Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAHİFE DÖRT 17 Mayıs 19T0 CUMHURİYET Bir lise öğrencisinin HIFZI VELDET VEÜDEDEOGLU fen SaMî eferidlıBr. Tesfnlh İJstüne şal gibi motifü dar bir sarık saran bu kısa boylu ve cerbezeli mebus, kürsüye çıkın ca daha konuşmaya başlamadan, herkesin dudağında bir tebessüm belirirdi. Düşüncelerin de tutucu, davranışlannda samiml görünür, konuşurken esp riler yapmaktan hoşlamrdı. Rahmetli, ilk Meclisin unutulmaz kişilerindendir. • HATÎPLEB İlk Meclisin renkli simaiarı ÜCUTÇA toplu olduğu için kısa boylu görünen Yunus Nadl Bey, hafif gerdanı, kalın »esi, bumunun üstünü dolasan bir yayla tutturulmuş eski tip orijinal gözlüğü vekârh hâli ile, îlk Meclisin hemen göze çarpan slmalanndan birlydî. Bütün mebuı ların ona karşı özel bir «aygı gösterdiklerine uzaktan tanık olurduk. Her mebusun kendini istediği komisyona aday göstermesi yoluyla yapılan encümen (komisyon) seçimlerinde, kalın sesiyle «Umuru lktisadiye» diye bağmnış, bir güre sonra İrşâd (Propaganda) Komisyonuna geçmişti. Bu komisyon o zamanlar bana «halka nasihat komisyonu» gibi geldlğinden, bu geçişi yadırgamış V tım. Çünkü Yunus Nadi Beyin, lnsanlara hemen yanaşacak güleç yaradılışı ve yığınlan etkileyecek bir hitabeti yoktu. O gün toplantı salonuntfan çıkarken bu düşüncemi zabıt kalemindeki yaşlıca arkadaşlar dan birine löyliyecek oidum. Bu arkadaş hemen; «Siz ne söylüyorıunaı? O, Yeni Gün Gazetesinin sahibidir. öyle muktedir bir §er muharrir (baş yax»r)dır ki, Istanbnl'da iken bir tek makalesiyle hükumct duşürmüstür. Yazılariyle herkesten lyi irşSt yapar.» diyerek beni aydmlatmış ve Yunus Nadi Beyin değerini gözümde büyütmüştü. Aratfan yirmiiki yıl geçtikten sonra, 1942'de Cumhuriyet Gazetesinde ilk makalem çıkınca beni görmek istemis. Yazı îşleri Mü dürü Feridun Osman Menteşoğlu ile yanına girdiğimde beni karsısma oturtup: «Gazetem size açıktır; hnkuki ve içtimaî mevzDİarda yazılar getirirsenlı memnnn olnrnm» dediği zaman kendisine îlk Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve daha sonra Meclisin tatil aylannda, iki ay kadar muhabir olarak çalıştığım Yeni Gün Gazetesinden «öz açmak istedîmse de, beni «ukalâ bir doçent» sanmasın diye, vazgeçtim. Onun aziz ruhu ile manevi bağlantımız, Cumhuriyet Gazetesinin, onun tarafından yirmisekiz yıl önce bana açılan ve oğullannca da açık tutulan ikinci sayfasında, o zamandan beri sürüp gidiyor. • TUNALI HÎLMt BEY VE MEHMET SALİH EFENDİ tRt İLERtCt ve devrimci öteki tutucu, hatta gerici olan Bolu mebusu Tunalı Hiltnl Bey ile Erzunım B konu veresim: AYHAN BAŞOGLU VÜÜKIİH/.M is.ndifc.lar ^Sİen'oi lce. Rp5at lenfcö HPy •taT««p\M^o5jf 1 T/' •>»*>^»»»»»»1 md\d'uier.3 leri buîu t b'ır öürO ?a büs ^ ^ 1 1 • ^^^^. Sm •i Si da ^ > mi 1 rWa^3 nf.«t i t % I RSA mebusu Mnhittin Baha (Pars), sonradan Adliye Vekili olan Saruhan mebusu Refik Şevket <lnee), Kastamonu mebusu Abdülkadir Kemali, Konya mebusu Refik Koraltan, Erzurum mebusu Hüseyin Avnl (Ulaş) Beyler mebusu Mehmet Sallh Efendiİlk Meclisin bellibaşh hukııkyi bir arada anlatmak isteyişiçu hatiplerindendi. Her zaman min nedeni, her lkisinin de Mee sanki bir şeye sitem eder giliste ciddiye ahnmsmajı, gülüıbi konusan uzunca boylu şişmelere, hatta gürültalera seman tzmit mebusn Sırn Bey de bep olmasıdır. Tunalı Hilmi Bey ileriei, tfa İlk Meclisin göze görünen milletvekillerindendi. Bir Malatya ha o zaman öz Türkçed, kamebnsn Reşit Ağa vardı ki, dın haklannın savumıcusu, birMçok konulara aklı erer ve tam ülkücü bir insandı. Birindikkate değer konuşmalanyla ci Meclis'teki tutucu hocalar Meclisi etkilerdi. Benim memonu sevmezler, hiç konuşturleketim olan Çorum'un mebusmak istemezlerdi. Esmer, poslart içinde en çok konusanı bıyıkları, şakaklan ağarmıs fakat pek ciddiye alınmayanı saçlan, kalın ve gür sesi ile Haşim Bey, az konuşup kendiİlk Meclisin çok renkli Hşilesini dinleteni d e lsmet Bey * rindendi. Bugün sağ olsaydı (Eker) idl. Bu zat Meclisin sonTürk devriminin zedelenmesl raki devrelerinde de çok uzun karşısında yine o kalın tesini süre milletvekilliği yapmış ve yükselteceğinden hiç süphe etMeclis Birinci Reis Vekilliklemiyorum. rinde bulunmuştur. Erzurnm Mebuıa Salth Efendi, «onradan dört kadın alma• SARIKLI VE yı zorunlu hale getirme konusundaki önerisi ile bir vakitKAVÜKLULAR ler memlekette ön kazanmış oLK MECLİS'te sanklı hoca ların sayısı oldukça fazla olduğundan, bunlar giysileri ile değil, sayılannın çokluğu ile dikkatimi çekmişti. Bun lardan, ilk hükumetin kuruluşunda Şer'iyye Vekili seçilen (ve eski Diyanet Işleri Başkanı Sayın Tevfik Gerçeker'in babası olan) nur yüzlü bembeyaz sakallı, her zaman temiz giyimli Bnrsa mebnsn Mns iafa Fehmi efendi; kürsüde sert ve kavga ecTer gibi konuşan karasakalh Antalya mebn• Raslh Hoca; sonradan Şeriy n ye vekili seçilen, sarığı ve cübbesi her zaman düzgün, her kesten saygı gören Eskişehir mebusu Abdullah Azmi etendi; bir gün kendisini fişeklik kuşanmış olarak mavzerle gördüğüm ve bu durumunu başın daki tülbent sarıkla pek bağdaştıramadığım îsparta mebusu Hafiz Ibrahim Efendi; her zaman çok şık giyinen ve güzel konuşan Kırşehir mebusu M8fit Hoca; çok dar ve ince bir beyaz sarık saran, eline aldığı her konuyu derinlemesine işleyen, ve o zaman gördüğüme göre, hemen her konuya aklı eren, zayıf vücutlu, titiz ve çalıskan Karahisan Şarki (Şebinkarahi?ar) mebusu All Sürurî efendi; her ikisi rfe Meclis üyelerinden çok saygı gören Konya mebusu Mehmet Vehbi ve Mosa Kâzım efendiler; yukarıkl yazılarda, şehit olduğunu anlattığım sınıf ve sıra arkadaşım Ahıskah Tahsin in, anasına gönderilıriek üzerp, cepheye ifitmeden orıtre bı raktığı mektubun yerine varması için bana çok yardımı do kunan iyi kalpli, medrese mollası kıhklı Batum mebusu Ahmet Nnri efendi, hatmmda ka B«««««««^%r lan hoca mebuslardan bir kajıdır. B T Soldan saga doğru: 1 Hindistan'a giden Antalya Mebusu Raslh Hoca. 2 Aşlret reisi Dersim Mebusu Dlyap Ağa. S ll\ M»«cllsln ateşli hatibi Erzurum Mebusu Hüseyin Avnl. Zamir Bey denildiğt zaman he men Adana, Hafız îbrahim Bey denildiği zaman hemen Isparta aklımıza gelirdi. Hele Refik Bey, Refik Şevket Bey gibi ilk Meclisin en çok söz alan milletvekillerinin adı söylenince «Konya» veya «Saruhan» sözleri ağzımızdan çıkardı. Hay dar Bey denilirse, «Kütahya» mı «Van» mı? diye bir soru çıkardı durtakîarımızdan. Böylece, öyle bir zaman geldi ki, Birind Büyük Millet Meclisindeki hiçbir işe karışmayan, hiç söz almayan sllil^ mebuslar müstesua olmak üzere, hemen bütün mllletvekillerinin adlan ve seçim çevreleri bir arada olmak üzere belleğimizde yerleşmiş bulunuyordu. Bugün aradan elli yıl geçtiği halde, örneğin «Hüseyin Hüsnü Efendi» denilse, bir çağnşırpla hemen «îsparta» ve rahmetlinin dikkali bakışlan, sakallı ve sarıklı hali hatınma gelir. Böylece mebuslarm seçildikleri illerin adı, sanki askerlikteki künye veya şimdi isimle birlikte kullanılan soyadı niteliğinde idi o Mecliste. YARIN: Millî Mücadele'de İstiklâl Mahkemeleri CEH SUITAN İ DEFINE h 102 Yarbay dayı te'.âı içinde uyandı. Sıkılmış terl» misti. «Allah Allah. diye mınldanarak doğruldu. Gözlerini uğuşturdu. Sonra düşündü. Düşündükç» yüzü çözüldü. «Rüya tersine çıkar derler. Demek pa raları yakalıyacağım. İyi. Hem de helâl para. Temiz..» • Tekrar yattı. Kendi kendine dua okumağa bajladı. «Emme de çok paraydı be? Sayılacak gibi değiîdi. Nereye konur, nasıl götürülür o kadar para? Koca bi bavul alıp içine doldurmalı bari. Kilitli militli şöyle. Hem evde lâzım olur. Bolca hediye dt almalı. Urba murba, altın maltın. Camiye de bi namaz halısı almalı. Düşündü. düşündükçe uykusu kaçtı. Tavandaki aydmlık baklava dilimine bakmağa başlndı. Gakçı Rüstem ilerde kötü kötü horluyordu. Nefes alırken zorluk çekiyordu, burnunun bir yerleri titriyor ve hırıltılı bir ses çıkarıyordu. «Ayı oğlu ayı, diye söylendi. Uyunur mu bunun yanında? Karısı naal uyur acaba? Tü.» Başmı yorganın altına soktu. Uyumağa çalıştı. Tam dalmıştı ki gümbür gümbür bir ses yükseldi. Önce ne olduğunu anhyamadı. Korkup sıçradı. Sonra dinleyince «hay Allah», diye söylendL Hoparlörle sabah ezanı okunuyordu. Yeri göğü kapatıyordu hoparlörün sesi. cAziz Allah dedi kendi kendine. Bi de Ankara gâvur şehri derler. Ne gözel bak, herkesi uyandırır bu ezan.» Okuyan hocarun yanık bir sesi vardı. Tam Arap gibi değişik bir tarzda oku j'ordu. Dinledi, hoşuna gitti. «lyi be, Ankaranın ho cası iyi ezan okuyor. Aşkolsun.» Ya Allah, deyip doğruldu. Seyit Ali'ye baktı, kıvTilmış yatıyordu. Alaca karanlıkta yüzü belli değildi. Ama bir eli yastığın altına doğru uzanmıştı, Demek oraya kovmuştu cçk kââdını. Bu Seyidin uyküsu" derin miydi acaba? Usulca almağa kalksa u^anır mı? Alıp bankaya gitse, paralan kendisi çek se. Üç yüz kırk bin lira? Durup düşündü, «emme çok para be? Bizım köyü satın alır. Hepsini sandığa doldursam, deste deste. yeşilli morlu bankraotlar.» Usulca kalkıp öbürlerine bakü, uyuyorlardı. Seyit... diye fısıldadı. Hıh! diye sıçradı Seyit Onun sıçramasından Yarbay dayı kendisi kork tu. Ne edeceğini bilemeyiverdi. Ne o? Ne var? Dur len, sus! Bak ne diyeceğiın sana.« Kulağına yanaştı, Yavaş ol, sus. Fısıldıyordu. Şoförü gösterdi, Uyuyor. Kalkıp gitsek usulca, ne dersin? Seyit Ali uyku sersemlemesiydi, anlayamadı, Nereye? TAL.P APAYDİH Kavuklu ve külâhlı mebuslardan, Konya Milletvekili, koyu vapur dumanı bir gözlük ta sıyan Mevlevl Çelebisi Abdülhalim Çelebi efendi, Erzincan milletvekili Şeyh Hacı Fevıi efendi ve Denizli milletvekili Mazlnm Baba efendi'nin yüzleri hiç gözümün önünden gitmez. Motifli şal sanklı, uzun sakallı ve uzun boylu, kartal bakıslı Derslm mebusu Diyab Afa ile az çok ona benzeyen, fakat bakışlan daha yumuşak olan başka bir Ağa mebus, sanınm ki, o tarihte îlk Mecliste bulunan herkes tarafından, her zaman hatırlanacak renkli simalardandır. İlk Meclis'ten hatmmda kalan mebuslardan Lazistan mebusu Ziya Hnrşit (Izmir suikastmda asıldı), Hakkâri mebusu Mazhar Müfit, Burdur mebusu Ismail Snphi beyleri de burad'a anmalıyım. Henüz çok genç olan Ziya Hurşit Bey konuşmalarındaki ataklığı, ken dine özgü şivesi, Mazhar Müfit Bey oturaklılığı ve anlatışlannın tutarlı ve düzgün oluşu ile dikkati çekerlerdi. Ismail Suphi Beye gelince, daha o zaman «Soysallıoğlu» soyadını kullanırdı. Kalemde onunla ilgili bir önerge, işlem veya başka bir iş olduğu zaman hepimizin dili cSoysallıoğlu îsmail Suphi Bey» demeğe ahşmıştı. Konuşmaları heyecanlıydı. înceleme ve etüd üzerine değil, cfuygular üzerine bina eder di konuşmalarını. Onunla münakaşaya tutuşan pek olmazdı. Gaziantep mebusu Kılıç Ali Beyi sonraki aylarda Mecliste gördüm. Kara sakallı, ka'.pakh, yakışıklı bir mebustu. Onun kürsüden konuştuğuna hiç rastlamadım. Kendisiyle yülar sonra Ankara îstiklâl Mahkemesinde karşılaştım. Bunu sonra anlatacağım. • SOYADI GİBİ İZ MEMURLAR bütün mebusların seçim yerlerini daha ilk günden seçim tutanaklarını sıraya dizerken, öğrenmeğe başlamıştık ve öğrenmek zorundaydık. O zaman Soysallıoğlu Ismail Suphi, Besim Atalay, Tunalı Hilmi gibi soyadı kullaran mebuslar müs tesna olmak üzere, bütün ır.ılletvekilleri kendi adlarıyla anılırrfı. Böyle olunca onlan bir birinden ayırt eciebilmek için nerenin mebusu olduğunu bümek gerekirdi. Meselâ Necip Bey admda bir mebusun herhangi bir işı veya önergest memurlar arasmda söz konusu olsa, «Mardin» mi yoksa «Ertuğrul» mu diye sorulurdu. Böylece çok geçmeden hemen bütün mebuslarm, seçildikleri yer leri, sanki bir soyadı gibi. onların adıyla birlikte ezberlemiştik. Hacı Sükrü Bey denil Eliyle yastıjın altmı tutuyordu. Korkmujtu. Kızarık gözleri idl iri açılmıştı. Sus hele, yavaş ol. Uyandıracaksın. Sesini tekrar yavaşlattı, Bu herif ortak oldu bize. Anladığın gibi değil. Aza razı olmaz bu. Neyeymiş? Ona ne dayı? Mal benim.. Öyle emme herif gözünü dikti. Senin verece. ğine razı olmaz. Olmazsa olmaz, ne edelim? Yavaş ol hele. Hakkmı bırakalım da usulca kalkıp gidelim. Bu daha uyanmaz. Sonra? Izimizi kaybedelim. Seyit Aîi doğrulmuştu. Cevap vermedi Şoföre bakıp düşündü. Olur muydu acaba? Ya bu Rüstem? Onu kaldırırız. Hadl sen çabuk giyin. Rüstemin başucuna gitti, kulağına, Rüstem, diye fısıldadı. Rüstem!... Rüstem uyandı. Gözleri açıldı birden. Suss. dedi Yarbay dayı. Gürültü etme. çabuk giyin! Rüstem canlanıverdl. lçl anlamışü. Çabukça hazırlandılar. Şoför Ömer uyuyordui Sabahları geç kalkardı. Yarbay dayı Seyit Ali'ye fısıldadi, Parasını bırak, ne vereceksen.» Ne verelim? Bilmem. Beş yüz vereyim mi? Az olur. Bin lira bırak Peki. Seyit Ali koynundan paralan çıkardı. On tane, yüzlük sayıp şoförün yastığına bırakü. Hadi çabuk, çıkın 1 Usulca çıktılar. Merdlvenlerl inerken, Yarbay dayı, ' '• " Belli etmeyin, dedCNamaza gidlyoruı deyin. Seyit Ali koynuna yerlejtirdiği çek kâğıdını, paralan bir daha yokladı. Kendine güvenir bir tavır takındı. Otel paralannı da Sdeyelim, dedi Olur öde. Ben haramdan korkamn. Kâtip masarun önüne uzaülmış bir somyad» uya yordu. Uyandırdılar. Paranı al kâtip efendi. Biz nyrpnra gidiyoruz, belki gelemeyiz. Kâtip yan uyur yan uyanılc, masanın basına geçti, Kaç kişiydinir? diye sordu. Onun parasını da alacak mıyız? Seyit Ali, Tabi al, dedi. Hepsini a t (Arkasi var) 8 «Okumadım... GörmedJm...» «Son durusması on gün sonra yapılaeak... Kararın da o gün açıklanması gerekiyor... Salı günü... 18 Şubat salı... ölüm cezasından kurtulmasına hiç bir şekilde irokân yok... Ümitsiz bir durum... Oysa suçlu değil... Masum... Buns rağmen mahkuın edilecek ve ölecek...» «Nereden biliyorsunu» mahkurn edllec». ğlni?...» Çenesinl, yanaklannı sıvazladı... Tekrar göğüs geçirdi: «Bilmiyorum tabil... BenimM tahmlnden ibaret... Öyle sanıyorum.» «Neyiniz oluyor?... llişklnla nedir?...» «Sadece kuzinim... Başka bir şey değil. » Otuduğum yumuşak koltuğa lyice gömülerek kendimi ve duygulanmı alabildiğine koyuverdim... Gözlerim nasıl da yanıyordu... Kıvı!cım, kıvılcun... Midemde hep ayni bulantı... Ve çırtlağımda. düğtlmlenen kusma ihtiyacı. San Francisco... San Francisco'nun Dogu Kapısı... Doğu Kapısının büytlleyici görüntüsü... GünUn birinde buraya nasıl olsa gelecegtmi kesinlikle biliyordum... Yanımdaki adam susuyor, kıpırdamaksına oturuyordu olduğu yerde... Bekliyordu... Sabırla, sessizce... Arabanın kapısını açıp indim... Birkaç adım attıkta sonra ayağım bir yere takıldı... Az kalsın. yuvarlanıyordum... Yol kenarındakl kaldı. Tim çıkmtısına çarpmıştım... Elli adım atmış ya da atmamıstun... Motörün gürültlisünü ense kökümde duydum birdenbire... Adam peştaıe takılmıştı. Arabanın hızao benim yürüyüşüme uydurmus, y&nım sıra ilerliyordu. Pek yanımstra da değil... tkl metre kadar geriden... Fazla yaklasmaya lUzum görmüyor olmalıydı. Yuz metre kadar daha yüriidüm. Nihayet, varmak istediğim noktaya gelmiştlm. Durabilirdim artık Şimdl, arkam caddeye, yUsüm de Altın Kapıya dönüktü. Evet Altın Kapı... Güzel bir rastlantıydı bu... O çevredo sis dağılmış, görmek istediğim manzara olduğu gibi meydana çıkmıştı. Yanaklanm sınlsıklamdı... Gözyaşlanmı tutamaz hale gelmiştim... Mendlliml çıkanp yanaklanmı silemiyecek kadar da bitkindtm... Gözyaslanmm sıcaklığı, ruzgânn dondurucu ROğuğunda ariyordu. Suratım buz tutacakmış gibi geliyordu bana. Bir ya da iki dakika sonra madenl bir gürültü isitildl. Arabanın kapısı açılmıştı. Adam indi, yanıma geldi. Omuzumun diblndeydL.. Bakmadan ve görmeksizin hlssediyordum onun varlığım «Burada yataızız... Tek basunıza... Siz vo ben...» diye tatlı olmasına dikkat ettigi yumu. şak bir sesle mınldandı. Ben yerimden bile kıpırdamıyordum. Dondurucu soğuk, bütün vücudumu yeniden sanp sarmalamağa başlamıştı. B u ı gibi blr hava bacaklarımdan doğru yukan çıkıyor, ceketimin etek altlanndan süzülerek bağnma ve sırtıma vayıhyordu. Panige kapılmıs Grkek bir hayvan SABAU'LA PILMİN 8 İ B BteUkrn= tz*JACI MiT BAÇ OO.LE Ç3ÜRÛL KiES OLOUĞU B£5 . BEJJ ÇO H. I. Dugaı YARINSIZ ADAM Türkçesi: Adnan TAHİR GARTH B AYLÂK MUSA mlsall titremege, «arsıimağa başlamıştım. Yabancı, konuşmağa devam ectiyordu. Değişmeyen tonda çıkan sesi hafif kısıktı Ta başından beri yaptıği gibi hecelerin üstüne tek tek basarak ve cümleleri ağırdan alarak sürdürüyordu konuşmasını. Israr etmiş olmalıydı. Daha fazla dayanamıyarak ondan yana döndüm Burun burur.a geldik bir anda... Burun buruna demek de bırar mübalâğalı galiba... Çünkü bencfen çok boylu... Çok daha kuvvetli muhakkak... Kendine de her bakımdan güvendiği besbelli... «Teklifinizi kabul ediycrum...» Sesimdeki ürpertlye mâni olduğum. boğukluğu da önlediğim için garip bir memnunluk duyuyordum. Çaşırmışhğını gösterir en ufak blr davranışta bulunmadı. Sadece başım iki tarafa sallamakla yeüniyortfu. cYalnız blr şartım var...» diye kesin blr ifadeyle cümleyi tamamladım... «Nevmiş?» «Biraz Bnce aynntılannı açıkladığımı vönde gelistirmeyeceğiı bu işl...» Içten içe »arsüdığmı belli etmemek İçin duruşundaki dikliği aynen muhafaza ediyor, te« reddüt ve heyecanını gayet tyi gizliyordu. «Ne demek istiyorsunuzT..» «önemli bir şey demek isterfiglm yok..: Kuzininizi kurtarmak için söz konusu cinayeti üstüme alacağım... Fakat kendi şartlanma uygun bir açıdan.» Dalgınlaşır gibi olmuştu. San ile trursuni Kanşımı gözlerini, gözlerime dikti : «Anlıyamıyorum maksadınızı.. Biraz da<ıa açık konuşur musunuz?»