23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
iKI CUMHUBIYET 7 Aralık lJMiO Amefika Yazan: Nüzhet Baba Amerikada rahat bir eve sahip olmak, çoluğunu çocuğunu iyi bir muhitte yetiştirmek her ailenİD gayesi olmuştur. Fakat gayelerin tahakkuku için de bazı imkânların mevcut olması şarttır. Bu imkânlar inşaatf malzemesi, ev eşya ve levazım sanayii ve nihayet kredi müesseseleri bir araya gelince kolay ve seri bir surette sağlanabilir. Bugün Amerikada bütün şartlar mevcuttur. Taksitle ev inşa etmek yahut satın almak istediğiniz zaman gize yar dım içın bir çok mali müesseseleri emrinize hazır bulursunuz. Elverir ki elinizde üç dört bin dolar bu işe yatırılacak nakit para, yahut da bir arsanız bulunsun. Bun dan ötesi kolaydır. Bundan sonrası malzeme işi gelir. îstediğiniz tak dirde evinizi, temel ve saire gibi bile akıam müstesna, kendimz Evin plânıinsa edebilirsiniz. na gör« ki bunlann çoğu Standarddır satın alacağınız malzeme o kadar düzgün ve uygundur ki biraz eliniz işe yatkın pek o kadar ustalığa ihtiyaç yoktur. Çivisinden menteşesine, kapılardan, pencerelere belki tavanlar hariç bir çok aksatn hazır latılmaktadır. îsterseniz ölçüleri vermek şartiyle bir kereste tticcanna evin bütün tahta aksamını, ölçü vennek suretiyle, ısmarlayabilirsi. niz. Bu malzeme elinize geldlği zaman hiç bir uygunsuzluğa uğramadan bunlan yerli yerine taka Bümedigîiniz ."femmadığımız MİLLÎ MÜCADELE Ev sahibi olmak için gösterilen kolaylıklar bilir, yahut çivileyebilirsiniz. Son senelerde Amerikada «Do it yourself» diye bir lâf çıkmıştır. Bunun Türkçesi şöyle ifade edilebilir: cKendi kendinize yapınız!» Bu kısa cümlenin ifade ettiği mâna çok geniştir. Ikametgâhtan tutunuz da deniz motörüne, ev eşyasından tutun da yüzme havuzu» na kadar bu her iey Do it yourlelf sözünün içine dahildir. Washington'da koaışularımdan bir baba oğulun, kendilerine Atnerikanın en modern mutfağını, geceleri bir kaç saat çahjmakla iki üç ay içinde yaptıklannı gözümle gördüm. Bu işleri kolaylaştıran âmillerden biri şüphe yok ki alât ve edevat bollu&u ve sağlamlışıdır. Marangozluk, demircilik gibi işler için, çok ucuz olmasa bile, o kadar kullanışlı âletler vardır ki bunlara imrenmernek kabil değildir. Hemen her evin zemin katında esasen küçük bir atölye mevcuttur. Hemen bütün aile reisleri ve fertleri bu gibi ufak tefek tamirleri kolaylıkla yapmaktadırlar. Bunun bir sebebi de işçiliğin günden güne pahalılasması ve işçi bulmanm zorlaşmasıdır. Isıtma tertibatı, sıcak su tertibatı, bulaşık ve çamasır makineleri ve daha bir çok büyük küçük cihazlar vardır ki bunlarda vukua gelebilecek küçük ârızaları kendi kendinize tamir etmeği öğrenmezseniz vay halinize. «Kendi kendinize yapımzU isini «ağlamak üzere de bir çok nesriyat yapılmaktadır. Hattâ Devlet matbaası bile bu küçük brosürlerden muhtelif isler üzerinde yüzlercesini hazırlamıs be? on kurus gibi ucuz fiyatlarla «atışa çıkarmıstır. Amerikada ev eşyası ntükemasel dayanıkh ve nefistir. Amerikada kolaylıkla elde edilen malzem* sayesinde hemen herkesin bahçesi görülecek derecede zariftir. Amerikada her aile bahçe ile uğrasmayı, âdeta eğlence üstünde bir vazife haline getirmistir. Su ve yağmur bol olduğundan yazlan da her taraf yemyeşildir. Sonbaharda ise, herkes, hafta sonları dökülen yapraklan lüpürmek 1« meşguldür. Amerikalılarda kibarlık cnerakına gelince, umumî olarak millet, bu hastahkla me'luf değildir. Kibarhğı aile reisleri, daha ziyade didinerek kurdukları yuvanin muhitinde ararlar. İNSAN Güldüğü Kadar İNSANDIR! (I (I «Batman» tankerinin tamiri sona eriyor SlYASİ MİZAM G AZETESİ Denizcilik Bankauna ait Batman 1977 ton ithal malı geldi tankerinin Triyeste'de tâmiri 20 arahkta sona ereeektir. îstanbul limanına muhtelif ban Tanker, bilâhare mutad seferle dıralı gemilerle dün 1977 ton ithâl malı gelmiş ve boşaltılmasına line başlayacaktır. başlanılmıştır. Bu mallar arasında 26 ton cam, 24 ton lavobo, 22 ton bisiklet. 18 ton aleminyum ve 160 ton saç levV E F AT ha, 94 ton boru, 550 ton yuvaıiak Lutfi. Ishak, Aınıi. Hasan demir çubuk, 154 ton sud kostik, Demirer, Melâhat Demren ve 283 ton karbonat de sud. 505 ton Muzaffer Akdoğan'ın babalan, soda, 5 ton siyah karbon, 136 ton çe Beslm Demırer, Şekibe Sıatcının agıbeyleri. Şahap Demren şitli eşya bulunmaktadır. ve Kâzim Akdofran. Safiye. 15 yaşında bir çocuk kayıp Zehra. Arlfe Demirer'lerin kayınpedert, Muhlis, Irol, Şenol Polis. 10 günden beri kayıp buGfllufah. tnci, Çetin. Vatof, lunan 15 yaşlarında Abdülezel ALâle, İnci'nin büyükbabalan yan isimli bir çocuğu aramaktadır. ve Nacize Demirer'in eçi ZonAksarayda Kantin isimli bir dükguldak tüccarlanndan kânda çalışan Abdülezel, 10 gün Hacı RIZA DEMİRER önce gece saat 1 de dükkândan çık8.12.1900 tırihinde Hakkın rahmı? ve bir daha görülmemiştir. Ko metlne kavujmuştur. Cenazesi camustafapaşada oturan çocuğun 7.12.960 tarlhinde Yalova'da öğle annesi Hilmiye polise müracaat enamazım mütaakıp defnedilederek durumu bildirmiştir. Çocucektlr. Allah rahmat eylesin. jun, artistliğe hevesli olduğu anCelenk gönderllmemesl rica nesi tarafından bildirildiği için kan olunur. dınlmış olabileceği fikri de uyanmaktadır. Sayın Cevat Dur sunoğlu «Millî Mücadelede Erznrnm» adlı kitabından bir tane de bana gö'ndermek lutfunda bulunmuıtn. Kendisinin de yaşamı» ve bizzat çalışmı? olduğu ErDün sabah saat 4 de Haliçten ge znrom Kongregine ai» hâtıra ve olerek Sarayburnu, Kızkulesi ve laylar bu küçük ve özlfi kitapta Salıpazarı arasında yerleşen sis, sade ve samimî bir dtlle anlatılıtaat 7.50 ye kadar devam etmiş vor. Günlerden beri bu kitabın tir. içindeki olaylarla zibnim mesgul. Bu yüzden sabah 4.25 den itiba Okndujfum her sayfa benl saatierren Sirkeci Kadıköy arası karşı ce düşüntnefe sürüklüyor; i v imde. hklı araba vapuru seferleri yapı sanki eiltlerle kitap okumuşura gilamamış, Kadıköy . Köprü ara ^ bi bir doyma var. Millî Mücadelesında vapur seferlerine 6.30 da ba= . nin ilk yıllan bize daba çok unıulanabilmijtir. Ayrıca Köprü'den ; mî bir tarih çerçevesi içinde ö r Salacak'a 6.35 de sefer yapılma retilmistir Atatürk'Un Samsuna mıg, Köprüden Boğaz Anadolu •yak basması, Erzurnm ve Siva» hattına 5,40 FUımeli hattına 6, Va kongresi ve nihayet Ankarada kunikb'y hattına 6.20 de olan seferleı rulan Büyük Millet Meclisi... Faiptftl edilmistir. Haliç hattı sefer kat bütün bu olayların yaşandığı leri ise ancak saat 8.10 da baslaya ve kurulduğu devirler ki buna debilmiştir. vir de demek vanlıştır, olaylar ayMeteorolo.iiden verilen bilgiye lar içinde cereyan ediyor, acaba göre, sis, Yeşilköy, Marmara ve nasıldı? lşte asıl yeni kuşaklara Trakya bölgesinde sabah 7.30 da duynrulması gerekli olan noktalar teşekkül etmiş. öğleye doğru dağıl bunlardır. Çünkü, insan ve millet mıştır. Yesilköy'de görüş sahası denilen iki çerçeÇi çıplak ve yalın 4 kilometre olduğundan, hava tra olarak ancak o zaman kavramak fiği aksamamıştır. mümkündür. Biz sadece, Erzurum ye Sivas koncrelerinin atmosferi Istanbul Hmanmdan 11 ayda içinde, Atatürk'ün elsanevî çehresini göriiyor, gcrrefe dokunmadan, yapılan ihracat Ticaret Odasından verilen bilgi hayâle yöneliyornz. Ba tarihî olavye göre ocak aymdan kasım sonu lan duygu ve heyecan açısından ena ksdar 11 ay içinde îstanbul li le ahyoruz. Atatürk'ün sağduyu ve mamndan 214 milyon 812 bin 806 «gerçekçi» tarafı daima gölgede lira değerinde 193 bin 279 ton ih kalıyor. Oysa ki bugünkü Türkive Cumhuriyetî, Mustafa Kemal deniracat yapılmıstır. Sevkedilen malların başında de Jen efsanevî adamın « gerçek duJer itibariyle fındık, bakır, afyon, yu»n» , ve gerçeğe olan inancı betütün, mercimek, deri başta gel •abs katılmadan açıklanamaz. Onda gördüğümüz büyflk knmandan, mektedir. büyük devlet adamı, büyük dev«Tarsus» vapuru servise rimci vasıflarını, mucizevî bir kaalınıyor biliyetle açıklamak yanlış ve yerîstinye tersanesinde bulunan sizdir. O, bütün bu başarılan. «ğer. Denizcilik Bankasına ait Tarsus çege sadakat» duvusuna borçludur. vapurunun yıllık revizyonu tamam Atatürk bütün faayatında gerçeği lanmıştır. Gemi 28 arahkta Göl aşan düşünceye omuz silkmiş, mücük tersanesinde havuz gördükten balâğa ve hayalden kaçmıstır. Çosonra servise alınacaktır. ğu zaman, « gerçek olan » m yüzü katı ve sevimsizdic. Ama irkilmeKavga sonunda bir şahsın den gerçeğe bakıtn insandır ki yagözü kör oldu nılmaz ve «asmaz; ve gerçekten de Beyoğlundaki bir saz salonunda büyük adam, gerçege bakmasını bikanh bir kavga çıkmış ve Şaban len adamdır. Meşhnr Alman biyoğUslu is.nindeki çahıs, atılan sisenin gözüne isabet etmesi sonunda rafı Emile Ludvvig'in, bir Fransız kör olmujtur. Şaban, karşı masada dergisinde, Atatürk le bir konuşma oturan Dursun ve Emrullah adla smı okumustum. Atatürk Alman rındaki sahıslarla saz salonunda ça yazarının Napolyon hakkmdaki elısan bir kadın yüzünden münaka •erini tenkid eder ve hatırımda kal sa etmistir. Münakasa kavga şekli dığına göre, onu Napolyon'u anlani alınca her üç kisi birbirine gir mamakla «nçlar. Eserde, Napolyomiş ve Dursunun attığı şişe Şaba nnn maŞlubiyeti hakkında ileri sünı kör etmistir. Olay büyümek is rületı fikirlerin yanlışlığını açıklatidadında iken polis ekipleri tara dıktan sonra, «Napolyon'n muhayyileıi ma|lup etmistir» der. fından bastırılmıstır. Bu sözde Atatürk'ün bütün hüviyeti ve yaratıhşının doknması gözükür. Atatürk'ü, bütün lirik unsurlardan sıvırarak bu açıdan bakmadıkça, anlıyamavız. Eger onda aldatıcı kıyaslamalara ve mantık oyanlarına yer veren klâsik brr düşünce meksnizması olsaydı, ne MilH Mücadele, ne Cumhuriyet ve ne de inkılâplar başarılı olabilirdi. Atatürk çok şey bilen insan değildi. Fakat anlamak isted'.ği şeyt iliklerine kadar biliyor. som gerçeğe bütün duyu verileriyle kendisini kaptırılıvorda. Bunu, Millî Mücadelenin ve havatmın her saftaasında çörürüz. O, rasvonel polemiklere ve rasvonel ölçülere ancak gerçeğe uvduğu nispette önem vermistir. Bütün konusmalarında, bütün hareketlerinde akli bir tutarlıktan ziyade. gerçeğe sadakat bu yüzden onu, istidlâl ve kıyasların dışında gezer buluruz. Atatürk daima, Doğulu insan kafasının işlcyiş mekanizması olan mantık ölçülerine omuz silkmiştir. Batı medeniyeti de mantıkçı Ortaçağ kafasına karşı, düşüncenin penceresini gerçeklere açan bir tavırla ba;lamaz mı? Bu düşünce, mantık ve fetvalardan nefret eder. Bn bakımdan hiç kimse Atatürk kadar Batılı olamamıştır. Bütün inkılâplar ve ba şarılar Atatürkün bu gerçekçi tavrıııda gizlidir. O. Anadolu toprağına ayak bastığı zaman, mantık ve i kıyaslara dayanan kanaatler, ona karşı gelmiş ; ve onun, memlei Kesif sis vapur seferlerini aksattı Gerçekçi Mustafa Kemal YAZAN Kendi kendine v yardtm «Gerçeğe varamıyan muc/zeye sar/tır» gönderiliyordu. Acaba perakende ordulan derletip top lamak, Padişahm iradesini de arkasına ahnak snretiyle parlak bir askerî teşkilât kurmayı niçin aklından geçirrnedi? Tek organize knvvet ordu idi. Onu hemen derleyip toplamak hedefe ulaş mak için yetmez miydi? Cahit Tanyol keti bir maceraya sürükledigi kanaati zihinlere yerleşmişti. Birinci Dünya Harbinden yorgnn çıkan, as kerleri dağılan, toprağı parçalanan, her tarafı harabe ve ümitsizlik içinde çırpınan bir memlekette knvvete dayanan bir mücadeleye baçvurmak bir çılgmlık olarak görülüyordu. tşgal devletlerinin merhametine sığınmaktan başka ya pacak bir şey yoktu. Mantık ve akıl bunu emrediyordu. Mustafa Kemal bütün bu umumî kanaatlerin dışına çıkan adamdı. Onun gözleri, bütün bu kanaat safsatalarının ortasında, kimsenin besaba katmadıjı bir vöne çevrilmişti. Bu, Anadolu insanının iç gerçeği idi. Bu gerçek bazan ihtiyar bir yüzün siirleşen ifadesinde kendisini bnlur. Mustafa Kemalin Erzuruma ilk gelisiııi Dursunoğiu kitabında şöyle anlatır : « Mustafa Kemal Pasa ile arkadasları, ikindi üıtü Ilıca'ya varmıslardı. Kaplıeaların önünde düşman baltasından kurtulmus birkaç sogtidün gölgesinde misafirlere birer kahve snnuldu Bu sırada gözleri Ilıcanın batısındaki sırtlara ilişti. Sıcak yaz güneşi bu sırtların arkasına doğrn çekiliyordu... Burada, tam yolun geçtiği yerde bir adam nfka mürtesem düştüiü için çok iri Ieşiyor ve arkasına günesi aldığı için de koyu renkli ve parıltılı bir cevherden dökülmüş bir heykel gibi görünfiyordu. < Bu güzel ışık ve gölge oyununu ilk gören Mustafa Kemal Paşa olmuş ve yanındakilere göstermişti. Heykel sırtlardan aşağı doğru yürüyor, onu, Anadolu ovalarının cefakeş kağnıları takip ediyordu... Kafilenin önünde yürüyen beykel yavaş vava» »öğütlüğe doğru ilerledi. Bu iri ve dinç bir ihtiyardı. Gür ve ak sakalı göfsünü doldurmuş, Anadolu ovalarının güneşi, Anadolu dağlarının rüzgârı çehretini tunçlaştırmıstı. Omnzlarında kartal kanat attığı paltosu ve elindeki âsasivle, bir yolcudan ziyade, Şark mitolojisindeki yan Tann ka bile reislerine benziyordu... Oturanları selâmladı. Paşa hatınnı soruyor, o da gür sesle teşekkür ediyordu. Bu kısa hosbeşten sonra, Paşa ihtiyara : Aja, böyle nereden geliyorsun? Paşam, Rus gelirken muhacir olmuştum. Çukurovada idik. Şimdi köyüme dönüyorum. Paşa, zamanın nezaketini, halin emniyetsizliğinl ileri sürerek böyle bir zamanda bnralara dönmenin pek yerinde olmadığını, kışın gıkıntı çekeceğini anlatmak istedi : Ağa, yoksa oralarda geçineme din mi? Hayır Paşam, Çukurova ceıınet gibi yer. Bir eken yüz biçiyor .. Geçimimiz padişahta bile yoktu Talnız şu günlerde işittim ki, tstanbul'daki « ırzı kınklar > bizim Erzurumu Ermenilere verecekleri miş. Geldim ki göreyim, bu nal mertler kimin malını kime veri yorlar? » Bu cevap Atatürkün gözlerini yaşartıyor; ve arkadaşlarına dönerek: < Bu milletle neler yapılmaz ! » diyor. (1) Gerçekçi Atatürk ne ordulara, ne silâh ve cephanelere göveniyor. Onu, Erzurumu yabancılara vereceğini duyan ihtiyarın Adanadaki rahatım bırakıp yola düşmesindeki kuvvet ve kudret büyülemişti. O halka inanıyor, onun içindeki ölmez cevhere bel bağlıyordu. ( Pörsümüş doğu mantıkı böyle emreder; sefil, perişan, yangın terine dönmüs bir vataıı parçası üzerinde ilk alınacak kurtnluş tedbiri bu olabilirdi. Hayır, gerçekçi Mustafa Kemal biliyordu ki ordular da ğılabilir. Silâhlar işe yaramaz olur. O, dsgılmıyacak, bozulmıyacak ve yıkılmıyacak bir kuvvete dayanmak istiyordu. Dağıldıkça büyüyen, kırıldıkça bilenen bir kuvvete arkasını vermek istiyordu. Gösterisli ve fakat fâni kuvvetlerle bu işin başarılamıyacağını biliyordu. Bu kuvvet nerede idi? Bu knvvet, kafnıaiyle Anadolu yollarının uzun gecelerini bir sancı gibi inleten Türk kadınının çilekeş gög sünde çarpıyordo. Bu kuvvet, dağ daki çobanda, köydeki rençberde, bir köşeye çekilmiş emekli aıker ve memurda idi. Bu kuvvet, dafınıktı, yorgundu, açtı... Güvenilmesi en çüç bir manzara içinde idi. Daha doğrusu, görünürde yoktu. tşte Mustafa Kemal, gerçeğin susuzluğunu etinde duyan adam, akılca, mantıkça yok olan bir kuvvete el atmış; rütbelerini, nişanlarını sarayın yüzüne fırlatarak «Sinei millette bir ferdi millet » olarak gemilerini yakmıştı. Kap dağ lanndan Erzuruma tırmanıyordu. Orada küçük, bugünkü anlamiyle bir küçük esnaf derneğini hatırlatan üç beş kişiden ibaret bir teşekkül vardı : « Şark Vilâyetleri Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti ... Bu Cemiyetin topu yok, tüfeği yok, parası yok ve nihayet evlerden haşka toplanacak yeri yok, Kadro şu zatlardan mürekkep : Heyeti Idare Reisi . Raif Efendi. Heyeti tdare azası Mütekait Binbası Sülevman, mütekait Binbaşı Kizım, « Albayrak » gazetesi müdürü Necati ve Dursun Bey zade Cevat Bey ( 2 ) . Gerçekçi Mustafa Kemal. Tıldırım ordulsrı Başknmandanı, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, işte bir manga kadar bile olmıyan bu sivil teşekkülde, millet iradesinin çekirdeğini görecek kadar derin bir « nüfuzu nazar » a sahipti. Ünvan ve rütbelerini, her biri ölüm kalım savaşlarında kazanılmış madalyalarını bu küçük, bu gösterişsiz, bu, dışardan, kurdukla rı hayalle avunan insanlara benziyen topluluğa katılmak için. attı. Giyecek sivil elbisesi dahi yoktu. Erzurumdan Sivasa hareket edeceği zaman kendisine yol barçlığını (3) bulmak için zorluk çeken bu fıkara teşekküle dâhil olmak için mi tstanbuln ve bütün kazançlannı bir anda terketmisti. Akıl bunu gülünç bulur, mantık bunu saçma bulur ve örümcefini kafamızdan b i r Şimdi elimde tuttuğum bir kitabın adı bana işte o «himmetürrical, taklaulcibal» 1 batırlattı. Kitap, adıyle de, muhtevasiyle de bu sözün büyütülmüş bir şekli, yahut o deyim, ba kitabın küçültülüşüdür, denilebilir. Yapı ve Kredi Bankası kültür yayınlarının birinci kitabı olarak çıkanldıgını kapağının içindeki bir kayıttan anladığımız «kendine yardım» adlı bu kitap, insan gücflne dağlar dayanmadığının elle tntulur bir delilini teşkll ediyor. Samuel Smels'in «SelfHelp> adlı eserinin Süreyya Berkman tarafından dilimile tereümeal olan «Kendi kendine yardım» ın üç burasiyeti var. Biri, bundan bir ssır önce, 1859 senesinde yayınlanmış bir eserden bise aktarılmaıı. Ikincisi, kitabın tngilizcesinln şlmdiye kadar yüz kere basılmış ve baskı rekoru kırmış bulunması. Üçflncu hasusiyet' de, atlattığımız büyük badireden sonra, tam da aklın, mantığın ve ölçülü muhakemenin ışıkları altında, bir silkinme ve doğrulma yolunda ilk adımlarımızı atmağa başladığımıt günlerde yayınlanmıs olması. Kendi kendilerinl yetistlrmiş büyük adamlann hayat hikâyeleriyle dolu bu kitap, bir çok sözlerini hayatta rebber edindiğim rahmetli bir hocamın, hiç unutmadığım veoiı bir nasihatini de bir kere daha hatırlamama veslle oldu. Sırası geldikçe, hayat mücadelesine yeni atılmış gençlere tekrarladıgım bu uyarıcı söz şudur. «Dünyada biç bir şey imkânsız değildir.» Bazı ihtirazi kayıtlar ve ber kaidenin istisnası vardır gerceği bir tarafa, bu nasihatin doğrulagnnn pek çok defalar tecrübe ettim. Müşkül bir işe girişecegim zaman hep dillmin ucuna gelen bu sözü hatırlamak, her attıfım adımı müspete götürmüştür. «Kendi kendine yardım.ı oknrken bana bayatımda en büyük hediyeyi bu nasihatiyle vermiş olan bocamı bir kere daha rahmetle andım. Kitabın değeri hakkında en güzel misali. Prof. Mümtaz Turhan'ın bu esere yazdıgı ön sözde bulacağn. Şu cümleyi beraber okuyalım: «tngiltereyi ziyaret e den yabancı fikir adamlan, Kembriç'e ugradıkları zaman, dünyanın yaşıyan büyflk filozoflarından biri olan Bertrand Russel ile konuşmayı ihmal etmezler. İşte bunlardan biri, bu filozofa: «tngiltereyi tngiltere yapan sizce nedir?» diye sorar. O da bir mttddet düşflndflkten sonra: «tngilterenin bugünkü seviyeye erişmesinde şüpheıiz, bir çok âmillerin tesiri olmuştur. Fakat bence bunlann en mühimmi Smiles'in SelfHelp adlı kitabıdır» şeklinde cevap verir.» Eserin bir yerinde de hatırlatıldığı gibi aklımda kalan şekliyle doğru ise «sana senden gelir âlemde şayet dtd lâzımsa; zaferden kes ümidi gayrdan imdât lâzımsa» beyti bu eserin tam bulâsasıdır. Tukarıda dediğim gibi, bu kitap tam zamanında çıkmıştır. Hamdi VAROĞLU I nsan gücü dağ devirir, diye teroüme edebilecetimlz arapça bir deyim vardır. Eskiden çok kullanılırdı, galiba kelime kelime Türkçesini söyledigimiz laman, insanlann himmetl dağları devirir, derdik. TEŞEKKÜR IMuhterem Türkiye Hahambaşısı vefatı üzerine. cenaze merasimine iştirak, ziyaret, mektup ve telgraf göndermek ve telefon etmek suretiyle kederimizi payJaşan ve tâziyetlerini bildiren saygı değer zevat ve teşekküllere tek tek teşekkürlerimizi arzetmeğe imkân olmadığından, bu hususta sayın gazetenizi tavsit etmek suretiyle, en derin teşekkürlerimizle saygılarımızı sunarız. TÜRKİYE HAHAMBASILIĞI RAFAEL DAVİT SABAN^ın V E F AT Pek kıymetli Müdürümüz Bay Edmond GOLDENBERG'fn (Alman Federal Comhuriyeti Iiyakat Nişaıunın Büyük Liyakat Haçını hâmil) Heidelberg'te 5 aralık 1P60 tarihinde ebediyete intikal ettiğini derin bir teessürle büdiririz. Müteveffanın şahsuıda, vazife «inashğı, büyük azmi, geniş görgü ve bilgisi ÜP bizlere daima örnek olan yüksek insanl vasıflara sahip bir âmir kaybetmiş bulunuyoruz. Hâtırası daima hürnıetle yâdedilecektir. Tasfiye halinde DOYÇE BANK İSTANBUL ŞUBESİ MESAÎ ARKADAŞLARI doğu düt ü r l ü s ökemediğimlz şüncesi ve opportünist ahlâk böyle bir divaneliğe (1) güler. TEŞEKKÜR M E V L IT Sevglll aile reisimiz KODOSLL Aile büyügümüz Aralık 7 Cemaziyelâhır 18 a V. a EVİNİZİN Bir Haftalık NESESİ! = CÜMHIIRrSETin edebî tefrikası: şlmdl de VERMUTU c '3 1 * z \ İ 1 5 1 Türk/ymde | 7.11112.05 14.23' 16.41' 18.19i 2.307.24 9.41 ll'.OÖ 1.38 12.43 • Ah şunu bir anlıyabilsek... GerGerçekçi Mustafa Kemal pörsü çekçi Mustafa Kemalin ışık gibi müş doğu mantıkıyla hareket et keskin gözüyle sosyal gerçeklerimiş olsaydı. Samsuna ayak hastıeı. m İ 2 e bakabilsek ! Kanunlarla fetzaman, soluğu Erzurumda almaz valarla avunmaya vaktimiz mi odı. Orada yıpranmamış. harbe ha lurdu? zır ordular mı vardı? Tıldırım orSamsunda toprağa ayak basan dulan Başkumandanı. Çanakkale Mustafa Kemal, kafalarımızın içinkahramanı Mustafa Kemal, Padişa de düşünceye ayak basan Mustafa hın fermaııiyle Ordu Müfettişi ola Kemali bekliyor Yoksa «gerçek rak geniş yetkilerle Anadoluya korkusu» bir gün gelir, bizi boğar... Fakat gerçekçi Mustafa Kemal gülmedi. . Ne hazır ordulara, ne zengin zümre ve hazinelere güvendi. Bir ısığa atılır gibi içten içe sancılanan, kıvranan millî vicdana, halk iradesine kendisini teslim etti. Bu inanış, bu güveniş millî iradenin Mustafa Kemalde toplanmasına. Mustafa Kemalin millî irade içinde dajılmasına sebep oldu. Halkta « Hakkı » , « Hak da halkı buldu. O, mucizelerle oynıyan adara değil « gerçek» in çabasına eren adamdı. ZEHRA KAYLAV'ın vefatı dolr.yısiyle, cenazesine içtirsk eden, telefon. telgraf ve mektupla veya bizzat gelerek taziyetlerini beyan eden bütün dost ve akrabalara, Maliye Tefti? Heyett Devlet Malzeme Ofisi, tşçi Sigortalan Kurumu ve Kartaltepe Mensucat Fabirkası mensuplanna gazeteniz vasıtasiyle en candan teşekkürlerimizi arzederiz. Ailcsi Dr. RAŞİT KADRİ DEKAK'm ebediyete intikalinîn 40 ıncı gününe tesadüf eden 8 aralık 1960 perşembe günü ögle namazını mütaakıp Beyoğlu Ağa Camiinde Mevlit okutulacagından arzu edenlerin tesriflerl rica olunur. AileFi V E F AT TEŞEKKÜR Aramızdan cbediyen aynlan çok »evgili aile reisimiz» Necmi Derman'ın ağabeysi Selma özbarlas ve Belma Derman'ın babalan. Servet Derman'ın eşi. Cahit özbarlas'ın kayınpederi 10. KOY F4KIR BA/hURT «Onnn aııacığına Yüz Diremli derler. Gtzı da yüz diremli, ağır Konuşması da bir datlı, bir merim, bir ezliik!..» Esen Aliye döndü: «Dakacağın altınlan çokannma sakmjt dedi. «öyle gıza az bile! Malı da kendilerikazanırlar..^ Duranâ, «Bilir bilmez lâf konnsnyorsunuz avratlsr!» diye ba ğırdı. «Söylen bakalım, nacıl kazanıhr bn köyde mal? Hani para? Hsni i»? Elinde olmasın da sen kazan bakayım! Esen Ali neye kazanamıyor?» thtiyar: «Aeından da ölmüyor ya, sen ona bak!» dedi. «Dünya malı dünyada.»» «Ulan sidikll eenabetler! Ulan size bakan heç benim avratlarundır demez. Dünya malı dünyada emme, bir adama idara lââzım değil midir? Arkada kalanlara bir şey bırakmıyacak mı dır?» Ibtiyar: «Bozma Ali'nin kafasını!» dedi kocasına. Esen Ali: «Her neyse!.j» dedi. «San Elleze bulaşmasak başka sına bulaşacaktık. Fazla başınızı agrıtmayım. Ben size bir hacata geldim gine. Üç yüz lire para lâzım. bunu senden bekli yornm. Bir gün ben de sana yararım inşallah. Paraca olmasa bile bir İşine kosarım. ÖI deaen ölürüm. Hasan'ım da kapınızda büyüdü, davarınızı güt tü^ Duranâ, elini alnına koyup düşünceye daldı: «Ulan Ali, öyle bir lâf söyledin ki, valla mülâhazada koydnn beni. Kendime de külliyetli paranın lâzım olduğu bir za. man. Vermesem gönül koyacak «ın. Versem, kendi isim kalacak...» «Göl yerinde su egsik olmaz Duranâ, bak gör gözünü seveyim.» «Elimde olsa, esirgemiyecegimi bilirsin. Emme birez zor şu sıra.Dediğim gibi, dolaşık dolaşık işler var basımda » thtiyar, Gök Sultan'a baktı. Gök Sultan: «Ver, ver.» dedi. «Sevaptır.» «Sagol bacı.» dedi Ali. Duranâ: «Ulan avratlar, vıdı vıdı vıdı... Bir vıdılarsınız ille...» thtiyar, güldü: «Fena mı dedik? Sevaptır, düğün edecek dedik. 1« ~ E ~ E E = E E E E i: ~ E E ^ S E E ^ ZZ E E E = E E E Ş = «Neler alıp satacağinızı belli ettiniz mi?» ' «Ettik sayılır. tki basma entari, bir pâzen. Bir üçetek. Bir top alaca. üç poçu, dört dsstar. Bir kuşak bir kundura. Bir çift ten çorabı..^ «Aİtın akça?» «Aİtın akça birez afır: tki Seksenlik, dört Yirmilik, üç Osmanlı... Yarın bir daha uğraşıp Osmanhları ikiye endirmek istiyornz.» «Sarı ellez dediğin adam, sakann biri. Enmem dedi mi enmez! Eğreti meğreti tak da sonra alıver. Fazla borca dalma.» Gök Sultan söze kanştı: «Bun dan aşşasına gız mı var şimdi? Sarı Ellîz gine merbimetii dav ranmış...» «.Ver merbiraetlisi ulan?» dedi Duranâ. «Menendi menendine olunca ne merhimetlisi? Tarın öldüğü zaman kaç dönüm tarla bırakacak gızına?» «Onu bilmem emme..» dedi. Gök Sultan. «Gızın zararı yok. Güzel gız maşallah. Etli! EIi yiiyü dolgun. Hastalıklı değil..» İhtiyar: «Terbiyesine de son derece eyi» însanlıklı... dedi. •Peki peki, anladık, snsun.» dedi Duranâ. Esen Ali'ye döndü: «Urbayı nerde göreceksi. niz: llde mi. ilçede mi?» «|lçeye gidelim diyoruz, eğer caymazlarsa . » «llçeve gidin. daha yönettir. Tüccarlar tanıdıktır. Bak Ali. kulağında olsun. mamirenlerden filân biri görür de. Öğretmeninizden hosnut munuz? diye sorarsa ona göre cuvap ver...» «Olur Duranâ. aynan söylerim. Hoşnuduz. gayratlı çalısıyor.. derim.» Duranâ, karılarından utandı. Sonra Esen Ali'ye bağırdı : «Yânış söyledin ulan ! Hoşnut değiliz diyeceksin. Köylüyö biribirine kattı diyeceksin. Çok dik gidivor diyeceksin. Çocukları da eyi okutmuyor diyeceksin. Bağlarda babçalarda gezdi. rip ağaçlara çıkanyor diyeceksin, On ikinin nasıl yüz yirmi olacağını bile öğretemiyor diyeceksin. Orhan Bey görür, Yönis Bey göriir, sormasalar bile sen bir yolunu bulup söyleyiver. Haydi Ali, yarın da gel paranı al. Ben sabaha hazır ederim.» Ali. Duranâ'nın eline vardı. Duranâ. «tstemez. istemez!» dedi. Esen Ali. nasıl dua edecesini bilemiyordu: «Sağol!» dedi. «Toprak diye avuçladıkların «an san altın olsun!» Karılara döndü: «Y'engeler çok sağuluıı. Yerleriniz cennet olsun.» Birden aklına selmiş şibi: «Favız mayız bir sey konuşmadık Iluranâ, kaçtan vereceğiz?» diye sordu. «Yok ulan!» dedi Duranâ. «ts temez. Üç yüz alır. üç yüz getirirsin. Güze isterim...» «Çok sağol. Oraga gelelim ya. 7iıı. Avradı alayım. çocukları alayım, gelini alayım. kendim de beraber.. istediğin kadar orak biçelim .» Karar defteri bekçinin elinde. Üyeler tamam. Muhtarla Oğretmen öııden gidiyorlar. Yollardaki kıragı kalkmıv. Yer. ler ısınıyor. Gün iyi... Osman Hafız'ın evi. iyice genişletilmiş harımıyla karşıdavciı. Mahallesi. kardeşlerivle, emmioğullanyla. dokuz on evlik bir mahalleydi. Çeşmeleri. camaşırlıkları vardı. Çeşmeyle çamaşırlık birbirine çok yakındı. Yol, ikisinin arasından geçiyordu. Aralar çamurdu. Çamur, insanı yutacak bir çamurdu. Geçmek için kıyılara taşlar kovmuslar, onlar da gömülüp gitmişlerdi. Muhtar. öğretnıene yârdım etti. düşmeden. dizlerine kadar batmadan geçtiler. Üye 15 Osman'ın ayağı kaydı yalnız. Sol bacağı, sol kolu boydan boya battı. Her tarafı ıslandı. Ali Gede. üyevi kurtarayım diye çırpınıyordu. Muhtar, «Ulan AIi Gede, sen kendini kurtar. Garar tevterini düşürürsün !...» diye bağırdı. «Hem elleme, dür zü eyi bir abdes alsın...» 15 Osman. toparlanıp kalktı. Artık kendini korumayı gerekIi bulmuyor, camurun gözüne gozüııe gidiyordu. Muhtar: «Manda gibi çamura yörümeyiver ! » dedi. Arkası var Ej El ~ E E Ş ~ ~ E E E = E E ^ ^ 3 = ~ = = E ş = ^ ş 3 ^ = '^iııııııııııııııifiııııırıııııııııiTiııırıifiıııııııııııııifiııifiırııııııifiııııııııırıııııııııııııifiııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMMIIIIIIIIIIIMIIIIIIMIIIIIIIIIIIV^' (1) Cevat Dursunoğlu : «Millî Mücadelede Erzurum » Sayfa : 88 (2) Cevat Dursunoğlu (3) Sayın Dursunoğlu bu olayı şöyle hikâye ediyor : • ... Sivas kongresi eylül ayının 4 üncü günü toplanacak. Paşa, hareket hazırlığında. Paşanın yola çıkması için para bulmak lâzım. O zaman bunu < Erzurum Müdafaai Hukuku » ndan başka bir yer yapamazdı Halbuki Müdafaai H u k u k u n elinde yalnız « 80 » liıa kadar bir para vardı. Hiçbirimizde para yoktu. Paşaya hiç olmazsa hin lira kadar bir para temin etmek lâzımdı. İlk tedbir olarak hepimiz çoluk çocuğumuzun ziynet eşyasına başvurmayı hatırla dik. Fakat bunlar da muhacirlikte ekmek parası olmu.=tu. Hepimizi bir düşünce aldı. « Heyeti faale • âzasından emekli Binbaşı Süleyman Bey Hızır gibi imdadımiza yetiçti. Kasıl bir çıkmazda olduğumuzu görerek : « Çocuklar, ben bu işin çaresini buldum. Benim tasarruf edil.niş «900» liram var. Altmış yaşını geçmi.ş bir adamım. Allahin rızasmdan, milletin selâmetinden başka bir dileğim yok. Ben bu parayı size veririm. Fakat bu parayı verdiğimi ne Paşa. ve ne de başka hiç kimse bilmiyeeek... Ben devletin verdiği tekaüt aylığı ile geçinir giderim. » dedi. Hepimizin gözleri yaşarmıştı. Süleyman Bey 0 gün parayı getirdi. Yüz lira kadar da aramızda tophyarak bin lira yaptık. Bu adsız büyük adam bizi 0 günkü en büyük kaygumuzdan kurtarmıştı. Görünüçte küçük, aslında cok büvük olan bu hâdise tarihleştiği ve Süleyman Beyin vasiyetini saklamaya lüzum kalmadığı için bu birkaç satırı yazdım. cenazeainde bulunan. telgraf. telefon ve mektupla veya bizzat gelerpk sonsuz acımızı paylaşan bütün akraba ve dostlanmıza ayn ayn teşekküre derin teeMflrümüz mâni olduğundan muhterem gazetenizin delâletini rica ederiz. Eşi. Kardeşi. Kızlan ve Damatlan Avukat K E M A L TİLKİCİOĞLU'nun 7.12.1960 çarşamba öğle ramazını mütaakıp Aksaray Valide Camiinden kaldırılarak Edinıekapı'daki ebedl iEtirahatgâhına tevdi edilecektir. Emektar Matbaacı ŞEMSİ DERMAN V E FAT Merlıum Matbaacı Osman Ferit eşi, Neyyire Güvenç ve Nâzım Darman'ın anneleri, Dr. Necati Güvenç, Dr. Ferit Güvenç ve Lâle Darman'ın büyükanneleri. Melek Darman ve Dr. Nevin Güvenç'in büyük kayınvalideleri eski Kız Sanayi Mektebi öğretmenlerinden. salihatı nisvandm MEVLİT Sevgili aile reisimiz Doktor İHYA SALİH tŞANÇ'ın ebediyete intikalinin 40 ıncı gününe tesadüf eden 8 aralık 1960 perşembe Künü öğle namazını mütaakıp Sultanahmet Yerebatan Camiinde Mevlit okutulaeağındart. dost. akraba ve arzu edenlerin teçrifleri rica olunur. Esi: Senilıa Işanç Kızlan: Asuman Özbek ve Aliye Simais Damatlan: Fikret özbek ve Fikret Simaiş RUKİYE HATİCE DARMAN Hakkın rahmetine ka^iumııstur. Cenazesi 7.12.1960 tarihinde öğle n " r " T zını mütaakıp 3işli Camiinden kaldırılarak Zincirlikuyu kabristanır.a defnolunacakhr. Celenk gonderilmemesi rica olunur. CUMHURİYET Niishası 25 Kuruş Türkiye Haricl Lira Kr. Lira Kr Senelik 75.CK3 i50.no 40.0(1 6 aylık 30 00 3 aylık 22 00 44.00 Ba?an ve Yayan Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi Cağaloglu Halkevi Sokak No. 3941 Sahibi Büyük Felsefe Lugatı Tamamlandı Beher cildi 40 T.L. Her üç cildinin Başlıca satış yerleri: KANAAT ve ÎNKlLAp KİTABEVLERİ NÂZİME NADİ Yazı islerinl fiilen idare eden Mesul MUdür VECDİ KIZILDEMİR Gazetemize gönderilen evrak ve yazılar neşredilsin edilmesin iade edilmez. tlânlardan mesuliyet kabul edilmez * Abone ve ilân işleri irin. zarfın üstüne »Abone» veya «îlân Servisis kaydının konması lâzımdır •k BV GAZETE 3AS1N AHLAK YASAS1NA UYMAYI TAAHHÜT ETMİSTİR. Tann her ikısine de rahmet etsin » . Bu satırlar bana o zaman işgal senelerinin tstanbulundaki harb zenginlerini ve onların sefahatlerini hatırlattı. O günden buşüne sayıları ne kadar da çoğaldı... diye düşündüm. C.T.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear