29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 İkincikânun 1936 CUMHURİYET M Ü S A B A K A M I Z Tarihte Türkler için Söylenen büyük sözler Mısır seferlerinin kalknıası büyük zararlar veriyor Bütün eşya navlunları bir misli arttı Vapur buhranından dolayı lskenderiye postalannın kaldınlmasının Yunanistan ve Mısırla alışveriş eden tüccarlarımızı müşkül vaziyette bıraktıklannı yazmıştık. Filhakika, tüccarlanmızm bu halden ilk tahminlerden daha fazla müşkülâta uğradıkları anlaşılmaktadır. Geçenlerde İneboludan Mısıra mühim miktarda elma sevketmek istiyen bir tüccar Romanya vapurları fazla yük almağa müsaid olmadığı için mallarmı bir şileple göndermiştir. Bu şileple 18 günde Portsaide giden elmaların kısmıazamı çürümüş olduğundan geri çevrilmiş ve bu tüccar birkaç bin lira zarara uğramıştır. Diğer taraftan îskendiye postaları kalktıktan sonra evvelce kendi vapurlanmızla tonunu İzmirden lskenderiyeye dört liraya sevkettiğimiz mallann navlunu 7,5 liraya çıkmıştır. Gene bu posta ların ilgasından sonra îzmirden Pireye sevkedilen mevaşiye aid navlunlar bir misli artmıştır. İzmir tüccarları bu sebeble îktısad Vekâletine müracaat ederek buna karşı tedbir alınmasını istemişlerdir. Hükumet bu vaziyet karşısında şehrimizdeki alâkadar makamlan bu iş üzerinde tetkikata memur etmiştir. Öğrendığimize göre, Vapurculuk Şirketi tasfiye edildikten ve bu şirkete aid vapurlar Denizyollan îdaresine geçtikten sonra idarenin büyük vapurlara olan ihtiyacı azalacak, o zaman tskenderiye postaları tekrar kurulacaktır. Bunun için bu hattın işletme hesablan hazırlanmaktadır. Son bir sene içinde bu hattın hiçbir zarar etmemesi tekrar tesisi için bir sebeb olarak ele alınmaktadır. Denizyollan tdaresinin Iskenderiye postalarında gene Izmir ve Ege vapurlannı bırakacağı söylenmektedir. îdarenin daha ekonomık olduğu için bu hatta Vapurculuk Şirketinden alacağı Güneysu ve Aksu vapurlannı çahştırması da ihtimal dahilinde görülmektedir. GüneşDil teorisine göre toponomik tahlil Tut ank amun, amun Um, umun isimlerile arab yarımada sında Aman kasabasının adını ve eski Mısırda mabud demek olan Amunu ha tırlarız. İşte (Karnak mabedınin zafer taşı üzerinden oğlu üçüncü ThoutmeYe hitab eden Amon Tanrıdır. Denis sau rat. Histoire des Relıgions S. 75). Mısırlılar bu ismi daha kuvvetlendirerek önce ank amun biçiminde insan adı ola rak kullandılar. Ankarada oturan Eti Kralının gene oğlunu getirip Mısır Firavunluk tahtına geçirdikleri zaman, bu adı; pek sönük ve çelimsiz bulmuşlardı. Çünkü Ankaralı gene prens çok güzel ve çok parlaktı. Hâkim, kudretli ve ba baç bir Firavun olacağa benziyordu. Günes demek olan amun ona az geliyordu. Ay demek olan ank da kâfi gelmı yecekti. Ayni zamanda sahib, esas vc baba demek olan ut kelimesini ilâve ets> ler gene bir eksiklık kalacaktı. Çok sa hib, çok esas, çok baba demek olan (ut 4 ut) yani utut kelimesini üstün .tutarak gene prense: Utut ank amun biçiminde bir isim yaptılar. Kabri en son olarak açılan meşhur Firavun Tut ank amunun ismi iştc bu suretle yapılmış birçok kelimeli eski Sümer isimlerinden biridir. O devirde kültürlü hayat yaşıyan bütün milletler Sümerceden istifade ediyordu. Ve (Mezopotamyanın Samice konuşan milletleri, Akadlar, Amurular ve Asurileri Süm*r kültürü ile beraber Sümer dinini de al mışlardı. L. Woolley. Vor 5000 jah ren 106.) Sümer yazısı ve dili Mısır sa rayının ve mabedlerinin yazısı ve dili idi. «Bugün biliyoruz ki, Milâddan beş bin yıl önce Sümer Babil ziraatinin esasını ve hububat çeşidlerini tanımayı ve onlatdan ekmek ve bira yapmay Mısıra Sami mühacirler (Sümerliler olacak) gö türdüler. Bu millet Hiyeroğlif yazısmı da başardı. E. Huber dan Trank opfer S. 137. Amun Güneş Tanrı, yalnız Mısırda, yalnız Mezopotamyada değıl, Hindde de yaşıyordu. Ona Vedalar Om diyorlardı. Türkler Oma dedıler. E. Huber Om adının nasıl anıldığını şöyle hikâye eder: «İki ruhanî nait ve ılâhî okur ve koro, okumayı Om ile karşılar, Das Trank opfer S. 1 74.» E. Huber bu Omun Hind Avrupa dillerinde dualarda söylenilen Amen olduğunu ilâve e der. Biz bunu amîn olarak kullanırız k' eski Amundan başka birşey olduğunu kimse iddia edemez. Ve Amun Güneş Tanrıdır. Çünkü Güneş Dil Teorisi bize onu aşağıdaki analiz kaidesile apaçık göstermekte ve ışıldatmaktadır. Dil üzerinde çalışmalar DUşlInceler Yahya Kemalle beraber Sevgili dostum Yahya Kemal, son bir yazısında, eski bir suali yeniden ortaya atıyor: «Edebiyatta ne zaman kendimiz yaratmağa başlıyacağız?» Yahya Kemal, bu sualin Abdülâziz devrinde, Müceddid denen şairdenberi birçok kimseler tarafından sorulduğunu da bihr. « Hatta, diyor: Ondan sonra kaç şair, kaç mütefekkir, kaç nasir, kaç romancı, kaç defa, hem de yalnız kuru iddia ile değil, nümuneler göstererek, eser vererek: Kimi şiirde milletin zevkini, sesıni, duygusunu lısan haline getırerek, kimi, milletin Istanbulda ve taşradaki hayatından en gerçek sayfalar parıldatarak, kimi tarihimizin sayfalarını en doğru vesıkalarla canjandırarak, bu özledığimiz gelecek edebiyatm vücudunu tepşir ettiler...» Lamartinein f ikirleri «Türk yer yüzünün en şerefli insanıdır. Seciyesi pek yücedir. İnsaniyete şeref veren Türkün düşmanı olmak insanlığa düşman olmaktan f arksızdır» «Türk bir ırk ve bir millet olmak haysiyetile yer yüzünün en şerefli insanıdır. Seciyeleri pek necib ve yücedir. Şecaatleri, bo zulmaz bir kudret halindedir. Dinî, Vatani faziletleri her bitaraf ruha hürmet ve hayranlık verir. Necabetleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır. Eyi kanunları, daha münevver hükumetleri ol saydı dünyanın en birinci milleti olmak hakkım kazamrlardu Bü tün sevki tabiileri asilânedir, vecd ile yaşıyan, duygulu bir millettir. Onların yurdu efendiler diyarıdır; kahramanlar, şehidler ülkesidir. Bence insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmam olmak, insanlığın düşmam ol maktan farksızdır. Böyle bir le • keden Allah beni korusun!» 21 (O (2) (3) Amun = ağ f am + un (1) ağ = ana kök olarak kuvvet, kudret ve ışıktır. (2) am = ektir. Kökün anlamı nı kendinde gösteren süje veya objenin ifadesidir. Ağ + am = ağam = am = kuvvetin, kudretin, ışığın kendisinde toplan dığı, tecelli ettiği şey veya kimse demek olur. Büyük Franstz şairi Lamartine manlı Tarihini de bu inziva senelerinde kaleme alıp bastırdı. Fakat bu eserler ona yeni bir şöhret getirmedıği gibi servetçe olan sarsıntılı vaziyetini de düzeltmek imkânını vermedi, hatta unutulur gibi oldu, Napolyon idaresi, o idareye sempati taşımıyan şairi vatandaşlanna unutturacak kadar kuvvetli görünüyordu. Lamartin, romantizmin en büyük şeflerinden biri olamak hakkım muhafaza ettiği halde 1869 da öldü. Hayata gözlerini kaparken yetmiş dokuz yaşuıdaydı ve ömrünün son on sekiz senesini yan unutulmus bir biçimde gecirmişti. O, gerçekten büyük bir şairdi. Çok selis ve o nisbette beliğ oln surleri, yürekleri heyecana düşürür, ruhlara nüfuz eder. Bu tesirli belâgatinden dolayı onun Harmonies poetique et religieusesü ölmez eserlerden sayılmaktadır. Kendini Fransa Akademisine sokan da bu kitabdır. Lamartinin Osmanlı Tarihi, üslub itibarile nefistir. Tarih bakımından yüksek bir degeri yoktur. Çünkü Hammere bakarak yazılmıştır. Fakat jirondenler tarihinin ilmî kıymeti vardır ve bu kıymet o eserin Fransada yaptığı büyük tesirle de «abft olmustur. Lamartine Lamartine kimdir? Aşkm bahtiyar bir şair, siyasetin ise bedbaht bir adam olarak yaşattığı şahsiyet. Lamartin budur. Onu gencliğinde durmadan seven ve durmadan sevilen mes'ud bir insan olarak görüyoruz. Güzel bir yüz \e o yüzden daha güzel bir yürek sahıbiydi. Aşk perisi bu sebeble onu maceradan maceraya sürükledi ve Lamartin, bir ask şairi oldu. Sonra şöhretin getirdıği dağdağalı bir hayat başladı. Şair Lamartin artık siyasetlc uğraşıyordu, bu yıl Napolideki elçilik konağında küçük bir memur, öbıir yıl Londrada baskâtıb, daha sonra Toskanada maslahatgüzar ve nihayet Atinada elçidir. Luı Flıpin Fransa tahtına gelme5İ, onu işsiz bırakıyor ve şair diplomat seyahate çıkiyor. Bu gezişten edebiyat itibarile kazancı büyüktür. Lâkin hayat bakımından ziyana uğramıştır. Çünkü parasız kalmıştır. Onun bu acıklı durumunu vatandaslanndan önce sezen Türklerdir. Kendısine hem saygı gösteriyorlar, hem Izmirde bir çiftlık veriyorlar. Fakat Paris onu çekiyor. Zaten kızı da ölmüştür, Öz yurdunda matemini avutmak istiyor ve Parise dönüyor. Yelkenli araba KÜLTÜR İSLERÎ Maarifi alâkadar eden döviz kararları Döviz kararnamesinde mektebleri ve muallimleri alâkadar eden kısım Kültür müdürlüğüne bildirilmiştir. Buna naza ran tetebbü için dış memleketlere gidecek olanlara verilecek masraf tahsil için ayni memleketlerde bulunanlara verilen miktan geçmiyecektir. Sıhhî maksadla yapılacak seyahatlere döviz müsaadesi verilebilmesi tam teşekküllü bir sıhhıye heyeti raporunun kambiyo dairesine ibrazile mümkündür. Ecnebi mütehassıs lann harice çıkarabileceği para maaş veya ücretlerden her türlü vergi ve tevkifat çıkarıldıktan sonra elde kalan miktann azamî beşte birini geçmez. Türkiyede kendi hesablanna çalışan ecnebilerin hariçte iaşelerile mükellef bulunduklan ailelerine gönderecekleri pa ranın azamî haddi ayda 50 liradan ibarettir. (3) un = ektir, anlamm süje veya obje ile olan bitişikliğini ve en yakın sahada bir ilgisini gösterir. Şu halde Amun: Kuvvetin, kudretin ve aşığın özünde ve muhitinde görünJüğü bir obje demek olur ki ilk Türk bu yüksek vasfı ilk defa olarak güneşte gör Bizim edebiyatımıza garb taklidi yerimüş ve ona yani güneşe öyle de hitab ne, garb tefekkürünü sokmak için ençok etmişti. uğraşan dostuma göre, 1870 ten sonra, edebiyatta, şarktan çıkmak zarureti varFrikyalılar; Amas diye bir Tanrıya taparlardı. Galiba Amazonların adı da dı: «... Çıktık, bu çıkış çok iyi oldu. bu Güneş Tanrı ile ilgilidir. Bunda şüp Avrupa kültürünün mektebine girdik, ohe etmemek lâzımdır. Onlar o adı taşı rada okumağa koyulduk, yetmiş senedenyan bir Türk kabilesi idıler, ilk yerleş beri de okuyoruz; yazık ki mektebden tikleri ve merkez ittihaz ettikleri yere de henüz çıkmadık; hâlâ bocalıyoruz....» Nasıl, garb âlemi içinde, bir Rus roAmasya dediler. Amazonlar tarihin manasız efsanesini anlatmağa çalıştığı yal manı olmuşsa, ne 'zaman öyle bir Türk nız kadınlardan mürekkeb bir kabile de romanı görecegSr? Bu suali; dostumla ğildi. Onlar erkeğile kadınile gayet ct beraber, onun kaygı ve dıleğine gönülden sur bir Türk kabilesi idi. İzmire ve baş bağlı olarak, resım için, mımarhk için, ka yerlere yapmış olduklan rivayet olu musiki için de tekrar edebiliriz. nan hücumlar bu Türk kabilesinin yalFakat acaba, yukanda bahsi geçen, nız kadınlan tarafından yapılmış değil tepşirciler neden muvaffak olamadılar? dir. Onlar kadın ve erkek hücuma kal Neden bir çığır kuvveti olamadılar? karlar, fakat kadınlar daima ön safı tuSon bir Japon edebiyat tarihinde okutarlardı. Bugün dahi yurd ve istkilâl da duğumuza göre, daha 1852 de ve Invasmda Türk kadınının ayni saffı tut giliz Amerikan toplannm zoru altında, madığını ve ayni şeyı yapmadığını söyîi garb yabancılarile temasa gelen bin sonyecek bir kimse bulunamaz. bahar memleketınin çocuklan, bütün terŞarkî yurdan topraklarının, cenubu cümeleri yaptıktan, mektebi kurduktan ve şarkisinde oturan Moaplılar kamer tan bitirdikten sonra, taklid devrini aşarak rıya Kamos adıle taparlardı. O, onlar yaratma devrine geçmişlerdir. ca baş tann idi. Ve kendi soy adlaıını Fakat ben sevgili dostuma başka birşey (Beni ammon) olarak kabul eden cenub sormak istiyorum: Mektebden çıkmağı komşuları Ammonlular ise bu soy adla bırakınız, mektebde Ruslar ve Japonlar rını eski Arabların, batmak çağındaki ay gibi okuduğumuz, okumakta olduğumuz (hilâl) demek olan Amm ismine kadar doğru mudur? Garbcilık değil, fakat çıkarırlardı. E. Huber S. 143. garblılik, henüz, belki bütün mesleklerde, Şimdi gerek güneş, gerek ay demek yabancı dil bılenlere mahsus bir imtiyaz olan bu kelimelerin hepsini altalta gelmek değil midir? Yüksek kabiliyetler ise yüzşartile ve Güneş Dil teorisine uydura ler degil, ancak bınler, on binlrr içindfn rak analiz edelim: yetişebılır. Hangi Türk, türkçede Grek(1) (2) (3) leri, Lâtinleri, Fransız, îngiliz veya Alas Amas = ağ f am + man şair ve romancılannı, san'at mekteon Amazon = ağ \ am \ az f" bi tenkidlerini, hatta basit metod ve tekKamos = ak am f os f nik bahislerini okuyup öğrenebilir? Amm = ağ + ağ + am Hasan Reşid TANKUT (Arkası yann) Oraya nefis bir seyahatname, ve birçok şiirlerle dönen Lamartin, yeniden şöhret alıyor, en çok anılan bir ad oluyor. Bu şöhret kendini gene siyaset âlemine siirüklüyor, meb'us seçilıyor, millet kürsüsünden beliğ hitabelerile vatandaşlannı bir kat daha meshur ediyor. Bir taraftan da, L'histoire des girondinsi hazırhyor. (1847) de basılan bu siyasî tarih, 1846 ihtilâlini hazırhyan kıvılcımlardan biri oldu ve Lamartin «dimağ» vazifesi görmek üzere muvakkat hükumet heyeti arasına girdi. O ihtilâlin büyük sarsıntılar yapmamasında ve hele Avrupa büyük devletlerinin kuşkuya düşüp te Fransaya karşı düşman durumu almamasında Lamartinin büyük tesiri vardır. Çünkü vatandaşları gibi bütün Avrupa da onun karıştırıcı bir ruh tasımadığı kanaatini besliyordu. Lamartin siyasî birçok mühim roller oynadıktan ve yüksek mevkiler işgal ettikten sonra Üçüncü Napolyonun impaîngiliz kadınlarından biri hem ellc, ratorluğunu ilân etmesi üzerine o hayatı hem de yelkenle hareket eder küçük bir bıraktı, edebiyata döndü. Birçok şiir ve araba icad etmiştir. Brighton şehri sohikâye kitabları yazdı, sekiz cildlik Os kaklarında bu vaziyette dolaşmaktadır. Inegöl Maliye tahsildarları bir örnek elbise giyiyor Hatta henüz dilimizin haline bakınız: Istılahlarımız var mıdır? Hatta, birçok esas davalarda, karar verebılmiş miyizdir? Maksim Gorkinin hiçbir yabancı dil bilmiyerek, garb edebiyatı hakkında mükemmel tenkıdler yapmış olduğunu söyler, durunuz. Mükemmel değil, garb edebiyatı dahi değil, şu bizim şarktan çık tıktan sonraki edebiyat cereyanlarımız hakkında garbli kafasile, bir tenkid yapılmış mıdır? Bizim yetiştiğimiz liselerin, en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün sivil mektebler gibi, fen bilgileri kısmı garbli, öbür tarafı şarklı idi. Tefekkür medresenin zulmünden hiçbir zaman kurtulma mıştır: Arabca ve farsça okuyor ve yalnız divan edebiyatı ile, üstünkörü teceddüd edebiyatı öğreniyorduk: Bu teceddüd edebiyatmın, şekillerden sıynldıktan sonra, ruhça nekadar garbli olduğunu ise hepimizden iyi Yahya Kemal bilir. Gebzede Ticaret ve Sanayi Odası şubesi açıldı Gebze (Hususî) Bağcılık, ziraat ve bilhassa tütüncülükle uğraşan çok çalışkan ilçemiz halkınm vaki olan te şebbüsü alâkadar makamlarca kabul edılerek burada bir Ticaret ve Sanayi Odası açılmıştır. Müttehid çalışmanm büyük faydala rını her zaman takdir eden halkımız bu teşekküle candan kaydedilmektedir ler. decek olan bu eşyanın cinsi kadar muhtelıf, endişeli gözleri iş hırsile veya kolleksiyonculara mahsus o esrarengiz humma ile pırıldıyan her ırktan, her içtimaî sınıftan insanlar, mezad masasının etrafına birikmiş.Kürk paltolu, melon şapkalan tertemiz süpürülmüş kalantor tüccarlar, dükkânlarını ucuz ucuz doldurmağa çalışan küçük antikacılar ve kirloz hırdavatçı larla yanyana oturuyor; şurada burada birkaç mütevassıt ve yardakçı, kendi aralannda fısıldaşıyorlar; müzayedeyi ha raretlendirmeğe memur birkaç kişi, bu harb meydanının ezelî sırtlanları, meza da konulan bir eşyayı, işişten geçmeden kurtarmağa çalışıyorlar, yahud, bir ko!leksiyoncunun bir mala alıcı çıktığmı gördüler miydi, biribirlerine göz kırparak fıat artırmağa başlıyorlar. Ellerinde saplı gözlükler taşıyan, parşömen yüzlü kitab meraklıları sinsi sinsi dolaşıyorlar; önceden hizmetçılerini gönderip ön sırada yer ayırttıran kadınlar, mücevherler içinde, rengârenk cennet kuşlan gibi, cıvıldaşarak geliyorlar; bir İnegöl (Özel) İlçemiz halkı hükumete aid olan bilumum vergilerini vaktü zamanında ve tam olarak vermektedir. Bu yüzden de hususî muhasebelerden maaşlarını alan muallimlerimiz muntazaman maaşlarım zamanında almaktadır. Maliye tahsildarları ikî senedenberi bir örnek elbise giyerek tahsilât yapmaktadır. Gönderdiğim resim ilçemiz Maliye tahsildarlarını bir arada, bir örnek elbiselerile göstermektedir. köşede, asıl ehli \ukuf, asıl kolleksiyoncular, balıkçıl kuşlan gibi dizilmişler, temkinli bakışlarla bakarak, hareketsiz duruyorlar. Buraya menfaat, merak veya san'at aşkile gelen bütün bu kalaba lığın arkasında, bir dam altına sığınmak kaygusile sokulmuş zavalhlar ve müzayedenin hararetinden zevk alan, onun cazibesine kapılan işsiz güçsüz güruhu binkmis. Orada hiçbir zaman tesadüf et mediğim, bu gibi yerlerde bulunablleceğini hiçbir zaman aklımdan geçirmediğim yegâne mahluk yankesici idi. Fakat şımdı, dostumun o şaşmıyan sevkıtabiisi ile buraya sokulduğunu görünce, boyla bir yerin, onun meharetinı göstermesine en elverisli, ideal bir faaliyet sahası olobi leceğini derhal kestirdim. Bütün lüzıralu unsurlar orada bir araya toplanmış bulunuyordu: Güç tahammül edilebileti korkunç bir kalabalık, elzem olan dai gınlığı lemin edecek meraklı ve çekici bir manzara, müzayedenm tevlıd edeceği hararet, ihalenin yapıldığı an; bir müzayede salonile bir yarış mahallınln, bu modern asırda, peşin para ile mua mele görülen yegâne iki yer olduğunu da bunlara ilâve edersek, her ceketin iç cebinde şişkin bir cüzdan bulunduğunu kolayca tahmin etmek işten bile sayılmaz. Tecrübeli, bilgili bir el, başka hiçbir yerde değil, ancak burada en mükemmel fırsatlan ele geçirebilir. Ve bu sabahki tecrübenin, dostum için bir ekzersizd^n ibaret olduğunu, onun, tam şanına İâyık bir vurgun vurmağa hazırlandığını şimdi anlıyordum. Bununla beraber, o, birinci kata çı kan merdiveni püsür püsür tırmanırken, paltosunun kolundan çekmek ve: «Be mübarek adam! Demek istiyordum, şu yazıları, şu üç lisanla yazılmış levhaları görmüyor musun? Bak ne diyor: (Yankesicilerden sakımnız!) Ne sersem şey sin sen? Burada, senin gibi insanlardan herkes sakınıyor. Kalabalığın arasında mutlaka polisler de gizlenmiştir. Hem, sen beni dinle. Bugün bu işi becersmiye ceksin ! Fakat o, buranın her haline vâkıf er Biz, yalnız bu değil, bütün meselelerin halli için iki çare üstünde ısrar ediyoruz: Mükemmel liseler ve mükemmel tercümekülliyatlar! ATAY bab bir adam gibi, merdivenleri fütursuz ve sakin adımlarla tırmanıyor, duvardaki levhalara lâkayd bakışlarla bakıyor du. Bu levhalann vücudünden zaten haberi olduğu halinden belliydi. Birinci kata çıkışı, gene işinin erbabı olduğunu gösteriyordu. Aşağı kat salonlarında, kabasaba eşya, sandıklar, do lablar, mobilyalar satılır ve bunlann alıcıları, paralannı, eski usul üzere belki hâlâ kemerlerine istif eden koltukçu esnafıdır. Bunlara yaklaşmak hem fayda vermez, hem tehlikelidir. Halbuki, birinci kattaki salonlarda, kıymetli eşya', mücevherat, tablolar, kitablar, el yazıları ve ziynet eşyası mezad edilir. En şişkin ceblerin orada bulunduğu, en büyük vurgunun orada vurulabileceği şüphesizdir. Dostumun peşinden yetişmekte güçlük çekiyordum. Çünkü, cümle kapısmdan başhyarak her salona, ayrı ayrı dahp çıkıyor, galiba, bu salonların her birinde teşhir edilen mallann kendisi için ifade ettiği kıymeti ölçüyordu. BİR SAN'ATIN İÇYÜZÜ Yazan : Stefan Zweig Karyolalar ve salibler, şapkalar ve halılar, duvar saatleri ve liğenler, Houdonun heykellerile madenî sahanlar, Iran minyatürleri ve gümüş yaldızlı sigara taba kalan, Paul Valerynin ilk neşriyatile yanyana konulmuş eski velospidler, gotik Meryem tasvirleri yanında gramofonlar, Van Dyckin tablolarile burun buruna kirli paslı kötü resimler, kırık dökük mutfak sobalarınm dibinde Bethovenin so natlan, en lüzumlu eşya ile en değersiz eşya, en çirkin zevkin mahsulile en ince artist zevkinin nümunesi, irili ufaklı, hakikî sahte, eski ve yeni bütün bu öteberi para haline gelecek. İnsan ellerinin ve insan dimağlannın yarattığı bütün bu şeyler, en yükseğin den en saçmasına kadar, bu muazzam şehrin servetlerini vahşi bir kayıdsızlıkla yuttuktan sonra tekrar çıkanp atan bu imbiğin içine boşalıyor. İçinde yaşadığımız maddilik dünyasının karmakanşık tenevvüünü, insan, her yerden ziyade, bütün kıymetli şeylerin hiç acımadan sayılıp paraya çevrildıği bu antröpoda, beşerin boş şeyleri ve zaruretlerile dolu bu muazzam panayırda, bu şayanı hayret binada hissediyor. Fakir, orada herşey satabiliyor, zen gin orada herşey alabiliyor. San'at tari hi, antikacılık, kitabcılık, posta pulu eksperliği, meskukât ve bilhassa ruhiyat hakkındaki bilgilerinizi artırmak için yalnız, bakmak ve dinlemek kâfi. Yorgunluklarını kısacık bir müddet dinlendırdikten sonra, yabancı ellere geçip uzaklara gi 12 (Arkan var)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear