Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ARALIK 2020 2 PEKIN, ÖRGÜTÜN FARKLI KURUMLARINDA DAHA FAZLA ETKINLIK KAZANMA YÖNÜNDE ADIMLAR ATIYOR BM’deki Çin satrancı JEANNE HUGHES * Ç in’in Birleşmiş Milletler’deki (BM) üst düzey memurlarının sayısı bir elin parmağını geçmez. Halbuki BM’de çok sayıda önemli görev var. 2005 yılındayız. Bugün emekli olan ama uzun süre Irak’a Karşı Yaptırımlar Komitesi’nin genel sekreterliğini yürüten Çinli diplomat Wang Jingzhang, ülke basınına yaptığı açıklamasında (1) o zamanki durumdan bu sözlerle şikâyet ediyor. Pekin tarafından New York’a gönderilen memur grubu esasen çevirmenler ve editörlerden oluşuyor. Diğerleri ise “farklı teknik servislere ya da genel servislere dağılmış durumda”. Jingzhang’a göre, BM Genel Sekreterliği’nin sekiz idari birimi arasından sadece yoğun toplantı trafiğini yönetmekle görevli Genel Kurul ve Konferanslar Yönetimi, bölümün genel sekreter yardımcılığını alabilmiş bir Çinli memura, o da bazen, devredilmekte. Çinliler BM’de kendilerini dış kapının mandalı gibi hissediyorlar. Aradan geçen on beş yılda bu tablo gözle görülür şekilde değişti: Artık Çinli memurların çoğu Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ya da Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (UTB) gibi bölümlerde idari düzeyde görev alıyor. Kimi endişeli siyaset yorumcuları, bir ülkenin bu kadar kısa zamanda, bu kadar geniş bir etki alanı ele geçirmesinin nadir görüldüğünü söylüyor. Sanki “tarihin sonu”nun kutlandığı bol içkili bir gecenin ertesinde Batı, akşamdan kalma bir şekilde 2020’ye uyanmış ve Birleşmiş Milletler masasında Çin’in kahvaltıyı hazırladığını görmüş gibi. Bu değişim üzerine tanıklık dinlemek epey güç. Sözleşmeleri gereği gizlilik ilkesine bağlı olan ve tersi yönde hareket ettiklerinde görevlerinden olacak olan BM memurları, konuşmaktan çekiniyor. Çin’in öfkesi dışında korkacak bir şeyi olmayan diplomatlar da keza. Hemen hemen hepsi anonim kalmayı talep ediyor. New York’taki Fransız diplomat M.P.F’ye göre, “Çin, işini düzenli ve sistemli bir şekilde zamana yayıyor. Çin toplumu planlı hareket etmekte ve bu durum uluslararası alanda da görülüyor”. İmaj yönetimi Tayvan’ın yerine geçerek 1971’de BM’ye giren Çin Halk Cumhuriyeti, Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üye statüsüne rağmen uzun süre kenarda kaldı. Shi Jiuyong ile UAD’nin başkanlığını alması için 2003 yılını beklemek gerekti. 2007’de Hong Konglu Margaret Chan, BM’nin en önemli oluşumlarından Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) başına geçti. Konumunun nüfuzu sayesinde, görevi bittikten bir sene sonra, 2018’de, Çin tıbbı uluslararası sınıflandırmaya dahil edildi. Yine aynı dönemde Tayvan, DSÖ genel kurullarına gözlemci olarak alındı ancak 2016’da adanın başına İlerici Demokrat Parti başkanı, bağımsızlık yanlısı Tsai Ingwen’in seçilmesiyle bu statüsünü kaybetti. 2007 aynı zamanda Sha Zukang’ın Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü’nün (BM DESA) yönetimine geçtiği sene oldu. 2015’te genel kurul tarafından resmi olarak kabul edilen on yedi “sürdürülebilir kalkınma hedefi”ni gerçekleştirme amacı taşıyan bölüm bu nedenle büyük önem arz ediyor. Dikkatleri çok üzerine çekmeyen Çin, 2015’e gelindiğinde artık dört özel bölümü kontrol etmekteydi. Bugün ise bu duruma karşı bakışlar değişirken endişeler de çoğaldı. Halbuki, ilginçtir ki Çin, BM çarklarında yeterli temsiliyete hâlâ sahip değil (2). 2018’de BM Genel Sekreterliği’ne bağlı 37 bin 505 çalışan arasında (Barış Gücü hariç) yalnızca 546 Çinli memur bulunuyordu. Çincenin BM’nin resmi dillerinden biri olması dolayısıyla 132’si de çevirmendi. Çin, Hindistan’ın (571), Irak’ın (558) veya Birleşik Krallık’ın (839) gerisindeydi. Fransa (1476) ve ABD (2 bin 531) ile ise kıyaslanamaz durumdaydı. Barış Gücü hariç tüm BM departmanları göz önüne alındığında, Çinli memur sayısının 2009 ve 2019 arasında arttığı, Amerikalıların sayısının ise azaldığı, hiyerarşinin ise değişmediği tespit edilebilir. Çin, on yıl önce toplam mevcudun yüzde 1’ine sahipken bugün yüzde 1.2’sine, ABD on yıl önce yüzde 5.8’ine sahipken günümüzde yüzde 5’ine sahip (3). Dolayısıyla Çin’in örgütü ele geçirdiğini söylemek zor. M.P.F, “çok daha geniş ve yaygın varlık gösteren birçok ülkeye kıyasla Çinliler belli yönetimlere yoğunlaşıyor” diyor. “Yüksek mevkiler olmasa da, idari işleyişte kilit noktadaki pozisyonlara talip oluyorlar. Onları belirlemeyi çok iyi biliyorlar” diye de ekliyor. Örneğin: DESA. BM Genel Sekreterliği’ne bağlı olan bölüm, arka arkaya gelen üç yöneticisiyle on dört yıldır Çin’in kalesi. Çok bilinmeyen bu bölüm esasen tüm BM literatürünün ana belirleyicisi. Yayımladığı raporlar ve tavsiyeler, müzakerelerde ve genel kurul komisyonları ile BM’nin danışma organlarından olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’de (Ecosoc) esas alınıyor. Sürdürülebilir kalkınma hedefleri ile ilgili yıllık yayınları ve “Dünya ekonomisi perspektifleri” BM koridorlarının ötesinde dünyada da takip ediliyor. Diplomat M.P.F., DESA’nın kararlarının ve uygulamalarının büyük çoğunluğunun Çin’in çıkarları doğrultusunda ya da en azından onunla çakışmayacak şekilde olduğunu belirtiyor. “Metinler üzerinden gerçekleştirilen bir konum stratejisi bu. Belli bir konu üzerinde, metin dili esas alınarak verilen kararın hem devletlerin uygulamalarında hem de sonradan belirlenen kurallarda hukuki etkisi olur” diye ekliyor. Bu bölümün yayımladığı metinler arasında göklere çıkaran bir dille yazılmış “Ekonomik başarıda Çin modeli (4)” ya da “ekonomik sürdürülebilirlik için ortak LE MONDE diplomatique lemondediplomatique@cumhuriyet.com.tr 7 ARALIK 2020 SAYI: 11 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Dış Haberler Müdürü Mine Esen Sorumlu Müdür Olcay Büyüktaş Akça Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Paris TemsilcisiYayın Koordinasyon Süleyman Tosunoğlu Sayfa Tasarım Ece Kurtuluş Dursun Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün Yayın Kurulu Ali Sirmen, Aykut Küçükkaya, Mine Kırıkkanat, Mine Esen Édité par la SA Le Monde diplomatique Actionnaires: Société éditrice du Monde, Association Gunter Holzmann, Les Amis du Monde diplomatique 1, avenue StephenPichon, 75013 Paris Tél.: 0153949601. Télécopieur: 0153949626 www.mondediplomatique.fr Yönetim Kurulu Başkan ve Genel Yayın Yönetmeni SERGE HALIMI Üyeler Vincent Caron, Bruno Lombard, Pierre Rimbert, AnneCécile Robert Dış İlişkiler ve Baskılar Müdürü AnneCécile Robert Yazı İşleri Müdürü Benoit Breville Yazı İşleri Müdür Yardımcıları Martine Bulard, Renaud Lambert Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. çalışma” aracı olarak sunulan Pekin’in büyük projesi “Bir Kuşak, Bir Yol”u (Belt and Road Initiative, BRI) bulmak mümkün (5). Esasen Çin söylem üzerinde kontrol sağlayarak gizliden gizliye imajını yönetiyor. Diplomata göre, Çin böylece “sürdürülebilir kalkınma hedefleri” gibi genel hedeflere ulaşma kapasitesi bakımından eleştiriden muaf kalıyor. “Halbuki Çin sanayinin en az çevre kirliliğine sebep olduğu söylenemeyeceği gibi, Şi Jinping’in çevre ile ilgili yüklendiği sorumlulukların aldatıcı olduğu da aşikâr. Yine de her yerde Çin’den biyoçeşitliliğin, çevrenin vs. en önde gelen savunucusu olarak söz ediliyor. Söylem ve imaj bakımından inandırıcı bir etkisi var” diye ekliyor. M.P.F’ye göre, “DESA aynı zamanda Esococ nezdinde danışmanlık statüsü almak isteyen STK’lerin giriş kapısı olması bakımından stratejik önemde. Konsey çalışmalarına katkıda bulunmaları için STK Komitesi’ne verdiği destekle, rehberlik görevi görmekte (6)”. “Yerli halklar”la ilgili meseleler de DESA’dan sorulduğu için, istenmeyen bir Tibet ya da Uygur aktivizmi söz konusu olduğunda Çinli yönetim kadrosu ilk sıralarda yerlerini almakta... 2017’de dönemin genel sekreter yardımcısı Wu Hongbo, o sene BM Yerli Halklar Daimi Forumu’nun yıllık toplantısına gelen Uygur aktivist Dolkun Isa’yı terör şüphesini ileri sürerek güvenlik güçleri ile salondan çıkarttırmıştı. Wu, daha sonra Çin devlet kanalında bu hareketinin arkasında durdu. Bir sonraki yıl, halefi Liu Zhenmin aynı yöntemi denese de Alman ve Amerikalı diplomatların müdahalesi sonucu başarılı olamadı. Bürokratik engelleme teknikleri İçinde Savoie Devleti Geçici Hükümeti’nden Uygurlar Yıllık Kongresi’ne uzanan çeşitlilikte yapı barındıran bir STK olan Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Organizasyonu’nun (UNPO) son raporu, (7) diplomatlar ile DESA, Ecosoc ve İnsan Hakları Konseyi’ndeki memurlar tarafından geliştirilen bürokratik engelleme tekniklerini detaylı biçimde gösteriyor: Uzayıp giden akreditasyon süreçleri, korkutma, konuşma zamanlarının kısıtlanması… Diğer ülkelerle kıyaslandığında Çin bu raporda Rusya ve İran ile en çok eleştirilen ülkelerden biri. Mart 2018’de İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne Suriye’deki insan hakları ihlallerini Güvenlik Konseyi’nde dile getirme yolu açan bir çözüm süreci (veto edilmeyen 9 oy gerektiren) Fildişi Sahili’nin ret oyu vermesiyle geri çekildi. Birçok kişi bu kararda Pekin’in gizli baskısı olduğunu düşündü. Ekim ayında Çin, Uygurlara yapılan baskı ve hak ihlalleri ile ilgili bir kararın elli yedi oyla (Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil) reddedilmesini sağladı. Yine de etkisinin bir nebze gerilediğini söyleyebiliriz: Bir önceki yıl yirmi üç olan evet oyu bu defa otuz dokuzdu. Afrika’nın Batı’yı cezalandırması... 2019’da Qu Dongyu’nun BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yönetimine, üstelik ilk turda seçilmesi bu etkinin sembolü olarak görülmekte. Kimi siyaset yorumcularına göre Pekin, 70 milyon dolarlık bir borcun silinmesi karşılığında Kamerunlu adayın çekilmesinden faydalandı (8). Afrika’daki Çin tarım politikaları uzmanı, araştırmacı JeanJacques Gabas’a göre bu, Afrika ülkelerinin Çin’e duyduğu çekimden çok Batı ülkelerini cezalandırma amaçlı kullandığı bir oy oldu. Çin lehine oy kullanan ülkelerin amacı uluslararası arenada pazarlık için ellerini güçlendirmek ve Çin’le ticareti artırırken bu ülkeden alınan yardım ve yatırımları da çoğaltmak. “Salgından önce Qu Dongyu’nun açıklamalarında yeni teknolojiler ve 5G vurgusu ile 1960’larda iyileştirilmiş tohumlar, böcek ilaçları vs. üzerinden yapılana benzer “yeşil devrim” tarzı bir modeli satma isteği öne çıkmaktaydı. Ekolojik tarıma ve biyoçeşitliliğe pek yer verilmiyordu. Yeni direktör, Çin’i dünya lideri olarak gösteriyordu” diyor Gabas. Yarardan çok ticareti gözeten bu siyaset, tarım ürünleri için müşteri bulmaya yönelik. Halihazırda Çin, fosfat üretiminde dünya lideri konumunda. Gabas’a göre, krizden bu yana ise toplum sağlığı ve yerel üretim meseleleri ortaya çıktı. “Yeni bir dinamik söz konusu. Qu Dongyu da önceki uygulamaları sorgulayan bu akıma göre hareket edip Covid19’un olumsuz etkileri karşısında Afrika ülkelerinin söylemini tekrar ediyor.” Esasen Pekin’in sunduğu tarım kalkınma modeli yoğun nüfus artışı görülen ve 2050’ye kadar çoğunluğu kırsalda yaşayacak Afrika toplumları için hiç cezbedici değil. Öyleyse bu söylem değişikliğinin nedeni bu ülkeleri dinlemek için duyulan gerçek bir istek mi yoksa algı yönetimi midir? Salgınla birlikte Çin’in basındaki imajı da kötüleşmeye başladı. Geçen nisan ayında polis tarafından sokağa atılan Guangzhou Afrikalılarının tanıklıkları kıtada büyük bir öfke yaratırken Nijerya’da Çin büyükelçisinin açıklama için yetkililer tarafından çağrılmasına yol açtı (9). 5G kapışması doludizgin Çıkar gözetilen bir başka BM kurumu da 2015’ten beri Houlin Zhao’nun krallığı olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (UTB). Birlik, dünya çapında frekans genişliklerinin yönetimi, uydu yörüngelerinin atanmasından sorumlu. Uzaya uydu göndermek isteyen herkes oraya başvurmak zorunda. En çok polemik yaratan durum ise 2000’li yıllarda uzmanlık alanının uzantısı olarak eklenen internet yönetimi (10). Pekin, kuralları kendisine uyan biçimde düzenlemek ile suçlanıyor. Nitekim 5G’ye verilecek frekans aralığı ABD ve Çin arasında bir mücadele konusu oldu (ABD 28GHz dolaylarında yüksek frekansları öncelerken Çin 6 GHz altında olmasını istiyordu). Télécom Paris ve Ecole Poytechnique’te çalışan Profesör Marceau Coupchoux, “Telekomünikasyon ve bilişim ağları farklı ekipmanların iletişiminin sağlanması adına uluslararası normlara ihtiyaç duyar. Bir norm (ya da bir standart) ne kadar çok ekipman tarafından kullanılıyorsa ağ da kullanıcılar için o kadar cazip hale gelir. Dolayısıyla ülkeler ve şirketler arasındaki savaş çoğunlukla standardizasyon meseleleri üzerinden yürütülüyor. Çin gibi büyük güçlerin etki etmeye çalışması şaşırtıcı değil” diyor. Konunun önemini anlamak yine de güç. Uluslararası radyokomünikasyon kurallarını belirlemekle görevli UTBR’de Fransa’yı temsil eden Ulusal Frekans Ajansı’nın (ANFR) direktörü Gilles Brégant temkinli konuşuyor: “Üreticilerin küresel frekanslar üzerinde uzlaşmaya varmaları kendi yararlarınadır. Örneğin UTB’nin uyumlama çalışmasının temel amacı Fransız telefonunuzun ABD’de ya da Amerikan telefonunuzun Fransa’da çalışmasını sağlamaktır. Ulaşılmak istenen ortak hedefle ilgili kavga edilmez ya da ortak bantlar elde etmek adına Amerikalılar ya da Çinliler’in dayattığı frekans kullanılmaz.” Brégant’a göre, uydular açısından da stratejik sorunlar yaşanması söz konusu olmaz: “Birçok ülkenin uydusu var ve bu az çok ‘kıtasal’ bir sistem. Avrupa’nın altındaki frekanslar Türkiye’dekinin aynısı olmalıdır ancak bunlar Siçuan’ın (Çin) altındakilerden farklı ise bu çok da önemli değildir… Durum uydu takımyıldızı için daha karmaşık olsa da halihazırda Çin, Amerikalıların OneWeb ya da SpaceX’i gibi gelişmiş düzeyde dev uydu takımyıldızına sahip değil.” Brégant’a göre, yalnızca gelişmekte olan ülkelerin programlarından sorumlu olan UTBD yönetimi, Çin teknolojisini sunacak konumda. Halbuki onun direktörü ise artık bir Amerikalı... Afrika ilgisi Öte yandan Pekin’in BM Genel Sekreterliği’ne bağlı Barış Harekâtları Dairesi (DPKO) ile pek ilgilenmediği görülüyor. Yine de Çin, Güvenlik Konseyi’nin geri kalan dört üyesinden daha fazla sayıda asker ile katkıda bulunuyor (11). Bu yoğun katılımı sayesinde özellikle de Afrika’daki yatırımlarını koruma imkânı elde ettiğinden kimsenin şüphesi yok. Nitekim 2020’deki on üç barış operasyonundan altısı Afrika’da gerçekleştiriliyor. Ancak kurum içindeki etkisine dair bir kanıt yok. DPKO’da çalışan Afrikalı görevli M.B.S., “bu herkesin merak ettiği bir konu burada, ama mesele şu ki Çin bir büyük güç rolü üstlenmek istemiyor” diyor. Bütçe harcamalarında birinci sırada olan bu bölümün yönetimi 1997’den beri Fransa tarafından muhafaza ediliyor. “Antonio Guterres (2016’da seçildiğinden beri BM Genel Sekreteri) göreve gelince bir Çinlinin bu göreve getirileceği konuşuluyordu ancak bu, herkesi Pekin’e karşı kışkırtmak için Batılıların çıkardığı bir dedikodu idi”. Sonuçta şaşırtıcı olmayan bir şekilde Fransız JeanPierre Lacroix göreve seçildi. UNESCO’ya katkı Çin henüz bütçe araçlarını ele geçirmedi. On beş sene önce BM bütçesine (zorunlu) katkısı yüzde 2’yi geçmezken, bugün iki rakamlı kotaya geçen ABD dışındaki tek ülke (12): Çin yüzde 12, ABD yüzde 22. Kaynaklarının yüzde 19.8’ini karşıladığı (13) BM Sınai Kalkınma Örgütü’nün (UNIDO) ve kaynaklarının yüzde 15.49’unu karşıladığı (14) BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) bir numaralı katkı sağlayıcısı konumunda. ABD, bu iki örgütten de sırasıyla 1996’da ve 2018’de çekildi. Öte yandan Çin ödemelerini tam zamanında yapıyor. İlkbaharda 2020 bütçesindeki payının tamamını vermişti. Sözü edilen kotalar bize Çin’in stratejisi hakkında pek bilgi vermiyor. Esasen, tüm üye ülkelerin uymakla yükümlü oldukları BM şartnamesine göre, belirlenen bu kotalar doğrudan her ülkenin gayrı safi milli hasılasına (GSMH) göre hesaplanıyor. Blok halinde yapılan ödemenin kullanılacağı yerler ise belirtilmiyor. Çinlilerin tercihleriyle ilgili tek ipucunu spesifik harcamalar için yapılan gö