22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA İKİ: :CUMHURİYET= 14 Arahk 1971 1 T nsan bir irakânlar varlığıdır; bn ım. * kânlar, temelini, insanın biopsişik büiünlüğünde bnlur. Bn imkânlan gerçeklestirmek, geliştirmek, insanın kendi elindedir; bunu sağlayan efitim ve eğitilmedir. Eğiti. min insan hayatında oynadıgı role, Alman filozofn Kant büyük önem verir. Kant'a göre «însan, ancak eğitim sayesinde insan olur. tnsanda önceden mevcut olmayan bu nıteliği, eğitim çerçeklestırır; çunkü insanın tabiî kabiliyetlerinin gelismesi kendıliğinden olup bitmez; tabiat insana hazır kabilıyetler vermeraistır. Tabiat, insanı, sahıp olduğu kabılıyetlerin, imkârüarın, çekirdekleriyle donatmıs onları geüştirmeyi de insanın kendisıne bırakmıstır. Tabiat, insanı dunyaya fırlatmıs ve sankı sunu soylemıstır: Eğer sen gunun bırinde bir basdrıya, bir mutluluğa erişirsen, bunu sen baska bir kuvvete, bir variı. ğa tfeğil, yalnız ve yalnız kendıne borçlusun; en alt basamakta kalman da, en ust basamakta bul'jnman da senın kendı eserındır; baska bir kuvvetın. hatta tabıatustu, ınsanüstü bir varlığın da sana yardımı dokuntnamıstır.» at bunun için Insanın bütünluğuvle diğer canlı varlıklardan farklı olan bir özelliğe sahip olması gerekir. Bu da insanın biopsişik kabiliyetleri, imkânlan bakımından «eğilip bfljcülebilen», sekil kazanabilen bir varhk olmasıdır. Canlı bir varlığın «eğilip bükülebUmesi» detnek, onun şekit kazanabilmesi. kazandığı sekli, hayatı boynnca gelistirebilmesi. islevebilmesi demektir. Eğıtimin insan hayatında önemli bir \et tut. ması, insanın hersevi öğrenmeğe mecbur olmasına davanır. İnsanın bütün edinmeleri eğitimin bir ürünüdür. Tabiatın insana ver. diği ham kabiliyetlerin. imkânların gerçekleştirilmesi. ona uygulanan eğitimin bir fonk. siyonndnr. Ancak, egitim teorik. pedagojik bir doktrin olarak tesirsiz kalmağa mahkümdur. Eğitim alanında eldc edilen bütün basarılar \e basarısızhklar, hayatın, reel olarak yasanan hayatın bir sonucudur. Eğitim teorileri bize ancak eğifimin şekillerini. kolaylıklannı öğretebilirler; yoksa insanı eğiten, yasanan reel hayat fenonenleridir. Eğitme ve egitilme sovnt fikirlerle, oğütlerle elde edilemez. E|er bir memlekette ağaç sevgisi yoksa, ormanlar yakılıp yıkılıyorsa, cski Te yeni sanat eserlerine karsı saygısızlık varsa, herveri öğütlerle donatsak da, durumn deijistiremeyiz. Ağaç sevgisi, genel olarak tabiat sevçisi, sanat sevgisi, insan için bir hayat biçimi olursa, vani insan bö>le bir havat biçimi içinde gözlerini açarsa, ancak o zaman bir sevginin. anlavısın uvanması sbzkonusn olabilir. Bu bakımdan eğitimin ilk ve önemli basamağı ailedir. Aile eğitimine ait olma>an. \asanan hayat baline gelmeyen bir sevgi, bir anlayıs, dısardan, teorik olarak yapılan telkinlerle, öğıitlerle meydana getirilemez. Bn, bütün hajat fenomenleri için geçerlidir. Bunun başlıca se. bebi, insanın tarihî bir \arlık olmasıdır, vani insanın jüzvıllar bojunca ortava koydnğu basarılar kaybolup eitmezler; nesilden nesile devredilip devralınırlar. Her nesil bövle bir basarılar dünyası içinde gözünü açar Prof. Dr. Takiyettin MENGÜŞOĞLU ve yetlşır, gelışir, onlara yenilerini katar. Kesintisiz süriip giden bn basarılar, insana bir form kazandırır. Bu bakımdan eğitimin birbirine bağlı olan, içiçe giren .ki basamagı vardır: O insan basanları dünvası. vanı tarihi çevre. Belli bir tarihi çevre içinde dunjaya gelen çocuk, bu çevrenin basanları ile form kazanır, eğitılir, gelisir. O Form kazanma, eğıtme ve yetistirme \etiskinler ve onlann Uurumları (okullar, eğitim metodları) taratından yönetilir. Kurumlar tarafından yonetilen eğitim, belli bir gayeye, ideye çöre düzenlenmclidir. Şimdi bu basamaklardan ilkini anlatalım: hizmet savılmadığı, tespıt edılemez. Bu durumda okulla çevre arasında bir nçnrnm açılır. Fakat eğer çevre, basarılan bakımından zengin t e düzenlı olursa, basarılar arasında bir ortaklık varsa, neyin baklu neyin haksız olduğu, neyin hizmet sayıldığı, neyin hizmet saMlmadığı tespıt edilebiliyorsa, o zaman çevre. okula vr eğitime yardımcı olnr. Eğer çocuk, okulda söylenenlerle reel hajat arasında bir uygnnlnk görmez, üstelik reel hayat okulu valanlarsa, okulda öğretilenlerin hiç bir tesiri oLmavacaktır. Eğitimin başarısız kaldığı bu hallerde sık sık eğitim ve öğretim plânları değistirilir, yahut bütün kabahat sosyal çevrenin ahlâk bozukluğunda bnlnnur; bütün knsurlar sosyal çevreye ynklenir. Ovga sosyal çevre, insanın kendisinin bir ürünüdür: onn bozraak da, düzeltmek de onun elindedir. Bundan baska sosyal çevrenin bozuklnğn ön vargılara da dayatılmak isteniyor; bozulma sebebi, okullarda din ve ahlâk eğitiminin eksikliğinde gb'rülOr. Böyle bir düsünce her türlü temelden yoksundur. Nitekim radvolarımız ağaçların, ormanlann taydastndan durmadan sözeder. Bu öğütlerın faydasızlığım her safduyn sahibi bilir. Tesirli «lan yasanan hayattır. Eğitilen insan. yakın çevresin. de bir hak dnvgusundan hareket edildiğini, başannın ancak mesru bir çalısmanııı karşılığı olabileceğini gorürse, o da baska türlü hareket etmez. Fakat eğer insan. kazanç. ların, mesleklerin, ancak hileli vollardan çidilerek elde edildiğini görür, ehlivetin, dürüstlnğün bnrada bir rol oynamadığını hissederse, onnn da aynı şekilde hareket ede. ceğinden süphe edilmemelidir. Yetısmekte olan insan, komşasunun sıfırdan baslayıp birkaç yıl içinde milyonluk bir servete sahip oldugunu; bilgi ve kabiliyet bakımından daha aşağıda olanların, kısa bir zaman «onra mesleklerinin tepe noktasına ulastıklarını sörürse, inançları sarsılır. Baslangıçta o buna isyan etse, kötümser olmağa baslasa bıie, eğer inançları yeterince sağlam değilse. o da ilk fırsatta bu şekilde zengin olmanın \e mesleğinde yükselmenin çarelerinı ara>acaktır. Bnnnn sonucu da düzenin bozulması kaçınılmaz hate gelir. tşte bütün bunlar ve bnnlara benzeven hallerde hiç bir telkinin, hiç bir din veya ahlâk eğitiminin tesiri olmaz. Asıl problem çoğunluğvn dürüst olmasını sağlamaktır; ancak o zaman sosyal çevre bir düzene girme yolunn tntar. erçi çoenğu birinci voğuran, G ona sekil kazandıran derecede çevredir: aile ve çevre ve insan Eğilimde tarihî Tarihî çevre ekil kazanmanın, yetisme \e gelismenin ilk basamaği, insanın içinde doğup büyüdüğü tarihî çevredir. Tarihi cevre, insan basarılanndan, düsunce dunvasından meydana eclir. Tarihî çevre. .vani çocuğnn içinde bulunduğu çevre, pozitit ve negatif değerlendirmelerle, tabiat, insan ve çocuk hak kındaki görüş tarzlarıyla bezcnmistir. Bu Körüş tarzları, değerlendirmeler, köklerini, Urihin karmnlık çağlarından. simdinin en son buluşlanna kadar. bütun insan basarılarında bulurlar. Bu tarihi çe\re, düşünme \e değerlendirme dünyası. yeni neslin sekil kazanmasına, yetismcsine .vardım eder, ona kendiliğiaden sekil kazandırır. Bovle bir sckil kazanma, pasif olan bir sekil kazanmadır; o insan grubunun başarılarının üstünde bulunduğu basamağın vüksekliğıne bağlıdır. Bu basamak ne Kadar altta ise. sekil kazannra da o ölçude basitleşır, sadelrsir; hatta basit bir bakımdan öteye gitme\ebilir. Böyle bir bakım, sadece çocnğun hayatta kalmasını gözetir; labıî hu durumda çocuğun yasaması tehlikeye düsebilir de. Çevrenin basanları yüksek bir basamak üzerinde bulunnrsa, o zaman ilim, çocuğun bakımından eğitimine kadar, bfltününiin sekil kazanmasına. onda mevcnt olan imkânların gerçeklesmesine hizmet eder. Her insanın içinde dogup büyüdüğü bu tarihi çevre ikî kotupludur. Çevre, >a okul ve eğitime yardımcı olur, yahnt onu bozar. Çevreyi meydana çetiren basanlar (akir olduğu, çevrede bir düzenin. ortak bir dü. sünce dünyasının bulnnmadığı. basan ve değerlendirmtlerde bir kaosun hüküm sürdüiü verde, çevrenin eğitime tesiri yıkıcı olnr. Bövle bir yerde neyin haklı, neyin haksız oldntu. nevin bir hizmet sayıldıgı, neyin bir yasanan reel bayattır; fakat oknl da küçümsenemez. Oknlda eğitim pasif olmaktan çıkar, aktif olan, yonetilen bir şekil kazanma olnr. Bu bakımdan eğitimcilerın sorumlulukları büyüktür. Onlann birinci derecede rirnek olmaları gerekir; çünkü genç insanlara örnekler tesir eder ve genç insanları bütün. lüğü ile eğitecek olan onlardır. Aile ve çev. renin eksik bıraktıklannı onlar tamamlavabilirler. Eğitimciler, tavır ve hareketleri, davranısları, eylemlerirle tesir ederler. <)nlar yeni yetisenlerin bütün kabiliyetlerinin gelismesine. gençlerin hak ve haksızlık duv. gusuna, bağımsız tavır ve hareketlere. bağımsız bir düsünme ve yargı gücüne sahip olmalarına çalısmalıdırlar. Oknlun bu alandaki rolii çok önemtidir. Yeni vetisenlerın bağımsız bir düsünrae ve yargı gücüne sahıp olmalannı sağlamak mümknndür. Bnonn için çocuğun nasıl bir eğitimden geçraesi gerektiği, bilinen, arastırılmıs olan bir problemdir. Bu, özellikle reseptit bir eğitim tarzı yerine, aktif bir eğitim tarzının geçmesivlr saflanabilir. Fakat bu da eğıtımcıden çok şey ister. Bir defa kendisinin bövle bir durumda olmasını sart kosar. Fakat bızım memleketimiz icin bu da çok güçtür. Çünku biz, yüzyıliardan beri bir «hatız» gelenefine bağlı kalmışi7. Bu gelenek temelini, manasını bilmeden bir din kitabının ezberlenmesinde bulur. Vüz\ıllardan berı ınsanlanmız tannlanna ne dediklerini bilmeden seslenip duruyorlar. Bu anlamadan ezberleme, bngün çocukların dediğı gıbi dersrk, «bafızlama» rğitim ve öğretimin her katında süriip gider. Bu hafız geleneginden kurtnlmadıkça. aktıt bir eğitimin imkânı ortadan kalkmak zorun. dadır. Çünkü bu, öğrenme metodnna ait n. nemsiz bir ayrıntı değıldır. Farkında olmadan ilUderimize kadar islemis olan bu hafız geleneğinden dolaMdır ki, öğrenciler, ezberlenen, snya sabuna dokunmayan kavramlar bilgisini, konkre hilgıve. havata. realıte\p davanan bılgıve tercih ednorlar. Düsünme tembelliğinin kbkü alısageldiğimiz pasıf ezberleme kolayhğına dayanmaktadır. UNDEN UNE Ne sağcı ne solcu.. Sonuc tabiat gorüsünde gerekli olan değismeleri saflatamadan; oknlların müfredat program. larında yapılan aktarmaların, bu memleketten alınanını bırakıp, falan memleketten al. makla, istenen sonuca varılamaz. Eğitimde asıl tesirli olan, sosyal çevre. sosyal çevrenın verdiği örneklerdir. Bu bakımdan devlet adamları, kurumların basmda bulunan \o. neticilere de eğitimciler kadar sommluluk düser. Bir milletin sosyal havatında olnp bitenler, en küçüğünden en büyüğune kadar, bütün sosyal fenomenler, yeni yetisenlerin form kazanmasına tesir ederler. Kolavca değistirenm eceğimiz bu durnmnn, uzun \adede de olsa değistırilebilmesi, ancak çağın tarihî ve ilmî gerçeklerine uygun, acık bir eğitim idesinin. ^azboz tahtası yapılmadan, kesin bir şekilde uygulanması ile mümkündür. topluluğunun düsünce sefeB ir insankıymetlendirmelcrinde, insan ve rinde, Soleu propaganda, ll'lerin kabineden istitalan olayım. sağcıların reformları baltalamaları nedenine bağlamağa çalışmaktadır. O\sa Başbakan Nihat Erim, Karaosmanoğlu toprak refor* mu öntasarısı komisyonunu terk ettiği zaman, arkadaşuu koruınus, «Bu durum karşısmda hükümet karannı vermek gıbı bir durumla karşı karşıvadır» diverek istifajı hatırlatan söz söylemısti. O gün reformlan ve Karaosmanoğlu'ju destekle>rn Erim, şimdi solcularımız için çıkar çe\relerinin adamıdır, bıı kabine ise Ecevit militanlarının devimi ile (gobekçi) bir kabinedır. Hiç şüphe etmijorum, toprak rerormn öntasarısını sayın Karaosmanoğlu yerine bir başka bakan savunmuş olsaydı, belki yine sürtüşmeler olur, fakat tasarı böyiesine bir yara •!• mazdı, sebep basif, çünkü Atillâ Karaosmanoğlu işe yeni basladıçı zamanlarda sert bir tutumun ıçine girmiş, (merhaba) derdemez, aşırı cıkıslarla kendı aleyhine tepldler yaratmış, sonra da tanımadığı bir âlemden, parlamentodan esen riızgârların etkisiyle kendine sempatik bir vön verememiştir. îanı demek istiyoruz ki. istUasının reformlarla ilgıli Urafı pek azdır, o reformlarla ilgili taraf ise, yalnız basma dünyada hiç görülmemiş olan koliektif bir çekilmeyi ve beraberce Başbakana karşı vazi\et almayı gerektirmezdl. Llbet geçnıiş ıc unutulmasını temennı ettiğımiı bu olayda ba^lanın; hata, Sa\ın Erim'in iyi nhetle \e \akından tanımadısı ınftanları hükümete alnıası olmustur. Herbirı kendı alanında deşer olabilecek bu insanlar memurijetle, devlet adamlığı ardsıntlaki merhale^i asamadan »eni vazifelenne oturuma, elbet veni mevkilerine kolayca intibak edemezlerdi. «Onun ıçin sırtımızı » Mart Muhtırasına dayarsak munalefetsız. süresi belli olmayan ve istedığimızi yapabıleceğımiz, bir iktıdar halıne gelırız1» diye düşündüler. Marifet. demokratik düzenîn zoriuklarını, pençelese pençelese sabırla venerek netice>e ulaşmaktı.. \oksa rahmetli Haşim Pasa (•). misillu bu sefer parlamento>Ti, kamuoyunu ortadan kaldırarak devlet ıdare etmek çok kolay olurdu. E\et bö\le ıdare cok kolay olurdu ama.. bunun adı da ıdare olmazdı bövle kolav idare sistemi arayanların berbad «e perisan olduklarını da nedense tarih daima teyid etmiştir. örnek vermeveyim.. Çünkü bu örnekler bızim taribimizde, hattâ vakın tarihiınizde vardır. Biz solcu yorumlar ne derlerse desinler, rikrimizı henüz de;iştirmiş değiliz.. Bu arkadaslar süreklı başarı kazaıımak aşkı ile dıkensiz gül bahçesi aradılar. bulamaunca ıstifavı basarak aradıkları sonuca, nıuhtıranın iıçüncü maddesinı tahrik yoluvta ulaşmak istediler. \slında bu iste ne sağcılık, ne solculuk vardı, burada devlet idaresi acemiüği vardı. Takdir hatası tardı, istifa edenlerin bazılarında lüzumsuz acelecilik \e takdirsizlik oldu. Bunlar ekseriyetle genç, kısa sure içinde netice almak ısle>en de\let adamlığı tecrübesi az kimselerdi. Devlet idaresini umdukları gibi bulamadılar. cok defa duçmeve bastılar ama lâmha vanmadı, bu hale sinirl?ndiler. Onlann bu tecrubesız ihtiraslannı kendı düşünceleri istikametinde kanalize etrnerin çaresini arayan kurtlar da çıktı. Böylece bu kurtlar kendı bay larını yediler, hem de Türkive'nin muhtaç olduğu genç kınıselerin saf dışı olmalarına sebep oldular. L\et bu iste ne sağcılık, ne solculuk \ardı, yalnız müşterek bir ıstıfa ile onbir bakanın hatalı tutunıu vardı. öjle bir hata işlendi ki: o hatayı: bugünkü Nihat Erim kabinesi, tarzımuhal olarak on gün sonra çekilmcye mecbur olsa bile, yıne de onlann zunmetinden .silip çıkarmak mümkün o{maz.. tvvela bir kolc.jli üğrcnci mizacıvla \e oku) öğrencisi tesanüdü ıçinar istifayı bastılar, sonra da her biri bu istifanın gerekçesini arayıp tabiî büyük bir pismanlık içinde o gerekçeyi yaratmaya çalıştılar. (•) Okullar olmasa şu Maarif ne güzel idare edılır, dıyen zat. BUGUN YÂREH Emperyalizmin türii:. Milletlerin bayatında devlet yönetimi için bilim adamları değil, büyuk devlet adamlan değişmez, sürekli kurallar koymuşlardır. Bu kurallan onlara, hayatın gerçekleri mıldurmuştur. Başka bir deyimle, bu kurallar, gerçeklerin kendisidir. Bugun Hindistan ile Pakistan «rasır.daki savaşta, Rusvanın Hindistanı, Çinin Pakîstant tutmasında, 1848 yılında büyük Ingiliz devlet adamı Lord Palmerston'un iınlü kuralının işlediğini görüyoruz. Lord Palmerston: «Denrn ki, şu ülkeyi ebedî dost, bu ülkeyı sureklı düşman sanmak, kabul etmek; yanlış ve dar bir pohtıkadır. Ebedî ve süreklı olan çıkarlarımızdır ve bızlm gorevımız bu çıkarlan izlemektir.» Bugün a>ni ideolojiyi savıınan Rusya ve Çînin ikî ayn ülke arasındaki sataşta, birinin Hindistanı, diğerir.in Pakistanı tutması, işte; devlet olarak izlemek zorunda oldukları ebedi ve sürekli çıkarlarının sonucudur. Her iki ülke büyük de\let politikası izliyorlar, her ikı devlet de Asyada ku\\ct dengesi politikası izli>orlar. Bir kaç yıl önce Sofyada komünist partileri jetkililerinin toplantısir.dan dönerken, Rus jöneticilerinden birisi. Çekoslovak gelişmelerini isaret ederek dijordu ki; görüyoruz ki milHyetçiIik ve millî çıkarlar, sosyalist dayanışmaya milletlerarası ilişkilerde ağır bası>or. Bu Rus yöneticisi bir gerçeği açıklıyordu. Çunkü, tnillet ve devlet olarak varlığım sürdürmek isteyen her ülke, bu gerçeği kabul etmek zorundadır. tdeolojik bir dış politika. bu gerçekle bağdaşmaz. Bugün Çin, Rusyajı «Sosyal Emperyalızm» ile suçluyor. Hindistanı destekJemesini, bu açıdan dün\a kamuoyuna sunuvor. Rusvanın Hindistana arka çıkmasını «sosval emperyalızm» in Hindistan Pakistan yarımadasmı kendi etki alanına sokma çabalan olarak nitelendirn or. Düsünün, milletlerarası kuvvet dengesi ne kadar hızlı bir değişme geçiriyor. Deyimlcr nc kadar değişik anlamlar kazanıyor. Biz ^osjal de\Iet dejimini bilhorduU. Bugün bir «sosyal emperyalızm» devimi kullanım alanına giriyor. Emperyalizmin pek çok tanımlaması yapılmıştır. Bunların en ünlüsü, John A. Hobson'un tanımlaması ile Lenin'in tanımlaması idi. Şimdi, bunlara Çinin «sosyal emperyalızm» i katılmış olujor. Her halde, Çinin Birleşmiş Milletlere katılması ve AMada bu yeni »avaş, Rusyayı dünja gözünde bir ba^ka empenalizmin temsilcisi olarak tanımlamak olanagını, Çine vermiştir. Rusyaran bugüne değin Batı aleyhine kullandıgı bir silâh. bundan böyle ayni ideolojivi kabul etmiş, Çin tarafından onun için kullamlaeaktır. Ayrıca dünya komünist akımındaki bölünme de daha belirgin duruma gelecektir. Nitekim, Rusyanın azat kabul etmez kölesi olan Fransız Komür.ist Partisi, bir bildirge jajınlajarak, Pakistanı suçlamış, Rus tezini savunmuştur. Bu, her ülkede görülecektir. Böylece, han. gilerinin Rusvanın hangilerinin Çinin pesinde olduklannı anlıyabileceğiz. Haljan komünistleri bakalım ne \apacaklar Ne yaparlarsa yapsınlar, Birleşmiş Milletler bir dünva koliektif savunma paktı olmasmın janında, büyük bir propaganda plâtforumudur da. Orada yapılan konuşmalar, bütün ajanslar ve diğer araçlar aracılığı ile bütün dünvaya vayılır ve dünya kamuoyu şekiller.dirilmeye çalışılır. Çin bunu çok iyi bilmektedir. Ve de Rusjayı kısa sürede «sosyal emperyahst» olarak dünvaya tanıtacaktır. Rusja ve taraftarları ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, bu sloganın dünya kamuo\u tarafından öğrenilmesini önlijemijeceklerdir ir sanatçı, herhalde çok yönlu olmak zorundadır ama; ya bir devnmcı' Hem sarığı, hem şapkayı, hem çarşafı, hem mantoyu, hem teksesı, hem çoksesı kabul edebılır mı? Bir devrimci, hem haremi, hem kadın haklarmı sa\aınabılır mı? Sayın Talât Halman'a yazdığım açık mektup behrlı bir çevrede bılerek yanîış yorumlands ve tepkıyle karşılandı. N'edense kımse. Kultur Bakanının Galata Mevlevihinesınde ayın yapmasını eleştırmem uzerınde durmuyor da meseleye sadece tekses • çokses açısından bakıyor; ustelık çoksesı de ılU kı, Batı muzıgını kastedermışım gıbı ele alarak! Oysa bu memleketın tarıhı bir muzığı. yaşayan bir halk muzığı ve bir de Ataturk'ten sonra Oov atan çoksesli «evrensel» bir muzığı varüır. Bunu ne sız ınkâr edebilırsınız Bayan Karabey, ne Bay Aşçıoğlu, ne de ben ınkâr edebihrlm. Bufrün «Tarihi Turk nrnzığı» dıye sunulan dıvan muzığı orneklennın hem muzık metnı, hem yorum ve tını yoniınden asıllarının aynı olmadığını da ınkar edemezsinız. O\leyse bir Kultür Bakanının porevı. De\let Konser salonunda bozuk orneklerle Itri Gecesı duzenlemeden once, akademık bir çerçeve içinde araştırma enstıtüsü açmak, uzmanlara ikı üç asır oncesımn (gerçekten bir B Halman'ın tutumu ve destekçi/eri Suna KAN değer ta^ıdıklarma. ama artık y aşamadıklarına inandığım için «müzelik» dediğim) saheserlerını derlettırmek, sınıflandırtmak, ge rekırse aynı akademık çerçeve içinde seslendırtmek olmamalı mıdır? Yoksa şimdikı tutumun sonunu Bay Aşçıoglu ne guzel belırtmiş: Bugün Itri gecesı, yarm L'çuncu Sehm, oburgun Ha£ız Post Gensını de ben eklıyeyım: Daha sonra gunumuzun bestecilerınden falanca ile fılanca! Oradan çıkınca nereye geleceğımızı ben çok iyi gorujomm ve bu gıdışı beğenmı\orum. Pelu, Turk halk muzığı ve dıvan muzıgj nasıl gelısırV ba\ın Lâıka Karabey bu müzığın armonıje müsaıt otdugunu vazıvor \e bugunkü kullanılışını begenmedığını açık açık soyluyor. Oylevse varüış kullanılış şeklımn Devlet Konser Salonunda gunluk hayatın ıçıne sokulması nasıl onaylanabılır? Zaten Ataturk de a^nı şeyı dıleınemış mıy dı, «L'lusal, ınce duysuları, düşünceleri anlatan yüksek dejişleri. söyleyişleri» toplamayı, «onları bir gün önce. genel son mu siki kurallanna göre» ışlemeyı ıstemı\or muydu? Halk muzığır.'n bılımsel yöntemlerle derlenmesıne Ataturk nayattavken başlanmıştır, genel son musikı kurallarını oğreten Konservatuar ü nun zaraamnda açümışur. Kul tur Bakanı gerçekten Jaydalı bir :s yapmak istıyorsa «Bilimsel >ontcm» lerle halk muzığımn derlenmesine rıız vermek, dıvan muziğinde de bu harekete başlamak zorundadır. Ancak bu sayede «çağdaş» Türk bestecılerı ıstedıklerı zaman el atıp, çoksesli evrensel eserlerınde degerlerı aıreceklerı saynağa ko'ayııkla kavuşınuş olurlar Ama yozlas roış tekseslı pıyasa muzığıne çal gıcı yetıştırecek bir devlet konservatuarı açmak, ornmal yapısını kajbetmış dıvan muzıği brneklerinı Devlet Konser Salonunda halka sunmak gerıye do nüştür, Atatürk'ün devrımırj zedeler. 1 I Sliİji i 3K:::: • :: : : İ *:: l TARTISMA sıni, kamunun da bunda ona jardımcı olmaMiu dilerım.» SONUÇ rtık, bazı gerıcı gazetelerde terbıvs sınırlannı da aşan su tartışmalan. buvuK önderın 1934 yılında Parlamento önunde söylediğı tarihî nutka tekrar kulak verip, kısa keselım. Gelmış gelecek Kultur Bakanlannın va da baska kımselerın bu memleketı Atatürk'ün medenıyet, Batıcılık savaşına başladığı gurüerden daha genye götürmeye gucü yetmıyecektır. Atatürk' ün çızdıği yoldan sapıp da beni «Klâsik Batı müziği sanatçısı» sananlara verılecek ilk ve son cevabım budur: (Şundı cünlıyelım büyük önderi): «Arkadaslar! MALİYE BAKANLIĞI A (Basın. A. 1632124843/1020'o Tifotet€&iact MİLLÎ VARLIĞINI KORUMA VE IDAME HAVA KUVVETLERİNİ GÜÇLENDIRMEKLE MÜMKÜNDÜR. Tlj*K H*V* KUVVCTLEHİNI CUÇLEND Yardımınızı dilenen sakata değıl, onları dilendirmemek için çalışan d«rn«ğimize verin. Türkiye Sakatlar Derneği, ist.şb.çapa 214912 Güzel sanatlann hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde getürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, muBikide degişikliği alabilmesi, kavrıyabilmesidır. Bugun din letmeğe yeltenilen musiki >üz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. L'lusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan; vüksek de%işleri söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallanna gore ısiemek gereUtir. Ancak; bu sayede, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musîkide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığının buna değerince özen verme VERGİSİZO/o9FAİZÜ 1971 Kr.lK.NMAİSTIKRAZ1 TAHVILLERI 1376 Sayılı Kanunun verdığı yetkıye dayanılarak, karşılığı kamu yatırımlarının fınansmanında kullanılnıak uzere Hazınece 1971 Kalkınma İstikrazı Tahvilleri ıhrac olunmustur. 8OO MİLYON LİRALIK bıt tahviller NIMBUS Her türlü vergiden muaftır. Tahviller birikmis faizi ile birlikte her an paraya çevrilebilir. Devlet ihalelerinde teminat olarak kullanılır. Tahviller, 1 Aralık 1971 tanhınden 20 Aralık 1971 tarıhıne kadar 100, 5C0, 1000. 5000 10000 v» 100000 lıralık kupurler nalınde butun Banka Subelennde satısa Sunulmustur Kalkınma İstikrazı Tahvili almakla tasarruflarınızı emın ve yüksek gelirli bir kaynağa yatırmıs ve ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmuş olursunuz. IBasjı: A. 1632124843/102übj. (Basın. A. 16U924Ub4/lu:05)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear