25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 Birincikânun 1930 CUMHURÎYET Anadoluda İsviçrenin korkusu tahkimat yapmağa başladılar? ÇiÇEKÇiLiK BAHiSLERi San'al tetlcikleri Alman hududunda neden AMİT YOLUNDA Osmanlı medeniyeti Mimar Sinanın Kayserideki eserlerinin güzelliklerini sonradan yapılan tamirler bozmuştur Kış mevsiminde çiçek nasıl yetiştirilir? Mimar Sinanın Kayseride yaptığı Ahmed Paşa camisi ve ilâve kısmı 3 Camiin son cemaat yerindeki sütunların açığmdan bir sıra küçük sütunlar daha dizilerek burası genişletilmiştir ki Kayseride bu camii tetkik ettiğim zarr.an bu kısmın bilâkaydüşart yıkılıp kaldırılması için kuvvetli bir cereyan hatta teşebbüsler bile vardı. Bereket versin ki yüksek bir kültür şuur ve hassasiyetı ile hareket eden Cumhuriyet hükumeti bu gibi mevzularda hiç kimsenin keyfî hareketine müsaade etmediği için bu kör zihniyet geldiği yere gitti. Cami de kurtuldu, şimdi bu noktayı Kayserili kar deşlerimizle birlikte tahlil edebiliriz. Ahmedpaşa camiinin son cemaat yerindeki bu ikinci sıra sütunlar muhakkak ki bir ilâvedir, fakat gene Onaltmcı Asrın ve nihayet Onyedinci Asır ortasına kadar gelebilen bir zamanın yadigân olup tarihe ve san'at itibarile de camiye mal olmuş bir kısımdır. Bu ilâve kısım aynen Sinanın en müstesna eserlerinde bile görülmektedir. Meselâ İstanbulda Rüstempaşa, Mesihpaşa ve Üsküdarda • ki Mihrimahsultan camilerinin son ce maat yerleri de tıpkı Kayseride olduğu gibi sütunlar ilâve edilerek, tek satıhlı bir çatı ile örtülerek büyütülmirçtür. Bu ilâve kısımların ya bizzat Sinanın veyahud da muasır haleflerinin eserleri olduğu muhakkaktır. Kayserideki camiin ilâve kısmı da bunlardan birisidir. İstanbulda • ki bu ilâve kısımları kaldırmak keyfiyeti okumuş yazmış hiçbir şuurlu insanın hayalinden geçmiyen bir hatadır. Bu hatayı Kayserililerin temiz alnına nasıl ya kıştırabilirdik? Binaenaleyh bu ilâve kısım da cami ile birlikte ebediyyen yaşıyacaktır. Bu camide ilk fırsatta yapılacak bazı işler vardır. Birincisi bu ilâve kısmı yapan san'atkârlar burada mükemmel bir çatı yapmışlardır. Bu çatının taban ve merteklerinin girdiği delikler ve izler son cemaat yerinin orijinal kısmında görülmektedir. Şimdiki oluklu saçlarla örtülü olan bu çatı insanın yüksek his ve zev kıni incitmekte ve izzeti nefsine dokun • maktadır. Buraya bu camiin şerefi ve ciddiyetile mütenasib bir çatı yapılmalıdır. İkincisi camiin bu ilâve kısmındaki sütunlar arasma saltanat devrinin en son marifeti olarak yakın senelerde yapılmış çırkin parmaklıklar ve bunlar altında gene çirkin kürsüler vardır. Bunlar da derhal kaldırılmalıdır. O vakit bu ilâve kısmın güzellik ve ihtişamı görülecektir. Üçüncü bir cihet daha vardır ki o da cami içinin sıvalarıdır. Bu sıvalar Ondokuzuncu Asırda şımarık bir istilâ göste ren saltanat imarcılığının insafsız bir ese Osmanlı devrinde medeniyet eserlerinin Kayseri şehrinde kesafeti görülemez. Bu devir metrukâtından olarak bugiin Kayserili Ahmed Paşanın Sinana yap tırdığı cami ile hamamı (vali Nazmi Toker zamanında yıktınlmıştır.) Gedık Ahmed Paşanm yaptırdığı Vezir hanı göze görünmektedir. Eğer kitabları ka rıştırmadan bu vaziyetten mana çıkar mak istersek Osmanlılar devrinde Kay serinin Selçukiler zamanmdaki ehemmiyetini kaybetmiş olduğu anlaşılır, Selçukilerden kalan eserlerle Kayseriyi kendi haline terketmişlerdir. Yalnız Kayserili Ahmed Paşa hemşerilik gayretile Kayserili mimar Sinana ve o devirde yurdun her köşesini süsliyen o muazzam mimarî teşkilâtın başmimarr na bir cami ve hamam yaptırmak kadirşinaslığını ihmal edememiştir. Diğer taraftan da şehrin ticarî vazi yetinin icabına göre Gedik Ahmed Paşa buraya bir ticaret hanı yaptırmıştır. Şimdi bunlardan evvelâ Ahmedpaja camiini görelim: Bu eser Sinan eserleri arasında cesamet itibarile üçüncü derecede kalan basit fakat güzel küçük bir şeydir. Dört duvar üstünde yükselmiş tek kubbeli tipe mensubdur, önünde beş kubbe ve altı sütunlu bir son cemaat mahalli ile bir de minaresi vardır ki binanın teşkilâtı bun dan ibarettir. Binanın orijinal kompozisyonu bundan ibaret olduğu halde camıın bugünkü şekli tetkik edildıği takdirde hareketi arzlardan yıkılarak bazı istihale lere manız kaldığı görülmektedir. Meselâ: Camiin kubbesi bugünkü gibi değildi. Çünkü Sinan hiçbir eserinde böyle kalın ve düz duvarlarla yükseldikten sonra ortada tarlada çıkmış bir mantar gibi çırılçıplak bir kubbe yapmazdı, bu du varlarla bu kubbeyi muhakkak pres kuleleri, kontrforlar veya sair şeylerle bağlıyarak siloette hasıl olacak armoniye itina ederdi, bir fırsatta kubbe etrafın daki damın kurşunlan açıhrsa altından bu dediğim şeylerin izleri muhakkak bulunacaktır. Fakat sonraki tamirlerde bunlar aynen restore edilmiyerek hazfedil miştir. Hatta ben kubbenin bile sonradan yapılmış olduğu zannındayım. 2 Minaresi bir hareketi arzda yıkıldığı için sonradan yapılmıştır. Bu minare san'at tarihimizin inhitat devri eseridir, bu devrin yadigârı olarak cami içinde mermerden vaiz kürsüsü ve saire gibi ufak tefek şeyler daha vardır. Bu da isbat eder ki Onsekizinci Asırdan sonra bu camide ehemmiyetli bir tamir yapıl • miştır. v Pariste çıkan L'Intransigeant gazeteEvinizi, yahud apartımanınızı lâle, nergis, sinin suretı mahsusada Strazburg'a gönderdiği muharriri, İsviçrenin hududlarda alelâcele tahkimata başlaması hâ sümbül gibi güzel çiçeklerle süsleyiniz disesi etrafında, gazetesine şu tafsilâtı ı gönderij^or: İsviçreliler daimî bir ordu vücude getirmekle ve îsviçre kıtaatı alelâcele siperler kazmakla meşgulken, Hitler terayağı ile top arasmda bir tercih ya pıyor. Fakat, İsviçrelilerin böyle birdenbire korkmalarının sebebi nedir? Bu korkunun sebebi Huningue'dir. Huningue, Maginot hattmın üç delığinden birisi dir. Maginot, hattı inşa edildiği zaman iki deliği vardı. Sonra bir üçüncü delik daha yapılmıştır ki, bu da, Belçikanın bitaraflık ilân ettiği tarihten itibaren tıkalı bulunduruluyor. Huningue, Fransanın, Vauban'dan, hatta daha evveldenberi, Töton istilâlarına karşı vücude getirdiği kalelerden biridir. Bâle şehrınden iki kilometro Kışın yetiştirilen güzel bir yasemin dah mesafede bulunan bu kale, İsviçre Jurasının devamı olan Fransız Jurası üze Kışın loş, mağmum ve kısa günlerinde saksı veya vazo gibi kablara hazırlanmış indeki Alman huruç noktasına hâkim evin içerisine neşe, renk, hayat sokmak, topraktan muntazaman korsunuz. Yalnız bulunuyordu. evde bir bahar manzarası, ilkbahann saksıların toprak ağızlarından iki par Napoleon'un sukutundan sonra, 1815 önülleri açan renk, ve tazeliğini yarat mak aşağıda kalmahdır. 10 santimetro Paris muahedesinde, Fransanın, tahrib mayı hep isteriz değil mi?.. îşte bu ya kutrundaki bir saksıya bir sümbül soğaedilen Huningue kalelerini tamir etmi zı ile şimdi yetiştirilmesi zamanı olan nı, veya 3 lâle soğanı, 4 nergis ve yahud yeceği tasrih edilmişti. îsviçreliler bulâle, nergis, krokus, sümbül gibi soğanlı 5 6 krokus soğanı koyabilirsiniz. Bun na memnun oldular. Çünkü, memleketlerinin ta kapısı dıbinde muharebe ya içeklerin ev ve apartımanlarda nasıl ye lardan bilfarz 5 tane krokus soğanını bir saksıya koyacağınız zaman, bir tanesini pılması işlerine gelmiyordu. Fakat, bu iştirilebileceğini anlatacağız. Soğanlı çiçekleri bu mevsimde vaktin saksınm ortasma, diğer dördünü de et günkü vaziyet karşısmda İsviçre fikrini amamile değiştirmiştir. den evvel açtırmak «forsaj» için bu işe rafına gelmek üzere yerleştirmelisiniz. Çünkü, İsviçre ordusu teşrinisaniden daha evvel başlanılması yani eylul veya Saksılara soğanlan yerleştirirken gayet şubata kadar, bir kaç yüz neferden ve teşrinlerde kullanılacak soğanların so dikkatli hareket etmeli, soğanları saksı asıl tehdid altında bulunan mıntakada ğukça ve karanlık bir yere konması iktıza toprağı içine sıkıca bastırmamalıdır. Soki efrad ise yirmi, otuz kişiden ibaret eder. ğanlann etrafına da tekrar toprak veya tir. Soğanlı çiçeklerin ta ilkbahara kadar yosun koymak lâzımdır. Yani, îsviçre, Almanlar tarafmdan açmasını temin etmek içinse soğukça bir Nergis soğanlarını yansına kadar, anî bir hücuma maruz kaldığı takdirde, fere saklanan bu soğanları on beşer gün nergisler ise 2 3 santim toprakla örtü * hiçbir mukabelede bulunamıyacaktır. asıla ile forsaja tâbi tutmalıdır. Bu su lür. Lâle ve Krokus soğanlarınm hemen Bu sebeble, îsviçre meclisi 30 eylul •etle hareket edildiği takdirde bütün kış her tarafı toprak veya yosunla örtülür; federal konseyinin teklif ettiği bir kan ft ilkbahar başlangıclanna kadar evde yalnız yaprak ve sak verecek kısmı ha nun projesini kabul ederek millî mü taze çiçek bulundurmak imkân dahiline fifçe açıkta bırakılır. Soğanların etrafını dafaa için 235 milyon* îsviçre frangı bir girmiş olur. örtmek üzere kullanılan toprak veya yoistikraz kabul etmiştir. Bu istikrazın Çiçeklerini açtırtarak evinizi süsliye sunları sıkı sıkıya soğanların üzerine baslk kısmı derhal kaydedilmiştir. îsviçreliler, tehlikeyi idrak etmiş bu ceğiniz soğanların; erken yetişen cinsler tırmalıdır. Çin usulünde çakıllar üzerinde soğan unuyorlar ve binaenaleyh, ordularımn, den olmasına çok dikkat etmelidir. Ayni amanda mükemmel teşekkül etmiş, sı yetiştirmeğe gelince: Güzelce hazırlanan ;amamen modern bir şekilde tensikini e bazı dağlarda ve boğazlarda müda ı, büyük soğanları bu işe tahsis eyleme ve temizlenen çakıllar saksı, veya her aa tertibatı almak üzere muazzam in idir. hangi bir kab içine yerleştirilir. Ve kabın ;aata başlanmasını kabul etmişlerdir. Soğanlı çiçeklerin ve bunlardan me büyüklüğüne göre bir veya birkaç soğan Maamafih, bu tedbirler de kâfi görül elâ nergis, sümbüllerin bütün cinsleri bu çakılların üzerine konur. Badehu somiyerek îsviçre Erkânıharbiyesinde deyni zamanda kök salıp büyümeğe ve çi ğanların alt tabelâsını ıslatacak derecede ğişiklikler yapıldı. Bu da yetmeyince, kab su ile doldurulur. İsviçreliler, dört gündenberi, Rhin neh ;ek vermeğe başlamazlar. Forsaja tâbi Forsaj işinde iyi bir netice alabilmek utulmak üzere muhtelif kablar içerisine • arkasında istihkâmlar kazrnağa başi için soğanların çiçek sakı, yaprak çıkarlamışlardır. Esasen Huningue, bir müd onan soğanların hep birden çiçek ver dettenberi Fransız Erkânıharbiyesini de mesini istiyorsanız bunların hepsinin ay madan daha evvel kök salmalarını temin meşgul etmektedir. i cinsten olmasına dikkat etmeniz lâzım etmek lâzımdır. Eğer surahide yetistirecekseniz: Su dır. Meselâ bir saksıya 3 tane lâle soğanı rahiye koyduğumuz soğanın sümbül sooydunuz. Eğer bu lâleler ayni cinsten ridir ki bu sıvalar kazınırsa altından cadeğilseler üçü birden çiçek açmazlar; ğanı olduğunu farzedelim. Bu sümbül mi duvarlarında zengin bir kesme taş dolayısile hem forsaj işiniz güçleşmiş, soğanını surahiye koyduktan sonra ka mimarisi çıkacaktır. İşte bu saydığım em de saksıdaki çiçeklerin bir kısmı ke ranlık bir yere götürünüz. Karanlık yer, eylerden başka bu camide bugün için male gelmiyerek saksının güzelliği kay bir dolab, yük, ambar ve saire olabilir. rapılabilecek birşey yoktur. Yalnız bu yerin harareti çok yüksek olbolmuş olur. Ahmedpaşa camiinin hamamı da varmamalıdır. 6 7 derece arasında bulunÇiçek soğanlan ya toprak ve yahud mış. Fakat bu hamam nasılsa kurban gitu üzerinde yetiştirilir. Bir de çakıl üze sun. 3 5 hafta zarfında bilhassa erken miş ve camiin civannda daha birçok ev rinde yetiştirmek tarzı vardır ki buna Çin yetişen sümbüller aydınlığa çıkartılmağa kaf ve müştemilâtı bulunduğunu yıkıntı usulü de derler. Toprakta yetiştirilecekse elverişli bir hale gelirler. Yani kökleri izlerinden görüvorum. bu toprağm gayet iyi hazırlanmış olması güzelce teşekkül eder, çiçek verecek sakı Vezir hanı icab eder. Bir kısım funda toprağı, bir büyür, uzamağa baslar, çiçek tomurcuğu Gedik Ahmed Paşanın yaptırdığı bu kısım çürüntü, bir kısım da ince kumdan şişer.. Sümbülleri karanlığa bıraktıktan han bugün bile Kayserinin kıymetli bir yapılmış toprak bu işe çok müsaiddir. sonra 6 8 günde ziyaret ediniz. Kökleticaret merkezidir. Etrafı tufeylî binalar Soğanlar surahi veya kablara konan su rine, suyun vaziyetine dikkat ediniz. Su la sarılmış olup yalnız medhali açıktır. üzerinde büyütülecekse, bu kablara ko azalmıssa tamamlayınız, bulanmışsa yeKapıdan bir avluya girilir, ortada bir ha nacak suyun temiz, berrak olmasına çok nileyiniz. vuz var ve etrafta çift kat revaklı han dikkat etmelidir. Çin usulünde çakıl üzerinde yetiştir odaları çevrelenmiştir. İstanbuldaki Osmek usulü de yukanda söylenildiği gibiSoğanlar, Çin usulü dediğimiz çakıl manlı hanlarının bir eşi olan bu han ha üzerinde yetiştirilecekse kullanılacak ça dir. Yalnız karanlığa koyacağınız yerin rab değildir. Fakat şiddetle tamire muh kıllar; iri kum, kiremid parçalan, deniz harareti 1 1 1 2 derece olmalıdır. ac olduğunu içindeki kiracı tüccarların çakılları olabilir. Yalnız deniz çakıllarıKaranlığa koyduğunuz soğanlar çinsiikâyetlerinden anladım. lerine göre 2 6 hafta zarfında kök, nın tuzlarından yıkanarak temizlenmesi Mimar yaprak ve sak salarak aydınlığa çıkartılâzımdır. SEDAD ÇETlNTAŞ Soğanlan toprakta yetistirecekseniz; labilecek bir hal alırlar. Meselâ nergis içindeydi. Üç aylık hayatı ve son günlerin bütün o karmakarışık vak'alan gözünün önünden geçiyor. Ali Sabiri han odalarında bulduğu zamandanberi yaptıklarını düşündükçe azab içinde kıvranıyordu: Ondan asla yapamıyacağı şeyleri istiyerek gururunu kırmış, zorla felâkete sürüklemişti. Kurdoğlunu neticesiz bir a* vantüre sürüklemiş, etrafmı saran tehli kelerin günden güne büyüdüğünü düşünmeden, eskisinden daha ağır bir iflâsa düşürmüştü. Ya Nurun girdiği işlerde asıl mücrim kimdi? Nihayet bu grev, bu tevkifler, ilk defa onun ortaya atıp şimdi kenardan seyrettiği kıvılcımlann eseri değil mi? «Niçin boş yere hâdiselere ka »•"tım? Niçin bu kadar ıstırablara sebeb oldum?» diye kendi kendini yiyerek buhranla dolaşmağa başlack. Yüzü ateş içinde yanıyor. Bütün vücudünü hummalı bir ürperme dolaşıyor. Dizlerinin yıkılacakmıs gibi kesildiğini hissediyordu. «Bu adamlara dokunmayın! Yalnız beni rutun. Bütün kabahat bende!» diye gidip merkezde bağırmak istiyordu. Fakat onda bunu söyliyecek kuvvet yoktu. Açık" ça görüyordu ki, müthiş surette korkuyordu. Kapı kenarlarmdan sanki onu gözetlemek için uzanan başlar varmış gibi, kalbinin halecanla çajptığmı duyuyordu. Rüzgâr pencere yanında yapraklan hr şırdattığı zaman o titriyerek kalkıyor, dışandan gelen bir ayak sesi hemen fır layıp odada deli gibi dolaşmasına sebeb oluyordu. Bütün bu kuruntular içinde kıvranırken her sözünün bir itiraf yerine geçeceğıni zannettıği için, Cemale bir kelime söylemeğe cesaret edemiyordu. Bir humma nöbetine tutulmuş gibi öyle büyük bir korku içindeydi ki, bu gece mutlaka her zamandan daha şiddetli bir krizin yakalıyacağına kanaati vardı. Kapıyı ve perdeleri iyice örterek yatağına girdiği zaman saatlerce kıvrantı içinde krizi bekledi. Fakat, şaşılacak şey! Bu gece inadına gelmiyor ve o yalnız kor kunun verdiği bir ürperme ile adeta kış ortasında gibi titriyerek yorganına sarılr yor, sarılıyor ve kendinden geçiyordu. Korku! Çocukluğunda Karacaahmedden ak şamüstü yalnız geçecek kadar korkuya yabancı büyüdü. Ağır bir hastalıkta ev halkmın ağlaştığını görünce onlara gül müş ve ölüm aklından geçmemişti. Fakat işte şimdi korkuyordu. Başından soğuk bir ipin geçeceğini düşündüğü için değil çünkü ölmek, ona o kadar korkunc göünmüyordu, fakat sonra belki de kapkaranlık bir yokluğa dalacağına inandığı halde gözünün önünden girmiyen Ali Sabirin hayaletile karşılaştığı için, hiçbir manası olmıyan bir an içinde yok olmanm verdiği dehşetle bütün fikirlerine rağmen titremeden kendini alamıyordu. Kapı çalmdığı zaman, kalbi halecandan duracak gibi şiddetle çarpmağa başladı. k< Beni götürmeğe geldiler! Şüphe yok onu bir casus zannediyorlar. Sakladığı mızı anladılar. Bunun için beni tevkife geldiler. Cemale söylesem mi?» Fakat hayır, ne lüzum var! Boş yere telâşa sokacağım.» Gelenin kim olduğundan, niçin geldr ğinden o kadar emindi ki hemen dısarı çıktı, ve «işte geliyorum» diye yola koyuldu. Bu kadar muti yürüyüşü polisi Bir teklif ve bir düşünce eşanda Inönü okulu öğretmenlerinden Hatice Sökmen imzasile bir mektub aldım. Imza sahibi, gazete yüzü görmiyen kaza merkezlerimiz bile bulunduğunu yanayakıla anlattıktan sonra hergün alınıp ta okunması bitince köşelere atılan, yahud öteberi sarmakta kullanılan gazetelerin okuyucular tarafmdan herhangi bir köy odasına gönderilmesini teklif ediyor. Hafızam beni aldatmıyorsa bu fikir, beş on yı] önce de ortaya atılmış ve gazezete sütunlarında münakaşa edilmişti. Hatice Sökmenin onu yenıbaştan dile alması evvelki münakaşaların müsbet bir neticeye varmadığını ve birçok köylerin hâlâ gazete yüzü görmedığini gösteriyor. Gazete bugün malumu ilâm da olsa söylemek vacib olmuştur medenî cemiyetlerin hem dili, hem kulağıdır. İçtimaî ihtiyaclar, dilekler gazete ağzile tahlil ve izah olunur. Artık şairane bir söz olarak değil, gerçekten uzvî bir manzume haline gelen ve birbirlerinin zevkinden, eleminden derhal hissedar olan milletler ancak gazete vasıtasile bu hassasiyeti gösterebiliyorlar. Evet, yirminci asrın insanları yiyip içmede, giyinip kuşanmada herhangi bir zaruretin ibramile tasarruf ihtiyar etmekte tereddüd göstermezler. Fakat gazete okumak ihtiyacmdan hiçbir bahane ile vareste kalamazlar. Umumî Harbde bu hakikati kendı aramızda da tecrübe ettık. Meselâ şeker yerine kuru üzüm kullandık, onunla çay içtik. Çay pahalanınca ıhlamur kullanmağa başladık. Kahveyi ayranla mübadele ettiğimiz gibi buğday unu bulamayınca mısır koçanı öğütüp ekmek yaptık. Ölüler için kefen bulamadığımız günler oldu ve öbür âleme, bu dünyaya gelinen kıyafetle gidenler çoktu. Lâkin gazetelerimiz bir yaprak halinde de olsa gene çıkıyor ve bol bol müşteri buluyordu. Halkımızın okur yazar olanlan yüzde on beşi ancak bulurken ve harbin doğurduğu çeşid çeşid buhranlar yüzünden kafalarımız hercümerc içinde sallanıp dururken gazeteyi ihmal etmeyişimiz onun bir cemiyet için ne kadar gerekli bir irtibat, bir imtizaç, bir itilâf ve bir tesanüd vasıtası olduğuna bizim de çoktan iman getırdiğimizi gösterır. Bugün okur yazarlarımızın sayısı göğsümüzü fahr ile kabartacak bir hadde yükselmistir. Okuma zevki, vatan sevgisi gibi kuvvetlenmiştir. Kafalarımız dincdir, yüreklerimiz müsterihtir. Gazeteîer bu vaziyette hislerimize mütezayid bir inkişaf temin edecek yelpaze hizmeti de görebilir. Bir kısım köylerimizin gazete yüzü görmemesine, bu itibarla, nasıl tahammül olunur?.. Yurdun bir yanında, dünya hâdiseleri muntazaman takıb olunsun, millî ilerleme hamlelerimiz adım adım seyrolunarak sevinilsin. Baska bir yanda bu zevkten mahrum olarak yasanılsm?.. Bu, bir evin iki odasında oturanların birbirlerini görmemeleri, duymamalan gibi bir seydir, havsalaya sığmaz. Fakat Hatice Sökmenin teklifinde de amelî kıymet yok. Bence yapılacak iş, her köy mektebine Maarif ve henüz mekteb temin edemiyen köylere de Dahiliye Bakanlığı tarafmdan birer gazete temin edilmesinden ibarettir. Amelî yol budur ve halkın noksanını o halkın hükumeti telâfi eder. M. TURHAN TAN soğanlan 1 2 haftada kök salarlar; sümbüller 3 5 haftada aydınlığa çıkartılacak bir vaziyete gelirler. hayrete düşürmüş olmalı ki, yolda kendiliğinden izahat verdi: Merak etmeyin, dünkü mesele bitti. Zannederim başka iş için soracaklan var. «Bu başka iş ne olabilir?» diye Demir düşündü. Gene bir türlü zihnini Niyazi Efendiden kurtaramıyor. Defteri cebine indirirken, komiserin manalı tarzda gü lerek bakması gözü önüne geliyor ve bunun ardından düşündüğü bir yığın hâdise gittikçe büyüyen bir çığ gibi sanki üzerine yığılıyordu. Derler ki Alp seyyahlan en tehlikeli yerde ürkmedikleri halde, uçuruma bak" madan korkarlarmış, uçurumun insanı çektiğine inanırlarmış. O şimdi merkeze giderken yalnız birşey düşünüyordu: Ö lüm korkusu! Bununla beraber köşeleri hızla dönüyor ve polisi ardından koşmağa mecbur edecek kadar acele ediyordu! Adeta bilerek tehlikenin üzerine atıhyordu. Masa başında oturan adam ihtimal iss;al kumandanı evvelâ ona yer gösterdi. Sonra yanındaki tercüman yardımile söze başladı: var) adamrt Cumhuriyetin içtimaî romanı: 76 Yazan: Hilmi Ziya Komiser gülerek defteri cebine yerleştirirken: Bu adam ne zamandır ortadan kaybolduğuna göre, epeyce evvel bırakmış olması lâzım, değil mi? diyordu. Biraz sonra kalktılar. Cemal, onları tatmin için: Evi görmek istemez misiniz? Daha soracağınız vırşey varsa... diye durdu. Komiser: Hayır! dedi. Icab ederse çağırtırız. Merkeze kadar zahmet edersiniz! Aşağı indiler. O sırada tezkereciler de cesedi almışlardı. Hepsi birden çekilip gittiği zaman odayı ağır, ezici bir sü" kut kapladı. Ne bu vak'a etrafında ko nuşabiliyorlar, ne de başka birşeyden bahsediyorlardı. Cemal, söze girişmek için bir vesile arıyordu. Fakat Demir Kasden susuyordu. Ona sanki bu meseleye dair bir kelime söyliyecek olsa, her§eyi itiraf edecekmiş gibi geliyordu. Bir aralık kapmın gıcırdadığını işitti. Kâtib gene aşağı inmiştir diye içeri koştu. Fakat kimseler yoktu. Dişleri arasından bir küfür savurdu ve «baş belâsı!» diye düşündü. Komiser mutlaka şüphelendi. Defteri cebine koyarken niçin manalı bir tarzda gülerek yüzüne bakmıştı? Her halde bu noktanın üzerine basıyor, fakat avını kaçırmamak için farkına varmamış görünmek istıyordu. Cemali sarsarak: « Şüphelendi! dedi. İster misin başımıza iş çıksın? Ne diye eve aldık?.. Anlatamazsın ki ortada birşey olmadığı halde, bu adam takib edildiğini sanıyor!..» Hiddetinden bağırmamak için sesini güçlükle tutuyor ve dişlerini sıkıyordu. Ce mal cevab vermedi. Demir, kendi kendine «bu hastanın biridir, acıdık ta yam mıza aldık diye haber vermeli» diyordu. Fakat bu düsüncesinden utanıp hemen vazgeçti. O şimdi ortada kendisinden baska suçlu görmüyordu. Cesedin evden çıktığı dakikadanberi müthiş bir çöküntü 12 Ertesi gün bir Yunan polisi onu mer keze götürdü. Geceyi kâbus içinde geçirdiği halde, ne rüya gördüğünü hatırlı yamıyordu. Sabahleyin başı ateş gibi yanıyor ve kulaklan uğulduyordu. Düşünme imkânını kaybetmişti. Zihninden bü tün yüzler, hatıralar silinmiş, herşey karanlık ve dar bir fikrin içinde erimişti:
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear