24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHL:.I\I:T BOŞ HOŞ VAKTİNİZİ GEÇİRMEK İÇİN Bu adamiar ne yapıyorla?? Yağmurlu bir gündü Yazan ve resimliyen: Zâhir Güvemli Oelki de arada hiç bir fark yok^ ^ tur ama, bana var gıbi geliyor: İlkbahar yağmuarlanle sonbahar yağmurlarmm ınsana tesiri ne kadar farklı... değil mı? BıriBin ıleriii umid dolu, öbürüııün sonu ümidsizlik . karakış... Sokak ıslaktı ve mevsim sonbahardı. Gayesız ve maksalsız, yürüyordum. Daha doğ; usu gjünüşüm byleydi: Âvare, derbeder . Halbuki ssğanak, d;şında değıl. icımdeydi. Ben nasıl bu hale düştjm? Nasıl oldu da bu kadarcık zamanda bdvle manen öl' düm? Islak bir yaprak gıbi ayakUar altında, sokakiarda sürünerek yola düştüm? Ah o kadın.. O kadın, o kadın . Onu b.r bahar günü tanımıştım. Yağmurlu bir ilkbahar günü, Sirkecide tren beklıyordum. Sojjuk bir kıştan çıkmıştık. Vakit yaklaşmıştı ki, tâ uzaktan, bir bahar rüzgân gibi, onun geldiğini farkettim. Hem nasıl? Kalabalık arasında, sanki bütün insanlar silinmiş gibi, herkes şeffaflaşmış gibi, aradan, uzaktan gördüm onu. Üzerindeki yağmurluğun ler tarafından sular sızıyordu. Beni gördu mü? Hiç zannettrjıyoruTi. Doğru trene geliyordu çünkü. Geldi, bindi. Bilmiyorum hangi kuvvet, irade üstü bir kudret, kader gibi bir şey, beni ona doğru itti, sürükledi, götürdü. Biraz sonra, koca trende, nihayete yakm bir vagonun bof bir yerinde ve onun karşısmdaydım. Dalgmd». Ben de öyle ama, içim baharla dolu, başım döner bir halde ona bakıyordum. Lâkin büyünün şiddeti, karşundaki canlı, dipdiri, hayat dolu mahluku görmeme engel oluyordu. Tren kalkmış, s'arayburnunu dönmüşüz, haberm bile yok... Birdenbire katar Y«nikapıys gelirken, istasyon olmlyan bir yerde ansızın duniTtrtnct, onun çığhğile kendime geldim. şüneceğirü bilemeden yüzüme bak ü, baktı. O anda zitanimde bir şlmşek çakü. Beni tanıyordu. f.azeteci oldujumu, biliyordu. Elım, gayriıhtiyarî cebime gitti. Hatırladım. Kımyager Cevad Terol, bh infilâk netıcesi ağır yaralı olaıak hastaneye kald'iılmıştı. O günkü gazetelerın verdıği malurnata göre bir gene kadını ieviyormuş. Kaza değıl, hâdise, intihamıış Birınci sah fede, ikisinin resimleri vardı. Hemen her gazetede... büyük büyük .. Nereden hatırıma gelsindi? S ı bahleyin resmini gordüğüm kadının öğleden sonra trende karçıma çıkacağım nereden bilebilirdim? «Şimdi hatırladınız herhalde!» dedi. «Nerden anladınız?> «Elinizı cebinize götürmenizden... Söyleyin bana... Ölecek mi?» Sonra anlatb. Gene kimyr^er onu se\iyormu|. Halbuki o, kıınyageri sevmiyonriu} Evlenme tek lifini reddetmis... Her gün . benzeri bir ikisine tesadüf etmek kabil olan alelftde zabıta vakalatıntık. Normal hale gelmişti trento durmuı olması. Sonra, telâşıa geçen yolculardan sızan tek tük kehmeleri uç uca ekliyerek vak'ayı anladım. Ona da anlattım: «Fakir bir hamal. Sarnoş galiba. Tren yolunda sızmi} mı, dü|müj mü ne? Tren geçerken . Zarallı adam. Güpegunduz bu kadar içiimez ki..» Bizimklne (affederslniz) r>unları anlatırken kılı bile kıp'rdamadı. Fakir hpmal kimmiş' Ona neymij ona neydi bundan! Ölmüfmüf, 51memışmiş onun birşeysi değıldi ki elin hamalı. O, sevmediğı kimyagerle meşguldü Meşbudu ontınla. Cevadm âkıbeti düşündürüyordu onu. Zihni Cevatla dopdoluydu. «Nereye gidiyorsunuz?» «Eve. Yeşilköye Ben orada otururum.» cBen», dedi. «Biz» demedi. Demek yalnız. «Sizı ben götüreyim. Errin olun bir maksatla değıl. Çok samimıyim fu anda. Pek dalgınsınız, düşüncelisiniz. Allah gösteırresin, dikkatsizlik edersiniz.ı Gülümsedi: [ Btr ay, guzel bir rflym gSrdfim. Onu ne kadar levdiğimi a&iatamam 5İze. Konuşmaianraıı yavaş yavaj muhitimıze, ha 'atımıza cevrildi. Hastayı unutmadık (Jnutmadık amma, kendimizı de hatırlar hale geldlk. Beni jrıdırgamayifi, bana itimadı 8yi* hofuraa fidlyordu kl! lnsana |ok yakmlık hissi Tiren blr lokulufU vırdı. Bayılıyordum. İ»tanbulun nereıi rarsa gezdik. Yani Baharda geiilecek ntreıi vırsa .. Sonn, bir gün, onu birdenbire kederll gördüm: «Halam Ankaray» gıdlyor!» dedi. «SenT» «Ben de.» «Nt kadar kalaeaknnız?» «Üo ty.» «Neden?» «Amcamtn ifi ..» GittUer. Yakıeı felr beklem» devrı bajladı. Süheylâ her hafta bana mekrub yazıyordu. Ankaranın yazındaki biteviyehği oldukça renkli kelimelerle anlatmasıru biliyordu. Onun mektublannı okurken tohbetinden duyduğum zevkten çok başka bir tad duyuyordum. Buruk, acı bir tad. Süheylânın varlığı bcnim için nasıl tahammiil edilmea bir azab haline girdiyst, yokluğu ondan beterdi. Bari hatırlatmasa, diyordum, yazmasa, görmedlğimt göre, bilmescm de .. Bazan, akrabalarile birlikto oturmağa mecbur olan insanlarm hem mütevekkil, hem Isyanklr edasile uxun uzun şikiyet ediyor, bazan hiç olmazsa halasının Istanbula dönebileceğinden, buna rağmen onu harekete getlrmedifinden bahsediyordu. Bir mektubunda, beni göreceği geldifmi, çok sonra da, görüfmek için sabırsızlandığuu, dönÜflerinin yaklaştıgını yazdı. Bana blr ftirpriz hazırlıyordu. Oyle dlyoTdu. Ne olduğuntı •fiylemiyordu. Ytrabbl! Nasıl bir levine ktynagı olmu|tu o mektublar bcnim İçin! Bir sonbahar günü .. Yağmurlu blr gündü .. Içimdt hem sevinc vardı, hem pijmanlık. Uğruna deli olduğum kadına nt demeg* sevgiml söylememiştim o camana kadar? Tereddüd etmekte kendimce haklı olduğum noktalar, ciddi sebebler vardı. Mademki seviyorum, söylemeliyim dlyordura. Kabilse söylemek .. dan blri... Adliyt ve polU muhabiri sıfatile kanıksadıjım, fa7İa ehemmiyet vermediğim bir nâdiseydi. Meslek bağı, beni trenin neden durduğunu anlamağa sevkediyordu. Lâkin çivilenmiştim ifte oturduğum yere. Bir tsrafa kımıldanamıyordum. Gazetecilik de, tren kazası da bir yana arlatılıvermişti. Ben adliye muhabiri değıldirn artık. Şımdi ben, bahar yeli başına vurmuş alelâde blr fanıden başka birşey değildım. Güzeldı. Hayır, güzel değildi. Güzelin üstünde, beylik kıymetlerin üstünde, Insanın gönlüne airiveren; tatlı, canlı, ılık, hayat dolu bir insandı. Belki de güzeldi. Kası eözü yerindeyd'. Aezı, müzelerdekl tablolann ağzı gibi, düşünürken tatlı bir kıvrımla giılümser gibi idi. Uzundu boynu. Saçlan dalea dalea, uzaktan, insanın yüzünü, cildini okşuyordu sanki. Elimi uzattım, önce olarak şey değıl gibi geldi, sonra oldu; saçlarına dokundum. Bana aaıl hayret veren, şaşmamasıydı. Kendisine tapınılmasını tabii bir hak, bir zaruret tanıyan tanriçeler gibi, pek tabiî karşılamıştı hareketimi. «İnanınm» dedi, tolıu Gelin.* İstaıyondan sonra epeyce yürüAük. Hava açılmif, berrak bir bahar sernası en kasvetli :uhların kederini toz pembe bulutlara çevirecek hale gelmijti. Süneylaya orada veda ettim. İkinci tesadüfümüz, hastane kapısında oldu. Ertesi gün ben de kimyagerın âkıbetini sn'amağa gitmiştim. Hayatı kurtulmuştu. L & kin birhayli yatacaktı. O sabahki gazeteler, hamalın ölümünaen de iki aatırla bahsetmiştıler. Süneylaya bunu gösterdim. «Zavallı! dedi. Ne vardı o kadar içecek...» Sonra, muhakkak, hemea Cevadı düşünmeğe başladı. Zıhninin içındeymisim gibi biliyo.dun ne düşündüğünü. Adamm intinar etUğine, yediği ekmeğe inanu gibi ınanıyordu. Kendisi için ölümü göze alan bir insanın varlığını bilmek ona garip bir ürperti »erıyor, gözleri derinleslyor, dabyordu hep. Evet, bir sonbahar günüydü. Yağmurlu bir gün. Onümüzde bir yaz ürnidi bile yoktu. Kapkara bir kı#. Fakat ben kışı düsünmüyordum bile. Dufünemezdim ki. Süheylâ geliyordu o gün. Haydarpaşaya gitmek üzere Köprüden vapura binecektim. Blri kolumu tuttu. «Süheylâ!» Kendimi kaybetmişçesine, boynuna sarıldım. Artık... Artık .. Artık her şey söyliyebilirdim ona. Süheylânın da gözlerinde, o iri ve güzel gözlerinde yaslar vardı. «Bir gün evvel mi geldin yoksa?» A«et «Bu muydu sürpriz?» Hayır! «Hayır mı?» Şaşırdım. Bundan büyük sürpriz mi olurdu? Meğer olurmuş. «Cevadla geldik!» dedi. «Hangi Cevadla, ne Cevadı?» «Cevad. Klmyagcr. Evlendik onunla. Mecburdum çünkü. Artık o beni bir daha hiç gSremiyecek. Gözlerini kaybetti. Anla beni. Bunu yapmağa mecburdum. Fakat sana söyleyemezdim ki... Ben de seni seviyorum. Senin beni ne kadar sevdiğini biliyordum. Söy leyemezdim sana. Afiet Başka türlü hareket edemezdim. Sana veda için geldim buraya ..» Daha bir seyler söyledi her halde. Ne duydum, ne dinledim. Yollara düştüm. Hâlâ yoldayım iste, Lânet bu yağmurlu günlere! Hikâye: Faili meçhul kalan cinayetler: 2 Bir iş adamımn esrarlı ölümü Yazan: Feyyaz TOKAR Yukarıdaki sekiz |ekll hergün gcrdüğümüz ban hareketleri tesbit ediyor. Fakat adamlann, bu har*ketleri yaparken kullandıkları eşya gösterilmemlı, yalzus rücudlerinin, ellerinin, kollannın aldığı şekil çizilmlftlr. Bu sekiller» bakarak onların birer birer ne yaptıklannı tayln edebillr misinil? HATALI BÎB RESİM Sanatkârlann dalgınlıklan mejhurdur. Bızim resaam da bu resrai yapark«n, dalgınlıgnuı gelmiş, bas şeyleri olmıyacak yerlere koymuştur. Bunlar nelerdir ve nerelere konulmalan lâzundır? Burada gordüğ miiız 8 top aym büyüklüktedir. Yalnız, içlerinden bir tanesi diğerlerinden daha hafifdr. Elimizde lki kefeli bir teraal var. Toplardan hangisinln hafif olduğunu iki tartışta bulabilir mtainizT Bir Tartı Meselesi Arkauaşlannıa hayreUe bırakıp •ize parmak ısırtmak ve: «Olur şey değıl!» dıye düşundürmek ister misinlz? Işte size güzel bir oyun: Onlara diyeceksiniz ki: «Hinize bir kâğıd kalem alın. Üç haneyi geçmemek üzere bir rakam yazın. Bunu tersine çevirin. Şimdi, önce yazdığınızla sonra yazdığınız sayılar arasında hangisi küçükse büyüğünden çıkann. Yekunu gene tersine çevirin. Yekunun Uk şekll ile şimdiki seklini toplayın. Çıkan rakamı ben bileceğim!» Nasıl mı? Gelin size isin sırnnı bir mlsalle •rhtayım. Farzedin ki arkadaşmız evvelâ 225 yazdı. Bunun tersi 522 eder. Küçüğü büvükten çıkaralım: 522225=297. Şımdi bunu da tersine çeviriniz Olor Sey değil! 792. Bununla dığerini toplayalım: 792297=1089. Arkadaşınıza tereddüdsüzce: «Bul duğun rakam 1089, defıl mi?» diye sorabilirsiniz. Çünkü her hangi sayı tutarsa rutsun, kendisine söylediğiniz bu amehyeleri yaptıktan sonra netice hep 10S9 çıkar. Bunun kendi kendinize dığer tecrübelerini yapabılırsiniz. Tren durmuştu dedim. Durmamış, sağlam bir duvarâ çarpmiftı gfiya. Sarsılan vagonlardan yükselen çığlıklar; bu âni duruşun acbebini anlayamamaktan gelen tellş ve patırdı, bir an benim de dikkatimi dışan çekÜ. Blr an, tadeee... Sonra gene onu gördüm. Yüzü ıatırabla ter içinde kalmıştı lâhzada. Zaten büyük olan gözleri büsbütün açılmış. irilesmlfti. Tatlı dudaklarmın arasmdan aynı kelime, müsavi fasılalarla dökülüyordu. Kınk kınk: «Öldü mü dersiniz? Öldü mü? Öldü mü?» diye mınldanıyordu. Soramadım ki. Bir kaza olacağını, bu kazada bir adam öleceğini nereden biliyordu bu gene kadın? Fakat adamakılh irileşmiş gözleri, görmeden, yüzüme çivilendiği için, daha fazla tereddüd etmedim. Ben, bahar sarhoşu; o, 'stırabla kendınden geçmiş. Bu • uh yakınhğı bizi birbirimize ne kadar yaklaştırmıştı! «Merak etmeyin,» dedim, «Üzülmeyin .. Ölmedi .» Yavaş yavaş gözlerine şuur geldi: «Demek biliyorsunuz!» «Hayır, bilmiyorum ıma, 51memiştir herhalde..» O tarifi imkânsız yeis gene yüzüne yayıldı. Omuzları düştü. Silkindim ve kendımı bu vakanın akışına başıboş bırakarak sordum: «Rica ederim üzülmey'n! Klmden behsediyorsunuz, kimi soruyorsunuz?» «Onu... Cevadı soruyorum. Acaba ölecek mi?» «Neden ölsün?» «Bilmlyor musunuz? Kazaya uğradj, benim yüzümden. . Eli, yüzü, her tarafı yandı. Ağır hasta...» «Aifedersiniz, bilemlyordum.. s Gafletime acır, hayvanlığıma kızar gibi, daha doğrusu ne dü Gece saat onikiye yaklaşıyor. Edirnekapı surlarının dışındaki ufak kulübede nöbet bekliyen poli» memuru, önünden büyük bir süratl» geçen taksinin arkasından kızgın nazarlarla baktıktan sonra: «Sanki biraz yavaş gitseler olmaz!» diy« mınldandı. Aradan yanm saat geçmifti ki araba aynı hızla döndü v* gecenin karanhğı İçinde kayboluverdi. Gene memur kulübenin sürgülü camını aralayıp blrkaç derin nefes aldıktan sonra, amirinin verdiği emri düşündü. Günlerdenberi civar evlerinden mühim miktarda «(ya çalan hırsızlarm takibine memur edilmışti. Vazifeye intisabınm fu ilk günlerinde onları yakalıyabilirs* bu büyük bir muvaffakiyet olacaktı. G8zl«rinl oğuşturdu, üzerint haflf hafif çöken uykudan silkinmeye çahstı. Fakat o kendisine istediğinden güzel bir lstikbal hazırlıyacak lmkinı biraz «wel elinden kaçımuştı. Büyük bir tür'atle önünden iki dctfa geçen, iç lâmbalan sönük küçflk siyah arabayı durdurabilseydi bunda ölümünün esran hâlâ aydınıanamıyan Elâzıg Amban sahiblnin elleri kanlı katillerinl bulacakh. *** 1943 senesi yazmm sıcak bir günü. Elfizığ Nakliyat Ambannın Müdürü ve şirketin ortaklarından Yusuf Kemal Özver, bavulunu aldıktan sonra, karısı ve çocuklarma veda edip evinden aynldı. Aksaraydan tram| vaya binen Yusuf Kemali biraz sonra Haydarpaşada görüyoruz. O bugün şirketin İzmitteki »ubelerini teftise gidiycr. Evinden aynhrken kansma israrla tekrarladığı br cüm le var: «Yann akşam muhakkak dönerim!» *** Aradan iki gün geçmesine rağmen Yusuf Kema! hâlâ ddnmemıştir. Özver ailesi telâş içindedır. îzmite teftişe gittıği subeler onun döndüğünü bildiriyor. Bır yandan ailesi, bir yandan zabıta her taraf ta zengm nakîiyatçıyı anyor; fakat ufak bır izine bile rastlamak im kânsız. Parasma tamaen öldürül müş olmasına ihtimal verılmiyor, zira gıderken beraberme aldığı :ki bin lirayı Izmitte bırakmıştır. Bır eğîence âlemine dalıp geciktiği de düşünülemez, çünkü 55 yaşında olan Yusuf Kemalıyi tanıvanlar gayet muktesid ve evine bağlı bir insan olduğunu söylüyorlar Herhangi bir kazaya kurban gitmıs ol sa sabıtanın bilmesi lâzım. tntihar etmesi için de sebeb yok. *** Bugün Yusuf Kemalin gaybubetinin üçüncü günüdür. Aksaraydaki evinde blr matem havası hüküm sürüyor ve zabıta onun akibetini tesbit için ter döküyor. Günesin doğuşunu müteakıb Rami kışlasında çalınan kalk borusunun civardaki ufak tepecikler üzerinde yapbğı akisleri poatallara has tok sesler takip ediyor. Sırtlannda atlet fanilalan, şosenin üzerind* tabah ldmanına çıkmif Mehmetçikler koşuyor. Maltepeye giden yolun başma geldlkleri sırada, önde koşan askerin durakladığı ve biraz sonra da: «Gelin!» diye haykırdığı görülüyor. Yeni sürülmüj bir tarlanın sisten nemlenmi» topraklan arasmda, taaffün etnıeye yüz tutmuş bir erkek cesedi var. Kafatası parçalanmış, toprağın arasma gömülü. Öldürdükten sonra hftlâ kinini yenemiyen katilin, kafatasına bastığı anlaşılıyor. Kenarda ağır bir demirci ç«kiei. Onunla öldürüldüğü bellL Keyfiyetten zabıta haberdar ediliyor ve birkaç gün evvel katledildlği Uebit edilen bu sahsm Yusuf Kemal Özver olduğu tahakkuk ediyor. El&zığ Amban sahibi esrarlı 61ümüntin faillerinl bulmaya çalışan za bıtanm tahkikatı neticesinde, Yus\ıf Kemalin. cesedinin biılunduğu tarlada öldürüldüğü anlaşılıyor ve onun üç gece evvel Edimekapıdan büyük sür'atle geçen taksiyle getirildıği anlaşılıyor. Fakat zengin nak liyatçıyı bütün hususiyetlerile tanıyanlar onun hiç bir zaman taksiye, hattâ otobüse binmedığini söylediklerinden zabıta şu netıceye vsrıyon Yusuf Kemali öldürenler İzmıtten onunla beraber trene binmişlerdir. Kendi'îile ya trende tanışm'şardır veya eskiden ahbablıkîan vardır. Bir iş meselesini görüşüyorlar ve Köprüye çıkınca işın tahakkuku için lüzumlu muameleyi tamamlamak üzere nakîiyatçıyı arabalarına ahp götürüyorlar. Fakat her nedense, yolda aralannda anlaşmazlık çıkıyor ve Yusuf Kemali Rami sırtlannda öldürüyorlar. İşte zabıtanın aylarca süren tahkikatı neticesinde hepsi birer tahminden ibaret olan bulabildiği ip uçlan. Bunlan düşünen bir insanın aklına çeşitli ıhtimal'er geliyor v« neticede gene kendi kendine soruyor: «Katil kim?» O günü akşama kadar beraber geçirdik. Kuzu gıbi, kendlni uysal uysal bırakıyordu. Bem görmüyordu bile. Ben de görür.müyordum ya hos! Di'.imde hep kim «Siz üzülmeyin» dedim; tya yagerin adı. Nasıldı? Nasıl olmusni bunu laf olsun diye löyiüyo tuT Beliren ihtimaller n^ıerdi? rura. Üzülmemenize imkân yok Bunlan «öyliye »Syliye :erdlmi elbette. Yalnız içiniz rahat olaun; Süheyla için lüzumlu bi. hale gemesuiiyeüniz yok sizm bunda. în tireceğimi «aruyorum A'darjn şallah ölmez. Birşey de olmaz mışım. Çünkü, nasıl olsa, yakınhattâ.» larından hiç kimseyle bu mevzuu Treni unutmuştuk. Çünkö hâlâ bu kadar rahat konuşamazdı. Ben, duruyordu ve bu duruja alışmıj yabancıydım ne de clsa. Meselelerin halledilmiş şekilleri gazetemizin 4 üncü sahifesindedir RiIIr misiniz ki..: pabilir. H rfl ŞAKA TARAFI ERKEN Telefon memuru kapıyı çaldı: «Telefonunuzda bozukluk var mış. Onu tamire geldim.» Ev sahibi sevinmişti: «Hele şükür! Bugün tam on bef gün oldu. Bozukluğu idareye ayın yedisinde bildirmiştim.» Memur çantesını tekrar eline aldı: «Aifedersiniz. Yanlışlık oldu. Ayın birinde müracaat eden birini anyordum.» MÜLAKAT Maurice Chevalier iie konuşan bir gazeteci gitmek üzereydı. Artiart ona bir sigara ikram edince gazeteci: «Musaade ederseniz bir şey daha soracağım,» dedi. «Buyurun.» «Kibritiniz var mı?» FBL Imtihanda şöyle bir sual soruldu: «Füler nerede bulunur?» Talebeden biri şu cevabı verdi: «Fil büyük bir hayvandır. Hiç kaybolmaz ki bulunsun.» Insan vüıudunde 240 pnrça kemik vardır. Bir kilo ağırhğında örümcek ağını ancak 60 000 örümcek ya tadır. . Bir som balıği 18 mOyon yumurta yunmrtlıyabilir. Kalbimiz günde 92.160 drfa «tar. . Amerikan ziraat ve sanayiinde bugün % 94 nisbettnde ma 3 nisbetinde hayvan; % 3 nisbetinde insan gücti kullanılmak Amerikaria seyrüseiere kayıdlı 34 milyon otomobil vardır. ... Pamuktan ilk defa olarak kâğıd 1000 senesinde yapılmıştır. ... Bir kilo aği'lığmda ipek 5000 ipekböceğinin mahsnlüdiir. ... Milâddan 400 sene evvelki milletler de bira içerlerdi. . Avmpalüar lâhana ve havuç yemeğe an altıncı asırda başlamışlardır. Amerikan B^rleşik devletlerimn niifusu 1850 de 23 milyondu. 1900 de 75 milyona çıktı. Bugün 140 milyondur. ... NewYork eya'etinin nıerken XewYork şehri değil, Albany'dır. . Amcrikada Washingtou şehrinden başka bir de Washington eyaleti vardır ve hiri (Amerikan Bir'eşik devletlerinin hükumet mer kezi) doğuda Atlas Okyanus kıyısında, diğeri (VVashington eyaleti) batıda Büyuk Okyanus sahillerindedir ve buranın nıerkezi Olimpia şehridir. Iîukumet merkozi olan \Vashincton şeh'i North Caroüna e>aletine bağlıdır ve bu eja'etin merkezi de Washington P " Rpleigh gehridir. Hind safası ! ROMAN j.eni muharrırlerden biri Nurullah Ataca, fıkrini almak için, ro1 manınm müsveddesini göndermiş ' ve şöyle yazmıştı: «Lutfen noktalarını, virgüllerini siz koyuverin.» Ataç, müsvcddeleri okuduktan sonra iade etti ve şunları yazdı: ] «Gelecek sefer nokta'an, vir<TÜlleri siz koyun, romanı ben yazanm.» DERS Komşunun kızı şarkı dersi almaya başlamışü. Bir gün baba dostuna sordu: «Şarkı söyleyişim sizi heyecana sevketmijor mu?» «Baslangıçta evet. Çünkü bü I tün k^mşular bundan bahsediyordu. Fakat şimdi başın.za ne gelirse gelsm umurumda değü! Oh olsun ı derım!» 0 0 Siz Me Ber&htiz? A^ı.p bayüan bir kı«!ü hicbıı kadını teshir etınez. Dcğru saat bütün saatleri do^ruHur. Iyi kalbliler karanhktan korl.maz. Kotıi kalbüler gundüzden bilc Vorkarlar. En kotu bir işin bile en iyisini >apmalı. Bergünkü bareketinizle bir tarih yazdığınızı unulmayın. Saat geUyor t HAYRET! Elden düşzne bir otomobil almıştı. Arkadaşı sordu: «OtomobUin nasıl gıdıyor?» clşte ben dt bunu merak ediyorum yal» ARI B A T U N L A R I H UBU Ç o c u g u n u z u n M u h t a ç Olduğtı 6 I D A N I N EN  L  S I D I R Moda
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear