25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 İkineiteşrin 1936 CUMHURİYET \ SON HABERLER... TELEFON Hâdiseler arasında TELGRAF ve TELSiZLE Genclik memleketi (Baştarafı 1 inci sahifede) SON HATIRALAR: Sancak davası Hariciye Vekâletimiz yeniden siyasî teşebbüslerde bulundu (Baştarafı 1 inci sahifede) göstermektedir. 13 üncü madde, Lâhey adalet divanına gidilmesi hakkındadır ki, bu madde mevzuubahs değildir. Müracaatin şekline göre ruznameye alınacat olan mesele Cemiyeti Akvam konseyinde görüşülecektir. Konsey, önümüzdeki kânunusanide toplanacaktır. Hakkmdan ve davasından çok emin ve kuvvetli olan hükumetimiz meseleyi cihan efkân umumiyesi önünde izah e • derken şimdiye kadar notalarımızda dahi serdedilmemiş olan birçok kuvvetli delâili de ortaya koyacak, bu arada Türk tezinin iktısadî bakımdan dahi kuvvetinî kat'iyetle gösterecektir. Mesele hakkında hükumet tarafından Büyük Millet Meclisinde izahat verildiği sırada Mecliste bilhassa bu Türk yurdundaki halkın tazyik altında bulunduğu noktası derin bir ıstırabı mucib ol • muştu. Maalesef bugün de alman haberler, Hataylılara yapılan tazyikin devam ettiğini gösterir şekildedir. Meclisin bu noktadaki hassasiyetini de bir direktif olarak alan Hariciyemizin; meselenin bu acıklı safhası üzerinde yeniden diplomatik teşebbüsatta bulunduğu anlaşılıyor. Diğer taraftan muhtelif memleketlerde müsaferet, seyahat, tedavi veya sair sebeblerle bulunan Sancak halkmdan memleketlerine dönmek istiyenlere müş külât çıkanldığı ve pasaportlannm vize edilmediği de gelen haberler meyanındadır. Fransa bugün Avı upanın en kuvvetli devletidir Fransız Başvekilinin sözleri Halkçılar cephesi toplantısında M. Blumiin nutkunu dinliyenler «Harekete geçmeli! Ispanyaya silâh göndermeli!» diye bağırdılar Paris 28 (A.A.) Halkçılar ceb birliği ve diğer taraftan son grevleri do hesi, dün akşam Spor sarayında büyük bir nümayiş tertib etmiş ve bu nümayiş esnasında M. Blum, bir nutuk söylemiştir. Başvekil, Halkçılar cephesini teşkil eden partilerin birlik olmalarındaki zaru* reti ehemmiyetle kaydetmiştir. Başvekil demiştir ki: « Birlik kuvvetimizin ve hayatımr zın tâbi olduğu şarttır.» Dinliyenler, bunun üzerine şöyle bağırmışlardır: « Blum, iş başına, Blum harekete geçmeli.. İspanyaya silâh göndermeli.» M. Blum, bunun üzerine, hükumet tarafından şimdiye kadar yapılmış olan işlerden bahsetmiştir. Başvekil, bütün iş ihtilâflarının hükumet tarafından mec burî hakem usulü ile halledilmesine mü teallik bir projenin meclise tevdi edile • ceğini, Matignon itilâfının mevcud olduğunu söylemiş ve hayat pahalıhğına kar şı yeni bir kararnamenin neşredileceğıni bildirmiştir. Başvekil, amele sınıfının meşru mütaleatı, bu meselede dostçasına bir itilâfa yanaşmak istemiyen patronların bu imtinalarına rağmen, tahakkkuk ettirile ceğini söylemiştir. Eğer umumî bir grev ilân ve fabrikalar işgal edilecek olursa bu tedbirin ittihaz ve tatbikına imkân bulunamaz. M. Blum, hükumetin Ispanya meselesindeki vaziyetinin değişmemiş olduğu nu söylemiştir. Hatib, sözüne devamla demiştir ki: « Fransa, kuvvetlidir. Fransa, A v rupanın en satvetli askerî kuvvetine sa hibdir. Son senelerde deniz kuvvetleri artmıştır. Tayyareleri, gerek kemiyet ve gerek keyfiyet itibarile, bütün diğer Av rupa tayyare kuvvetlerine müsavidir. Fransa, siyaset ve diplomasi noktai nazarından da, her zamandan daha kuv vetlidir. Çünkü Fransanın ittifakları ve dostlukları takviye edilmiştir. Fakat hükumetin gayesi, sulhu istiyen bütün Av rupa milletlerile mukarenet, uzlaşma ve onlarla sıkı teşriki mesaiden ibarettir.» ğurmuş olan amele sınıfının birleşmesi sebebiyet vermiştir. Bu iki büyük kuvvel halihazırda karşıkarşıya bulunmaktadır. Patronlar, ameleye yol vermek, amele de grev vapmak suretile milletin iktısadî hayatını sekteye uğratabilir. Bu şerait altında hükumet evvelâ bir uzlaştırma usulü ve uzlaştırmanm akamete uğraması halinde mecburî hakem usulü teklif et mektedir. Hatırlardadır ki mecburî hakem usulü, uzun müddettenberi lngiltere, Belçi ka, îsviçre, İskandinavya ile de ftıev cuddur. Diğer taraftan Matignon itilâfı terkedilmemiştir. Bu itilâfnamenin bütün ah kâmı bakidir. Yeni mali kanun Paris 28 (A.A.) Meb'usan meclisi, 200 reye karşı 381 reyle bilhassa vergilerin ve rüsumun adedini eksiltmeği ve cibayet usullerini tadil etmeği is tihdaf eden malî kanunu kabul etmiştir. Fransada birlikler feshedilebilecek Paris 28 (A.A.) Şurayı devlet, hükumet komiserinin mütalealarına tev fikan, birliklerin feshine müteallik olan karan protesto için mezkur birlikler tarafından yapılan müracaati reddetmiştir. «Bu istatistiğe göre Türkiyenin bütün nüfusunun yüzde on altısı on beşle on dokuz ya§ arasmdaki genclerden mürekkebdir. Halbuki öteki memleketlerde bu nisbet yüzde onu geçmiyor. Türkiyede yirmi ile yirmi dört yaş arasmdaki genclerin sayısı yüzde otuz üçtür, öteki memleketlerde ise bu nisbet yüzde dokuzdur.» Bu çok sevindirici haberi okuyunca hemen Türkiye tstatistik Genel Direktörlüğünün son nüfus sayımı üstüne çıkardığı kitabı açtım. İçinde yaşlara göre tek bir rakam bulamadım. Türkiye nüfusu yalnız mıntakalar, kesafet ve kadınla erkek farklanna göre gruplara ayrılmış. Bu noksan hiç te genclik alâmeti değil. Nüfusumuza aid, hem de Atatürk Türkiyesinin en büyük şereflerine kaydedilecek bir hahikati gene Avrupalılardan öğreniyoruz. Demek ki yeryüzünün en eski ve en genc milleti biziz. Bu hakikat önünde bütün guddelerim yepyeni bir enerji ve tazelikle doluyor. Bu hakikat milletimin istikbali için en büyük teminattır. Tevekkeli mi ben Türk gencliğini hududsuz severim, ona hor bakanlann kafalannı anlamam, onu teşvik ve himaye edeceği yerde hamlesini kırmak istiyenlere şasarım. Yeryüzünün «genclik memleketi» olmak şerefmi bize veren hakikat, sade bir rakam halinde, bir istatistik defterinin yaprağında kalmasın. Onun manasını anlıyalım. Onun manası açıktır ve şudur; Bilhassa Türkiye için «genclik herşeyin üstündedir.» SARAY ve ÖTESi Huzurdan sonra Hünkârın huzurundan çıktıktan sonra onun bana son sözünü ben de kalben tekrar etmekle şu ilk mülâkatın intıbaına tercüman olmuş bulunuyordum: Pek memnun oldum, inşaallah bi ribirimizden hoşnud oluruz... Bu müsaid intıbaın muhtelif esbabı vardı, bu sebebler toplanarak bir yekun teşkil etmiş ve beni merdivenlerden adela koşa koşa inerken bir hiffet rüzgârile ihata etmişti. Onları o sırada ayıklamağa da lüzum görmemiştim. Daha ilerledikçe düşünerek tahlil fırsatları zuhur ettikçe şu neticeye varıyorum: Herşeyden evvel bu hükümdar bende tarihin türlü türlü elvahı arasında dima ğıma intikaş eden ve hiç te iyi sayılamıyacak izler bırakan çehrelerle bir müşabehet irae etmemişti. Onda ne kadim Romanm Sezarlanndan, ne de geçmiş za manm Rusya çarlarından yahud eski İngiltere krallarından, hatta uzaklara git meksizin, Türk tarihinde muvaffakiyet ve muzafferiyetleri destanını altın yal dızlı, renk renk çiçekli çerçeveler ihata etmekle beraber her tarafını zulüm kanlannın buğuları örten simalarından bir emare görememiştim; o kadar saf, o kadar hilim ve sükunla müstevli bir hali, kendisini öyle teslim eden ve düşüncelerini öyle zapta lüzum görülmemiş bir açıklıkla meydana vuran bir ifadesi vardı ki bu adamm kötülüğe, iğfale, hile ve de siseye kudret bulamıyacağını derhal te min ediyordu. Bana bu uzunca mülâkat esnasında ne o günün taze hadisatından, ne geçmiş günlerinin mahrumiyetinden tek bir ke lime söylemedi; bütün mülâkat zemini ancak saray sahasma inhisar etmişti, ve, hemen anlaşılıyordu ki bu padişah sal tanat hayatını sarayının duvarlan arasına, ve, milletten gelecek parayı kesesinin dar ağzına hasretetmek kararını alıver miş, tam bir meşrutiyet hükümdan olmak için tahtına peşin bir azimle oturmuştu. Ve onun tahtı işte o gün üzerinde o turduğu yaldızlı, pek mükellef, pek muhteşem, fakat kumaşı soluk ve yer yer yırtık, şurası burası aşınmış, yıpranmış koltuktan ibaretti. Bende hasıl olan müsaid intıbaın en mühim sebeblerinden biri de elbette ya pılacak işler için bizlere gösterilen itimaddı. O işler için îttihad ve Terakki cemi yeti namına bana nekadar itimad göste rilmişse ayni itimadı burada saltanat makamına calis olan zatm ağzından da işitiyordum. Bu bende bir nevi ok şanmış gurur uyandırmaktan hâli değildi.. Yapılacak işler pek muhtelif, pek müşkül, ve türlü dolaşık yollardan geçilerek, türlü muhataraUr aşılarak başa rılabilecek nevidendi. Bunun karşısında ürkmek, irkilmek lâzım gelirdi; bilâkis... Faaliyetine geniş bir saha açılıvermiş genc ve dinc bir iş adamı sıfatile bundan bir haz duyuyor, vâsıl olunacak muvaf fakiyet neticelerinden emin bir itimadla onlann peşin lezzetini duyuyordum. Çocukluk ve genclik senelerini, iş sahasmda yapılmış tecrübelerini hep intizam ve u sul dairesinde çalışılan zeminlerde geçi rip rüyet ve hereket tarzı oralarda müşahede edilen örneklere temessül etmiş bir müteşebbis için ilk verilecek karar kan şık işleri ehemmiyet ve müstaceliyet iti barile tasnif etmek, ve bunlann birbirini ihata eden dairelerini adımlar dolaşmıyacak, sendelemiyecek bir teenni ile aşmak esasma müstenid olmalıydı. Bence yalnız bir tehlike vardı: Hadden aşırı acul olmak. Bunu tadil edecek ve makul bir muvazeneye sokacak bir teenni unsuru lâzımdı. Bu kıymettar ser mayeyi benimle müştereken çalışacak, müttehiden kararlar alıp onlan tatbik sahasma koyacak olan dostum ve refikim Lutfi Simavide bulacaktım. Onun rüyet ve mantıkında isabet, hissiyat ve tema yülâtında halisiyet vardı, bundan emindim. Her ikhnize de müzahir olacak, ve ittihaz olunacak kararlan tatbik mevki Halid Ziya Uşaklıgil 3 İ ine getirecek olan tabiî müzahir de Ha zinei Hassa erkânıydı. Bu müessesenin, Abdülhamid idaresinin türlü çapraşıklıkları arasından bile Sakız Ohanes, Por takal ve Agob Paşalar kabilinden ihtı sas sahibleri tarafından vazedilmiş esaslar sayesinde muvaffakiyetle sıyrılıp çıktığına, bu son zamanda da Celâl ve Sedad Nurinin babası Ayandan Nuri Beyin dirayet ve faaliyeti altında istikamet veçhesini şaşırmıyarak takib ettiğine vâkıftım. Bu cihetle de müsterih olabilir dim. Merdivenlerden inince Lutfi Simaviyi saraya gelmiş buldum. Mülâkatı anlat tım, o da bir gün evvelki intıbalannı söyledi; derhal, ilk teşebbüsün, sarayı gezmek ve teşkilât temellerini düşünmek, herkese, her işe yer bulmak, ve sonra sarayın mevcud teşkilâtmı anlayıp ipka, ilga, ıslah edilecek aksamı tesbit etmek, masarifle varidat arasında nisbet kur mak olacağında ve bu son mesail için Hazinei Hassa erkânını toplayıp onlarla anlaşmak icab edeceğinde ittifak ettik. Bu işlerin daha ilk adımı olan sarayı gezmek kararını icraya vakit kalmadan haber verdiler: Yemek hazırmış... Saray bekçilerinden biri önümüze düştü ve bizi Mabeynin deniz tarafında geniş bir sofaya götürdü. Burada müdev ver bir sofra, kenarda dört beş tabla, mahud siyah çadırla örtülü tabla, var dı. Galiba yaver beylerle ilk muarefe bu herbiri başka çeşidden eski iskemlelerle etrafı çevrilmiş, üzeri emsaline bakkal dükkânlarında tesadüf edilen çatallarla ve teker teker tabaklarla donanmış bir sofrada vukua geldi. Ciheti askeriyece, daha doğrusu Hareket Ordusu tarafından maiyeti şaha neye pek güzide yaverler tayin edilmiş ti. Seryaver Remzi Beydi. Harekt Or dusunun piştarlan arasında Yeşilköyde idareyi eline alan Remzi Bey ki, onunla, o sıralarda tanışmıştık. Maiyetinde ancak üç yaver vardı, bunlar erkânıharb zabitleri arasında pek mütemayiz bir sima olan ve Cumhuriyet idaresinde faal bir iş adamı olduğunu ispat eden SadulIah Beyle gene pek takdire şayan evsafa malik Refet ve Reşid Beyler... Hep birbirimize baktık. Evvelâ sof ranın haline, sonra yerde bekliyen mü teaddid tablalara güldük. Sarayin yemek işine azçok, herkesle beraber, bizler de vâkıftık. Derhal umumî bir ittifakla kanaat hasıl oldu ki her işten evvel bu bozuk işi düzeltmek lâ zımdır. İlk hayret gülümsemelerinden sonra Lutfi Simavi sabredemiyerek bize hizmete hazırlanan tablakâra sordu: Bu tablalar neden bu kadar çok?.. Tablakâr, tereddüdsüz ve fütursuz saydı: Başmabeyincinin, Başkâtibin, Seryaverin, kâtib beylerin, yaver beylerin, ilâh... tablaları!... Biz sofrada beş altı kişi ya vardık ya yoktuk. Zannediyorum ki Seryaver o gün yemekte değildi. Adam başına bir tabla!.. Ben bunun garabetinde tevakkuf et miyerek ortada tablalan bekliyen fakat kendileri mevcud olmıyan kâtib beyleri düşündüm. îğilerek yavaş sesle Lutfi Simaviye: Lâkin düşünülecek işlerin en mühimmi kâtib beylerdir. Belki yarın, hatta belki bugün sarayda yazı yazmak icab edecektir. Her işten evvel bunu temin etmeli. O, derhal çare buldu: Sadarete müracaat edelim, dedi; Bize şimdilik iki kişi göndersinler. Sonra kararlaşacak işlere nezaret ve onlan takib için bir saray müdürü de lâzım... Buna da ben çare buldum: Hazinei Hassadan birini istiyelim; dedim, ve Hünkânn ufaktefek masarifini tesviye için bir de Cebihumayun kâtibi; diye ilâve ettim. Bu suretle Babıaliden Sadaret Mektubî kaleminde bir masa âmiri olan Methi PEYAM1 SAFA Fransız millî müdafaa bütçesi kabul edildi Çankofun seyahati etrafmda tefsirler [Baştarafı 1 inci sahifede] Kralm bu hareketi demokrasiye doğru atılmış bir adım telâkki edilebilirse de Avrupada son ayların hâdiseleri bu gibi hareketlerin modası geçtiğine delil addetmek caizdir. Bu itibarla Çan kofun seyahati bir takım yeni tahmin lere yol açmış bulunuyor. Son senelerde profesör Çankof, Bul garistanda tamamile Alman modeline mutabık kuvvetli bir millî sosyalist hareketi teşkil etmiş ve kendisi de bu hareketin başına geçmiştir. Çankofun harekâtı bu gibi vakayide mutad ol duğu gibi haricin maddî ve manevî müzaheretine istinad etmektedir.> Bağrı yanık bir Suriyelinin mektubu [Baştarafı 1 inci sahifede] ramparça etmişlerdir. Beyrutsuz Suriye olur mu? Trablusşamsız Suriye olur mu? Suriyeyi denize bağlıyan bu hayat verici güzel parçalarından ayırarak çöl, kıraç ve dağdan ibaret küçük bir iç saha haline soktuktan sonra bize gelecekte tahakkuk edecek bir istiklâl bahşolunuyor, ve denize çıkmak ihtiyacımız mevzuu bahsolunca ise bize Iskenderun gösterilmiş bulunuyor. Farzımuhal olarak orasını Türkler Suriyeye bahş ve ihsan etseler Suriyeye nisbetle Iskenderunun tabiî liman olmaktan nekadar uzak bukmduğu meydanda değil midir? Hayır, böyle şey olamaz. Biz herhangi bir limanı değil, Suriyenin kendi tabiî ve millî topraklanm, kendi tabiî ve millî limanlannı istiyoruzt Beyrut ve Trablusşam sahillerini Suriyeden nezeden bir kombinezon Suriyeyi daha doğmadan öldürmüş demektir. Işte bizim için asıl mesele buradadır. îskenderun Antakya ve havalisi için yanıp tutuşan aziz Başmuharrir, Göriiyorsun ki hakikatte biz Suriyeliler tantanalı istiklâl lâfı önünde belâlann en büyüğüne uğratılmış vaziyette bulunuyoruz. Rica ederim, hiçbir dahi ve alâkamız olmıyan işlerden dolayı bize kızmayın, ve elinizden gelirse bize acıyın. Çünkü biz bugün hakikaten en acınacak insanlar olduk. İstiklâl ne kelime? Bizim vatanımız bile yok, bizim cennet topraklanmız Arzı Mev'ud halinden bile çıkanlarak bize göre arzı madum haline getirilmek isteniliyor! Türkiyeye bağlı ezelî muhabbet ve ebedî hürmetlerimize inanınız!.. Dünkü, bugünkü ve yannkl kardeşlnia Suriyeli Mohammed Abdüsselâm geldi, ona ben de Yıldız sarayından a çıkta kalan Cebihumayun kâtibi Hakkıyı muvakkat kâtib olarak davet ettim, Hazinei Hassadan da Recai Bey Saray müdürü, Hakkı Bey Cebihumayun kâ tibi olarak gönderildi. Bir gün sonra da, Cemiyet tarafın olacak, Hariciyenin mütemayiz memurlarından Tevhk Bey ikinci Mabeyinci o larak saraya geldi. Bu suretle Mabeyin erkânı tamamlanmağa yaklaşıyordu; fakat bunları yerleştirmek, herkese koca sarayın kalem ve idare teşkilâtına hiç müsaid olmıyan muhtelif aksammda birer çalışacak oda bulmak meselesi kalıyor du. Bundan daha evvel düşünülecek bir iş vardı. Hemen ertesi gün cuma idi, ve Hünkârın ilk selâmlık alayı için tedarikâtta bulunmalıydı. Bu işin hep tecrübe görmemiş odamlanydık. Biz de, Başmabeyinci ile Başkâtib, bu alaym aslî eczasından madudmuşuz. Ben bunda şaşır dım, beni şaşırtacak bir kavi sebeb de vardı: Mutlaka lâzım olan bir ünifor ma!.. Bunu bir dosttan iğreti olarak te darik etmekten baska çare voktu. Paris 28 (A.A.) Saylavlar meclisi finans komisyonu M. Daladiyeri dhv lemiştir. Askerî hizmet müddetini mevzuu bah* seden M. Daladier bu hususta bütün Bakanların müttefik kaldıklarını ve bu müddetin azaltılmasına kat'iyyen razı ola mıyacağını söylemiştir. Bakan 3 senelik hizmetin müessir bir sistem olmıyacağını bildirmiştir. Almanyamn silâhlanma faalıyetini hatırlatan Bakan millî müdafaa için istenilen tahsisatın lüzumunu kaydetmiştir. M. Daladier komisyonun bu hususta tam bir ketumiyet muhafaza etmesini istedikten sonra, Fransa teslihatı Polonya, îngiltere, Sovyetler Birliği, Italya ve Çekoslo vakya gibi Avrupa hükumetlerinin as Mecburî hakemlik usulü kerî vaziyeti hakkında izahat vermiştir. kabul ediliyor mu? Paris 28 (A.A.) îçtimaî ihtilâf M. Daladiyenin beyanatı dinlendikten larda mecburî hakem usulünün tatbik e sonra komisyon bütçenin millî müdafaaya dilmesi projesine bir taraftan patronlar aid faslmı tasdik etmiştir. ımııımıınııılllltlllllllimillllllllllillllllllllllllllllllllllllllUllıııııımtıı M. Çankofun Belgradda beyanatı Ereğli kömürleri Romanya Lehistan münasebatı hükumete geçti Mukavele dün saat 16 da Romanya Hariciye Nazırı Ankarada merasimle Varşova radyosunda imzalandı bir nutuk verdi Ankara 28 (Telefonla) Ereğli Kömür $irketinin satın alınması yolundaki müzakerelerin bittiğini bildirmiştim. Dün, neşrettiğimiz esaslar dahilindeki mukavele bugün saat 16 da şirket murahhaslarile murahhaslarımız tarafından merasimle imzalandı. Bu münasebetle bir çay verildi. Bugünden itibaren Zonguldak havzasınm en mühim kömür serveti, şirketin hususî nakliyat hattı ve diğer tesisatı, Zonguldak limanı, bütün hukuk Ve menafiile hükumete ve dolayısile Eti Banka intikal etmiş olmaktadır. Bunlann bedeli olan üc buçuk müyon lira, on senede ve on taksitte ve kat'iyyen faizsiz olarak ödenecektir. Bu mebaliğ kömürle ödenecektir. Varşova 28 (A.A.) Radyo ile neşredilen bir hitabesinde M. Antenes cu, Polonyada kendisine karşı gösterilen hüsnükabulün müttefik memleket arasınd ki dostluğu ispat ettiğini söylemiş ve ezcümle demiştir ki: « Krakovide, Rumen Polonya ittifakınm büyük banisi Mareşal Pilsudskinin mezarı önünde büyük bir heye canla iğildim. Polonyayı ziyaret, Cumhur Başkanı Bir haftada yakalanan kana hürmetlerimi takdim ve Mareşal çakçılar ve kaçak eşya RydzSmiglyyi tanımış olmaktan son Ankara 28 (A.A.) Geçen bir derece bahtiyanm. Rumen Polonya bağlarını daha fazla kuvvetlendirmiş o hafta içinde gümrük muhafaza örgütü, lan M. Beck ile olan müzakerelerim de biri ölü yetmiş kaçakçı, ! 180 kilo gümbeni aynra memnun etmistır. rük kaçağı, 34 kilo înhisar kaçağı, 859 Türkofis Iskenderiye Dr. Şaht Rodosta kilo 350 gram esrar, 39 gram eroin, 189 ataşeliği Roma 28 (A.A.) Rayşbank müdürü defter sigara kâğıdı, iki silâh ile 32 kaAnkara 28 (Telefonla) Türkofis İs Dr. Şaht, Tahrandan avdet ederek Roçakçı hayvanı ele geçirmiştir. kenderiye ataşeliğine tayin edilen Nem dosa gelmiştir. Kendisi, vali ile vilâyet lizade Sıtkı, memuriyeti başına gitmek erkânı tarafından karşılanmıştır. M. Şaht. bir kaç gün sonra tayyare ile Berüzere tstanbula hareket etmiştir. line dönecektir. Belgrad 27 (Hususî) Tayyare ile buradan geçerek Berline giden eski Bulgar Başvekili M. Çankof, Belgradda gazetecilerin suallerine verdiği ce vablarda şu sözleri söylemiştir: « Daha ziyade hususî tetkikat yap mak için seyahat ediyorum. 1925 tenberi Bulgaristandan dışarı çıkmadım. O zamanki seyahatimde de Belgradda tevakkuf etmiş ve maruf Yugoslav diplomatı Paşiçle görüşmüştüm. Faşizm ve nasyonal sosyalizm, büyük devletlerin rejimleridir. Bence Bulga ristanın bunlardan her hangi birini taklid etmesi doğru değildir. Bulgaristan daki nasyonalist cereyan başka ve ta mamile kendisine has bir şeydir. Bulgaristamn Balkan Paktına gir mesi meselesi için sadece şunu söyliyebilirim ki Bulgaristamn bütün komşu larile akdedilmiş dostluk muahedeleri var ve hepsile iyi geçiniyor. İspanyadaki son hâdiselerle bizdeki 1923 senesi hâdisatı arasında ben hiçbir benzerlik göremiyorum. Zira biz o zaman yalnız Bulgaristanı değil, bütün Balkanları komünizm tehlikesinden kurtardık.» Zaharofun cenaze merasimi ObDnkD Monte Carlo 28 (A.A.) Zaharofun cesedi, bugün tabuta konulacaktır. Madam de Bourbonla kızı ve bazı samimî ahbabları gece cesedi beklemislerdir. Cesed, Seine et Oiseda kâin Ballancourta götürülecektir. Orada Zaharofun bir kaç hafta evvel Monte Carloda ölmüş bulunan zevcesi Düşes de VillafrancePilat tarafından satın alınmış bir şatosu vardır. Monako belediyesine veril miş olan vefat ilmühaberinden anlaşıldığına göre, Zaharof, 2 teşrinievvel 1850 de İstanbulda Fenerde doğmuştur. Monte Carloda Madam de Bourbon dan başka Zaharof ailesinden kimse yoktur. Küçük san'atlar kanunu Ankara 28 (Telefonla) İktısad Vekâletince hazırlanan küçük san'atlar j kanun projesi Başvekâlete verildi. Pro j jede küçük san'atlar kongresinin arzu | ettiği tadilât ta nazari dikkate alın mıştır. Efganistan Hariciye Vekili Ankarada j Ankara 28 (A.A.) Avrupada . yaptığı bir seyahatten dönmekte olan Efganistan Hariciye Veziri Feyz Mahmud han bugün şehrimize gelmiştir. Efgan Hariciye Vezirinin bu ziyareti tamamen hususidir. 36J Halid Ziya UŞAKLIGİL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear