23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 ARALIK 2020 6 AFRİKA ÜLKELERİ İLİŞKİYİ BATIPEKİN ARASINDA 3. YOL OLARAK GÖRÜRKEN MOSKOVA’NIN PLANI FARKLI... Rusya’nın geri dönüşü... ARNAUD DUBIEN E kim 2019. Kırka yakın devlet başkanı, 2014 yılı Kış Oyunları’na ev sahipliği yapan Karadeniz’in sahil kenti Soçi’deki eski Olimpiyat köyünde bir araya geldi. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in öncülüğünde ilk kez toplanan RusyaAfika Zirvesi, iddialı hedefleri olan bir bildiriyle sonuçlandı, Kremlin, beş yıl içerisinde ticaretin iki katına çıkarılmasını hedefliyordu. Zirveye katılanlar 2022 yılında, büyük ihtimalle Afrika Birliği’nin merkezi Addis Ababa’da (Etiyopya), yeniden bir araya gelmek için de sözleştiler. Büyük bir ayine benzeyen bu diplomatik gösteri, Batı’da, Moskova’nın Afrika kıtasına geri dönüşünün takdis edilmesi olarak algılandı. Bu geri dönüş, Rusya’nın bütünlüklü bir strateji içerisinde bölgeye yönelik yeni ilgisini ifade ediyordu. Daha dikkatli bir analiz, bu sürecin aslında on beş yıl kadar önce başladığını gösteriyor. Süreç daha sonra ilgili ülkelerin coğrafyaları ve kullanılan nüfuz araçlarına bağlı olarak gözle görülür bir dönüşüme uğrasa da, nihayetinde Afrika ölçeğinde tutarlı bir yaklaşım ortaya çıkmadı. Lenin’e uzanan süreç Moskova’nın Afrika üzerindeki nüfuzunun topoğrafyası, uzun süre boyunca dekolonizasyonun ve Apartheid karşıtı mücadelenin belirgin çizgilerine göre şekillendi. Afrika 1920’li yılların başından itibaren Lenin’in fikriyatında yer alıyordu ancak kıtanın Kremlin açısından dış politikada özel bir önem kazanması otuz yıl kadar sonra, Fransız ve Britanya imparatorluklarının çöküşüyle oldu. Sovyetler Birliği, Ekim 1956’daki Süveyş krizinde gürültüyle aniden ortaya çıktıktan sonra, Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’ın Mısır’ına büyük ekonomik ve askeri destek sağladı; aynı zamanda, giderek daha aktif biçimde çeşitli ulusal kurtuluş hareketleriyle de ilgilendi. Eski Sovyet ağabeyinin devrimci ilgisizliğini kınayan Maocu Çin, Moskova’yı sol tarafından dürterek harekete geçirdi. SSCB, 1956 yılından itibaren, Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi ile ayrıcalıklı bağlar kurdu. Kırım’daki Rus üssü Perevalne, Nelson Mandela’nın Afrika Ulusal Konseyi, Zimbabve Afrika Halk Birliği veya Mozambik Kurtuluş Cephesi gibi oluşumların Apartheid karşıtı savaşçılarını ağırladı. Bu askeri yardıma “yumuşak” nüfuz politikası da eşlik etti. Örneğin, 1961 yılında Moskova’da açılan PatriceLumumba Halkların Dostluğu Üniversitesi yirmi yıl sonra Asya, Amerika ve Afrika’dan yaklaşık 26 bin 500 öğrenciyi ağırlayacaktı (1). Moskova üçüncü dünyanın geri kalanında olduğu gibi Afrika ülkeleri için de ayırdığı yüksek sayıdaki diplomat kontenjanıyla öne çıktı. Bağımsızlığını yeni kazanan devletler Moskova’da iki veya üç diplomat görevlendirirken SSCB bu ülkelere yüzlercesini yolladı. 1960 yılında, Togo’da 18 bin kişiye ortalama bir Sovyet diplomat düşüyordu… (2) DoğuBatı çatışmasının ortasında Afrika kıtası, 70’li80’li yıllarda, DoğuBatı çatışmasının merkez dışı olsa da açık biçimde yaşandığı bir sahneydi. Kremlin piyonlarını önce Somali’de, ardından Etiyopya’da ileri sürmeye teşebbüs ettikten sonra, Portekiz İmparatorluğu’nun parçalanması ve Apertheid karşıtı mücadelenin patlak vermesinden yararlanarak rotasını Afrika’nın güneyine çevirdi. Sovyet angajmanı, özellikle 1975’ten itibaren 10 bin askerini göreve gönderdiği Angola’da güçlüydü; buradaki Sovyet askerleri, Namibya’ya bağımsızlık yolunu açan ve Pretoria rejimini geri dönülmez biçimde zayıflatan 1988’deki Cuito Cuanavale savaşında Küba birlikleriyle beraber belirleyici rol oynamıştı. Tüm bunlara rağmen, Komünist Parti’nin son Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov’un Batılılar’la normalleşme adına 80’li yılların sonunda kararlaştırdığı stratejik geri çekilmenin dünyada en hızlı ve görünür biçimde yaşandığı bölge Afrika oldu. Bu çekilme, SSCB’nin yıkılışından sonra da devam etti. Afrika aslında, Boris Yeltsin ve dönemin Rus yöneticilerinin gözünde, ekonomik geri kalmışlıkla ve beyhude olduğu kadar yıkıcı da olan jeopolitik maceralarla eş anlamlıydı. Rusya, 1992’den itibaren dokuz büyükelçiliğini, dört konsolosluğunu ve yirmi kültür merkezinden on üçünü kapattığını ilan etti (3). Finansman yetersizliği ve yeni yöneticilerin ilgisizliği nedeniyle, Soğuk Savaş döneminde istihbarat servisleri tarafından genellikle paravan olarak kullanılan eski Sovyet haber ajansları bürolarının çoğu da kapılarına kilit vurdu. 1993’te Afrika ile ticareti ülkenin dış ticaretinin yüzde 2’sini geçmiyordu. Afrika manzarasından birkaç ay içerisinde fiilen yok olan Rusya, böylece onlarca yıllık ekonomik ve politik yatırımı feda etmiş oldu. Çelişki şu ki, Rusya’nın bu şekilde kıtadan silinmesi, Afrika’nın “uçuşa geçtiği” ve birçok uluslararası aktörün orada yerleşmeye başladığı bir döneme denk gelmişti. Moskova’nın 2000’li yıllarda telafi etmesi gereken gecikme bu nedenle daha da büyük olacaktı. Putin yeniden ivme kazandırdı Afrika’nın yeniden ilgiye mazhar oluşunun ilk işaretleri 2001 yılında görülmeye başladı. O yıl, Putin’in Rusya sanayi ve ticaret odasının başına atadığı eski dışişleri bakanı (19961998) ve hükümet başkanı (19981999) Yevgeni Primakov Angola, Namibya, Tanzanya ve Güney Afrika’yı kapsayan bir dış geziye çıktı (4). Bu yüzyılda Rusya, Afrika’ya giriş kapısını ilk kez bu geziden beş yıl sonra araladı. Putin, Mart 2006’daki Cezayir ziyareti sırasında, yaklaşık 6 milyar dolar değerindeki silah anlaşmalarının imzalanması karşılığında, ülkenin borçlarını (4.7 milyar dolar) silmeyi teklif etti. Moskova için söz konusu olan, Soğuk Savaş dönemindeki ilişki ağlarını harekete geçirmek ve eski ideolojik yakınDevlet Başkanı Vladimir Putin’in öncülüğünde 2019 yılında ilk kez toplanan RusyaAfrika Zirvesi, iddialı hedefleri olan bir bildiriyle sonuçlandı. Kremlin, beş yıl içerisinde ticaretin iki katına çıkarılmasını hedefliyordu. lıkları bolca iş fırsatına dönüştürmekti. Rus şirketlerin ilgisi Aynı yaklaşım, SSCB’nin bir diğer eski bağımlı devleti olan Libya’da tecrübe edilecekti. Putin, 2008 ilkbaharında, Kremlin’deki yerini Dimitri Medvedev’e bırakmadan sadece birkaç hafta önce, Muammer Kaddafi ile buluştu. Moskova, Sovyetler Birliği zamanında verilen 4.6 milyar dolar büyüklüğündeki borcun üzerine bir sünger çekerken karşılığında Trablus da, savaş uçakları, tanklar ve uçaksavar sistemlerinden oluşan 3 milyar dolar tutarında askeri teçhizat almayı taahhüt etti. Rus Demiryolları’nın SirteBengazi arasında bir hattın inşasına katılımı konusunda da anlaşmaya varıldı. Fakat Kaddafi’nin Ekim 2008’deki Moskova ziyareti (1986 yılından beri bir ilk), Libyalı yöneticinin pazarlıkları sürdürme kararlılığı karşısında kalan Kremlin açısından ileriye dönük adımlarını somutlaştırmanın zorluğunu ortaya çıkaracaktı. Rusya’nın Afrika’ya geri dönüşünün bu ilk safhasında, özel sanayi gruplarının önemli yatırımları da dikkat çekiciydi. Dünyanın en büyük alüminyum üreticisi Rusal, zamanında “sosyalist cephe” ile sıkı ilişkilere sahip olan bir başka ülke Gine’de faaliyetlere başladı. Putin’in Eylül 2006’da Pretoria’ya yaptığı ziyaretin devamında, (sırasıyla Rus oligarklar Roman Abramovitch ve Viktor Vekselberg tarafından kontrol edilen) iki büyük metal ve madencilik grubu Evraz ve Renova, Highveld Steel ve Vanadium Ltd şirketlerini satın aldılar ve Kalahari United Manganese şirketinin sermaye payı hisselerinin yüzde 49’unu aldılar. Rusların madencilik alanındaki bir diğer güçlü yatırımı, Rosatom’un yan şirketi olan ve nükleer alanda faaliyet gösteren dev kamu şirketi ARMZ’nin Tanzanya’daki büyük bir uranyum maden yatağını satın alması oldu. Rusya’nın pırlanta üretimindeki ulusal şampiyonu Alrosa ise önce Angola’da, daha sonra Zimbabve’de yatırımlar yaptı. Medvedev’in görev süresinin sonlarına doğru (20082012), Rusya’nın Afrika politikası kurumsallaşmaya başlamıştı. Rusya Devlet Başkanı, 2011 yılı Mart ayında Afrika ile işbirliği için özel bir temsilci atadı. Bu göreve, Arapça konuşan ve o dönemde Parlamento’nun üs meclisi Federasyon Konseyi’nde dış ilişkiler komisyonu başkanı olan Mikhail Margelov getirildi. Ekim 2014 tarihine kadar bu görevi yürüten Margelov, 2011 yılı Aralık ayında ilk RusyaAfrika iş forumunu düzenleyerek Moskova’nın kıtayla ilgili politikasının şekillendirilmesine katkıda bulundu. 2011 yılında ayrıca, Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile Başbakanı Putin arasında, dört yıllık olağandışı kohabitasyonları boyunca ilk kez kamuoyunun gözü önünde bir pürüz yaşandı. Medvedev’i Batı’nın Kaddafi’ye karşı askeri müdahalesi konusunda veto hakkını kullanmak konusunda çekimser kalmakla eleştiren Putin (Medvedev’in kararında Fransız mevkidaşı Nicolas Sarkozy etkili olmuştu), Trablus’taki bir rejim değişikliğine karşı da uyardı. Batı’da az bilinen bu olay, Moskova’daki iktidar oyunlarında önemli bir dönemece işaret ediyordu. 2012 ilkbaharında Kremlin’e dönen Putin, dış politika söyleminin merkezine Batı müdahalelerinin eleştirisini koydu; “Libya örneği” ve genel olarak “Arap baharları” bu söylemi güçlendirdi. Kahire ile yakınlaşma Sahra Altı Afrika ile kıtanın Arapça konuşulan kuzeyini geleneksel olarak birbirinden ayrı tutan Rusya, diplomatik ve ekonomik çabalarının esas kısmını kuzey Afrika’da yoğunlaştırmıştı. 2013 yılında Mareşal Abdülfettah El Sisi’nin askeri darbesinin ardından Rusya ve Mısır’ın “yeniden birbirine kavuşması” ve 2014’den itibaren gözlemlenen RusyaFas ilişkilerindeki güçlenmeyle de bu eğilim pekişti. Kahire ile yakınlaşmanın ilk işaretleri silah satışı ve askeri işbirliğiyle verildi. 20132017 yılları arasında, Mısır ordusuna 46 adet MiG29M savaş uçağı, BukM12 ve S300VM uçaksavar sistemleri ve Ka52 saldırı helikopterleri teslim edildi. Başta Fransa’nın Rusya’ya satması öngörülen Mistral tipi savaş gemileri için üretilen bu helikopterler, nihayetinde 2015 yılında Mısır’a kısmet oldu. ABD’nin Kahire’ye yönelttiği misilleme tehditlerine rağmen bu süreç, Su35 avcı uçaklarının teslimatıyla devam etti. 2020 Ekim ayında Rus ve Mısır deniz kuvvetleri Karadeniz’de tatbikatlar yürütürken iki ülkenin hava birlikleri de artık her yıl ortak manevralar için bir araya geliyor. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler de güçlü bir gelişim gösterdi: karşılıklı ticaret hacmi 2011 yılında 2.8 milyar dolarken bu rakam 2018 yılında 8 milyar dolara çıktı. Rusya, dünyanın en büyük ithalatçısı olan Mısır’a yaptığı tahıl ihracatını da önemli ölçüde artırdı: Mısır, 20172018 döneminde buğday ihtiyacının yüzde 85’ini Rusya’dan karşıladı. Diğer yandan Rosatom, 2015 yılında imzalanan bir anlaşma uyarınca, İskenderiye’nin batısındaki El Daba’da ülkenin ilk nükleer santralini inşa edecek. Büyüklüğü yaklaşık 25 milyar dolar olduğu tahmin edilen bu yatırımın 2029 yılında bitmesi bekleniyor. Finansmanının yüzde 85’i de Rusya devleti tarafından verilen krediyle karşılanmakta. Ukrayna krizinin ardından Batı ile Rusya arasında artan gerilim ve Suriye’deki askeri müdahalenin başlamasından sonra Moskova’nın Ortadoğu’da daha fazla müdahil olması, Fas’la o döneme dek daha ziyade ölçülü olan ilişkilerin canlanmasını mümkün kıldı. Fas Kralı 6. Muhammed, 14 yıl önceki ilk ziyaretinden sonra ilk kez 2016 yılı Mart ayında, beraberindeki ona yakın bakanla birlikte Kremlin’de Putin tarafından ağırlandı. Moskova’nın Ağustos 2014’de Avrupa gıda ve tarım ürünlerine uyguladığı yaptırımlardan en çok fayda sağlayanlardan biri de Fas oldu. Fas, ayrıca iki ülke arasında direkt uçuş hattının açılması sayesinde daha fazla sayıda Rus turisti çekmeyi de umuyor Kazablanka, Covid19 pandemisinden önce, Moskova ile uçuş bağlantısı olan nadir Afrika kentlerinden biriydi. 2018’de 1.47 milyar dolara olan karşılıklı ticaret hacmi de artık kayda değer bir büyüklüğe ulaştı. RusyaFas ilişkileri yakın zamandan beri önemli bir güvenlik boyutu da içermekte. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev, Aralık 2016’da Fas’a iki günlük bir ziyarete bulundu. Aynı yılın Nisan ayında, Fas Ulusal Emniyet Genel Müdürlüğü şefi Abdüllatif Hammuşi de Moskova’ya gitmişti. Batı Sahra ile ilgili kamuoyu önünde açıkça dile getirilmeyen görüş ayrılıkları, Rusya ile krallık arasında neredeyse her alandaki pragmatik ve iddialı ilişkilerin geliştirilmesi önünde bir engel oluşturmuyor. 2014 yılından beri Rusya’nın Afrika politikasında genel olarak güvenlik boyutu daha baskın çıkmakta. Rusya’nın geçen beş yıl içerisinde anlaşma imzaladığı yirmiye yakın ülkenin arasına son olarak Mali (Haziran 2019), Kongo (Mayıs 2019) ve Madagaskar (Ekim 2018) katıldı. İçerikleri ilgili ülkenin kendine özgü durumu ve güvenlik kaygılarına göre değişen söz konusu anlaşmalar, genellikle subayların Moskova’da eğitimi, yeni askeri malzemelerin teslimatı, daha önce teslim edilmiş ekipmanların bakımı, ortak tatbikatlar, terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele gibi konuları öngörüyor. Öte yandan, çok maliyetli olmalarına karşın operasyonel olarak çok da faydalı olmayan daimi askeri üslerin açılması ise gündemde yer almıyor. Oysa bölge yöneticileri ısrarla bu yönde öneriler getirmekte: Örneğin, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir 2017 Kasım ayındaki Moskova ziyaretinde, ev sahiplerini Kızıl Deniz’de bir deniz üssü inşa etmeye davet etmişti. 2018’de yenilenen bu öneriyi Kremlin değerlendirmeye almadı. Güvenlik alanındaki işbirliğinde savunma bakanlığı temsilcilerinin haricinde göze çarpan bir başka aktör ise Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev. Rus istihbarat servisleri Afrikalı mevkidaşlarıyla resmi olarak onun aracılığıyla görüşüyorlar. Bu görüşmeler özellikle Patruşev’in güvenlik konularıyla ilgili tüm dünyadan istihbarat servislerini bir araya getirdiği yıllık konferansın haricinde gerçekleşiyor. Son olarak Mayıs 2019’da Rusya’nın batısındaki Ufa kentinde düzenlenen konferans, Namibya istihbarat servisleri şefi Philemon Malima’nın yanı sıra Burundi, Tunus, Uganda, Mısır ve Kongo istihbarat servisleri temsilcileriyle görüşmelere vesile oldu (5). Siber güvenlik ve birçok Afrikalı yöneticiyi kaygılandıran “renkli devrimlerle” mücadele bu görüşmelerde sürekli gündeme gelen konular arasında yer alıyor. Boko Haram’a karşı mücadele Bu güvenlik işbirliğine, nispeten yakın bir zaman önce, terörle ve ayaklanmalarla mücadele boyutları da eklendi. Bu mücadeleler, kimi zaman karşılıklı resmi bir çerçeve içerisinde, kimi zaman da seçilen özel aktörler tarafından yarıresmi olarak yürütülmekte. RusyaNijerya arasındaki işbirliği, bugün için öncelikli olarak cihatçı Boko Haram’la mücadeleyi amaçlıyor. Bu çerçevede Nijeryalı askerler eğitilmek üzere Rusya’ya gönderilirken Rusya’nın silah ihracatından sorumlu ajansı da ülkeye 2016’da ve daha sonra 2018’de bir düzine Mi35M saldırı helikopteri teslim etti (Su30 tipi savaş uçaklarının olası satışıyla ilgili ortada dolaşan bilgiler ise bugüne kadar henüz teyit edilmedi). Mayıs 2017’de Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Nijeryalı mevkidaşı Mansur Muhammed Dan Ali ile uzun görüşmeler gerçekleştirdi. Diğer yandan, düzenli birliklerini ya da özel kuvvetlerini bölgede savaşa sokmak istemeyen Rus devleti, Libya, Orta Afrika, Mozambik ve Sudan’daki ayaklanma karşıtı mücadelede özel askeri şirketleri taşeron olarak kullanıyor. Bangui’deki resmi yetkililere takviye olarak gelen özel “askeri danışmanlar”, Paris’i çok endişelendirmiş olmalarına karşın, çarpışmalara katılmadılar. Ancak, paralı Rus askerleri, 2018 yılı sonunda yerel güvenlik güçlerinin yanında Başkan El Beşir’i yerinden eden Sudan’daki isyanın bastırılmasına katıldılar (6). Mozambik’teki askeri taşeronların göreviyse, Maputo hükümetinin iddialı doğal gaz işletim stratejisi içerisindeki kilit bölge Cabo Delgado’daki İslamcı grupları engellemekti (Mozambik devlet başkanı Filipe Jacinto Nyusi, 2019 sonbaharında Rusya’ya iki ziyaret gerçekleştirmişti) (7). Wagner, Hafter’in yenilgisine engel olamadı Şu aşamada, tüm bu sahalarda ortaya çıkan bilanço genel olarak negatif görünüm veriyor. Wagner grubu savaşçıları, yanında çarpıştıkları Libyalı Mareşal Halife Hafter’in Trablus savaşındaki yenilgisine engel olamadılar. Önemli kayıplar verdikleri Mozambik’teyse, konuşlanmalarının üzerinden sadece birkaç hafta sonra çarpışma bölgelerinden geri çekildiler. Hartum’da oynadıkları varsayılan rol, Ekim 2019’daki rejim değişikliğinden sonra Moskova’ya politik olarak çok pahalıya mal olabilirdi. Orta Afrika’ya gelince, Bangui’de savunma bakanlığına ait bir büro açan Kremlin güvenlik işbirliğini kurumsallaştırmaya karar vermişe benziyor; bu durum, Rus varlığının özel askeri şirketlerin aleyhine olacak şekilde yeniden dengelenmesi anlamına gelebilir. Uzun sözün kısası, Rusya’nın Afrika’daki en büyük başarısı, oynadığı rol ve sahip olduğu nüfuzla ilgili algıyı iyileştirmek oldu. Kıta ülkeleri Rusya’yı yeniden, başvurduklarında kendilerine ekonomik işbirliği sunabilecek ve gerekirse iç ve dış güvenliklerine katkı sağlayabilecek, hatta (genellikle insan hakları konusunda iç işlerine karıştıklarını düşündükleri) Batılılar ile (bölgedeki birçok ülkenin çemberini gevşetmeyi arzu ettiği) Çin arasında bir nevi diplomatik “üçüncü yolu” temsil edebilecek önemli bir aktör olarak görüyorlar. Moskova ise, Afrika’yı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Donbas veya Kırım gibi hassas konuların tartışıldığı oturumlarda bir oy deposu olarak... Böylece yarım adanın Moskova tarafından ilhak edilmesini kınayan Mart 2014 tarihli karara karşı kimi Afrika ülkeleri (Sudan, Zimbabve) karşı oy kullanırken, kimileri de (Cezayir, Güney Afrika, Mali, Ruanda, Senegal…) çekimser kaldılar. Karar metninin soğuk karşılanması, Batı’nın kararlarına karşı oy kullanmayı adet haline getiren bir düzine ülkenin de ötesine geçti. Üstelik Washington’ın ve Batılı müttefiklerinin Rusya’yı içine sokmak istedikleri diplomatik yalnızlığın beklenildiği kadar ciddi boyutlarda olmadığı da ortaya çıktı. Uydu fırlatma pazarında Yaygın görüşe karşın, Rusya artık Afrika’da ekonomik bir “cüce” değil. 2018’de kıtayla olan ticareti 20 milyar dolar eşiğini aştı. Bu elbette Çin (204 milyar) veya Fransa’nın (51.3 milyar Avro) ticaret hacminden düşük, ancak Brezilya veya Türkiye ile mukayese edilebilir bir büyüklük söz konusu. Rusya, yüksek teknoloji sektörlerine ayrıcalık tanıyarak ticaret yapısını çeşitlendirmeye çalışıyor. Uydu fırlatma pazarında da kendini konumlandırdı (Angola adına 2017’de, Tunus için ise 2020 yılı itibariyle). Sivil nükleer enerji alanındaysa Rosatom firması, Zambiya, Sudan veya Ruanda gibi ilk kez kullanıcı olacak ükelerle sektörün oluşturulmasıyla ilgili çok sayıda sözleşme imzaladı (Ruanda ile olan temaslar Devlet Başkanı Paul Kagame’nin 2018 Haziran ayında Moskova’ya yaptığı ziyaret sonrasında daha da yoğunlaştı). Bilgisayar güvenliği çözümleri üreten Kaspersky Lab ise 2019 Mayıs ayında Kigali’de açtığı temsilcilik bürosu sayesinde Doğu Afrika’daki varlığını geliştirmeyi amaçlıyor. Rusya giderek daha aleni biçimde “hard power” üzerine oynasa da, Afrika’daki yerel topluluklara yönelik uzun vadeli nüfuz araçlarını devreye sokmayı da ihmal etmiyor. Fransızca, İngilizce ve hatta Portekizce yayın yapan devlet medyası kurumları (RT, Sputnik) birçok ülkede önemli sayıda izleyici tarafından güvenilir haber kaynakları olarak kabul görüyor (8). Yayın çizgileri, Rusya’nın bölgede sömürgeci bir geçmişi olmadığı ve Moskova’nın emperyalizm karşıtı mücadelelere verdiği destek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle