14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 21 tkincikânıın 1936 Ahk Abdül Halid Ziya Uşaklıgil 1 Büyük Harb yıllan memleketin üze rinden türlü musibetlerle, meşakkatlerle zaruretlerle dolu sağnaklarını geçirmiş ölümün kara bulutları ufuklara yığıla yığıla etrafı simsiyah bir matem havasile doldurmuştu; bunu takib eden mütareke ayları ise ciğerleri daha ziyade zehirliyen bir hava getirmişti; nefes almak; yaşa mak duygusunun içinde biraz serinlemek için açık kırlara çıkmak, herşeyi unutturacak geniş ufuklara doğru, bağn çıplak uzun uzun yüriimek bir ilâc mesabesinde idi. Hemen hergün gibi, o gün de evimden çıktım; köyümün işgal askerlerinden boş kalabilen bir köşesine doğru yürüdüm; arkamda köşklerin tektük değirmenleri caminin minaresi, sağımda fener yavaş yavaş, sanki alçalarak yere batıyor gibiydi; buna mukabil önümde Yeşilköyle Bakırköy arasmda durgun mavi sulann seren koy bana yaklaşmış, davet eden parlaklığile gülümsüyor görünüyordu. Birden, yolumun ilerisinde, vaktile köyde müdafaa tertibatı alınırken Türk neferlerinin acele yaptıkları taş kümelerinden bir geçidin kenannda bir kadmla bir erkeğin gölgelerini gördüm. llkönce ne yaptıklarını anlıyamadım, sonra dikkat ederek farkına vardım: Geçidin biraz ötesinde, dört köşe bir duvar örüyorlardı. Bu, kırlardan toplanmış iriliufakh taşlarla, kuru bir duvar olacaktı. Ilk taslağmdan anlaşıldığına nazaran küçük bir kulübe kurmağa başlamışlardı. Köyde böyle yersiz yurdsuz biçarelerin şurada burada kulübeleri olurdu; bunlar bir mevsim, nihayet iki kış, rüzgârlara, yağmurlara göğüs gerdikten sonra, bu lundukları yerde çökerler, belki kendilerinden evvel mukavemetleri tükenen misafirlerini de ortadan alıp götüren bir kaza darbesile çomurlara gömülürlerdi. Işte kimbilir nerelerde düşe kalka, yuvarlana yuvarlana, dizkapaklan üstüne çöktükçe kanlarile yollannı sulaya sulaya, buraya kadar gelip sığınacak bir yer kurmağa çalışan bu kadmla erkek şu boş kırda böyle bir kulübe yapmaga çalışıyorlardı. Yaklaşmca onları daha vuzuhla gördüm. Kadının arkasmda siyah, soluk, sırtında ve dirseklerinde büyük yamalarla bir çarşaf, başında saçlarını sımsıkı kapadıktan sonra boynundan ensesine dolanan bir örtü vardı. Ayaklan çıplaktı, belliydi ki ziyan olmasın diye çıkardığı ayakkapları biraz berîde bir taş yığınmın üstüne bırakılmıştı. Kırkla elli yaş arasmda vardı, hayatta çok yorulmuş olanlara mahsus bir yaş bellisizliğile daha ziyade ellisine varmış ve ihtiyarlamış görünüyordu. Erkek ancak yirmi beşinde olmalıydı. llkönce onu lâyıkile göremedim. Ben ge çerken kadın başını çevirdi, ben de durdum, ona baktım. Aramızda ses yetişecek kadar bir mesafe kalmıştı; bilemem nasıl bir ihtiyacla, belki bu hayat düşkünleri için bir cesaret medan olur diye: Kolay gelsin!.. dedim. Kadın elinde irice bir taşı yerleştirdikten sonra: Eyvallah, efendi!. dedi; ve daha ziyade söylemek lüzumunu duymıyarak iğildi, bir taş daha aldı. Öyle zannettim ki bana verdigi cevabın aşağısmı kendisi, mırıldanarak, tamamlıyor; onun söyliyeceklerini ben hayalimde terceme ettim: Kolay!.. Bu kötü dünyanm nesi kolay olmuş ki bu kolay olsun?.. Ben daha ziyade durmağa bir saygisızlık manası vererek aynlmak üzerey dim,, o zaman bir çuvala toplanmış taşlan doldurmakla meşgul olan erkek doğruldu, ve bana baktı. Yalnız bir lâhza... Fakat ben bu kısa zaman içinde onu tam bir vuzuhla gördüm. Evet, yirmi beş yaşlannda bir genc adam. Başı açık, ayaklan çıplak, o da serbest çalışabilmek için mümkün olduğu kadar soyunmuştu. Daha ziyade soyun masma da ihtiyac yoktu, yakasmdan om zuna kadar yırtık, beyaz fakat temiz göm J AÇIK TEŞEKKÜR Zevcemin senelerdenberi çekmekte olduğu ve şimdiye kadar teşhis ve te davisi bulunamıyan safra kesesindeki taş hastalığının teşhis ve bir ameliyatla tedavi ederek zevceme hayat veren Haseki hastanesi hariciye profesörü Bay Ahmed Kemal ve Şinasi ve Başhekim Bay Nazmiye ve muavinlerine ve has taya gösterdikleri ihtimam ve hüsnü muameleden dolavı hastane işyarlarına alenen teşekkür ederim. Küçükpazar, Anadolu ve Kartal otelleri sahibi: Ahmed Adanada Atlıspor kulübünün faaliyeti RADYO akşamki program j leğinin göğsü büsbütün açıktı. Geniş omuzlan, göğsünün ortasında gür kumral kılları, şişkin adaleleri vardı; her manasile gürbüz, dinc, güzel bir Türk delikanhsıydı. Güzel, fakat şehir hayatmda, evlerin kapalı havasında, incelmiş, süzülmüş bir güzellik değil.. Dolgun ve çatık, siyahtan ziyade kumrala yakın kaşları, gene öyle ince bir bıyığı, az sararmış etHemşirem Bayan Fatmanm mide ralice dudaklan vardı; ben bu Türk deli hatsızlığını teşhis ve pek kısa bir za kanlısının örneklerine Aydında, Ödemi manda hastanede tedavisile tamamen şin ve Tirenin köylerinde tesadüf eder ifakatine sebeb olan Gülhane kimya dim; sanki onlardan birini burada görü muallimi Bay Bürhaneddin, asistan yordum. Eğer genc adam bana biraz da Bay Sami ve arkadaşlarının gösterdikha fazla bakmış olsaydı belki sorup so leri hazakat ve insaniyetlerinden dola ruşturmağa fırsat bulacaktım. Fakat bak 1 yı gerek kendim, gerekse hemşirem namına açıkça teşekkür etmeği bir borc masile gözlerini çevirmesi bir oldu. Yalnız bildiğimden gazetenizle neşrini diler, birşeye dıkkat etmiş oldum, onun bakışınsonsuz saygılanmı sunanm. da bir hususiyet, her bakiştan başka bir îzmir Posta tefrik memuru ifade vardı. Sağ kaşı biraz alnına doğru Salih Avdan kalkık, ve, sağ gözü ötekine nisbetle biFransız Tiyatrosu raz daha açık ve durgun gibiydi. Sank bir yarım başağrısile kaşı ve gözü çekık Halk opereti duruyor.denebilirdi, bununla beraber koBu akşam saat yu ve iri gözlerinin tatlı olmasına rağmen 20,30 da herşeye dargın denebilen bakışmda bir güzellik vardı ki derhal bütün çehresini parlatıyordu. TEŞEKKÜR Yürüdüm. Belki on gün oradan bir daha geçmedim, tekrar geçişimde gördüm ki kulübe bitmişti; tenekelerle, kırlarda yıkılarak unutulmuş eski bulübelerden toplanma saçlarla, belki de köyde şunun bunun verdigi eski tahtalarla bu kulübe içinde bannılabilecek bir şekil almıştı; hatta üstü tenekelerle örtülmüş, rüzgârdan uçmasın diye üzerlerine taşlar konulmuş; kulübeye bir kapı ile pencere bile uydurulmuştu. Kendi kendime: O h ! ne iyi!.. dedim, nihayet bannacak bir yer buldular. Fakat burada, kırlann bu uzak bucağında ne yaparlar, bir ana oğul oldukları anlaşılan bu biçareler ne yerler, ne ile geçinirler. Bu merakımı bir tesadüf halletti. Bir gün bahçemin kapısında etrafa bakınır ken onlan, bu ana oğlu, yanlannda köyün bekçilerinden birile, öteki caddeden geçiyorlar gördüm. T a sokağın köşesinde bekçi onlara bir yer gösterdi, ve birşeyler anlattı, ve ayrılarak döndü. O zaman ona seslendim ve yanıma gelince sordum: Durmuş Ağa! Bunlar kim? Galiba ana oğul. Köyün yabancısı değiller mi?.. Bekçi gülümsedi: Alık Abdülle anası... Bu ismi tekrar ettirerek iyice anladığımdan emin olmak istedim. Abdül?.. Birçok emsali gibi Abdullahtan yahud buna benzer bir isimden kısaltılmış olacak. Fakat niçin alık?.. Bunu bekçiden sarahaten sordum. O bana yalnız başını göstererek cevab verdi: Nereden geliyorlar, acaba? diye gene sordum. Hep Izmirimin yakınlanndandır diye meraktaydım. O, yalnız bu ınıf halkta görülen bir hikmet duygusile: Kimbilir nerelerden? Allahın gazabı yetişecek yer mi bulamaz? Bunlan da kimbilir nereden koparıp işte bu köyün çamurlanna atıvermiş.. Onun bu cevabı saf yüreğinin içinde Alahın, mahiyeti, sebebi anlaşdamıyan gazablarına karşı bir isyan ifade eder gibiydi. Kendi kendime: Öyle ya, dedim; bunu anlamanın ne lüzumu var? Vukuatm çağlıyanı arasında topraklarından kopmuş iki kök, ana ve oğlu, biribirine sarmaşdolaş olarak, dalgaların arasında o kenardan bu kenara, o taştan şu taşa arpa çarpa nihyet gelip şuracıkta tutunmuşlar; daha doğrusu mümkün olursa tutunacaklar, sonra gene bir dalga gelip mlan yerlerinden kopararak alıp götüreek, sürükliye sürükliye, oradan oraya başlannı vura vura, kimbilir, nerelere atacak. Hep anlaşılmaz gazablann, görünmez kazaların çengellerine takılan bu zavallılann izini kendileri de bilmez ki sana öylesinler... Ne yaparlar, diye gene sordum; gittiler. Pancuru kaldırdılar. kız fısıldadı: D EN İZ HAVASI Büyük operet Yazan: Yusuf Süruri Müzik. Karlo Kapoçelli. Telefon : 41819 Gişe gründüz açıktır Fiatlar 35 50 60 75 100, loca 300400 Üsküdar Hâle sineması Kiralık Gönül Her gece paydosta sinema önünden Doğancılar, Nuhkuyusu, Bağlarbaşı Kısıklıya hususî tramvay vardır. n'eyle geçinirler? Köyde iş mi yok? diye cevab verdi. lş görecek adam kalmadı ki.. Anası çamaşır yıkar, oğlan evlerin suyunu çeker, böyle olup gidiyorlar. Onlan şimdi gene bir eve götürdüm... Mesele halledilmiş oldu. Harb ve mütareke herşeyi bozup çığrrmdan çıkardığı gibi evlerin teşjcilâhnı da tamamile bozmuştu. Ne uşak, ne bahçivan, ne işçi vardı; herkes askerdi; hele bozulan değirmenler kınk kanadlarile havalardan bir türlü gelmiyen imdad bekliyerek yaralı birer iri, efsanelerde tahayyül edilen leylekler halecanile çırpmıyorlardı. Gajibdir, bu ana oğul zihmini işgal ediyordu. Sonra ona takılan lâkabin sebebini anlamak istiyordum. Bunu kendi kendime sorarken onun alnına doğru çekik kaşı, sol gözünden daha iri ve açık duran sağ gözü, ve bu hususiyetin bütün çehresine verdigi ifade kâfi bir izah oluyordu. Alık!.. Bu tabiri gene kr^'de halkın icad fikri bulmuştu, bu genc adamda farkolunan tabiat haricindeki hale gene onun dilinden bir kelime gelmişti. Bu, ideal, ahmak, deli, kaçık manasına gelen bir kelime olmamak lâzımdr, bunların belki civannda fakat bunlardan başka bir mana kasdedılmek istenmişti; ve bu maksadla alık kelimesi bulunmuş olacaktı. Meczub demek istemişlerdi, ve halkın meczublara karşı bir nevi hürmete benziyen duygusile bu ismi verirken buna hiç bir istihkar ve tezyif manası koymuş olmamalılardı. Bilâkis bekçinin bu ana oğla köy evleri için delâleti de gösteriyordu ki bu alık lâkabı genc adamın ve onunla beraber anasının etrafında bir merhamet halkası çevirmişti. Bugünden sonra onlara dair bütün işitiklerim ve gördüklerim ispat etti ki şu tahminimde hiç aldanmamışım. Onlar köyün içinde irili ufaklı herkes tarafın dan, hatta bu kabilden ahvalde zalim olan çocuklardan bile takayyüd edilecek, adeta sevil'ı>ek kornnacak zavallılardır. r ÎSTANBUL: 18 hafif musiki 19 haberler 19.15 triyo, keman, viyolonsel, piyano, Stüdyo san'atkârlarımız tarafından 19.45 nefesli sazlar (oda musikisi eserleri) 20,30 stüdyo caz tango ve orkestra grupları 21.35 son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansmm gazetelere mahsus havadis servisi ve Atlıspor kulübü azaları bir gezide rilecektir. VÎYANA: Adana (Özel) Şehrimizde az bir vil ve askeri büyüklerimizin çok de 18,05 büyükler ve küçükler için • müddet önce temeli atılan Atlıspor ku ğerli teşviklerine mazhar olmuşlardır. 18.35 konser 19,05 konuşma, fransızca lübü, aza sayısını günden güne artır Atlısporun aza sayısı şimdiden elliye ders. konusma. haberler, hava raporu makta ve teşkilâtını kuvvetlendirmek yakmdır. Kulübün hususî tavlasında, ve saire 20,15 ulusal yayın 21.05 tedir. azanm atları fenni bir bakımla ba (Prag Viyana) iki memleket musi rınmaktadır. At nesline hususî ve değerli bir tip kisinden parçalar 22,05 piyes 22.35 temin eden Çukurovada bu yolda gi Atlıspor uzun bir kır gezintisi ter haftanın bölemi 23,05 haberler 23,15 rişilecek hertürlü teşebbüs şüphesiz ki tib etmiş ve bu gezintiye, Valimiz de konser 24 kitablara dair 24,25 ko dahil bulunduğu halde, birçok davetliçok yerinde ve çok verimlidir. nuşma 24,40 cazband takımı. ler iştirak etmiştir. Gezinti çok neşel BERLÎN: Atlı spor ihtiyacını Adanada ilk defa ve canlı olmuştur. Öğle yemeğini Çu 17.05 musiki 17,35 gencliğin zamanıdikkati çeken, çiftçilıkle uğraşan mü kurovanın şirin bir köyünde, yiyen at 18.05 şarkılar 18.35 edebî yayın 19.05 nevver genclerimiz olmuşlar ve teşeb lılar, akşam geç vakit şehre dönmüş Münihten 20.50 günün akisleri 21.05 büslerinin ük adımlarından itibaren si lerdir. haberler 21.10 Alman Yunan akşa mı 22.25 eğlenceli konser 23,05 ha berler 23.35 Hamburgdan. BUDAPEŞTE: 17,15 kadmların zamanı 18.05 gra mofon 18.35 konferans 19,05 gramo Fokone ve Mauı fon 20 konferans 20.35 opera bina Sineması önümüzdeki perşemsmdan naklen «Don Juan» operası Haydar Rifat be akşamından itibaren pek 23 çingene orkestrası 24.05 almanca alâkabahş bir program Dürkhaym nazariyelerinin ozü konferans 24.25 cazband takımı 1,10 takdim edecektir 40 kuruş haberler. 1 OSWALD CARTOONS BÜKREŞ: serisinden 1 nci canlı resim filmi 18.20 gramofon 19.05 konferans Ölüm 19.20 gramofon . 20.05 haberler 20 20 tnhisarlar matbaa ve kutu fabrikası Rumen musikisi 20.55 şan konseri müdürü ve (Takvimi Ragıb) sahibi 21.15 konferans 21.35 senfonik kon B. Mahmud Ragıb Uluğun eşi Bayan ser 22,35 haberler 22.50 senfonik Feheda Uluğ, uzun zamandanberi çekkonserin devamı 23,50 almanca ve mekte olduğu hastalıktan kurtulamıya3 kısıtnlık film fransızca haberler. rak dün akşam ölmüştür. Cenazesi buBu filmde, en cesur operatorlcr PARÎS (Radio Paris"): gün Nişantaşmda (Yıldız) apartıma en ibüdhi? tahneleri ve bütün tnü19.35 senfonik konser ve şan 20.05 nından kaldınlarak öğleyin Teşvikiye him hadisel eri kaydetmişlerdir konferans 20.35 senfonik konser 21.35 camisinde namazı kılmdıktan sonra 3 Arzuyu umumî üzerine konferans 22.35 haberler 22,50 Montmetfeni mahsusuna gömülecektir. martre revüsü 24,50 dans musikisi 1.20 hafif musiki. , ROMA: 17,25 Asmaradan nakil 17,40 gramoJu senenin en büyük ve zenjjin film'l on 18.20 konser 19.30 yabancı dillerH A R R Y B A U R v e de vavm 19,55 havadis, haberler ve S1MONE S1MON JEANETTE M.AÇDONALD ayrıca ngilizce konferans 20 25 ingilizce hatarafından GECE BÜLBÜLÜ ve Pnramount berler 20,50 fransızca haberler 20.55 4 Paramount Jurnal dünya haberleri Yunanistan icin vavin 21.10 havad ; s 21.20 haberler 21.40 komedi 23.05 " Yalnız 3 gün kaldı T U R K SiNEMASINDA ••••) dans musikisi 23 50 haberler. SUMER SOSYOLOJİ VAZİFE Kahramanları SiYAH GOZLER F E R A H Sinemada M A R Y E T T A SON UÇUŞ 1 | i eczaneler ANNABELLA JEAN MURAT CHARLES VANEL A Ş K B A N D O S U geliyor Bandoyu FERNAND GRAVEY idare edecektir LÜKRE8 BORJİYA p<> yakında SUMER SİNEMASINDA KANSI2UK benlzsizlik Jdn yegâne deva kanl ihya eden Ç T p A D Fn munta^'petıbbatarafından tertip edılmıştır. O»I\vI Nöıastcni, laflyct v« Chlorost , PAR1S Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunardır: îstanbul cihetindekiler: Aksaravda (Ziya Nuri), Alemdarda (Esad), Bakırkövünde (Hilâl), Beya zıdda (Sıtkı). Eminönünde (Benason), Fenerde (Arif). Karagümrükte (Arif), Kücüküazarda (Hikmet Cemil), Sa matyada (Teofilos), Şehremininde (A. Hamdi), Şehzadebasında (Halil). Beyoğlu cihetindekiler: Besiktasta (Keceb), Haskovde (Halk)' Karaköyde (Hidayet). Kasımpaşada (Merkez), Kurtuluşta (Necdet Ekrem), Pangaltıda (Karakin Kürkçiyan), Taksimde (Kanzuk). Tepebaşında (Güneş). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Mehmed), Heybelide (Tanaş), Kadıköyde (Mahmud), Mo dada (Faik îskender), Üsküdar Ahrnediyede (Ahmediye). SiLAH BAŞINA Bütün Fransız donanmasının yardımı ile ve milyonlar sarfil yapılmış merak ve heyecanla insanı saran aşk ve güzellik filmi 20 senedenberi Avrupa sinemacılığının yarattığı en büyük film Baş rollerde: ANNABELLA • VİKTOR FRANCEN Onümüzdeki perşembe akşamı büyük GALA MUSAMERESI OLARAK sinemalannda birden İ D F I f yg M j E L E K Bebe sende şimdi bir yığın para var. Bir yığm parası olan adamın bir yığın da işi olur. Bu itibarla bizim müte vazı yaşayışımızın bozulması için birçok sebebler meydana çıktı. Bu sebeblerin en mühimmi bir milyonerle beraber otura rak ahlâkımı değiştirmek istemeyişimdir. gösterilecektir. HALİD ZİYA UŞAKLIGİL Arkası yann Numaralı biletler şimdiden satılmaktadır. pura kadar götürdü. tlk hareket çanı çalınıncıya kadar pek az konuştular. Nihayet Reks: Tab, sen beni Mis Ardferne takdim edecektin. Bunu unutma, dedi.. Onun isminin bu vak'aya kanşmasını hiç arzu etmezdim. Mücevherlerinin amca 1 Sen artık kibar sınıf arasına karıştın. mın evinde bulunmasına ne dersinî Cemiyetteki mevkiini bu küçük apartı Nihayet vapur hareket etti ve Tab manda yatıp kalkarak küçültemezsin.. Holland nhtım üzerinde tekbaşına kalAmcanın evinde oturacağını da hiç zan dı. netmem. *** Hayır, ben o evi kapatacağım ve Tahkikatın başjangıcındanberi tam bir senelerce kapalı tutacağım. T a ki o müthış facia unutulsun, hafızalardan silinsin. ay geçmişti. Hâlâ bir netice yoktu. UrBundan sonra onu belki birisi satın al sula Ardfern gene sayfiyede oturuyordu. mak ister. Ben de hiç tereddüdsüz elden Holland birkaç defa onun hasta olduğuçıkarırım. nu duymuş, gitmek istemiş, sonra genc Mükemmel... Hulâsa vaziyet acık kız hakkındaki alâkasını kendisine belli tır. Sen istesen bile artık ben seninle otu etmek korkusile bundan vazgeçmişti. Yalnız hakkında muntazaman malumat ramam. **• alıyor, bu arada mazisi hakkında da tahReks ertesi günü Napoliye gitmek ü kıkat yapıyordu. zere hareket etti, Tab Holland onu vaOnun hayatı pek fazla merakh değildi. İlk defa olarak seyyar bir tiyatro kumpanyasında görülmüştü. Bu kumpanya çok iyi artistlere malikti. Nihayet Londraya gelerek bir bina kiralamış, tutunmuş, onun oyunlarmda evvelâ ikinci plânda kalan Ursula da büyük roller almaya başlıyarak yıldız olmuştu. Tab Holland Reksin hareketi gecesi genc kızdan bir mektub aldı. Bu mek * tubda şu satırlar vardı: «Azizim Misier Holland! Acaba beni görmeğe gelebilir mh'mh? Vak'aya ismimin kanşmasını istememekliğim dolayısile ehemmiyetini kaybedcn hissî ve garib hâdiseyi size anlatmak isii' yorum.» Tab ertesi sabah" altıda kalktı. Müstacel bazı işlerini gördükten sonra yola çıktı. Haziran aymın en güzel günlerinden biriydi. Güne§li, Jık bir gün... (Arhau *~) Hizmetçi meyiniz. Çinliler pek zalim adamlardır. Sizi içi çivilerle dolu bir fıçıya koyup bir yokusun başından aşağıya bırakmakta İşte onlardan bir tanesi. zerre kadar tereddüd etmezler. Evin önünde bir gölge vardı. Bir heyMister Stotun nasihati Trasmerenin kel gibi hareketsiz duruyordu. Onu ya evindeki esrarın bu kısmınm bir müddet rım saat kadar gözlediler. Mister Stot muhtelif hislerin tesiri aldaha saklı kalmasına yardım etti. Mister Stot kendi kendine düşünüyortında titriye titriye yatağından indi. Rob Çinli Ceh Lingin facia yerine yaptıdu: Acaba polise telefon etmeli miydi? döşambrını arkasına aldı, kansına gelince gı ziyaretlerden kimse haberdar olmadı. Fakat hayır hayır, bunu yapmıyacaktı. o yerinden bile kımıldamamıştı. Bu herifler adi birer hırsız olsalar böyîe 12 Elin, beni bu saatte uyandırmanın yapmakta tereddüd etmezdi. Fakat Çinli Ursula Ardfern sahneyi terketmiş, manası nedir? idiler ve o Çinlilerin çok garazkâr adamsayfiyesine çekilmişti, Tab Holland buHizmetçi kız: lar olduklarını, kendilerine fenalık yapannu bir akşam Rekse haber verdi. Fakat Çinliler orada! diye fısıldadı. Goz ları asla affetmedıklerini birçok kitab delikanhnın mukabelesi yalnız soğuk solerimle gördüm. larda okumuştu. ğuk bir: Biraz bekleyiniz, bastonumu ala Yanm saat sonra evin kapısı açıldı. Ya, öyle mi! demekten ibaret kalyım. Başka bir adam cıkarak bekliyenin yanı dı. Mister Stot karyolasının ayakucunda na geldi. Sonra ikisi birden uzaklaştı O gece onların bir evde ve bir arada daima büyük topuzlu, ağır bir baston bular. bulundukları son geceydi. Doktorlar hâlundururdu. Onun facia yerine gitmeğe lâ facianın tesirinden kurtulamıyan RekMister Stot: niyeti yoktu. Yalnız pencereden olup bise uzun bir seyahat tavsiye etmişlerdi. teni seyredecekti. Buna rağmen bastonu Bunlar hep harikulâde şeyler. dedi. Reks bu seyahat sonunda tekrar Hollankendisine lüzumlu görünmüştü. Beni uyandırdığmıza memnun oldum dın apartımanına dönece^ıni söylemış, Beraberce yemek odasının pencercsine Elin.. Fakat sakın bunlan kimseye söyle fakat ondan red cevabı almıştı. Yeni zabıta romanımız : 19 Kanlı Bîlmece Yazan: Etfgar Wallace
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear