Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ARALIK 2020 8 NETFLIX IZLEYICI KITLESINE GIRMEYENLERIN TERCIHI Latin Amerika’da Türk dizileri çılgınlığı yaşanıyor ANNEDOMINIQUE CORREA* G enç dul bir kadın, 5 yaşındaki oğlunun lösemiye yakalandığını öğrenir. Hayatta kalması için kemik iliği nakli yapılmalı ama bu ameliyatı karşılayacak parası yok. Yardım için kayınpederinin kapısını çalar. Ancak kayınpeder, oğlu ile arasındaki evliliği hiçbir zaman onaylamadığı ve oğlunu kaybettiği trafik kazasından sorumlu tuttuğu gelininin yardım talebini reddeder. Çaresiz kalan kadın, inşaat şirketi sahibi olan patronuna, nedenini açıklamadan kendisine borç vermesini talep eder. Kadınların para için her şeyi yapabilecekleri konusunda emin olan patron bir şartla kabul edeceğini söyler: Geceyi onunla geçirmesi. Kadın kabul eder ve bu “karanlık geceden” doksan bölümlük ve her biri yaklaşık bir buçuk saat süren ıstıraplı bir aşk hikâyesi doğar. 2014’te ilk kez Şili’de Mega TV kanalında yayımanan Binbir Gece dizisi izleyicilerin yüzde 28’ini çekerek (1) tüm reyting rekorlarını kırdı. Latin Amerika ülkeleri gibi, Türkiye de ürettiği romantik melodramları ile meşhur, tek bir farkla: Kahramanlar geleneksel pembe dizilerdeki Rosa veya Ricardo değil, Şehrazat ve Onur. Bu ikilinin ilk öpüşme sahnesi, yirmi sekiz bölüm sonra Boğaz ve Galata Kulesi manzaraları eşliğinde gerçekleşiyor. Binbir Gece dizisi İstanbul’da çekildi. Dizinin elde ettiği başarıdan sonra, onlarca Türk dizisi Latin Amerika’da önde gelen özel televizyon kanallarının ekranlarını süsledi. İzleyici tarafından hep aynı başarıyı elde ettiler. 2014 yılında “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisi, ailesinin onurunu kurtarmak için saldırganıyla evlenmeye zorlanan genç bir köylü kızın hikâyesini ekranlara taşıdı. Peru’da Latina kanalında en çok izlenen dizi oldu (2). Kolombiya’da, annesini bulmaya çalışan terk edilmiş küçük bir kızın maceralarını anlatan “Elif” dizisi, 1050 bölümle dört yıldan fazla (20162020) yayında kaldı: Yabancı bir yapım için bir rekor. Bir zaman makinesi... Türk dizilerin popülaritesi Türkiye’yi Latin Amerika’da modanın zirvesine taşıyor. Yeni doğan çocuklara dizi karakterlerin isimleri veriliyor: Elif, Fatmagül veya İbrahim. Sosyal medyada hayran sayfaları açılıyor, oyuncuların hayatlarını incelemek için kişisel hesapları takip ediliyor. Bazı hayranlar çekim yerlerini ziyaret etmek için Atlantik Okyanusu’nu aşmayı bile göze alıyor. 2018’de seyahat acenteleri Latin Amerika’dan Türkiye’ye gelen turist sayısında yüzde 70 oranında bir büyüme kaydetti (3). Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro bile 2018’de Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin törenine katıldıktan sonra en sevdiği dizi olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyılda yükselişini anlatan tarihi dizi “Diriliş Ertuğrul”un setini ziyaret etti. Peki, Türk yapımların, pembe dizilerin kutsal toprağı olarak bilinen Latin Amerika’da elde ettikleri bu zafer nasıl yorumlanmalı (4)? Guadalajara Üniversitesi’nde iletişim araştırmacısı Guillermo Orozco Gómez’e göre Türk dizileri, 1980’lerin klasik telenovela modelini uygulayarak Latin Amerika izleyicileri için bir zaman makinesi işlevi görüyor. Aslında çoğu dizi, mütevazı bir genç kız ile zengin bir adam arasındaki imkânsız aşk hikâyesini anlatıyor. Orozco Gómez, bu klasik “Telenovela” yani pembe dizi diyarı olarak bilinen Latin Amerika’da nüfusun çoğu romantik hikâyelere heyecan duymaya devam ediyor. Her senaryo kuşkusuz erdemli kadın karakterler, masum duygular ve hızlı sosyal yükseliş gibi unsurlar içeriyor. Fakat bölge halkının ilgi odağı olan bu diziler artık Latin Amerika’da değil, Türkiye’de yazılıp üretiliyor. fonun “fazlasıyla muhafazakâr ve mütevazı” bir dünya vizyonuyla desteklendiğini söylüyor. İçerik ise özetle “aile, iş ve gelenek” temaları etrafında dönüyor. “Bu dizilerde şüphesiz bir santimetrelik deriyi açığa vuramazsınız: En fazla birçok bölümden sonra gelen bir öpücük veya imali bir okşama sahnesini görebiliriz” diye ekliyor. Çağdaş Türk dizilerin eski telenovela ile bir başka benzerliği ise karakterlere işlenen erdemin her zaman kazanması. Böylece üvey babası öldükten sonra küçük Elif nihayet annesiyle yeniden bir araya gelir ve kendisi ülkenin en büyük servetlerden birinin varisi olur. Şehrazat oğlunu kurtarır ve Onur yaptıklarından pişman olur. Ailesinin sessizliğini satın almayı başaran Fatmagül’ün saldırganları parmaklıklar ardına düşer ve çoğu zaman hikâye mutlu bir evlilikle biter. Artık cinsellik konusu da işleniyor Latin Amerika prodüksiyonları da yeni bir çağa girdi. Orozco Gómez “telenovelalar özgürleşti” diye analiz ediyor. Birçoğu artık cinsellik konusuna değiniyor. Hatta Netflix’te 2018’den beri yayımlanan Meksikalı komedi La casa de las flores, cinselliği ana konu olarak işliyor. Dizi, dış görünüşe takıntılı Meksika burjuvazisinin imgesi olan Mora aile üyelerinin talihsizliklerini anlatıyor. İlk sezonun on üç bölümü boyunca, aile itibarına zarar verebilecek sırlar su yüzüne çıkıyor. İlk bölümde, ironik bir şekilde “ahlaklı” Virginia olarak adlandırılan anne, Virginia de la Mora, kocasının metresi olduğunu ve birlikte travesti bir kabare işlettiklerini öğrenir. Bununla birlikte, oğlu finans danışmanıyla eşcinsel bir ilişki yaşadığını itiraf eder ve son olarak cinsiyet değiştiren damadı İspanya’dan döner. Virginia de la Mora ilk sezon boyunca, acınacak duruma düşme pahasına, çevresine normal bir görünüm sağlamak için her şeyi yapıyor. Dizi, Latin Amerika’nın püriten ahlak kavramını iğneleyici bir dille ortaya koyarak cinselliğin çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Bunu cesur sahneler ile yapıyor. Henüz ilk bölümde, karşımıza bir seks sahnesi çıkıyor. Bu sahnelerin çekilmesi yirmi yıl önce hayal bile edilemezdi. Geçmiş kültürel ahlaktan geriye kalan tek figür 1980’lerde telenovelaların ana yapımcısı olan Meksikalı televizyon kanalı Televisa’nın ünlü pembe dizi yıldızı Verónica Castro. La casa de las flores dizisinde anne rolünde yer alıyor. Verónica Castro’nun bu dizi ile setlere dönüşü, telenovela için bir çağ değişikliğine işaret ediyor. Daha dün “külkedisi” tarzı roller ile seyircinin karşısına çıkarken, şimdi aile felaketlerini unutmak için gizlice esrar içen bir anne olarak ekrana geliyor. Daha da kötüsü, iflas etmemek için dükkânındaki çiçek buketleri arasında esrar sattığına şahit oluyoruz. El Pais gazetesine verdiği röportajda Verónica Castro, bu tür “sapmaları” ekrana getirmek için kendisini “saldığını” itiraf etti (5). Milenyum ‘telenovela’ Aşırı liberal olan bu pembe dizi esas olarak genç izleyici kitlesine hitap ediyor, bu yeni kitle “milenyum telenovela” olarak adlandırılıyor. Orozco Gómez’e göre telenovelaların modernleşmesi, izleyici zihniyetinde oluşan bir değişikliğe işaret etmiyor. Aksine, yeni iş stratejilerinin bir sonucu. 2000’li yıllarda isteğe bağlı video platformlarının hayatımıza girmesiyle birlikte izleyici ile ilişkiler değişti. Gómez, “Eskiden, telenovelalar düzenli yüksek bir reyting için izleyicilere ritimlerini dayatıyordu” diyor. Şimdi, Netflix ile izleyici kontrolü ele alıyor. Dilediği gibi art arda beş bölüm veya her hafta bir bölüm izleyebilir. Ayrıca her bölümü ayrı ayrı da izleyebilir, çünkü artık tüm bölümler birbirlerine bağlı değil. Böylece ailelerin akşam saat 20.00’de dizi izlemek için toplandıkları günler geride kaldı. Telenovelaların popülaritesindeki düşüş bunun kanıtı. ‘Bölümlerin süresi kısaltılmalı’ Televisa kanalının en gözde dizileri 1990’larda yüzde 40 civarında reyting alırken şimdi yüzde 15’i aşmak için mücadele veriyor (6). Yayında kalabilmek için telenovelalar uluslararası pazara açıldı. İspanyolca yayın yapan Telemundo gibi Amerikalı yapımcılarla ortaklıklar kuruldu. Bunun için yeni estetik düzenlemeler yapılmalı. RCN kanalı ile Disney ortak yapımlar üzerinde çalışan bir telenovela yazarı olan Cecilia Percy, bölümlerin uzunluğunu giderek kısaltması ve pembe dizilerinin hızını artırması gerektiğini açıklıyor. Eski telenovelalardaki hikâyenin akışındaki yavaşlığa ve abartılı oyuna atıfta bulunarak “zaman artık duygu zamanı değil, eylem zamanı” diye özetliyor. “Yurtdışında çekilen prodüksiyonlara gittikçe daha fazla bağımlı hale geliyoruz” diye yakınıyor. Bu yeni trendleri yakalamak için telenovela üreticileri de yeni fikirler peşine düştüler. Böylece 2000’lerde uyuşturucu kartellerden esinlenen diziler (narcovelas) ortaya çıkıverdi. Suçluların “kahramanlaştırılması” nedeniyle bölgede tartışmalara konu olurken, bu diziler yurtdışında özellikle Amerikan kanalı Telemundo’da büyük bir başarı elde ettiler. 2008 yılında, zengin bir kokain kaçakçılığı organizasyonuna katılmaya çalışan bir fahişenin maceralarını anlatan Göğüsler Olmadan Cennet Yok (Sin senos no hay paraíso) adlı pembe dizi reytinglerin yüzde 28’ini topladı. İki yıl sonra, Güney Kraliçesi (La reina del Sur) Meksikalı uyuşturucu kaçakçısı Sandra Ávila Beltrán’ın hayatından esinlenen dizinin ilk bölümü, tarihi bir rekor kırarak 2.4 milyondan fazla izleyici ulaştı. 2012’de, 2.2 milyon kişi tarafından izlenen Kolombiyalı uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar’ın hikâyesini konu alan biyografik dizi Kötülüğün Efendisi (El patrón del mal) de başarılı bir başlangıç kaydetti. Cécilia Percy’e göre “Bu diziler Kuzey Amerika’nın estetik kriterlerine göre çekiliyor ve Latin Amerika hakkındaki Amerikan klişelerini destekliyor: Uyuşturucu, şiddet ve yolsuzluk”. ‘Hipsterlerin buluşma noktası’ Dizi sektöründe gözlemlenen bir başka trend, yerel figürlerin yolculuğunu anlatan biyografik diziler (bionovelalar). Netflix, 2019’da Kolombiya kanalı Caracol ile ortaklaşa bir yapıma imza atarak 19. yüzyılda Latin Amerika’nın bağımsızlık sürecinin sembolik karakterlerinden biri olan Simón Bolívar’in hayatını konu alan tarihi bir dizi üretti: Bolívar (Bolívar, una lucha admirable). Venezüella Devlet Başkanı, Netflix yayın tarihinden bir gün önce, dizinin ülkenin ulusal kahramanı Bolívar’ın “oligarşik” bir versiyonunu sunabileceğinin altını çizerek halkı bu cümlelerle uyardı: “Kim bilir ne kadar yalan, karalama ve çöp bilgiler koydular mini diziye.” Fakat daha sonra her biyografik dizi gibi, siyasi analizden daha çok karakterin samimi yaşamına odaklandığını fark edince özür diledi: “Yaşayan bir Bolívar’ı göstermeyi başardılar. İnsancıl ve hassas bir Bolivar” (7). Bir yıl önce Telemundo ile ortaklaşa üretilen bir başka bionovela, 1980’lerde ünlü Meksikalı bolero (romantik şarkı) şarkıcısı Luis Miguel de platform sayesinde dünyada duyuldu. Yayımlandıktan sonra Spotify’daki Luis Miguel şarkılarının indirilme sayısı üç katı arttı (8). Cecilia Percy, “Telenovelalar için yeni hedef, yerel ama ihraç edilebilir konulara değinen hikâyeler yazmak” diye özetliyor. Telenovela sektöründe gözlemlenen yenilikler muhafazakâr toplumu geleneklerinden vazgeçmeye teşvik ederse asıl izleyici kitlesini kendisinden uzaklaştırır. Telenovela özünde işçi sınıfın arzularını yansıtan ayna işlevini kaybetmiş görünüyor. Doğma Hakkı (El derecho de nacer”, 1961), Zenginler de Ağlar (Los ricos también lloran, 1979) veya Yaban Gülü (Rosa salvaje, 1987) gibi ilk pembe diziler, isçi sınıfının evlilik yoluyla veya kaderin cilvesiyle sosyal yükseliş umudunu yansıtırken şimdilerdeki pembe diziler elitlerin dünyasını ve endişelerini ekrana taşıyor. Kolombiyalı televizyon eleştirmeni Omar Rincón, telenovelanın izleyici kitlesini değiştirdiğini şöyle açıklıyor: “Netflix izleyicisini tatmin etmeye odaklanan telenovelalar, artık hipsterlerin buluşma noktası haline geldi”. Yeni içerikler karşısında kendisini dışlanmış hatta terk edilmiş hisseden izleyiciler (özellikle 45 yaş üstü kadınlar) soluğu Türk dizilerinde alıyor. Omar Rincón’a göre “Türk dizileri telenovelaların bıraktığı boşluğu dolduruyor”. Türk dizilerin elde ettikleri başarı telenovela sektörü için bir uyarı sinyali olarak algılanmalı. Telenovela eski renklerine bürünmek istiyorsa “melodramı yeniden fethetmeli”. (*) Gazeteci Çeviri: Elvan Akansu Kara (1) Eduardo Woo, “32 nokta ile Binbir Gece, Mega’daki ezici başarısını tamamladı”, Bíobíochile, Conceptión, 14 Ocak 2015, www.biobiochile.cl (2) “Türk dizisi Fatmagül, Peru ve Kolombiya’da reyting kırdı”, Diario Correo, Lima, 9 Eylül 2015. (3) “Türk dizilerinin popülerliği Latin Amerikalı turistler Türkiye’ye akın ediyor” Hürriyet Daily News, İstanbul, 22 Ekim 2018, www.hurriyetdailynews.com (4) Lamia Oualalou, “Telenovelalar, Brezilya toplumunun aynası”, Le Monde diplomatique, Temmuz 2013. (5) Elena Reina, “Verónica Castro, milenyum pembe dizilerin kraliçesi”, El País, Madrid, 1 Eylül 2018. (6) David Luhnow ve Santiago Pérez, “İzleyiciler yeni bir aşk için telenovelayı bırakıyor: Netflix”, The Wall Street Journal, New York, 23 Nisan 2018. (7) “Maduro, Bolivar dizisinin prodüktörlerinden özür diliyor ve öneriyor” EFE, Madrid, 1 Ağustos 2019. (8) Marysabel E. HustonCrespo, “Luis Miguel, Netflix’te yayımlanan biyografik dizi sayesinde Spotify’da rekorlar kırıyor”, CNN, Atlanta, 18 Mayıs 2018.