez daha büyür, ölümsüzlfışir içinizde... 23 Nissn'ı Atatürkle geçirin. Onu en iyi anlatan tanıtan bir kitabı ok'jyarak... b> Kentlerdeki düşük gelirlilerin geçiminin zorlaşması: Bu elbette büyük sakıncadır. Ama Geleneğin önemi Ekonomizm sapması Kapitallzm: yukandaki yararla. karşısında Sömürüsü ve Temel Çelişkisi önem derecesi azahr. Aslında bu sakmcada asgari ücret, toplu söz # ••••••••••••••••••* leşmelerle ayarlanmalıdır. Yok(Cumhuriyet 3205) sa ekmek fiyatlannı yapmacık şe Kılde düşük tııtn.anın yoksuıa da fazla yarar sağlayacağını sanmıyoruz. JüJj^TARTIŞMALARI . PARTİ Pamuk ve Öbürleri Bizce buğdaydan sonra tarla urünlerinde önemli olan pamuk tur. Çünkü pamukta yüksek fiyat, gerek pamuk ve gerekse pamuk ipliği ihracatında güçlükler doğuracaktır. Geçen yıl bir «Pamuğa hücum» yılı olmuş, fiyatlar içerde de dışarda da yükselmiştir. Buradaki sorun buğdaydan farklıdır. İçerde pamuk düşük fiyatla satın alımrsa, dışarıya ihraç olanağı vardır. Aksine dış fiyatlar yükseliyor diye yüksek fiyatla alım yapılmışsa, aradaki fark, iplik fabrikalarının pamuk ipliği kâr marjı ile yedirilmelidir. Ama bizim kanımız gerek pamuk ve gerekse üzümde fiyatların gelecekte yükseleceği noktasmdadır. Hele «pamuk gibi malınız olsun» gerisi kolaydır. Çünkü. isimsiz kahramanların yürüttüğü araştırma ve geliştirmeler, pamukta ülkemize yüksek bir ekim temolojisi getir miştir. Bunun yanında Türk pamuk ipliği ve pamuklu dokuma endüstrisi Ortakpazar'ın ünite verimlerinin üstüne çıkmıştır. Ekonomik üstünlük bu alanda bizdedir. Pamukta soruniar ciddi bir haber alma örgütü Ue dün ya pivasssını izlemekle biter. Türkiye'de 1976'ya kadar 2.600.UO0 iğlik bir pamuk ipliği kapasitesi olacaktır. tplik kâr marjı elve rişli bir endüstridir. Buradaki fi yat politikası, dünya fiyatları, endüstriyel maliyet, ihr^cat ve iyi bir haber alma ile yoluna eirecektir. Üzümde hükümet, üretici fi'ınde kalan üzümleri satın aınıaya Karar vermiştir. Aslınds dünya piyasası gelecekte hükümeli hsk lı çıkaracaktır. üzüm fiyatlar) da, dünyada, kışa doğru önernli ölçüde artacaktır. Tütünde de dış fiyat yükselişleri. hükümetin \iiksek tarımsal fiyatbr pol'Mkasını doğrıılamtştır. Ama itiraf edelim ki. tütön ve Ç8yda dururr endiselere hak verdirecek nıteük tedir. Bu iki üKin, ekim otanlimasında ilk nlarak ele alınmahdır. Gerekli nefasette çay ve tütün ürünü alınamayan yerlerde tanmı h<i$^a iirünlpre döndürme yoluna girilmeüdir. Bu konuyu da gelecek ; azıda ele alacağız. Okuyucu Mektuplan Oğlum ikinci gözünü de kaybediyor Mamak Aşiser! Cezanvnnde tutuklu iken. 4 Haztran 1972'de cop darbesıylt sağ gozü Sitatlanan oğlum Osmaı» ArKiŞ'l, cezaevi tabibi Metin Denli, A?j»vasa hükmüne rağmen bir gö» mütebassısuıa gönderme.'nişti' ^ınrıdi, Niğde Cezaevuıde bulunan oğlumun sağ gözü Börmedıg:i'aeii, bütün riikün »ol eb'ze binmesl ve cezaevı üzerinp ya«an rinıento tozlannın da ettosıvie bu gözünü de kaybetmeye bâ^.i"ustır. Talu hükümeti döneminde ameüyat ıçm yuptı£>mız gırışımlerden tuc bir sonuc aıamadık. Yalnız 24 Kasım 19?3'de Ceza ve futuk Kvlerı Cienel Müdürlügünden tüdıgımız bir yazıda, «Ankara Numune Hastanesı eöz nastaııKları mütehassıslıgmca ı l'emmuz UtTi günü vapılan muavenasınde sag da Lamteloafet .arcür Bakanlıkça vapılacak bır ışlera üuluntnadıgı» belirtılivorau Ancak oğlum 1» Subat 1914 tarihinde, Niğde Kapaiı (Jezaevi Müdürlüğüne «Mamak'ta vurulan bir cop darbesıvle saKat bıratalan gözünıün Ankara Numune Hastanesinde vapılan mu ayenesinde, ameliyatlık hale geldıgı zaman müdahale yapılması şeklinde ıapoı veıildiğir.i, gözUndekl ranatsızugın artması ve sagıam eözünün görüsünü de bozması nedemyıe gerekll muayene ve lertavisinin vapümasını» ısteven dileKcesine cevap dahı verumemiştıt. Uglumun tıer ıkj eözünU de kavbederek dünvasmu» kararmasım ısteyenlere sunu açıKça belirtirim la. oıîium feör olsa da. Kendi göülerimı on» bafiıslayaraü teKrar «örmeslnl sağlayacağım. Babası MEHMfcl ARK1Ş t)m lop. Ktt. Alb. Çaresi Var Peki bunun çaresi yok mu? Elbette var. Fiziksel birimleri düzenlemeye ağırlık veren bir planlama, bir ekonomi politikasına girilince, hemen değilse bile bir süre sonra ekonomi tedavi edilmiş olur. Bu yapılmadan enflasyon üzerinde tartışma, para politikası üzerinde tartışma, ikincil bir önemden fazlasını taşımaz. Ekonomik işletmelerimizin, bu enflasyona çağrılar gön deren durumu giderilmeden bir olumlu sonuca varılamaz. Nedense, ekonomik kuruluşlarm fiziksel ve ekonomik büyüklükleri ve bunların doğurdugu ekonomik riskler, zayıflıklar bizde ekonomi kuram ve uygulamaları ile uğraşanlann dikkatini çekmez de, Merkez Bankasının bilânço ve haftalık durumlann dan sonuçlar, yargılar çıkarılır, çözümler aranır. Yanlış olan, temel yanlış olan bu davranıştır. Çünkü böyle bir metodoloji, olayların derinliğine anlaşılmasırvı ve anlatılmasını engeller. Her enflasyon, her durgunluk, her ekonomik gidiş. nedenlere inilmed'en incelenip yargılara bağlanır. Oysa her enflasyon veya her enflasyonist gidiş birbirinden farklı neden ve sonuçlara dayanır. örnegin, tarımsal ürün fivatlarının zorla baskıda tutulduğu 1940 1!>45 dönemi enflasyonu ile tarım kesiminde çalışanların (büyük ya da orta küçük çiftcinin) g.elirlerinin gerçek alım gücüy. le arttırılmasından başlayan 1950 • 1955 dönemi enflasyonunun neden ve sonuçları olarak aynı olduğu söylenebılir mi? îçinde bulunduğumuz dönem ise, «Ara dönem hükümetleri» nin emekçi ve köylüler zaranna paranın sişirilmesi olayının ürünüdür. Sonuç olarak da, üst gelir gruplarının gelirleri daha artmış, bunun sonucu lüks mallara olarv talep körüklenmiş. ge lişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere ihraç ettikleri «tüketim hastahS'nı» azdırmıştır. Tüketim azması enflasyonu. o da tekrar tüketim azmasını kö S U N A R 1. Sağsız Solsuz Demokrasi (2. Basfcı) Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 2. Yeni Tanrılar Melih Cevdet Anday ÇANAKKALE YOLLAR1!.. Tüm insanlık tarihinin en zengin, en eski. en yüce •serlerinln, anıtlarınm, bulunduğu Troya, Asos, (Behramkale) yotrannı» Kısaca bütün Çanakkale Vilâyeti yoUannı bir görseniz aklınız durur. Bu kadar ruristik bu kadar güzel yerlerin yollarını böyle h«abe halinde, böyle perişan.. Kasisler, çukurlar.. taşlarla dolu böyl* fecl çirkin seküde bırakanları • ihmaU ile değil. «Kasıt1» suç Yıllarca bu Insanlara (yollan nızı yaptıracağız) diye diye oy lamann aerekir. alanlar. hangi vflzle buralarda Afrika yollan bundan bakımdolaşshiliyorlar saştım kaldım. hdır. Asos'tan (Behramkale) aşağı, Türkiye'nin birçok vilâyet yollardaki taşlardan. o güzelim yollan bunlardan bir kat daha «ahile otomobllimiz inemedi. bakımli ve güzeldin Van Siirt, Biz. Karabiga • Çan Çanakka Hakkâri vilâyet vollarını örnek le Ezine. hele Bavramiç . Etill Rösterebiliriz. Yurdun en ücr» yollarında lov» diye degil (oy, köşesi karavollan bile Çanakka anam vsnriık't Hive dive dolas le yollarından çok dah» düzeün tık. dolsştık deSH. isallan yuve bakımlıdır. Oysa ki oralardjn varlanl dansı vaptik otomohil Çannkkale Vilâyeti ksdar yoğun icinde... Yüzlerce ve yüzlerca nüfut ve trafik vokl. kilometre hep böyle berbat.. Çanakkale Bölgesi Karavnllan Ru. 'ihmal) değil düpedüs Teşkilâtı niçin? neden? nasıl? (kasıUdır. bu hale düsmüstür?.. (Riı okur) 3. Devlet İnsan mı? Vedat Günyol 4. Ölümsüz Oyun Oktay Akbal HER KİTAP 15 T L BÜTÜN Kt'IAPÇlLARDA İSIKME BULUNUR AURKSİ : ÇAĞDA^ YAYINLARI llalkevi Sokak 39 41
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear