Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26 Arahk 1973 Ö M ODO !... BABıÂUMİM BüpJN ÂYIPTTIÛI ABPüLlAH ?... OÖÖl • TAKY01AÇ • Mİ gEY , V ^ l i a i HAUrÖty /AKlNpA 6İİZ£IMİ$ , 8A?tüMZAPf ^ tf^Pe öre VANPA,,. JAYMAKIA öîrniyoMö ÎAM KADftu «AZij*. VAAA, DH£ML.'MAÇ Toz Duman İçinde TALİP APAYDIN 96 Hımm, yazık. Zor 1?... Ben de gidlp bîr geçmiş oisun deyim bari. Kalkıp yürüdü. Başım sallıyordu iki yana. Git ya, dedl Topal Hüseyin emmı. Bu gfta ona, yann sana. îyi ki zengin değiliz şu dünyada. Gülüştüler. Köylülerin kimiai için içln sevinlyordu. Haceli açığa vurdu. O da az can yakmadı haal Allah işte, çıkanr bir yerden. öyle deme be, günahtır. Giinah emme kardaşım, köyde tarla komadı aldı. Zorla mı aldı, satmaym. Satmayın olur mu? Sıkışınca na edeceksin? Ucuz pahah veriyoruz İşte. Neyse, bırakın bunlarj. O iş başka. Konuyu kapattılar. îbrahim bey ata binip sürdü. Gitmell ml, gitmemeü mi, düşünüp duruyordu. «Sesimizl tanımasın şımdi? Pattak söyleyiverirse sendin diye? Ulen ne ettik biz?» îleriye geriye bakındı. Çayı geçmişti. Atın gemini çekmeye başladı. Ağırlaştı gittikçe. «Dönsem mı acaba? Yok, gitmek lâzım. O zaman kimse şüphe edemez.' Tam o s.rada görüverdi, Kadir ağa Ue Ziver hoca karşıdan geüyorlardı. Atı tekmikledi. Selâmünaleyküm, ne haber yahu? Aleykümselâm. lyillk sağlık. Hacı efendiyi görelım dedik emme göremedik. Nıye? Millet yığılmış oraya. Kendisi aşagı lnmiyor. Kımseyi de çıkarmıyorlar. Hırnm... Göremiyecek miylz demekf G«Çmiş olsun diyecektim. Valla biz giremedik. Haber yollayıp döndük. Sen bir gıt istersen. Olur. Hadi eyvallah. Güle güle... «Gidelım da gormiyelim, o daha lyl. Hadl Îbrahim, işler yolunda gibi.» Kökez'e vardı. Bütün kbylü oraya yığıl. mıştı. Civar köylerden de gelenler olmuştu. Herkesin yüzü dehşet içindeydi. Olayı birbirlerine anlatıyorlardı. Atın üstünden doğrulup baktı, avlunun içinde yerde yatan Abdullah'ı gördü. Her yeri yara bere içindej'di. Tanınmayacak hale getirmişlerdi. îçi burkuldu. Dişlerinl sıkıp başını çevirdi. Ne oldu yahu? dedi. Geçmiş olsun? Tanıyanlar yer açtılar. Sa*ol bey, hoş geldin. Bildiğin gibi 1}te, olanlar oldu. Kimmiş bunu yapan dürzüler? Belli degil. O yerde yatan kimî Hacı efendirün yanaşması Abdullah. Ona ne oldu öyle? Dövdüler emme adam tamyam&au» c*nım, boşuna ddvdüler. Hımm, yazık. Haa efendlyi göremiy*. cek miyiz şimdi? Yok. Biraz rahataızmi?, ktmseyle gOrtişmüyor. Damadını çajıralım da o selamını söylesin bey. Öyle yapahm barL Osman'ı çagırdılar. Geçmiş olsun Osman, dedl. Hacı efendiye selâmımı söyle. Çols Uzüldügümü söyls. Osman b&şını s&lladı. Olur. Kusura bakma, Jtlmseyl» görüjmüyor. Tabi. Anladım, hadi geçmiş olsun. Güle gUIe. Üstünden büyük bir yük kalkmı» jibl oldu. Atın başım çerirlp sürdü. «Keklik gibi kanadımı süzmedim Suya dalıp doya doya yüzmedim...» îçinde türküler çalınıyordu. «Birkaç gün sonra unutulur gider bu. lyl oldu. lyi oldu Hacı ağa! Gaganı kırdım. Gagan fazla uzamıştı. Yalnız şu bizimkilerden bir ses çıkmasa. Kasabaya yolladıklanm dogru dürüst gelebilseler.» Yanaşma Abdullah'ı aasıdı. Îçi nzladı. cKeşke kaç kaybol, deseydim adama. Ama nereye kaçacak? Çoluk çocuğu var. Neys«... On altına karşıhk boyle bir dayaga razı olur o. Söylemezse ilerde beş altm daha veririm. Bundan sonra sojiemez hem de, geçtı.» Hava kapalıydı. Akşama doğru yağınur yagmaga başladı. Sonra da kara çevlrdl. 22 Ziver hoca yatsı namazından çıkarken baktı, Kadir ağayı göremedi. «Niye gelmedl acaba? dedi. Hasta mı, yoksa korkuyor nu?> Bugünlerde iyice sıniktiler. Sık sık haberler geliyordu, «Istanbul'da meclıs dagılmış, mebbuslar sürülmüş. Kimisi Ankara'ya kaçmış. Meclıs Ankara'da toplanacakmış. Yeni bir hükümet kurulacakmış Kemal Paşa, padlşaha kafa tutmuş, arUk sen yoksun demiş.» «Yonan bu tarafa doğru ytirüyormu? Manisa, Turgutlu düşman elıne geçmiş. Halk içerilere kaçıyormuş. Eli silâh tut&n berkes savaşa girmiş.» Ulen ne günlere kaldık be? Buraya da çıtap gelmesin bu Yonan? «Üç günlük yolmuş.» (Devanu Var) DR. MENGELE'NİN ÖLÜM KAMPI Yazan: Dr. Miklos Nyîszly Çeviren: Nihal Karamağaralı mun dehşeti, «Ölüm ateşi», yaşayan ölülerin komandosu olarak tükettığim sekiz ayım, ıyi v« kötü tüm duygularımı körleştırmıştı. GUcümü yeniden kazanabilmek *için dinlenmem gerektiğini seziyordum. Yine de kendi kendime sormaktaydım: Peki ama nıçin? .. ötekı vandan hastalık vücudumu yemlık halıne getırmıştı. Kanlı geçmiş kalbımi dondurmuştu. Gozlerım, sayısıa suçsuz insanın gazodalarjna gidışıni ızlemış; manılmaz dehsetıne tamklık etmıştim. «ölüm ateşisnın .. Ve ben, lânetlı doktor Mengele'nin buyruklanna bo yun egerek yiızlerce ceset didiklemiştım; böylece mılyonlarca kurbanın ölülerinden yararlanılarak olmadık varsayımlar üze.rıne b.lım temeli kurulmuştu. Sağlıklı genç kizlann etlerini kesmiş, deli doktorun bakterıoloji alanındaki çalışroalarına eleman hazırlamıştım. Kanbur ve sakatların cesedıni Calsium Clorid'e daldırmış, daha doğnısu onlan kaynatmak zonında kalmiştım. Böylece hazırlanan iskeletler, bir ırkın yok edılişmi gelecek kuşaklara haklı göstermek için, üçüncü Reich'ın müza lerıne özenle ulaştırılmıştı. Bunlar şimdi geçti ama ben hâlâ düşünce ve düşlerımı bu anı lardan kurtaramamaktayım. Sılemeyeceğim asla bu anılan kafamın içinden... En azmdan iki kez, ölümün kanadlarımn bana dokunup geçtiğini sestniştim. İlkinde, Krematoryunnn avlusunda yere yüzükoyun k.apaamış mecalsia yatarken arkadaslarla birlıkte, idam mangasinın SS'leri ellerinde siiâhlarla tepemızde dikilmişlerdı. Sağ olarak kurtulmuştum bu belâdan ama, arkadaşlanmdan üç bini Krematoryumların korkunç sırnnı bildıklerinden bemm kadar şansU olamamıştı. Karlı tarlalarda yüzlerce kilomet re yürumüştüm. Sogukla, açükla ve kendi yorgunluğumla savaşarak; ve ancak bir başka toplama kampına ^armak için. Kısacası çok uzun bir yolda yolculuk yapmıştım. Şimdi yeniden evimdeydim, ama boşlukta gibi. Sessizliğe gömülmüş odalarda hiç amaçsız dolaşıyorum. özgürüm, ama kan lı geçmiş izlenimlerinden kendimi kurtaramıyorum. GERÇEKLE YÜZYÜZE GELMEKTEN KORKTUM ellerinde raporlarla girifi zollamaktaydı. Kırk kişilik bir tuteak grubu içeri girmeye hazır bekliyordu. Hepsi âri ırktan, yani Alman mahkumlardaa bir grup. Onlara öncelik tanınıyor. Bir kez daha can derdiyle anl bir karar aldım. Kalabalıktan ayrılıp bir SS Oberschaarführer"» yaklaştırn, ve kendime güveniml «esimde belirterek: Herr Oberschaarführer, ben Auschwitz konvoyundan bir doktorum. Benim banyolara girmerai »ağlayın, dedim. Süzdü beni. Saygıdeğer giysilerim, belki de kararh tavırlarım, ya da daha akla yakını bir Alman gibi kusursuz buyruk verişim, onu etkilemij göründü. Her ne hal"«e, girişe yakın bir joerde nöbet tutan arkadaşlarına dönüp: Doktoru içeri bırakın, dedi. Mcrdivenin kıyısında bekleyen kırk kişilik topluluktan önce tek ba;una indira basamakları. Kurtuluş! Nasıl da kolay olmuştu bu iş! Evet, sırasmda insan ince eleyip Eik dokumadan kararını vermesi nin karşılığını görüyor. Banyolarm sıcak havası donmak üzere bulunan bacaklarıma yeni bir güç aşıladı. Günler ve günlerce üşüdükten sonra böyla bir sıcak havaya kavuşmak, ayrıca banyo yapmakla da yeniden dunyaya gelmiş gibi oldum. Giysilerimizin mikroba bulaşmış olacağı düşünüldüğünden, ban yoya girmeden onlan bırakmak zonında kalmıştık. Paltomu, elbi semi ve kalın sıcacık yün sveterimi teslim ederken üzüldüm ama, ayakkabılarımı olsun bırak maları, avuttu beni. KZ'de bir çift sağlam ayakkabı insanın h^ya tını kurtarmakta büyük rol oyna. yaıı bir elemandır. Giydim ayakkabılarımı, geri ka lan yerim çıplak banyodan yeni çıkan kalabalığa katıldım. Geri döndük banyolara uzanan yolda. Bir barakayı dolduracak kadar in san birLkinceye dek, aşağı yukarı yarım saat orada bekledik. Sıcak banyodan sonra kamçılayıcı rüzga rın altında ve derece sıfıra yakınken bu bekleyij ölümle flört etmck demekti. Sonunda kırk tutsak daha kîtıldı bize. SS muhafızların adımla rına adımlarunızı uydurarak yürüdük. Kırk, kırk beş metre ötedeki 33 numarah barakaya, karan tina kampına vardık. Âdi bir suç luyu belirleyen yeşil işareü takmış bir tutuklu, giriş kapısında nö betteydi. Bizim barakalar bajkanı bu... Her yeni gelene bir ekmeğm dörtte birini verdi, az ötede başka bir görevli de içyağından yapılma margarin sürdü ekmeğe; bundan başka yarım litrenin yarısı kadar da dumanları tüten sı cak kahve verdiler. On günlük yoksulluktan sonra krallara yaraşır bir ziyafet görün dü bu bize. Yemeği biürince uzanabileceğim bir yer arayarak çev reme bakındım. Içerlek bir köşeye yerlejtim sonunda. Burada üstüt L AN Kadıköy AsUye 2. Huknk HâklmUğinden 1973/308 Davacı Kemal Avni SUrel tarafından davalı Kadıköy Kızıltopralî Hatboyu Nişana Sk. Şatana apartman kat 4 daire lS'te sakin Zeynep Şeyma TUzün aleyhlne açılan velâyetin nez'i daTasında: Adresinds bulunamıyan davalıya ilânen yenileme dilekçesinin tebligine karar verilmekle 18.1.1974 günü saat 10'da mahkemede davalı sıfatiyle hazır bulunmanız veya bir vekil göndermenla aksi halde edınıza gıyap çıkarüacağı ilânen tebliğ olunur. (Basm: 893910709) me basılması olanağı pek azdı. ya re yattım. Karan tina kamplarında yatak yoktur. Yine de derin uyumuşum. Uyanmca ilk düşuncem, hâlâ açıkta ve dondurucu rüzgâr altında banyoya girebilmek ıçın bekleşen kalabalık oldu.. Acaba, ayakta kalmayı basarabıl diler mi? Üç gün barındık 33 numarah ba rakalarda hiç bir şey yapmadan .. Yiyeceğimiz de pek kötü sayılmazdı. Böylece az çok yirmi gunliik yürüyüşun acısmı çıkarabildik. Üçüncü gün, bir SS subayı yanında bir generalle barakalarımı zı ziyaret etti ve aramızda Auschwitz'de çahşmış kimse varsa, bir adım öne çıkmasını buyurdu. Kanım donmuştu damarlarımda. Nasıl da iyi yöntem. bilen bir millet bu Almanlar! Hiç kugkusuz ellerinde, Auschwitz'te çahşmı; olanlann ad ve döğme nunıa ralarının yazılı bulunduğu yokla ma listeleri varmış... Olabilir ya diye düşünmüştüm o zaman. Şim di düşünüyorum da... yalnız, bir tuzaktı bu yoklama listesinin ileri sürülüşü kanısına varıyorum. Krematoryumların alçakça sırlarmı ortaya sermeye yetkili kişiler varsa kalabalık arasında. ken dini öne sürsün, onlar da yakala yıp götürsünler... Dedikleri gibi ellerinde gerçekten bir liste olsaydı, yapacakları iş kolaydı, bizun döğme numaralarımızla liste lerdekini karşılaştırır ve aradıkla rını bulurlardı. Beni burada hiç bir kul tanımsmakta. Kulaklarım zonklayarak bekledim, çıkma dım ortaya; tam bir suskunluk barakalarda, saniyelerin birbirini kovaladığı seziliyor. GitÜ Almanlar. Bir kez daha kazanmıştım! Bir kez daha olümün tekerleği beni ezmeden gef mişti. O gece tutsakların giydiği kolu dar ve kısa ceketlerden verdiler; sonra bizi, dağ yolundan, Mauthausen tren istasyonuna götürdüler. Ve doldurdular yine o asla vazgeçilemeyen yük vagonla rına.. 7000 kişiyiz... Melk'e, der Donau toplaraa kampına gör.deri liyoruz. Kısa bir yolculuk bu. Bir değişiklik olarak da epey ra hat yani bahk istifi halinde değiliz. Her birimiz yere oturabildık. Üç saat sonra da tırman&rak bindiğimiz vagonlara, bu kez a^ıla asıla indik aşağı. Melk KZ, tıpkı Mauthasen gibi bir tepenin üstüne kurulmuştu. Kırlara yukarıdan baıuyordu. Bir cezaevi olarak yapılmıştı. Freiherr Von Vırabo'nun adım taşımakta. 15.000 tutukluyu oir ağızda kapsayacak kadar genişti barakaları. Kırların hoş görüntüsü acımızı yumuşatıycr ve türlü ra hatlıktan yoksunluğumuz karşısında bizl a\rutuyordu. Olabildigi kadar büjük, Barok üslubundaki manastır, kayalıklı tepede ileriye atılacakmış gibiydi. Altında Tuna nehri kıvrıla kıvrıla uzanıyordu. Unutulmaz bir güzellik yaratıyordu. Tuna kendl yurdumuzla ve yuvalarımızla Dizi birleştiren bir nehirdi. Şimdl ona bakarak vatammızın pek de o kadar uzakta olmadığı duygusuna kapıhyorduk. 1945 baharı erken geldi. Nisanın başındayız. Merk'ın, dikenli tel engelini kuşatan hendefe dikilmiş agaçlar yeşermeye başladı bıle. Tunanm kıyısında kann yerini yeşiüik halısı aldı. Ancak, şurada burada, parça parça aklıklar arkada bıraktığımız çetın kışın anısı... İki aydır KZ'deyim. îyi günler, kötü günler geçirdik. Ama bu hayat koşulları sağlığımı törpuledi. Artık yorgun ve zayıfım. Ancak özgürlüğün yaklaşmakta olduğu umudu beni tam bır UJTIşukluğa ve kayıtsızlığa kendiml bırakmaktan koruyor. Burada herşey çözulmekte. Üçüncü Reich'ın çöküşünün son evreleri gözlerimizm önüne serilıyor. Yenik Alman orduları, bitıp tükenmek bilmez koılar mey dana getirerek dumanları tüten bir yığıntı halini almış memleketin içine doğru yöneliyorlar. Üçüncü Reich'in kundakçıbaşısı deli, dünya sahnesinde son oyununu oynamakta... Dünyayı a. teşe verenler şimdi kendi çıkar dıkları ateşte yamyorlar. Kaba sesli çavuşun kelimeleri: «Deutschland Über Alles» on yıl süreyle bütün dünya radvolanndakı çeşitli dalgalardan ışnilırken, şimdi yer altı sığınagında tıtreye titreye boğuldu... Üçüncü Relch' in eğilmez gurunı kınldı artık. Insanlann dünya çapında bırleşmesiyle kınldı, saldırganııkiar u* runda degil, özgürlük ugrunda birleşmesıyle... 7 Nisan 1945 günü, dikenli tellerın bağlandığı dıreklerın tepesıne konmuş dizı dızı elektrik lâmbalan yanmadı. Kenaı nalıne bırakılmış bır yerin karanlıga bo ğulmuş suskunlugu. Boşalan kamp kapanmıştı 7000 tutsak, daha içerlere götürülüyordu Önce gemıyle yolculuk. Sonra mültecilerin kaynaştıgı yollarda yedı gün süreyle gece »e gündüz yoıculuk. Sonunda, yeni yerimize, Ebensee toplama kampına vardık, Açılmış ağzından içeri daldıgım dördüncü KZ'dir bu! Yine o vazgeçilemeyen o bitmez tükenmez yoklama, sonra banyo, sonra ığrenç barakalar, so palı muhaiızlar... Korkuyordum. Tutukluluk evremizin sonu bir kanlı dramla bıtebılirdi. Bekleni len özgürlük arundan önce hepimizi öldürebilirlerdi. Bir yıl tutsak olduktan sonra, böyle bır zamanda, bütün yasaların işlemez duruma geldiginde, bizler İçin bu tür bır son, Üçüncü Reich'in şimdiye kadar olan tutumuna aykırı düşmezdi gerçekten Ama olay başka türlü geçti: 5 Mayıs'ta, Ebensee'nln gözcü Jtuiesinin tepesinde ba afc. bay*rak dalgalandı. ArUk son! bitişj. Süâhlan bıraktılar. Güneş parlryördu, saat dokuzda bir An»*1 rikan hafif tankı üç askerini taşıyarak gelip kampı teslim aldığında... lcim sızlayarak ve hasta bir halde vatamma doğru uzun yolculuga koyuldum. Hiç de hoş bir yolculuk • değıldi bu. Nereye baksam, bir zamanlar işi tıkınnda gıden gönençli büyük kentlerin ve kasabalann toptan bir yıkıntıya dönüştüğünU, ve ak haçlar dikilmiş mezarlan görüyordum. Gerçekle yüzyüze gelmekten korkmaktaydım. Bomboş, talana uğramış bir eve gidiyonım. Öyle bir ev ki, içinde ne anam babam, ne kardeşim, ne eşim, ne kızım var. Beni sıcaklıkla, şefkatle karşılamak Uzere hiç kimse beklemiyor. Yalmz eziyet ve keder bekliyor. Krematoryu MALKOCOĞLU yazan veçizen:Ayhan BAŞOGLU SÜPHELİ ZAFER BİTTÎ DİŞt BOND TİFFANY JONES GARTH OCÛVIÜ. O Pfe VuBÛ Tİgı cıvitEVBCEĞfiM.