25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAHİFE tKf 8 Kasnn 19G5 CUMHURİYET MİCHAİ1ŞOLOHOF VE 'DURGUN DON •• nlü Sovyet yazan Michail Şolohof cDurgun I I Don» adını taşıyan, Don Kazaklarının 1910 " 1922 yılları arasındaki bflyük ve mahşerî evrimini anlatan dort ciltlik dev romanını, 1928 1940 yılları arasında, 12 yıllık bir süre içinde yazmış, sürekli olarak üzerinde işlemek, iki kere de redaksiyondan geçirmek zorunda kalmıştı. Şimdiye kadar 52 dile çevrümiş ve toplarn tirajı 5 milyonu bulan baskılan bütün dünyaya yayılmış brulunan bu romana, ttatilâlden bn yana, nğruna milyonlar harcanan, devlet eliyle alabildiğine desteklenen Sovyet edebiyatından elde kalabilen biricik değerli eser gözü ile bakılmaktadır. «Durgun Don. yıllardanberi Nobel'e namzet gösterilmekte, her seferinde baska namzetlerin öne sürülmelerivle bir yana itilmekteydi. Bn yıl armafan aiışı, yıllardanberi Izlenen, nfrnnda çahsılan, bir dereceye kadar da artık beklenen bir sonuçtn. tkibin sayfalık büyük hacmi kadar yazarının da ihtilâle ve partiye bağlı kişiliği, nztuı süre bu eserin Türkçeye çevrilmesinin ertelenmesine sebep olmustu. Aynı romancının «Uyandınlraış Toprak> adındaki romanı ise yıllarca önce Türkçeye çevrilmis, pek o kadar dikkat nazarını çekmemişti. Asıl önemli ve büyük eseri «Durgun Don» un bn günlerde yayınlanmış olması, hem yazan, hem de eseri üzerinde daha genis ügilerin toplanmasını doğuracaktır kanısındayım. çip, yenl duzenin öncülerinden biıi durumnns getirilmeliydi. Şolohof'nn romanı bn karanlık ve dramatik sahne ile kapanmakta. Şolohof'nn direnmesi Sovyet edebiyatının dikkati en çok çeken bir olayı. Romandaki yaşantısında ve savaşmda Grigori yenik düşmüştü, ama Şolohof sonuna kadar direndi, Rnsyanın ortasında tarih boynnca sürüp gelen Kazak Direnmesi'nin ve karşı ihtilâlinin romanını «partileştirmeğe» bir türlü yanaşmadı. Edebiyat çevrelerine, şehirli hayatına katılmıyan Şolohof'nn, edebiyatı ihtilâle paralel tutmakla birlikte, sanatını mutlak anlamda partinin emrine vermedigi, Don Kazaklannın varlığını ifade etmege yönelirken, daha büyük ve ileri bir amaç tanımadığını yetkili kaynaklar belirtiyorlar. Ama eserin aslını okuyanlar da, ondaki bn «sanatçı ve yaratıcı özgürlüğü» nün hemen farkına varacaklardır. •JH • ••• • ••• • ••• •••• • PH HÜKÛM F P T RÖGRÖM! Baha ARIKAN I ükumet programınm, meşgul ol duğumuz saha olması itibariy' le, iki noktası üzerinde durmak istiyoruz. Bunlardan birincisi, programdaki nisbî temsile değinen noktadır. Programın bu husıosa ait kısmında: .Milletvekill seçiminde nlsbî temsil nsulünü muhafaza etmekle beraber, son uygulamada açıkça görülen mahzıırları önliyecek ve Senato »eçimlerini ekseriyet usulüne iade edecek değişikliklerl tasan halinde yüce Meclise sunmak kararuıdayızj» denilmektedir. Cömert millet! Bizim inkâr edilemiyecek bir niteliğimiz var : Cömert milletiz: Gerçi yeryüzünün en fakir toplumları arasında. bulnnnyoruı, adam başına yıllık gelirimiz 1600 liradır. Köylümüzün adam başına yıllık geliri ise 900 lira hesap ediliyor. Ama siz bakmayın bu fıkaralığımıza.. Tarihimizden süzülüp gelen efendilik duyguları içimize işlemiştir. Bizim Padişahlarımız vaktiyle kefereye tepeden bakar, gerekirse mal mülk, imtiyaz, hattâ ülke bahşederdi onlara... Fetihlerden Istanbnla taşınan değerlerin bolluğnnda dolup dolup taşardı Osmanlı hazinesi. Zaman geçti. Osmanlı ülkesi yan sömürge derekesine düştü. Ama efendilik huyumuzdan vazgeçemedik. Eliaçık, gönlü gani, gözü tok insanlarızdır. Çıkarlarımızı pek hesap etmeyiz. Üçbes knrnş kazandık mı bar kapatmaya kalkarız, beşon lira kazandık mı bamam kapatmaya... Kazandığını yemek, hovardalık etmek, yarınlara boşvermek marifet sayılır. Ülkemize gelen yabancılarla ilişiklerimiı de bir acayiptir. Sankl biz zengin milletiz, ve onlar fakir ve düşkün... Söz gelişi Amerikaya 35 milyon metrekare toprak vermişiz. Içimizden kimse çıkıp da yıllarca hesabını aramamış bn topraklann. Ama Fransa'da ve Italya'da NATO, bn topraklann metrekaresine 10 dolâr ödemek IOrundadır. Bn hesapla 10 yıl içinde Amerikadan alacağımıı 3 ^ milyar dolâr. Ama metelik sormamışıl. Doğrnsnna isterseniz gene de hesap soracağımız yoktn. Ama adamlarda : Biz size yardım ediyomz, bize borçlusunuz... diye 5yle bir ed» var ki, bn gerçegi ikide bir hatırlatmak farz oldn. Bn gerçeğin yanısıra başka gerçekler de var. Biz, Batı Blokn içinde en ucuz askeriz. Prof. Baade'nin açıkladığı besaplara göre, bir Amerikan tümeninin Amerikalılara maliyeti 500 milyon dolâr, bir Alman tümeninin maliyeti 250 milyon dolâr. Alman tümeninin ölçülerini alırsak, bizim 18 tümenimizin maliyeti 4,5 milyar dolâr etmelidir ki, bn rakam bizim Batılılara armağan ettiğimiı değerIeri göstermek bakımından ilgi çekicidir. Bütnn bn büyük hikâyelerin yanına bngfin daha küçflk bir hikâyeyi de katmak istiyoruz. Masamızın üstünde 21 Eylül 1965 tarihli Resmî Gazete var. Türkiyedeki Avrnpa Müttefik Knvvetleri Knmandanlığı karargâhlarına tâbi bnlnnan yerler hakkındaki bir karan ilk sayfasında okumak zevkine kavuşuyoruz. Şimdi Türkiyedeki yabancı knvvetlere tanınan ve yürürlükte olan vergi mnafiyeti ve imtiyazları sırayla ve birlikte okuyalım.. Tabancı knvvetler karargâhlan tarafından veya onlar namına Türkiyede yapılan masraflardan aşağıdaki vergi, resim ve ücretler alınmıyacak : Ithal olnnan eşyadan ithalât dolayısiyle slınan vergi, resim ve flcretler... Istihsal vergisi... PTT hizmetleri vergisi. . Harçlar, damga resmi ve damga vergisi..: Elektrik ve havagazı istihlâk vergisi... Tütfin ve alkollü içkiler üstünden alınan Tekel vergisi ve Millî Müdafaa vergisi... Tani Türkiyede vazifeli yabancı knvvetlere mensup kimseler, snbaylar, askerler, yemekhanelerinde, mağazalannda, kantinlerinde sigaradan, rakıya, tütüne, her çeşit esyaya kadar ne varsa on para gümrük ve vergi ödemeden sağlıyacaklar... Hattâ daha ötesi, Resmî Gazete'nin yazdığına göre, lüznmln akaryakıt vergisiz olarak ithal edilip knllamlacaktır. Vapur ve trenlerde eşyalar, nakliyat vergisi ödemeden, taşınacaktır. • Dedigimiz gibi biz pek cömert bir millet oldnğnmuzdan ynrdnmnza gelmis yabancı askerî personele böyle imtiyazlar bahşederiz. Adamlar en küçük ihtiyaçiarını bile vergi ödemeden ve en ncuza fiyattan elde ederler. Ama bir de madalyanm öteki yüzü vardır : Yabancı asker ve snbaylara tanıdıfımız bu imtiyazları kendi milletimizin çocnklanna çok görürüz. Bizim subayların ihtiyaçiarını ncnza saŞlıyabilmeleri için knrulan Ordu Pazarlarımn karşısına kimlerin çıktığını hatırlayınız! Memleketimizin en tanınmış iş adamlan Ordn Pazarlarımn karşısına dikildiler ve Ticaret ve Sanayi Odaları çevrelerinden kıyametler koptu. Iste böyle çelişmeler içinde nyntnlmnşuz... Gözlerimiz yavaş yavaş açılıyor ama... biz esneyip dururken Üsküdarda sabah olacak. :::: H Tenkidler n roman daha ilk yayınlandığı sıralarda «Sovyet literatürü» çerçevesinden taşacak nitelikler taşıdığının farkına varılmıştı. Onn Karsı thtilâlin bir ifadesi olarak kabnl edenler, «Kulak edebiyatı» diyenler de oldn. Stalin ondaki «kaba hatalara işaret ederek, işe yaramaz» oldnğnnu belirtti. Sosyalist gerçekçiliğin ilkelerine oldnğn kadar, «particiliğe. optimizme, olumlu kahramanlann yokluğuna» işaret edildiği halde, bn eserin bütün engelleri yenerek gün ısığına çıkması ancak Sovyet iç politikasının ve edebiyata karşı takınılan tavırların değişmeleri v e Şolohof'nn kendi köyüne çekilmiş münzevî yaşamasındaki sabırlı inatçılık, partideki sağlam mevkii sayesinde olabilmiştir. Aslında bn büyük romanın geniş bir süre içinde hazırlanması, ayrıntılardaki nfak tefek düzeltmelere ra&men teraelindeki Kazak direnmesi, töresel yerli yaşamanın savnnnlmasına dokunulmadan yayınlanabilmesi, partiyi de, liderleri de hosnnt eden öteki romanının yazılmasiyle, mümkün olabilmişti. Şolohof «Uyandırılmış Toprak» romanının ilk cildini 1932 yılında yayınlayınca, sanat diktatörü Szdanof'un ölçülerine nygnn olumlu bir «sosyalist gerçekçilik» yoluna girmiş oluyor, ama aslında «Durgun Don. nn son iki cildini, özüne fazla dokunmadan yayınlama imkânını buluyordn. «Durçun Don» nn düzeltilmiş ikinci baskısı 1953 te çıkmıstı. Romanda adları geçen ve sonradan Stalin tarafından «temizlenen» bütün kişiler, romandan da temizlenmisti, ama bn soy yüzeyden kırpmalara karsılık, temeldeki «Kazak Millî Direnme Ruhu» bütün arastırıcıların, bn arada Lnkatsch eibi toplumcu edebiyat otoritelerinin de söyledikleri gibi, silinmez bir özgürlük çağrısı gibi eserin bütününü kaplamaktaydı, B Konu otnan, Don Kazaklarının töresel yerli yaşayışlan ile tarihî evrimlerinin onlara sağladtğı yarı özçürlük içindeki sürekli direnmelerinin, 1912 1922 arası çetin yıllardaki devresini canlandırmaktadır. Romanın kahramanı Grigori Melj"echov, güclü, hareketli, cesur ve ihtiraslı bir kimsedir, Don Kaçaklannın, Tatar, Moğol, Lehli, yerli eski milletlerin karışımından gelen bütün üstün niteliklerinin, aynı zamanda onlann tarih ve savaşların kucağında pekişmiş yaşaraa ve direnrne güclerinin bir temsilcisidir. Birinci Dünya Savaşında Polonya cepbesinde savaşır, subaylığa yükseltilecek ölçüde cesnr ve başanlıdır. 191" de bütün Kazaklar gibi o da barış ve özgürlük vaadleri ile cepheleri saran bolşevik propagandasına kapılır. Bir yandan kövü, kocasından kaçırdığı karısı, özlemini çektiği baba ocağı, bir yandan yıkılan cephelerin, çözülen orduların döküntülerinden kurulu yeni partizanların körükledikleri iç savaşların ortasında. gittikçe nzakla.şan <banş ve özgürlük» e kavuşma çabasiyle, ordan oraya sürüklenir. Kanlı iç savaslan içinde, Grigori, zaman zaman Kızıllara katılır, zaman zaman onlardan kopup baba ocağını arıyarak yıllarca sürüklenir. Kızıllar, Beyazlar, yerli muhtariyetçilere bağlanıp çözülerek, gelenekçi Kazaklann yüzyıllar boynnca kendilerinden uzak tutabildikleri bir baskı idaresinin ortasına düserler. Eski rejim kaIıntılarım. papazlan atamanlan, kulaklan temizlemeğe davranan yeni rejim, zavallı köylüleri de kurşuna dizmeğe girisir. Baştan ayağa deriler giyinmis komiserler köyleri temizlemeçe, bir anlamda onları «Kazaklıklarından» kurtarmağa girîşirler. Beyazlar çözülür, çekilirler, ama Don'da ayaklanmalar sürer gider, Don Kazakları hâlâ özgürlük pesindedirler. Grigori, 1921 yılına kadar sürüp giden bn hareketlerin içinde artık olup bitenlerin nedenlerini anlamadan ynvarlanır. ara da, Kızıllara da koşnlmnş, bir aralık Don Kazak Cumhuriyeti umuduna da düşmüştür. Ama yine de köyüne, ocağına, Kazak hayatının özgürlügüne kavnşamamıstır. Kitabın sonnnda Grigori, kaçmış, kendisi gibi ortada kalmış, olnp bitenleri kavrayıp ıcrunln sonnca katılamıyanlarla birlikte ormanlara sıSınmıştır. Günün birinde yorgun ve umutsuz, sığınağını bırakır. Baba ocağına döner, mavzerini ve rövelverini, fişeklikleri Don'a atar, oğlunu kucaklar. Ne babası, ne karısı, ne kardesi kalmıştır. Kendisini bn topraklara ve sönen aile ocağına bağlıyan biricik bağ bu oğlancıktır. Diz çöker, oğlancığın üsümüş, gül rengi ellerini öperken boğuk bir sesle tekrarlar: «Oğlancığım, oy benim oğlancığım ». Roman bnrada kesiliyor, Şolohof kesin bir sonuca ulasmıyor gibi görünüyor, ama kitap üzerine düşünenler, onun Çekayı beklemekte olduğunu söylüyorlar. Şolohof üzerine eleştri yazanlar, romanın olnmln ve yapıcı bir sonnca bağlanması gerektiğini çok yazdılar. Bir mntln, umntln, her seyi tatlıya bağlıyan bir sonuç olmalıydı. Yahut Grigori dönüp dolaşıp, olnmln bir eğitimden ge R Yanılmıyorlar ukatsch"m beğendiği bu temel nitelik yanında beğenmedikleri de var: Düzeltmeler yapılırken bazı ask sahnelerinin kaldınlmış olmasından yakınıyor. «Koca eserin içinde küçük bir şaheser olarak sıkıştırılmış, partizan Bunçuk ile Anna'nın aşkı» nın iyice «düzeltilmiş» olmasını buna örnek olarak gösteriyor.. Bunçuk'un, seVgilisi Anna'nın ölümü üzerine kendini kaybederek yerlerde sürünüşü, duyduğu derin acıyı belirtirken vahşi bir hayvan gibi hâller göstermesini, Şolohof, bir eski kahramana lâyık ' görmiyerek, son baskısında iyice yurauşatmış. Ama yine Lukatsch'ın dediği gibi, gerçekten realizmin büyük yoluna girince, yazarın, toplumda ve insan çatışmalarında göreceği gerçeklerin ifadesinden gayri, hiçbir soy ilişkinin bükmü kalmaz. Vazar bu yo!a girince, toplum evriminin büyük gelişmelerine bağlanarak yürüyen gerçeği örtemez, gerçeğin hayata bağlı anlatımı içinde. yazarın da içinde yerleşmiş kahnış eski töresel tutkular ortaya dökülür. O zaman, anlatılan gerçek. yazar, anlatılan toplumun ve yazarın hayatları bir bütün olur. Hepsini süpürüp ortadan kaldırmadıkça, eseri yok etmek mümkün olmaz. Şolohof'un romanında, Kazaklann yüze çıkan nitelikleri, yurd ve toprak sevgileri, tabiata ve törelere içten bağlılık, teorilcrden ve dektrinlerden uzak bir yaşama aşkı var. Bu romanın en güzel ve en etkili parçaları da, coşkun ve hırsll Kazak hayatını saran tabiatin herşeyi kucaklıyan varlığmın tasvirindedir. Bu eseri Tolstoy'un ünlü «Savaş ve Banş» adındaki romanı ile ölçenler yanılmıyorlar. Her ikisinde de. büyük olaylar içinde küçük insanların yasamaya ve barısa adanmıs büyük dramlan ve küçük çatışmaları iç içe yürüyor. I C • •• «••I Bu deyimden Hükumetin, Millet Meclisi seçimlerinde nisbî temsil usulünün muhafaza edileceği, Senato seçimlerinde ise, çogunluk sis temine gidileceği açıkça anlaşılmaktadır. Her şeyden önce, Millet Meclisi seçimlerinde nisbî temsil usulünün muhafaza edileceği vaadini, memnuniyetle karşılamak icabeder. Ancak nisbî temsil, muayyen bir iki sistemden ibaret olmayrp, bir çok sistemleri içine ahnakeşgul olduğumuz saha itibariytadır. Gerçi bir Hükumet prograle, Hükumet programının üzemında, nisbî temsil sistemlerinden rinde durmak istediğimiz ikinci hangisinin tercih edileceği konusun noktası, (af) vaadine dair olan fjkda açıklama beklemek, yerinde bir radır. Bu fıkrada: «Şümulü memle hareket olmamakla beraber, bu hu ket gerçeklerine ve Ihtiyaçlanna uy susta hiç olmazsa, nasıl bir yöne gnn olarak tesbit edilecek bir af gidileceği yolunda bir işaret bulun kanunu tasansı hazırlanacak.» deması faydalı olurdu. nilmektedir. Cemiyeti meydana getiren fertisbî temsil sisteml, çogunluk ler, hürriyetlerinden bir kısmını, (ekseriyet) slsteminin adaletsiımünhasıran kendi huznrlarmı teliğine karşı vaki reaksiyondan min bakımından, deviete terketmiş, ibaretür. (1) Bu adaletsizliğin esadevlet.kendisine terkedilmiş olan sı ise, şu noktada kendisini gösterbu menfi hürriyetlerl, bir takım mektedir. Önemli olan noktayı amüeyyideler altma almıştır. Ceza, çıklama ile ifadeden ziyade, bir bn müeyyidelerin ihlâli dolayısıyörnek ile göstermek, daha faydalı la, müeyyideyi ihlâl eden suçlnya olacakür. Üç milletvekili çıkaracak yüzyirmi bin muteber oylu bir se karşı, cemiyetin bir reaksiyonundan ibarettir. (2) Gerçi cezanın bir çim çevresinde, üç parti seçime ka de suçluyn islâh etme yönü mevtümış olsa da, bunlardan birisi cuttur. Ancak bu islâh etme keyfi40.001, ikincisi 40.000, üçüncüsü ise 39.999 oy almıs olsa KIRKBİN BtR yeti, suçlunnn işlediği fiilin, yani ihlâl ettiği müeyyidenin kefaretini oy almış olan parti adaylan kâmiçekmesi ile orantılı bir şekildedir. len seçimi kazanmakta, diğer iki parti adayları seçimi kaybetmekCezayı müellifler, eczanelerde tedirler. Başka bir deyim ile, Mil kırmızı camekânlar içerisinde bulet Meclisinde, YÜZYlRMİ BÎN va lunan şiddetli zehirlere benzetirtandaştan KIRKBÎN BİRİ temsil ler. Ancak ihtiyaç hasıl olduğu tak edümekte, YETMİŞ DOKUZ BİN dirde ve ihtiyaç nispetinde tatbik DOKUZYÜZ DOKSAN DOKUZ va edilmesini isterler. İhtiyaç nispetandaşın oyu tamamiyle hiçe sayı tinde uygulanmasını istemelerinin larak, büyük çogunluk, Mecliste sebebi, suçlunun günahı derecesi temsil edilebilmek hakkmdan mah ile islâh olabümesi keyfiyetinin orum kalmaktadır. Işte nisbî temsirantısı dolayısıyladır. lin, demokratik memleketlerde kaAf, günahının kefaretini çekmek bulü esası, buna dayanmaktadır. ve islâh olmak zomnluğunda buHalbuki örnek olarak aldığunız bu lunan suçluya, cemiyetin bir âtıfeseçim çevresindeki seçım, nisbî tidir. Bu sıfatın da, tıpkı cezanın temsil sistemlerinden basit klâsik uygulanmasında olduğu gibi, ihtisistem esasına göre yapılmış olsa yaç nispetinde uygnlanması bir zaidi, her üç parti de Millet Meclisinırettir. ne bir temsilci göndermek imkânıSuçlu, snçu işlemeden evvel, bana sahip olmuş olacaklardı. sına gelecek âkıbeti ve bu âkıbetin behemehal başma geleceğini, başka bir deyimle, çarpılacağı cezayı sonuna kadar mutlaka çekeceğini, bilmelidir. Aksi takdirde, suçun işlenmesinin, yani cemiyetin huerek Millet Meclisi, gerekse Se zurunun ihlâl edilmesi keyfiyetinin nato, milletin hakkıyla temsil önünün alınmasma imkân yoktur. edileceği yerlerdir. Tek bir oy tki sene sonra velevki cezanm bir farkıyla bir partinin, Meclis veya kısmını götürecek olan bir af çıSenatoyu işgal etmesi, tamamiyle kacağını kafasma koyan bir kimsedemokrasi fikrinin aksini, yani senin. karsısındakini düşünmeksizin çim diktatoryasını doğurmakta, tek öldürmekten, ırzma geçmekten, naoy farkıyla seçimi kazanmış olan musuııu kirletmekten çekineceği dü parti. partl hegemonyasmı, bir ne şünülemez. O zaman ise ceza kanuvi idarî mutlakiyeti vücuda getirnundaki cezalar. bir ceza müeyyimektedir. desi olmaktan ziyade, bir setnbol mahiyeti arzetmekten kurtulamazSon seçimde uyguladığımız millî lar. bakiye sistemi, nisbî temsil sis o suretle temsU edilmek zarureti mevcııttur. Esasen Millet Meclisi ile Senato, birbirlerini tamamlayan iki meclisten ibarettir. Birindeki seçim usulü ne ise, öbüründekl seçhn nsulünün de ister istemezv ona uygnn olması «erekir. Millet Meclisinde partiler, sizaış olduklan oy orantısında temsil edilirken Senatoda, yukarda vermis olduğurmız örneJrte göstermis olduğumuz gibi, YETMÎŞ DOKUZ BlN DOKUZYÜZ DOKSAN DOKUZ vatandaşı hiçe sayarak, KIKKBtN BÎR vatandaşuı seçtiği kimseleri Senatoya getirmek, eşyanın tabiatına uyar bir hareket olmıyacaktır. Kaldl ki böy lelikle, Millet Meclisinde demokratik bir sistem devam ederken, Senato'da dikta lejiminin doğmasına sebebiyet verebilecek bir tehlikenin doğabilmesl de akla gelecek Ihtimaller arasmda bulnnmaktadır. Programın affa ait fıkrasında «şümulü memleket gerçeklerine ve ihtiyaçlarma uygun olarak» gibi, yuvarlak bir mefhum ileri sürülmektedir. Bundan ne kastedildiğini, Meclis müzakerelerinden veyahut da af için hazırlanacak tasarınm mucip sebeplerinden anlıyacağız. Kastedilen mâna, politik snçlar mefhnmnna taalluk ediyorsa, esasen sâkıt iktidar dolayısiyle Yüce Divanca mahkum edilen kimseler, şn veya bn sebeplerle af edilmiş bulunmaktadırlar. Mesleklerine ait vazifelerini ifa etmekte, hürriyet lerini hemen hemen tam olarak istimal eylemektedirler. Bunların, yasama hayatına dönmelerine ise, Anayasa'mn 68. maddesi esasen açıkça set çekmiş bnlnnmaktadır. Memleket gerçek ve ihtiyaçlanna uygun tâbirinden maksat, 21/ Mayıs hareketi mahkumlarını kapsamak ise, Yüce Divanın mahkum ettiği politik mahkumların affa uğramış olmalanna göre, birer politik mahkum olan bunların da şımdiye kadar af atıfetinden istifade etmiş olmalan esasen lâzımgeür idi. Af konusu N M Basın suçlarının affı hususu rogramda olmayıp da, sonradan telefonla basına bildirilen ilâve beyanda bir de basm suçlarmın affı hususu vardır. Bizim bu husustaki düşüncemiz, iki bölümde tecelli etmektedir. Birincisi, fikir hürriyetinden doğan ve basın yolnyla işlenen snçlar dolayısiyle vâki olan mahkumiyetlerdir. Fikir hürriyeti, fikir hürriyeti olarak kaldıkça, ceza tehdidi altına alınmasının bngiinkü hürriyet prensipleri ile bağdaşamıyacağı, medenî memleketlerce bedahat derecesine gelmiş bir hakikattır. Bunun içindir ki biz, fikır hürriyeti dolayısiyle ceza mahkumiyeti müej'yidesini ötedenberi anlıyamamakta ve bunun kanunlarımızdan çıkarılması tezini savunmaktayız (3). îkincisi, basın yoliyle şeref ve haysiyetlere karşı olan saldırılara verilen cezalardır. Bn gibi fiiller, basın yoliyle yapılmayan diger suçlardan hiçbir farkı yok, hattâ fazlası vardır. Sokakta giderken şeref ve haysijete vâki bir tecavüzü, nihayet aynı sokaktan geçen on beş, yirmi kişi işittiği halde, basın yoliyle vâki böyle bir tecavüzün hududu, memleket şümulü derecesınde genişliyebilmektedir. Cemiyetin huzuru bu suretle ciddi bir şekilde bozulmakta. basın yoliyle saldırıya uğrayan vatandaş, halkın hakikî husumetine mârur kalmaktadır. Onnn içindir ki, basın yoliyle vâki snçların affı hnsusnnda. di£er suclar için yukarda açıkladı£ımız fikirleri bnrada da savunmak zorunlnijunda bnlnnmaktayız. Af kanunn tasansında bn hnsnsların nazara alınması. programda vaadedilen huzur vaadi bakımından, yerinde bir hareket olacaktır. P Fayda ve mahzurları •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••V' G rakın tarihimize ışık tutan eser VIEINAM VeHUKUK Av. "kinci Dünya Savaşından sonra Devletler HuIkukunda Bağımsızlık sorunu somut olarak mey»dana çıkmıştır. Sömiirge olmaktan kurtulan Milletler askerî ve politik bağımsızlıklarını elde ettikten sonra ekonomik bağımsızlıklannı elde etmek için mücadeleye koyulmuşlardır. Bağımsızlık, barıs diğer devletlerle iyi münasebet kurmak ve uyuşmazlıklann barış yolu ile çözümlenmesi, başka devietlerin iç işlerine karışnıamak ilkeleri Devletler Hukukunda prensip olarak kabul edilmektedir. İkinci Dünya Savaşından sonra Devietlerin kurdukları kuvvet dengesini sürdüıebilnıek için barış içinde birarada yaşamak sözü ortaya atılmıştır. Ancak bu deyim henüz Devletler Hukukunda yaygın değildir. Birleşmiş Milletlerde Kümelenen iki Bloka mensup Milletler ile üçünrü Diinva Milletleri değişik rejimlerine rağmen barış içinde yaşamayı öngörmektedirler. Atatürk'ün Yurtta Sulh. Cihanda Suih> politikası fiili olarak uygulanmaya başlanmıştır. Merih SEZEN hükumetlerin kuruluşları ve devamlı iktidar değişikliğini gerektiren çatışmaları ve Vietnam halkı ile olan ilişkileri önemle üzerinde durulacak bir konndur. temlerinden birisidir. Bu sistemin en esash gayesi, vatandaş oyunun azamî derecede ziyan olmamasmı, boşa gitmemesini teminden ibarettir. Sistem,bu bakımdan faydalı ol makla beraber, mahzurları da yok değildir. Bu mahzurlan en fazla, bakiye oy ların arta kalan milletvekillerine dağıtılmasında aramak lazımdır. Çünkü bu husus, bir çok hesap işlemlerini istilzam etmekte ve bu hesaplar, orantılar yapılırken çoğu kere. elde olrmyarak yanlışlıklara düşülmektedir. Nitekim son seçimde, Yüksek Seçim Kurulu da, bu gibi yanlışlıklara, ister istemez düşmüş, bazı kimselerin Milletvekilliklerini ilân etmiş iken, iki gün sonra iptali cihetine gitmiştir. Bu sebepledir ki, Hükumet programında gösterilen «son uygulamada açık ça görülen mahzurlar» deyimine, biz de kaülmak lüzumunu duymaktayız. Bu mahzurların yok edilmesi hususunda demokratik memleketler, muhtelif sistemlere baş vurmuş bulunmaktadırlar. Bazıları arta kalan Milletvekillerini, o seçim çe\Tesinden en az oy almış olan partilere, bazıları ise, tamamiyle aksine olarak, en fazla oy alan par tilere dağıtmaktadırlar. Bütün bu hususlar, programda yapılacağı vaadedilen tasarı, görüldükten son ra bahis konusu olacağından, şimdilik bu konu üzerinde fazla durmaya imkân yoktur. Kısa fasılalarla sahneye konulursa M emleketımizde 26 '10/1960 t a i rihinden bugune kadar 113, 134, 218 numarah Kanunlarla üç af kanunu çıkmış, bunlara ilâve olarak, son zamanlarda cezaların infazı hakkında çıkan 647 numarah kanun da, aşağı yukarı bir af kanunu manzarası göstermektedir. (1) Bu hususta fazla tafsilât için 26 şubat, 6 mart, 18 mayıs, 10 haziran, 4 eylül 1961 tarihli Cumhuriyet'teki yazılarımıza başvurulması. (2) Cumhuriyet. Baha Arıkan. 7 Kasıra 1960 (3) Cumhuriyet. Baha Arıkan. 9 Eylül, 4 Ekim 1964. 17 Mayıs 1963. PERDE ARALIGINDAN Kurallar hiçe sayılıyor azı Hukukçuların belirttikleri gibi Amerika Saygonda yerleşmiş Işbirlikçilerle Vietnam halkma karşı bir saldırıya geçmiştir denebilir. Bu saldırı ile İnsan Hakları ayaklar alttna almırken Devletler Hukuku Kuralları ile Birleşmiş Milletler Prensibi hiçe sayılmaktadır. B Bn kadar kısa zamanda, üç af kanunu ile snçluyu himaye etmek, cemiyetin hnznrnnn hakikaten tehlikeye koymak demektir. Ceza kanunları, tatbik edilmek cemiyetin suçluya karşı reaksiyonunu göstermek, cemiyetin huzur hakkını muhafaza için yapılmış kanunlardır. Bir atıfet müessesesi olan af, bu kadar kısa fasılalarla sahneye konuldukça, ceza kanunlarından beklenilen sonucn, cemiyetin huznrn gayesini elde etmeye imkân yoktur. MEVLİD Kıymefii eşîm. scvgili annemlz ve büyükannemiz TAHİRE TOKAY'm iitemt yeri: vefatının 40 ıncı gününe tesadüf eden 9.11.965 salı günü ikindi namazından sonra Valide Camiinde okvmacaft Mevlidi Şerife akraba. dost ve kendisini sevenlerin buyurmaları rica olunur. TOKAT ve AKÇİT AİLESİ Cumhuriyet 13581 BATEŞ Bayilik '* ' Ttşkilâu İSÎh Cumhuriyet 135S4 »•••••••••••••••••»»••••••••»••»»•••••••••••• MILANO FUARl Sahasında 39 UNCU MILLETLERARASI BISIKLET VE MOTOSIKLET • toj/t Hukuki durum ünya Hııkukçuiarı uzun zamaııdanberi Vietnam olaylanm Devletler Hukuku Kuralları ve Birleşmiş Milletler Yasası ışığıııda tartışmaktadırlar. Ayrıca İnsan Haklan yönünden de Vi"<namda cereyan eden tnsanlık dışı davranışlar Hukuk yönünden yerilmektedir. Vietnam'ın Hukuki durumu 1954 Cenevre Anlaşması ile tespit edilmiştir Bu anlasmaya göre Vietnam'ın Birliği, Bağımsızlığı. Toprak bütünlüğü kabul edilmiş ve yapılacak özgür Genel Seçimler sonucunda Vietnam flalkının Demokratik kuruluşlarına dayanaeak olan temel Hürriyet Haklarma riayet edileceği acıklanmıştır. (1) Cenevre Konferan«nna iştirak eden Devletler Kamboç. Laos ve. Vietnam ile olan ilişkilerde bu Devietlerin Eğemenliklerine. Bağımsızlıklarına. Birliklerine ve Toprak bütünlüklerine riayet edeceklerini ve bu Devietlerin İçişlerine karışmayacaklarını aeıkca kahul etmişlerdir. (2) Amerika Birleşik Devletleri Cenevre Anlaşmalarmın son bildirisini imzalamıs bulunmasma rağmen Güney Vietnam'a önce teknisyen adı altmda askerlerini göndermiş ve sonra 130,000 i aşan askeri i'e Vietnam içinde bu giinkü korknnç saldırımn 1cî*h»>amanj olmuştıır. Güney Vietnam'da mesru adı verilmek istenen D Yukarda belirttiğimiz gibi Milletlerin barış iciııde yaşayabiltneleri için İçişlerine yabancı Devietlerin karışmamalan gereklidir. Ayrıca her türlii anlnşmazlığm Birleşmiş Milletler Yasası Uyaruıca saldınsız çözüm yolları bulunarak halledilmesi öıı görülmüştür. Aksine davranış Dünya Barısüi! devamlı olarak tehdit eder. Biz Vietnam ola> ını Ekonomik ve Politik nedeni ne olursa olsnn Hukuk yönünden ve dolayısiyle Dünya Banşı açısından e!e almış bulunuyoruz. lö Temmuz 1965 şrününde Helsinkide toplanan Muhtelif Milletlee mensup Hukukçular Kongrelerini'.ı jründeminde bulunan diğer konulan bir ta..<•, > ., ^ınr.,[j V'ietnamda cereyan eden bu saldınyı ele almışlar. gerek İnsan Haklanna tecavüz yönünden gerekse Cenevre Anlaşmalan ışığmda Devletler Hukuku Prensiplerine aykırılık yönünden bu olayı vahim bulmuşlar ve tüm Dünya Hukukçulanna bir çağrıda bulunarak protestolarını lildirmişlerdir. İstedikleri Fakülte veya Yüksek Okula giremeyen Lise, Enstitü ve Dengi okullar mezunları için SERGİSİ'ni ziyaret ediniz Milâno, 4 1 3 Aralık 1965 Dünyada 2 ve 3 tekerlekh imalâtırın Senato seçimleri ÖZEL SEKRETERLIK OKULU (KIZ ERKEK) Bütün öğrenci haklannı tanır. İyi bir kültür ve büyük imkânlar verir. Yıllık ücret 1.500 TL. dır. Üç taksitte aluv.r. P Sonuç merikada 51 Üniversite mensubu 650 Profesörün bu konuda yayuıladıklan bildiride, Vietnam'daki cinayetlere son verilmesi istenmektedir. Başkan Johnson'a yapılan bu çağn ile Amerikada aydın kişilerm davranışlan hakkmda hir fikir edinmek tniimkündür. Dünya Kamu Ojiında büyük yankılar yapan bu ö'neinU konuda Türk Hukukçulanmn da fi• acıklanmasında fayda vardır ı kanısındayız. A (1) (2> Cenevre Anlaşması mad. 7 Cenevre Anlaşması mad. 12 • ••• •«•• >••• •âilliiilill iiliüilli ii iliiili i ifiliilllilülliill îli îiilül rogram, Senato seçimleıinin ço ğunluk esası üzerine yapılacağını öngörmektedir. Yukarda çoğtmluk sisteminin mahzurlarını, misal vermek sureüyle anlatmağa çalışmış olduğumuz için, ayni konuya tekrar dönecek değüiz. Hükumet programı. Milletvekili seçimlerinde uygulanan millî bakiye sisteminin mahzurlan. ileri sürmek suretiyle başka bir sisteme gidileceğini söylemektedir. Fakat, Se nato seçimleri için çogunluk sistemine gidilmesine neden zarnret his solunduğuna dair bir söz sarfetmemektedir. Eğer Senato seçimlerinde, seçilecek Senato üyeleri sayısınm azlığı buna sebep olarak düşünülüyorsa bu, varit değildir. Çür kü esasen tek Senato üyesi çıkaracak olan seçim çevrelerinde, çogunluk usulü, kendiliğinden uygulanacaktır. Tek bir Senato üyesinic yarısını bölüp bir partiye, öbür yarısını da başka bir partiye vermiye imkân yoktur ki, nisbi temsil sistemi bahis konusu olabilsin. Fakat birden ziyade Senato üyesi ÇK karacak olan seçim çevrelerind» raesele böyle değildir. Millet Meolisinde vatandaş. nasıl oy mikta. nnca temıil edlliyorM, Seoatoda d« muazzam vitrinı YABANCI ZİYARETÇİLER İÇİN' TERCÜMAN SAGLANIR Müracaat: AA.C.M.A. • Via Mauro Maerhi 32 # Milâno lltalya) (Basın 17065'13575) •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••v4 Turizm ve Tanıfma Sakanlığı İsfanbu! Bölge Miidürlüğünden Bildîriimîşiir Bakanlıeım.? kuruluş kanununun âmir hükümlerı ve 16 ncı madde uyarmca Bölgj Müdürlüğümüz tarafından bu yıl da istanbuMa İ' Tarizm Koniiiesiyle müştereken bir Drofesyonel Tercuman Rehber kursu açılaeak'ır. Bu kurslara. Fransızca, Ingilizce. Almanca, ltalyanca, Ispanyolca, Rusva, Arapça, Sırp dili, tsveç dili, Fince ve Macarca dillerinden her hangi birini bihakkın bilenler arasm'dan aday kaydı yapılacakt.r Kursıarı ızliyebilmek için en aşağı lise mezunu olmak ve yukanda belirtıldiği gibi, sayılan yabancı dillerden birini çok iyi bilm=:< gçreklidir. Kursa aday kayıtlan 8,'Kasım/1965 günü başlıyacak ve 23/Kafim/1965 günü akşamı sona erecektir. Kayıtlar Bölge Müdürlüğümüzün İstanbulda Hilton Oteli girişindeki Enformasyon bürosunaa yapılscaktır. IlgiliUrin aşağıda sayılan belgelerle adı geçen yere müracaatlan rica olunur. 1 Noterden tasdikli diploma sureti 2 Tasdikli nüfus cüzdanı sureti 3 (6> adet vesikahk fotoğraf 4 Büyük boy sarı dosya zarfı. (Basın 20626/13576) Çemberlitaş karsısı İST. 27 16 50 Reklâmcılık 4395/13=«e !Sayn Doktor Ve Eczacılara1 Geniş spektrumlu ve uzun tesirîi Antibiotik PENİSİLAMİD Retard Terkibi : bir tabletinde Penicillin • V potassium (oral Penicillin V) 200.000 U.l. Sulfadimettmine (uzun tesirli sülfamit) 0,20 gr, Alum. Hydroxyde Coll. 0.20 gr. 10 ve 2 0 tabtetlik ambalajlarda piyasaya arzedilmlştlr. (Bu müstahzar Sosyal Sigortalar Kurumu anlaşma listeslns datıildlr.) DOĞFARMA LABORATUARI Bomonti Ist.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear