26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 9 Mayıs 1973 HAEFEMPî Sİ2İ ÎHMMİ EpiYO* ISA'NIN GÜNCESİ MELİH CEVDET ANDAY 22 Zayıf, uzun 'boylu bir kadındı; esldden ağır blr uykusuzluk hastahğı geçırmiştı, uyumak ıçın sürekli olarak müsekkın kullanmak zorunda kalmıştı, sonra atlath bunu, fakat alıştığı müsekkinl bırakamadı, bu yüzden de, bu kez, sürekli olarak uyumağa başladı. Bunun üzerine başka iUç lar uyguladılar ona, kendine getirdıler, ama bütün bu değişikliklerden ötürii ufak bir sinir rahatsızhğı geçirdi. O sıralarda idi, bir gün, «Kocunı öldürdum» dıye tutturmuş, polıse teılim ol raağa kalkmış, guç onlenujler. Ben akgam u»tu görmeğe gittiğimde, «Yazık oldu adama» diye ağ lıyordu. «Ben artık evlenmem», diyordu. Gerçi o da geçti, ama zaman zaman, çok seyrek olarak, kendislnin dul blr kadın olduğunu söyler. Soka ğa pek çıkmaz, kanm gibi. Karunın hastahğı ise büsbütün başka. Daha doğrusu karunın hasta olup olmadığı belli değil. Bunu (onrm, »rası gel diginde anlatacağım. Kapıdan girerken «öylcrneğe hanrlandığım söz birden çıktı ağzımdan. Batka bir işe geçtim, dedim. Baldızım, Aman benimle uğrafmayın, gene boğulaca ğun, diye gülmeğe basladı. Bacanagun maskesini ekmck sepetlnin üstü ne koydu, çok ciddi bir yüzle karısına baktı. Tut kendini, dedi on«. Sonra bana döndü. Başka bir işe mi geçtin? Nasü olur? N« iaman geçtin? Başıma geleceklert biliyordum. Bugün, dedim. Bacanağım fena halde kızdı. Pekl, biz adam değil miyiz? Bİ2 burada e|ek başı mıyız? Kendi bafina nasıl kalkarsm böyle bir işe? Na»ı! karar verebüirsin? Ayağa kaiictı. Bir gün içinde iş değistirmek... GörUlmü« işitilmis şey mi bu? Yutturacağını sanıyorsan yanüş kapı çaldın arkadaş. Sen bunu aylardan beri plânladın, be'li. Bıze kazık atmak için. Senden hiç beklemezdim bunu. Hadi bize boş verdin diyelim, ama kannı iplememen doğru tnu? Zavalhcığm hiç bir seyden haberi yok. Oysa hasta. Şlmdi kim bilir ne kadar üzülecek buna. Onun üzülmesini bırak, sana yakıstıramadım. Açıkça söyliyeyim, düpe düz ayıp bu yaptığın. Benim en iyi arkadasım, bacanağım, isini değiştiriyor, hiç birimizin haberi yok. Bari nereye girdiğinl söyle de, gidip ben konuıayım. Nereye girdiğlml, onun konuşmasına artık lüzum olmadığını söyledim. özellikle de eskl muhasebe «efimi kıramayacağım konusu üzerlnde durdum. Onun heyecanh durumuna kar»ılık ben saklndim. ÇUnktl kızacağını önceden bılıyordum. Bereket baldızımın gülmesi iaruidıma yetışti. Oysa ortada ne kızacak, ne güıe cek bir şey vardı. Çok zaman sonra, o geceyi düçünüp bacanağıtna hak verdigim çok oldu. Ama bacanağım bu yeni iş yüzunden baçıma neler geleceğini kestiremezdi ki... Hattâ bu ije, eski muhasebe şefim değil de, o aracıhk etmls olabllirdi. Nerden bilecekti çelik kasanın alt gözündeki kâgıtları? Bu kâgıtlar onun elıne geçseydı benden başka türlü mü davranacakü sanki? Ama çu da var ki, tthalat Ambarlan ve Dluslararası Elektronik Kurumu'na, bacanağımın öğüdü ve yardımı üe girmis olsaydım, çektigim sıkıntılar, hiç kufkusuz, daha hafif gelirdi bana. Açıkça degilse de, içimden ona jüklerdim bunların nedeninl, o da beni güçlendirmek, te«elli etmek zorunda kaürdı. Hattâ kim biUr, bu yüzden öylesine üzülürdü ki. sanki ben aradan çekümiş gibi olurdum. Hattâ sorgu sırasında için için gülerdim, «t?te,» derdim bacanagıma sanki, «Bana bulduğun i? yüzunden başıma neler geldi, görüyor musun?» Ama çimdi, kendi başına karar vermlj blr adam durumundayım (gerçi eski muhasebe şefim sürüklemişti beni), bu yüzden de karmnmm sorumuna tek başıma katlanacaktım. Sıkıntılara katlanmak güç degildir; güç olan, bunlara düşunmeden yol açtığımız için aynca suçlandınlmaktır. Ben o olayı bir trafik kazasına benzetiyorum, geçtrdiğim kazadan ötürü yerde inim inim inlerken, bir de dikkatsizliğimden dolayı paylanmak acı degU midir? Bacanağım üç ajağı be| yukarı dolajarak komışuyordu. Baldızım ise masada peçete kâğıdından kayık yapıyordu, birdenbire mahzunla|mi| gibiydi nedense. Yapı ifçisi elindeki makineyı aralıklı kullanarak çah?ıyordu. Birden kulaklarım gene tıkandı, ses duyunaı oldum ve o beyaz film başladı yeniden. Kar?ımda bir oyun oynanıyordu, ben bunun difindaydım, ama bir yandan da tümümüzün ağır bir uyunuuzluk içinde bulunduğumuz duygusunu canlı olarak yafiyordum. Bu duygu bir aldanma değıldi kufkusuz; hattâ seslerin kesilmesi de bunun sonu. cuydu bence. Pamuk lpliği ile bağlı gibiydik birbirimlze. tlişkilerimizin düzenini sağlayan kalıplanmıza bir giriyor, bir çıkıyorduk. Hem tek ba{imızaydık, hem bir aradaydık. Zamban denilen şe yin be» paralık değeri kalmıyordu. Yıldızlar gibi, birbirimizden habersiz dönüyorduk. Ses duvarım a;ıp saltık bir sessizliğe gömülmü|tük. Artık hiç bir feyin anlamı yoktu. r»r) MAHKÛM DÜNYASI Röportaj: Necati YİLD1R1M "Melektım şeytan oldum. 1 ! ! Duvarın blr kıjnnnda «berber» yazıyordu yağlı boya ile. Bitiçigind'e kantin vardı. öt« yanı da kahve idi Üçü de aym blnada yanyana bulunuyordu. Sanki tıra» olacakmifim gibi içeri glrdim. «Kolay gelıin!» cSag ol bey..» Tıras olan mahkumlardan biri hafil basım çevirerek baktı. Kapının ağzında beni gördü. Elimde teyp, boynumda fotoğraf makinası vardı. «Şöyle blr fotografımızı çek! Gazetede çık«ın« Olmaz mı? Mahkum milletl unutuldu gittl.» öte yandan, irl yan, esmer, dolgun yüzlü berber kanstı söze. Biraz d a öfke vardı lesinde: * cGazeteci aga!» dedi. «Şöyle iyi bir sey yaz. Görüyorsun içte.. Mahküm mllleti gariban^ Suç içlediksek gâvur mu olduk? Biz de insanız..» Fotoğraflarmı çektim. Oc kisi tıraş oluyordu. Birinin tıragı bitmek üzereydl, önündeki aynada yüzü görünüyordu. Bir ki»i de sırada bekliyordu. ' «Otur, otur!» dediler. Ikl mahkum kalktı, yer verdl. Oturdum. «Kaç kuruf tırat?» «Parasız!» lnanamadım. Bir yanhfbk mı oldu? Böyle düjündüm kendi kendime. Yeniden cordum: tParaıız mı?> «Evetl Parasız...» Allth Allah! Olur mu böyle sey! Dünyanın neresinde vardır bedava tıraf olmak? Bunca yıl ne görmüs, ne de duymustum. Her »eye zam üıtüne zam gelirken burada tersine ml idi? Böyle bir kusku içinde iki yana göz gezdırdim. Kapının gıriçinde duvardaki bir yazı ili»ti gözüme. «TIRAŞ PARASIZ» diyordu y«zıda... «Ne oldu röportaj?» diye bir soru geldi. Sesin geldigi yere doğru baktım, Tavaslı Kanul rfayı. En son koltukta tıras oluyormus, tanıyamadım ilkin. Onunla daha önce konuşmuştuk. Sesini teypa almıştık. «N« oldu? Hani çıkmadı y«?» «Daha bltmedi. Bak yine geldim.» Biraz sustuktan sonra: «Akhma sonradan geldi» dedi. «Ne geldi?» «Ajan mısın, nesin kirablllr?» «Yok! Değillm..» «Yok yokl Ajanıın ya!..» «Eee?» «Klmden yanaıın o belli değil.» Anlatmaya çahştım. Olmadı. «Peki,» decîım, «sen nasıl anlarsan öyle olsun.» Ne yapabllirdim baska? Bosuna tartı»makta yarar yoktu. Bir sure kimseden ses çıkmadı. Içerdeki »esszliği, berber Bayram usta bozdu: «Benimle röportaj yaparsan,> diye basladı konusmasına, «•uçu çevremde bulacağım» Gülümsedim... «Olur, olur!» dedim, «Konuşalım..» O zamana kaciar sdım bilmiyorJum. Her mahkum böyle kendi ayagıyla gelmiyordu. Biraz zor olur raahkumu konuşturmak. Neden mi? îçerde gozüyle görmüştür, başından geçmijtir, arkadaşlarından dınlenr.ş •Hr: Esen yelden kusku duyar. Doğrusunu soylemek gerekirse, Bayram ustayı elimden kaçırmak istemedim: «Suçun nedlr?» «Esrar kaçakçılığı ..» «Neden yaptın?» Esrard'an yatanlar suçlannı kabul etmezler neden5e. Ahşmıj kudurmustan beterdir derler hani! Aym İJİ ilerde yapacaklar da ondan mı kimbillr? Bayram usta, bu kuralın nışında gibi. Açıkça anlatıvordu: «Maddl durumum bozuktu. Çoluk çocuk para diyord\ı, ekmek diyordu. Çevremde esrar kaçakçılannın zengin olduğunu gormüstüm. Kolay para kazanıldıgı söyleniyordu. Iste bu hevese kapılarak girişmiçtim...» Bir sigara yaktı.. Yurefi sızlamıstı her halde! Bir hüzun vardı sesinde: «Altı kisi yakalandık. İki tanesi ilk sorguda serbest bırakıldı. Dört kişi cezaevine girdik. Biri on beş ay aldı. Biri mahkeme sonunda beraat etti. Birisi dört sene iki ay. Ben de sekız sene dört ay aldım.» Çorap söküğü gibi O günleri, yaşıyormus gibi heyecanla anlatıyordu: «Benim sattığım adam bir başkasına satmış. Bir baskası da başka bırıne satmıs. En sonraki de yakalanmıs..» Biri yakalanınca ne olacak? Geride kalanlar çorap söküfü gibi gelmiş: «O, ötekini söylemi?... öteki onu söylemls.. En sonraki de beni söylemiç. Ve böylece hepimiz içeri girdik.» Burada bir kaç soru soralım, ister misiniz? Esrar satmaktan yatan hükümlüye değil, sorumuz yazıyı okuyanlara olacak: Apollo nedir? Amenkalılann aya gönderdıkleri uzay araçlan aklınıza geliyor değil mi? Kimil efendi var mı? Komsunuzu ya da bir tanıdığınızı dUsundünüz değil mi? Sarı kız güzel mi? Gençleri birbirini dUsüren ma hallemzdeki kız mı aklınıza geldi? Duman çok mu? Aklınıza ne geldi? Ocağınızı, sobanızı yakmaya uğrasıyorsunuz, bir türlü yanmıyor. Dısarda bir rUzgar çıkmış, evin ıçine dolduruyor dumanı. Kâmildayı MALKOCOĞLU yazan veçizen.Ayhan BAŞOGLU BEYAZ İLÂHE Beş asağı, bes yukan böyle duşuneceksıniz. En iyisl, Bayram ustaya bırakmak gerek sözü: «Apollo, Kârail efendi, sarı \az, duman, keyif.. Her biri esrarcılann parolalandır. Esrarın hiç adı geçmez. Böyle anlasırlar. Onlann oldugu yerde «Apollo» dendi mi, bunu, esrar içenlerin içinde bılmeyen yoktur. Polıs dahi olsa esrar sözü ettiklerini anlayamaz..» Dalaman Açık Cezaevinin berber dükkânında otururken bir esrar mahkumunun dunyasına dahnıstık. Apollo diyordu, Kâmil efendi, san kız, duman diyordu. Esrarcı sözlüğUnde yabancı kelimeler çoktu işte böyle. İki kelime daha: Torbacı ktmdir?. Parçacı nedir?. «Esrar satıcısının adı torbacıdır» dedi. «Eğer esran alan, yeniden küçük küçUk parçalar halmde satıyorsa, onun adı da parçacıdır.* Tıraşı bitirmisti, bir mahkumun yüzüne kremi de sUrdü son olarak. Tıras olacak baska mahkum da yoktu sırada. Boş bir sandalye çekti, yanıma oturdu: «Cezaevine girmezden evvel melek idim, simdi çeytan oldum!» «Hayrola? Ne oldu?» «Cezaevine girmezden evvel esran yapardım.. Kilolar, torbalar dolusu es^ar yapardım. Fakat içmesinl bilmezdim. En ufak yönüyle bilmezdim içmesini. Aklıma bile gelmezdi.» Ve de anlattı neden içtiğini: «Esrar içmesini bilmezdim. Fakat bu iş basıma geldi. Cezasını aldım. Yatıyorum. tçince ne yapıyormus, bakalım bir deneyeyim dedim. O partiye ben de katıldım.» İlk aynlık, ilk göz ağnsı gibi bir sey! O zamanki durumunu unutmamıştı. Bize de anlabrken gülüyordu: «Partiye ben de katıldım. Içtikten sonra, aiedersiniz, tuvalete gittlm. Bekliyorum, bekliyorum.. Arkadaşlara vardım, dedim: Arkadaslar, afedersiniz, çisim bıtmiyor benim. Ne yapacafiz yahu? Onlar geldiler, bak* tılar.. Musluk açıkmıs. Musluğun sırıltısını su döküyorum sanmısım.» Hem gülüyor, hem de anlatıyordu. Unutulmaz da bir amsı Dalamaa Tanm Açık Cezaevi'nln berbeıi vardı işte böyle. O, esrar lçtigi günleri anlatırken bir soru takıldı aklıma. Ama, anısını bölmemek için bitirmesini beklemıstim. Sordum: «Esrar nasıl geçiyor içeri?» «Esrar 9u şekilde gırer..» diye basladı anlatmaya. «Dısardan girer.. Tencere içersinde glrer.. Yemek yaptırırjı «Esrar oldugu büinmlyor mu?» «Bilinmezt Bulamazlar.. Yemeğin içdne korlar. Naylona sarıp korlar yemeğin içine. Bilhassa yoğurdun içinde iyi gelir. SUt, yoğurt olmazdan evvel kor lçersine Yoğurt olur..» Ve de ellyle göstererek devam etti: «Gardiyan kasığın sapıyla ya da bir keskiyle bir şöyle çlzer, bir böyle. Ama bulamaz. Bu şekilde kolay geçerj Bir soru daha gelip , takıldı aklıma: «Afyon nasıl geçer?» «Afyonu eritir Onu göm leğe bulaştınr. ÜtU yapar.. Afyonun sütüyle.. İçeri gömlek diye geçer. Sen hiç bilmezsin. Gömlek! Ama içerde o?» «Rengl belli olmaz mı?» «Belli olmaz! Hiç belli olmaz.. Fazla basmaz. Yani kola, mı ne diyorlar.. Aym onun gibi Iste. Gelir içeri.» Heyecanlanır gibi oldu. Sesl daha da yUkseldi: «Bu Römleğit yesyenl gömleği.. O afyonlu gömleği! Böyle kırpıntı kupmtı, keser keser emer.. Emer, emer atar» Içeriye bir gömlekle ml geçer? Baska yolu yok mu? Mahkumun kafası çok çalışırnuş. Baş ka yolunu da bulabilirmiş «Bir de söyle geçer Susaıa döğmesiyle. Afyonu eriür. Susam döğmesinin içine katar. Ka nşttnr.. Tatlısınan barabar ondan bir parmak aldı mı kafayı bulur...» «Girerken bilmezler mi?» «Bilinmez! Tatlı diyor he^ kes.. Bakar! İçinde blrşey vaı mı diye.. Yok! Halbukisem sırf afyondan yapılmı? bir tatlı. Her kes bir parmak aldı mı tamam!. Kafayı bulur. Hele bir kasık al> dın mı! Sen mortsun, temlz.jı Son pişmanlık Sekiz sene dört ay ceza.. Aklı başına gelmiş artık. Glrdlsini, çıktısını öğrenmiş lyice. Bursall Bayram üsta, melek iken, şeytan olmuş! Son olarak sordum: «Blr daha yapar mısın?» Soruya verdiği karsılıkta ta bir gülUmseme vardı: «Amman abim! Allah gö»termesin artık. Ocağımızı sön> dürdU bizim bu» Sönen ocağı yeniden yakmaya ugraşacagız!» Gözleri dalıp gitmisü «mahkum dünyasııtnda bir yerlere. Incecik bir yağmur gfbi keder bastırmıstı. Boynu büküldU yavaşça, o farkmda bile değildi belki. Yaktığı sigarayı da unutmuş gibiydi, dudaklannın arasında tükenip gidiyordu. T A R I N : Cezaevine de.. Bir çuvaf ün yüzunden katil olmuştu. DİŞİ BOND TİFFANY JONES EE7ES' AJZTIC BİE.YIL DAHA BVTZADA NI sö/ueo ue SOVE GARTH y ONO&B. AUSBNSEE' TAPI'HIMİN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear