26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 İkincikânun 1937 CUMHURÎYET Güzel San'atlarda Şeytan Şehrimize gelen Vali RükOrtazamanda şeytanın fena işleri iyi başa neddin izahat veriyor Alman kadın gazetecisi Margarete Künkel, İçel valisi Rükneddin Ankaradan rabilmesi için kadın kuvvetinden istifade şehrimize gelmiştir. Rükneddin kendisil bitaraf bir müşahid sıfatile Türkiyede bütün ungörüşen muharririmize şunlan söyle ettiği kanaati vardı miştir: surlar için hürriyet ve müsavat olduğunu söylüyor « Bu sene Mersinin ihracah eski se~ nelere nazaran daha hareketli ve daha geniş olduğundan bilhassa tahmil ve tahIiye servislerinin daha muntazam bir ş kil alması için Iktısad Vekâ'etile temas ederek bazı teklifler yaptık. Bilhassa orada depolama işlerinin tanzimine ka rar verilmiştir. Bütün işlerimizde olduğu gibi idarei hususiyeye aid mesaimizi de bir program dahilinde tatbik ediyoruz. Yollar, mektebler ve sıhhî işler beş senelik program dahilinde tatbik ediliyor. Bütçemizin miisaadesi nisbetinde bazı işleri iki senede yapmak istiyoruz. Geçen sene inşasına başlanan yeni hastane ile yeni ilkmekteb binalan ilkbaharda bitecektir. Mersinin iyi su meselesi halledilmiştir. 280,000 lira sarfile başlanan bu iş baharda bitmiş olacakhr. Yeni sene içinde yapılacak Halkevinin projesile meşgul oluyomz. Bu sene başlanacak ve 937 senesinde bitmiş olacakhr. Intihab ettiğimiz yer ayni zamanda Mersinin Cumhuriyet meydanının yanında oldu ğundan Mersinin bu kısmı çok güzel bir hale gelmiş olacaktır. Buranın plânım profesör Yansen'den aldık. Tatbikata başlıyacağız. Ziraat işlerinde Mersm ve tçel çok mühimdir. Pamuk, bilhassa limon ve zeytin mıntakaları olması itibarile ziraat işleri çok şümullüdür. Bu sene bilhassa pamuk işine çok ehemmiyet verilmekte dir.» yi yapmağa muktedirdir. Onlara göre insan şeklınde herkesin yanında her zaman dolaşır. Bütün karışıklıklara o ;ebeb olur. Büyük yangınlarda, sari hastalıklarda ve bütün korkunc şeylerde şeytanın eli vardır. Ortaçağlardaki bir hıristiyan, ilâhî gazabla (Dies irae) korkusunu herşeyden önce düşünür, ona yaranmak için çalışırdı. Bu muhit son sorgu süjesine çok ehemmiyet veriyordu. Bunun ne ticesi kiliselerde bunun tasvirî san'atarı vücude gelmişti. Roman stili dev rinde san'atkârlarm ekserisi rahibdi. Onun içindir ki dinî tasvirler bilhassa on sorgu süjesi en başta gelen eserlerdi. Bu zamanda şeytan kiliselerin (mihrab) autellerinden başka her ye rinde mevcuddur. Kapıların ve pencereerin kenarlarında, kornişlerin üzerin de türlü türlü kombinezonlarla kabartma şeklinde bulunur. Bu kabartmalarda şeytanın yamna ekseriya bir kadın da ilâve edilirdi. Şeytanın fena işleri iyi başarabilmesi çin kadın kuvvetinden istifade ettiği sanaatinde idiler. Meselâ: Todi şehri nin eski bir kilisesinde (S. Domenico) kapısı kenarında kabartma kuyruklu ve boynuzlu bir şeytan, bir kadına genc bir rahibi göstermektedir. (Kadmm karıştığı işe şeytan karışır) atalar sözü bu devirde çıkmış olacak. Bazan kilise kapılarında sütunlar altında büyük ve korkunc aslan kabartmaları veya heykelleri yapıyorlardı ki bu da şeytanın dinin kuvvetleri altmda ıstırab çekti ğini göstermek maksadiledir. tArkast var] Zeynel Akkoç Şeytan mefhumu Güzel San'atlara nasıl girdi? İçel vilâyetinde pamuk işine ehemmiyet veriliyor Bir Alman gazeteci diyor ki «Türkiyede ekalliyet meselesi yoktur!» Divaneler mi, divanelikîer mi? aşh adamlarm çocukça işler yaptıkları sık sık görüldüğü gibi çocukların da arasıra büyük adamlan hatırlatacak surette ağırbaşh davrandıklarına tesadüf olunur. Tabiate aykırı düştüğü için bu hallerin ikisi de hayret uyandınr. Benim divanelikler dediğim de bu cümledendir, divane olmıyanlar elinden çıkan divanevari işlerdir. Paristeki ' însanlar en iptidaî devirlerden itibaren, kendilerini iğfal eden, doğru yoldan ayıran bir varlığa inanmışlardır. Tabiatin hakimiyetinden korkan ve yüksek manevî bir varlığa kendisini bırakan insan, Allahına iyi görünmek ve onun takdirini kazanmak endişesini hiç bırakmamıştır. Bu endışe iledir ki, sevki tabiilerinin, fena taraflarının harekâtı sebebini kendi vasfında bul mamak hodkâmlığım göstermiş ve bu saikiyeti fena bir mahluka at fetmiştir. En ufak Allah telâkki lerinden en yüksek dinlere kadar bu fenalığa sevkeden mahluk düşünülmüş, ismine şeytan denilmiştir. Bu suretle hayallerin en mühim mevzuu olan şaytan, dimağların yorulmaz faa liyetile binlerce şekilde tasavvur edilmiştir. Tabiatile güzel san'atlar bu tesirden azade kalamazdı. Çünkü her hayal en güzel tatbik sahasını güzel sanatlarda bulur. Türk âleminde şeytan, muhtelif dinlerin tesirile beraber görünür. îslâmi yetten evvel Şamani telâkkisine göre Ozanlar ayni zamanda sihirbazlardır. Ozan şarkılarında, nağmelerinde, şıir lerinde daima muzır bir varlıkla uğra şılmış, halk edebiyatında buna mühim bir yer verilmiştir. Bu suretle hayırla fenalık gerginliği başlamıştır. Ayni fikirler Mazdeyenlerde de mevcuddur. Zerdüştlerdeki (Hürmüz) ve (Ehri men) mefhumları ayni telâkkinin te madi ve ifadesinden ibarettir. İslâmiyet devrinde şeytan ve ondan masuniyet ibadetin başına geçmiş ve euzübesmele, duaların ayrılmaz bir cüzü olmuştur. Şeytanın güzel san'atlara girmesinde dinin hayli yardımı olmuştur. Edebi yattan başlıyarak tahayyül sahasına geçmiş, musiki ve raksa kadar tesiri olmuştur. Eski îranilerde, Keldanilerde, Mısırlılarda şeytan daima mevcuddu. Bir taraftan bu eski medeniyetlerin korkunc ejderleri diğer taraftan Fılıstinde ve Bizanstaki ilk Nasrani rahiblerin dinî tesirlerle esrarengiz bir varlık hakkmdaki yazıları ilk hıristiyan âlemindeki şey tanm temsilî tasvirine çok tesir etmiştir. Satan (Satana), Demon, Diable (Diavolo), Lucifer (Belzebu, Lucifero) gibi isimler hepsi ayni manayı verir. Şeytan demektir. Şeytan hırtstiyanların mukaddes ki tabma göre Allaha karşı gelmiş bir melektir. Cennetten kovulduktan son Notrdam kilisesinde şeytanın mabedlerde çektiğini gösteren heykeller ıstırab Şeytan ve fena işleri iyi başarman için kullandığt kadın ra fenalık ruhuna malik oluyor. Karanlığı ve fenahğı seven bu ruh, dünyada insanları Allahtan uzaklaştırmak için fenalığa sürüklüyor. îşte bu malumat ladır ki ilk hıristiyan ikonografisi yavaş yavaş şeytanın resmini yapmağa başlıyor. İlk hıristiyan rahibleri manastırlar dan ayrılıp eğlenceye gittikleri zaman kendilerinin şeytan tarafından çağırıl dıklarma kani idiler. San'atta şeytanın tasvirî resmini ilk veren Bizanslılar olmuştur. Onlar ki liselerinde ikonografi sahasına mühim bir yer ayırmışlardı (psikostasya). Son sorgu süjesini komplike bir şe kilde tasvir ederlerdi: İsa hâkim yukarı plânda, aşağıda bir tarafta Mikâil melek elinde bir terazi ile insanların dünyada yaptıkları fenalıkları tartıyor, diğer tarafta da şeytan hazır bulunu yordu. Şeytan meleğe nisbetle ufak, kambur, gecekuşu kanadlı, korkunc siyah bir şekilde gösterilirdi. Fenalıkları çok olan insanı şeytan hemen cehenneme atıyor. Bizans usulü yapılmış son sorgu süjesi. Torcello şehrinin kate dralinde şimdi mevcuddur. Bu eser vaktile hıristiyanlık san'atına derin bir tesir yapmıştır. Bundan sonra son sorgu süjesi asırlarca yapılmış ve türlü tekâmüllere uğramıştır. * * * Ortaçağlar hıristiyan dininin koyu taassub devridir. Din korkusu bu de virlerde bir şeytanlar mevsimi vücude getirmiştir. Şeytan bu zamanda herşe Antakya Tarihi Yarınki sayımızda Altı senedenberi Türkiyede oturan Bu suale cevab vermek için Türkün Alman kadm gazelecisi Margareie Kün esas mümeyyiz vasıflarmı bilmek icab kel dün, b'ıze şu yazıyı gönderdi. Tercü eder. Türkiyede uzun seneler devam emesini aynen dercediyoruz: den ikametim esnasında yaptığım tetkikata göre Türkün esas mümeyyiz vasıflan Dün lapa lapa dökülen kar ve titiz bir Hatay Türklerinin hürriyeti için mü şunlardır: çığlıkla gürliyen tipi altmda kerliferli cadele edildiği şu endişeli zamanda oraNezaket, müsamahakârlık ve ulüvvü bayların, vardakosta bayanların ve minidaki Ermenilerin ve Arabların Türklere cenab. mini haylazlann yarattıklan oyun sahnealeyhtar olarak yaptıkları nümayişleri Birbirine karabeti olan bu esas hatlar lerini sokak sokak ve köşe köşe seyrederdüşündüğüm zaman Türkiyedeki ErmeTürkün hayatî menfaatlerinin mevzuu ken bu divaneliklerden bir hayli örnilerin ve Rumların vaziyeti gözümün öbahsolmadığı her yerde mutlaka kendisinf neklere rasladım. Meselâ bir bay, genc nüne geldi. Kısacası Türkiyede bir ekalgöstermektedir. bir bayanın başını kolu arasına sıkıştıriyet meselesi var mıdır? mıştı, ensesine tutam tutam kar sokmıya Devlet büyük bir lutufla ilmî müesseAltı senedenberi Türkiyede bir Al selerini, akademilerini ve İstanbul Üni savaşıyordu, dört beş genc haylaz, yaşman gazeteci olarak oturuyorum. Mev versitesini Türkiyedeki bütün halklann taşlan bir zavallıyı kardan kefene sarıp cud ihtilâfla alâkam bulunmaması itiba gencliğine açmıştır. diri diri kömmeğe çalışıyorlardı. Hele bir rile bitarafım. Bunun için gördüklerimi Hiçbir ırk ve mezheb farkı gözetil zıpır gördüm ki divane değilse bile divave müşahedelerimi anlatmak istiyorum. neleşmişti. Zira atacağı kartoplannı haBöyle bir bitarafm fikrini duymak sizin memektedir. Pek yakında gözümle gör fif bularak su ile ıslatmak çareleri arıyoriçin de şayanı arzu ve alâka uyandıncı düğüm diğer bir misali de anlatayım: du, lâtife, atalarımızın dediği gibi, lâtif bir şey olacağını zannederim. Ewe Şeker bayrammda Beyazıddaki Kızı olmalıdır. Şaka hududunu aşan işler, niMüessese, â İskenderun Sancağmdaki Ermeni lay şubesini ziyaret ettim. hayet suç olur. er hakkında birkaç söz söylemekliğime halis bir Türk mahallesinin ortasındaydı. * * * müsaade ediniz. Malumdur ki bunların Genc reis Kâzım Sarı ile ve bütün heyet Bu görüşler bana tabiatile eski divaarasında Türkiyeden siyasî sebeblerle fi azalan ve burada çahşanlarla görüştüm. Bir Ermeni kızının burada hayır işlerile neleri hatırlattı. Karla ilgili olarak aklıma rar edenler vardır. Bunlann çoğu vatansız adamlar olup her rüzgâra uymak is faalâne çalıştığmı gözümle gördüm. Fa gelen divanelerden biri «Bülbül divaneidadında bulunduklarmı söylersem hata kir çocuklara, elbise ve ayakkabı dağıtı si» diye anılan adamdır ki hal tercümesiolmaz. Bu gibi unsurlar dünyamn her ta Iıyordu. Kimlere veriliyordu? Yalnız fa ni rahmetli Evliya Çelebi yazmıştır. rafında ve her devlette vardır. Lâkin kir Türk çocuklanna mı? Hayır. Mem Merhumun Seyahatnamesinde okundu »unlarm Türkiyedeki Ermenilerle hiçbir Ieketin bütün fakir evlâdma yani Türk, ğuna göre Bülbül divanesi, yalnız kış Ermeni ve Rum çocuklanna tevzi edili günleri boy gösteren bir kimse olup yaz münasebeti yoktur. yordu. Yüksek Kızılay komitesinin aza aylarında onun yüzünü gören, sesini duTürkiyedeki Ermenilere gelince; bun ları ırk ve din farkı gözetmeyip yalnız yan olmazmış. Fakat kar düşüp te ortalık ardan hangisile görüştümse kendilerin kalbden gelen şefkat ve merhamet hissine buz kesilince bay divane saklandığı köşeden, Cumhurreisi Atatürke karşı büyük tâbi olmağa karar vermiş bulunuyorlardı. den çıkar, elinde bir kafes olduğu halde r e samimî hürmetten, ve yaptığı ıslahata Diğer taraftan Kızılaya kimlerin yar okak sokak dolaşırmış.. Evliya Çelebi, :arşı can ve gönülden takdirden başka dım ettiklerine bakalım? Türkler, Erme :elimelerin insan ağzmda buz tuttuğu birşey işitmedim. niler, Rumlar. Hatta Türkiyede oturan demlerde bu divane tarafından kafes Bu Ermenilerin hepsini Türkiye va ecnebiler bile yardıma hissedar olmuş içinde teşhir olunan bülbülün durmadan anına derin alâka ile merbut buldum. Iardır. öttüğünü söylüyor ve ifadesini: «GörenBir gün öğleden sonra Büyükadada bireri müteaccib eden de bu sırn acib idi.» Para ile yardim edemiyenler mesaisile likte tenezzüh ettiğim genc bir Ermeni ümlesile bitiriyor. insanî vazifelerini ödemişlerdir. Meselâ kadını bana dedi kî: Eski divanelerden bir de «dayak divaerkek ve kadın terziler meccanen fakir « Çocukluğumu yaşadığım Büyük çocuklarm elbiselerini dikmişlerdir. nesi» var. Bu adam, Onyedinci asırda ıdayı ve Marmarayı bir daha görmiye Yüreklerin ve ellerin hayır maksadile >ütün İstanbulu kendisile yıllarca meşgul ek olsam dünyanın en güzel bir yerinde müşterek iş için beraberce çalıştıkları bir tmişti. Kasımpaşah olup zemheri günle•ulunsam bile, ölümü bu mahrumiyete yerde, bir unsurun ezildiği ve diğerinin inde kürkünü, entarisini, gömleğini, çak:ercih ederim.» tercih edildiği iddia olunamaz. Türkiye ınnı, çorabını, papucunu atar, tamamile Siz ihtimal bunda fazla şairlik ve fartı de ekalliyet meselesi yoktur. Bilâkis A ıplak olduğu halde Okmeydanına gidehassasiyet vardır; diyeceksiniz. Fakat tatürk rejiminin dileği veçhile hürriyet ve ek karlar içinde dolaşır ve yatardı. ısioydaşlannm mümeyyiz vasfı olan derin müsavat vardır. Îşte hak ve hakikate hiz anbullular, sıcak hahvehanelerde medatan muhabbetini tazammun etmesi iti met için bu noktayı tebarüz ettirerek fik dah dinlemekten veka Karagöz seyretmekten ziyade onun seyrine gitmeği sebarile dikkate şayandır. rimi söylerim. % erler ve tercih ederlerdi. Çünkü dayak Türkiyede ırk meselesi var mıdır? Margarete Künkel divanesi, göklerde hazırlanıp yere aulan eyaz ve yumuşak yatağına uzanarak ŞEHİR tŞLERt DENtZ İŞLERİ atarken yalansa vebali bu hikâyeyi yaSirkeci Emirgân otobüs Tarife komisyonu içtimaını zanların boynuna olsun külhanda bulunuyormuş gibi buram buram terlermiş ve seferleri tehir etti kendisini temaşaya gidenler, onun yanakAkay, Şirketi Hayriye ve Halic va Bazı otobüs sahibleri Belediyeye müpurlarının yeni bilet ücretlerini tesbit arrndan yuvarlanan ter tanelerini hayran •acaat ederek Emirgânla Sirkeci ara hayran sayarlarmış. smda sefer yapmak için müsaade iste edecek olan tarife komisyonu dün Deniz Ticaret müdürlüğünde toplanacakHer iki divanenin efsaneleştirilen tarafmişlerdi. Bu müracaat esas itibarile tı. Fakat tarifeler hakkında yapılmakmuvafık görülmüş; Belediye Fen heye ta olan tetkikat henüz neticelenmemiş an bir yana bırakılmak şartile hayatlan, ;i ve seyrüseferce mahallinde yapılan olduğundan toplantı şubatın üçüncü üphe yok ki, dikkate değer. Çünkü onlar ;etkikat neticesinde de arabaların işle gününe bırakılmıştır. soğuğa karşı bedenlerini kuvvetlendirmiş Tarife komisyonu azaları şimdi üç i portmenlerdir. Kendileri, gene şüphe mesinde mahzur olmadığı anlaşılmış darenin 936 senesi içinde masraf ve ;ır. Seferler yakında başlıyacaktır. hasılatım tetkik etmektedir. Bu idare ok, divane değildir. Fakat yaptıkları Ekmek fiatı lerin bilânçolarma göre kat'î amortis divanelik sayıldığmdan o suretle telâkki Kânunusaninin yirmi yedinci çar man ve kâr meydana çıkarıldıktan son ilunmuşlardır. ;amba gününden itibaren birinci nevi ra halk lehine yapılacak olan tenzilât Evliya Çelebi, kızlann ensesine tutam nisbetleri tesbit olunacaktır. Komis ıkmeğin azamî fiatı on bir kuruş, ikinyonda bulunan mütehassıslar, bu he utam kar dolduran baylan görseydi :i nevi ekmeğin on kuruş ve francala sabların nihayet bu hafta içinde ikma aşka bir isim mi arıyacakh?.. nn on beş buçuk kuruştur. line çalışmaktadırlar. M. TURHAN TAN nlan gün Feriha Fikreti buldu. Tahmi ninin aksine bir hizmetçi kız onu üstkata, hanımm odasına götürdü. Vakıâ burada kendisi için yabancı birkaç misafir, teyzezadeler ve arkadaşlar varsa da, bunlar sanki önceden sözleşmişler gibi erkenden dağılarak onları yalnız bırakmışlardı. Demir, genc kadının odasmda saatlerce kaldı. Ve garib şey! bütün ev halkı bundan şüphelenmemiş olacak ki, bu müddet zarfmda odaya kimse gelmedi. Bu zlyaretlerde Demirle Ferihanın mü nasebeti gittikçe sıklaşmadaydı. İlk zamanlar akraba hanımlar arasında yalnız esterik bahisleri etrafmda dolaşmıya mecbur oldukları halde, artık münasib za manlarda da buluştuklan için sedire u zanarak saatlerce yalnız kalıyorlardı. Demir, bu ateşli kucaklaşmalardan aynldığı zaman içindeki boşluğun biraz olsun dolduğunu zannederek neşeden ziyade sarhoşluğa benziyen bir taşkınhkla eve dönüyordu. Her seferinde bütün gayretine rağmen bu sarhoşluk nöbetleri geçtikten sonra, gene eski buhrana geldiğini görüyordu. O zaman delice matbaaya, yazıhaneye, arkadaşları arasına koşuyor. Artık «lüzumsuz!» bulduklannı bile saklamağa lüzum görmedikleri bir taşkınhkla konuşuyor; Azminin hasedi, Hafızın homurtusu ve Kadrinin istihzasile karşılaşıyor. Arif Ekremin bütün bu sahneleri örtmek için yaptığı cali hareketlere gülüyor, bununla beraber ayn ayrı tahlilde hiçbir fayda görmüyor; onlan daima «olduklan gibi» kabul etmeyi tercih ediyor, «herşeye rağmen» bu kütle hareketini andıran küçük hamleyi yaşatmak için teferruatı görmemeyi doğru buluyordu. Hele söz Arife geldiği zaman, «bu çocuk, herhalde dürüst adamdır!» diye yalnız başkalanna karşı değil, kendi aralannda bile onu müdafaadan çekinmiyordu. Son zamanlarda Aydının ona gösterdiği haşinliği kaç defa tenkidden geri kalmamıştı. Açıkça söylememekle beraber, Ariften bahsedilirken endişeli bir ifade kullanmasmı şiddetle karşilamış, ve «bir kahraman diyemem. Fakat temiz adamdır!» diye açıkça onun tarafından olmuştu. Aydın Rumelihisarına yerleşince, Demir Cemalı sık sık görmeğe başlamıştı. Ekseri Şişliye gitmediği zaman, matbaadan sonra onlara uğrar ve saatlerce kalırdı. Cemalle çoktandır başbaşa konuşmamışh. Bir gün evi tenha bulduğu için, birlikte Hisara çıktılar. Ona ne zaman dır birşeyden bahsetmek istiyor, fakat bu fırsatı icada cesaret edemiyordu. Bugün onu zorla bu mevzua sevkedecek zaman gelmişti. Mektub almıyor musun? Bu, onun boşalması için beklediği işaret vazifesini gördü. Yalnız bir defa! Muhabereyi kesmek istediği için, ne ben yazdım, ne de kendisinden aldım. Belki böyle daha iyidir. Onun şimdi nasıl bir cenderede olduğunu bilmiyor musun? ~ İhtimal.. Babası yüzünden beni terketmesine ne diyeyim? Başka türlü halletmeme fırsat vermedi. Gazete, matbaa, bütün işler beni ona götürmüyor muydu? O bunlann, adeta bir suikasdla, bir günde mahvedildiğini, hiç olmazsa sonradan öğrenmedi mi? İstediği zaman bir şehri hiçe sayacak kadar cür'et gös termiyor muydu? Herkesin aleyhine döndüğü zamanlar, bu cür'etinden dolayı hayran olduğumu söylemiştim. Tam kendisine muhtac olduğum sırada nıçin sustu? [Arkası var] I j Mcvumv adamrt Cumhuriyeiin ictimaî romanı: 102 Öğle üzeri ona gitmek istedi. Kapıya geldiği halde dünkü hâdiseyi düşünerek, girmeğe cesaret edemedi. Ne olursa ol sun görmek kararile, civardan ayrılamı yordu. Karşı kahvede ikindiye kadar oturdu. Inanamadığı halde, tevkif mi ettiler? Düşünmeden kendini alamıyordu. Bu yabancı mahallede, geçenleri gözetliyerek kalmasınm büsbütün şüphe uyandıracağını düşünüyordu. Ateşten kurtulmak için, ateşin içine atılıyordu! Neden sonra kapı aralandı. Aydın, etrafa bakmmadan koşar gibi gidiyordu. Demir, yerinden fırlayıp onu karşıladı. Gözgöze geldiler. Öteki, adımlanm ağırlaştırarak, yanıbaşmda birşey söyliyecekmiş gibi durdu. Fakat derhal başını iğdi. Yüzünün dünkü vahşi manası kalmamıştı. Büyük bir nedamet içinde gibi karanlık ve samit görünüyordu. Demir konuşmadan, yanısıra gidiyordu. Öteki, utancından, bu muannid süku Yazan: Hilmi Ziya tu muhafaza ediyor. İhtimal ikisi de söze başlamak kuvvetini bulamıyordu. Bu suretle bir kelime konuşmadan, birçok sokaklar geçtiler. Nihayet: Ne yaptın? diye sordu. Halini anlatacak bir kelime bulamadığı için şaşkm bakmıyordu. Bir dakika tereddüdden sonra: Karın nasıl? dedi. O, bitkin ve bulutlu gözlerini dikti: Onu da çağırıyorlar! Demir, hayretten dona kaldı. Ellerine sarılmış, ne diyeceğini şaşırmıştı. İmkânı yok, gidemez!.. Buna mâni olmak lâzım! Aydın, yeisle başını iğdi. Demir onu sarsıyordu: Hemen gidelim! Bunun delilik olduğunu söyliyelim! Söyledim, anlamak istemiyorlar... Demir kolundan sürükler gibi caddeye çıkardı. Az sonra arabaya atladılar: Harbiye Nezaretine! Ertesi günler, Demirin hayatı halecan içinde geçti. Yeniden merkeze uğrayıp pürüzleri temizlemişti. Arkadaşlan vakadan haber aldıklan zaman, korkulacak şey kalmamıştı. Bu sırada Aydmı yalnız bırakmıyor, günde birkaç kere evlerine uğrayıp hastaya bakıyordu. Onun parçalanırcasma yaptığı yar dımlara Aydın mukavemet ediyor. Ödemekten korktuğu için reddetmek istiyorsa da, Demirin bütün bunlara kendiliğinden ve tabiî olarak devam ettiğim görünce, körköriine sürükleniyordu. İlkbaharda Boğaza taşındıklan za mandanberi, Cemalin ailesi tarafından kansına itina ile bakıldığını, yeniden dünyaya gelmiş gibi günden güne sıhhat kazandığını gördükçe sevincinden yüzü gülüyor; senelerdir kaybetmiş olduğu bir çocuk neşesile hayata bağlanıyordu. Demiri gördüğü zaman gözleri parlıyor, fakat ondan şüphelendiğini hatırladıkça utancından yüzüne bakamıyordu. Bu sırada gazetenin faaliyeti, herşeye rağmen, devam ediyordu. Demir bütün bu işler arasında gece geç vakitlere kadar matbaadan çıkmıyordu. Şislideki davetler sıklaşmağa başlamışh. Kararlaştı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear