23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAIIİFE tEt CUMHURIYET 12 Haziran 1965 »•••••••••••••••••••>5 GEMİ YAPIMI ÖTESİ Kâzım ÖGEL Y. Muhendis E. Amiral Gölcük Dz. Fab. Eski Genel Müdürü üniiıı parolası «BAŞKALARIKIN VERMEDİGtNİ MtLLET YAPAR». 30 milyoııluk Türk milletini vecd içinde sürükeyip götüren bir heyecanm başlıgı oldu. Evet, başkalarının vernıcdiğini Türk nıilcti yapar, hen bu parolayı ufak bir değişiklikle tekrarlayacağım. ve BAŞKALARIMN VERDİGİNİ DE TÜRK MİLLETİ YAPAR, diycceğinı. Parolanın ikinoi kadcnıcsi ve nihai hedcfi bu olmalıdır. Mademki bİ7.e acı tccriıbcler, başkalarının vermekte olduklarıııı giinün biriude vermiyeceklerini göstermiştir. şu halde o güııün gelip çatmasıııı bcklcmcdcn harckcte geçmeli. vcrilenleTİn de verilmiyeceği güne hazırlıklı bulunmalıyız. Ancak burada gemi yapımı konusunun pek fazla değil. fakat bir parçacık olsuıı deriniııe increk ilk ııazarda satha çıkmayan fakat ehemmiyet dfrecplcri tekne yapımı kadar hayati olan problemlcre gbz atmamız Iâzım gelmektedir. iü! G Hcp bilindiği gibi gcmi. çeşitli un«ur ve parçalarııı bir araya getirîlmesiylc meydana geleıı bir küldıir. Bunlardan b.'.şda gcleni TEKNE» yi tersanc kızakları üzcriııde yapıyor ve bayraklarla süslcyerek. cazip seremonilerle denize indiriyor. Bu. geminin diinyaya grlişinin birinci safhasıdır. O. kcndi dünyası olan tuzlu sular âlemiyle ilk temasuıı yapmıştır. Fakat bu bomboş tekncnin «GEMİ» olabilmesi içiıı ikhıci bir safhayı tamamlaması, yapıcılarıııın elinde donatılıp hazırlanması lâzımdır. Ana makinesindcıı cıı kücük havalandırma motnruna kadar çeşitli fonksiyonları olan bu makine ve cihazların. günümüzün ihtiyaçlaıına ccvap verecek vcrim vc niteliklerde yapılması aslında bir tcrsanc problcmi değildir. Tcrsaııe gcncl anlamiyle hir montaj işletmesidir. Geıniiiin ana ve yardımcı makineleriııi. kazan veya motörlerhıi, lıatta daha kücük parçalarını dahi tersaneler yapmaz. Bu yalnız orta çaptaki tersanelerde değil. .dünya çapında şöhret yapmış büyük tersanelerde dahi böy lcdir. Zamanınm hakikaten şahaser gemisi Yavuzu yapan büyük Alman tersanesi dahi gemiııin topları. ana makineleri, kazan vcya elektrik jencratörlerinden ayrıca vincleri. dümen makineleri gibi tcfcruartı dahi hcp çeşitli imalâtçılarmdan temiıı ederek semiye moııte etmiştir. Yarını yüz yıl evvcl bu böylc olduğu gibi bu güıı de böyledir, yirmihirinci yüz yılda da bbyle oliDHkta dcvam cdeccktir. u noktaya grlince keııdiliğinden bir soru ortaya çıknıaktadır: Bir memlokette gemi insa edilehilmesi içiıı bir tekııeniıı doııatılmasında lüzumlu. büyüklü > küçüklü bütün makine ve cihazları yapan bir cııdüstrhıin o mcmlekct dahilindc mevcut olması ve tcrşancuin tcmposuna ayak uyduracak seviyeye ulaşmış olması lâzım değil midir? B yl bu çeşit çalışmalara zorluyordu. Tersane yardımcı endü.strisinin memleket sathındaki bu günkü seviyesi yeterli olmaktan elbet ki uzaktır. Diğcr ana makine gibi büyük parçaları, dümen makinesi. vinçler gibi kiiçük makineleri, gemi zincirlerini, tcl halatını lıatta hatta düdiiğünü bile hariçten temiıı etnıek zorunda olduğunıuz hir hakikattir. Ancak üzülmek ve yese kapılmakla hayatta lıiç bir iş başarılamayacağına göre bu büyük boşluğu plâıılı ve bilgili adımlar atarak doldurmaya çalışmaktan başka yapack hiç bir şey yoktur. Kocaman bir saate bcıızetebileceğimiz geminin bütün dişlilerini kendimiz yapnıaz, bir kaç tanesini eksik bırakırsak, o saatin çalışamayacağı nasıl asikârsa. güzel seremonilerle denize saldığımız cidden mükemmel teknelerimizi. yurd içi sanayi nıalısuileriyle donatamadığımız müddetçe. bunlara can ve lıayat vcrebilnıekliğinıiz daima şu veya bu bir dost memlckettcn gclecek tamamlayıcı parçalarla nıümkün olabilecek demektir. Buna ilâveten bııgün verenin yarın vermiyeceği günler de olabileceğini hcsaplarsak tersanelerimizin bu çabalarıııın semeresiz kalacağı ve tam hedefine ulaşamıyacaği âşikârdır. Hemcn buraya memnunlukla kayd edelim ki dünden bugüne bu sahada el ile tutulur ilerlenıeler olmuştur. Yurdumuzda daha düııe kadar ancak basit kalorifer kazanları yapılabilirken bugiin yiiksek basınçlı gemi kazanları imâlâtına geçilmiş bulunmaktadır. Transformatörler, küçük takatda elektrik motörleri. benzin ve dizel moto'rleriııin bir çok parçaları ve gemi tipi elektrik kablolarının da imâlâtına başlanrmştır. Nihayet gcmi saçının da artık yurd içi bir meta olduğunu hep öğrcıımiş bulunuyoruz. Bunları her geçen güıı. yeni yeni sahalardaki başarılı adımlann takip edeceği de muhakkatır. Ancak yeni iş kolları açmak ve bunlarda başarıya doğru çabalamanın teknik yönden çıkaracağı müşkülâtıııa ilâveten ticaret alanındaki rekabet. hata zaman zanıan bunun da dışında kasıtlı iddialar vc çelmelerlc karşılaşmasi sık sık rastlanan hâdiselerden olduğu gibi buna hazırlıklı olmak, yılmamak lâzımdır. Bir mcta'ın yurd içinde inıâli dcmck oııun yurt dışından getirtilmesinin durdurulması mânasına geleceğine göre. bu ithal ınenfaatından yoksun kalacak kimselerin hemch harckcte gcçcceği nıuhakkaktır. Nitekim bunun pck çok misalini görmüş bulunuyoruz. Gemi tipi kablo ve gemi kazanı yapabilecckleri iddiasında olan yerli imâlâtçıların scslcıi uzun zaman duyulmak istenmemiş ve bu malzemeııin yurt dışından ithaline devam için pek çok çabalar sarf edilmiştir. Nihayet kazan fabrikasının lngiliz, kablo fabrikasının da Alman loidi tarafından incelenmesi ve tesislerinin istenilen üstün vasıCları sağlayacak nitelikte olduğu belgesini almaları üzerine meta'larını satabilmişlerdir. Son on seııe zarfında başarılmış hamlclcre bakacak olursak. kısa bir gelecekde gemi yapım cndüstrisiniıı yardımcı kollarmda bir hayli gelişmelere şâhit olacağımıza flârr iimitli olmnmız için pek çok sebepler vardır. Hedefimiz sadece bize verilmeyenleri değil. bugün için verilenleri de yurt içinde yapmak olmalıdır. Bunun için lüzumlu bilgi ve kaabiliyet Türk muhendis ve işçisinde fazlasiyle mevcuttur. Koksan olan. teşvik edici, himaye edici ve mâli imkânlar sağlayıcı uıısurların yeteri kadar olnıayışıdır. TÜRK HEKİMLİGİHIR URIHÇESİ^ Mart 1827 tarihinin Türk Hekimliğinin gelışme ve oluşmasındaki büyük rolü, ancak oru yılların akışı içinde değerlendirraekle anlaşılır ve böylece 14 Mart, hattâ yalnız milli kültür tarihimizde değil, dünya bilgi tarihinde de hakkı olan yeri ahr. 2. SULTAN MAHMUD'un TIBBiYESi Ord. Prof Dr. Kâzım I. GÜRKAN Aslında bizi ve bizim aracılıfımızla Ortadoğuyu, Batının ışık dolu kaynaklarına, bilgi âlcmine bağlayan ve bizim eserlerimizin de bu kervana katılmasını kısmen de olsa saglavan ilk büyük tarihî vakıa, şüphesiz Istanbul'un fethidir. ethi yapan Ve yaptıran bılui zihnıyeti, Bizansın (Pantokrator) ve (pan didaktiyon) larının yerine taın teşekküllü kül liye. yanı Cniversiteyi kurmuş ve bunun içinde Tıp Mektebi ile Darüşşifaya da yer vermiştir. On altıncı yüzyılın başlangıcında «Kanuni» nin aynı kuvvetle yaptığı (1470). hamlede de Tıbbın yerıne (Süleymaniye Medresesi» nde görürüz, lâkin yedi tepeyi dolduran Türk çocuklarının koltuklarında hâlâ Arapça yazmalar vardır, hâlâ «Batı» yı ihmalde devam etmişizdir. «Doğu» devri sürüp gitmiştir. Kadro olarak hekim ve cerrah, Kanunî devrinde orduya girmiş olduğu halde, Batı anlayışı hekimliğe gırmemiştir Şehzaciebaşındakı Tıbbıye>ı surmuş, ve 1338 de mektebi yeniden i?lâh ederek başına Vıyana'dan (Bernard)ı getirmiş olan yenici padışah (Mahmud II) Ga latasaraydakı yeni mektepte bıı açış nutku ile geriliğe şöyle feı man okuyor: «tşbu ehniyei âliyeyi mektebi tıbbiye olmak üzere teşkil ve tertip ederek (Mektebi tıhbiyei adliyei şahane) te.smi.ve ettim ve burada bekayi sıhhatı beşeriye bizmet azizesine mubaşeret olunacağından bu mektebi sair mekteplere tercilı ve takdim eyledim Av rupalılar bu feııni kütübüarabiyeden lisanlanna naklettikden sonra yüz seneden zivadedir. Bunda tefennün ve terakki ile uğrasmakda olduklarından za\abit ve kavaidi tahsiliyesini tesbil eylemişler ve muabbaren bir az şeyler dahi balup kcndi kitaplarına ilâve evlemislcrdir.» Viyana'dan getirttıği Prcfesör Bernhard'a işaret ederek: «Bn adamı sizin için mahsus celbrttim. kendisi gayet müsteid bir adamdır. Avrupanın birinci derecedeki hükemasındandır. tste bu adamdan ve sâir hocalarınızdan ilmitababeti tahsile çalısın ve tedricen Türkçeve alıp lismnımız üzere tedavülüne sa'y eyleyin.» ( x ) odern anlayış meyvelerini sür'atle vermiştir. tlk zamanlar yalnız Fransızea öğretim yapıhrken sonra Türkçe öğretime de geçilmiş ve mülki tıbbiye de kurulmuştur. (18fi(i> (Mühendishâneiberrii • humayun). (Mühendishanei bahrii hu mayurı) yâni kara ve deniz harb okullarından sonra üçüncü yüksek öğretim müessesemiz olan tıbbivede Fransızca öğretiminden ötürü batı etkisi daha çabuk ve âşikâr kendini göstermiş. yeti^en genç hekimler süratle memleke tin saflık nizamına ve sosyai düzenine hâkim olmuşlardır. Kısaca denebilir ki; 1826 da gericiliğin organize son kurlretini ez»n (Vak'a ihayriye), 182? de bilşi alanında bu volu nçmakla sentezini tamamlamış oluyor. Şüphe yak ki tıbbivede garb eserlerini esas tutarak öğretim j'apmanın öncüleri Mustafa Behçet ve Şânizade Ataullah'dır. Şu da var ki yeni espri sür'atle yeni eserlere ve millî tıbbın tekevvününe yol açrr.ıştır. Bir ülkede bir bilginin varlığı onun milli dil ile ya^ılmış olması ş?rtma bnğlıdır. Iste bunu gerçpkleştirebilmek için yapılan gavretlerin başında N'amık Kemal bıı emclle yer almıstır. (Giilhane hattıhumayunn) n n müjdelediği tanzimat yurdun iç ve dış dâvalarma muasır merîeniyet ölçüleriyle bir j'ön verirken hekimlikteki çalısmaları da eîbette kapsayacaktı. tste 1 3 ) B? dan sonra vücut bulan hastaneler. yazılan kitaplar, tıp lugatlpri. mil!" dil ceryanlan... hep bir kaynağın yeni hızlar ve yeni meyveler vermesiyle açıklanabilir. Bu kaynak 14 Mart 1827 dir. tıbbımîzın batıya döndüğü tarihtir. Ogünden bugüne 137 yıl geçti. Bir mületin tarihinde oldukça uzun sayılması gereken. bilhassa bizim varhgımızda çeşitli ve birbirinden önemli clavlarla dolu olan bu tarih parçasmda .selcf'erimizin türlü güçlük ve yoksulluk içinde bize bıraktıklar: eser. büyüktür, bu vedia çok muhteremdir. Bu ne felâş ? Geçenlerde gazetedeki odama bir Karadeııizli vatandaş geldi. Ve anlattı. Hopa'da bir toplantıda Ziraat Bankası Müdürü bizim için : Komünisttir. . demiş. Ve açılmış bir tartışma 211. Hudut Alayı yüzbaşılarından biri Müdür Beye gereken cevabı vcrmiş. Hopa'dan gelen bir mektup da, aynı olaya doknnarak, aynı Bay Müdürün : Isnıet Pasa çebernıedikçe bu isîer düzelmez... dediğini aıılatıyor. Zahmet edip oralardan gazetenıize kadar gelen Karadenizli vatandaşımız : Bırakın. izin verin, dâva açalım diyordu. Nasıl isterseniz öyle olsun . diye cevap verdim. Kimse için söylediklerinden ötürü dâva açmak istemem. Ama okuyuculanmm da adım üstünde bir bakları olduğuna inanıyorum. Komünist kelimesi bugün Türkivede iktisadi aıılamını kaybetmiş ve bir küfür olmuştur. Küfür edenler hak ettikleri cezayı da almalıdırlar. Bu kücük olavı ele almakta amacım da şudur : Sağda solda hakkımızda bir sürü lâf söylenir, bilir bilmez'söyler herkes Aklı ermediğı için sö>ler. aldatıldığı için söyler. Şimdi şu Ziraat Bankası Müdürüniin zavallı baliıie bakınız. Meseleleri tartışacağına, iıısanları e!c alıvor. Sanki biz komünist olursak, veya fsmet Paşa ölfirse. dâva bitecekmis çibi gelivor ona . Hiçbir ise yaramaz bu diiîünce yolu . Türkivede Uızdıgımız kişilerin tfimiinü hans p atsak. Jsmet Pasa'yı ortadau kaldırsak. hattâ o pek kızeın Banka M'idürü heye bir yetki versek de yolda istediği adamı : Scııiıı suratını begenmedim. zararlı bir adama benziyorsun diye toplasa. Türkiye'nin işleri gene düzelmez. Biz. okuyucularımıza ve vatandaslarımıza. insanların kişilikleri üstüne değil. meselelerin esası üslönc eğilmelerini tavsiye ederiz. Dâvalarımjz iktisadi açılardan enine boyuna konuşulmadıkça, açıklanmadıkça. halk sefalettrn kıırtulamıvacaktır. Çünkü hilgisizliklc kurtulus imkânsızdır. Çok rski çağlardan beri iıısaıı aklının işleyisini mantık kurallarına oturtmak çabaları siirer. Meselâ birisi : Amerikalı Mr. Ely Maden Kanunu Tasarısı, millî kaynaklarımızı yabancılara peskeş çekiyor .. derse. bunun cevabı : Sen komünistsin!.. olamaz. Vataııdaslarımız oturup Mr. Elv tasarısının gerçek vüzünü anlamağa ve anlamak için tartısmağa calısmalıdırlar. Aynı biçimde bir mantığı kendi hayatımızda kullanıyor muyuz? Karşımızda bir ağaç var. Adam divor ki : Bu ajaç çam ağacıdır... Şimdi bu sözün karşılıgı : Sen komünistsin olabilir mi? tnsan önce bakar ki. karşıdaki ağac çam agacı mıdır, kavak agacı mıdır. nedir? EJer akıl düzeni dışıııa çıkarsak, durum, tımarhanede kovalamaca oynamaya döncr. Bütün bunları kendimi savuıımak icin yazmıyorum. Türkiyenin her yanında bu biçimde tartışmalar sürüp gittiğini bildiğim için Hopa olayını ele aldım. Türkivede çerçekleri konuşmağa kalkışanlann suçlanması memlekete bir sey kazandırmaz. Şimdi birtakım sivri akıllılar. iktidara geçtikten sonra. devleti de ele geçirdiklerini sanarak topyeknn saldırıya geçmislerdir. Gazeteleriyle, Sanayi ve Ticaret Odalariyle. Bakanları ve Basbakan Yardımcılariyle, gürültü, patırtı, demeç. nutuk. broşür. tehdit. şantaj... karşılarına aldıkları nedir? Ne 27 Mayıs Anayasasının getirdiii bağımsız kurumlara tahammülleri var. ne 27 Mayıs Anayasasına... V'abancı şirketlerle elele bir kampanya .. Ve içlerinde Anayasayı defiştirmeğe kalkısanlar hile var. Bakınız. bütün bunları. tırmandıkları kökü dısarıda ağaçlardan olmuş armut gibi silkeliyecek kuvvetler Türkiycde her zaman vardır. Bunun için bizim kılımız kıpırdamaz. Bulundugumuz noktada elimizden geldiğiııce gerçekleri açıklamak, memleket dâvaları üstünde akıl yormak ödevimizi yapmaŞa çalışıyoruz. Ortaya atılan çerçekler karsısında dengesini kaybedip Anayasayı dahi dcjistirmeyi düsiinenlprin zararları keskin sirkenin küpünedir. Bunun içindir ki. Türkivede oynanan oyunlar açıklandıkça sinirleri bozulanlar. aktedron alıp her gün feryat edcceklerine. bol miklarda müsekkin alıp kendilerine gelmelidirler. Ö U ; • SMl; • M Tarihi, olaylar; o.ayları da insanlar yaparlar. Bu itibarla vakaları sıralarken onları doğuran faktfırleri ve olaylarda rol sahibi olanları mutlaka mütalâa etmeli. hak ve değerlerini vermeliy:z. Tarih bilgisi ancak böylece ileriki kuşakiara faydalı olur, bir masal veya roman olmanın çok üstüne çıkar. Mustafa Naimâ, tarıh bi'gisi için çöyle diyor : Bu fennin sahibi kâmil nazardır Bu fenden gafil olan bihaberdir Vekayi yazmasa ehli maarif Kim olnrdo millet haline vakıf * * * Tıp bilgisinin beşıği olan Hind' de bu bilgi ruhbani bir hava içinde doğmuştur. Ancak eski Yunan ve Mısır mektepleri lâik ir.sar.lar tarafından öğretilen. öğrenilen bu bilgi sanata çağımıza kadar gelen çehreşini verebilmişler, lâkin bugün bile bu anlayışı sindiremiyen çok geri milletlerde ruhbanî telâkki hâkim olmakta bulunmuştur. O kadar ki, Bercamah «Galien» ve Kadıköylü «Herophile» in «Dogmatismc» ile «tmpirisnıe» in nıunakaasını dur duramamıştır. Bur.unla berabrr ilim tarihinde çok aşikâr bir hakikatle karşı karşıyayız: 42 ciltlik «Kütübü Mesture» ve 16 ciltlik Iskenderiye telifinden sonra Avrupa, hekimliği kiliseden ayırabiimiş, yazmış okutmuş ve pratik olarak öğretebilmistir. îstanköyde «Hippocrate» ın dehasında hüviyetini kazanan hekimlik şüphe yoktur ki «Montepellier» den «Floranca» ya kadar F Işte bu perdeyi aralıyarak pencereden Batıyı gören hareket 14 Mart'tır. Elbette Aristoyu Doğuya getiren «Muallimisâni Farabi» den Ebubekir Razi, Bedreddin Semerkandi, Ebuabbas Serhasî, 1brahim Gürkanî gibüerin büyük eserleri zamanlarının değer ölçüsü içinde aslâ küçümsenemiyecek gayretlerin mahsulleridir. Lâkin şu kıyaslamaya yer verelim: Altıncı yüzyıldan on beşinci yüzyılın ortasına kadar Mezopotamya ve Ortadoğu. Şam, Halep, Keykavus, Konya ve diğer illerde elli kadar hastane ve yine mahdut sayıda hekim verebildiği halde on dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Sıvash Ali, Geredeli îshak, daha sonra Lütfuliah, Altunizade. Hacı Paşa ve diğerlerini mesleklerınde dünya ayarında buluyoruz. Fatihden baslayan bilgi alenıdarlığı, bilgi uğruııda serbesti davranışları ne yazık ki karsısınd~a nlrnu ^, Seleflerimizin zaman" zaman parlayan en ileri düşüncelerini tarih sahifçlerinden gün ışığına çıkartmaya bile engel olan taassup, Kaynarca'dan bu yana üç kıt'a üstündeki koca imparatorluğu parça parça batırmanın âdeta sadik zevkini tatmıştır (Şekayiki nnmaniye) tercümesinin 39 uncu sahifesindekı şu fıkra, o in?anların bilgiye ve bilgine \'erdikleri değerin veciz bir ifadesidir: (Maverayinehr) hiikümdarı Uluğ Beyin Semerkanddaki astronomi medresesinde baş hoca Bursa'dan getirilmış olan «Kadızadeirumi» dir. Hükümdar rasathane hocalarından birini baş hocaya sormadan azleder, vak'ayı haber alan Kadızade mektebe gelmez olur, Hükümdar bizzat Kadızade'nın evine giderek rasathaneye niçin gıtmediğini sorunca aldığı cevap şudur: «Biz hocalıfı azledılemez bir mevki bilirdik. ondan ötürü kabul ettik. Siz bir refikimizi azledince öğrendik ki öğretim cörevi, bizim sandığımız gibi değiimiş, Allahaısmarladık!». N Lzun seııelpr höyle bir yardımcı endüstriniıı yokluğuııu yakinrn hissctmiş bir tcrsaııe nıensubu olarak. bu boşluklan keııdi imkânlariylc doldurmak için çabalayaıı bir tersaııeııin gücüııü ııe kadar çeşitli yönlcrde hartaıunk zoruııda kaldığını acı misalleriyle yaşamıs bulunmaktayım. Zanıan oldıı bir dizcl mnlorunuıı yedek parçalarını. bir deııizaltı genıisi akünıülâtör pilâğıııı tersancmizde yapmak nıecburiyctiııdc kaldık. Yine tersanelcrimizde istim makineleri. dizel motörleri yapmağa çalıştık. Buııların her biri uzun emck ve para harcaınayı mucip oluyor, hcnı daha bahalı oluyor, hem de orijinali kadar mükemmel olmuyordu. Fakat bir zamanlar lıarb içinde bulunmaklığrmız, daha soııra da hariçten temiıı güçlükleri tersane Vft*İ?ftcâ'fSîiffile'l'îıVgtrhi n OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK BASKIGRUPIARI İSMAİL CEM iirkiye'nın son günlerdcki politikası siyasi olmayan kuruluşlann etkisine girdi. Örneğin petrol mesclesi. bir bakıma gençliğin açtığı kampanya sayesinde halka tam olarak indirildi ve parlâmento bu konuyla ilgilenmek zorunda bırakıldt. Öte yandan Türk • İş. işçi haklarına karşı çıkan milletvekillerinin listesini hazırlayarak. onların yenidcn seçilmesini önlenıek üzere tıarekete geçıi. Türkiyedeki bu gelişme. demokrasilerde varolan «baskı grupları» nııı ülkcnıizde de çeşitlenmesinin vc baskı grupu olduğıınun bilincine varmasınııı bir sonucudur. Baskı grupları. siyasi bir nitclik taşımamakla beraber ülkenin partilerini, iktidannı ve politikasını etkileyen topluluklardır. Ticaret ve Sanayi Odaları. işçi birlikleri. öjrenci kuruluşları gibi. t'yelerinin arasında görüş veya çıkar birliği olan bu tnplulukUr. özellikle Türkiye gibi az gclismiş demokrasilprde bü>ük önem kazanır. Ingiltere. Danimarka ortaçağın büyük mihveri olan Fransa îtalya'nın izini buhar devrine kadar getirdiler. 17, 18 ve 19 uncu yüzyıllarda bir yandan fizik ve şimik hekimlıkte temel bilgi haline gelirken bir yandan da morfoloji ve onunla paralel olarak klinik geHşti. «Lavoisier», «Bichat», «Wirchov» olmasaydı elbette modern klinik bu mertebeye çıkamazdı! • »•I • ••I : Hekimliğin gelişmesi ürkler geldikleri ve oturdukiarı yerlerin coğrafi zarureti ile zamanlarmda dünya seviyesinin üstünde olan Hmd, Çin, îslâm ve hattâ Geldanî tesirleri altında kalmışlardır. Bu bakımdan Türklerde hekimliğin gelişmesini biri «Doğu», ikin cisi «Batı» devri olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Doğu devrinin izlerini tarihin çok derinüklerine götürebiüriz. Islâmlıktan evvel, Şamanizm, hattâ Budizm dinlerinde jer almış olan Türkler aras.nda hekimlik yapanlar, eski Yunan'a seyahat edenler ve bu giriiş gelişlerde karşıhklı bilgi alış verişi yapanlar çağımızm tarihçileri tarafından da tesbit edilmiştir. Nihayet îslâmiyet devrinde Türkleri bütünüyle Îslâm medeniyeti ve binnetice tıbbının ortasında görürüz. Bağdattaki «Xizamiye» den Sıvastaki medreselere ve hekimlere kadar... Surası muhakkak ki, Türk hekimliğinde Doğu devri uzun sürmüş, halbuki Dogn medeniyeti çökerken Batı medeniyeti birden ve kuvvetle parlamıştır. Buna rağmen Doğu tıbbına sadık kalmak, on dokuzuncu yüzyıla kadar olan zaafımızı açıklamaya yeter. Çünkü ortaçağda Avrupa'da müspet bilgiler kökleşince Doğunun Avrupaya olan eski tesiri artık katiyetle durmuş. ve îslâm Mezopotamya medeniyeti ve onun içinde Tıp bilgisi. kendi kabuğuna çekilmiştir. Halbuki on dokuzuncu yüzyıla kadar bizde hekimliği öğreten ve öğrenenlerin tümü şu vakıaya rağmen Doğu telifierinin nâkili olmakta de%'am etrr.işlerdir. Bunda «din» in, «dil» in ve komşuluğun tesiri mutlaktır. Ancak şu da muhakkaktır ki, Doğu devrinin uzaması. bir kelime ile Batı dünyasını uzun zaman görmemezliğe gelmek bize pahalıya malolmuştur. T lerin belirli sınıfların çıkarına hizmct cttiği gerçeği de, bizzat parti bunu kabul etmcse bile, vardır. Gclişmiş demokrasilerde her parti bunu açıkça belirtir: tngiliz İşçi Partisi, Fransız S.F.I.O. herşeyden önce işçi ve esnafın; Muhafazakar ve V. N.R. partileri sermaye sahiplerinin partileridir. Bu. bir partinin sadece kendi temsil ettiği sııııfın çıkarım gözeteceği anlamına gelmez, Ama bir çelişme haliııdc, parti kcndi sınıfından yana çıkar. Bu farklılaşıııa bazen byle ilcri gider ki, Tüccar ve sanayici bile kendi aralarındaki çelişmclerden ötürü değişik partilerin destekcisi olurlar. T PERDE ARALHiINDAN Demokrası ve para Aslı ctek parti> yc dayaııan Türk demokrasisiııdc de bu farklılık son yıllarda meydana çıkmaya başlamıştır. Zira, biz aksini istediğimiz kadar savunalım, bir toplumda iktisadi çıkarlar çeşitli mcselelerde çclişmektedir. Örneğin toprak ıeformu. topraksız koylünün çıkarı icabı, büyük toprak sahibinin ise çıkarına karşıdır. Gerekli bir verginin hangi gelir dilimine uygulanacağı da, tercih meselesidir, v.s. " ster Batıda ister Türkiye'de, klâsik demokrasinin hünyesinde var olan bir çelişme Baskı gruplarının gelişmesi ve çeşitlenmesi sayesiııde bir miktar zararsız hale getirilmektedir. Demokrasinin temel kuralı olan partiler ve sınıflar arasmdaki ilişki gerçekleşse bile, demokrasinin bir diğer ilkesi olan mücadele eşitliğinin sağlanamaması, klâsik demokrasinin en zayıf yanıdır. Günümüzde siyasi mücadele herşeyden önce paraya dayanır. Teşkilâtlanmak, güclenmek, propaganda yapmak, seçime katılmak hep para işidir. Ancak, gerçek demokrasilerde varolan partiler maddî guçleri farklı srnıflaruı temsilcisi olmaktadırlar. Sınıflar arasuıdaki bu farklılaşıııa ise. partinin maddi gücünü etkilemekte ve mücadele eşit şartlar altında yapılmanıaktadır. İMaddi SÜcii büyük olaııların çıkarını savunan parti o kimselerden yardım görüp mücadeleye büyük imkânlarla katılırken: maddî gücü az olaııların cıkarıııı savunan parti sınırlı imkânlarla mücadeie etmektedir. İngiliz Muhafazakar Partisinin secinı harcamalarıyla İngiliz İşçi Partisinin harcanıaları aıasında büyük fark vardır, Aday olmak için milvonların gerektiği Amerika'da, aynı çıkan temsil edeıı iki büyük partinin dışında kalan bir siyasi topluluğun seçime katılması sembolik olmaktan öteye gidememektedir. Klâsik demokraside varolan bu eksiklik ise, baskı gruplarının çeşitlenmesi ve güçlenmesi sayesinde bir miktar önlenmektedir. Gerçi partilerin aldığı basışları sınırlayan ve denetleyen kanunlar vardır ııııa, bu esitsizliği ortadan kaldıracak nitelikte deiildirlcr. Batıda ve biıde atı demokrasilerinde baskı grupları hayli etkili olmuşlardır. Meselâ Amerika'da, büyük şirketler tarafından meclisi izlemek. kanun tasanlarını ctkilemck vc miiletvekillerini tesir altında bulundurmakla görcvlcncüıilen »lobbyist» ler yarı resmi bir nitelik taşır. Batı Avrupadaki öğ renci kuruluşları özellikle Fransa'da bir siyasi parti kadar etkilidirler. Ancak. Batı demokrasisinin kcndi kurallarına göre gclişmiş olması ve her sınıfın kendi partisinin aracılığiyla mücadele etmesi baskı gruplarının gerekliliğini hafifletmiştir. Türkiye'de isc ıfurum değişik. Demokrasi, »millin olmak iddiasındaki partilerin mücadelesi şeklinde geliştiğinden. meclisler. millctin içindeki kuvvctli zümrelerin sözcülüğünü vapan partiler tarafındaa yönetiliyor. Bu kuvvet isc çoklukla maddi kuvvetın bir ifadesi. yani partiler belirli bir zümrenin değisik söîcülcri dıırumundalar. Baskı grupu olduğu bilincine \3ra11 tek topluluk. tüccar ve sanayicilcr. haskılarını partileri ctkilemek sekliııclc yapmış, hükünıetlcrle olan iiişkilerini daha çok çözdcn uzak sürdürmiistür. ("lkemizdeki bu durum, hızla değişiyor. Türkiye'deki baskı grupları artık görevlerinı açık bir şekilde yapmaktadırlar. Sanayi ve Ticaret Odaları. bakanlarla göriişerek onları kendi istediUleri tarafa daha çok yöneltmeye çalışmakta. işçi birlikleri. mılletvekillerine baskı vapmakta. öğrencilcr iktisarîî sorunlarla ilgilenmektedir. «tşçi işiy le. öğrer.ci cersivle meşE^ıl olur» seklindeki yanlış zihniyet artık aşılmıstır. Batı demokrasisinin kurallarına uymaya çalıştığımıza göre. değişik iktisadî çıkarları savunan partilerin varlığını ve bu demokrasinin en zayıf yanını bir ölçüde düzelten değişik baskı gruplannm çalışmalarını olağan karşılanıanıır grrelvir. B I Hüzün verici olan işte bu noktadır: Yüz yıllar önce bu anlayışa gelmiş insanları bağrındarçıkaran bir millet, on dokuzuncu yüz yıla kadar taassubun, geriliğin hükmünü kıramamış, yeniçeri zihniyeti bilgiye de hükümdar olmuştur. Okadar olmuştur ki, Üçüncü Selim gibi aziz bir Türkün başını vermesı dahi yobazlık ve taassubu sin dirememiş, nihayet iş İkinci Sultan Mahmud'a gelmiştir: 14 Mart 1827 Çarşamba günü 2 ci Mahmut'un oçış konuşması (x) Bernhard'ın (tstefanaki, Bo»os) isminrte iki de mnavini vardı. Birincisi Italvada. ikincisi Fransa'da oknmustnr. Bir fiçüncü hoca (tngiliz) çok az kaltnıs ve adı tarihlerimize tam geçmemi.ştir. YARIN TANZÖIAT VE HEKİMLİĞİMİZ Genel Dağıtım: BATEŞ Caçaloçlu Tel: 27 38 07 X KLÖB K11SAL1ADA 15 Haziran Salı akşamından itibaren M U H T E Ş E M D E K O R N E F İ S Y E M E K L E R Yuvuz Özışık Orkestrosı ile METRDHOTEL ANDON'un idaresinde muhterera misafirîerimizin hizmetine girdiğıni iftiharla ilân eder. TARİFEMİZ UCUZ OLUP KONSOMASYON YILDIZLAR GEÇIDİ Çok geç anlaşıldı ki; yapılacak iş, kendi dilimizle yazmak. okumak, okutmak ve telifler için «Batı» yı kaynak olarak almaktı, Baskı grupları gelişnıiş demokrasilerde mücaoysa on beşinci yüzyılın başında dele eşitsizliğini bir ölçüde giderirken, az gelişTürkçe yazmaya cesaret edildiği ıniş ülkelerde bu eşitsizlik çok daha büyük olduhalde kaynak olarak daima Isğundan, önemleri artmaktadır. Gerektiği gibi saIâm Arap kaynakları ahnmıştır: vunulamayan görüşlerin kamuoyuna iletilmesinHavassüledviye, Zahirei Muradide, iktidarlann bu görüşleri incelemek zorunda ye, Çerrahiyetülhaniye.. bu davbırakılmalarında baskı gruplarının büyük etkileemokrasinin Batı'daki taııımlanması Mktı.r'ranışm örneklerini veriyorlar. ri olmaktadır. Türkiye'nin petrol sorunu ve gençdı çıkarları çeüşer. snıfların kendi partileri Selçuk devrinin büyük eseri Iiğin tutumuyla. bu sorunun yaygınlaşması aravasıtasıyla demukratik bir şekilde ve seçim «Kayseri Şifâiyesi». Osmanh devsıııdaki ilişki. baskı gruplarının dcmokrasimizin yoluyla mücadcle etmeleri» dir. Batı demokrasiiçinde bulunduğu gcçiş döneminde çok yaraılı orinin «Amasya Darüşşifası» ve hesini kabul rtnick, oııun beraberinde getirdiği telabileceğini göstermektedir. Türkiyedeki baskı le onun büyük siması Sabuncumel gcrçeklpri r)e kabul ctmeyi gerektirir. Bir gruplarının bu gelişmesini. son derece olumlu toplumda iktisatii cıknrları çelişeıı sınıfların varo*lu Şerafeddin, Batıya yönelekarşılamak gerekir. hjıru inkâr ederek demokrasi )apılamaz. Partibilselerdi bizrle tıbbın şelişimı çok daha erken, zamanında rea• • !•• • « • • • • • • • • • • • • ^ • • !• • • • • • • • • •! • * • • * •• • • • î • J • •! ! • • • • > » • • * • • • • • • « • •! • • • » • • • • • !• • • • • • f • • • •• • â » • • ••••••>•• •«••««>« *•••••••• » • • • • • • t • II11UI11 •• • •MİBaMUaUOM ••• • • • I I I U I I Illz* edilebilirdi. •• «»•••»• ••• > YALNIZ 750 KURUSTUR Reze. Tel: 55 45 69 MÜDÜRİYET İlâncıhk 7168/6637 Demokrasinin anlamı D ECZALI KÂĞIT ALINACAK 70X100 Cm eb'adından 45 top veya 59X84 Cm. eb'adındar! 60 top. En geç teklif verme müddeti 22 6.1965 dir. Şartnamesi MALZEME MÜDÜRLÜĞÜ veznesinden ternin edilebilir. DENİZCİLİK BANKASI TA O. (Basın 9748/6630) Cumhuriyet 6644
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear