25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
. CUMHURtYET 13 Ekim 1974 MSP'nin layikliğe aykırı eylem ve lşlemleri :yuzünden Anayasa Mahkemesince kapatılmış elan MNP'nin bir devamı oldugu, birçok üyesinin [Möt, tutum ve davranısiyle su yüzüne çıktıfcı hal[Ae, ki$isel olarak bla ülkede bir «MSP Olayı» bujlunduğuna değü, bu partinin lider takımmın, özel•likle sayın Erbakan'ın kendisinin bugünkü Türkiye'de başlı basına bir «olay» olduguna tnanıyoiruz. Bllindigi gibi, MSP kurulurken Erbakan'm Uderlifl belkl bir intiyat tedbiri olarak söz konusu edilmemiş, ama kurulduktan sonra, çolc Beçmeden, kendisi bu partinin liderllğine getiriljniştir. İşte o zamandan, özellikle MSPrCHP koalisyonundan beri bir «Erbakan Olayı» sürüp Bitmektedir ülkede. Hele son Af Yasası ile kenclisi hakkındaki koğustunna dosyalan kapandıktan sonra bu olay büsbütün belirpn duruma gelmiştir. Öiayİar ve göröiler MSP OLAYI Hıfzı Veldet VELiDEDEOĞLU gulanması olanağından söz açtığı halde, sonradan bunu toptan red ve inkâr etmişti. Aşağıda bu noktayb yeniden gelecegim. Biz düsünce özgürlügüne inandığımız ve Anayasa ilkelerine aykın olmayan her düşüncenm Türkiye'de serbestçe söylenip yayılabilmesinden yana olduğumuz için, gerçek dindarları saflarında toplamak lsteyen MSP'nin, ya da o paralelde bulunan tutucu partilerin kurulmasına asîa karşı değiliz. Mademki ülkede vicdan ve düşünce özgürlüğü vardır, bunlar da elbet olacaktır. îse var ki, böyle bir partinin lideri, partisi nin program ve ilkelerini. aşarak dindarlığı taas suba, sorumluluk ve ciddiyeti sorumsuzluk ve ciddiyetsizliğe, layik Türkiye'yi şerıat devletıne dtinüştürmeğe yönelirse ve kendi partisi içinden hiç kimse JU gidişi frenlemek için bir çaba harcamaz. ya da harcamağa cesaret edemezse, iş*e o zaman «Erhakan Olayı» bir «MSP Olayı» durumuna gelir. Yazıya bu son başlığı koymamızın nedeni budur. obnadıfını. bunun tamamen bir terttp P5fri» olduğunu söyledi. Hemen ertesi günü, 30 eylül 1974 tarihli gazetelerde Alman gazetecinin bu yalanlamayı yalanlayan bir demeci çıktı. Gerici gazere ler Erbakan'ın yaianlamasma geniş yer verdikleri halde, Alman gazetecinin bu yalanlamanın, gerçegi ir.kftrdan başka bir şey olmadıfı yolundaki demecine hiç yer vermediler. Buna karşılık öbür gazetelerde iş ayrıntılı olarak ortaya kondu. AlmEn gazetecinin, Erbakan'ın sözlerini teype aldığı anlaşıld». Hatta 30 eylül 1974 tarihli Hürriyet gazetesi bu gazeteciyle Erbakan'ın karşı kar şıya konuşurken çekilmiş res:mlerini bastı. MSP'nin, Türkiye'de şeriata dayah bir devlet kurma özleminde bulunduğu artık en hoşgörülü, hattâ en kör gözlerden büe kaçamaz duruma gelmiş"i. MSP bütün or'aokuüara ve liselere, Ahlâk dersi» adı altmda zorunlu din dersleri koymak ve bunlann İslâm Enstîtüsü, hattâ İmam Hatip Okul ları mezunlannca okutulmasını sağlamak istiyordu. Oysa bu Enstitü ve okullaıda, öğrenim görenler »eriat eğilimli olarak yetijtiriliyorlardu Biz dört ay önce çıkan .Eğitimde asıl tehlike» başhk'.ı bir yazımızda bunun, pok de uzun vadeli görüîmç yen tehlikesine şöyle işaret etmiş ve gericilerın şımşeklerini üzerimize çekrr.iştik: •Scn. devlet nlarak. İslâm Enstitülerinde ve İmam Hatip Ukullarında devlftimiıin bugünkü tonırl diızenine a> kırı şeriat hukuku karallannı genrlere opret ve bir kutsallık örtüsüne büriiyerck sevdir: soıır» bu kurumlardan, kafaları dinscl hukuk doğrultusunda yikanmı; olarak mezun ol.ın KMiçleri üniversitelere ve harp okullarına kabul Niçin Erbakan ve Niçin MSP Olayı? Sayın Erbakan Müslüman Mşidir, ama, görü»üse göre, Türkten çok Arap hajTanıdır, ya da öyle görünür. Petrol bunalımında Suudl Arabisten yoleuluğunu İslâm kardeşliğine dayandırdıği binbir hayal ve umutla yaptığı zaman, uçakta takke ile namaz kılmasma, gittigı yerde ihram giyip fotoğrafçılara poz vermesine, müslüman kardeşlerine tatlı diller dökmesine rağmen, eli boş döndüğü haide, bu resmi fiyaskoyu bir «basan» gibi göstermek istemiş, doğal olarak ülkemizde buna kimse inanmamıştı. Başka konularda bir sürü vaat ve iddiası kendisine hatırlatıidığı zaman, bunlann «şaka» olduğunu söylemişti. Başbakan yardımcısı olaral: gittigi bütün illerimizde plân, program, hükümet protokolu gibi bağlayıcı belgelerin sorumlulugundan sıynlıp verdiği demeçlerde, Türkiye'nin her yerinde bir fabrika açacağmdan söz etmişti. 26 ağnstosta Dumlupınar yerine Malazgirt'ten sözetmeyi, Türkiye'nin kurtancısı ve Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün adını agzma almamayı kendisinde bir alıskanlık haline getirmisti. Kıbrıs bunalımında «fetih ruhu»dan sözederek içinde bulundugu sorumlu hükümetin amacına ters düşmüş ve dünyadaki tarafsız ülkeler kamuoyurrin bize karşı döndürülmesi için düsmanlanmızın eline giizel îırsatlar sağlamıştı. En son bir Alman gazetesine, Türkiye'de eski şeriaf. hukukunun uy et. 1B15 yıl »onra devlerln sosyal. iktisadî, vc hukuki lemei düzeninin ne duruma geleceğini fimdiden görmek için keramet ve kchânete gerek kalmaz. Devlet ve onun ijlerini yürüten hükümet, devletin temel düzeninin yakın zaman da sarsılma sına doğrudaıı doğruya kendisi önayak olmuj ve Anayasayı kendisi ihlâl etmiş olmaz mı böylece? Şeriat hukuku, tarihe mal olnıuş bir hilim dalı ola rak. Hukuk Fakültelerinin Hukuk Tarihi Enstitülerinde ve İlâhiv&t Fakültelerinde okutulur ama, Imam Hatip Liselerinde ve İslâm Enstitülerinde değil. Eğer okutulursa. buraları gitgide birer irtica yuvası durumuna gelir ve ülkemiz yeni kargaşalara gehe olur. Bu okullar. kafaları müsbet bilinüe do natılmıj »ydın din adamları, din görevlileri yetijtirmek İçin açılmıştır. şeriat bllginlert yeristirmek ivin değil, Sının iyi çizelim ve devletin başına ye ni gaileler açmayalım.» fCumhuriyet, 30 haziran 19Î4I. Sayın Erbaksn'ın Alman gazetecisine verdiği deraeç karşısında, yukandaki satırlara yeni bir şey eklemeyi gereksiz göıüyoruz, Artık tarihe malolmu} şeriat hukuku ve şeriat yönetimi ile birlikte layik Türkiye Cumhuriyeti de rahat bırakılsa ve politikada din sömürüsüne partilerimizce kesin olarak son verilse çok iyi olacak. Bundan hemen hemen dört yıl önce yazdı ğımız gibi: «Layiklfk ilkesi çiğnendikre Tırrk Devletinin temeli sarsıhr. Bu sarsıntiyı, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bahçesine dikilecek cami ile kurtarmsk mümkün olmaz. Miliiyetçi olmayan bir halka isteıülen damga vurulahilir. Ve böyle bir halkın Ulkesi, eskiden Cezayir'de. Tuııusda. Paki^tan. Hindistan ve Endoııezjada gorıılthıgü gibi, sömürge olmaya mahkumdur. Sağ nıilliyetçilik, sol millivetcilik. diye bir ayırun yoktur. «MiUiyetçilik» ve •milletlerarasırılık» vardır. İslâm ümmetçiliği ve milletleraran komüninn bu ikinıi soydandır. C'ağimızda komüntzm bile millile^mektedir. Böyle bir cağda yuk.ırıki ayırımı yapıp Uımmetçilik yiiziindeıı) halkı ve (.'ençliği birbirine Hüşürmek vatan hiyanetinden bp.şka bir şey değildir.ıCumhuriyet, 12 {ubat 197lı. Biz siyasal parti saflarındaki bütün yöneticileri miz:n vatansever olduklarıns inanıyor, inanmak istiyoruz. Vazgeçmeli artık «Suudvâri» feriat uygulaması czleminden. MSP ve onun sayın iideri tolay> altnaktan çıkıp normai siyasal raya oturuılar o zaman Bunu can ve yürekten dileyellm. DÖRT ÖÖRETMENİN AÇAHIlLEYÜRLITTÜÛU HAZIRLAMA FEN KUR8LARI „ . Clt*L»«tU U<U>I l»T«ll»Ul 111: •••••• UNIVERSITE TEŞEKKÜR Cumhuriyet »139) Acısmı ömrüm boyunca unutamıyacağım kıymetli eşlm, Istanbul Mîlli Egitim Müdürlügü İlk ÖgTetim Müfettişlerinden, emekli DAVUT AKİDİL'in ittun süren hastalığında tedavisini yapan ve yardımlanm Sayın Prof. Dr. Son Olay Bu olay üzerinde geçen hafta da azıcık durmustuk. Belki bir daha durmak gerekecek; zira çok tehlikeli bir olaydır bu: MSP'nin sayın lideri bir Alman gazetecisine Türkiye'de şeriat yasalarının uygulanması olanağmdan sozetmış. Gazete bunu yazmış ve Almanya'nm sesi radyosu da bu olayı «korkunç» olarak nitelemiş. Ertesi giinü sayın Erbakan bir açıklama yaparak böyle bir Alman gazeteci i!e hiç bir mülâkat yapmadığını ve «Bu konudaki yayırüann asü REHA UZEL'E cenazesine istirak eden. çelenk gönderen sayın Milli EJHtlm Müdürlügü mensuplarına, okul müdürlenne, velakâr öğretmen arkadaşlarına, sayın Denizcilik Bankası mensuplarına gerek telgrafla. gerek bizzat gelerek büyük acımı paylasmafc lütfunda bulunan akraba ye dostlarıma teşekkür eder sükranlarunı stınanm. Eşi: Cavlde AKİDİL i 4 â * Cumhuriyet 8141 "SANAT DÜNYAMIZ,, Oktay AKBAL Evet Hayır G endimizi tanıtmalıyız diyonız. Dünya bizim de uygar bir toplum oîduğumuzu anlasm. Yüzyıllara dayanan bir kültürümüz, bir sanatımız, bir edebiyatımız yeryüziinün Mlm insanlarınca benimsensin, onaylar.sın. Nasıl yapılacak bu? Baülı ülkelerin gözünde hiç değerımiz. önemimiz yo>. Tanımıyorlar bizi. Sayısız olay var bu konuda anlatılacak. Roma'da yapılan bir yazarlar kongresinde karşılaştığım İtalyan şairi Quasimodo, Türk oldugumu anlayınca çok se\inmiş, «Demek sizde de edebiyat var» aniamma gelen sözler gevelemişti! Ba?ka bir yazar, îzlandah Laxness de «İlk defa bir Türkle karşılaşıyorum» diyerek Türklenn de kendisi gibi bir lnsan olduğunu görmekle şaşkınlığa uğramıştı! İkisi de ünlü kişılerd:, Nobel Edebiyat ödülünU kazanacak kadar ünlü, başarılı, güçlü yazarlar. Ama Türkiye, Türk sanatı, edebiyatı konusunda bilgüeri sıfırdı... Geçenlerds Başbakan Ecerit bir basın toplantısı yaptı Istanbul'da. Bir sürü soruları yanıtladı. Çoğu Kıbrıs'a, dış ve iç politikaya ait sorulardı bunlar. Ertesi gün bütün gazeteler, radyo ve TV, bu soruların yanıtlarını geniş ve aynntılı olarak sundu kamuoyuna. Bu arada unutulan, daha doğrusu cnemsiz sayılıp hatırlanmayan bir tek soru vardı. O da benira 6orurtltlu. Şıma sormuştum, «kendimizi dünj'aya tanıtmak, " düşüncelerimizi anlatmak istiyoruz, şu günlerd» bir çok kiSiler, kurullar gönderiyoruz Batı Dofu kentlerine. O\Isa bir ülkenin. bir ulusun tanınması. onun sanatınır;. kültürünün, uygarlıgının tanınması, bilinmesi ile olur. Şımdiye kadar gelen hukümetler kültür propaganda=ına, kültur gelişmesine pek önem vermediler. Siz şair ve yazar bir kişisiniz, Başbakanlığıruı sırasmda bu konuda ne gibi işler, atılımlar yapmayı düşünüyorsunuz ya da yapiyorsunuz?» Sayın Başbakan güldü, «Akbal'ın somsu sorudan çok bana yapılmış bir uyandır» diyerek ilgime teşekkür etti. Sonra da Kültür Müsteşarlığı, Dısişleri, Tanıtma ve Turizm Bakanlıklarının bu konularda geniş bir çalışmaya geçtiklerini bildirdi. Neyrii o çalışmalar? Türkiye'nin sanat, kültür ve uygarHgıru iiinyaya tanıtmak için ne yapıld: ve yapılacak, daha doğrusu neler yapılmal1.? Bu, bir tek yazının çerçevesine sıgmaz rlbet. Bir kurultay toplayıp konu enine boyuna ince!enmel:dir. Sayın Ecevit'ın iktidan biraz daha sürebilseydi, ya da tek başına iktidar olabilmek fırsatım bulsaydı bu konu daha iyi bir biçimde e!e alınırdı. Bun. biliyorunı. Bir devlet iş:dir bu. Bireysel çalışmalar, ya da herhangi bir bankanın, bir derneğin, bir örgürün başaracağı şey değüdir. Yabancı dilde giizel dergiler yaymlamak. Istanbul, Izmir ya da Ankara'da sanatla, kültürle llgill uluslararası kongrcler tertiplemek. Türk sanatımn en helirgin örneklerini sergiler halinde dünyanın büjük kentlerinde gözler önüne sermek. Ünlü yabancı >"ayınevleriyle anlaşarak TUrlc edebiyatının seçme roman, hikâye. deneme yapıtlarını yayınlattırmak. Bunlar gibi daha neler neler!... Kültür islerins gereği gibi önem verecek bir iktidarın gelmesini bekleye duralım. Zaman akıp geçiyor. Gerçek kültür adamları, yurdunu seven insanlar, uygar dünya önünde Türkiye'nin sanat ve uygariık ürünlerini sunmak gereğini duyan aydmlar, kendi alanlarında birşeyler yapmak için didinir dururlar öteden beri... Devlet elile, özel sektör eliyle bunlan başarmak, yaratmak isterler. Pek azdır bu gibi kişiler. Birini hepiniz tanırsınız. Vedat Nedim Tör. Bir zamanlar Basın Yajın Genel Müdürü olarak «La Turquie Kemaliste» gibi dergiler çıkmrırdı. Sonralan özel sektörde görev alarak aynı çabayı Sürdürdü. Yapı ve Kredi, Akbank gibi büyük bankaları sanat, kültür alanlarına ilgı duymaya iten T6r'd°n başkası değildir. Tör, bugün de Yapı ve Kredi Bankasınca yayınlanan «Sanat Dünyamız»! yönetiyor. Hem Türkçe, hem İngilizce çıkan bu dergl gerek baskı üstüniüğü, gerek hazırlanış titizliği, gerekce yasaların nitelikleri bakımından Türk sanat ve kültürünü yabancı ülkelere tanıtacak bir güçtedir. Dört ayda bir çıkan «Sanat Dünyamızmn eylül sayısmda yer alan Türk işlemeleri, eski Türk mezartaşı süslemeleri, Datça'da bir eski Türk evi. tekstil endüstrisinde Türk desenleri, özellikle çocuk resmi bolümleri ilgiyle irlenmeye değer bir düzeydedir. «Türr: Halk oyunlan ve Köv dügiinleriı» konusunda yapılmış bir yarışmaya katılan otuz genç öğrenci l»fner liralık bir ödül kazanmışlardır. Bu yapıtlardan bir kaçını bu sayıda görüyoruz. Hepsi birbirinden güzel, birbirinden başarılı. Dünya çocuk resimleri yansmalarında her zaman bir Türk çocuğunun başarılı bir ödül aldıfım duyanz. Bu resimleri görünce «demek bu ödüller boş yere kazanümamış» diye düşünüyor insan. Evpt. uygarlık. kültür, sanat. edebiyattir bir ulusu dünya ftnünde saygıdeğer kılan. Boşuna dememiş Atatürk, «Sanat*lz kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir» Türkiye sanatsız değildir, hiç bir zaman cia olmamıştır. «Sanat Dünyamız»ı okurken, incelerken bunu bir kez daha duyuyoruz. K eçen yıl bugün (13 ekim), seksen yedilık bir genç adamı toprağa verdık. Halikarnas Balıkçısı'ydı bu genç adam, asıl adiyle Cevat Şakir Kabaagaçlı. Oxfordlarda okumuş, dsğarcıgında klâsik kültür yükü, anariili kadar özümseyip bellediği :>iıkaç yabancı dil birikimiyle, 23 yaşlarında, çiçeği bumunc'a ytncecik bir aydın olarak dönüyor yurda: Yıl 1919. Birincı Dünya Sava=ı bitmiş. Osmanlı Imparatorluğu paramparça olmuş. Mütareke'nin yüz kızartıcı koşulları ağır basmakta. Kurtuluş Savaşt başladı başhyor. Cevat Şakır, b;r paşa çocuğu. Büyükada'dakı, Harbiye'deki babaevi baba konagında oturup yan gelebilir. Ama, bunca ^ l ı n kültür birikimi, bunca görgü yükü boşa mı gidecek1.' Kabına sıgmaz, yerinde otııramaz yaradılışı, sanatçı ruhu bir şeyler yapmaya, bir şeyler yaratmaya iteliyor onu. Gazetecilige başlıyor. çeviriler yapıp, kapak resimleri çizerek, hikâyeier yazarak. Ama çok geçmeden kendıni, routine hayatı dediği o tekdüze, renksiz yaşantının çıkmaa içinde «bitmiş bir insan» olarak gör meye başlıyor. Çünkü: «Babıâli Yokuşu. yetiştirdiği birkaç mebusa karşılık, izbe odalannda nice varlıklara mezaristan olmuştur.» Bir olay, Türkiye'de oldum bittim namuslu aydınların başına geien. gelmemesi anormal olan bir olay, Cevat Şakir'i bu «mezaristan»dan kurtarıyor, tarifsiz acılar, ışkenceler, sıkıntı:ar pslınsına. Nedir, ne olabilir bu olay, bir yazann yazdığı yazıdan; ner çağda, her dönemde, savcısı nıav cısı. bakanı kakanı ile iktidar yanhsı, parsa canlısı «zehir hafı Halikarnas Balıkçısı'na Merhaba yeler»ce. her satınnda, noktasmda virgülünde, devleti rsjimı, sosya! düzeni müzeni jikma niyeti saptanan yazıdan çiziden baska? îşte, Cevat Şakir de, M. Zekeriya'nın Resimli Ay adh dergisinde, asker kaçaklarırun vargılanmadan kurşuna diziimelerini konu alan bir hikâye ile zehir hafıyelerin gözüne batıyor. O sıralarda Şeyh Sait isyanı patlak vermiş. Hikâye daha önce yazılrmş ama, basılışı gecikerek o günlere raslamış. Alın sıze ordu düşman lıgı, yurttaşlan askeriikten sofutma sucu! Cevat Şakir, o k?ndıne özgü babacan edasiyle «hoppala!» diyor içinden ama, Üsküdar'da palas pandııas yakalamp Ankara'nın Cebeci cezaevinde slıyor solugu M. Zekeri>a ile birlikte. İstiklâl Mahkemesinde yargılanacaklar, idamlık bırer su<;lu olarak. Ama. bilmiyorlar, bilemijxırlar suçlannı. Tıpkı, 12 mnrt öncesinin ve de (ne yazık ki) son rasının hayal Urünü suçlama!arında, sabotaj mabotaj dâvâiarında olduğu gibi. Alu ay süren hapislikler, yargılanmalardan sonra. Cevat Şakir, üç yılUk «ka!ebentlık» cezasıyla Bodrum'a, eski adıyla Halikarnas'a sürgün edıliyor. î«te. bu sürgünde. yepyeni 'ıir insan doguyor, o eski paşa oğlu, gırtlağma kadar Batı kültürüne batmış, anayurdu Istanbul'la sınırlı, Anadolu'dan habersiz, levanten, çıtkırıldım. sözcük dağar cığmın onda yedisi Pransızca, Ingilizce, îtalvanca sözcüklîrle ÇABUK AYRILDI ARAMIZDAN BALIKÇI 87 YAŞINA KARŞIN. BİR GENÇ ADAMDI O. GENÇLİĞİNÎ <AKDENİZİN GENÇLİĞÎNE» BORÇLUYDU. SON SÖZÜNÜ GÖNLÜNCE SÖYLEYEMEDEN GÖÇTÜ ARAMIZDAN. Vedat GÜNYOL yliklü Cevat Sakir'den. Daha Milâs ovasmdan, jandarmalaıın e§liginde geçerken, «pınl pırıl, çil çil masmavi bir günün» mutiulugunda. «gönlunun yurduna, car.ınm canı yerlere» ayak bastığını anlıyor. Zindandı kalebentlikti, vız geliyor ona artık: «Güyâ Ankara İstiklâl Mahkemesinden Bodrum'a sürgün gidiyorduk. Borj mu bu? Hey güne?li afeşli, buram buram cömert terli, bem berrak iklün: Kana kana sendeydim.» cegı sürcündür. Yurt topraklarında sürgün mü olurmuş? Daha yakınlarda sörmedjk mi. Sevgi Soysalın Adana'daki sürsün hayatını bajTama çevirdigini, kalasıyle gönliinün elele yurt ger çekierine daha bir sevgıyle, daha bir tutkuyla sarıldığını? Işte, Cevat Şakir de, Kendini buiuyor Bodrum'da, bu denizie sarmaş dolaş doğa güzellıgi onasmda; giinlük ekmeklermi alınlarının teriyle, denizie çarpışa döğüşe kazanan yoksul. yoksul oldukları ölçüde namuslu, sevilesi Sürg^indcn mutluluğa kucakianası insanlar arasında. Bir buçuk yılı Bodrum'da, bir Son yarısı Istanbul'da biten o kadarı da İstanbul'da, eli kolu «ürgün hayatı, Cevat Şakir'i bir bagsız, serbest geçen bu sürgün gönüllü sürgün olarak yeniden, hayatı ona kişiligini, gerçek kibu kez yirmi yirmibeş yılı buşiligıni kazandırıyor. Bodrum'da, bir buçuk yıllık sürgtinü, o dış lacak olan bir güzelim yasama sevinciyle Bodrum'a sürüklütaki sürgünü bayram et mesini biyor. liyor kendine Balıkçı. içindeki sürgünü, sürgünlerin Bürgününü, Üç yıl önce, «Usküdar çarş»kaTasınm gönlünün özgürlüğe ala ıından omuzlan çökük olarak bildiğine açık bilincinde lıiçe ingeçen adam binlerce yıl uzakdirerek. En korkunç sürgün, inlarda kalmıştır. Adam yine o sanın içinde duydugu, duyabileidi», «tepeden tırnağa yepyeniy di». Uyanmıstı, hem de »pir» uyanmı«tı. Bir yandan, tt?ını toprağını uzaklardan ta'şıyıp, harcını eliyle kara kara kendine bir barınak yaparken, öte yandan, kaderlerini paylajtığı deniz ;nsan'arın:n serüvenlerinı, bolgenin riojası rferizi, zenein shy lenceleriyle (efsaneleriyle) birlikte, öykülerde, romanlarda dile eetiriyordu. 1939'larda çıkan Ege kıyllannÇabuk ayrılrfı sramızdan Bada adlı öykülerıyle yazınımızcia lıkçl, seksen vedi yaşına rağ(edebiyatımızda) yeni bir insan, men. Bir fenç adamdı Bahkypni bir anlatım, uçarı bir dil, çı. Gencliâini, kendi deyimiyle yepyeni bir dünya jörüşüyle, «Akdenizin gençlijine» borçluyCevat Şakir'I gerilere iten bir da. insan dnjuyordu: HALİKARSon sözünü gönlünc? sSyleNAS BALIKÇISI. yemeden göçtü dünyamızdsn Yeni bir dünyanın, gerçejSi Balıkçı. Yaşasaydı, Ay'dan DünE?rcekÜ5tü?ü birbiriyle «armaş yanın görüniisünü anlatacaktı dolaş bir dünyanın büyüsüne bı/lcre UriLİn><ıkı, Ay uzakkaptırmıştı kendini Ba!:kçı. Her larından masmavi bir portakal şeyden önce yaşıyoı^UP dolu dizgibi görürnrrekteydl. Ama, üsgin, denizlere açılıp, Cova körfezini kıyı bucak dvtaaa dolaşa, , tünde ya,şayan müyarlarca insan onu paylaşamıyor, savaşlar denlzin altını ü«tünü. balıklan, rialgalan köpükleri ile. bir mi kırımlarla ya«smı zehir etfiyorlsrdı birbirlerine. Bu kırım, bu tolo.ıi kahraroanı gıbi içıne sinyıkım, adına emperyalizm dedire sindire. nen o yıkıla?ı, o yoko!a?ı açYaşamla doldurmak!. Rözlülükten dojuyordu. Ne var ki, «emperyalizmm yol açtıjı Yasamak, onun İçin «gönlü de savajlar barış düjüncesini oluş dünyayı Ha a«ar taşarcasma haturmuştu. Belki ıızak ama, Tek yatla doldurmaktı». Halikarnas Dünya düsüncesi bir gün» geBalıkçm, ya.şıyor ve yajadıgını lişecekti. anlatıyordu, yazınımızı o sayısız, eşine az ra=tlanır güzelükİşte, Balıkçınm (iünyamıza teki yapıtlanyle »ü'leyerek. içison sözü, son merhabası bu olamizi dısımlzl hayatla dolduracaktı. Oldu da. rak. Merhaba Balîkçı, merhaba! Bu kadarla kalmıyordu Balıkçı. Ü palmıyelerle, bınbir çesıt çiçekli çıçeksiı bıtküer'e süslediei, insanlarını kahve koşelerinde vakit öldürmekten kurtanp. bilimın teknlğin, akhn mantıgın verüeriyîe üretkenlige yönelttıgi Bodrum'da, riolaylarında ve de Akdenizde binlerce yıl önce yeşermis uyCsrhSln kalıntılarını da değerlendınvnrüu. Batı kültürünü Grek dunvasır.a maleden klasık Sörüşe karfi çıkıyor, rasyonel düşüncenın yurt tnprflkianmızc:i yeşetdiiinı Üeri sürü:. or ve bur.u, ö/ümseye benımseye tan:tlıynrdu. TELEFUHKENin .; * Gazi Egitim Enstitüsü Müdürlüğünden Gazi Eğıtim tr.st:t''hi' Müzik ve Beden Eğıtımi Böltimlerine, kontenjan tıo nıarr.ası nedeni ile. smavla yeniden öğrenci alınacaknr. Bu bölümlere ön kavıt yaptırdıkları nalde girış sınavına çagrılmayan lire ve oğreımen okulu ıTiezunlan. puvan kartların: ?eri almıs clii.ıt.r b:le 14, 15 ve 16 ekim 1974 tarıhlerinde Gazi Egium î.nst tüsünde gınş sınavına katılacaklardır. Müzik B.";lüm'l çir4 sınavına Müzik £emın?rinden merun cîanlardan W ve sh. yuitan topiam puvan almış olanlar karıiao.':rl?r. Evvelce giris s r^v;ı.j. lcstilmış olup da başaraınıyanlar yeniden giriş snavtiıe almmıyacaklardır. İAAAJU icindeki dünya Telefunken'in içindeki dünya üstün bir teknoloji dünyasıdır. Bilim ve tekniğin oluşturdugu ııçsuz bucaksız bir araştırma dün yası... Her gün yeni buluşların ışık tuttu^u, binlerce usta elin sizler için, Telefunken'iniz için çahştıgi bir dünya. Telefunken'in büyük ismineşönretinelayık dev laboratuarlnrdan açılıp sizlere kadar ıılaşan ! Telefuriken'e özgü bir dünya TELEFUNKEN servo eîectronic Avrupanm en pahalı Türkiyeninen de<5erii teievizvonu Telefunken'in dışındaki dünya sizin dünyanız. OJayları vepîrçekleriyle yaşamınızın özü.kaynagt olan dünyanız. Gözünüzü, gönlüı:Ü2ü süsleyetı, her bir yöresini, dort bucagıpı görüp tanımak istediğiniz dünya... Telefunken iki dünyayı bir ediyor sizler için evinizde, yanınızda, karşınızd».. tç düny&sını dıça vuruyor, ışıga kavıı^hıruyor, gözünüz, : kulagınız oluyor ömür boyunca... ; . TlCARET A.$. Buyukde AKl'STİK SA\4Vl ve ". ASET AŞ «raf.pdan ıms e Cad 85 , M«c.6.y«köy ~ e ' 4 5S Hâncılık: (Basın 14622) 8133
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear