16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 nisan 2020 6 zengin elit kesimİN çıkarlarına ters düşen konuları kapatmaSINa yarayan bir numara mı... Rus korkusunun tarihi Gelecek kuşak tarihçileri, uluslararası istikrarsızlık ve nükleer silahlanma yarışında, hiçbir siyasetçinin Vladimir Putin Rusyası ile yapıcı bir ilişki önermeye cesaret edemediğinden pişmanlık duyacaklar mı? Toplumdaki eşitsizlikler ve Rusofobinin yeniden hortlaması arasında bir bağlantı kurabilecekler mi? GUY LARON* Özgürlük ve demokrasiyi zayıf latmayı hayal eden Moskova kökenli Makyavelci otokrat, tüm yetki, donanım ve ağlarını dünyaya yayan, her şeye gücü yetebilen istihbaratıyla Batı medeniyetlerini tehdit eden, barbar bir Asya ülkesi... Rus gücünün karikatürize edilmiş bu betimlemeleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Batı’ya yayılmak için Kremlin’e gelişini beklemedi. 15. yüzyıldan beri Rusya karşıtı bu tarz söylemlerin izlerine rastlamak mümkün. 19. yüzyılda, Rus karşıtlığı öylesine büyüktü ki entelektüel elit kesim, Ruslara karşı geliştirilen bu temelsiz korkuyu yaratan ve bilinçli olarak yayan insanları tanımlamak için “Rusofobi” (Rus korkusu) deyimini icat etti. Rusofobi, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında, toplumsal eşitsizliğin arttığı bir dönemde zirve yaptı ve yaşanan kargaşa ortamını düzeltmek için işçi hareketine karşı baskılara sebep oldu. Rus korkusu, zengin elit kesim tarafından çıkarlarına ters düşen konuları kapatmaya yarayan bir numara mıydı? O dönemde Rusya, özellikle Büyük Britanya başta olmak üzere Avrupa’daki liberal seçkinleri takıntı haline getirmişti. Napolyon Savaşları’nın sona ermesinden iki yıl sonra, 1817’de, İngiliz gazetesi Morning Chronicle, General Sir Robert Wilson’un gazeteye sunduğu Büyük Petro’nun (I. Petro) sahte vasiyet belgesi ile “Rusların yegâne amacı topraklarını genişletmektir” satırlarına yer verdi. Sir Wilson, bu belgeyi ilk olarak Napolyon ordusunun Rusya’yı en büyük düşmanı Büyük Britanya ile ticarete devam ettiğini öğrendiğinde cezalandırmak amacıyla istila ettiği 1812 yılında okudu. Doğuya gönderilen Sir Wilson, daha sonra Fransızlara karşı birlikleri koordine etmek amacıyla Rusya karargâhında irtibat görevini üstlendi. Sir Wilson’ın eline düşen belge, I. Petro’nun (16721725) haleflerine, özellikle Ortadoğu ve Doğu Avrupa’nın fetih yoluyla Rus İmparatorluğu’nun genişleyebileceği konusunda tavsiyelerde bulunduğu bir planı içermekteydi. General Hiver tarafından mağlup edilen Fransız birlikleri “vasiyet” belgesinin bazı kopyalarını geride bırakarak savaş alanından çekildiler. Sir Wilson, belgenin Napolyon’un işgal kararını meşrulaştırmak için Fransa tarafından kurulan propaganda oyunu için kullanıldığını o zaman anladı. Bu saptama yine de 5 yıl sonra belgedeki ifadeleri devralmasını engellemedi. 1917’de yayımladığı bir kitapta Sir Wilson, savaştan mağlup çıkan Fransa’dan çok daha güçlü bir düşmanla karşı karşıya kalındığının farkındaydı: Rusya. Daha önce savaşa katıldığı için Fransız İmparatorluğu’nun mağlubiyetinde Rus ordusunun oynadığı rolün farkındaydı. Fakat aniden tüm bu bilgiler önemini yitirmeye başladı. (1) İngilizlerle ticaret... Büyük Britanya, üç yüzyıldan beri Rusya ile dostane ilişkiler içindeydi. Kaynakları tükenmez gibi görünen bu geniş ülkede, İngilizler 16. yüzyıldan beri, kenevir, keten, katran ve kereste gibi donanmalarının gelişmesine katkı sağlayacak temel maddeleri buldu. 18. yüzyılda Rus donanmaları, Manş Tüneli’nin oluşturulmasında büyük rol oynadı. Fakat 19. yüzyılın başlarında İngiliz teknolojisi, Rus metalurji endüstrisini yavaş yavaş aşmaya başlamıştı ve Moskova büyük buğday ihracatına geri döndü. Böylece Rus tahılları, Manchester ve Liverpool’da açlıkla mücadele eden işçileri beslemeye devam ediyordu. Buna karşılık, Rusya da İngiliz teknolojisinden fayda sağlayabilirdi. 19. yüzyılın başlarına gelindiğinde Moskova, bu serbest ticaret politikasını sorgulamaya başladı. I. Alexan der (18011825) ve I. Nicolas (18251855), İngiltere’den ithal edilen ürünlerin Rusya pazarındaki hâkimiyetini engellemek amacıyla caydırıcı gümrük vergi sistemini benimsediler ve yerli malı tüketimini teşvik etmek için önlemler aldılar. Ülkenin önde gelen bürokratları da İngiliz tüccarların hareket alanlarını daraltmaya başladı. İki ülke arasındaki ticaret dengesi Rusya lehine dönüyordu. (2) Böylece Rusya salt ekonomik çıkarlarını savunmakla kalmadı, Napolyon Savaşları’ndan bu yana, Çarlık İmparatorluğu topraklarını hem doğuya hem güneye doğru genişletti. Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi çıkarları doğrultusunda parçalamak istemesi, Rusya’nın karşısında olan İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirdi ve 18531856 yılları arasında Kırım’da Osmanlı İmparatorluğu safında yer almalarına neden oldu. Aynı şekilde, Kafkasya ve Orta Asya’daki Rus fetihleri, İngiliz İmparatorluğu’nun mücevheri olarak görülen Hindistan’ı istila korkusu yaymaya başladı. ‘Yanılsama ve fantezi’ Sir Wilson’ın kitabının yayımlanmasından öteye, Rusya’nın zararlı yaklaşımlarının bir kanıtı niteliğinde gösterilen “Büyük Petro”nun vasiyeti, Avrupa’da hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Bu belge, herkes tarafından orijinal ve doğru kabul ediliyordu. Macar, Polonya veya Baltık milliyetçilerinden, Rus baskınlarının kurbanlarına, Marx ve Engels’den (Polonya ve Macaristan’daki devrim karşıtı müdahaleleri için Nicolas I’i asla affetmediler), İngiliz muhafazakârlarına kadar. Öyle ki, 1876’da İngiliz bir diplomat, konuyu II. Alexandre’a açmış ve Çar’dan kesin bir ifade ile şu yanıtı almıştır: “I. Petro’nun iradesi ve II. Katarina’nın niyetiyle ilgili söylenmiş veya yazılmış her şey yanılsama ve fanteziden ibarettir.” (3) 1859 yılına kadar araştırmacılar bu konuyu irdelemediler, fakat 1879 yılında sahtecilik varsayımını kabul ettiler. Yine de bir yüzyıl sonra bile birçok kişi bu belgeye, Rus dış politikasının deşifre edilmesine yardımcı olacak “Rosetta Taşı” adını vermeye devam ediyor. Bu konu özelinde İngilizler, daha çok Rusya’ya karşı tehditleri artırmak niyetindeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nu fethetmek ya da Hindistan topraklarını istila etmek düşündükleri planların çok ötesindeydi. Ne yazık ki Rus ordusu, büyüklüğüne rağmen 1856’da Kırım’da ve da ha sonra 1905’te Japon cephesindeki çifte yenilgisinin kanıtladığı gibi, modern iletişim ve ulaşım teknolojilerine ulaşmak ve geliştirmekte de etkisiz kaldı. Kendi yetkinliklerini ilan eden bazı uzmanlar, her şeye rağmen panik ortamı yaratmaya devam ediyor ve İngiliz hükümeti Rusofoblara aykırı bir dış politika izlediğinde sertlikle saldırmaktan çekinmiyorlardı. Öyle ki bu uzmanlardan biri, Rusya’ya karşı savaşçı tutumuyla tanınmasına karşın dönemin Başbakanı Lord Palmerston’ı “Sadece kandırılmış biri değil, aynı zamanda Rusya’nın, İngiltere’yi parçalamak için planladığı projenin de bir suç ortağı (4)” olmakla suçladı. Gizli ateşkesten Ekim Devrimi’ne... Bununla birlikte, siyasi elitler arasında Moskova’nın ortaya koyduğu Vladimir Putin gerçek risk düzeyi konusunda hiçbir fikir birliği sağlanamadı. Birbirine tamamen zıt olan iki fikri de destekleyen İngiliz devlet adamları mevcuttu. Lord Palmerston ve Benjamin Disraeli gibi muhafazakârlar sert bir yaklaşımı savunurken William Gladstone ve Richard Cobden gibi liberaller daha esnek bir duruş sergiliyordu. Bu farklı perspektiflerin arkasında aslında farklı siyasi çıkar ve taktikler kendini gösteriyordu. İlki, İngiliz Kraliyeti’nin ana finansal kaynağı olan Londra idi. Karşılık olarak liberaller, Rusya’ya ihracata elverişli sektörleri temsil ediyorlardı (5). Başka bir yönden ise en önemlisi, muhafazakârlar Rusofobiyi kendilerine göre avantaja çevirerek oylarını artırmayı umuyorlardı. (Yüzde 20 muhafazakâr seçmen dilimi, 1867’ye kadar nüfusun yüzde 10’luk kesimini temsil ediyordu.) Öte yandan, liberallerin böyle bir hileye başvurmaya ihtiyacı yoktu. Napolyon Savaşları’nın sona ermesinden sonra ilk kez 1907’de, Rusya ve Büyük Britanya gizli bir ateşkes imzaladı. Ancak 1917’deki Ekim Devrimi anlaşmayı altüst etti. Sovyetler Birliği, İngiliz muhafazakârlar için büyük bir tehdit oluşturmaya başladı. Komünist devlet, serbest ticarete karşı düşmanlığına ek olarak sendikaları ve sömürgecilik karşıtı hareketleri, diplomatik izolasyonundan kopmasına yardımcı olacak müttefikler olarak görüyordu. 1920’lerde İngiliz muhafazakârlar, komünist yıkım ve propagandaların ço ğu krallığın ve özellikle de Çin İmparatorluğu’nun temellerini sarsacağı korkusu içindeydi. İngiliz Rusofobisi aynı zamanda antikomünizme dönüşüyordu (6). Standley Baldwin ve Winston Churchill gibi muhafazakâr kesimin önde gelen figürleri, İngiltere tarihinde bir ilk olarak İşçi Partisi’nin iktidara gelmesinden endişe duyuyordu. Ramsay McDonald tarafından Ocak 1924’te kurulan İşçi Partisi hükümetinin, Başbakan McDonald başta olmak üzere orta sınıfa mensup on bir üyesi vardı. Her ne kadar geçici bir hükümet olsa da McDonald hükümeti, işsizlik haklarını genişletmeyi ve yoksul emekçiler için uygun fiyatlı konutlara erişimi teşvik eden “konut yasası”nı yürürlüğe koy mayı başardı. 19161922 yılları arasında Lloyd George’un liberal politikasını sürdüren McDonald, İngiltere’nin endüstriyel makinelerini yeğleyen Sovyetler Birliği’ne ihracatı teşvik etmeye çalıştı. Muhafazakârlar, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin ihracat ilişkisine şiddetle karşı çıktı. Muhafazakâr kesim, McDonald hükümetini Moskova ile 1924 yılında gizlice işbirliği yapmakla defalarca suçladı. Kasım 1924 seçimlerinin arifesinde, Daily Mail’in sütunlarında bir başka sahte belge ortaya çıktı. Grigory Zinonivev’in, İngiliz komünistlere yazmış olduğu işbirliği çağrısı ile sağcıları kışkırttığı iddia ediliyordu. Mektubun içeriği, Sovyetler Birliği’nin, İşçi Partisi’ni seçimlerde desteklemeye çalıştığını kanıtlar nitelikteydi. Muhafazakârların bu belgeyi İngiliz istihbaratından (MI6) temin ettiği saptandı. Bu durum, gizli servis yetkilerinin ve muhafazakâr politikacıların aynı seçkin üniversitelerden çıktığı ve aynı çevrelerden oldukları düşünülünce çok da şaşırtıcı değildi. Ortaya atılan belgenin seçimlerdeki etkisini ölçebilmek günümüzde hâlâ zor olsa da Muhafazakâr Parti, 1924 seçimlerini kazandı (7). Bu sadece başlangıçtı. Gergin sosyal iklim, 1926’da genel grevlere yol açtı. Muhafazakâr hükümetin kömür endüstrisinin çöküşünün tetikleyicisi olduğu anlaşıldığında Sovyetler Birliği’nin toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddia edildi. 1927’de Londra, iç işlerine müdahale ettiği gerekçesiyle Moskova ile diplomatik ilişkilerini kopardı. 1930’ların ikinci yarısında muhafazakâr liderler, faşist İtalya ve Nazi Almanyası’nın yükselişine rağmen, Sovyetler Birliği’ni İngiltere’nin başdüşmanı olarak görmeye devam ediyordu. Sovyetler Birliği ile antifaşist bir ittifak bu nedenle imkânsız görünüyordu (8). Tanınmış muhafazakâr milletvekili Leo Amery, 1936’da “Üç büyük tehlike olarak görülen Almanya, Rusya ve Japonya’nın birbirini etkisiz hale getirmesine izin vermeli” diye öğütledi. Birkaç ay sonra Başbakan Stanley Baldwin tarafından açıklama yapıldı: “Avrupa’da bir savaş olsaydı, bu savaşın Bolşevik ve Nazilerin arasında olmasını tercih ederim.” (8) Rusya, ayrıca serbest ticareti sorgulaması, işçi partilerinin yükselişini desteklemesi ve sömürgecilik karşıtı hareketleriyle, siyasi seçkin kesim için gerçek bir tehdit oluşturuyordu. Bu gerilimler, Nazizmin yükselişine katkı sağlayacak birçok avantajı da beraberinde getiriyordu. Rusya’nın diğer ülkelere karşı güvensiz tavrı, geçmişten gelen olaylarla bağlantı kurmamıza sebep oluyor. Gelecek kuşak tarihçileri, Zinoviev’in mektubu ve Steele Davası arasında İngiliz istihbarat servisinin eski ajanı, aday Donald Trump ve Rusya arasındaki gizli anlaşma hipotezini ilk ortaya koyan kişi paralellik kurabilecekler mi? Yıllık serveti İspanya’nın servetine eşit olan bir ülkenin dünya düzeni için nasıl böylesine bir tehdit oluşturabildiğini kendilerine soracaklar mı? Uluslararası istikrarsızlık ve nükleer silahlanma yarışında, hiçbir siyasetçinin Vladimir Putin Rusyası ile yapıcı bir ilişki önermeye cesaret edemediğinden pişmanlık duyacaklar mı? Toplumdaki eşitsizlikler ve Rusofobinin yeniden hortlaması arasında bir bağlantı kurabilecekler mi? Bu soruları cevaplamak için henüz çok erken, ancak tarih bize Rus karşıtı düşüncenin nadiren de olsa sağlam siyasi seçimlere ilham verdiğini öğretiyor. (*) Uluslararası İlişkiler Profesörü, Kudüs İbrani Üniversitesi Çeviri: Başak Coşkun 1 Albert Resis, “Rusofobi ve Büyük Peter’in ‘Vasiyeti’ 18121980”, Slavic Review, Vol. 44,1985; John Howes Gleason, Büyük Britanya’da Rusofobinin Doğuşu, Harvard Üniversitesi Yayınları, Cambridge, 1950. 2. Boris Kagarlitsky, Empire of the Periphery Rusya ve Dünya Sistemi (Londra: Pluto Press, 2008), s. 8182, 127131; Margaret Miller, Rusya’nın Ekonomik Gelişimi, 19051914, Franl Cass, Londra, 1969. 3 Albert Resis, Art. Cit. 4 C.W. Crawley, “AngloRus İlişkileri 181540”, Cambridge Tarih Dergisi, Cilt. 3, 1929. 5 Kevin Narizny, Büyük Stratejinin Ekonomi Siyaseti, Cornell Üniversitesi Yayınları, 2007. 6 Referans makalesi: Lire Paul Hanebrink, “Komünizmin nefreti antisemitizmi tetiklediği zaman”, Le Monde diplomatique, Aralık 2019. 7 Richard NortonTaylor, “Zinoviev Mektubu MI6’ın hilesiydi”, The Guardian, Londra, 4 Şubat 1999. (8) Cité dans Anne Perkins, Baldwin, Haus Yayınları, Londra, 2006.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle