02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 İkincikânun 1937 CUMHURİYET Antakya TARIHI 34 Belçikada kabine buhranı bitiyor Sosyalist lideri VanderYazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen veld Nazırlıktan çekildi Maltepe Askerî Lise,i Felsefe muahimi TrabzonIr an yolunda otobüs servisi açılıyor Nafıanın Almanyada hususî olarak yaptırdığı 32 kamyon ve otobüs Istanbula geldi, yarın Trabzona gönderiliyor Ana hakkı ün tanıdıklarımdan birini toprağa verdik. O, çalışamaz olduğu günlerde oğlundan, uğrunda binlerce lira feda ettiği öz oğlundan yardım istemiş ve sükutla mukabele görünce: «Haydi ben erkeğim, zarurete tahammül ederim. Fakat anana bakmaz ve ana hakkını da tanımaz mısın?» diye yanık bir mektub yollamıştı. Oğlunun verdiği cevabı, ağlıya ağlıya, bana gösterdiği gün, hiç unutmam, ben de ağlamıştım. Çünkü o nabekâr evlâd, babasına şöyle bir hesab veriyordu: «Ana hakkı, nihayet bir süt meselesidir. Reyim, fikrim ve rızam alınmaksızm beni sizden yüklenip dünyaya getirmiş olan anamdan emdığim sütün bedeli ne olabilir?.. Mektubunuzu alınca «ana hakkı» diye başıma kakılan şu süt borcundan kurtulmak için bir hesab yürüttüm. Kabul ettiğim esas iki yaşıma varıncıya kadar günde iki yüz elli gram süt içmiş oluşumdur. Ne bir kadın bundan fazla süt verebilir, ne bir çocuk midesi daha ziyade sütü hazmeder. Şu halde anamın beni doğurduğu günden memeden kesildiğim üne kadar içtiğim süt yüz seksen kilodan ibarettir. Bugün bir kilo süt, su ile karışık olmak şartile, on beş kuruşa satılıyor. Su karıştırılmamış olduğu için ana sütünün bir kilosuna otuz kuruş kıymet biçersek benim anamdan emdiğim sütün bedeli elli dört lirayı bulur. Bu parayı posta ile size yolluyorum ve kendimi ana hakkını ödemiş sayıyorum. Bundan sonra o hakkın basıma kakılmamasını dilerim.» Dünyanın en sefil düşünceli insanla rına da parmak ıstırtacak kadar çirkin bir ruh taşıyan bu hesabî evlâdın anasından emdiği süt, çok geçmeden burmından geldi, dermanı bulunmaz bir derde düşüp süründü ve nihayet söndü. Kendisini yalnız evlâdlıktan değil, hafızasm dan da tardetmiş olan babası ise henüz dün öldü ve dostlan tarafından saygı ile teşyi olundu. Onlar gerçi Türk değillerdi. Fakat Âdem oğullan camiasma mensub bulu nuyorlardı. Aralannda geçen şu süt he' sabı da beni bu'alâka ile müteessir etmişti. Sjs 5JC Sancakta halk dili Halk itikadları, adetler ve saîre: Hatay folklorunun bu kabil mahsul leri çok zengin ve halk üzerine müessir dir. Anadolu folklorunun tesiri altında bulunan bu mahsullerden burada uzun uzadıya bahsetmiyeceğiz. Gelişigüzel bir misal alalım. «Amca oğlu ile amca kızının nikâhlan gökte kıyılık (1)» derler. Hatayda yapılan izdivaçlarda bu eski telkinin bugün de izlerine rasgeliyoruz. * * * Brüksel 28 (A.A.) M. Vander velde'in yerine M. Wanter'in getirilme sinden başka Adliye Nazırı M. Boves se'in yerine başka birisinin ikame olun masından bahsedilmektedir. M. Vandervelde'in istifasını resmer. tasdik etmesi lâzım gelen sosyalist fırkası umumî meclisi, bilâhare toplanacaktır. Celsenin hararetli olacağı tahmin edil mektedir. Ancak sosyalistler, neticeleri nin vahametine binaen siyasî buhranı tacil etmek istememektedirler. Lakablar: «Her yiğit kendi lâkabile anılır» di yerek Hatay köylerinde hemen herkesin bir lâkabı olur. Bu lakablar ekseriya uzvî bir anza veya bir noksan, bazan göze batan bir huya telmih edilerek halk ta rafından münasib görülür. Bu takdirde lâkab sahibinin kızmağa hakkı olmaz «çiinkü her yiğit kendi lâkabile anılır» folkloru her itirazı susturan bir otorite dir. Bu lâkablardan bazıları babadan evlâda intikal ederek (aile ismi) olur. Bu aileler zengin olup şehirlerde otur mağa başladıkları zaman aile isimlerini de muhafaza ederler. Burada dikkat edilecek bir hâdise ile karşılaşıyoruz: Bazı Türk aile isimleri sonradan Arablaşmıştır. Bu nokta üze rinde biraz duralım: Malumdur ki, Osmanlı devrinin bil hassa son zamanlarında saray ve onun kozmopolit muhiti (2) Türk halka ve türkçeye lâyık olduğu hürmeti göstermi yorlardı. Tanzimattan sonra devlette sıkı bir mekeziyetçi idare başlayıp uzak vilâyetlerde merkezden gönderilme me murlar tarafmdan idare edilmeğe baş landığı vakit Osmanlı türkçesi de onlarla birlikte vilâyetlere yayılmış oluyordu. Türkçenin yanlış ve sun'î bir inkişaf yolu tutması ve bir smıf dili vücude getir mesi demek olan Osmanlı türkçesi Türk halkın anhyamıyacağı bir tarzda karışık bir şekle sokulmuş, böylece halkla temas etmek istemiyen mağrur ve dejenere bir saray muhiti tatmin dilmişti. Vilâyetlere gönderilen Tanzimat ve Abdülhamid devri memurlarınm bazıları Istanbulda bulunan bu kozmopolit zümreye mensub Türk olmıyan Osmanlılardan idi. Böy lece kozmopolit Osmanlı ideolojisi Türk vilâyetlere götürülmüş oluyordu. Bunların dağıldığı Türk şehirlerindeki halktan bazı zengin aileler çocuklarına kuvvetli medrese tahsili yaptırıyorlar ve hatta bu maksadla İstanbul medreselerine bile gönderiyorlardı. Böylece kuvvetli arabca tahsil eden bu Türklerden bazı hafif ruhlılan hem medrese tahlisinin hem de İstanbul kozmopolit muhitinin tesirlerile arabcaya karşı bir hayranlık besliyerek memleketlerine dönüyorlardı. îşte yuka nda arzettiğimiz üzere merkezden vilâ yetlere gönderilmiş bu kozmopolit ruhlu gayri Türk Osmanlı memurlann orada Arab hayranı bu hocalarla konuşmala rından vilâyet merkezlerile büyükçe kazalarda garib bir hava (atmospheri) hasıl oluyordu. Gayet küçük bir zümre a rasındaki bu hava içinde Osmanlı ideo lojisile yanlış telâkki edilmiş Osmanlı türkçesi inkişaf ediyordu. Işte Hatay ilinde de büyükçe bir şe hir olan Antakyada medresede okuyan lar içerisinde arabcaya hayran birkaç kişi çıkmıştı. Bunlar yukarıda arzettiğimiz tesirlere kapılarak bazı Türk aile isim lerini arabcaya çevirerek guya kibarlaş mış oldular. Çünkü bugün Güneş Dil Brüksel 28 (A.A.) Sosyalist partisi umumî konseyinin riyaset divanı, dünkü toplantısında, M. Vanderveld'e Sıhhat Bakanlığından istifa için salâhiyet ver miştir. , Umumî konsey, bu karan tasdik için Almanyadan getirtilen otobüsler bugün toplanacaktır. Nafıa Vekâletinin, Trabzon Iran On altı kişilik olan otobüslerde sıcak Brüksel 28 (A.A.) îyi bir memtransit yolunda işletmek üzere Alman hava ve uzun yollarda pencereleri açmabadan bildirildiğine göre Le Peuple gayada yaptırdığı ilk parti 24 kamyonla 8 dan havayı temizliyecek tertibat vardır. zetesi direktörü M. Wanters, M. Van otobüs yarın Trabzona sevkedilecektir. Trabzon Iran yolundaki bazı ufak dervelde'e halef olmağı kabul etmiştir. lşliyecekleri yolların hususiyetleri, bi'r tefek noksanlar ikmal edilir edilmez, maBelçika meclisinde gürültüler hassa Zigana ve Kop dağlannın vazive yısta seferlerin başlıyacağı temin edili Brüksel 28 (A.A.) Senatoda, ti nazarı itibara alınarak imal ettirilen bu yor. reksistlerin siyasî hasmı olan Münaklât kamyon ve otobüsler 65 er beygir kuvNafıa Vekâletinin bu iş için açtığı şoBakanı M. Jaspar'ın dairesinin bütçesi betinde, Dizel motörlerile mücehhezdir förlük imtihanında muvaffak olan ilk müzakere edilmekte iken, reksistler salo ler. Süratleri, hatta yokuşlarda bile yet on beş şoför yeni motörlere göre staj görnu terketmeğe kalkmışlardır. Bu münase miş kilomatrodur. meğe başlamışlardır. betle bazı hâdiseler vukua gelmiş ve kaMotörleri mazut bulunmadığı zamanİranhların da ayni tipte sipariş ettlk rışıklığın önüne geçilemediğinden celse larda, her yerde kulayhkla tedariki ka leri kamyon ve otobüsleri tesellüm etmek bil her cins zeytin ve haşhaş yağile de üzere bir heyetleri elyevm Almanyada tatil olunmuştur. Bununla beraber, reksistler jandarma işliyebilecek olan bu arabalarla kâfi bulunmaktadır. kumandanını istifaya davet ettiğinden miktarda yedek aksamı da gelmiştir. Onlann da bir haftaya kadar yola ç r Radyotörleri karlı, tipili havalarda bi kacakları ve böylece iki taraflı vesaitin dolayı hükumetin hareketini tasviben senato itimad reyi vermiş ve bilâKare nor le donmıyacak şekilde olduğu gibi hava hazırlanmış olacağı temin ediliyor. frenleri, yaylar ve bütün konstroksiyon Nafıa Vekâletinin, bu ilk otobüs serîşte Hatayda nadiren rasgeldiğimiz mal çahşmalarına devam eylemiştir. uzun ve arızalı yollara dayanabilecek visi için Ankarada (Devlet Otobüs Kamarabca aile ve mevki isimleri hep bu ha hususî tertibatı haizdir. yon Servisleri Trabzon Iran Transit leti ruhiye ile arablaştınlmış türkçe söz sıbüyük, Çarhacigil (6), Tosyalı, Te Kamyonlar ikişer tonluktur. işletmesi) idaresi işe başlamak üzeredir. lerden ibarettir. Bu sözlerin bazıları pek pesımıhlı, Eskici, Muhiddinpaşa, Çipe, yakın bir mazide arablaştırılmış olduğu Çandıllıgil, Koğacı, Sadıkefendigil, Çiniçin asılları olan türkçe sözler hâlâ canlı çinli, Kavlaklı, Yigitağa, Abacı, Sarraçolarak yaşamaktadır. Meselâ hükumet aligil, Kurmalıgil, Canbazh, Zekigil, defterlerinde Çahsunive yazılı olan köye Esmerli, Masaracı, Beyhanlıgil, Hava bizzat içinde oturan Türk köylü Çaksına yigil, Hacımolla, Beyzade, Şemseddin demek itiyadını hâlâ kaybetmemiştir. Fa karamanlı, Kadıoğlu, Müftüoğlu, Ya kat bazı aile ve mahal isimleri nisbeten zıcı, Hacıabbuş, Şeyhköylü. daha uzak bir mazide arabcaya maledilBir kısım Türk ailelerini de eski zih miş olduğundan bunların asıllan olan niyete göre arabca addedilen isimlerile türkçe sözler unutulmu|tur.'^le$çlâ' An görüyoruz. "Vukanda izah ettiğimiz hâtakyanın Türklerle meskun ma djşelere göre bugün için eski türkçe soy ^i^sJS^* • halle=i gibi. Şimdi bu ismi hasların kad " adlarınm nelerden ibaret olduğu biline miyen Türk aileri de şunlardır: ros"apalım: / kyadaki aile isimleri: Miskî, Melek, Devas, Yahya, Hat îran yolunda işliyecek kamyonlar Bugün Antakyada yaşıyan eski aile tat, Attar, Halef, Bereket Nomanî, Şalerin isimleri şunlardır: bo, Aselî, Cemali. Türkiye Tıb Encümeni Kısmı mahsusunda izah edeceğimiz Anadolunun ilk büyük silosu Sayısı az olan bu ailelerin asıllannda Türkiye Tıb Encümeni, 27 ikincikâ veçhile bugün halkçı Türkiyenin manevî Arablık yoktur bilâkis içlerinden Türk Afyon (Hususî) Sekiz ay evvel tesirile Antakyada eşraflık haleti ruhiye şairleri ve âlimleri yetişmiştir. Kendileri nun 1937 aksamı, Cağaloğlunda Etıbba Ziraat Bankası tarafından yaptırılması si kaklırılmış kibar ve halk smıfı birbirile Türklükle iftihar ederler. Hulâsa bun Odası salonunda, profesör Neşet Öme na başlanan silo bitmek üzeredir. Şehrt'kaynaşmış olduklarından biz de bu aile Iann vaktile Türk isimleri taşıdığına ve rin başkanlığında toplanmış ve doçent mizin, buğday istihsal eden mıntakanın Dr. Muzaffer Esad tarafından «ölümden isimleri listesinde her iki smıfı birbirile yukarıda izah ettiğimiz haleti ruhiye ile 38 dakika sonraya kadar alınmış bir bu merkezınde ve şimendifer hatlarınm iltikarıştırarak yazıyoruz: Halk bu isimle soy adlarını Arab zannedilen sözlere çe teyn fibrıllationu trasesi» hakkında teb sak noktasında bulunması hasebile bu silo rin nihayetine birer gil ilâve ederek söy virmis olduklarına şüphe yoktur. liğde bulunarak, bu mevzuun müzake diğerlerine nisbetle daha büyük olarak lerler. Meselâ Keçecigil gibi. Eşraf ise resine profesör General Cemil, profesör yapılmıstır. (1) Kıyılık = Kılmış. nihayetine birer zade ilâve ederler. (2) Askerliğin psikolojisi. Sahife 189 Mazhar Osman. doçent Dr. Kâzım İs mail, Dr. Osman Şerefeddin iştirak et Alman şantiyeleri mümessilKeçeci, Ekmekçibaşı, Bastacı, Liglik, Hataylı Ahmed Faik Türkmen. (3) Bu aileden bugün kimse kalmamış mişlerdir. Baltacı, Davulcu, Küçükosman, Hacı lerile yapılan müzakereler Profesör Oberndorfer tarafmdan kasım, Sinek, Varavur, Kirbitçi, Alipa tır. Denizyollan idaresi için ısmarlana (4) Sonra Ülebizadeye çevirmişlerdir (Bruxelles'de toplanan, beynelmilel, ça, Karacehennem, Kabenci, Karabiber(5) Sonra isimlerini Meksürzadeye çe ikinci kanser kongresi mesaisi) hakkın cak olan posta vapurları için Ankarada li, Ermencelihafız, Hacıteperli, Sabun virmislerdir. İktısad Vekâletile müzakere ve temasda ilmî izahat ve tafsılât verilmiştir. cu, Hacımıstık, Otuzbir, Hüryanoğlu, 6) Sonra isimlerini Abdülbakizadeye çeEncümene yapılan tebliğlerin munta larda bulunan Alman şantiyeleri mü Çelenkbaşı, Hacıgarip, Tuhmeoğlu, virmişlerdir. zaman neşrini temin için bir (Archive) messilleri, dün, şehrimize dönmüşler Taşçıarefet, Alibican, İkinciimam, Ka çıkarılması hakkırda, idare heyetinin dir. ğucu, Kimyacı, Nalçabasmaz, Kanba teklifi, ekseriyetle kabul ve takarrür etMümessiller, Ankarada alâkadarlar danlı, Toprakçı, Türkmen, Balcı, Dağlı, miştir. la ikinci parti olarak siparis edilecek oM. Turhan Tanın en güzel roCivelek, Yapıcı, İspirli, Gencağa, Ser lan vapurların ödeme manlanndan biri, yeni çıktı. TaBir kamyon ırmağa battı vaziyetleri üzerinde şartları ve takas betçi, Hırabekirli, Şennak, Şirik, Hacı görüşmüşlerdir. rihle şiiri sahifelerinde kucak kuresüllü, Hacıbey, Morkoyunlu, Delioğ Silifke (Hususî) Silifke Mut yo Burada da Denizyollan ıdaresinın mücağa yaşatan bir şaheserdir. Hem lan, Tabakhüseyingil, Kuru, Kınk zevk, hem bilgi temin etmek isti ] lundaki ırmak üzerinden kayıkla geçiril dür ve mütehassılarile fennî şartları lı ( 4 ) , Uçtumlu, Yiğ'itbaşı, Pazarbaşı, mekte olan bir kamyon ırmağın orta ye müzakere edeceklerdir. Bu husus için yenler bu nefis romanı mutlaka Meydanağası, Haznedarlı, Temuncü, okumalıdır. Fiatı bir liradır. ı rinde kayıktan kayarak sular arasında dün, Denizyollan ıdaresinde ilk toplantı Hacıhamzalı, Tütüncü, Gözügil, Kafa yapılmıstır. kaybolmustur. Nüfusça zayiat yoktur. teorisile arabcaya maledilmiş birer türkçe kelime olduğu anlaşılan birçok sözler o devirde henüz arabca zannolunuyordu. Antakya Türk aileîerinden (Kovacıoğulları) adlarını Ülebizadeye ve (Kırıkoğulları) ailesi de (Meksürzade) ye tercüme ettiler. Bunlardan bazıları da tercüme şeklinde olmuyordu. Türk aile ismini atarak tamamen yeni bir arabca isim alıyorlardı. Meselâ Çerhecioğulları ailesinin Abdülbakizade olmaları gibi. Hulâsa bu hâdiselerden hareket ederek bugün bu kabil arabca aile ismi ta şıyan Antakyadaki Türk ailelerinin de böylece vaktile isimlerini değistirmiş ol duklarına hükmedebiliriz. Nakibzade, Hattatzade ilâh... gibi esasen bu gibi Arab zannedilen kelimerle yapılmış Türk aile isimleri Anadolunun her tarafında vardı. Bu hal Antakyaya mahsus bir istisnaî hâdise teşkil etmez. Osmanlılığın sakat taraflarından biri olan bu garib hâdise yalnız aile isimlerine inhisar et mezdi. Tanzimat devrinin kadastro memurlan da nüfus memurlarına imtisalen türkçe köy isimlerinden bazılannı arab caya yakıştırarak bir Arab sözü halinde resmî defterlere geçirmişlerdir. Türkçe sözlerin resmî defterlere geç mesi ağırbaşhhkla kabili telif addedil mediği bu devirde meselâ Antakyanın Kısır nahiyesi Kuseyir olarak, Çaksına köyü Çahsuniye şeklinde resmî kuyuda girmiştir. Sosyalist lideri istifa etti Onaltıncı asırda yetişen Türk alimlerinin en büyüklerinden biri olan Kınalızade Ali Efendi, o pek meşhur ahlâk kitabmda evlâdı dört mertebeye tefrik ve şu suretle tarif ediyor: Evlâd, ya sabık olur. Haysiyet ve şerefte babasmı geçer. Bu, memduhtur. Yahud faik olur. Babasının kazandığı mevkii birkaç kere aşar. Bu, gıpta olunacak bir derecedir. Evlâd, lâhik te olur. Bu, babasile müsavi bir mertebede kalmak demektir. Ne terakki, ne tedenni ifade eder. Fakat mahik olan, yani babasının şerefini, haysiyetini kü • çülten evlâd makduhtur, merduddur. Babalar, yetiştirdikleri evlâdın sabık ve faik' olamazlarsa bile lâhik mertebeden aşağıya düşmemesi için ellerinden gelen feda' kârlığı yapmalıdırlar. Ben hikâye ettiğim ana hakkı hesabmı duyduktan sonra Kınalızadenin evlâd için tesbit ettiği dört mertebeyi beşe çıkarmış ve ona da: «Fasik» adını vermiştım. Vatanm bir remzi de ana olduğuna göre çocuklanmıza ana hakkını öğret • mekte titiz davranmalıyız. Akından Akına M. TURHAN bakıp, müstehzi: TAN Cumhuriyetin içtimaî romanı: 105 Yazan: Hilmi Ziya Şişliden Kazlıçeşmeye kadar her a dımda biraz daha alçalarak karanlığa dalan bu bataklı yolun onu ne reye götüreceğini düşünmek istemiyordu. O bu sırada, aylardanberi ardından koştuğu fikirleri büsbütün unutmuş ve yalnızlığın içinde kendini kaybetmeden başka herşeyi kafasından silmiş gibi gidiyordu. kalabalıktan kendini kurtaramıyordu. Caminin önünden geçerken garib bir ürperme geçirdi. Fabrikaların yan sokaklarına girdi. Gene çamurlu sular içinde yalnayak adamlar dolaşıyordu. Fakat ilk defa dikkat ediyordu: Bu adamlar kanh ve sıhhatliydi. Denebilir ki yüzleri gülüyordu. İşinden çıkanlar cami semtine gidiyor, ve ihtimal gene orada vaiz Köşebaşında durdu: Onu üç adımda dinlemek için toplanıyordu. Kazlıçeşmeye götürecek bu çapraz yola Birden yolunu değiştirdi. Niçin yaptılânet ederek denize doğru ilerlemek iste ğını kendi de bilmeden tarlalarm içerisidi. Fakat sanki şimdiye kadar adımları ne girdi. Ve bütün hızile şehir dışına gizli bir maksad için buraya getirmiş gi doğru yürüdü. Mezarlıklardan geçti. bi, onların sürüklenişine mâni olamadan Küçük köy evleri, kulübeler ve nihayet yolu saptı. Bostanlann arasından geçe daha ilerde tekrar Topkapıya giden seyrek gene Kazlıçeşmeye gitti. rek rençperlerle karşılaştı. Vaktile Bur Yollar her zamanki kadar kalabalıktı. sada bir gün yaptığını hatırladığı gibi buİşçiler kahve ağızlarını ve sokak başla rada da yeni yeşermeğe başlıyan otların rını doldurmadaydı. Kahveci onu uzak içine boyluboyuna uzandı. Artık, görütan tanıyıp aşina çıktığı halde, o farkına nürde kimseler yoktu. Burada kendini varmamışçasına yolu değiştirdi. Buraya bütün insanlardan uzak, tamamile yalnız geldiğine öfkelenmekle beraber, bir türlü ve serbest görüyordu. Burada hakikaten tabiatle kucak kucağa geldiğini ve yalnız otların kokusunu, serin rüzgârı dinliyerek gökün nihayetsizliği içinde kendini kaybetmenin zevkile kaldığmı duyuyordu. «Tabiat ne büyük şey!» diye düşündü. Onunla başbaşa kalmanın verdiği heyecandan daha güzel ne olabilir! Insan kendini ona hakikaten verebilse, o zaman hür olacak! Unutmak kadar kuvvetli şey var mı? Tabiat içinde eri mek, herşeyi unutmaktır! Şişliden Kazlıçeşmeye giden ve her adımda biraz daha alçalan uçurumu artık düşünmemektir! Çarığının yırtığından, renksiz nasırlı a yakları görülüyor. Paçavraya dönmüş esvabı altında omuzları çökmeğe hazır gibi yere doğru iğilmişti. ,O şimdi hiçbir cevab vermeden, boynunu büküp ona bakarken geçtiği yol üzerindeki insanları hatırladı. Şişlide, evin kapısmda bekliyen Reno otomobilden abani sanklılar mahallesine, yıkık evlere, yerde sürünen sefalet levhalarına, nihayet şehirden yarım saat uzakta omzunda kazma onu bekliyen bu adsız rençpere kadar görüp te farketmeBirdenbire sert bir ses onu uyandırdı: diği şeylerin hepsini hatırladı. Eli kazmalı bir karaltının tepesine dikil Köylünün vahşi, anlaşmak istemiyen, diğini gördü. nefretle dolu bakışından ürkmüş gibi Efendi işine git! Burda yatılmaz. gözlerini indirdi. İhtimal yumuşatacak bir diye seslendiğine bakılırsa herhalde bu söz bulmayı düşünüyordu. Fakat cesaret bir tarla bekçisi, bir çoban veya bir me edemedi. Az sonra, şaşkmca yola atlayıp zar bekçisiydi. Demir bunları düşünmiye şehre doğru koşarcasma gitti. bile vakit kalmadan yerinden fırladı. Tarif edilmez bir heyecan onu tekrar Söyliyen kim olursa olsun yalnız gözle tanıdıkları içine sürüklüyor. Şimdi ne rine, sırtına ve omzundaki kazmaya bakı sevinebiliyor, ne meyus oluyordu. Bununyor. Lânetleme bir suratla gözünü diki la beraber sakin de değildi. Sevince, kesinden, içinden hayır okumadığı anlaşılı dere, hiddete benzemiyen bir taşmayla yor. Omuzlarını kabartıp kazmayı silâh matbaaya gidip dost adını verdiği insangibi tutuşunda adeta emreden bir ku lara «buldum!..» diye bağırmak istiyormandan tavrı var. Fakat bu nihayet za du. yıf, dermansız, sefalet içinde bir adamdı. Tesadüf bu, orda kimseyi bulamadı. Eve döndü. Bu sırada başka hiçbir şeyden bahse tahammül edemediği için, odasına çekildi. Ertesi gün, ummadığı zamanda Şişliden bir mektub alıp aksam, yemeğe beklediklerini öğrendi: «Seni rahatsız etmiyecek davetliler var. Umarım gecikmezsin.» diyordu. Gene kadın geleceğinden o kadar emin görünüyor ki, yabancılarla birlikte bulunmanm verdiği sıkmtıdan başka, yalnız onu rahatsız etmekte olan bu gururu bile yann gitmemeye karar vermesi için kâfiydi. Cemalden aynlalı, kendini günahkâr görmeğe başladı. Tepesine dikilmiş duran yırtık çarıklmm vahşi gözleri beynine zehirli ok gibi saplanıyor. Bütün gün bu üzüntüyle dolaştı. Işle rin icabı, istemeksizin matbaaya uğradı. Pek az kalmak niyetinde olduğu halde, sanki hep birden onu itham edeceklermiş gibi garib bir korkuya düşüp yanlarından ayrılamıyor. Azmi geç geldi. Bugün fazla neşeli, hatta taşkındı. Kıyafeti her zamandan daha itinalı ve daha zarif. Muvaffakiyetli zamanlarında ekseri yaptığı gibi, göze çarpacak küstahça tavırlarla konuşuyor. «Gene birşeye mi kondun>» diye sordukları zaman, gözucile Demire Ferihalara davetliyim, dedi. Demir, bu «rahatsız etmiyecek davetlileri» şimdi anlıyordu! Bir tesadüf mü? Yoksa ona karşı hazırlanmış bir darbe mi? Kadın, son zamanda gevşemeğe başlıyan alâkasını uyandırmak için böyle bir plân kurmuş olabilir. Belki Azmiyle aralarmda içten içe büyüyen husumeti sezmiş ve bundan istifadeyi düşünmüş olması da mümkün! Yahud belki de Azmi, kimbilir ne emekler sarfederek ondan hıncıni alabilmek için kendini davet ettirmişti. Demir, sabahtanberi bu kahrolasıca yere gitmiyeceğim! diye söylendiği halde, neden şimdi birdenbire bu sualleri aklından geçirdi? «Ona karşı bu kadar zâhm mı var?» diye düşündü. Buna asla ihtimal vermi • yordu. Fakat şurası muhakkak ki içinden bir kuvvetin onu zorla Şışliye sürüklediğini hissediyordu. Yalnız bugün değil, büsbütün gitmiyebilirdim! dedi. Fakat son defa olarak, sırf bu adamın muhakkir bakışları altında ezilmemek için oraya gitmede ne mahzur vardı? lArkası var]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear