22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 İkinciteşrin 1938 CUMHURÎYET Onun sözleri üstünde : 3 Atatürk ve 19 uncu fırka Atatürk Tümeni Kumandan kime derler Atatürkün vasıfları: 5 matbuat Yazan : PEYAMt SAFA hürriyeti ve hürriyeti siyasiyenin tecelliyatı gibi nefsülemirde aziz olan amillerin, heyeti içtimaiyeyi ıstırab ve tereddiye sevkedecek galat surette istimal olunmasma bizzat vücudü içtimainin hikmeti hayatı mânidir.» Bundan başka, Atatürk, müstakil bir hayata sahib olduğuna inandığı fikirlere karşı cebrin ve şiddetin faydasızlığmı da ifcân etmişti: iyi biliyor musunuz? Yazan; YUNUS NADİ Yazan: ABİDİN DAVER Atatürk gibi, milletin müşterek duygusuna, müşterek düşüncesine, müşterek iradesine dayanmıyan bir hareketin asla muvaffak olamıyacağına inanmış bir insan için, matbuat, cemiyetin temayüllerini sezmekte kendi müşahedelerine inzımam eden en kıymetli vasıta idi. Karşılıklı olarak, Atatürk, daima kendi fikirlerini, telkinlerini ve kararlarını Türk cemiyetine arzetmek için de bu vasıtaya müracaat ediyordu. Milletile Şefi «ırasında fikir ve rnh temaslarına delâlet eden matbuat, bundan başka, sırf kendinden doğan fasılasız, hayırlı ve faydah telkinlerile, zafer ve inkılâb yolunda, her iki büyük kutbun da müşterek hamlesini daima kolaylaştırmıştı. Medeniyeti, hatta iptidaî manasile anlamış bir insana karşı bile ispat etmeğe hacet yoktur ki, içinde bulunduğumuz asırda matbuatm delâleti ve irşadı olmadan, bir millete değil, bir zümreye bile tek bir zafer ve inkılâb adımı attırmanm imkânı yoktur. Devletin ve milletin düsüncelerine ve iradelerine ayni zamanda tercüman olarak ikisi arasmda temas ve iştiraki fasılasız temin eden matbuatın yalnız gazetelerle değil, bütün neşriyat şubelerile onların bütün zekâ ve heyecan muhassalasını temsil ettiğini Atatürk şüphesiz herkesten fazla biliyordu. Bunu zaferin ve inkılâbın muhtelif devrelerinde, matbuat mümessillerile bir çok temaslarında söylemişti. Atatürk efkârı umumiyeye, onun ve mümessillerinin kudretine inanmamış bir şef değildi. Bir camianın kıymet ve kabiliyetini ölçmek için herkese yoklamayı tavsiye ettiği miyar da efkârı umumiye idi: «Fikirîer cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!» Atatürk, milleti üzerindeki otoritesini cebir değil, ikna yolıle temin etmiş, her işe kahir bir ekseriyetin rızasına dayanarak girişmiş bir Şef olduğu için, disiplin tarafhsı olduğu kadar hürriyetin de en büyük müdafileri arasmda idi: «Hürriyeti gasbedilen bir millet, nekadar zengin ve müreffeh olursa olsun, mütemeddin insaniyet naza rında bir uşaktan daha iyi bir muameleye lâyık değildir.» Hatta, doğru bir dava peşinde gitmekten ürkebileceklere cesaret vermek için de şunu söylemişti: «Hakikati konuşmaktan korkmayımz!» Atatürk ferdin hürriyetine o kadar inanmıştı ki, bir insanın, cemiyetin zararına olarak, nzasile kendi hürriyetinden vazgeçmesini bile affetmiyordu: «Bir insan belki kendi arzusile hürriyeti şahsiyesini bertaraf etmek ister. Fakat bu teşebbüsü koca bir milletin hayatına ve hürriyetine zarar verecekse, muazzam ve şerefli bir hayatı millet bu yüzden sönecekse, bu teşebbüs hicbir vakit meşru «Bir heyeti içtimaiyeyi sevk ve ve şayanı kabul olamaz.» îçeride hürriyet ve dışarıda istiklâl... idare eden insanlar için, heyeti içtimaiyenin tarihi üzerinde hükiim ver Atatürk, birçok nutuklarında bu hürnyet mek mevkiinde bulunan dostlar ve ve istiklâl kelimesini beraber kullanmışya diişmanlar için miyar, bu heyeti tır. Pek çok misallerinden yalnız bir taiçtimaiyenin efkârı umumiyesinden nesini alabiliyorum: «Bence, bir millette şerefin, haysianlaşılan kabiliyet ve kıymettir.» Atatürk fıkirlerin insanlan aşan müs yetin, namusun ve insanhğm vücud takil bir kuvvet sahibi olduğuna inaruyor ve baka bulabilmesi, mutlaka o mildu. İnsan bu fikirlerin bir tamim vas'ta letin hürriyet ve istiklâline sahib olmasile kaimdir.» sıdır: Fakat: «İnsanlan istediği gibi kullanan «Hürriyetin de, müsavatın da, kuvvet, fikirlerdir. Ve bu fikirleri tesahhus ettirerek tamim eyliyen de adaletin de noktai istinadı hakimiyeti milliyedir.» insanlardır.» Bu fikirîer içinde hatalıları, ziyanhları olabilir: bu fikirleri tamim eden matbuat da, kendisine verilen hürriyeti fena kullanarak hatanın ve zararın sirayet sahasını genişletebilir; fakat korkmayınız! Bir cemiyet bünyesi vardır, onun varlığı, varlığmm hikmeti, kendisini tereddiye sevkedecek her türlü fikir suiistimaline oıâni olacaktır: Bu hakimiyet iyice tesis edildikten sonra matbuatın hürriyetinden bazı zararlar doğarsa, bunun da önüne mukabil tenkid ve münakaşa yolile geçilebilir. Çünkü... Ebedî Şefin meşhur sözünü daima hatırlıyoruz: «Hürriyeti matbuattan mütevellid, mahzurların vasıtai izalesi, gene binnefis hürriyeti matbuattır.» PEYAM1 SAFA «lnsanlann vicdaniyatı, matbuatm f Milletin mateminden acıklı safhalarj tatürkün askerlikteki marifet ve Evde ikimizden başka kimse de yok'u. kabiliyeti anlatılmak lâzım gel İki kişi için hazırlanan sofrada karşı kardiği zaman, zannederiz ki en şıya oturarak yemeklerimizi yerken, dedoğru ifade, bu mesleğin hakikaten dâ minki muhavereden takriben bir buçuk hilık derecesine varmış bir bilgisinin ken saat sonra, kaymakam Arif Bey gene di şahsında tecessüm edecek halde buîun zuhur etti. Gene askerce bir selâm ve elduğunu söylemek olacaktır. AskerHğin de gene bir telgrafname. Bu yeni bir telAtatürkteki yüksek bilgi derecesinin yal grafname idi. Başkumandanın emrile ve nız tahsille elde edilir bir irfan derecesi derhal yapılmış tetkikler neticesini haber olmadığını itiraf etmelidir. Fıtraten Bü veriyordu. yük Kumandan yaratılmış olan Atatürk Filhakika ilk telgrafın verdiği haber bütün tarihin en sayılı kumandanlamn doğru değilmiş. Düğerin takriben üç kimuhakkak en büyüğü idi. lometre şimalinde fılân mevkiinde düşMesele olur ki Atatürk onu halletmek man fırkası yokmuş.. Atatürk bu haber üzerine yalnız yüiçin bütün varını tehlikeye koymağı göze alır, ve almca da onu behemehal istedi zünü ekşiterek: Dikkatsizler! ği neticeye götürür. Fakat gene mes°le Demekle iktifa etti. olur ki mukabilinde dünyaları kazanaîşte hikâye bu. Ankarada Çankayacağını temin etseniz Atatürkü yerinden kımıldatamazsınız. Bu iki halın birincisin da oturan bir adam, cepheden müşahede de harb ve fedakârlık elzem, hatta belkı üzerine düşman fırkası haberini veren bir hayatî idi. îkincisinde ona göre sarfelu telgrafnameyi tekzib ediyor, yanhş görnacak her kuvvet derecesi bir israf ve he müşsünüzdür, orada düşman fırkası oladerdir. îşte Büyük Kumandan Atatürk maz, diyor. Ve gelen cevabdan anlaşıhyor ki orada hakikaten düşman fırkası ten bir tek cephe. yokmuş. Bunun delâlet ettiğini manayı Bu Büyük Kumandan harb işlerini nasıl görür, nasıl yürütür? Bu bir âlemdır. anlıyorsunuz: Bütün cephe kanıhklı Atatürk her iş gibi askerî işleri dahi, e kuvvetlerin bütün hareket ihtimallerile hemmiyetlerini asla büyütmeksizin, nor Başkumandanın müfekkiresinde çizüidir. O yüzlerce kilometre uzaktan cephe vamalin asla üstüne çıkmıyan, heyecan ve ziyetini, cephenin içinde olandan daha etelâşa hiç düşmiyen bir tabiılık içinde min bir müşahede ile gözönünde bulunyürütürdü. Böyle olmasına rağmen eline duruyor. İtiraf etmelidir ki bu her kualdığı her meselede çok, devamlı ve vemandanın harcı değildir. Bu, hal müstesrimli çalışan Atatürkün askerî işlerdeki na kumandanlara nasib olan mazhariyetçalışması şekli her faninin akıl erdiremilerdendir. yeceği bir kuvvet ve azamet derecesi arBu müstesna kumandanların birincizederdi. Yirmi dört saat, kırk sekiz saat, lerinden biri veya en büyügü olan Atahatta icab ederse yetmiş veya daha fazla saat ayni masanın başında oturarak, türk bir gün ilk Türkiye Büyük Millet asla uyku emaresi göstermeksizin ça Meclisinin bir hafi celsesinde gene bu hşır ve yanındakileri de çalıştırırdı. Bu ha Eskişehir Afyon hattı dolavısile harb rikulâde, adeta insanın fevkalbeşer diye vaziyeti üzerinde söz söylemeğe mecbur ceği gelen bir çalışma şeklidir ki Ata olarak bilhassa kumandanı tarif etmişti. Sakaryadan sonra Eskişehir Afyon türkten başkasında hatta yarı dereccinde eşine tesadüf edilebileceğini tasavvur hattmda hemen bir sene kahndığı malumdur. Türk ordusunun noksan olan vasıtaedemiyoruz. lannı, levazımını ikmal etmek icab ediAtatürk filen ve bizzat askerlikle meşgul olduğu zaman onun işinde tesadüfe yor, çok paraya tevakkuf eden bu işi kobırakılmış tek nokta dahi bulunamaz. laylıkla ve süratle başarmak mümkün olmuyordu. Birinci Mecliste meb'us oBütün cephe ve hareket vaziyetleri, hatlarak bazıları miralay rütbesinde ve kuta karşıhkh kuvvet şekilleri, tıpkı bir şatmandanhk payesinde birkaç erkânıharb ranc tahtasında olduğu veçhile onun önüzabitimiz de vardı. Atatürkün uhdesindene serili değil de, adeta müfekkiresine ki Başkumandanlık müstesna salâhiyetyazılı bir vaziyet alırdı. Atatürkte başka lerle mücehhez olduğu için üç aydan üç türlü düşünülemiyecek kadar normal olan aya tecdid olunuyordu. Galiba gene bu halin bizzat gördüğüm bir mi'ali hayböyle bir tecdid işinde idi. Bilhassa Mecret verecek kadar karakteristiktir. listeki asker meb'uslarm dedikodularınSakarya zaferimizden sonra Başku dan azma bir tereddüd havası içinde mandan Ankaraya gelmiş, yeni cephe Meclisin bir kısnn azalarının taarruz ne Eskişehir Afyon hattında teşekkül ede zaman yapılacak, yoksa hiç mi yapılamırek karşıhkh kuvvetler oralarda • al yacak, böyle ise halimiz ne olacak sual mışlardı. Başkumandan vaziyeti Anka ve endişelerinin hüküm sürdüğü anlaşıradan takib ediyordu. Bu (takib ediyor lınca Atatürk kürsüye çıkarak müthiş tadu) sözünden en hurda noktalarına va birile ancak ifade edebileceğimiz çok rıncıya kadar manasını anlamahsınız. şiddetli bir nutuk söylemişti. Bunda kurMustafa Kemalin askerliğinde işin şaka tuluş harbine başlarken bir santim paragötürür veya hafif geçilebilir zerre nok mız ve adeta tek kurşunumuz olmadığını, tası dahi yoktur. bugün ise ordulara malik olduğumuzu Hatta sırası gelmişken kaydolunmağa anlatıyor ve sırası gelince yapılacak her değer ki alelâde zamanlarda davetli mi harb hali gibi taarruzun dahi icab edince safir arkadaşlarile uzunca sofra sohbet pekâlâ yapılacağı şüphesizken zihinleri leri yapmağı seven Büyük Şefimiz asker kimlerin tereddüde düşürdüğünü kükrelikle bizzat ve filen meşgul olduğu za miş bir aslan halile soruyordu, ve bu esmanlarda bu sofra usul ve âdetini taoıa nalarda gözleri o bir kaç asker meb'us men ortadan kaldırır, o vakitler kendışı üzerine dikiliyordu. Nihayet gözleri ekseyalnız çalışma masası başında görülebı riyetle hep o zatlar üzerinde durarak sözlerine şöyle devam etti: lirdi. îşte, Sakaryadan sonraki harb vaziye Efendiler, taarruzu kumandan yatinde bir sabah Çankayaya çıka par, harbi idare etmek iktidanndaki kurak Başkumandanı ziyaret ettim. Mev mandan. Efendiler, kumandan kimdir bisim ilk bahar sonları idi. Saat takriben lir misiniz? Zabit vardır ki idaresine yüz 9,510 raddeleri. Atatürk çoktan kalk veya bin kişi verebilirsiniz. Kumandan mış, giyinmiş, iş başında. ol r ki bir alaya veya fırkaya memur eKendisile harb vaziyeti ve memleket debilirsiniz. Fakat vakta ki alaylar ve işleri üzerinde konuşurken bir aralık, o fırkalar dağlar ve dağlarla ayrılarak zaman Başkumandanın irtibat erkânı cepheler yüzlerce kilometre imtidadında harb zabitliğini yapan kaymakam Arif uzar, işte bu gözlerin görmediği geniş Bey. elinde bir telgrafla geldi, ve Baş sahaya kumanda edecek adam, başka kıkumandana büyük hümıetle selâm ver ratta ve başka kudrette bir adamdır. Kimdikten sonra askerce bir eda ile elindeki dir bu Mecliste o zabit ki Türk ordusutelgrafın zaten pek de uzun olmıyan muh nun taarruz yapıp yapamıyacağından teviyatmdan haber verdi. Telgraf şu ha bahsetmek salâhiyetini nefsinde buluyor? Efendiler, bu Mecliste öyle kimse yoktur. beri bildiriyordu: « Düğerin takriben üç kilometre şi Ben size emniyet ve kat'iyetle söylüyomalinde filân mevkiinde bir fırka düşman rum ki Türk ordusu vazifesini yapacaktır!.. askeri görülmüştür.» Atatürk telgrafnameyi bir daha tekAtatürk son sözlerini söylerken gözlerarlattıktan sonra hatta fazla düşünmeğe rini miralay Kara Vasıfa dikmiş oldubile mahal görmeden şu cevabı verdi: ğundan bu nazarlar altmda ezilen mer Düğerin takriben üç kilometre şi hum: malinde bir düşman fırkası görülmemiş Ben söylemedim, ben söylemedim! tir. Çünkü görülemez ve çünkü oraya Demeğe mecbur olmuştu. düşman fırkası gelmiş olamaz. Derhal yaYukarıki nutuk parçasında Atatürk zınız, dikkatle baksınlar ve bildirsinler. ağzından kumandanın tarifini görüyoruz. Arif Bey topuklarmı yekdiğerine vu Bu tarifi yapan Büyük asker, en çetin ran askerî vaziyetile Başkumandanı se kumandanlığın istediği en ileri kırat ve lâmlayıp gitti. Ve biz konuşmamızda de kudrette, yani eşsiz yükseklikte bir Kuvam ettik. mandandı. Atatürk beni öğle yemeğine alıkoydu. YUNUS NADİ Aziz okuyucularım, bugün sizi, 23 sene evvel, bir Güneşin doğmağa başladığı bir ilkbahar gününe, 25 nisan 1915 e kadar götürmek istiyorum. Bir çoğunuz henüz o gün doğmamıştınız amma bilirsiniz ki o gün, Gelibolu yarımadasının ücra bir köşesinde, Erkânı Harb Kaymakamı Mustafa Kemal Bey isminde, henüz 34 yaşında gene bir Türk kumandanı, askerlik ve harb san'ati bakımından olduğu gibi kahramanlık itibarile de çok kıymetli bir zafer kazanmıştı, o zamana kadar pek az kişinin ismini bildiği ve duyduğu Arıburnu denilen bu ücra kıyı, o günden itibaren meşhur ve tarihî bir yer oldu. Bugün, Dolmabahçe sarayında, altı silâh arkadaşının yalın kılıc nöbet beklediği tabutunda, kendisine en lâyık kefen olan al bayrağa sarılmış ebedî uykusunu uyuyan eşsiz kahraman, o gün, Arıburnunda, düşman savletini durdurmuş ve ilk defa vatanı kurtarmıştı. O gün, İngiliz ordusunun en güzide askerlerinden mürekkeb olan Avustralya ve Yeni Zelanda kolordusu, yalnız bir tarassud bölüğümüzün bulunduğu Arıburnunda karaya çıkmağa başlamıştı. Mustafa Kemal Bey, kumandasındaki 19 uncu fırkanın 57 nci alayı ve bir cebel bataryasile düşmanın üstüne saldırdı. Kahramanlık sözünün ifadeden âciz olduğu mucizeli bir savletle onu, mevziin ve boğazın kilidi demek olan Kocaçimen tepesine çıkmaktan menederek deniz kenarına mıhladı. Bugün, basucunda, altı meş'alenin ölümüne yandığı bu Türk kahramanmın kumandasındaki 2500 Türk, 12,000 Anzak'ı mağlub etmişti. Hasım ordusu, müthiş bir donanmanın himayesinde idi. Bu donanmayı hiçe sayarak denize dayanan 57 nci alaydan iki böIük, 38 lik gemi toplarının ateşile yıkılan topraklann altma gö* mülüp şehid oldu, fakat bir adım bile geri çekilmedi. O günkü, o geceki ve ertesi günkü kanh muharebelerde 19 uncu fırkanın 72 inci ve 77 inci alayları da Arıburnunda dövüştüler. Böyleco Arıburnu, 19 uncu fırka ve Kaymakam Mustafa Kemal Bey, bir şehamet âbidesinin birbirini tamamlıyan üç muhteşem cephesi oldular. 19 uncu fırka deyince Arıburnu ile Kaymakam Mustafa Kemal Bey, Arıburnu deyince Kaymakam Mustafa Kemal Beyle 19 uncu fırka, Kaymakam Mustafa Kemal Bey deyince de 19 uncu fırka ile Arıburnu akla gelir. Üçü birbirinden ayrılmaz. Çanakkale muharebeleri bittikten sonra, 19 uncu fırka ne oldu? Büyük Harbde, hangi cephelerde çarpıştı ve daha ne gibi kahramınlıklar yaptı? Bunu bilmiyorum; yalnız, İstiklâl Harbiııi Dumlupınar zaferile bitiren fırkalarımız arasmda 19 uncu fırkanın mevcud olmadığını biliyorum. Bugün bir 19 uncu fırka, bir 57 nci, bir 72 nci ve bir 77 nci alay var mıdır? Varsa ne âlâ, yoksa 19 uncu fırkanın yeniden teşkilini ve bu tümenin 57 nci, 72 nci ve 77 nci alaylardan kurulmasım teklif ediyorum. Fakat teklif im bu kadar değildir. 19 uncu tümene «Atatürk Tümeni» adının verilmesini 57 nci alaya «Arıburnu», 72 nci alaya «Kocaçimen», 77 nci alaya «Conkbayırı» denilmesini de istiyorum. Bu alaylardan birine «Anafartalar» da denilebilir. Sonra, Atatürk Tümeni, Atatürkün eseri olan Ankarada bulunmalı, bu tarihî tümenin merkezi tarihi Ankara olmalıdır. Atatürk, askerlik âleminde ve harb tarihinde, parlak bir Güneştir. Bu Güneş, ilkönce Arıburnunda ve 19 uncu fırkanın kahraman kucağında doğmuştur. Mukadderatın bir araya getirdiği bu üç tarihî varlığı, biz de, ebediyen bir araya getirelim ve Büyük Türk Serdarının yüce hâtırasına ithaf edelim. ABIDİN DAVER Milletin mateminden acıklı safhalar")
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear