26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CÜMHURİYET 15 Kasım 1972 r VATAİIfJAiNiL V8îft5EN.riRAL ULAM, ÜU AtAMlZA VA(l. 'LMİj ,ÖÜ ÇE^T 4AHıl CoKTAN I?AIA«0(K 6 ü (SifiilEKı'M YAMLtf fıRı'ıiLffcft£ .. BufLttf MALÎ &ÎİÜİMUZ ÎKCE YA YWUi|LM^(Z . Vuk OSMANLI D E V i f M ÂLİii HM&. AYAKFA VURWMüli)A A^UKTAM OİEUIER VAp fcEM, HEHtÛN 8İİWATAM PARÇAM! SAMfll HEPEfİMİZ OLMâ5ACMW.liaAil.LA H Btf ı'UEP KAMf HAiJF îİUt f LAi(M,PİPU)MA * İzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANI 101 «Yalnız bu iş, kademeli, yavaş yavaş olacak anneciğım. Gulseren'in annesini alıştırmak içm, bir sure hazırlanan katta oturur görüneceğız. Sonra tası tarağı toplayıp sizin yanınıza geleceğiz. Zatea Uğur da yakında bir gelin getirecek Ahter Hanıtna.. anlıyorsun ya ..» «Anlamaz mıyım oğlum...» dıye, daha fazla heyecanını bellı etmemek içın mutfağa yürudu. Bu sırada sokak kapısından bir ses geldı: Babam, anahtarıyle kapıyı açıyordu. Gulseren. karşılamak için kapıya koştu. Babamın terliklerini giyerken Gülseren'le konustuğunu duyuyordum: «Beni aldattı kerata... öyle sanıyorurn ki bütün bayat pastalan seçip paketledi. Sonradan suratından anladım. Konuklara rezil olacağız'» «Üzülmeyin babacığım; ben yemekten son ra hemen evde bir kek yapanm. Aksamüstüne hazır olur...» •Aferin! Işte bu ıyi olur...» Gülseren, elinde paketle mutfağa yürüdü. Babam da canı sıkkın salona girdi. «Hoş geldıniz!» deyip, masanın üştündeki gazetelere bakar gorundüm. Albay, şoyle bir gazetelere goz attı önumdeki: «Okudun mu?» diye, sordu. «Okudum.» derken, en üstteki gazetenin mansetine bir goz attım: D.P. Grubu, tahkikat komisyonunun kurulmasına karar verdi! diye yazıyordu. Altındaki yazıyı yüksek sesle okumaya başladım: «Komisyon, gazeteleri mah keme karan olmadan kapayabilecek: istediği kişıyi sorguya çekebilecek.. tutuklayabilecek.» «Yeter yetcr'» diye söylendi babam, «geberecek it, cami duvanna siyermiş. . Sabahtan berı kahvede biz. emekli milleti hep bu konuyu görüştuk...» Yürüdü ellerini yıkamaya gitti. Bu arada Gülseren, sofraya birşeyler CPtirdi. Ona, «Gördün mu, dediğım nasıl çık^Btfttemın öflresi, bayat pasta filân değil: bafiaiîe".'. Taşlandı artık, e«Hsi~glbl öfleesini saklayamıvor da birseyleri, başka şeyleri bahan« ediyor...» «Nive kızmış? Bîlelim de ona göre söz edelim.» «Tahkikat komisyonu gerçekleşiyormuş ..» «Şu Menderes de amma da inat adam ha...> Bu sırada salona giren babam, Gulseren'in son sözlerini duydu: «Buna inatçılık denmez kizım; düpedüz budalalık denir...» Gülseren, tam Albayın istediği karşılığı verdi: «Arayan mevlâsını da bulur, belâsını da babacığım!» «Tamam! Ben de biraz önce Emre'ye bunu söyledim.» Yemeğe oturduğumuzda annem gelecek konuklardan filân soz açtı. Her pazar bir evde oturup, babamın deyisı ile «Durumun Muhakemesini» yapıyorlardı Avukat Suphi Bey, Hasip Bey, vazar Hasan Bey ve babam. Bu hafta sıra bizim evdeydi. Biraraya gelince konuşmalan çok ilginç oluyordu. Böyle düsünürken aklıma geldi. Babamı yatıştırmak için, «Bu tahkikat komisvonu yasasını Meclis'ten geçiremez Menderes» dedim. Albay, elindeki çatalı bırakıp bana döndü: «Nasıl geçiremez? Medis'te çoğunluğu var oğlum1» «Kim dur diyecek bü adama?» «E.. belli olmaz.... Dur diyen bulunur elbette..» Gulseren, soze karıştı: «Sırası geldi söyleyeyim: Daba önce telâslanırsınız dıye soylemedım. Dün, Ataturk'ün heykeli önünde üniversitelilerle mitingteydim. Çok guzel bir gösteri yaptık!» Hepimiz, hayret le ona döndük. O, sâkin sâkin anlatıyordu: «Bu Tahkikat Komisyonunu protesto ettik. Ben, evden Nazlı'ya gitmek için çıkrnıştım. Bir de baktım: Gençler, ellerinde bayraklar, pankartlar yurüyorlar. E.. biz d"e genciz, az çok mürek kep yaladık.. Heyecanlanıvermişim. Arkalarına düştüm. Yurürken, yürürken bir de baktım kalabahğın ortasına, oradan da en önlerine düsmuşum. Hem yürüyoruz, hem de marşlar söyleyip, «özgürlük!», «Menderes, çekil!» diye bağrnyoruz. Heykele yaklaşüğımızda bir deliksnlı, iki saplı bir uzun bez üstüne yazılmış bır yanyı açtı. Bir sapını, «Ayşe!» diyerek çağırdığt bir kıza verdi. Öbür Sapını, o sıra ben, gözüne iliitiğim için, «Sen de şu,sapır.<îan tut kafdeş!» diye bana verdi. Bezin üstünde ne yazıyordu bıliyor musunuz?» Annemle ben, büsbütün şasırmı; Gulseren'in yüziine bakıyorduk. Babam, son derece keyiflenmişti. Sakin sakln sordu: «Ne yazıyordu Gülseren?» «Menderes! Sonun geldi!» (ârfcma Diyarbakıra geldigimizin UçünCü günüydü. TUmen Kutnandanı Yarbay Bekir Sami'nin beni çagırdığuıı ve Valı'nın yanın da bulunduğunu söyledıler. Gittiın. Içeri girdim. O tarih te Diyarbakır Valisi olan meç hur Dell Hamit, Bekir Sami, Kurmay Başkariı Basri oturuyor lardı. Kumandan sordu: Karacadağ Bucak Müdürü bir subay tarafından döruLmü? bu subayı tanıyor musun? Ben dövdüm. Niçin? Arüattırp. Bunun iizerine eçraftan bir çok kişiye ve hayli Jandarma subayına dayak atmakla meşhur Vali Delı Hamit yerinden fırladı, ve: Sen kim oluyorsun, bir bucak müdürüne nasıl el kaldınyorsun? diye dövecek gibi üstüme yürüdü. Ses çıkannasam bel ki daha da ıleri gidecekti. Ben derhâl Kumandan Bekir Sami' ye sordum: Bu adam kim? Vali. Ben zaten Valiyi tanıyordum, ve suali kasten sormuştum. Devam ettim: Ben sızin sorulannıza cevap veriyorum. Bu adam bir lâf daha söylerse, lâf söyleyemez hale getiririm. Bu beklenmedik çıkışım Uzerl ne Vali yerine oturdu. Bekir Sami bana: Haydi git! dedi. ; Yüzbaşı Selahattin'in Romanı Boş.uğu doldurmak için Akın akın munacir kafilelerl önumüze çıkıyor, tüyler Urpertici olaylar anlatıyorlardı. Zaten anlatmalanna gerek yoktu. Durumlan herşeyi anlatıyordiı. Palu'ya böylece varabilmiştik. Palu'da, Rahmi, Cemal, Emin Ali, Vahdettin bir evde yatıyorduk. Bir akşam ki ertesi sabah Kigi ypluyla Erzurum'a ha reket edecekUk Basri bey gel di: Ben emir aldım, tümenden aynlıyorum. Halil Bey tekrar Şarka ve trana gidiyormuş. Ben Halil beye iltihak edeceğım. Benım yerime buraya bir kurmay subay tâyin etmişler, fakat Bekir Sami beyden başka kurmay subay olmamasım, yakında kurmay olacak olan Hüseyin Rahmi^i Tümen Kurmayı yapmasını rica ettim. O da kabul etti. Bunun için Uzülmeyin. Çok sövdiğimiz Basri'nin başımızdan aynlmasma çok müteessır olmuştuk. Aramızda tartışmalar oldu. Hepimiz Basri'yle gitmek istiyorduk. Bunun üzerine Basri kumandana gitti ve rica ederek dört subaym (Cemal, Emın Ali, Vahdettin, ben) kendisıyle beraber git Derleyen : tihan SELÇUK yarak sevinmek ısterim. Başta Yüzbaşı Basri olmak lizere hepimiz kumandanin elini öperek aynldık Çok sevdigim ve bağlı olduğum Rahml* den aynlmak da bana hazin gel dı. Bırbırünızı unutmamaya söz verdık. Karakışın en güçlü günlerinde Ruslara karşı yapılan taarnız sonunda yüz on iki bin kişilik Türk ordusunun elli üç bin ferdi donuyor, yedi bini esir düşüyor, otuz bini de hastanelik oluyor. Selahattin'in birliği bu durumda İran yolundan dönüp, Şark cephesine yöneliyor. mesine müsaade aldı. KİRACI GtBt Palu, Murat suyunun dik bir yamacında, bütün Dogu kasabalan gibi Ortaça? ilkelügınl yaşıyorduk Sabah bes subay, on kadar er ve yırmi hayvandan mürekkep kafilemiz hareket etti. Musul'a çabuk vetişmek için geldigimiz şose yolunu bırakıp, dag vollannı ızlevecektik. Ancak bu yollar vahşi Kürtlerle doluymuş Mahallî Hükümet memurlan çok dıkkatlı olmamızı tavsıye ettiler Biz de ken dı ÜTkemızde düşman toprağmda hareket eder ?ıbı tertıbat alarak vürümeye başladık 1299* da kurulan üsmanlı tmparatorlugu 1915te. vanı filö yıl sonra bir hükümet kuramamıştı. Bu topraklarda hâlâ kıracı gibi oturuyorduk. O gün akşama kadar taşlık ve dar patikalardan geçerek bir dağın tam tepesinde. su başında, ağaçlık bır köye geıdik. Palu'nun elli kilometre euneyınde Kerdo kdvü idı bu.. Köy halkı Türkçe anlamıvordu ve bu ınsan)8r ömürlerınde bcım kıyafetimizde kişiler «örmenMs lerdi. Yelnra üstümüzde taşıdığımız sılâhlan tanıyorlardı Ge ce orada kaldık. Bır subay ve üç neferle nöbet tutarak. bir baskına karşı bulunarak sabahı ettik. Gün doğdugu zaman bu dagın Ergani Diyarbakır şosesine tnen yamacmı izleyerek vUrüdük. Akşama kadar hemen hemen taştan taşa atlayarak ve yaya olarak yola devam ettik. Gün batarken bır dere kenanna gelmıştık. Adı, Maden suyu ldi. Su başında Ko nakladık. Karyolalanmızı açıp yattık. Tabii nöbet ve dikkat hali devam edjyordu. AYRILIK Tümen karargâhı erleri sabah Kuzeye ve biz de Basri beyle tekrar Diyarbakır'a ve oradan Musul'a gitmek üzere karar verıldi Bekir Sami'den ayrıiıyorduk. Bekir Sami, cesur ve kararlı bir insandı. Kumandası kuvvetliydi. Bir gün yolda karargâha giderken benim atım Urk müstü: Hayvanı tutamadım. Kumandana çarparak ileri geç tim; epey ugraştıktan sonra ata hâkim oldum. Bekir Sami bana dedi ki: Ata cesur bıniyorsun, ama ata binemiyorsun. Bundan son ÖRNEK OLSUN Olay akşamı, Yüzbaşı Basri beni çağırdı: Bekir Sami ve ben, senin davranışından çok mernnun olduk; karakter ve ahlâkına bayıldık. Vali senin derhâl tutuklanarak adliyeye verilmende israr etti. Ve durumu Dahiliye Nezaretine (Içişleri Bakanlığı) ve Başkumandanlığa yazacağını söyledl. Vali «Böyle her subay bir memur dövmeye kalkarsa Hükümet idare etmeye imkân kalmaz. Bu subay örnek olsun diye cezalandırıtaıalı» diyordu. Bekir Sami «Müliyetine bu kadar sahip olan ve ben Tümen Kumandanı sen Vali iken ikimize birden haysiyet ve şerefine bir>tecavüz olursa her şeyi ya pacağını pervasız söyleyen bu subaya yalnız saygı duyanm, kendisine birsey yapmak elimden gelmez» diye direttı. ra uzun zaman attan inmeyece gız, ögrenirsın. Henüz kurmay olmamış ve rütbesı Uste§men olan HUseyin Rahmi'yi iümen kurmaylıgına kabul etmesi ve başkasını almayacagına söz vermesi kumandanı gözümüzde büyUtmüştü. Ertesi sabah veda için gittiğimizde: Çocuklar. dedi. vatan hız metinin yeri olmaz Sizin bu hizmeti baska bir karargâhta yapmak istediğinizi Basn bey söyledi Ben de muvafakat ettim. Gidiniz müstenh çalışınız. Yalnız bir şeyi unutmavınız. Vatan çok hızmete, cesur hizmete, bilgili hizmete muhtaçtır. Bunu ondan esirgemeyiniz. Hepinizin basanlannızı du > 4 0 yıl önce Cumhuriyet ONDRA, 14 (a.a.) Bahriye Nazırı dün öğleden sonra Avam Kamarasında söylediği bir nutukla Amerika ve Japonyanın lzledikleri deniz inşaat siyaseti karşısında hukümetinin 1933 deniz progra mını değiştirmesini teklif etmiştir. Hakıkaten Bahriye Nazı rının hafif tonlu 4 kruvazör in sa etmek niyeti vardı. Şimdi ise Washington ve Tomyo tezgâh larında ağır kruvazörler yapılması karşısında bu hafif kruvazörler yerine silâhlan artırmıs, dokuzbiner tonluk yenl tip iki kruvazörle Arethusa tipinde daha hafif 5200 tonluk 15.11.1933 I SİLÂHLARI ARTTIRMA MESELESİ olmak üzere 3 kruvazör insaJaponyadakı deniz sıyasetınsına karar vermıştir. tje yapılacağı bildırilen değişık Bahriye Nazın bu program liklerin de Londra Deniz Muadeğişikliğinin'yeni masraflara hedesinin doğurmus oldugu da sebep olmayacağını sözleri memnunsuzluklardan ilen gelne eklemiştir. diği açıklanmıstır. MADRÎTTE milletlerarasl tıp kongresinde kanserin bulasıcı olmadığına karar verildiğinı söyleyen Dr. Hamdi Suat beye karsı Operatör Cemil Paşa, bunun aksini iddia ederek bir beyanat vermiş, bunu dünkü sayımızda yayımlamıştık. Bugun de Hamdi Suat bey Cemil Paşaya cevap vermekte ve «Kanser meselesı lâboratuvar işidir. Bu lâboratuvarlarda uğraşmayanlar bu işe karışmamalıdır. Kanserin uzviyettekı ktmyev! tagayyürden ileri geldiği muhakkaktır. Güneşsiz ve rutubetli yerlerde oturanların kanser olacağı asla varit değildir» demektedir. MALKOCOĞLU yazan veçızen.Ayhan BAŞOGLU ÇELİK HANÇER ŞARK CEPHESt Bizi îran yolundan Erzurum'a döndüren sebep neydi? Çarlık Rusyasının kuvvetleri 1 Kasım 1914 gtinii Dogu sınınmı zı geçmisti. Hasankale civarında başlıyan muharebelerde (10 Ocak 1915) Üçüncü Ordumu» hemen ttimüyle mahvolmuştu. O tarihte Enver Paşa otuz bes yaşmdaydı. Rus ordulanna kara kışın en güçlll günlerinde yaptığı taarrus sonunda, yüz on iki bin kişilik Türk ordusundan elU üç bin kişi soğuktan donmuş ve ölmüş, yedi bin kişi esir olmuş, ve otuz bin kişi hastahaneye düşerek savaşamaz hale gelmısti. Biz bu boşluğu doldurmak için Iran yolun dan dönmüstük. Şark Cephesine, âdeta Sibirya kadar soğuk bir âleme gidıyorduk Ruslar ise bu savaşta on bin donmuş, yirmi bin ölü ve hasta ve iki bin esir vermişlerdi. Baş kumandan Enver Paşa muharebe sonunu 10 Ocak 1915te Sadarete (Başvekâlete) şu telgrafla bildiriyordu: «Sadarete tstanbnl RQS ordusn tunamryle mağlup edilmemiş ise de, hnduttan dışan atılmıştır. Yorulmnş olan ordu, Ileri harekete hazırlanmaktadır. Ben Hafız Hakkı Faşa*ya kumand»yı vererek tstanbula çelivonun. Bnnun mahrem tutul masını rica ederim. Enver j» Hafız Hakkı da Enver'in sınıf arkadaşı ve 35 yaşındaydı. Şark Cephesinde dunım bu iken, biz 1915 yılı Şubat ortalanna doğru. yağmurlu bir havada atla Diyarbakırdan yola çıktık. Birinci günü on beş kilometre yürüyerek Deveboynu'na, ikinci günü Osrnaniye'ye ve üçüncü günti dağda bir köy civannda kalarak dördüncü günü Ergani madenine geldik. Bir gün orada kaldıktan sonra iki gün atlı yürüyüsle Palu"ya vardüc YARIN: SANDIKLARDA DİNAMİT VAR DİŞİ BOND f A Cl ~ ^ / M T / *// 12UFUS'IJ BULMfiÜ , fcfN ÖNC£ BfR fPUCU •ELE ©EOJBMEU'VTZ. SEKI MEUCrMGONFvı^ iDEtc SERSEBlLECl ilA.BEN DE TİFFANY JONES 6ÜZEL . BİZİ/A BESSJE NE GARTH BAŞIBOŞ Yollarda Sankamıs Muharebe sine girmiş, yaralanmış veya has talanmış, Konyalı, Sıvaslı, Eskisehirli özetle Andolu'lu Türk ço cuklanna rashyorduk. Ordu bunlan bos bırakmıştı. Onlar da hasta ve yaralı, dağlardan şehirli özetle Anadoluiu TUrk ço ğu da Ermeni ve Kürt çetelerin ce öldurülüyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear