26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 28 Temmuz 1973 azırhğı yapılan genel seçimlerin Cumhuriyetin 50. yüdönümüne rastlaması ilginç bir olay. Şu nedenle ki, toplum bir yandan 50 yılm »osyopolitik mirasını değerlendirirken, öte yandan geleceğe iliskin tercihini ortaya koyacak. Böylesi bir değerlendirme ve tercih davranışlannın birbirlerini karşılıkh etkilemesi doğaldır. Belirli günlerde, özellikle yıldönümlerinde düşüncenin daha bir yoğunluk kazandığı gözönünde tutulursa. 50 yıl için verilecek değer hükmünün sonraki zamanlara dönük tercihleri büyük ölçüde etki'eyeceği yargısına vanlabilir. Tiirkiye'nin geride bıraktığı 50 Gumhuriyet yıh siyaset bilimi açısından ilgi çekici nitelikler taşımaktadır. Bu 50 yılda: örnek bir ulusal bağım'sızhk savaşınm getirdikleri, topluma dönük bir büyüme poütikasının arayıslan, tarihsel gerçekiere ters düsen terdbJer ya da başka deyisle eapmalar ve çelişkili bir hukuk düzeni iç içedir. Evet. çelişkili bir h'jkıık diizeni diyoruz ve bu yazıda sözkonusu çelişki Ue onun sosyal yansımalan üzerinde durmak istiyoruz. Hukuk düzeninin iç çelişkisi, genelükle, toplumsal yapı ile yasal düzen arasında belirir. Bu durumu yasalann toplumsal gereksinimlere cevap vermemesi biçiminde belirlemek mümkündür. 1961 Anayasasına değin Türkiye'de zaman zaman aeırlık kazanan sorunlar genellikle bu tür bir çelişkiden doğmuşlardır. 1961 Anayasa'sından sonra konu daha da karmaşık bir özelliğe bürünür. Çünkü yu karda deginilen çelişki, anılan tarihten sonra, yasal düzen ile Anayasa arasında ortaya çıkmıştır. Böylece beliren gelişira ve değişimleri açıklamak 7.or değildir: 1961 Anayasası büyük ölçüde Türk toplumunun istediklerini yansıtmaktadır. Oysa kunılu yasal düzende bu öz'elliğe ters düşen karakterler vardır. Değisik ülkelerin farklı kofullarına göre hazırlanmıj ve bize tutarlı bir uyarlama yapılmaksızın aktarılmış bazt yaselarla olusan düzen «961 Anayasasınm gerisinde kalmıştır. 12 Mart öncesine değin ve özellikle 1960 ]ı yıllar içinde toplum olarak cektiğimiz sıkıntılarm temel nedenlerinden biri bu çelişkidir. Kısaca söylemek gerekirse, Vcurulu hukuk düzeni jle 1961 devrimci ve toplumcu Anayasası çatışmaktadır. 12 Mart sonrasmda bu çelişki. kurulu düzen yararına çözümlenmek istenmiştir. Bu dönemin »iyaset tarihimiz açısıncfan geriye donük oluşunun nedeni de işte bu tercihtir. Oysa Türk hal HI Olaylar ve görüşler 50. YILIN SEÇMENI Faruk ERGİNSOY OLEYÎS Hukuk Müsaviri kır.ın temel ve tarihsel karakterine göre biçimlenen. büyük ölçüde toplumsal istekleri yansıtan 1961 Anayasası, elli yılın belki de en tutarlı yasama girişimiydi. Tutarlılığı, bir düzenin çerçevesi anlsmına gelen Anayasa mantığının kopyacılıktan büyük ölçüde kurtulmuş ve ulusal nitelik kazanmış olmasından doğmaktaydı. lemesi ile elbette ilgilidir. Kısae» alt yapı değişimJeri olmadan sivısfti davrarı^,' ocğiştırmek olanaksızdu yargısı ile konuyn .»ktalarr.ak mümkündür. Ne var ki Tüıkive cu açıdan özgül bir k3rakter gösteriyjr. Yerlesik alt yapı üst yapı çözümlemeleriııe si?mavar. niteıikler var Türkiye gerçeginde. 19€U pevımı Te sonrasmı bu özgüllük ışıfında degeriencireDilirsek oldukça değişik ve ilginç çıkış noktalnn bulabiliriz. 1961 Anayasası toplumsal istekleri yansıtmıştır dedik. Eu gerçek 1S60 öncesindeki ılkel kapitalist .eelişime rağmen Türk toplum yapısmda büyük ölçüde yabancılaşma olmadığını gösterir. Anayasa ile sîmutlaşan toplum tercihlerinm ortaya sosyal devieti ö.ıgören btr sistem çıkarrr.ası başka türlü yorumlanamaz DeT mek ki kök yapısında toplumcu biı ö* uşı;. an Türk halkı. 1961 Anayasası ile »«tirilen ölçüler içinde, devrimci ve toplumcu bir düzen için gerekli alt yapı dinamiklerine sahıptır. Bu özellik toplumcu demokratik bir gelişim 4çin halk kitlelerınden tutucu en^ellemeler gelmeyeceğini gösterir. Yine bu özellik. nlt yapı defişim'erinm önemini küçültmemekle biılikte. bütün sorunlann salt bu etkenle açıklanrphS'nın bir aydın yanılgısı olduğunu da belgeleîmektedir. ÜySA Türkiye'de blitün devrim stratejneri, halkı devrimci tcplumcu atılımlaıa karf.t bır güç olarak degerlendirmistir. Bugün yetfrsfzliin btltün bütün cçığa çıkan bürokratik devrimciiiğin temPİ yanı'snsı buranadır. tyi niyetli pek çok aydınin yukardaki çö zümlemeye belld de itirazlan olacaktır. özellikle 1961 Anayasasından sonra yapılan genel seçitnlerde halk kitlelerinin yeniden tutucu partilere yönelmesini kanıt göstererek yargımızı titopik bulanlar çıkacaktır. Oysa 1961 sonrasmdaki seçimlerde halk kitleleri, Anayasa onay*mı sürdü. ren bir davramş ve tutum içinde devrimci atılımlara açık kalmıştır. Ne var ki tutucu düzene karşı tutarlı bir seçenek Caltematif» yaratılamamış ve kitlelere halka dönük bir düzenin umudu rerilememiştir. Gerek TİPMn perekse CHP'r.in 12 Mart sıralarına değin sürdürdükleri çelişkilerle dolu serüven ve iç çatısmalar. bu komıda halk kitlelerinee duyıılan kuskunun haklıhğını yadsmmaz biçimde göstermektedir. 1973 seçimleri. 19Rd'tan berive yaşanan yofun ve öğretici siyasal deneylerin gerçek sonueunu verecektir. Bu sonuç iki açıdan önem taşır: Önce. halk kitlelerir.in 1961 devrimci Anayasa'sı ile tutucu yerleşik düzen arasmdaki tercihi ortaya cıkacaktır. Sonra da. demokratik (yani halka dörmkl devrimei bir seçenek karşısında kitlelerin tutumu belirginleşecektir. YAZAR OLMAK... ir öğrenci okurum mektup yazmış: Yazar olraak istiyorum, diyoı. bana yol gösterir misiniz? Düşündüm: Acaba genç okuruma ne öğüt vereyim? Doktor olmak isteseydi, Tıp Fakültesine gitmesinl söylîyecektim; a\ukatlığa heves etse. Hukuk Fakültesi sınavlarını kazanması gerekırdi; bankacılığa eğilimi varsa, ifctisat eğitirr.ine yönelmeliydi; resme tutkunsa Güzel Sanatlar Akademisinin kapıs'.nı çalmalıydı. Ama yazarbk için Edebiyat Fakültesinin volunu göstermek doğru muydu? Bir vakitler ülkemizin romancısı, nikâyecisı, politikacısı, devlet adamı. çoğunlukla Askert Tıbbive çıkışırydı. Osmanlı Devletirun son yıllaruıda belirginleşen bu durum üzerine, Cenap Sahabettin: « Askerî Tıbbive doktorluk dışında her meslekteB adam yetiştirir» demiş. Bir okulun arka kapısmdan çıkıp büyük sanatçı olanlar çoktur. Herhangi bir okulla Edebiyat Fakültesi de olsa yazarhk arasınoa dogrudan doğruya bir ılışki kurulamaz. Ams zene de bir yazarın iyi bir egitim görmesi gerekir. Bu eğitim ne denli sağlam oıursa, yazarlıgın temelleri o denli sağlam atıhr. Bir vazt;r Eelsetede. kültürde, bilimde hangi temel taşlsrına dayancüğını bilmeli. Gerçi bu bilınç bazı üstün yeteneklı insanlarda sezgilerle de oluşabiliyor Geçmiş zamanda bu nıtelıkte çok is;m görüyoruz. Çagımız.da ise. eğitim gittikçe yaygmlaşrıgmdan, bilim gittikçs ağır bastığmdan »kendilığinden» yetişmiş yazarlara daha az rastlamyor. Demek ki genç okuruma önce iyi bir eğitım öfcütlemek gerekiyor. însanlar üstün veteneklere de sahip olsalar, ötretin» ihtiyaçlan vartiır. Felsefede pslkolojide, bilimde vaktiyle keşfedilmişleri. birey olarak bir ömür boyunda tekrar keşfetmeye çalışmamn anlamı ve yeri yoktur. Ama yazarhk ıçin kuşkusua bu kadan dk yetmea. Türkiye gibi ülkelerde yazarlık yapmak İçin ayrıca bazı şeylere sahip olmak gerek. Bu şeylerden biri de «yürek»tir. Kısacası bir yazar yürekli olmalı... Bilgisi olan. kalemi olan. daha başka deyişle az buçuk marifeti olan nice kişi, yürekli olmadığı ıçin «vazar» sılatına hak kazanamamıştır. tdarei ma.slahat üstüne kalem oynatarak glinünü gün etmeye çalışarı. iki buçuK günlük bir ömürde e?emealerin dalkavuklu?unu yaparak yazarhk taklidine giriseniere yazar diyebilır mi>iz? Çağımızın deger varşrılanna sırt çevirmiş aaanı; Türkiye'd» esen rüzgârlara göre bir o yana, bir bu yana dümen tutarak gemisini yürütmeya çabalıyor. Yürekiizliğin yarattığı bunahmı löpçülük zenaatiyie gidermeye bakıyor. Sermaye egemenlerinin sofrasından payına düşen artıklar kendisine yetiyor. Her bir yazısında kişiliğini bir parça daha darr.Ralryor. Yazar diyebilir misiniz böylesine? Demek ki yazar bir onurlu insan yüreğine sahip olacak. Hele ülkemizde... ÇUnkti bu i?in ucunda. savcı var, mahkeme var, cezaevi var, cezaevinin de ötesi var. Ama yeryüzünde ve Türkiye'de bir yazann yürekli bir yazann mahkemede ve cezaevinde küçüldüğü Eöriilmemiştir. Adam var yaza yaza küçülür: adam var ceze\inde yata yata büyur. Çağdaş değer vargılarına saygısını yazılannda korumasıru bilen kişi, yazarhk sıfattnı benliğinde taşır. Çağdas değer yargılannı bir kenara iteleyip fikir özgürlüğü düşmanlanna dalkavuklukta nam salan kişi de ancalc kartvizitinde yazardır. Ömür kısa, dünya fanî... Kimisi şu ölümlü evrende üçbuçuk kuruşluk maddl zevke benliğini satar. Kimisi de zevk almaz bundan... Birincilere yazarhk mesleğine heves edecek yerde Ucarete yönelmeleri öğütlenmeli. Yazarlığa heves eden öğrenci okuruma söyleyeceklerim, simdilik bu kadarcık. Ve, içinde yasadığımız günlerden çıkaracağım bir öğüdüm daha olacak: Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural faşist tarurıırdı. Emekli oldu, bir partinin başına geçtl. politikaya atıldı. Şimdi: Fikir suçuyla demokrasl bağdaşmaz, fikir iaçu tanımıyorum... diye konusuyor. îşte sevgili genç okurum; şimdi bu ölçüye göre Türk basmını iyi izlemelisin! Kim yazar?, Mm yaz*r mukallidi? Kolayca anlayabilirsiri. Çünkü bugün Türkiye'de yazar olmak iddiasında bulunan kişi, hiç olmazsa* bir eski asker ve Genelkurmay Ba$kanırıdan, bir adım daha lleride olmahdır. B Temel Yanılgı Ne var ki, 1361 Anayasası hazırlanırken özellikle 1950 60 dönemi içinde beliren yapay ekonomik etkenlerin rnlü unutulmuş ya da hiç değilse küçümsenmiştir. Daha da önemüsi, getirilen Anayasa düzeni ile çelişkiye düşmeyecek bir ekorıomik büyümenin koşulları dikkate alınmsmıştır. Bu nedenle 1961 Anayasası kısa bir süre sonunda toplumun yeni eeemenleri ile çatışmaya başlamıştır. Bur.lar 1960 öncesindeki birikim içinde oluşan ve 1960 devrimi ile etkinlikleri sınırİ2ndınlmak Istenen güçlerdir. Aneak, anılan çatışma, siyasal iktidarı, devrimci bir alternatif bulunmayışından da yararlanarak ele geçiren bu yapay güçler yararına sonuçlar vermekte gecikmemiştir. 12 Mart, sahipleri elinrfe belki iyi niyetli bir girişim iken kısa sürede 1960 yanılgısmı tekrarlayan çıkmazlara bu nedenle sürüklenmiştir. Görülmüştür ki, köklü değişim gözetmeyen eylemlerle siyasal güçleri dengelemek ve halk yararına yer.i bir düzen içine sokmak olasılığı \oktur. Bu açıklama bir yerde altüst vapı çözüm Seçmenin Sorumluluğu Bu nedenle, ellinci yılm seçmeni siyasal yasaRhmızuı önemll kisisidir. Eilincl j^Hn seçmeni Türkiye'de siyasal çatısmanın gerçekten demokratik ve temel tercihlere dayanan bir olay görünümü kar^nıp kazar.maması konusunu oylayacaktır. Ya çıkarlan ba»daşmayan jrruplar arasındaki soyut slo^anlara b3*!ı anlamsız ittifak sürtip pidecek ya da sorr.ut bir yapıda toplum yeni bir demokratik or?an:zasvona yönelecektir. Bu, çıkar ve sorumluluk bilincine ulaşmış gruplann toplum içinde fcerçek yerlerine yerlesmeleri demektir. Demokrasi aneak böyle bir oluşumla sağlam temellere oturur. Demokrasiye sık sık ara rerllmesi »akıncasını ortadan kaldıracak tek ^iivence de budur. Kısacası, ellinci yılm seçmeni. Türkiye tarihl açısmdan 6nemJi bir sorumhılugun yükü altmdadır. Ve biz inanıyonız ki, 1973 spçimleri. halkı •nlayanlann halka güvenmekte hakh oldukla, rım pösteren çarpıcı bir örnek olacak ve siyasal yaşantımızda sonraki bütün zamanlan etkileyen bir ağırlık taşıyacaktır. MEKTUP ÜZERİNE OKTAV AKBAL Evet Hayır ÇOK ULUSLU ŞlRKETLER «Tenl üretim «Igtemlerinin etkisi altında nlnsal ıınırlar yok olmakta, ve yeni ekonomik tüçler nfnkts belirmektedir. Çok nlnsln «irkftler. Biı firketler ulusal politik giiçlerden bagimsız olarak ve halkın refahını gözetmeden •tratejilerini Istedikleri ribi yönlendirebilmektedlrler. Çalısm» alanlarını jenlşletirken, bu özel çıkar gruplart toplamsal, kültürel ve «iya*al alanlard» yeni bir ekonomik e«emfnlik bieimi yarat14 M»yıs 1971 Pap» Panl VI apa'ya bunları söyleten gerçeğin Vatikan'ın çıkarlan ile çok uluslu îirketlerin çelişkiye düsmesi mi? Yoksa son yıllarda bu devlere karşı tabandan gelen sese kayıtsız kalamaması mı? Bunu bilmek olaıiaksız. Ancak gerçek şu ki, Batı'd» son günlerin en aktüel konulanndan biri, çok uluslu şirketler. Her ülkede, toplumun her keslminden, sesler yükselmektedir. Arjantin Ekonomi Bakanı Aldo Ferrer, ki bu demecinden üç ay sonra istifa etmek zorun* da kalmıştır, söyle diyor: «Tehlike, ulusal yönetimin temel lktisadl sektörler üzerindeki denetim gücünü kaybetmesi ve denetimin ulusal sınırlan dısın gerçekle$tirilmesi seklinde tanımlanabilir.» Uluslararası Metal îşçileri Ferierasyonu 22. Kongresinde a!ınan karardaki yaklaşım da şu: «Çok uluslu şirketler, üretim ve yatırımlann ülkelerarafi daSılımını etkileyen kararlarla ulusal planlamayı yozlaştırırlar. îşçilerin örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarını kısıtlayan baskı rejlmleri ve diktatörlükleri desteklemişlerdir.» Papa'yı. ekonomi bakanını, sendikacıyı hatta yok olmı tehlikesi geçiren Avrupali serm*yedan bu denli telâş içinde bırakan olayın kökeninde neler saklı? BüyCme ve beraberinde tasıdıgı tekelleşme kapitalist dünyada ne gibi niteliklere ulaştı? Çok uluslu şirketler hangi 6zellikleri ile kapitaîist düzeni sürdürüyorlar? Bu eorulara vermeye çalışaeagımız cevaplar konuya yaklasımın ilk adımını teşkil edecektir. İlk rfefa 1960'ta David E Lilienthal tarafmdan kullanılan çok uluslu firmalar terimi henüz herkesçe kabullenilen bir tanıma oturtulmadı. Ancak şu iki tanım en temel özellikleri içermekte: «Çok uluslular, ulusal »ınırların dışına çıkıp. birkaç ülkede üretim yapan ve uluslararası çalışmalannda ana firmanın karar mekanizmasına baglı şirketlerdir.» «Çok ulusluluk niteliSi, şirketin sadece bir ülkedekl üretim dalında deSil, bir bütün olarak hasılasını Bzamllestlrme amscını gütmesl ve birçok ülkede faaliyet göstermesinden üeri gelir.» Tanımın kendinde ürküttlcti bir gerçek saklı. Ana firmanın karar mekanizmasına yüzlerce ülkedeki kolların baglı oluşu, birkaç kişinin hatta zaman zaman bir tek kişinin yüzbinlerin hayatmı etkileyecek kararlan alabilmesi demek. Mr Ford'un istediği zaman herhanp bir ülkedeki üretimfni başka bir Ulkeve aktarıp, onbinlerce issiz bırakması olsgan. ö?ell!kle Güney Amerika'da bu tip kararlara sık sık rastlanmakta. Herhangi bir ilericı reiim degişlkliğmin ilk karşılaştıgı tehditler vabancı k&kenli sirketlerden. Bu açıdan çok uluslu devlerin ülkelerarası yer degistirmeleri sadece kendi çalıstırdıgı isçileıin hayatlarında degil. tüm topiumım politik, sosval ve ekonomik vaPi3inda derin etkiler dogurmakta. Hi'ier drtnemf fasist Alman' ya'sında saSladT*i karlarla btıpürkll »pVolci eücune ulaşan TTT nin Sili'de d'lwnlerti(H karşı devrim tespbbüsü. basansızlıŞa u&radıaı Için, bildiklerimizden bir tanesi. ektup yazıyorsunuz birine, bir dostunuza, sevgilinize, kardesinize. Eleştiriyorsunuz iktidarda bulunanları, kurulu düzeni beğenmiyorsunuz, yanlışlarını belirtiyorsunuz. Açıyorlar mektubunuzu, okuyorlar, bilirkiçiye gösteriyorlar. açıkça suç var bunda cftyor, falanca maddeye girer, cezası şu kadardır. Ya da başka nedenlerle tutuklanan birinin mektupları okunuj'or, işte düşünceleri, işte Röruşleri deniliyor, belge olarak, kanıt olarak kullanılmak isteniyor. N SERMAYENÎN «ÇOK ULUSLAŞMA» SI, ULUSLARARASI TEKEL GÜCÜ KAZANARAK REKABETİ ORTADAN KALDIRIRKEN, BİR YANDAN DA DAHA YÜKSEK DÜZEYDE KAÇINILMAZ REKABETİ GETİRMEKTE. Atillâ AKSOY TÜRKÎYE M. GENÇLÎK TEŞKİLATI G. SEKHETERÎ kelerde yatırun oranı V» 88, bundan kâr oranı ','a 52. Az gelismis ülkelerde ise yatırım *,'o 28, eld« edilen kâr ise Vo 43'tür. Az gerlşmlş Ulkeleri özellikle ilgilendirebilecek bir gerçek de bu ulkelerdeki yabancı şirketlerin, sermayelerinl Ulke lçindeki kredi mekanizmalanndan sağladıklandır. Yabancı sermayenin kalkmma için tek çare olduğunu söyleyenlere G. Amerika'dakl yabancı yatınmların sadece •' 1720'sinin dışandan gel/ » diğini hatırlatmak gerekli. Ancak bu kUçük oranla bile Ulkenin ekonomisine eğemen olmak murnkün. Patent, yedek parça gibi baglayıcılıklan ile bu egemenliklerinl gerçekleştlrirler. Çok uluslulaşma olgusunun hangi sektörlerde yoğun ol duğunu incelersek bu gerçekleri blr defa daha doğrulayabiliriz. ülus lararası tekelci gücün blr teknoloji bakımından yoğun sektörlerde oluşmasıdır. Petrol, petro kimya, kimya, elektronik endiistrileri gibi. Endüstrl dıjında bınkıcılıkta da çokuluslulaşma süreci geçerlidir. Büyüklük sırasıyle The Bank of America 60, Pirst National Gity Çorp. Of New York 92, Barcklays Bank (tng.) 55, Societe" Gen^rale (Fransız) 40, Dresden Bank (Almanya) 30 ülkede faaliyetlerini aürdürmektedir. Birden Milan Kundera'nın «Şaka» romanını hatırladım: Bir Çek delikanlısı sevdiği kıza gönderdiği kartta «Yaşasın Troçki!» dive yazdlğı için suçlu sayılır, başma gelmedik kalmaz. Çünkü. sevgilisi kartı yetkili makamlara götürür, bu yüzden de yerleşik düzene karşı olmakla suçlandınlan genç mahvolur gider. Bir dikta rejiminde bir aşk mektubu bile yasalan uygulayanlarm ya da yasaları yapanlann elinde korkunç bir suçlandırma belgesidir. Tek partili ülkelerde, diktayla yönetilen toplumlarda, türlü perd'eler altında saklı yerlerde olur böyle şeyler... lktidarda bulunanlar kendilerine karşı saydıkları her kişiyi yerle bir ederler daha ilk adımda. Kuşkular, endişeler, evhamlar büyütütler, "yarattrlar.'Kitap, dera, gazete nerde, bir özel mektup bile mahremlijüni koruyamaz. Mademki sen böyle düşünüyorstm, üstelik bunlan da bir yakınma yaztyorsun, devtet »leyhine suç işlemis sayılırsın der, belirli bir d'oktrine dayanmı? devlet yetkilileri... Ama çeşitli görüslerin kamuoyunda açıkça tartışıldığı, »eçimlerde partilerin birbiriyle yarıştıSı ülkelerde, toplumlarda, yani gerçek demokrasilerde. bir kişirıin i5zel mektupları suç kanıtlan olamaz, sayılamaz. Hele o mektup daha gönderildiği yere varmadan güvenlik yetkililerinin eline geçmişse, açılmışsa, mektuba muhatap olanın o mektuptan haberi bile yoksa, suç işlemiş sayılır mı o satırları yazan? Böyle bir davada bilirkişilere sormuşlar bu soruyu. BiiirIcişiler olayı incelemisler. su karara varmıçlar: «Tek kişiy<> gonderilen mektupta propagsnd'a suçu işlenmez. Meğer ki, rr.ektubun başkalan tarafından da okunma?ı istenmiş olsun. Bir mektup muhataba ulaşsın veya ulasmasın suç unsuru oiarak kabul edilemez. Propaganda ve övme tek kişiye yapılamaz.» Istediği kadar «fikir suçu diye bir şey vardır» desin AP Genel Baskanı; demokrasilerde fikir suçu yoktur, olamaz. Hem özgürlükçü demokrasl düzeninin yararını söyleyeeek, savunacaksın, hem de adamın kafasında ne var, anlarr.ak isteyecek, beğenmediğin şeyleri düşünüyorsa işte sana bir fikir suçlusu, tıkın içeri, diyeceksin Demirel'e göre adam öldürmeyi düşünmek, adam öldürmekle eş! Bütün hukuk kuralları tepe taklak edilmiyor mu böylece? Hem bir insanın ne duşünüp ne düşünmediğini nerden anlayacağız? Özel elektronik araçlarla muayeneden mi geçireceğiz kuşku duyduğumuz insanlan? Bu bizim aleyhimizde bir kişi, sokun kafasını makireye. bakalım fikir suçu işlemiş mi, işleyecek mi anlayalım, ona göre tedbirli davranalım! , Neyse ki hukuk var, hukukçular var Türkiye'de... Dünya kamuoyu karşısında gülünç düşmemek isteği var. Hem demokrasi var diyeceğiz. hem demokrasinin «d» sini bile yok sayacağız! Adamın telefonunu dinle. yaptığı eleştirileri suç fsy, kiminle konusuyor onu da suç ortağı! Adam mektubur.u postaya atar atmaz, al aç oku. bak îuna, neler düşünmüş. stmah içeri akh başına gelsin de... Bir Watergate olayının yarattıŞı hava ortadayken, koskoca Amerika Cumhurbaşkanı bile ihzar çıkartıhp adalet önünde hesap vermeye çağrıhrken sen eski bir Başbakan olarak kalk «fikir suçu vardır, cezalandırılmalı» de. telefonlann dinlenmesinl, mektuplann açılmasını, yazarlirın, aydınların, düşünürlerin cezalsrdırılmasırı iste, özle! Bir çeviri yaptıSı için on yıl, otuz yıl hapse anlan insanları görmezlikten gel. sonra hukuk devletlyiz, özgürlükçü dÜ7enin savunucusuyuz dive alanlarda, raJyolarrîa Eöylev çek!.. İste hukukçular çıkar bilirkisi olarak. «bir mektup rr.uhataba ulaşstn veya ulaşmasm. suç unsuru kabul edilemez» der .. Artık hukuk denen bilime aykın düşmeden, insanca yasalan, sağduyuyu çiğrıemeden kimse bir mektup, bir telefon konuşması, kafadan geçirilmiş bir fikir yüzünden cezalandınlamaz. Yok, cezalandırılırsa. o ülkede kim ne derse desln, ne özgürlük, ne demokrasi, ne de uygarhğın kırıntısı vardır. Göstermelik de ols»... P ğıdaki rakkamlara bir göz atarak birkaç ömekle değerlendirelim: Çok uluslu Amerikan şirketlerinden General Motors 23,8 milyar dolarlık satış ile (1968 yılında) Türkiye gayrisafi hasılasınin 3, Ford ise 14,9 milyar dolarlık satışı ile yaklaşık olarak 2 kat büyüktUr. Bu büyüklukte bir ölçeğe ulaşan şirketlerin herhangi bir ülke üzerindeki ekonomik, po litik gücünü hesap etmek güç olmasa gerek. GUnUmUzde dünya toplam ihracatının °'o 30'unu bu devler gerçekleştirmektedir. 1980'lerde bu oranın »,'o60'ı aşması beklenmektedir. Yine günümüzde sosyalist blok hariç dünya toplam Uretiminin 0/'o50'sini sağlayan bu şirketler, aynı artış hızı ile bu oranı 1958'te 0o70'e çıkaracaklardır. Bütün bunlar yüzyılımızın son çeyreğinde 200 firmanın hemen hemen bütün kapitalist dünya ekonomisini ele geçireceklerini açıkça belirtmektedir. olanaklarından yoksun kalacaktır. Bir noktadan sonra bu gerek•inmeyi karşılayamayan yerli pazarın a;üarak dısanya ta&lması demektir bu. Üretimdeki «çok uluslul»»ma> Uluslararası Tekelci Güç «Çok uluslu» şirketler olgusuna bir açıklık getirebilmek ıçin onun kapitalizmin teke'.leşme sürecindeki yerini belirlemek gerekir. Piyasa mekanizması başka bir deyişle orman kammunun geçerli olduğu kapitalist sistemde. amansız rekabete dayanamayanlar arasından sıynlıp piyasayı ele geçirme sürecidir, tekelleşme. «Gerçek» anlamda bir planlamadan yoksun olan sistemde ya bir tek firma (monopol) veya piyasayı aralarında paylfisan birkaç firma foligopol) yaşama ve giderek egemen olma şansına sahiptir. Ayni olaym bir başka görünümü ise bir yanda sermayenin birikim ve temerküzü gerçekleşirken. 5te yanda büyük bir mülksüzleşmenin oluşmasıdır. Süreç sonunda güçlü olan, fiyatlan, ücretleri ve kârlan istediği gibi belirleyebilecek bir egemenlik kazanır. Ancak tekelleşme sürecinin bu yönü, yerli pazar içinde olan bir mücadeledir. Oysa «çok uluslulaşma» yerli pazann aşılması, dıs ta yeni üretim bölgeleri ve pazarlan bulmak niteliğini içerir Bu süreç zorunludur. Daha böyük sermayeyi kontrol etmek il kesini doğasında taşıyan kapitalizm, daha büyük pazan gerektirir. Ak*i halde. kapitalist. ülkesi içlndek! tüketiml kolaylıkla arttıramayacafı için yeni yatırım Emeğin veya herhangi bir hammaddenln görece ucuz olduğu yer lerde üretim, yüksek fiyatlan sağ layan yerlerde *atıs yapmak kaçırılmayacak fırsat lş ki diledlkleri ülkede çıkarların» ters dü?meyen politik ve ekonomik yapıyı bir kere gerçeklejtirsinler. Herhangi bir sosyal patlama. bir milHlestirme ufuklarda gözüktü mü faaliyetlerini bir başka ülkeye aktarmaktan çekinmezler. Onlar için Tanganika veya Yeni Zelanda'da üretmek farketmez. sadece, poütik yapı. vergi sistemi, ücretler, sendikalar diledikleri biçimde olsun. Çok uluslu şirketlerin bir başka özelliği de bu şirketlerin kendi kollan arasında yaptıklan ticarette istedikleri fiyatı kullanıp kârlannı en uygun böleelere aktarabilmeleridir. «Transfer fiyatlandırma«sı denilen bu mekanizma sayesinde vergiden milyonlarca dolar kazanmak müm kün. Aynı mekanizma sayesinde ellerinde döviz stoklannı tleride ortaya çıkabilecek devalflasyon veya revalüasyondan faydalanabilecck biçimde a^arlayabilirler. Hattâ birçok ülkede para deeerindeki değişimlerden böyük kazançlar elde ettiklerine baklltr< a B. Almanya'da büyük yafırım =, l~r ve kârlara sahip ABD sermayedarlarınm markın revalüasyonu'ndan elde ertikleri cıkarlar gözden ksçınlmamalıdır. Çok uluslu şirketler hangi sektörlerde ve hangi ülkelerde yoğıındur? Bu sorunun cevabını verelim: Kapitalist sistemin analizlerinde oldukça sık görülen bir yanılp. sistemdeki temel amacm yani kâr azamileştirme ilkesinin her oleuyu zaman boyutu düşünülmeden açıklayaeagı kanısıdır. Bu kanı altında yapılan, genel olarak yabancı sermaye veya öze! olarak çok uluslu şirketler analizi de bizi, bunlann emeğin ucuz, kâr oranının yüksek olduğu az ffeli;mig ülkelerde yoğunlaştığı yamlpsma sürükler. Oysa kâr aza milestirmesinde temel faktor tekel gücü kazanmaktır ki, uluslararası seviyede bu ancak büvük pazarlarda gerçekleşebilir. Ayrıca kâr oranı mutlak 'toplam) kârblıktan ayrı olarak fazla bir snlam ta'imaz Su örnek. ABD dtş yatv nmlarmın daâılımını verirken bu nnalizimizi doğrular niteliktedir: ABD yatınmlannın gelişmiş ül Okuyucu Mektupları Sigara Karaborsası ve Tekel 9 Temmuz 1973 tarihli gazetenizin bırind sanlfesinde neşredllen sigara hakkmdaki haberinizi hayretla okudum: Demek kaçak olarak yerli sigara satüıyor ve DU volsuzluğa çare bulacak makam bulunamadı. Tekel Müdürlüğünden yazışBu i?e bir de kesme sekeri malar oldu nihayet i) Sıkıyöne. ilâve ediniz. time havale edildl. Tekel Gene! Müdürlüğü İyi Gözünüzü kapatın ve çehrin niyetli ise beledlye'den, polis'ten her hangi bir semtinde köse ba Sıkıyönetim'den yardım istem»sında sigara satan bir çocuğun sln. En fazla zarar gören Maliakibetini görün. Coplu taban ye'ye başvursun. cah kelepçell bir veya iki tneTekel'den alınan sigara, blra, mur eocuğu yakaladı Sıkıyö şeker, fahır» ile «lmır. Satış finetim makamlarına teslim edil yatlan mSlum olduğundan samek üzere götürülüyor™ tışta ancak malum kâr defter* intikâl eder. Fakat herhangi Bu isle hobi olsun diye ben de meşaul oldum. Vardığım ne bir bayi veya şahıs 50 kuruş faz lasiyle sigara «atımırn 5 seneticeyi sizlere arz edeyim: den beri bu yapıyor gerekçesiy Rivayete göre Tekel Genel le vergi kaçakçılıfını yapıyor MiidürlOgunün bazı memurları veya teçvik ediyor demektir. bu Isin içinde, muızıam para maa'lanna lltve ettirlyorlar. Tekelin yapacağı iş 15.000 bayinin ne kadar mal aldıklarını Her ne kadar gazetelerde halk tan yardım istenildi ise, sikâ tespittir. Maalesef, çıkan faturalar sahibi olan bayilere intiyet içln verilen telefon numara sı ancak saat 17'ye kadar ce kal etmiyor. vap verir ondan sonra o teleSaygüarımla, fondan ses çıkmaz. (İsim saklı) Zaten kaçakçı diğer kötü ni. • yetliler • gibi) resml daireler kapandıktan sonra rahatlıHa ça. Bir öğretmen lışır. 55 bayinin ruhsatlan iptal gereksiz edilmiş fakat mahkemeye veril yere atandı memişler. Çünkü bu bayilerin ço Biz ögrcncg «'elUeri olarak ğu kaçakçı olanlar değil kaçakyeni açılan Kscıye Lispsınin çılan parmakla gösterenlerdenögretmene ıhtivacj oldutunu dirler. Hakimin önünde çıkarsm ilgililere oilcbrmjstik. Yabanlar bizi konuşacaklanmız var cı Dil, Resim Müzik Beden diyorlar. Egitimi ögıetmenleriniD hiç Unutmayın ki: Yalntz sigara bulunmadıgını Matematik. Fen değil tekel bîrası da var: 225 ku Biljrtsi. Sosyal Biljrileı dersleruştan, bira satmayanların ruh rinin bir ınsmının da açık gec satı alınmi'ttr. tiğini oeltrtmıştiJı. • Hal oövıevken MilH Ejfirtm MUdiirü tarafınaan otculunruı Kiralar konusunda SosvaJ Biigiieı staiveı ftfiretmenl Nurten Çebi bir okuyucumuzun nakledıJmıstır ciiresurmerkeze Atatürk Ortaokıiiunoa ^'osvaı Biiötekine cevabı giler Ögr*>tmenl*n ders bul25 Mart 1973 tarihli eazetpnizin okuvucu mektuplan sütu ma zorlugrı 'îeSıerKen okulumuzda üc snıiır Sosval Bilnunda «Kiralar hpkkında açıksiler dersierı *.i& şecmıstir. lama» isteyen okuyucuya ceBu uvgunsuz tanr tsinm sovaptır. ruşturmasmı vanacak Kimsa 6570 Sayılı Kira Kanununun vok mudur? Particilerin hatın 2 ve 3. maddelerinde belirtilen tçin is vapanlar eörev vaotıkkira bedellerinin dondurulma larını mı sanıvorlar? Btzin) co sı ile ilgili hiikümleri Anayasa cuklanmızı neden ömse düMahkemesi 26.3.1963 tarihinde sünmüvor? iptal etmiştir Bu nedenle bu •ÖSretmenler: isiert \çin ahilkümler artık yürürlükte deracı kullanmasinlar» drvec saSildir. vın MI t'gitirc Bakanına ceîM Aneak burada sizin yapacavabımı? sudur* 9ınız tek sey Yarsıtay 3 HuOlmıvacnK favmıeı otle oar kıık Dairpsinin 10.4.19K7 eOn ve 'triİpT .janal' < H >r Insa 7a1307 savılı karan ve daha son manda yapılıyor. Böylece öğraki Içtihatlanna dayanarsk. wmen ıstPSim vaDtırantımPK eöfevli mahkpmedp kira peraıçtn blr miiJetvekıH oıılmak smın tpsbttl 1cin dava açmak*orund8 rjırakılıvor Yottsa ot tır. Savjpianmia! retmen tek başıne vatandas AI1 TURHAN sayılmıyor. I«it»nhtıl Hııknk Fakültesi ögTentr» velllerf sdma 56. SBroestre «ifltcrü ALTUN Devler Çarpışması Sermayenin yeni bir boyuta ulaşarak çok uluslulaşması bir yandan uluslararası tekel gücü kazanarak rekabeti ortadan kaldırmakta, bir yenda kaçınılmaz olarak daha yüksek düzeyde rekabeti beraberinde getirmektedir. Avrupa'da özellikle «büyüme sektörleri» olarak adlandınlan, teknolojik yoğun sektOrleri ele geçiren A.B.D. kökenli sermaye, son yıllarda bir karşı birleşme (entegrasyon) ile yüzyüze ?elmistir. A.BJD. sermayeai tarafından yu^ulma ve yokolma tehllkesl geçiren Avnıpa »ermayesi, teknoloji, finansman ve pazarlama bakımından kendilerindpn çok üstlln olan bu devlere karşı koyabilmek için tek çareyl birleşmede bulmuşlardır. Uluslararası diizeyde eerçekleşen blrleşmelerden önemlt örnekler: Kimya endtistrlslnde Parbwerk« Hoechst (B. Almanj'a), Roussel Uclaf (Fransız) ile; Rhone Poulence (Fransa), Bayer (Almanya) i!e birleşmesi. Şirketlerarası birleşmeler, uluslararası ölçekte AET olarak yansımaktadır. Olaym politik yönü, sermayelerini blrleştiren kapitalistlerin, artık ulusal devletlerin himaye ve parantisi ile yetinmeyip uluslararası ölçekte bir politik örgüte gerek duytnalandır. Bütün bu hareketlilik kapitalift sistem içi çellşMlerin ortadan kalkmadıgtnı hatta bu çelişkilere veni boyutlar eklendittel göstermektedir. Veteriner Hekım Almacaktır Kayseri, Konya, Elâzığ, Urfa. Brzurum, Adana, Diyarbakır. Tatvan, Kars Et Kombinalanmızda istihrfam edilmek üzere Veteriner Hekim. lstanbul Zeytinburnu, Erzurum Et Kombinaları ile Genel Müdürlüğümüz Sağlık Kontrol Müdürlüğünde ıstihdam edilmek üzere de Gıda Kontrol Uzmanı almacaktır. 657/1321 sayılı kanunun 2 sayılı kanun kuvvetlndeki karamame Ue degislb 68. maddesinde aranılan sartları haiz olan: Veteriner Hekimlere ve Gıda Kontrol Uzmanlanna, ilk dört (Jereceden kadro ve 1ş çüçlüSü zammı (asgari 600. azamj 800. TL.) İle Er/urum Kars, Urfa. Tatvan ve Diyarbakır Et Kombinalarında çalışacaklara aynca (500. TL.) eleman teminindekı eüçlük zammı verilecektir. tsteklilenn Ankara'daki Genel MödürlügEmüz Personel, Sosyal Işler ve Eğitim Müdürlüiü'ne müracaatlan duyurulur. Başkale Jandarma Satın Alma Komisyon Başkanhğından C i D si Canlı Koyun Kesilmit K Eti Miktan Tah. Fiyatı 14.000 Kg. 9J0 TL. 10.000 > 18.00 > rntan G. Teminatı 133.000 TL. 750U TL. 180.000 > 10.250 » thale tarlhi Saatt 10/AgustOf/1973 ibJOO , , » » BAŞKALE Jandarma Hutfut Tabur ve blrHklert İçin »ukarıda yazılı ıkl kalem ylyecek maddesi kapalı larflı tatın ılınacaktır Buna alt »»rtnime ANKARA ISTANBUL • VAN ve BASKALİ Jandarma Satın Alma Komisyon Başkanlıklarında eöriilebiür. Ihaleıd 10 AGUSTOS 1973 Çuma günfl saat lS.OU'te BASKALE Jandarnıa Satın Alma Komısvonunrla vapılacaSmdan istekülerln beli'tllen gün ve «aatten blr saat evveline kadar teminatlanyla tekllt mektuplanm vermeleri. Postadaki gedkmeler kabul edilmez. (Basın: I960S5992) ET VE BALIK KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Bas.n: 192795989) Çok uluslu şirfcetlerin bu denli etkinliği nasıl sağladıklarmı as»
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear