Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET 14 Ekim 1974 | A nıart 1971'den sonra uygulanan SıkıyöI # netim rejimi. uygulandığı bölgelere, ken• • dine özgü yargı organlan da getirdi. Sıkıyönetim Mahkemelen, bu organlar arasındadır. Bunlardan, 2 Numaralı îstanbul Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi. tam 41 ay süren bir yargılamadan sonra, ele aldığı davalardan birini daha sonuçlandıımıştır. Bu dava, 27 Mayıs îhtilâli"nin «Silâh başına!» emrini ve harekât komutunu veren Era. Korgeneral Cemal Madanoğlu ile öteki 24 sanığın davasıdır. Nitekim davanın basından beri gerek basmda, gerek günlük konuşmalarda bu dava böylece anıldı. Savcının açısmdan ise, davanın konusu şudur: Demokratık düTen djşına çıkmak için güçbirliğı edenlerin ve süâhlı mücadeleyi benirnseyenlerin davası .. Buna göre ve demek ki, 27 Mayıs 1960'ta, demokrasiyi kurtarmak için silâha sanlan ve o zaman bu girişimde ordunun genç, seçkin, etkin bazı elemanlan ile işbirliği yapan Madanoğlu, bir süre sonra, hayatlannı bütünü ile teraziye attıklan bir ihtilâlin getirdigi demokratik nizarm ve onun dayanagı olan 1961 Anayasasmı yıkmak için, bu sefer başka arkadaşları ile sahneye atılıyordu. 27 Mayıs İhtilâli'nin getirdiği o Anayasa ki. biraz da onun kendi eseri dernektir. Çünkü daha ihtilâlin patladığı gün. tstanbul'dan bir bilim heyetini acele uçakla getirtip «Hocalar! bize yeni bir Anayasa hazırlaym!» diyen ve böylece, bir hükumet darbesini ihtilâle çevirip. onun hedefini ve kaderini. bilime ve bilim adamlannın insiyatifıne bırakan önce odur. Nitekim bugün de, 27 Mayıs 1960 İhtilâli'nin o hat:rası. ulusa! bayramlanmız arasında «Anayasa Bayramı» olarak yer alır. Bu kutlamalarda ihtilali yapanların ve bu arada Madanoğlu'nun adlan ne kadar anümasa da... Ama herşeye rağmen. yolunu ve olanaklannı kendilerinin açtığj 27 Mayıs ihtilâlcilerinden, hem de yeni bir Anayasanın gerekliliğini ilk defa sezen Madanoğlu'nun ve bu arada aynı kadrodan Em. Kur. Albay Osmar. Koksal'ın tutuklandıkları haberı ortaya yayıldığı gün. kendi getirdifclen rtiîama, bunların yine kendilerinin nasıl karşı çıkabüecekleri düştincesiyle bu olay, aydınlar çevresinde, ciddi şaşkınlıklar yaratmıştı: Aoaba. deniliyordu, böyle bir sey olabillr mi? Ve tabii kı olamazdı... Nitekim işte artık 41 ay süren. tutuklu ve tutuksuz evreleriyle çetin sarmeler gösteren bu dava, 2 ekim günü karara bağlanarak sonuçlanmıştır. Ve bütün sanıklann beraatleri ile sonuçlanmıştır. Ama bu çetin sahneler, hele burada adları Olaylar ve görüşler 1ST1RAPLAR1N BEDELİ Şevket Süreyya AYDEMİR geçmeyen sanıklar için, beklenmeyen çileler ve ıstıraplarla doludur. Ortaya serilen anı, yayın ve belgelerle artık gizli tarafı kalmayan bu ıstıraplar silsilesi. gerçekten böyle işlemışse, öyle görünüyor ki şimdi bizde de, bir takım sorumsuz organlarla. sorumsuz kişilerin aşın derecede sadist tu:um ve davranışlan. mahkeme önoesi evrelerde mılli vakar ve haysiyetimizle bağdaşmayacak ve daha önceleri ben2erleri görülmemis de:ecelere varmıstır. hiç bir zaman, bağımsızlık aşamasına girmez. Bu tür konuşmalar, her donemde, hür ülkede, toprağına bağlı insanlann, tabii bir ıç boşalmasıdır. Şimdi biraz da dava konusunu vereiim: Madanoğlu davasında ilk tutuklamalar, 6 eylül 1971'de başladı. O gün 23 kişi rutuklandı. Daha sonra bunlara X. ve XI. aylarda 6 kişi daha katıldı. Ama ilk agızda sanık görülenlerin sayısı 32ye vanyordu. .. Mahkeme; i Sayın General Tevfik özgürün başkanlığında, duruşma hâkimi olarak askeri hâkim Yarbay M. Günay Gençer yürütüyordu. İddianameyi hazırlayan askeri savcı hâkim Yarbay Süleyman Takkeciydi. Ve temel suç delili. evvelce askerden ruhi sebeplerle sivile geçen ve İstanbul Ünıversitesi İktisat Fakültesinde gorev ve rilen. MİT ajanı Mahir Kaynaktı. öyle görünüyor ki. bu ruh hastalığı, onun sıhhl durumuna daima hakim oldu. Zaten vaktiyle onu muayene ve tedavi eden doktor da, MİT ajanının bu ruh halinl mahkemede açıklamıs bulundu. îddialarının belgeleri her defasında şekil de. ği?ikliklerı de göMeren teyp nakilleri idi. Dava baştan sona, bu teyp karışıklığı arasında yürüdü. Ve sonunda adalet, teşhisjni koydu Bıitün sanıklann beraatlerini ilan ettL Savc; hakkînda da. dikkati çekici bir karara vardı. Ama ne var ki. uzaması gşrçeklerin meydana çıkması için beîki rie faydalı olan bu dava, hele Madanoğlu ve Osman Köksal diîir.daki, asker ve sivil sanıklar için, çekileme^ çilelerp. unutu;msz ıMıraplara mal oldu. Bu noktada, bazı hususlara deginmek isterim: yiiryılmı yaşadığımız bir gerçektir. Bu gerçek, örneğin içlerinde Almanya gibı en ileri bir memleketin de bulunduğu çeşitlı ulkelerde, tarıhın hiç bir devrinde görülmeyen kan ve ateş sellerı. toptan öldürmeler, çoluk çocuk, kadın erkek binlerce kişinin, her gün ve sıra sıra fmnlarda vakılmaları ile, aklllarm değil, hayallerin de kavrayamayacağı ölçüîercfe bir sadiîme varmıştır. Özellikle Stalin devrinde Rusya'da, Rus ihtilâlıni yapan önderlerden; Mareşallara, bilgirvlere. kahramanlara, ihtilâlin yetiçtirdiği en idealist kuşağa. reıimin efendisi sayılan işçiye, krivlüve kadar ıntn terihiş. zulünı. şCrgün, sorgusuz sorusuz toptan öldürmelerle, milyonlar ve milvonların havaiıra mal oidu Cın'de Çan Kay Şek'in, gerek 1927de. gerek sonra yarattığı kan sellerinde, bazan nice şehirler, bütün nüfusu ile yok edilmiştir. Endonezya'da, Irak'ta, t«panya'ria, Güney Amerika'da olanları biliyoruz. Snnsuz harplerin. atom. napalm şaldırılarınln 3fl milyon kurbanı da caba.. Ama biz, tarihın büyük bır devletler zincirinin son halkasıvız. Soylu ve hele bir ordu nıillet olarak, bu akımların ve örneğin bir Yunarı cuntası ben/erinin dışında kalmalıyız. Çünku ne imparatorluâumuzun snn devrinde, ne de Cumhurivetten sonra, bizlm tarihimizde, sorumsuz iskencelerin örneği yoktur Bu tür sorumsuzluklara rizenmemeli, kaymamalıyız. Oysa 12 Mart sonra?ında bu eğilimin, hem de bir ucu, bazı ordu mensuplarına da takılnıak veya riavanmsk iizere. idari vapimıza, bir takım zararlı organlar eetirriiği bilinmektedir. Bu konuria. o donem Basnak»nlaıı}'le MtT'i ve kontrgerillayı kendilerine bağlayan kabine üyelen, bu islerin içyüzlerini açıklamalıdırlar kl, bu yeni yöntemlere bir daha kapılmayalım. Çünkü ıskence yo!u ile dÜ7enlenen belge ve itirafları, gerçekleri ifadede, ayrı bir gerçektir. Ni'ekim ış!e hu rev ve çereksiz çarkların cenderesindedir ki. bahis konumuz olan ve beraatla biten davada da. bir kısım sanıklar, insanlık dısi, haysiyet kırıcı, fazla oiarak da unutulması imkinsız. aynı zamanda faydasız çile ve ıstırapiara maruz kaldıklarını g:zlememektedırler. Gerçi, dava bitti. Ve ortada suç ve s'jçlu yok. Ama bu ıslıraplarm bedeli ne olacak? Evet, ıstırapların bedeli? O ıstıraplar ki. onları çekenler için bir çile, ama rejim için de, Anayasa için de, kanun dışı bir sorumsuzluktur™ Haf tanın raporu Ben Yunusu Biçareyim... SADUN TANJU ecep Bilginfr'in oyununu seyrettım. YUNUS'u Oniiçiıncu yüzyılın orîasındarv onö"ördüncü yüzyılın başlarına uzanan dönemde yaşamış bu halk ozanım yorumlamağa çalışan oyun, onu evrensel bir insan sevgısiyle dopdolu, adaletsizlik ve zulüm karşısında dirençli bir halk önderi olarak çıkarıyor karşımıza. Mİ5tik felsefenin evrensel birikimini onüçüncü yüzyılda mıras olarak bulmuş bu Anadolu çocuğunun duygu ve düşüncesiyle çağımıza getirilişindekı yazar beğenisi ve seçişi üzennde durmak isteraem. öyle anlaşılıyor ki Recep, Tnnns'u bnçün bile eskimeyen fikir ve eylemlerin adamı gibi görüp çnstfrmek istemis. Ben çağı, bir birikimin son noktası gibi görürüm ve her şeyi çagımın İçinde tartışmak isterim. Ynnus'la karsı karşıya eelseydik. insanı «evmtk, dünyavı sevmek. adaletG ve sevgi dolu bir yasarnı sevmek konusunda hirlesirdik ama bu sözlerle nereye varabilecefimizi tartısmaya başlayınca. Yunus, aradaki yetJiyü» yılı asıp bana nlaşamazdı. R Bir Ordu Adamı Bu dava çevresinde, değinebilecegimiz baa hususlara geçmeden önce, Korgeneral Cemal Madanoğlu hakkında bazı karakter özelHklerine ısaret etmelıyiz. Yakm tarihimızde ve 27 Mayıs İhtilâli'ni açan gecedeki atılgan hali ile dikkati çeken Madanoğlu hakkında. kasıtlı olarıları saymazsak, tarafsız objektif bügiler yayınlanmamıştır. Biz b J noksam «İhtilâlin Marrtığı» adiyle son çıkan eserimizde, az çok tamamlamaya çalıstık. Orada Madanoğlunun, gerek biyografisi, gerek ruhi özelliklerı haRkmda, yeterince incelemeler yapılmıstır. Bu incelemelerin bizim önümüze serdiği kişilik. Madanoğlu'nun, bir ihtilâl adammdan ziyade. sözün gerçek anlamı ile. tam bır Ordu Adamı olduğudur. İç ve dıs âlemleri arasında perdeler ve çelişkiler olmayan, içi ve dışı aynı dili konuşsn, içinden gelenleri her zaman, bozulmamış bir saflıkla ortaya atan bir insan. Bu Ummlama. sanıyorum ki. memleketin toprağı ile yoğurulmuş. direği ile dikilmiş gerçek bır ordu adammın portresidir. Herkese inanır. Herkese içini açar. Eleştirileri denn olmasa büe içtendır. Ve bu sohbetler daima, basladığı gibi biter. Herkesi iyi sanır. Samıml tenkid ve hayaUemeler, SALT İNSANLIK SEVGİSİ Yunus bir dindardı. Yaşadıî; Anadolu topragında Selçuklu saltanatı yıkılırken Osmsnlı saltanatı kuruluyor, büyük bir siyasal çalkantırıın tedirginlıği içinde bunaimış Anadolu ınsanlanna. Tanrısal adalet, sevgi. hoşgörü üzerine söyienmiş ökirler, şıirler, ilâhiler ferahlık veriyordu. Çileli halkm dinsel bir' hoşlams ve kenriinrien eeçişle Yunus şiirlerini dua gıbi okuyup söylemesi bir halk ozanım kanlı canlı hir halk lideri gibi yorumlamağa yetmez. Nasıl ki, busün de. hümanizma yani salt tnsanlık sevfisJ hicbir şeyi çöztnüror. tnsanlar sSzlerle. adalet erdem sevfi fizrrine trlkinlerle özlrnir bir yasam dfizent knratnıyorlar. İDEAL DEVLET Ama iyi oldu Bileiner'in bu çok eski konuyu Şehîr Tiyatrolarının sahnesine çıkarması. Okullsra ahlâk derslerirıin konularak rtaha ahlâkiı. birbirini seven ve karsılıklı haklara saygılı insanlann yrti«tirilebileceSine Inanan siyasal görüşün Yunus Emre çağını aşmadıâını düşünebilirsinız şimdi Yeni bir devlet kurulurken Ynnns, Anadolu insanlanndaki büyük özleml, adalete, barısa. sevgiye. huzura olan ihtiyacı öyle etkin bir çekilde söylüyor ve yeni devletın kurulus programını ovle açık seçik şekilde çiziyordu ki. eğer söz etkense, Osmanlı devletinin bir ideal yönetim olarak tarih katına çıkmaması olanaksızdı. Kanlı Caq Insanhk tarihinin, en ileri, ama er. kanlı AZINI.IK DEĞİL ÇOGUNLUK... Oktay AKBAL Evet Hayır emokrasinin halk anlamına gelen «Demos»tan geldiğini, haikın kendi kendini yönetmesi, demek olduğunu bilirsinız. Ancak, çafımızın koşulları içinde demokratik idare siyasi partiler ve liderler yönetimi haline dönüşmü^ VP demokrasi ülkemize de çok partili rejimi ve liderler çoklugunu getirmiştir. Siyasi partiler, toplumun, egilim ve inançlanna. so?yal ve ekonomik lelsefesine göre kümelenmesı ve örgütlenmesi sonunda \ucut bulurlar. Bu biçimdeki partiler. daha çok gelismiş, ulkelerde görülür. Bunlar gerçek anlamda partilerdir. Tabandan gelirler. Yurdun siyasi hayatında devamlılık gösterir ve genellikle ülkeye yararlı olurlar. Bunlar lider partileri değil. lider yetistiren partilerdir. Bir başka tür parti de, toplumun içinden gelen, toprağını tanıyan, onun dertlerini yüreğinde duyan, içi yurduna hizmet ateşi ile yanan liderlerin ortaya çıkısı ve iradelerini çevrelerlne kabul ettirişi ile vücut bulan partilerdir... Bu partiler, daha çok, gelişmekte olan Ulkelerde veya sömürgeci devleüere karşı savaş veren toplumlarda görülür. Bir bajka parti ör»eği ıse, mpnştşık . idarelere ve istibdat'a karşı açılan özgürlük mücadeleİerinin sonucu olarak ortaya çıkarter. •..•Din. inanç ve ilkelere göre kurulmuş partilerln <te b a a ülkelerin siyasî ha5"atınd<ı. zaman zaman, önemli yer tuttuklan görülmüştür. Bunların devlet yönetiminde söz sahibi olduklan zamanlar kilisenin kuvvetli olduğu dönemlere rastlar. Dogu'da da dinsel ilkelere dayalı partiler zaman zaman ortaya çıkmış, fakat büyük bir uygarhk mücadelesi veren dogu ülkelerinde bunlar topluma yararlı olamamışlardır. Kaldı ki. din temeline oturtulan partiler artık çağdışıdırlar ve hiç bir Ulkede yerleri olmamak gerekir. Yıne bir başka parti ise, ana partilerden küsen. kopan ve ayrılanlann kurdukları partilerdir. Bunlar bir tabana dayanmazlar. Daima oportünist bir hava içinde görünürler. Ülkemizdeki parti nareketleri ve siyasi partilerin vücut buluşu ayrı bir özellik taşır. 1876 Anayasası ile «Birinci Meşrutiyet» dönemine girilir. Yalnız pek kısa süren bu dönemde siyasi parti faaîiyetleri görülmez. 1908 yılında «İkinci Mesrutiyet»in ilânı ile ülke ve devlet padişahm, hükümet «İUihad ve Terakki Fırkası'nın, İttihat ve Terakki Fırkası ise hükümet indir. İmparatorlugun dağıhşından sonra, Anadolu yaylasma yerleşen yeni Türk devleti, siyasi rejim olarak parlamenter rejimi kabul etmiştir. Ancak, îttihad ve Terakkinin kurduğu sistem orada da geçerlidir. Halk Partisi Devlet Partisidir. Ülke ve devlet ulusun, hükümet Halk Partisinin, Halk Partisi ise hükümetindir. Bu uzun yıllar böylece sürer gider... 1945 yılında, gerçek anlamda demokratik düzene girilişte, ileride Türkiye'nin siyasal hayatında büyük faaliyet gösterecek ve ülkeyi ekonomik atıhmîara götürecegi sanılan «Demokrat Parti» kurulur. Bir tür «Devlet telkini» veya «Devlet müsaadesi» ile kurulan bu parti, kısa süre içinde. toplumun sevgilisi olur ve büyük bir tabana dayanma olanagma kavu$ur. Fakat değişik n^denler. yanlış ekonomik atılımlar ve dikta hevesi yüzünden 1960 yılında bu partinin siyasi hayatına son verilir. Kısa bir ara sonra, bu partinin tabanına «Adalet Partisi» sahip çıkar ve onun yerini alır. «Halk Partisi» ise, 1950 yılından sonra Devlet Partisi olmaktan çıkar ve gerçek bir parti olmanın yollarını arar... Halen mevcut, varlıklarını sürdüren ve seslerini duyurabilen öbür partiler ise bu ana partilerden kopan küsen ve ayrılanlann partileridir ve bunların hepsinin de liderleri ve lider kadroları vardır. Türkiye'nin siyasal hayatına, 1945 yılından bu yana, artık siyasi partiler ve onların liderleri egemendir. Bazı ara vermeler dışında ülkenin kaderine bunlar yön verir. Fakat nedense, Türkiye yıllardır, bir lider yokluğunun acısını çeker veya liderler arası «kin»lerin, nefretlerin ve «siyasi kavgaların» elemini duyar. Türk toplumu, ülke çıkarlarını parti çıkarlarının önünde tutan, toprağını tanıyan, ulusuna yürekten inanan, karar sahibi gerçekçi olduğu kadar ileriyi de görebilen. engin kültür sahibi, kendini yurdunun davalarına adamış üstün yetenekleri ile ulusunu «ışıklandıran» gerçek liderlerle yücelebilir ancak. Türk ulusu, olayların böylesine olumsuz gelişmesinden, elbette ki, bezgin ve tedirgindir. O Hderlerinden yakınmakta, günün birinde ülkesüıde siyasal bir boşluğun meydana gelebileceğinin kuşku ve endişesi içinde yaşamaktadır.. Yeter ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu bugünkü özel koşullar, Türk siyaset hayatının liderlerini uyandırıcı bir nıtelik taşısın! Bu koşullar daha da ağırlaşabilir ve tehlikeli hale gelebilirler... Olaylar. sorumluluklannı unutan, ülke yarasına zamanında «kutsal fedakârlık» da bulunmasını bılmeyen ihtiraslarının esiri liderlerden daima öç almışlardır ve «günahlarının» bedelini onlara pek ağıra ödetmişlerdir. Fakat. biz her şeye ragmen, olayların ülkemizi böyle «bahtsız bir döneme» götürebileceğini ummamakta ve liderlerimizin «uyuşmazhklannı» bir yana bırakabileceklerine ve büyük bir feragat örneği verebileceklerine inamyoruz. D kullanmıea ahJâk derslen konuldugu su sıralarda bu ders programının naml çizılecefi, ahlâklı sayılmaları içm çocuklara ne çeş;t bil giler, öğütler verileceğı riaha tam bir açıklığa kavuşmadı. Yalnız. ak'.l :çın yolun bir olduğu düsünülerek bazı genel kurallar önerilebilir. Sözgelişı öğretmenler ögrencilerine söyle öğütler verebılirler: «Birbırinıze ve mılletinıze yalan söylemeyin; palavra sikıp kımseyi kandırmaya çalısmayın; uygar olun, milletınizi de uygar lıkta daha ileri götürmege çalısın; hâlâ çol kanunlarına nevesli olanlara, saf ınsanlarin kutsal duygularını somurüp onlan çağdışı karanlıklara sürüklemek istıyerüere rastlarsanız onları gaflet uykularından uyan dırın; ..gğer bu hayınhklaıl. çıkar uğruna yapıyorlarsa o za8a*n~d* yumruğunuzu. olanca jfü cünüzie bunların tepelerine indırin!» Çocuklara, örneklerin ne yücesi, babalan Atatürk de gösterilebilir: «Atatürk'ün hayatı boyunoa bütün yaptıklannda ve söyle dıklertnde ahîâklı olmanm tüm kosullannı bulabilirsiniz, denılir, onlara bağlı kalın; yasanıınızda onların aydınlattığı yoldan ayrılmayın; sizi bu yoldan geri çevırmek ya da saptırmak istiyenler çıkarsa, bilin ki, onlar siz.n de, yurdunuzun da düsmanıdıriar ve bırer ahlâksızdırlar.s Aramnda çağdışı yaratıklar vardır ve sürüngenlenn kökü nasıl bir türlü kazmamıyorsa, toplum içüıde bunlardsn da her zaman örnek'.er kalacaktır. Bun lar göztinüzün içine baka baka yalan söyleyecekJerdir; halkı kandırma yoluyla çıkar sağlamsyı deneyeceklerdır; insanda iğrentiden gayrı bir duygu uyandırmayan sululuklarla ve alabildiğine sorumsuzluğun rahatlığı içinde, hiç bir ahlak koşuluna saygı duymadan bir çeşit şakalar bile yapacaklardır. Atatürk'ün Öğretmenlere Dedikleri O AHLÂK, AHLÂK DİYE YAKINANLAR VAR. ONLARIN ANLAYIŞI TUTSAKLIĞA GÖTÜRÜCÜ AHLÂKTIR. ULUSUMUZU YÜCELTİCİ AHLÂK ANLAYIŞI İSE ATATÜRK'ÜN SAMSUN'DA ÖĞRETMENLERE ÖĞÜTLEDiĞi YOLDUR... EKONOMİK YÖN Osmanlılığı bugün bile idealize edenler, Osmanlı düzeni, Osmanlı hukuku. Osmanlı ahlâkı üzerinde özlemler yaratıp bizi çagımızdan soîutmak istevenler, Prof. Dr. Mntttafa Akdaf gibi. Dr. Çelin Yetkin gibi tarihçilerin kltaplarmı okumalıdırlar. Olayların yorumlanmasmda ekonomik yönti görmezlikten gelmege kalktınız mı, Reeep Biljiner'in Yunus'u aibi, ekmekten vazgeçer söz'e diz çöker«iniz. Oktay Arayıcı'nın Başkomiser Ramazan'ı gibi, ben devlet'ı bu kadar koruvorum da bu adam benim karnıma kama sokuvor diye, kaçakcının viizüne şaskınlık ve dehsctle bakar^ınız. Yasar Kemal'in A4rı Dajı Efsanesi'rrieki Ahmet gıbi, Osmanh paşasının kendisiyle boyle ugraşmasının nedenini anhyamazsınız. lecek hususlar vardır. Bayanlar baylar, en önemli, en esaslı nokta terbiye sorunudur. Terbiyedir ki bir milleti Ö7gür, bağımsız. şar.lı, yuksek b:r toplum hıiinde yaşatır; veya bir mılleti tutsaklığa ve s«falete atar. Örnek Anlayış Terbiye sözü yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes ona kendınce bır anlam verir. Avrıntılara gırisılecek olursa terbıyenin amaca göre çesitleri vardır: Dirtsel terbiye, ulusal Terbiye, arsıulusal terbiye gıbi. Bütün bunların amaçlan baska başkadır. Ben burada yal nız Yeni Türkiye Cumhuriyetinın yeni kuşaklara vereceji ter biyehin ulusal terbiye olduğunu kesin olarak belirtecegim ve trtefcfferirt" üstünde durmoyac*Siz'e'Vısa Öfr örnefr" vçfrnek İsterim: Yeryüzünde üç yüz nıilyonu aşktn müslüman vardır. Onlar ana, baba ve hoca elinde terbiye ve ahlâk almaktadırlar. Fakat yazık ki gerçek şudur: Bu yüz milyonlarca insan toplulukları şunun veya bunun tutsaklık zincırleri altındadırlar. Aldıkları manevi terbiye ve ahiâk onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık meziyetinı verememiştir, veremıyor. Çünkü onlara verilen terbiye ve ahlâkın amact ulusal değildır. Bayanlar. baylar, ulusal terbiyenin ne demek olduğunu bil mekte artık hıçbır kavram kargasasına tfüsmemelıdır. Şu da var ki ulusal terbiye temel olarak alındtktan sonra onun dılinı. metoriunu ve draçlarını da ulusal vapmak zorunlugu her türlü tartışmamn üstünde kalır. Ulusal terbiye ile geliştirilecek ve yükseltılecek genç dimağları bir yandan paslandırıcı, uyusturucu. hayalî seylerle doldurmaktan da şiddetle kaçınmak gerekir.» Samsun'dan bütün vatan öğretmenlerine. Türk çocuklarına verecekleri ahlâk ve terbiyenin temel ılkelerini seslenen Atatürk ulusal terbiye ve ahlâkın araçlanndan söz ederken daha 1924 yılının eyiülünde yeni dili. yent yazıyı ve yeni dusünce biçiminl de muştulamış olmuyor muyduT Kemal Zeki GENÇOSMAN lerini ho$ ettigını sanan Dir kuş köfas:. elbette bu kutsal kavramı insan vıcdanının bir belinısi: aklın iyiyi. doğruyu. sriizeli arama yolu; niceiıkte ve nitelikte aürüstlük diye düsünemezdi. Rriv ie dusürnneHe lcslkssbır garıp k&çar<ü zaten... dan öbür boya süsleyecektir: Yeru Türkiye'nin b;lımde tuttugu yol, ve bilime saygısmın b;r belirtisi olarak... Atatürk o gün, çevresindeki bu aydın topluluga ve oniarın k'^i'İk İerınde btitün nTurkiye1Te; ahlik ve" tefÖyenin sırlann^ açıyordu. Uzüh konuşmasmda "^z«?t,;t şöfle diyordu: «Efendiler, bizim mılletımi7''n derin ve büyük bir geçınişı vardır. Bu düşünce bizi çok eski çağlara kadar götürür. Bütün bu dönemlere dikkat buyurunuz: Zaman olmuş Türk ler kendi ruhunu, benliğini, hayatmı onu'muş, nereden geldiği belirsiz üırtakım öncülerin bilinçdışı aıacı ysrine düşmüşlerdir. Bu çeşit önaerler, Türk miletini sonu zille» olan, tutsaklık olan, kölelik o.an aşağılık bir amaca sürüklemışler'iir. Mıllet, yazık ki, bu gailete düşmüştür. Çünkü bütün bu düsüş lerin ulusal bir terbiye almamış olmamaktan ileri geldiğini farket miyordu. Asıl terbiyenin. »erbiyenin nıteliğinin ve amacının büyüklüğünü de bilmiyorciu. Ama eger koskoca bir ulus yan^ıç bir dnğrultuda idiyse ve güvend^i kutsal kitapları 'anık göstererek yol gosterici olduklanm ileri sürenlerin sözlerine kanarak yürümüşse ve bu yürüyüş onu mahvolmaya, yokolmaya götürmüşse kabahat, bu doğrultuya düsen ah lâklı, fedakâr, önderlerine güvenmekten ileri kusuru olmayan zavalh halktan çok o önderlere ait değil midir? cArkadaşlar, bugün ulastıjımız sonuç şüphe yok ki çok sevindiricidir. umut vericidir. Fakat bu memnunluğu koruyabilmemiz için. umutlarımızı uygulama alanma koyabilmemiz için bundan sonra dikkat edi ASILTAPTIKLARISEY.. Oysa, geçmişi bilimscl yönden ara?tıran!ar. bufîünkü bunalımlsıın ve özlemlerin kaynağını nasıl meydana çıkaı ıyorlarYıınus'tan yarımjüzyıl sonra Anadolu toprağında yasamıç Seyh Bedreddin •Insanlar Tanrıya taptıklarını sanıyorlar, a«ıl taptıkları kpndileridir. yani inssncn dcğerlcre. paraya. Bİtına. yiyecere, üne. şana..» diyor. Onaltıncı yüzyılrla şeyhülıslâm Ebussuud efendi. Yunus şiirlerindeki ve ilâhilerindeki birleştiriciliğin ürküntüsüyle dinl emir yayıyor: •Her kim ki Yunus Emre ilâhilerini oknya. katli vaciptir..» Yani, bilinç uyanmıyor değil! tnsanlann içınde Sütün tarih ca ^kşjzjjğa e§.U?îz.]iğp zulme ka*S'..bij VeşKj. y«5P.r vt'Hürnahîzma tüİe bu taze fidanı besleroişür. Ani* tîf^^KjcŞn. direnii dâhia "^başlangıcında. f?'P gçşen •dtinyjfeı gfrç. "yîn' HrtîJSfTînsanr ve toplumu özlemler içıho!e' bifaiian' yöntemlerini sürdürmüşse, demek ki, tarihi doğru yorumlayan halk değü, onlar.. Atatürkçü ¥51 Atatürk 1924 yılı sonbaharında uzun bir yurt eezısine çıkmıştı. £şi Lâtife Han:mı da beraberine aldı. Böylece hem uygar bir devlet Baskanı örneği vermek.hera de dolaştığı yerlerde yurdun nıanevi kalkmması yolundaki düsun celerini açıklamak istiyordu. Yol culuğa Trabzon'dan başlandı ve 23 eylül günti Samsun'a gelindi. üamsun sehri, kendisini ortahalli bir Karadeniz kasabalığmdan. vatan kurtuluşunun ilk kıvılcımı m çakan bir Düyük beldeliğe cıkarmış olan konuğunu beş buçuk yıl sonra ilk kez kucaklıyordu. Samsunda ilk ikı gün ziyaretlerle, ziyafetlerle geçti. Üçüncü günün ögleden sonrasını Atatürk kadın erkek Samsun öğretmen ierine vermışti. Ügretmenler Ticaret Lisesinde şerefine bir çay ziyafetı hazırlamışlardı. Mustaia KemaJ Pasa. her halınden bellı ıdı kı, son derece mutluydu. Yuzunde. aydın insanlar arasında oulunmamn rahatlıgı ve güvenı vardı Biliyordu ki onl&r kendisini en iyi. en dogru anlayacak olanlardır. Bu da O'na yetiyordu. Çünkü biraz sonra kendisi de açıklayacaktı ki, yannki Türkiye'nin asıl rrümarlan, yaratıcıları onîar c:acaklardı. Pasa, heyecanu öğretmenleri hazla dinledi. Ayağa Kaiktıgı zaman öğretmenler halkayı biraz daha daralttılar ve nefes almaktan bile adeta çekinerek dinlemeğe basladılar. Gazı, kendisini boyle aydın bir toplulukla buluşturanlara bir iki ciiraie ile teşekkür ettikten sonra, sesini daha da güçlendirerek, en anlamlı özdeyişlerinden birini armağan etti öğretmenlere: «Dünyada herşey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için. muvaffakiyat için en hakiki mürşit iumdir, fendir; liim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlcttir.» O günün osmanhcasıyla anlatılmış bu fikri güçlendiren «en nakikî> . ozcüklerinı, dılciler pleştirseler de, Büyük Adam'ın yüreğinden kopmuş gibi sıcak ve derindi. «Gaflettır, cehalettir, dalâlettir» sözcüklen ise rr.üsbet ilme ters düsenlerin kalasına inen birer demirden yumruk, birer balyozdular Bu özdeyiş sonra titaplara geçecek ve taşa kazınmış olarak, Ankara Unıversitesinin o heybetli alnmı bir boy BUNLAR MI KORUNACAK DEĞERLER? 1540'da veziriâzamhğa getirilen Hırvat Riistem Paşa'yı tarihçi Pecevi şöyle anlatıyor: • Bu devlette rüşvetl ortaya koyan Riistem Pasadır. Onun dcfterine yatılftn makam sahipleri azil yürü görmezdl. Rüsvrt alaniarın da en insaflılarından biri idi. Bir defa Erzurum B«ylerbeyi at bahası diye beş bin altın gönderdi. Rüstem Pasa hunun üç hinini alarak iki hinini geri çevirdi. Erzurum beyliğinin bundan fazlasına tahammıilü yoktur dedi.> Yine Pecevi, Vexir Hasan Pasayı anlatoor: • \ezir Hasan Paşa. henüz eenç bir erkeğe göniil bağlamıt idi. Ona da kendi giydiği elbisrleri giyindirip. kendi Mııdiği at cihi bir aı? blnrthır. t^kmılan da ayni olur, berabcr giderler ve basların.1 birer selhni sartk sararlardı.. Su da Osmanlı kaynaklı bir bügidir: • Faizcilik Osmanlı düzeninde gerçekten kâılı hir l«ti. Larrndf'dc üııct (er; U;ı:ıplık yapan Moytapoğlu Mehniet adlı biri «onraları faizle para vermeğe baslamış ve bu yolla 4 milyon akçeyc vaklaşan bir servet yapmıstı.» GÖKTEN YERE İNMEDİKCE.. Yunus'lar istedikleri kadar sözle, duyguyla, şiirle karsı çıksınlar. mutluluğu herkese lâyık görsünler; adaletsizliğüi, haksızhğın. sevgisizliğin. ahlâksızhğın. çıkarcılığın acılannı sayıp doksünler: insanlan goklerden vere indirmedikçe. tarihi dünyanın kanunlsrıyla yorumlamadıkra, hilinmez güçlcrin sağln^ac.ifM tanrısal ,ria'fti insan kendi aklıyla bulmadıkça daha çiızel lir dün>a >arat;lamaz. Bunlar her ne kadar gizli kalmaya özenseler de, başlarını. pek sevdikleri çöllerın kumuna sokmuş devekuşlarına benzediklerinden, çabuK bellı olurlar. En kabadayılarınm tüm sırları birkaç &y içinde ortaya dökülür, kendıleri de ortaoyunu konusu olurl&r. Yazık ki bunlar yUcünden milletlerinin de vara aldğı olur. ÖğTetmenler. bu çeçitten birini şahadet parmaklarıvle öğrencilerine göstererek: «Eğer bunun yaptıklarmın ve söylediklerinin tam tersini yapar ve söylerseniz dünyanın en ahlâk lı insanı sayılırsınız» demekle de yetinebilirler. Çağımızda öğretmenler lyl vatandaş, iyi insan vetiştirmenin gerçekten ağır sorumlulugu al tmda ve bunun da bilinci içindedirler. Böyle olduğu için programa ahlâk dersi diye bir aers konulması onlarca zaten gereksizdi. Bu ekleme, bir oeşit insanlann, ahlâklı olduklarına baskalannı inandırma çabalarından baş ka bir şey değıldir; sahte bır erdemlilik taslamasıdır; bır aşa*ılık duygusunun belırtisidır. Ahlakı iç çamaşırlarının da ıçınde arayan. hostes urbalarmdan onbeş santim kestirme voluyle Tanrı' nm da. Peygamberinin de gönül VEFAT Ethem Efendi ve Zehra Hanımın oğlu, Emeklı öğretmen Mahmut Çingir'in kardeşi, Emekli öğretmen Leman Çingir'in eşi, Ünal Çingir'in babası, Tülây Çıngir'in kayınpederi, Ayşe ve Zeynep Çingir'in dedeleri, EMEKLİ MÜDÜR HimmmnmHiKinuiHittiiBiıntmnmmımntitııiMiMn^ TÜRKİYE RADYO • TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN | § I Sınavla Erkek Müfettiş J Yardımcısı Alınacaktır | I ARANAN ŞARTLAR: a) Hukuk, İktisat, Siyasal BUgiler Fakülteleri ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi îdarl tlimler Fakültesini, tktisadî ve Ticari ilimler Akademilerinden birini veya yurt dısmda veya içinde bunlara benzer bir yüksek okulu bitirmek, b) Askerlık görevini yapmıs olmak, c> Sınav tarihinde 33 yasından gün almamı? olmak, d) Sicil ve seciye bakımından mesleğ» alınmasına engel bir durumu olmamak, e) Sağlık durumu yurdun her yerinde ve her mevsim ve sart içinde seyahat ermeğe elverişli olmak, f) Personel Yönetmeliğinde memurlar için aramlan nitelikleri taşımak, II Yazıh sınavlar 25.11.1974 günü. saat 10.00'da Ankara'da ve Istanbul'da, adaylara ayrıca bildirilecek yerde yapılacaktır. Yazıh sınavı kazananlar Ankara'da sözlü bir sınava tâbi utulacak'.ardır. III bteklilerin, öğrenim belgesinin aslı veya noterden tasdikü örneği. kimlik cüzdanı örneği, 4 adet vesikalık fotoğraf. sınava hangi ilde ve hangi yabancı dilden girmek istediklerini bildiren bir dilekçe ile TRT Teftiş Kurulu Başkanhğı Ankara adresine en geç 6.11.1974 gününe kadar müracaat ermeleri gerekir. (Postada vaki gecikmelet kahul cdilmez.t IV YAZILI SINAV KOXLXARI ŞUM.ARDIR: a) Kompozisyon. b> Hukuk (Anayasa Hukuku. Çeza Hukuku, Medenl Hukuk. Borçlar Hukuku, ldare Hukuku, Ij Hukuku ve Ticaret Hukuku» cl Malî ve Ekonomik konular, d) Yabancı Dil (İngilizce. Fransızca. Almanca). § ğ ş 3 ş j ğj ş = ş ş Mustafa ÇİNGİR 13 Ekim 1974 sabahı Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi, 15 Ekim 1974 Salt (Yann) öğle namazını miiteakip. Sişlı Gamiinden kaldınlarak Zınclrükuyu kabristanında toprağa venlecektır. Tann rahmet eyleye. A I L E S 1 (Yeni Ajans ... / 8176)1 V EFAT Sosyal Sıgortalar Kurumu Bakırköy Doğumevi ve Dispanseri Başhekimliğinden 1 Cnitemiz yıllık takribi ihtiyacı 35.000 kg. ekmek kapalı z»rf usulü iie ihale edilec«ktir. 2 Bu husustakı idari ve evsaf şartnameleri ünitenai» Satınalma Komisyonunda görülebilir ve temin edılebilir. 3 Teklif mektuplannın ihale gün ve saatinden bir sıat evvei komisyonumuzda bulundurulması şarttır. 4 İhale gün ve jaatı 24/10/1974 saat 15.00. (Basın: 231928165) Eğinli merhum Hocaaacıc Ahmet Hilmi Bey'in ve merhume Nakiye Kiper in k zları. merhum Eğmli Avnkat Hüseyin Avni Kiperin ıpfurüsı, Fahir Kiper ve merhume Ferhan Kiper'in anna'.şri, Şekibe ve Osman Ahay'ın ablaları Füsun Dr. öm»r Özgümüs'ün ve Nazan Muzaffer Ulsoyun teyzeleri, çok luymetU insan 11 Elemanlar Aranıyor | = 1 ş ğ § ğ ş ş ş g = g = = ğ g H g M = = = Ş ğ s = ş g j = İş hacmı geıışmektc ve müşterilerıne dana venmii hizM met sunmak amarında olan bir REKLÂM AJANSIYIZ. g Ajansımuı müşterilerin nezdinde temsil edecek ve mU$1 terilerimızin işlerini aiansımızda >'ürütecek «MÜŞTERt 1 TEMSlLCİ»ler< »lıyoruz. g Bu görevi ytiklenecek kişilerde aradığımız SnemH nit«§j likler: konuyla tleili vüksek egitim aörmüs oimalan en az ğ bır vabancı dil bilmeleri reklâmcılıgın gerektirdigı varatıcı1 liğa ve düşüncelerini kolaylıkla vazabilme vetenegine tem3 sil gücüne ve özellikle görev sorumlulugu duygusuna sahip g olmalandır. = 35 vaşını geçmemiş, askerlikle iliskisi kalmamış ve rekg lamrıiık dalında tecrübeli olanları tercih ediyoruz. g tsteklilerin aynntılı fJzgecmislerinln bir Jotoğraflarını = ekleyerek P.K. 263 Beyoglu adresine yazmalarmı bekliyoruz. g Cumhurivet 8172 = Ziba KtPER Hanımefendi 13 Ekim 1974 günü Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 14 Ekim 1974 Pazartesi günü öğle rıamazını müteakip Teşvikij1» Camiinden alınarak, Merkez«lendi'deki aile kabristanına defnedilecektir. AUah rahmet eylesin. OÖLV FAHİR KtPER CCumhuriyet. 8175} 8189)