Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Cumhuriyet SANAT EDEBİYAT AĞUSTOS !970 Elsa'nm gözleri Öyle derin ki gözlerin içmeğe eğüdim de Bütün güneşleari pınl pınl orada gördüm Orada bütün ümitslzleri bekleyen ölüm Öyle derin ki, herşeyi unuttum içlerinde. Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde Sonra birden güneş çıkar, o bulanıklık geçer Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer Göklerin en mavisi buğdaylann uzerinde Karanlık bulutlan boşuna dağıtır rüzgâr Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince Camın kınlan yerindeki maviliğini de Yağmur sonu semalannı da kıskandınrlar Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkardım Benim de yandı parmaklanm memnu ateşinde Bulup bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke Gözlerin Peru'mdur benim Golkond'um, Hindistan'ım. Kâinat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanm Gördüm denizin uzerinde parlarken Elsa'nın Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri... ARAGON'dan çeviren: Elsa'nm ardından Ünlü Fransız ozam Aragon'un canyoldaşı Elsa Triolet 16 Haziran Sah günü Saint Arnoult en Yvelines'de hayata veda etti. Aragon ilk kez 1928 Eylülünde Montparnasse'ın ünlü bir kahvesincTe «La Coupola»da rastlamıştı Elsa'ya. Elsa lurevna o sıralarda 32 yaşındaydı. Moskova'dan geİijordu. Kız kardeşi Lili Brik bir başka dev ozanm, Mayakovski'nin büyük aşkı, kansıydı. llya Ehrenburg 1919 Berlininde tanıdığı Elsa için «Çekici ve Renoir'ın bazı tablolarındaki gibi gül rengindeydi. Ona «Yaban Çileği» adını vermiştik.» diyortfu. Nasıl tanımıştı Aragon'u? «Çok yakışıklı ve çok esmer bulmuştum onu. «Coupole»ün ünlü dansörlerinden biri sanmıştım. Sonra bana doğru geldi.. Konuştu benimle.. Ben de dinledim...» O zamanların çılgın Paris'inde Fransız edebiyatımn en büyük aşk öyküsü böylece başlamıştı. Mayıs sonlarında yakın dostu bir ozanm. Georges Limbour'un ölümünü duyunca Aragon şöyle demişti: «Gençlik şimdi başkaları. Daha kimleri alacaklar elimd'en?» Birkaç hafta sonra «alınyazısı» bu bunalımın sorusunu revaplayacaktı. Saint Arnoult en Yvelines'deki evlerinin bahçesinde kocasının kollanna yığılmıştı Elsa. Birkaç dakika sonra Elsa'nın gözleri, Elsa'nm rüya gözleri, Elsa'nın «yağmur rengi gözleri» kapanacaktı açılmamacasına.. Bir süre önce bir yazar «biyografisine bazı ayrıntıların eklenip eklenemiyeceğini» sormuştu Elsa'dan. « Evet. demişti. En önemli?i hem de: 1896 da doğdu ve hâlâ yaşıyor..» Oysa Elsa yaşamıyordu artık. «Bülbül saiakta susmustu». Elsa bu yılın baslarında yayınlanan bu eseri için «Öyle sanıyorum ki bu kitap belki de benim vasiyetim. Çünkü bir gecelik süre içinde bütün bir hayatı anlatıyor. Tıpkı kendlni pencereden atan arfamın tüm hayatının on saniyede gözü önünden geçmesi gibi..» «Borçları ödemenin zamanı geliyor benim için. Hiçbir zaman bir borçtan başka olmayan hayatımı harcadım ve şimdi tefeci ölüme teslim etmek gerek onu..» Aşağıya aldığımiî bölümlerde Elsa ilk kez Parisle, Aragonla. ed'ebiyatla karçılajmasını anlatıyor. • Sonunda yana yana topraga uzandığımızda kitaplarımızui «Nişan yüzüğü» senin ve benitn düşümüz en büyük derdimiz olan bu gelecekte, «iyi ve kötü günler için bizı birleştirecek. Ölümün de yardımıyla yaşamımızın savasma kıyasla daha kesin bir biçimde birbirimizden ayrılmayı deneyebilir, belki de başarabilırdik : Ölüler savunmasızdır. O zaman çaprazlama kitaplarımız, beyaz üstünde siyah. elele, her ikimizden de koparılmak istenene karşı d\ırmak için, orada olacaklar. • Geçmişim, birbirimize rastladığımızdan öncesidir. Ortak geçmişimiz her zaman varhğını duyurandır. Anlatılması gereken, başkaları için ve senin için kavranması imkânsız olmasına rağmen önceki geçmişte, yalnız geçmişte, yarım geçmişte olanlardır. Ben bu geçmişte yazmaya başladım. Elsa ile Aragonun 42 yıllık sevgi dolu hayatını sürreahst ozan Robert Desnos tek bir sözcükle anlatıyor: «Elsaragon»! El?a Triolet yazarlığa ana dili Rusça'dan yaptığı çevirilerle başlamıştı. Fransızca yazma?ı güç oldu. Ama çok geçmeden bunu da başardı. En büyük destekçisi Aragon'du. Bir ara umutsuzluğa kapılmış. artık yazmamaja karar vermişti. Aragon: «Sen yazmayı bırakırsan ben ö*e bırakırım» diyordu ve «Bale Kcntinin Çanlan»nı şu sözlerle ithaf ediyordu canyoldaşına: «Onsuz susmuş olacağım Elsa'ya.» Üç yıl önce Elsa ve Aragon «Çaprazlama Eserler» adı altmda edebiyat tarihinde örneği olmayan özgür bir denemeye giriştiler. «Çaprazlama romanesk eserler» iki yazarın da adını taşıyordu. • Rusya'dan 1918 de «mısra yapmayan» bir Fransızla evlenmek için ayrıldım. Ona 1917 de doğduğum kentte, Moskova'da rastlamıştım. Yola çıkarken tez elden geri döneceğimden emindim. Kısa bir yolculuktu bu benim için. O zamanlar «ahnyazısıhın» politika olduğundan habersizdim. Ekim Devriminin büjüklüğünün farkındaydım gerçi. Ama ülkelenn kapılarının her yanmdan kilitleneceğini aklıma getirmemiştim hıç. Ve ben bütün bir hayat boyu kendimi işte böylece bir özlem okyanusuna atmış oldum. Kocam savaştan dönmüştü. Cesetlerden de canhlard"an da bıkmıştı. Kayıp bir adanın yalnızlığını düşlüyordu. 1919 da Tahiti'nin yolunu tuttuk. 1925 te Moskova'da Rus dilinde yayınlanan ilk kitabımın adı «Tatitı'de» olacaktı. 1923 de gençlik dostum Mayakovski'nin karısı, kızkardeşim Lili'yi görmek için Berlin'ın yolunu tutmuştum. Yenilgınin ve cfevalüasyonun Berlin'i o sıralarda bir Rus kenti idi: Rus entelijantiyası, özellikle sanat ve edebiyatta, gidiş dönüş, ya da sadece «fcidi?» bir yolculuk için f«liJördu Berlln'e. fğ Bir yıl kaldıktan sonra Berlin'den Paris'e döndüm. Bir rastlantı eseri Montparnassea yerleştim. Ternes'de, kaldığım otelin patronu olan kadın olmadık şeyler söylemişti bana. Fernand Leger tam bu sırada tanık olmuştu olaya. Gözlerimden yaşlar boşanıyordu. Tutup götürdü beni oturduğu yere, Montparnasse'a. # Campagne Premiere sokağında Istrıa oteline yerleşüm [...] Istria'da Marcel Duchamp, Jeanne Leger (Fernand'ın ilk karısı), Man Ray, Picabia da oturuyordu. Güzel Kik, sivri burnuyla dolaşıyorcfu. ortalıkta.. Çoğunlukla Montparnasse'taki kahvelere gidiyordum. Rusları görüyordum oralarda. llya Ehrenburg'un masası, dostlan, çevresi vardı. Benim de dostlarım ve Tann bilir nice düşmanım olmuştu. Polise bir dolu rapor yazanlarım... • Moskova'ya dönmedim. «Paris'in köylüsü»nü okudum. Rusların cfediğı gibi hiçbir şey bu denli bana yakın, benim olamazdı. Bu yüzden tanımak istedim bunu yazan adamı. Sana rastladım ve Fransa'da kaldım. 1928 yılı idi. • 1930 da ilk kez birlikte Moskova'ya gittik. Mayakovski intihar etmişti bir süre önce. Kızkardesim oradaydi. • Fransızcadan Rusçaya çeviriler yapmaya giriştim. 1934 de «Gecenin öbür ucuna yolculuk» (L. F. CELtNE) çevirim yayımlandı; 1936 da ise «Bale kentinin çanlan». Sen bir tutkun gibi yaşıyordun. Çalışıyordun. Savaşıyordun. Yazıyordun.. Ben oradaydım ve seni izliyordum: Mitingler, grevler, kazalar.. 1936 da iç savasın tspanyasına bir yolculuk Doğrusu aranırsa ilk Fransızca kitabımı Rusça yazdım, sonra çevirdım. Ama bu böyle süremezdi.. Fransızcaya iyice «dalmam» gerekiyorrfu. Alçıdan bir korse içindeymişim gibi acı çekiyordum. Her taraftan sınırlıydım. Müsveddeleriml Robert Denoel'e götürdüm, bırkaç sayfa okudum. Sözümü kesti, «Pekı dedi. Dizgiye gönderiyorum.» Böyleslne basit oldu. Fransız dilindeki ilk romanım «Merhaba Therese» 1938 de yayımlandı. On yıl sonra da «Ka rriTifiâi» Artık senden ürkmu yordum Tek bir düşüncen vardı: Beni vntmayı «ürdürmey« loılamak. Refik DURBAŞ tthan Selçuk'un deyimlyle, «Şu uğursuzlar koalisyonu düzeninde, bu menüekete otuz dört eser vermiş, Türkçenin anıtlarını milletin ortak yaşamına unutulmayacak güzellikte dikmiş bir canım yazar» Orhan Kemal de öldü. Elbette kişiler ölür; eserler, iyi, has. odak noktası olarak insanı alan eserler değil! Orhan Kemal de eserleriyle yaşayacaktır artık. Eserlerinde dile getirdiği insan gerçeğiyle yaşayacaktır. Ama kim çıkıp da şimdi O'nun eserleri üzerine yorumlar getirecek? Hangl eleştirmen O'nun edebiyatımız içindeki yerinl, yurdunu saptayacak? Kim hikâye roman geleneğimiz zincirinde O'nu taınamlayan halkaları belirleyerek edebiyatımıza neler kazandırdığına, neler getirdiğine değinecek? Orhan Kemal işlevi üzerinde kim açıklamalarda bulunacak? Yeni Dergi'de (Temmuz 1970 Sayı 70) Fethi Naci"nin yazısmı bu düşüncelerin ışığında yorum layarak okumaya çalıştım. Fethi Naci, Orhan Kemalin bir eserini ele alarak, onunla ilgili kanıtlar getiriyor, yorumlarda bulunuyor. Ekonomik ve sosyal koşulları da gözönünde tutarak önce Bereketli Topraklar'ı güçlü kılan ögeleri, «Sa bırla derlenmiş gözlemler, sos yal gerçekliğin insan gerçeğiyle birlikte uyumlu bir biçimde verilişi, insanların idealize edilmeden içinde yaşadıkları şart larla bağlantılı olarak ele alımşı, ayrıntıların ustalıkla değerlendirişi...» olarak saptıyor, daha sonra da romanda kişileri ve olaylan belirleyen koşulları, Orhan Kemal'in insana ve olaylara bakış açısını, bu açı içinde Bereketli Topraklar'ın yerini ve görünümünü simgeleyen açıklamalar getiriyor. Fakat Fethi Naci, «Belirli bir tarihsel anı unutulmayacak bir ustalıkla tespit ettiği için, tari. hî ve sosyal gerçekliği, ele aldığı insanları gerçeğe uygun « • > larak gösterdiği için...» kalıcılığın sınırlarına dayanan eser: olarak gördüğü Bereketli Topraklar hakkında, yalnız romanın iç konumunu, iç örgüsünü ilgilendiren yorumlarda bulunuyor. Karşılaştırmalara girip, Bereketli Topraklar Ürorüıde' nin edebiyatımıs içindeki yerini araştırmıyor. Hikâye roman geleneğimiz jçinde 34 eseriyle yer alan Orhan Kemal'in yurdunu, Bereketli Topraklar' ın bu yurt içinde hangi bolgeyi kapladığını, edebiyatımıza ne gibi işlevler kazandırdığını, han gi açılımlan sağladığını belirlemiyor. Orhan Velî KANIK DESEN: KUMI SUGAİ Dickens olayı Charles Dickens 9 Haziran 1870te hayata gözîerini yumduğunda milyonlarca insan ve sadece Ingiltere'de değil yas tuttu. Dickens'm çağdaşları üzerindekı etkisı salt edebî çerçeveyi aşmakta ve sosyolojik boyutlara ulaşmaktadır : Dün olduğu gibi bugün de omın okuyucusu ile, Shakespeare dışında kalan bütün İngiliz yazarları arasında gerçekten bir «tür» farkı vardır. Dickens, Shakespeareie birlikte eğitim ve sınıf ayrımı olmaksızm yurttaşlannın büyük çoğunluğu taraiından, onların günlük yaşamları içinde en doğal biçimiyle yer alarak okunmuş ve tanınmış tek yazar olmuştur. Dickens'in okuyuculan «kıtap ve gazetelerin» Ingiltere ve Birleşik Amerika'da olduğu gibi dünyanın öbür ülkelerinde de ulaşmayı umdukları okuyucu sayısını, milyonlan aşarak, geride bırakmışlardır. Bu açıdan bakıldığında bir «Dickens endüstrisi» nden sözetmek müm kündür. Ünlü yazarın eserleri, tıpkı romanlarının renkli kişileri gibi, oyun kâğıdı, şapka, takvim v.b. eşyanm satılmasında, reklâm tarafından genış ölçüde kullanılmıştır. Büyük ustanın ölümünün yüzüncü yıldönümünde de bu eğilimin daha da belirleneceğinden şüphe edilmemelidir. Dickens'in eserlerinin yayını konusuna gelince, bu, tek kelimeyle şaşırtıcıdır. «Pickwick» in yazarının eserleri, ölümünü izleyen ilk on yıl içinde Büyük Britanya'da 4 müyon satmıştır. Yüzyıhn sonunda ortalama yılhk satış ise 300 bin düzeyindedir. Dickens'in eserleri Avrupa'da bugünkü deyişle her zaman «Best Seller» niteliğini korumakta ve bu nedenle de yayınevlerinin yüzünü güldürmektedir. Örneğin Sovyetler Birliğinde Dickens sadece 1945 1957 dönemintfe 7,5 milyon adet satmıştır. 1957 tarihini taşıyan yeni bir çevirinin satış tahminleri ise 18 milyon düzeylerinde.. ö t e yanda yeryüzünde Dickens'in çevrilmediği hemen hiçbir dil yok. Burada edebiyat tarihinde pek rastlanmayan bir olayla karşı karşıya bulunuyoruz: Bir yazar ilk eseriyle ün yapmıştır. Ve eserleri o günden bu yana sürekli bir biçimde yığınların ilgisini çekmiştir. Bugün eleştıri dünyası «Küçük Dorritt» in yazarına «Halk» in 1836 ve 1837'rfe «Pickwick»e karşı duyduğu coskunluğun aynını duymakta. Bu coşkunluk Dickens'in «yüzüneü ölüm yıldönümü»nün Büyük Britanya' da olduğu gibi yeryüzünün öbür ülkelerinde de apayrı bir «edebiyat olayı» olarak kutlanmasına yol açacaktır. Ünlü yazın adamı Graham Greene'nin özetleyerek verdiğimiz incelemesind'e Dickens'in gençliğinin Pickwick'inden oiKunluk çağının ürünü «Olivier T\vist»'e uzanan dönemine ve Dickens'in yüzyüımıza yansımasına değinmektedirler. FORMALİST BİR ŞİİR Yeni Dergi'de ayrıca, getirdiği «Muhteva» ile değil de, «Büyülü kareler» diye isimlendirilen biçimiyle Behçet Necatigü' in şiirleri ilgiyi çekiyor. Nisan aymda Teni Edebiyat dergisinde yaptığı bir konuşmada son yazdığı şiirleri için, «Kapalı şiir yazdıgırru kabul etmiyorum. Okuyucu rahata ve kolaya düşkünleştiyse ne yapabilirim? Hep şuna şaşanm: Beni anlamayan Edip Cansever, Turgut TJyar' dan günümüze, son Hilmi Yavuz'a kadar nice şairimizi nasü anlar? Genişte yapayalnız ve sahipsiz kalındığı duygusunu bnlemek için darca geçitlerden Epey geçmek gerek» diyen Necatigil, .Kareler» şiirleriyle «Darca geçitler» içinde boğulduğunu da kanıtlıyor bir anlamda.. Necatigil, orta halli şebir lnsanının tedirgin yasamını anlatmasıyla, bozulan bir çağa tanıklık eden bezgin duyarüğıyla, ince bir hüznün, kmlmışükların şairidir. Duyarlığını ele zor vermesine rağmen, şiirlerinin yazıldığı çağla köprüler kurması her zaman mümkün olmuştur. Fakat «Kareler» şiirlerinde bu köprülerin yıkıldığını görüyoruz. Koyu bir Alman romantizmi içinde, insandan kopuk, sahte bir oyun zenginliği altmda anlamdan soyutlanmış kelimelerin bütünlediği sal bir «Formalizm» kokan bu şiirleri, Necatigil'in «Bir oyun oynama» güdüsüne bağlayışını, Türk şiLrini hafife alan, gerici, sinik, gizemci, insandan kopuk bir an Layış olarak yorumluyor, O'nun bu «oyun zevkini» sanatına duy duğumuz saygıyla bağdaştıramıyoruz. • TİYATRO 70'de Piscator' la «Savaş ve Banş» oyunu üzerine ilginç bir konuşma var. Aynca, Baha Dürder'in tiyatro ile ilgili yayınlar hakkında yararlı bir bibliyografyası yer alı yor. • YENİ UFUKLAR'da Ayşe Nun, «DevTİm dili» uzerinde durarak, «Bir devrim dilimiz olmasm mı?» sorusunu cevaplamaya çalışıyor. «Elsaragon» 4 Usta beni öldürsene!, ' (Baştarafı 2 nci sahifede) Kafes... Vardı. Kendi sözlerinden de, ustasının sözlerinden da ortaya çık:yordu bu. Kafesten kaçılırdı. Kaçmaksa. Büyük bir cambaz olmak istemiyor muydu? Usta olmak için çahşmarnış mıydı bunca yıl? Işıni, sanatını, cambazlığını deliler gibi sev. Deüler gibi se^Tnelc dediği şey bile usuna gelmiş değildı o güne dek. însan havayı sever rm? Havayı içine çeker, yaşar. O kadar. Bu da hir sözdü. bir kalıptı; işitip durduğu. günün birinde kullanıverdig. îşini d.elilerden de beter seviyordu. Onsuz hıç bir şey olmazdı. Ama ustasını da seviyordu. Ondan da hiç aynlamazaı. Gene de, bütün bu tutkular, bu duygular, kimin elinden çıkmıştı, ustasının elinden değilse? İster tutku, ister sevgi. Kafese dönecekti. Akşam. ustasma baktı, burnunun dibindeki o leke biraz büyümüş gibi geldi. İçine kaygılar doldu. Suj'un kıyısında üüşündüklerini. örftü kapattı bu kaygılar. Üçüncü gününde kuşkusu kalmamıştı. Ustası ölecekti. Ben büyüyordu. klı başmdan gitti. Ne yapacağını bilemiyordu; bakmaktan. benin büyüdüğünü görmekten öte bir şey gelmiyordu ehnden. Ne zanıanriır bıraktıkları o pek tehlikeli yalancıktan güreşme r,urr.arasma conmüşlerdi bir kaç gündür. İpin ortasında güreşirlîen, ustasının ölümüne yol açacak. ustasınm ölümü kendı elinden olaoak diye yüreği ağzına şreliyor. bu şaşkmhkla Dir kaza yaparım diyo büsbürün gönlii kararıyordu. Bu ölümün başka ölümlere benzemiyeceğini biliyordu, ansızın korkunç bir yalnızhk içinde kalacağım biliyordu: bunlan kurdukça da baş:m duvarlarr vurası geliyordu. BöyJesinin daha iyi olabiiereğini düşün. öiişünebilecek, düşünmekten korkmıyacak bir taJtım kimseler vardır diye belli belirsiz bir seyler seziyor da olsa...  NOKTA... NOKTA... Umutsuzluğun türküsü 100 yıl öncesine döndüğümüzde yolun öbür ucur.da 1836'aa. bütün ününü «Esrarengiz Adam», «Köyün Yosması», «Acaba Gcrçekten Karısı mı?» gibi operetlere ve basında yer alan bir iki yazıya borçlu olan bir genç yazar görüyoruz. Sonra bırdenbire «Bay Pickwick'in Serüvenleri» ile genç yazar gerçek bir üne kavuşuyor. Ün yazarın omuzlanna cansız bir el gibi çullanıyor Ünün gelmek için yaşhhğı beklememiş olması J/i tabii. Dickent in yerinde kaç kişi James'in «yığınların yozlaştırıcı teması» adını verdiği seye karşı tfirenebilirdi? Tanınmışlık her zaman yazar.n gücü üzerine değil zaafı üzerine temellenmiş değil midir? Genç Dickens yirmi beş yaşında ker.disine büyük «pay» la: getirecek bir « a l t ı n d a m a r ı » bulmuştu. Henry JamesV. 1 unutulup giden bir Fransız eleştirmeni için yazdıklarınl Dicbenş' ? uygulamak mümkün : «Teklifsiz bir adam, dili her zaman kulU nılan bir diı; iki dirseğini masanın üstüne koyuyor ve haftah> ürününü kütü bağlanmış bir çuvala doldunıyor. trmiklerini (iyatına uygun biçimde dikkatle torbalara dolduran bir bakkal gorür gibiyiz; üslubu ambalâj kâğıdını andırıyor.» Bu satırları «Bay Pickwick'in Serüvenleri» ne uygulamak elbette ki insafsızlık olur. En katı eleştirmenler bıle sözcükler çölünü bir yıldırım örtüsü gibi çatırdatarak geçen geniş ve birdenbıre panldayan komik deha şimçeklerj önünrie eözlerinı tamamer kapalı tutama?lar Ama hunlar acaba hu halka dpğgin rifeliklere «ahip her sevın Mkılrfıgı büviiV 'cıharın tpkr<ri nlmnvan ne var kı ökni'ler vurrlıınun hÜ7Ünlü ciilılıırüsü veren ikınci romanı «Olivier Twıst» ı gorebılmişler mıdır? «Kayyum başparmağını ve ışaret parmağını cenaze levazımatçısının uzattığı berath bir tabutun ustaca yapılmış bir küçük modeli olan kül tablasına bastırırken "Bay Sovverberry zengin olacaksmız" dedi.» Bu tür bir evrim kalın ve yoğun bir düzyazmın ince ve ke>ın bir şiirsel kadansa, Proust'u genış ölçüde etkileyen belleğın •nusikisine dönüşmesi kadar akıldan uzak görünüyordu. ÇOCÜKLL'GUN VE TETtŞKtN ÇAĞIN AGlRLIĞI Dickens'i çoğunca bloıt olarak yargılamak ve gençlik yazıla"îna daha sonraki eserlerinde old'uju gibi aynı katılık ve şefkatie bakmak eğilimindeyizdır Olivier Twıst gene de gençliğine. o larikulâde gençligme aittır Dickens'in. Onu «Pıckvick» ten «Bü• ük Umutlara» götüren yolda ilk adımdır Olivier Twist. Ve biz, ilk kitapta yer alan «tad» hatalannı, Dickens'in alacağı mesafeyı ^özönüne alarak, bile isteye «müsamaha» ile karşılamışızdır. Olivier'in başına geien kötülükler. iblislerin koşuştukîan karanlıklarla. mahkum edilmiş bir dünyada etkinliSı ka'.mamış bir j rder.ıin umutsuz rîirencinm yer alciıcı güne? ışıkîan arasındak; ^âbusun savası muhavyüemi^rteki verini ebediyen koru\racaKîiT Ölüm yıldönümlerîyle Ağustos 6 Ağustos Nâbizade Nâzım öldü (1893). Mahmut YesarJ 16 öldü (1945). N. Halil Onan 17 öldü (1968). Tevfik Fikret 19 öldü (1915) 27 A» Ekrem Bolayır öldü (1S37) Büyüyen bene baktıkça çıldınyordu ya. içini dökebileceği tek insana hiç bir şey sezdirmememn gerekliği onu eziyordu. Benin zertin ıriliğini buldufu akşam. ipın ortasında kendini kasarak. ustasının yakîaşmasına bakıvordu Geldi. Tutuştular. Ustasındaydı vanlış adımı atma sırp.sı o gece. Yay gibi »erilmişti. Usts.<anın wkasından uçup onu yakalamak için En ufak fiskenin bile yIIarca kurup durduğu duvarı snkabileceği korkulariy'e parlayıp öfke'enen ustasıru bir daha öfkelendirmek istemedîğı içm bu yanhş adımı atmakta geciktiğini söy'ıemiyecektı oyundan sonra. bu gecikrnenin tarkına vardığun bile sezdirrniyecekti: hele varın sabah bir şeyler uydururum. hastalanınm, ne bileyim. bir şeyler bulunırn, ip? ç;kmı>alım derım. j'a da bu şıcak navada sen çıkma ben. elimden geldigince. tek başıma seyircilerı oyalayayıro derim. diye gönlünden tırtına gibi bir şeyler geçiriyor. hiç Diriyle ustasını kandıramıyacağını seziyor titizleniyordu; ama sezdirmiyecekti. sezdirmemeliydi ymnuşacık tutuyordu şimdi gövdesını ustasının her devimine göre ayarhyacaktı kendisıni: ilk olarak kımsecıkler farkına varmasp bile artık pek usta bir cambaz oldu*unu önce kendi kendine sonra da ustasına gösterecekn Ustası ustaysa ustasıysa, bunun gene de farkma varmalıydı, varmak zonındaydı. sendisini almndar öpüp artık ustasffl diyebilmek zorundaydı Gösterecekti kendini b > gece. Ustası belki de onu sınıyordu Kalfasınm içindeki v korkoıdan habersiz onun da bu sınanmadan habersız olduğunu düşunerek. Yitirdigi bunca çıraktan sonra. bunun ustalığa erişmesinin fcıvancmı duymak için; ölmeden. venilmeden. bugüne enşîiğini îörerek k'.vanmak için. Am? böyle şeyler düşünmek bile ustalığı ip.ha hak etmedığıni düşündürmez miydi? Ustası karşısında yitip aitmek üzerevken... Bekliyordu Ustanın son adımı ttmasını Dekliyordu nâlâ. Ustast orta ıpin altındaki halkaya tutunmuştvı bile Ama se'.ı:c!İer:r çpppçpvrp >ardıgı 'nre Kum doşeli ojTin alanı <endisine hızla yaklasırken baSır'ıların çıgıkların içinde seçemedj ustasının ıvab. şaşkuı ogluıııs ciıyen teMnı. İşitemedi. graham greene