26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 7 Kayıs 1973 AyAKlAAıMI, , BıyiâıMI ÎSA'NIN GÜNCESİ MELİH CEVDET ANDAY 20 Evlenmelisin, âeâi. Bekâr bir adama toplumda saygı gostenlmez. Aynca başanya ermenin vazgeçilmez yolu budur. Ben evlendım, karımı sevıyorum. Dunyada artık hıç bir şeyden, hiç ktmseden korkum yok. Kendimi guvenlık ıçinde duyuyorum. Unutma, mutluluğun bir koşulu da guvenlıktır. Eve gidiyoruz işte, kendl gözlerinle goreceksin. Söyledıklerinin hcpsini gördükten başka, evleneceğim kızı da buldum orda. Çok guzel bir gece geçirdık. Ben içmistim biraz, orada da ıçtim. Keyfim, huzün verecek kadar güçlıl oldu. Okul arkadaşlarımın bana yabani gozu ile bakmalannı doğru buldum. Niçın herkeslerden kaçmıs, kendi içırae kapanmıştım sankı? Sonra bu geceler, toplantılar birbirl arka«ına sürdıi gittı, ta bizim evlüiğimize kadar. Başka çiftler de karışıyordu toplantılanmıza; bız, sonradan kanm olan kızla ben, hep baş koşelere oturtuluyorduk, hep bizim şerefımize içiHyordu. Unutamam o mutlu gunleri. Yanlış anlaşılmasın, mutluluğum orada kalmadı. surdü gıtti. Bunu bacanağıma borçluyum. Kapalı durakta beklerken, âdem elması geldt yanıma Miyop olduğu için beni karanhkta tammayabilir diye dusundum, ama adam nezsketle şapkasını çıkarıp selâm verince çaresiz ben de selâmladım onu. Biliyor musunuz, bu tuvalet işi beni çok Uztfü, dedı. Şimdi eve donuyorum ya, içimde bir korku var; kanm gene inat edecek, beni bir daha yollayacak buraya. Kansı, iyi, namuslu, evine düşkün bir kadınmış, işte tek hevesi giysi dıktirmekmis; e bir kadına da yakışırmış buncası, başkalannın kanlan kumar masalanndan kalkmıyorlarmış, gerçi on kat merdiveni çıkmadan da karısına söylevecek bir söz bulabilirmiş, böylece oyalayabilirmis onu, ama yemin ettirirmiş kansı, kendisi ise yemine inanırmış .. Siz yemine inanır mısınız? diye lordu bana. Bilmiyorum, dedîm, kısa kesmek için. Ne demekmıs «Bilmiyorum», yemine inanmayan Allaha da ınanmazmış, oraya kadar varınca da, sorun bireysel olmaktan çıkar, toplumsal bir nıtelik kazanırmış, çünku bir toplumda bir tek dınsizin bulunması, başımızda bir tek bıtın bulunmasına benzermiş, bir tek bit deyip de geçemezmısız, çünkü o bit çoğalırmış, çunku bıtler çıftleşerek değil, kendi kendılerıne çoğalırlarmıs. Sızinle bu sorunu tartışmak isterdim, dedl. Nerede çalışıyorsunuz? Ithalât Ambarları ve Uluslararası Elektronik Birliği Kurumu'nda, dedım. Ne iş yapıyorsunuz orda? diye sordu. Daha bilmiyorum, dedim, yann başlayacağım. Siz de tuhaf bir adamsımz, blliyor musunuz? dedi. tnsan erte«i gun başlayacağı isin ne olduğunu bılmez mı? Beni, decfim, eski muhasebe şefım göturdü oraya. Kabul edersinız ki, daha ilk gunden sorgulara başlamak hıç doğru olmaz. Ne gibi sorgulara? dedi, ve ben daha ağzımı açmadan ekledi: Siz evli değil misinlz? Evliyim, dedım. Çok şaşmış gıbı iki elini yana açtı. Evli bir adam bu saatlere kadar nasıl kalır sokakta' dedi. Nerede oturuyorsunuz? tşte otobüsum geldi, dedim. Bana müsaade. Ben otobüse atlarken arkamdan seslendi: Yeni işlnizde şansımz açık olsun! Otobüsün içi zından gibi karanlıktı. Elimle tutunacak bir yer aradım. O sırada biletçinin sesi geldi: Yürüyün, korkmavın. diyordu. Bu aksam elektrikler kesıldi bütun bu çevrede. İki saattir karanhkta gidip Reliyoruz. Olur rezalet değil. Benım çalıştığım öteki arabada kesıklik olmazdı hıç. Çunkü o araba bu semte işlemez. Durup dururken personelın arabasını değiştirmek de nerden çıktı? Adamın sesi bana yabancı gelmiyordu. Paramı uzatırken, Ben sizi tanıyorum galiba, dedim. Yanılmıyorsam .. Bıletçi bir kibrit yaktı, kentfi yüzüne tuttu Oj'du, o gün iki kez rastladığım biletçi. Tamam mı? dedi. Bugun üçuncü kez karşılaşıyoruz, dedım. Belki gene karşılaşırız, dedi. Bellı olmaz ki... Daha erken Ben bu arabayı bıraktıktan sonra 313'ü alacağım, unutmayın, aklınızda kalSın. Akşamkı şlşe ne oldu7 Bıtti mı' Sizden sonraki bir muşterınin elınde de buyuk şişe vardı. Onunki bir saat daha sürer. Oysa ben bir saat sonra evde olmalıyım. Ama bu gidisle, nerdeee . Bütiın kusur bizim idarede. Neden diyeceksiniz .. Uzun uzun anlattı. Belki de otobüste benden baska müşteri yoktu. Karanhkta nereye geldığimizi anlamak kolay değıldl. Bizim durağı geçmış olabiliriz korkusu ile ınd5m. Tam yerinde inmişim. MAHKUM DÜNYASI Röportaj: Necati YILDIRIM Dertleşmeler tek konuda birleşiyor: "Afyokmu?,, Akşam yemeğırjo oturmuşlardı. Nereye girdığımi anlayamadım ükın. Şaşırdım kaldım bırden bıre. Kalabaüktı. însanlar doldurmuştu boydan boya, upuzun masalan. Kjmı domates, bıber, soğan doğruyordu... Kimi bıber kızartıyordu, kimi çay pışınyordu.» Gazocaklan yanıyordu masalann üzerınde. Akşam yemeğıne oturmuşlardı dedimse, guneş batmarruştı, ortalık kararmamıştı daha... Saate ilişti gözüm, 17.30... Yaa günunü düşündüm, gurüerin uzun olduğu bir yaz gununü! O gunlltü arasında yeni geldığım anlaşümıştı: i «Hos geldın!» «Hoş bulduk...» Seslerin nereden, kimdpn geldığini bilemiyordum. Bırı daha seslendi. Baktım... En azından bir haftalık sakallan, yuzünü daha da esmerleştirmiş, iri yarı bir adam, daha dogrusu bir mahkum. Suçu ne, neden yatıyordu? Gelir gelmez sormak ıstemedım... «Hoş gelmişsin kardaş!» «Hoş bulduk..» Başımı hafıf eğmekle selinv larına yetişemiyordum. «Geçmış olsun!» «Sağ olun..» Yüzüme bakıyorlardı acıyarak: «Nerden geldin?» «Denizli'den..» Sesım çok. yavaş çıkıyordu. Üzüntülü gibi gdrünuyordum, İçimde yıHanmıj bir acı vardı, içimde aynlık vardı. Birkaç kişi sennerek yüzume baktı. Üstumdeki yabancılığın dağılmasına çalışıyorlardı: «Hemşeriyiz kardesim..jı «Öyle mi!.» sorudan nıce sorular çıktı geldi daha. Epey sorguya çekıldım, terledım. Bır ara, ızın istedım sataaha buluşmak uzere. O sırada bır kam pana vuıdu. Ses yankılandı gece nın içınde. Bır kampana daha vurdu, karanhkta >ankılanan ses bıtmeden. Yme \uıdu uçuncu kez. Artık son vuruşuydu bu gece. Ama kampana daha kaç gece vurulacaktı? O buyuk ses karan lığın içınde kaç gece yankılanacaktı? Sustum. Bu soru içimde bır dağ gibi buyudu. Bır karşılık bulamamiîhn. Bır gun, beş gun, on Dalaman Tanra Açık Cezaevi'nde mahkumlar akşam yemefinde Upnznn masalar boydan boya doln.. gun değil; bır ay, beş ay değil; bır yıl, beş yu, on yıl da değıldı.. 1942'lerde vurulmuştu kampana ılk kez. O tarıhten berı vuruluyor du boyuna... Kampana vurulan yer, açık cezaevi.. Muğla Fethiye yolunun 9596'ncı kılometresi.. Yoldan ge çerken dıkkatli bakmak gerekır iki yana. işte o zaman bir binanın onunde «Dalaman Tarım Açık Cezaevi Müdurlüğü» diye bir yazı okunur. Yolun batı yanma düşer.. Her bır insan cezaevi olduğunu tanıyamaz çoğu kez. Çünkü sınır lannda nobEtçiler, askerler, tel orguler yok! Yoldan geçerken ge nış bır alanda top oynavan, gure şen, gezen, yerlere uzanmış insan lar goze çarpar. Bir cami, bır mi nare vardır. Küçük bir köy gibi gorunür. Ayrı bir dünyanın insan ları yaşamaktadır, köy gibi görü nen bu yerdeCmayet haberlerinın kımini okur, kiminin de bashklanna bakar geçenz. Hatta bakmadıklarımız da olur, ak kâğıt üstune yazılmayanlar da. Ak kâğıt u>tune kara kara harHerle dizılmış haberlerın yanında resimler vardır.. Resimlerde insanlar var dır ağlayan, saçlannı yolan, duşunen». Insanlar vardır elleri kelepçeli, gözleri öfke dolu.. Resimlerde tabancalar, tüfekler, bıçaklar vardır canlara kıyan, ocaklan söndüren, yavrulan yetim koyan... Ve de neden lşlenir bu cinayetler? Canlara neden kıyılır? Ocaklar neden döner? îşt» böyle sorularla dolu madalyonun bîr yüzü.. Madalyonun öteki yüzü nasıl? Ve ıste oteki yüztinde de «Mahkum dunyası» nda yaşayanlar var. Neden yatıyorlar? Nerede, nasıl yatıyorlar?. Beş yıla, on yıla, yirmı yıla, otuz yıla' mahkum'insanlar! Antep'len, Urfa* dan, Konya'dan, Isparta'dan, Denizli'den, Bursa'daiT gelnıis insanlar.. Her biri «mahkum dünyası» nda yasarken gün olmuş derin hülyalara dalmıştır, gun olmuş umutlanmıştır, gun clmuş yorganı ba"!ina çekip sessizce ağlamıştır. Bir katil, bir esrarkeş, bir hırsız, bir canavar olan bu insanlan açık cezaevinde ne tutmaktadır? Neden kaçmıyorlar' Ne polis var, ne janrfarma'. Ne mapushane, ne de demir parmakhklar, telörgüler» (Devamı n ı ) MALKOCOĞLU yazan veçizen.Ayhan BAŞOĞLU BEYAZ İLÂHE TARI N: Asıl amaç topluma kazandırmaksa Evler ve bir cami, bir minare: Küçük bir köy gibi görflnür Dalaman Centevl nzaktan.. Bnrada, ayn dünyanın insanlan yaçar: MAHKÛM DÜNTASI'nın insanlan. DİŞİ BOND Üzülme hemşehrim .. Bir iki kelime yetiyordu konuşmam için. Üzüntümü paylaşmaya çalışıyorlardı: «Üzülme hemşerim! Kul cezası geçer. Yeter ki Allah ceza vermesm.» Adını bilmediğim «hemşenm» in sozlertne bir başkası katıldı: «Ne var üzülecek? AUah ceza vermesm... Kul cezası değil mı? Sağlık olsun. O da biter bir gun..» Uzun boylu, yüzünün kemikleri çıkmış biri daha sordu: «Yeni mi geldin?» «Yeni geldim...» «Kaç kişi geldiniz?» «Yalnız geldim...» «Allah AUah!..» Başını salladı iki yana. înanamamış gibi bir durumu vardı. Ama, bizim «mahkum» luk çok surmedı, olanı bıtenı beşon dakıka oldu. Tanıdık bir mahkum \'ardı, oyunumuzu bozuverdi. Bır bakıma da iyi oldu, sevindim bu duruma. Sağımızda, solumuzda oturanlara gülerek soyledı: «Hemşerim mahkum değil!. Gazeteci» Yemekten sonra, bes on kişi basıma toplandı dışarda. Yeşil çimenlerin uzerine oturduk. Elli ya da yüz metre ötede yol uzanıyordu. Hurriyet vardı yolun öte yakasmda. Evler vardı. Kar gibi yıkanmış çamaşırlar asılmıştı evlenn balkonlarına. Ve de insanlar geçiyordu arabalann ıçinde, insanlar geçivordu kol kola yüreyerek yoldan. Can mı dayanır buna? Sonı yağmuruna tutuldum: «Af yok mu?» «Ben de sizin gibiyim. Bit miyorum!» Inanmadılar sözüme. Biri yüzüme bakıyordu: «Siz bilirslnız bu işleri!..» «Yok! Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum..» Soz EÖZÜ açarmış! Bızimki de ijte böyle oldu. Bır sorudan, iki TİFFANY JONES GARTH 'A E9« AV MATlBliyO»/VlÜ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear