05 Ocak 2025 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHÎFE DÖRT 13 Ekim 1968 CUMHimÎTET CÂN PAZARI jrazılar. FIKRET OTYAM A R A QÜLER O R H A N PEKER KEKO KEKO.., KÜRDEŞLER 44 " ÇUKUP R O V A M Tarlalarda en kötü durumda olanlar, çalışanlar kadar bebeler.. Pislik, pislik, pislik, gıda alamamak, san sıcak altmda.. Yüdızlı gök kubbc altında, işsizler, gecelori garajuı orda sere scrpe uzanıp yatıyordu... şarampolunda sersefil kaykalıp kalmışlar, aç susuz... Anldıkları gün varmıştım yanlarına.. Epey söyleştik. Dbrt &in sonra, halleri n'icoldu dedim, bir kez daha bakayım. Oradalardı. Toplaştılar başıma. Avukatla ko nuştuklarımı anlattım. Ayrıldım. Küometrelerce sonra bebelerin o fersiz bakışları dikildi karşıma Maraş biberi £ibi, acı. Eolca nevale alıp ters yüzü dönddm geri. Şaşırdılar ilkin, sevindiler. Vurduk yarenliğe . Sonra anlata cagım bunları ilerde.r Dedıier ki «Sen üzülmüşen bizim halimize» çagırdılar birisini «Cal bakalım kavalı.. Keko bizden, keko tebdil gezer bizim için, keko Uzülmüştür bizim için, çal bakâlım..» Ütledi kavalı. Tam o sıradâ «Kamyon kamvon» diye bağırdl yüzleri yola çevrik olanlar.. Hep beraber fırladık. Kamyon iş demekti, kamyon nafaka demekti, kamyon açlığa paytfos demekti.. Gideceklerdi başka yere çalışmaya.. Keyifleniverdik.. Pamuklar keyiflendi .okaliptüs ağacı keyiflen^i, kozalar keyifiendi, çocuklar, bacılar, analar, kekolar, gençler yaşlılar keyiflendi.. Mavi gök daha tath bir mavi oldu, kara asfalt yol daha aydınlık kara oldu keyiften.. tşte tam bu «ırada birisi getirdiğim erzak sandığınm üzerindeki kara, eski paltoyu kaldırdı nevale almaya başladı.. Olanlar oldu, bir ekmek kavgası baş'.atft bereketli Çukurova topraklarmda.. tnsanlar ekmegi değil. hirbirlerini yiyorlardı katiksız! Kıyasıya bir dövü?, öbek öbek. Dizimi dövüyordum ben de. benim yüzümden oldu diye.. Ber.ira yüzümden.. Benira yüzümden.. Benim yüzümden.. Getirmez olaydım!. Getirmez olaydım!. Getirmez olaydım! Şapkalar, kasketler uçuyordu havalarda.. Erzak sandığı parçalanıyordu silâh olsun tfiye!. Girdim «ralarına, bağırıyordum.. «Kekolar... Ksrdeşler.. Kardeşler..» Keko karde» demektir, cKtrde». ler.. Yapmayın, yapmayın. Durun.. Durun...» Ne çare lâfım dinlenmiyordu artık, hiç dinlenmiyordu.. En çok Çukurovalılar mahpustur, Kuııdağıınız, kefen bezimiz Dostuna yarasım gösterir gibi Kam esıtıer, yüzü ak. Bir salkım söğüde su verir gibi Sıcağında sabır taşları çatlar, Çatlamaz ırgadın yüreği Öyle içten öyle derin, Türkü söylemek, küfretmek Dilerse buluttan ak, Köpükten yumuşak verir pamuğu Çukurova yiğidine mahsustur.... Külhan. kavgacıdır delikanhsı Ünlü mahpusânelerinde Anadolumun «AhtTI&d ARİF» Yedi sekiz yaşlarında vardı. Mavi, fitilU kadife pamalormnu hatırhyorum, bir de fışır fışır akan ğöz yaşlannı.. îki eliyle bacağını tutmuş, uğunuyordu yerlerde, topaç gibi dönüyor. Kimi zaman, yerde boğuşanların da altınd» kalıyor, işte o zaman böğürüyordu incecik. Dayanılmaz.. Fırlayıp sanldım, çektim kenara, bağınyordum: «Kekolar, kekolar.. Kardeşler, kardeşler.. Yapmayın.. Yapmayın be..» Birisi sebze sandığım kaptı, bir vuruşta kırdı yerde, hışımla saldınya geçti, sarıidım ardmdan, kollanndan.. «Kekooo. Kekooo.. Elini kana mı bulayacaksın? Dur.. Dur a...» O durdu, kavga durmadı. Ekmekler yok olmuştu. koparan koparmış. kaçıran kaçırm1.?.. Domatesler ezilmişti. Nasıbini bilek gücuyle alanlar bu kelli savuşuyordu can havliyle . Üzümler ezim ezimdi, çöpleri yerdeydi tanesiz. boğuşma yerinde. Bir yamuk yumuk patatesle, bir baş soğan düşmüştü bir lra bebesine, bunlar düşmüş kaderine. O minicik başını mavi göze kaldırmış, ince ince ağhyordu.. Dişf Bond sıer üsrO a Kadın erkek, çoluk çocuk şarampola «Vıv» diye geçiyordu araçlar. vardı, kadın o kocaman eliyle ok şuyordu çocuğun başını, öpüyordu: «Canooo.. Cano...» Ağlama can, ağlama canoğul mn ne diyordu kendi lisanıyla?. Tarsus yolunu gözlüyordum bir yandan. Dev kamyonlar geçiyor 'pamuk balyalan yüklü. Naylonlu traktörler geçiyor panıiık balyalan yüklü. «Zıv» diye son model otomobiller geçiyor, gürültü patırtılı motosikletler, Tar sus Adana minibüsleri.. Burunsuz, koca pencereli otobüsler, «vıv» diyorlar yanyana geçerken. Hemen geçtikten sonra bir ses «vıvvv...» Asfalt yol çok uzaklarda sulanmış gibi, pınltılı.. Aldatan.. Neredeyse coğrafya kurallarına karşı duracagı geliyor insanm. Çukurova, inanın güneşe yakm, yahut güneş Çukurovaya.. Ter, on giindür sahverdiğim aklı karalı sakalımdan boynuma, oradan güdük (eski) gömleğımden bedenime iniyordu ılık ılık. Kanaletın ötesinde uzayıp giden uçsuz bucaksız pamuk tarlalan.. Pamuğun kimi elmalan boynu bükuk, patlamaya durmuş.. Kimi de patlamış çatır çatır, bembeyaz. Çukurovaya yakın güneşin kılıç ışınlan, okaliptüs daliannın arasından adamm tepesine iniveriyor. Bir lokmalık gölge Tanrım, bir lokmalık. Kaydun ağa kaykümıştL Kamvon.. Kamyon.. Sarı sıcak toz bulutunun içinde kavga yer yer devam ediyordu, sıcak "bir toz bulutu kalkıyordu, yere düşpn bir scınunu, yahut soğanı, yahut patatesi kapan kaçıyordu. Kaçıyordu ama peşine düşüiüyor, atlanıyor üstüne, bir boğuşma da orada başlıyordu!. Nasibim savunmaya ça hşanlar bir yanüan da eşyalarına sanlıyor, yolun kenarma durmuş kamyona seğirtiyor, kimisi yerdeki dengini, yataklannı, yorganlarını, savanlennı, çalı • çırpısım sırtlamaya çalışıyor, daha atikler Jcamyona trmanıyor, kamyona daha önc« binenler yakınlwıran uıattsğı esyalan fırt diy« içeri atıyorlardı. Unutmuşlardı benl. Perişan bir vaziyette beton kanalete sırtımı dayadım. Hataylı şoför ile muavini de aynj jeyi yaprmşlar seyrediyorlardı olanlan, hayretle.. Şoför: • N« vahşi adamlar, be..» dedl. Muavlnl yaf yaktı: «Doğrusun usta...» dedi.. Çok vahşi adamlar, şaştım kaldım..» Tiffotıy Jones TIFFANY JONES A »12 A* SURATLI *&&UÜKSIM *...yüH&UW L •• 1 '• • m : /MuiZ TİP; ca, ince gölgesine. Cığaramı attım yere. Yerde, kanaletin gölgesinde el kadar bir kız bebesi, mışıl mışıl uykular içinde, bütün olanlardan habersiz. Çukurova'nın tüm kara sinekleri tğzında, ağzmın kıvrıklarında, burnunda, götlerinde! Oğul halinde. Ne, o kimsenin umurunda, ne kimse o'nun umurunda!. Derin uykularda bebecik. Unuturlar mı acep dedim, unuturlar mı bu can telâşında bebeciği? Bacaklannı, kollarını açmış, minicik paçavra entarisinin yırtmacında koca karm inip lnip kalkıyor. Sinekleri ayağımla şöyle kovayun dedim, bana mısm demediler. Eğildim, dürtükledim parmagımı. Bsr bölügü uçtu sadece!. Böylesine rezil sinek bunlar, kene ile akraba.. Böylesine can düşmanı.. Geldiler... Tarsus yolunu da gözlüyordum. Geldiler.. «Can Pazarı» için desenler çizecek arkadaşım ressam Orhan Peker, Adana Büromurdan Çoban Yurtçu, oğ'.u Işık. GeU di'.er, gördüler olanların sonunu. Geldiler o anababa gününde, tam sırasında geldiler otomobille «vıv...» diye.. Yedi milycn işsiz» T. C. Çalışma Bakanımn, «Yurdumuzda 7 milyon işsiz var» dediği gün ben, bu 7 milyondan birisi olarak Çukurova'da o tarladan bu tarlaya, o köyden bu köye, o işverenden bu işverene seğirtip iş arıyordum. Gündüzleri koyunların satıldığı. geceleri yüzlerce issizin yorganlarına sarılıp yattığı garajın yanındaki ar?ada yorganıma dürülüyor, bol yıldızlı gök kubbe altında onlarla rfertleşiyordum. Ve günler akıp gidiyor, is bulamıyorduk.. Usta bir fotografçı Ara Güler, hiç çaktırmadan fotoSraflar çekiyordu.. Src vM BUDIN KOPRUSU Tam yetmişdört can» Tarsus yolunu gözlüyorum.. «Vıv...» diye geçiyor araçlar. ardı ardına, yanyana, karşıdan. Öbür karşıdan «vıvvv..» diye. Yetmişdört insan gelmiş Çukuravaya, onbinlerden yetmışdördü. Siverek yöresinden.. Pamuk, kütlü devşirmeye.. Dört gün birisinin tarlasmda çalışmışlar îlk ağız kütlüyü toplamışlar. Ikinci ağıza zaman var, adam yailah etmiş tarladan, eder': Etmiş a, paralanru da vermeden!. Tam beş gündür Adana Tarsus yolunun * * Malkoçoğlu » AYHANJ.AŞOĞLU Zaliha kadın Zaliha kadm vardı, aksi bir ka dın, belâh.. Gözleri şaşı mıydı, hırstan mı dönmüştü ne, Şeyhmuz'a yeniden saldırıverdi!. Şeyhmuz kolunu kaldırmış savunma içindeydi, ama o balyo» yumruklar gürp gürp iniyordu kafasma, dalma! Koşup çekiverdim Şeyhmuz'u, bekledim o anda bana da vuracak artık Zaliha kadm diye vurmadı. Vurmadı ama bağıra bagıra ellerini kol larını oynata oynata kürtçe bir şeyler diyordu, ıyl şeyler demiyordu. Paketi çıkanp «yak» dedim Şeyhmuz'a, «yak bi tane daha» Sordum sonra, kadın ne diyor diye. Başını salladı. Titriyordu zangır zangır. Şeyhmuz onbeş yasında. Çıta gibi. Bir vuruşta devirir istese. Ama biliyorum, doğulu, güney dogulu el kaldırmaz kadına namus belâsı olmayınca. Sapsan olmuştu Şeyhmuz, şapkası yana kaykılmıştı. Cıgarayı tutan eli titriyordu bedeni gibi.. O, mavi fitilli kadife pantalonlu çocuk ayağını tutmuş hâlâ ağ lıyordu. tutup kaldırdık. Şeyhmuz «Keko sus» dedi, beton kana letin üstüne çıkardık, paçasım sı yırdık. Taptaze bir yaradan yırtık çorabının koncuna doğru kan akıyordu, parlıyordu güneşte nar çiçegi gibi, taze.. Şeyhmuz'un kardeşiymiş. Zaliha kadın dikildi yine, ya raya; kana baktı, biraz evvel Şeyhmuz'u döven beden oğlana döndü, çocuga dikildl o devrik gözler bu kelli.. Avucunun içiyle iyi bir sildi kam, kan yeniden geliverdi, tekrarladı işi, olmadı1 Bu sefer çocuğun, ağlayan çocuğun başını hırsla çekti döşüne, sanldı. Aynı kadm bu, aynıl Açılmış entarisinden pörsümüş memelerinin görtlndüğu dSştlnde fittnM »y*»j»"» bir 9ooulc ba^ı YARIN «Pammuğa, bölük bölük gidilir...» DENİZ GURBETÇİLERI Daha ve daha yaklaştı. Fırladı gene ışığa, kendi bir ışık oiarak. Dere tepe, dağ taş, gürleyip akıyordu harıl harıl arkaya. Bir an, ellerini yoğurt torbalan gibi sarkan memelerine götürdü. Ama memeleri bız uçlu iki çelik çıkıntısıydı meydan okumalarında. Kayıkaşıran köprüsünden geçerken, Kayıkajıran: «Ey tatlı kız, ey güzet kız nereye gidiyorıun böyle, dinlenmeden biraz bende?» diye sordu. Çakır Ayşe de bir çığhk saldı: «Canım Kayıkaşıran durdurma beni. Vaktim « X tık çok dar. Alıkoyma beni bu göğüslerimi Hamzaya yetiştireceğim» dedi. Ama artık hızı uçuştan daha hızlı, hızdan da daha hızhydı. Bir çakıştı. Karanlıkta çakan junjekti sanki. Hep sevgi! Tüm sevgiydi! Hiç dinler miydi Çakır Ayşe şunu bunu, Kayıkaşıranı? Hendek, çukur, uçurum demiyor, götürüyordu çelik memelerini Avlonya'da denizci Hamza'ya. Karabük'ü, Değirmen Bükünü tâ arkada bıraktı. Emeci'de yüksek yaylanın binyüz metre yüksekliğinden, başdöndürücü bir birdenbirelikle, kayan yıldız gibi ovaya kondu. Gene susuyordu ışık. Sonra bir çakıjta aydınlık oluyordu. Şimşek, karanlıls» şimjek, karanlık, evet, hayır, aydınlık, karanlık, yürek çarpıjlan fi bi birbirini kovalıyordu. Artık yanaşıyordu, Avlon yaya, Hamza'ya. Ama gene derin bir karanlık oldu. Darbukamn da donuk iniltisi yeryüzünün derin karanlıklannı »arsıyor, zangır rangır titriyordu ya naştıkça. Yeruı yüreği çarpıyordu sanki. Çakır Ayf», Salth ReU'in ku! übesindeki taflar ürertnd» büzülmüş dururken bile kuru kemik gövdesi her darbuka gümleyişınde, sarsılarak, bir kolu ya da bacağı sarkıp düşüyordu. Bir mumun sönmeden önce, olanca ışığıyla son bir harlaması vardır a! Çakır Ayşe'nin göniü ve sev gisi de dalkıhç gibi çırılçıplak sıyrılıverdi ortaya. Çığlık çığlığa bağırışlar oldu, bir curcuna oldu. Bağırışlar dinince Hamza'yı duydu. Dış dünyayı görmeyen gözleri, Avlonya'nın masmavi denizinde, Hamza'nm kürek çekerek kendine doğru geldiğini gördü. Hamza: «Geliyorum Ayşe!» diye bağırdı. Çakır Ay;e bir çığhk saldı. Ama sert çığlığı dudaklarında bir fı sıltı bile olmadı. Dudaklan hafiften titredi. Sert sert soluyordu Çakır Ayşe. Bir harlayışta. bütün ışığmı ve canını verdi. Atıldı kayığa, Hamza'ya: «Oh! Geldim» dedi. ^Çok korkuyordum sana yetişemiyeceğim diye.» Son soluk olarak kulübedeki iç çekişi duyul' du. Sonra gene karanhk oldu. Ama o karanltkta'n sonra, karanhk mı aydınlık mı oldu duymadı. Çakır Ayşe, bir Oh!» dedi, iki büklüm yerinde yığıla kaldı. Aradan günler geceler geçti. Açık kapı, yoksul yoksul eski menteşeleriyle cik... ci.ciiiik edekoy» muştu Palamut Bükünün yoksul koynunda. Ne ge len, ne giden oldu Palamut Büküne. Günün birinde bir kaçakçı, kıyıya yanaştırdığı kayığından. kura sa! ötesinde, sık ve adam boyu çalılığa, çuval çuval kaçak eşya taşımaya koyuldu. 3alih Reis'in kulübesüiin önünden seçmek zorundaydı. ( Arkısı var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear