02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURTYET 2 EHm 1973 aıah Bernardt'ın yaşamı kendi tiyafrosunun sahnesinde Parisliler tarafından canlandırılıyor!) diye gazetede bir başlık gcirdüm. Altında özetle şunlar yazıhydı: «Büyük sanatçmın ölümünün ellinci yılcTönümü dolayısiyle bu anma törer.ine, aralarmda Mary Marquet, Jean Weber gibi sanatçılar da bulunan ikiyüz seçme Parisli katılmış ve...>(l) Bu satırlar beni birden yetmiş yılın ötesine götürdü. Ortaokulda Fransızca öğretmeni. miz baytar Aptullah Bey, (2) derste bize, biı gece önce seyrettiği Sarah Bernardt'ın (Kamelyalı Kadın) piyesindeki sanat gücünu anlatmıştu Çocukluğumda en çok duyduğum yabar.cı sanatçı adları arasmda Sarah Bernardt başta gelir, ondan sonra Coquelin ve MounetSully isimleri aydınlann ağzından düşmezdi. Sarah Bernardt'ın en son kez Istanbuİ'a geldiği 19M de biletler aylarca önce satıldığı ve bizim erişemiyeceğimiz kadar pahalı olduğu için oyunlarını görmemiz düşünülemezdi. Bugünün seyircisini biraz şaşırtacak ama koltuklar bir altın ve bir gümüj Mecicfiyeye, 128 katı kuruşaydı. Bugünkü geçer değeriyle altıyüz lira kadar bir şey'. Öyleyken tiyatro tıkhm tıklım dolar, localara, koltuklara sandalyeler eklenirdi. Onun için Sarah Bernardt'ı görme umudunu, ancak Paris'e gideceğim günlere saklamıştım. Nitekim sonunda da öyle oldu. 1911'de ilk Paris'e gidişimde bu umma hastalığım, iki gün aç kalma pahasına. kencFİ tiyatrosunda klâsik bir matinede (Phedre)i görrnekle geçiştirdiğimi sanmıştım. oysa ki bu dert devasızhğa dönüşmüştü. Çünkü iki yıllık toy bir oyuncu çırağı, ilk karşılaştığı bu sahne dehâsından hiç bir şey anlayamadı. Büyük bir sanat gücü, ama kafamm sınırlanna sığmıyacak kadar ulu, derin bir anlam. ama beynimin kavrıyamayacağı kadar dipte. Çözümü güç bir bilmece. Tiyatrodan şaşkın çıktıgımı hatırlıyorum. Benim dirhemsiz terarim bu çatlaksız rföküm kadar kunt sanat ağırlığını tartacak güçte değildi. Bu matineden be!leğimde sarı atlas döşemeli bir tiyatro, bir de sahnede 67 yaşında genç bir sanatçı kaldı. Didikleyip de, dünyalan tutan iinünün nerede olduğunu bir türlü bulamamıştım. 1913'te tekrar Paris'e gittiğimde hamlıeım biraz tfaha olgunluğa yönelmişti galiba ki, ikinci, üçüncü kez görüşümde alış ve kavrayış y=teneğim gelişmiş, açılmıştı. Engin bir sanatm yüce cildini yaprak yaprak çevirmeye, sesleri, sözleri ve jestleri incelikleriyle ayırt etmeye başlamıştım. Artık tiyatrodan daha az şaşkın, daha çok hayran çıkıyordum. Işte ölümünün ellinci yılında anılan bu büyük sanatçımn bendeki ilk izlenimieri böyle başladı, ama böyle bitmedi. Sahnede son gorüşümden tam on yıl sonra, dört yağızlı tabut arabasmı izleyen iki yüz bin Parislinin Pere Lachaise mezarlığma uğurladığı bu kadının tiyatro dünyasındaki ölümsüz yaşamı bitmedi. Sanatı, bugün bile nice inceleme konusu olmaktan çıkmadı. Her ölümlüye özgü bir deyim Olaylar ve görüşler GÖÇEN SANAT DEVLERl Muhsin ERTUĞRUL te onun defteri bir türlü dürüimedl. Kendlsl için yazılan yüzlerce kitaptan elime geçirebüdiklerimi okudukça bu çelimsiz, bu cılız genç kız:n böylesine sanat doruğuna yükselmek için kaç kefen yırttığını, sahne alanmda kaç ölüm kahm savaşı verdiğini, sonra sonra anlıyor insan, anlıyor da hayranlığı, zamanla eksüecegine, daha da artıyor. Sanatçı kuşaklannın durmadan akıp gittiği uygarlık deresi kenannd», sürüklenmeden altmış yıl taze bir papatya gibi solmadan kalmak, koptuktan elll yıl lonra da hatırlanmak ne demek? 79 yıllık yaşamı süresince; ÜçüncO Napoleon'un ikinci imparatorluk çağmdan başlayıp üçüncü cumhuriyetin tam on cumhurbaşkanını gören bu eşsiz sanatçı, ülkesini ve adını bütün dünyaya duyurdu. Yurdundaki kadar yabancı diyarların aydın kesiminde d"e sınırsız hayranlık yarattı. Bir karşılaştırma gerekirse tıpkı bugün, haritada Fransa'nın nerede olduğunu bilmeyen. hele hele Saym Pompidou'nun adını ve erdemlerini hiç duymayan çevrelerde Brigitte Bardot'nun pomponlan nasıl gözleri ve kalpleri fethediyor ve devlet kasasmı dövizlerle besliyorsa, Sarah BernarcTt'ın yüce sanatı da, bâzen onüç ay süren KuzeyGUney Amerika turneleri de roüyonlarca altın Frank sağlıyordu. O kadar ki Amerika'nın tiyatro sahipler! mrtık kendisine, tiyatrolannı kiralamak istemiyorlardı. Fakat o, çadır kurdurarak oynuyor, Jene dî kazancını ve başarısını sürdürmekte direniyordu. yoktur. Ben: genç oyunculara btt olağanüstü kişiliği anlatmaya çalıstığım zaman bana çıldırmış diye bakıyorlar. Onların deyimiyle keçileri kaçırrmş gibiyim. Onlara biras beni anlamaları için diyorum ki: cGreta Garbo'yu en güzel günlerlnde, MarIene Dietrich'i en içaçıcı giysilerinde, Sacha Guitry'yi en çekici piyesinde, Maurice Chevalier'yi en güzel şarkısında, Edvige Feuillere'i en güzel duruşunda, Lily Pons'u sesinin en güzel, en yüksek perdesinde, lvonne Printemps'i Mozart piyesind'eki rolünde, Laurence Olivier'vi Hamlet'te, Orson Welles'i Üçüncü Adam'da, Ramon Novarro'yu ba;langıçtaki başansında, Gloria Swanson'u son gün'.erindeki en olpun rolünde, Menuhin'i Schumann çalarken, tturbi'yi Pianoda Ravel'i yaratırken, Lulson Bobet'yi Luis Mariano ile, Jean Gabin'i îngrid Bergmann'la, Jean Marais1^ Brigitte Bardot ile, Edith Piaf'ı marazacı Maria Callasla, hep beraber, yan yana, arka arkaya. karşı karşıya, birir.i ötekine katarak, toptan bir arada karıştırın ve bu olağanüstü Coctaili, bu ünlüler salatasını taze taze tattığınızı düşünün, yine de Sarah Bernardt'ın tahta ayaklı kocamıs halinde sahneye girişinin, tiyatrodan çıkışının, sokaktan geçişinin, trencfen inişinin yaptıgı etktnin dörtte birini elde edemezsiniz. Bu size inanılmaz bir sey gibi gelecek ıma bu böyle. Gerçek bu!» Sarah Bernardt boyl» bir lar.atçıydı. 'Adlarî yukarda ııralanan yirml bir üstün âa'natçınm bütün yüksek değerlerini kişiliğinde birleştiren Sarah Bernardt'dan bugün elimizde tutulacak, gelecek kusaklara ne kaldı diye çok düsündüm. Bula bula Adrienne Lecouvreur piyesinin son sahnesinde, kendi eliyle ekledlği şu fatırlan buldum: ölüm döşeğind'eki sanatçıya, son kutsal görevi için bir rahip çağırtıyorlar. SaintSulplce küisesinin cBn görevlisi Languet de Gergy gel;yor ve can çekişen Adrienne'e, sanatını inkâr etmesini, pismanlık duyduğunu söylemesini, ancak ondan sonra kutsal görevini yerine getirebileceğini şart koşuyor. Bunun üzerine sanatçı (Mesleğimi inkSr etmek mi? Sanatımdan ötürü pismanlık duymak mı? Bana yıllar yıh Tanrısal heyecan duyuran sanatımı ayaklar altına almak, içimdeki kutsal ateşi söndürüp küllerini rüzgara savurmak mı? Ben ki kendimi bu eşsiz sanat tapınağının bir rahibesi sayıyordum. Şimdi siz bunu inkâr etmemi istiyorsunuz ha? Acaba siz kendiniz lânetlediğiniz bu tiyatroculuk sanatının gerçekte ne olduğunu biliyor musunuz? Benim asil sanatım insanlara eşit sevgi, kuvvet aşılar, onlan eğitir, sizin sertlikle vaazettlğiniz iyilikleri o tatlılıkla benimsetir. Bu sanat Tanrıyı yüceltir, yurtseverliği uyandınr, her beyne, her kalbe seslenir, onlan tfüşündürür, duygulandırır, coşturur. Böyle bir sanatı inkâr edecekmişim, öyle mi? Eksik olsun sizin şefaatiniz!) diye rahibi geri gönderiyor. Sarah Bernardt, bu güçlü satırlariyle yazarhk denemesi yapmıs oldu. bir Gargantua rta öğretim görmüş Mn» var W Rabelais'nin adını dırymuş olmasın. Bazı insanların adlannı ezberlemeden sınıl geçmek kolay değildir. Rabelais de bunlardan biri. Hangi ansiklopediyi açsanız, resmini görürsünüz; ve sınavda öğretmen sorduğu zaman: Rabelais kimdir? Cevabmı vermelisiniz: Kimi zaman tarih, Mmi xaman edebi^t derslerinde g«çer Rabelais'nin adı. Ne yapmış ki bu Fransız papazı, yüzyılların ötesinden gelmiş, Türk okullarında ders kitaplanna girmiş. Geçmiş çağlarda yaşamış nice yazarın, filozofun; hangisi önemli, hangisi önemsiz? Kim ders kitaplarıns girecek, kim girmiyecek? Bu konuda o karan verecek olan kim? Doğrusunu istersenlz, Rabelais'nin önemine değgin karan, bizler vermiş degiliz. Frengistanda Rabelais'nin okul kitaplarına girecek denli önemli işler yaptığına vaktiyle karar verilmiş; bizler aynen kopya etmişiz. Okullarda ders veren çoğu öğretmenimiz, ya da profesörümUz de Rabelais'yi başkalarının aracılığıyle tanımışlardır. Ortaçağ'dan Rönesans'a, yani Uyanış Çağı'na geçişte önemli rol oynamış bir fikir adamt ve yazar olarak biliriz Rabelais'yi. Ama ne Ortaçağ'ın ne demek olduğunu iktisadl nedenleriyle öğreniriz, ne de Oyanış Çağı'nr insanlarm hangi temel etkenler yüzünden geçtigini kurcalanz. Hani insanlar büılerce yıl uyumuşlar da birdenbire gözlerini Rönesans'la mı açmı»lar? Kim dürtmüş uyandırmış uyuyan insanı? Bir olayın nedenini ögrenmedln mi, o olay senin İçin bilinmeyen domektir. Okul kitaplarımızı da ezbercilik ve aktarmacılık üstüne dUzenlemişiz. Türk kitaplıgında Rabelais'nin bir çevirisi yokken, okullarda Rabelais adının e* berlenme zorunlugu da bu aktarmacılığımızı gösterir. Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat, Vedat Günyol"un birlikte Rabelais'den çevirdikleri Gargantua'yı okurken bunları düsündüm. Okul sıralannda Rabelais'yi okutan ve okuyanlar, öğretmenlerimizt oradan oraya sürenler. Eyuboglu'nu, Erhat'ı, Günyol'u, 12 Marftan sonra dört duvar arasına gönderenler ne düşünürler bu konuda? Rabelais'nin kitaplannı tanımadan çocuklanmıza Rabelais'yi sormaktan utamnadık. Rabelais'yi şimdi Türkçeje kazandıranlan 12 Mart'tan sonra dört duvar arasına yollamaîctan da utanmadık. Belki şimdi Rabelais'yi okurken utanma fırsatı çıkar. Kem bakonız Gargantua, utanmamız için neler söylüyon O Sonuç Marechal de Saxe: Fransa'nın savas .«rihinde çağının (1696 1750) en güçlü savasçısı olarak yer alır, Ingilizlerle Avusturyahlan Fontenoy'da kahramanca yenmistir. Ama tiyatro tarihinde, orduda savas meydanlanna askerleriyle beraber, moral eğitimi için tiyatro toplulukları d"a götüren ilk kumandan olarak geçer. Adrienne Lecouvreur işte bu topluluktaki sanatçüardan biriydi. Scribe ve Legouvö, bu kadmın yaşamını sahneye getinnişlerdir. Iste bu rol Sarah Bernardt'ın yıllar boyunca bindigi savas küheylanı olmustur. Zaman akımında, üstünde durulacak önemli olay şudur ki, sahnede iyi bir rol oynayan sanatçı, tarih yapan bir roareşalden önce anıhyor. MaresaUn ne ellinci, ne yüzüncu, ne dogumu, ne ölümü anılmıyor da Sarah'ın ilüm tarihi unutulmuyor. Fontenoy savasından Versailles müzesinde Horace Vernet'nin bir tablosu, mareşalden de Strasburg'da SaintThomas kilisesinde heykeltraş Pigalle'in yaptığı mezar kalıyor. Bu olay, gerçek anlamiyle, kavganın, savaşın sanata ve banşa yenilgisini gösterir. (1) Le Figaro, 23 24 Haziran 1913 Sayfa 19 (2) SnltsnaJımet'teki (DarülEdep) Sıel oknlnn knrncnıu (3) Leı Annales Derfisi 19«0 AJusto» sayıst (4) Le Figaro, 18 AraUk 1968. !6. Sayfa Bugün Geride Ne Kaldı? Paris'in Chatelet meydanında karşı karsıya iki büyük tiyatro vardır. Biri Chatelet, ötekl de 1243 kİ5İl:k Sarah Bernardt tiyatrosu. Be? yıl öncesine kadar bu tiyatronun alnında büyük sanatçının adı yazıhydı. Şimdi yalnız Pere • Lachaise mezarlıgında heykehraf Sicard"ın yaptığı (Phedre) rolündeki heykeli kaldı. Tiyatrosunu Paris Şehir Tiyatrosu yaptılar. îlk açılışında oynanan Pirandello'nun piyesina eleştiri yazan Fransız Akademisi üyesi jean • Jacques Gautier, yazısına şöyle başlıyor:(4) «Bir düşdeymiş gibi, Sarah Bernardt bana göründü ve ben Paris sehrine ne kötülük ettim ki yıllar yıh adımı tasıyan tiyatroya baska isim koydular? diye sordu.» Sanatının Özelliği Neydi? Tiyatroculuk ateşten bir meslektir, bütün 5mür boyu insanı yakar. Perde kapandıktan, ya d» mezara son kürek toprak atıldıktan sonra bu ömürden, hele sanatm özünden küller bile kalmaz. Şimdi ben, Sarah Bernardt'ın sanatından sizlere ne anlatabilirim. Ama olsa olsa başka bir sanatçının verdiği bir konferanstan bazı sözler aktarabüirim: Roger Gaillard, 1960'da verdiği (Gençliğimin Yıldızları) konulu konuşmasında şöyle diyor:(3) Bugün bir delikanlının, kendinden önceki kuşaklar için Sarah Bemardt'ın ne demek olduğunu hayaünda gerçekleştirmesine imkân Bu kitabı oknyan okur dostlar Atın içlnizden ber türlü kuskuyv Okurken de irkümeyin aatan Ne kötülük var içinde ne muzurluk Evet, kitapta kötülük ve muzurluk rok; ama, kötülere ve muzurlara söylenmiş yaman söz var. Rabelais'nin anlattığına göre ünlü Theleme Tekkesinin büyük kapısı üstünde bir yazıt b"'lunuyormuş. O yazıttan bazı dizeler: Girmeyin burava üdyüzlnler, yobaziar Kartlaşıruş maymunlar, kallesler, yağ tulumlan IRKÇILIK HORTLUYOR MU? Hıfzı TOPUZ rkçılık dunyada en beklenmedik ülkelerde, en beklenmedik koşullar altında hortlama eğiiimleri gösteriyor. örneğin, akla gelir raiydi Fransa'da birdenbire ırkçılığın gliç kazanacağı? Kazanıyor işte. İki aydan beri örgütleniyor ırkçılar. Çeşitli bölgelerde Cezayirli işçilere saldınyorlar. Birkaç hafta içinde oniki Cezayirli öldürdüler. Kimisini sokakta arkadan vurdular, kimisini geceleyin bıçakladılar; katillerin hiçbiri yakalanmadı. Duvarlara afişler yapıştınlıyor: «Durdurun vahşi işçi akınını!» Kim bu «vahşi» işçiler? Başta Cezayirliler geliyor. Bugün Fransa'da 750 bin Cezayirli var. Bunların 430 bini işsi. Fransa'daki yabancılann sayısı 3 buçuk milyon. Cezayirinerden sonra çoğunlui îspanyoUarda ve Portekizlilerde. Malililer ve Yugoslavlar da oldukça kalabalık. 30 bin kadar da Tiirk işçisi var. En çok göze batanlar Cezayirliler. Neden? Çünkü Cezayir'in bağımsızlığından sonra Fransa'ya göç edenler Cezayirlilere hiç tahammül edemiyorlar. Eski «jurtlanndan» olduklan için tüm Cezayirlileri suçluyorlar. Öç almaya kalkıyorlar zavallı işçilerden. İsrail Arap düşmanlığı da rol oynuyor bu arada. «Pis Arapları Pransa'ya sokmayahm!», «Araplar kapı dışan!» gibi sözler duyuluyor sık sık. Irkçılık olaylarına en çok Marsüya'da rastlanıyor. Marsilya oldukça karışık bir yer. Her çeşit insan var orada. Önce îtalyanlar gelip yerleşmişler. Sonra İspanyollar, Rumlar, Ermeniler, Kuzey Afrika'dan ve Kara Afrika'daki eski sömürgelerden dönenler... Marsilya çok kozmopolit bir yer olmuş. Misafir misafiri sevmez derler, onun gibi Marsilya'ya bundan birkaç kuşak önce yerleşmiş olanlar da yenileri sevmiyorlar. «Fransız uygarhğı elden gidiyor!» diye basıyorlar İerjad!. En aşırı ırkçılık eylemleri işte bu sonradan Fransız olanlann başının altından çıkıyor. Fransızlardan fazla Fransız bunlar. Sonra, türlü isler dönüyor Marsüya'da. Burası Fransa'nm en büyük kaçakçılık merkezi. Çeteler var, gangsterler, haraç alanlar... Bunlar kendi işlerini kendileri görüyor. Polis başa çıkamıyor bunlarla. Politikacüarın da kendi adamları, örgütleri var. Eski göçmen azinhklarının oyları çok önemli onlar için. Bir jnğın çıkarlar çarpışıyor. De Gaulle'cülerle sol cephenin en büyük savaş alanlanndan biri bu Marsilya. Geçen kış oradaki Ermeni anıtının açılış törenine katılan Devlet Bakanı Comiti de Marsilya'nın en güçlü kişüerinden biri. Ama karşıstnda Gaston Defferre var; o da Belediye Başkanı ve sosyalist, onun da en büyük düşmanı komünistler. Her zaman bir taktm seçim hazırlıkları vardır Fransa'da. Yabancı işçileri solcu sendikalar ve solcu partiler savunuyor. Çeşitli örgütler içinde toplanan aşırı milliyetçiler ve ırkçılar ise olay çıkartıp gerginlik yaratmaya çahşıyorlar. Kabak zavall) Cezayirlüerin başına pathyor. Fransa'da yabancı işçi sorunu çok önemli bir konu. Devlet sözcüleri ve işveren sendikaları temsilcileri her fırsatta Fransız endüstrisinin gelişebilmesi için yabancı işgücünün büyük bir zorunluluk olduğunu belirtiyorlar. Fransa'da endüstri, yol ve yapı işleri. madenler yabancı işçilerin alın teri ile gelişiyor. Cezayir için de Fransa'daki işçi gelirleri oldukça önemli. Yurda her yıl, bizdekine yaklaşık bir ölçüde, 4 milyar Türk lirası değerinde döviz getiriyor bu işçiler. Kolay" değil işçileri geri çekmek. Dövizler tükenir, işsizlik tehlikesi doğar. Bumedyen de şimdüik yeni işçi akınını durdurmakla yetindi. Irkçıların giriştiği eylemi bütün demokratik örgütler protesto ediyorlar. Müslüman işçiler 14 Eylülde Paris camisinin önünde büyük bir gösteri düzenlediler. Katillerin yakalanması ve yabancılara can güvenliği sağlanması isteniyor. üluslararası Irkçüıkla Savaş Birliğinin son günlerde yayımladığı bir bildiride de şöyle deniyordu: «Tarih ırkçılığm yalnız doğrudan doğruya hedel ahnan azırüıklara karşı değil, bu pis oyuna gelen bütün halklara zararlı olduğunu göstermiştir. Fransız haUunı bu topraklar üzerinde çalışan yabancılara düşman etmek isteyerüere karsı çok dikkatli davranalım. Fransa'da ırkçılık denen cüzzam salgını olamaz.» «Oniki kişi ölmüş ne çıkar?» diyemiyor kimse. Çünkü bunun kökü ırkçılığa dayanıyor. Cüzzarn deyin, veba deyin, kolera saîginı deyin, ne derseniz deyin korkunç birşey bu ırkçılık. Ne oyuiuar oynanıyor. He:n de Fransa gibi bir ülkede. Yabancı işçiler her ülkede birtakım güçlüklerle karşılaşıyorlar. Hor görüyorlar ya'oancıian. üstten bakıyorlar onlara. Ölay çıkartanlar oluyor. Hollanda'daki işçilerimiz geçen yü bunun çok kötü bir örneğini gördüler. Almanya'da da zaman zaman bazı olaylar çıkmıyor mu? Ama Fransa'dakiler öyle değil. Bunların kökü ırkçı düşünceye ve eylemlere dayanıyor. Tehlijte çanlan ist* bunun için çalıyor simdi. ERECLİ GREVİ ÎSK adını bilmem duydunu» mu? DtSK «Devrimci îşçi Sendikaları Konfederasyonu» nun ilk harflerinin yan yana gelijiyle meydana çıkmıs bir örgütün ismidir. Başkanı Kemal Türkler, kendine dost düşman herke sin saygısını kazanmıs bir işçi li deridir. Aralarında Kemal Nebioğ lu, Kemal Sülker, Rıza Kuas, Celâl Beyaz, Şinasi Kaya gibi önem li ve değerli sendikacılar vardır. DİSK isçinin sınıfsal haklarınm sadece ücret pazarhklan şeklinde yürüyen sendikal pazarlıklarla ba rınamıyacağı kanısmdadır. îflkiisü, bir düzen savaşt verilecekse bunun siyasal kavramlar v» davranışlara da yönelmesidir. Bu çekliyle solcu bir politikanın savunucusudur. Zaten işçi hakkını savunmak solculuk olduğuna göre. sendikalar topluluğunun bu eğilimde olmasını kınayana, bunu bir eleştiri, ucuzlama vesilesi sa yanlara şaşmak gerekir. Ama DİSK yurdumuzda yürüyen sendikacılığın kosullarına ve mevzuata da uygun bir çalısma içindedir. Dosta, düsmana kendisini saydırmıştır. Bazı işverenler bile dürüstlüğü» ve «sözüne güvenilebilirliği» için bu sendikalar grubunun üyesi sendikaları yeğler olmuşlardır. Dosta, düşmana parmak ısırtan bir ciddiyet ve örgüt disiplinine uyarak çah§ır. Fetvacılar, evrakçılar, yalancı sofular Girmevln buraya, siz ey pinti sümarlar, Oburlar, sSmürgenler. durmadan toplayanlar Dolandıncılar, sinekten yağ çıkaranlar. Girmeyin buraya, havlayıp duran köpekler Sahah akşam asık suratlı, kıskar.ç moruklar, Siz de girmeyin hır çıkaran dırdırcılar Rabelais'nin Gargantua'sı güzel mi güzel bir Bnsözle birlikte yayınlandı, Türkçe'ye kazandırıldı. Bu işi başaranların dört duvar arasından çıkar çıkmaz (1972 baharı) bu işe başlamaları da Türkiye'de avdınlıkla saranlıgın kavgasındaki nitelikleri ortayf. knyar. Bu bakımdan cünümüzün yollanna bir mim koymau ia. K:m»e bugün olan • bıteni yann unutmasm. D I EREĞLİ DEMİRÇELİK GREVİ MİLLÎ EKONOMİMİZ AÇISINDAN ÖNEMLİDİR. ANCAK TALU HÜKÜMETİNİN MONTAJ GREVİNDE GÖSTERDİĞİ ÇABALARI BU GREVDE GÖSTERMEKTEN KAÇINMASI AYRICA ÖNEM TAŞIMAKTADIR. Arslan Başer KAFAOĞLU çirkindir. Aydını, işçisiyle baoyu nu gozönüne dökmek gerekir. Denebilir ki, müessese ile işçi anlaşamazsa hükümet ne yapsm? Ama kazın ayağı öyle değildir. Ereğli Demir Çelik, geçen yazımızda da belirtildiği gibi eninde sonunda «Devlet Malı>dır. «Devlet Malı»nın kıyısından, kösesinden bazı .avantajh» şekıllerde kullanılması amaciyle, kendisine «özel hukuk kişisi» kaftanı giydi rilmiştir. Bu kaftan, onun «Devlet Malı» kişiliğini gözden kaçıramaz. Sonra Ereğli Demir Çelik Türkiye'de gözünün içine bakacak, her an «ne oluyor> diye sorunları gözlenen birkaç kuruluştan biri olmak gerekir. Bir hükü met için «Erdemirıin sorunları dü zeyinde kaç ekonomik sorun var dır ki? Ama gelin görün ki, mon taj grevinde kıyametler koparken, ondan çok daha önemli olan «Ereğli» grevinde hükümetin belirli bir önleme, düzenleme çabası olmamıştır. Bir çaba harcamak ve bu çabada başarıya varamamak söz konusu değildir. Bizim olaylara bakışımıza göre, hükümet sanki «böyle bir sorun yokmuş» gibi davranmaktadır. Bu davnranışta büyük aorum altına girmek tedir. , Hükümet konuya el atmalıdır. «Nasıl olsa seçimden sonraki hükümet yakın> deyip sorunu bir futbol topu gibi ona aktarmamalıdır. Ereğli Demir Çelik kuruluşunun bir saat durması bi le affolunmaz bir savsaklamadır. Bir sabotaj dır. Bizim kanımız, Ereğli'nin başında bulunanların, hükümeti «aman eıendim, bizde ödenen ücret nerde var? bırakalım burunları kırüsm» teranesiyle avuttuğudur. Ama ne kadar za yıf da olsa, hepimizin olan bu yurdun her şeyinden sorumlu bir hükümet var olmak gerekir. Bu hükümetin bir Başbakanı, bir Sansyi Bakanı var olmak gerekir. Bu kişiler Erdemir yöneticilerine so rabilir: «Peki işçi ücretleri hiç bir yerde yok diyorsunuz ama, zatıâlilerinin maaşları her yerde var mıdır? Bu isletmenin tamamen işçi üretkenliği ile ilgili uygulamalan ve yan ödemelerinden mini etekli sekreterler kadar işçi nin yararlandırılmaması reva mıdır?» Bunu hükümet ilgili yöneticilere sormaz, grev üzerinde bugüne kadar olduğu gibi ilgisiz ka lırsa, inkâr edilemez bir sorum içinde kalacaktır. Devlet Malı tiyle DİSK'i ve onun sendika üye si olan Madenİş Sendikasına ölümcül bir darbe indirme niyetinde midir? İktidara geçecekleri ni hesapladıkları AP hükümetlerine bu yolla bir hizmet sunup yerlerini mi garanti ediyorlar sanırlar kendilerini. «Erdemîr»in durup yatması az bir sorun değildir. Şimdi oturduğumuz sandalyeden, gazete bUgile ri ve kendi bildiklerimizle bunları yazıyoruz. Gelecek hafta ilgüiler den bilgi alabilirsek konuyu daha geni^lcteceğiz. Yalnız bu iltV sizliklerdf bir kasıt oİduğu yargı îhmalin bu deırioetil • •ı»ümkün sma varacakrBedenle» vardır. Bu gibi göriinmeyince akla fu geli kasta ilgilileri götüren hesapları, yor: Acaba, «Erdemir>in yönetici tehlikelidir ve yurt yararlanna ay leri sonuna kadar daj'atmak sure kırıdır. f ı çok az vaktiniz kaldı! DİSK, Ereğli Demir ve Çelik îşletmelerinde toplu sözlejme ve grev yapma hakkını Madents Sendikası aracılığıyla elinde tutmaktadır. Toplu Sözlesme Görüşmeleri süregiderken Erdemir (Ereğli Demir ve Çelik tşletmesinin kısaltılmış ismi) ürünlerin« zam yapılmıştır. İşçi bu zammı da göz önünde bulundurarak ücret zammı istemişür: Birinci yıl 2JS lira, ikinci yıl 2.5 lira birim ücrete zam. îşverenin önerisi şu olmuştur: Birinci yıl 175 kurus, Nisan'dan sonra da • 15 zam. İşçi/ « ler aynca yan ödemelerde memur lara 2,4 katsayısı uygulanırkea kendilerine 1 kat sayısuun uygulanmasının nedenini anlamamışlar dır. Eşitleme isterler. Bunun yanında daha bazı istekleri daha var ama, tarafsız olabilmek için biz kimseyle 'Ne DÎSK'le ve ne de diğer taraf yetkilileri) konuşmadık. Şimdi zaten değineceğimiz asıl konu da bu değil. 8 Milyon Lira /«fc/«V^^«lk«V^.'««W*/«V^.«V^r^r^^*^«V«».«k«V'«»^«W«k«»V«»^«fc.«fc.«fc«V«»^# HEDÎYE EDECEGÎM!.. \ t Her ilde altı «SAY1N ARAŞTIRMASEVER.e serbest muhasebeci olarak hazırladığım <TÜRK GELİR VERGİSİNDE OTOKONTROL» isimli ön kitabımdan birer adet hediye etmek isüyorum. KECDET KEPSUTLUOuLU İktisatçı P. K. 1276 ISTANBUL (Cumhurijet: 7804) Şartlarda anlaşma olmayınca Ereğli'de grev başlamıştur. Ereğli üretim yapmıyor bir aydır. Ereğ li'nin bir günlük üretimi 8 milyon liradır. Işletme bir ayda 240 milyonluk bir üretimden milll ekonomiyi yoksun kılmıştır, greve neden olmakla. Ama yurdumuzun ekonomik kaybı bu vakanın çok ötesindedir. Ereğli ürünleri bazı tüccar ve sanayiciler tarafından satm alınıp yeni ürünler yapılır ya da inşaatlarda kul lanılır. Montaj endüstrisinin her dalı ve inşaatçılar bu durumda çaresiz kalmıslardır. Her 1 liralık sacm üzerine 1.5 lira daha değer katılarak üretim yapıldığı he saplanırsa kayıp günde 20 milyon ayda 600 milyon liradır. Her gün bu kayıp siddetlenen etkilerle TEŞEKKÜR büyümektedir. Çünkü, ellerinde sac ve demir stoku olanlann bu Oğlumuz M. Onur Sürek' stokları tükendikçe, bunalım çeln kronik bademcik amelikilmez hâle gelmektedir ve daha yatını hazakatle yapan da gelecekür. K.B.B. Mütehassısı Sn. Olay önemlidir. Ama daha önem Op. Dr. li olan. roUH ekonomi alanında bu kadar önemli bir durum karşısmda Saym Naim Talu hüküme tinin kayıtsızlığıdır. Bu ölçüde bir olay a. bu derece bir kayıtsızlık sadece savsaklama ile açıklanave Narkozitör Sn. Dr. YILmaz. Burada kisisel kusur dışmMAZ GERAY ve Hemşire da başka nedenler aramak gereMüzeyyen H"çerci ile Hakir. Zaten yazıya DİSK'i anlstaseki Hastanesı 2. K.B.B. Serrak girmemizin nedeni de budur. visi personellne teşekkürleBu işte bir çeşit sabotaj vardır, rimizi sunarız. bu işte DİSK'in başının yenmesi Babası: S. SÜREK kastı vardır. Ama millt ekonomi(Cumhuriyet • 7806) yi bu ölçüde aksatarak bir sendi kanın bagmı yemenin oyunları çok Snııı Cumhuriyetin 50. yıl çekilişine katılmakta acele ediniz Son parayatırma tarihi: 8 E K I M 1973 milyon liralık DOĞAN KÜNTAY GARANTİ BANKASI lAj<ınslur: TÜRKİYE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear