27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 EKİM 2020 8 BELARUS DEVLET BAŞKANI ALEKSANDER LUKAŞENKO’NUN TARTIŞMALI SEÇIMI Gençler değişiklik istiyor Lukaşenko’nun 9 Ağustos’ta yeniden seçilmesi ve bunu takip eden gösteriler sonrasında Belarus uluslararası medyanın merkezinde yer almaya başladı. 1994 yılından bu yana başkanlık görevini yürüten Lukaşenko, yolsuzluklarla lekelenen seçimlerden yüzde 80.23 oy ile başlıca rakibi Svetlana Tihanovskaya’yı yenerek altıncı kez başkanlık koltuğuna oturdu. LOIC RAMIREZ (*) S okakları dolduranlar tarafından iktidarı bırakması istenen Belarus Devlet Başkanı, kendisinden anayasal reform talep eden Moskova’nın isteklerine boyun eğdi. Oysa Ukrayna örneği tecrübesinin bilinciyle, göstericiler birkaç hafta öncesine kadar kalabalıkların tek başına başkanı görevden almaya yeteceği umuduyla herhangi bir müdahaleyi reddediyorlardı. 2020 Ağustos ortası. Televizyonda sürekli gösteriden görüntüler yayımlanıyor. “Yakında bitecek” diyor Stas L. (1), ama ekrana bile bakmıyor. Belarus’un güneyindeki Braguine’de bir barda sırtını haberlere dönmüş bir halde, o ve onun gibi otuzlarında olan arkadaşları, bir şişe votkanın etrafına toplanmış sohbet ediyorlar. Bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş çaptaki gösterilerin beşinci günü. Olayların gelişimi ise onu sonrasında haksız çıkaracak: Ağustosta başlayan gösteriler eylül ortasında halen devam ediyor, özellikle de başkent üniversitelerinde. Minsk’te ve diğer büyük şehirlerde yüz binlerce kişi yürüyor. Aleksander Lukaşenko’nun 9 Ağustos 2020’de yeniden seçilmesi ve bunu takip eden gösteriler sonrasında Belarus uluslararası medyanın merkezinde yer almaya başladı. 1994 yılından bu yana başkanlık görevini yürüten ve yolsuzluklarla lekelenen seçimlerden yüzde 80.23 oy ile, başlıca rakibi Svetlana Tihanovskaya’yı yenerek altıncı kez başkanlık koltuğuna oturuyor. Tihanovskaya, “kamu düzenini bozma” nedeniyle tutuklanan eşinin yerine seçimlere katılmıştı. Ekibine, diğer iki aday Valery Tsepkalo’nun Moskova’ya kaçması ve Viktor Babariko’nun tutuklanması sonrasında eşleri Veronika ile Maria Kolesnikova da katıldı. Veronika aynı zamanda seçim kampanyasının direktörü idi. Ukrayna korkuluğu Oylama sonrasında, genç protestocular ile güvenlik güçleri arasında yaşanan gerilim başkent gecelerini hareketlendirdi. İnternet üç gün boyunca kesildi. Binlerce kişinin gözaltına alınması ve karakollarda polisin dövdüğü yönündeki tanıklıklar, bugüne kadar bu ölçekte korkutma yöntemlerine hiç başvurmamış olan devlet başkanının reddinin daha da pekişmesine neden oldu. 2010 yılındaki başkanlık seçimleri sonrasındaki müdahalelerin sayısı yüzleri geçmiyordu ve muhalefet ilerleyen aylarda mahkeme salonlarında hesap vermek durumunda kalmıştı. Yetkililerin ne kadar telaşlı olduklarını bulunduğum bu küçük yerleşim yerinde bile hissedebiliyorsunuz. Akşam olduğunda, bir avuç polis kasabanın ana meydanında devriyeye başlıyor, bir polis aracı da caddede gözlem yapmak üzere konuşlanıyor. 3 bin kişinin yaşadığı bu küçük yer için yapılan konuşlandırma oldukça aşırı. Ukrayna sınırında olmasının etkisi nedeniyle mi alındı bu önlemler yoksa yüz kilometre kadar uzaktaki bölgenin başkenti Gomel’deki olayların buraya yansımasından mı endişe ediliyor? Yol işçisi olarak çalışan Stas’ın bugüne kadar tek gördüğü başkan, Lukaşenko. “Ben Tihanovskaya’ya oy verdim, ama gösteriye katılmayacağım! Biz Belaruslular için en önemli şey rahatlık, kimse Maidan yaşamak istemiyor”. Maidan ile genç işçi 20132014 kışında Ukrayna’daki ayaklanmalara atıfta bulunuyor. Bu ayaklanmalarda Devlet Başkanı Yanukoviç devrilmiş ve ardından iç savaş çıkmıştı. (2) İktidarın korkuluğu, aslında halk arasındaki korkudan besleniyor. Stas’ın Belarus’ta tartışmalı seçimlerin ardından meydanlar boşalmıyor. Lukaşenko yönetimine muhalefet cephesinde gençlerin yoğunluğu dikkat çekiyor. arkadaşları da kime oy verdiklerini anlatmaya başlıyor. Birçoğu oyunu Tihanovskaya’ya kullandığını, bir kısmı da boş oy attığını söylüyor. “Ben Lukaşenko’ya oy verdim” diyor gruptakilerden biri, bu açıklama bazılarını şaşırtıyor. “Gerçekten mi? Ona mı oy verdin?” “Evet, tabii”. Başka hiçbir ek açıklama yapmadan ya da bir tartışma yapılmadan bardaklar boşalıyor ve tekrar sıradan konulara geçiliyor. Seçimdeki hilelerle şişirilen ya da bazen bazı muhaliflerin abartarak çok düşük söyledikleri (kampanya süresince Lukaşenko’nun oy oranının yüzde 3 civarında olduğunu söyleyenler gibi) oy oranlarına bakıldığında, başkanın aldığı oyun analizi aslında karmaşık bir veri. “Sosyolojik değerlendirmeler başkanın oy oranının yüzde 60 civarında olduğunu gösteriyordu, kuşkusuz muhalefetin her zaman daha güçlü olduğu başkentte daha da düşük” diye anlatıyor Ulusal Doğu Dilleri ve Medeniyeti Enstitüsü, INALCO’da öğretim görevlisi olan tarihçi Bruno Dwreski. Araştırmacılar Stephen White ve Elena Korosteleva, Lukaşenko’ya oy verenleri “genellikle 60 yaş üstü, düşük eğitim seviyesi olan kişiler” diye tanımlarken kırsal bölgeden olduklarını da ekliyorlar (3). Muhalifler ise daha “genç, özel sektör çalışanı, yüksek bir eğitim seviyesine sahipler ve büyük şehirlerde yaşıyorlar”. Bir başka deyişle farklı coğrafyada yaşayan nesiller arası bir karşı karşıya olma durumu. Hükümete yakın olan siyaset bilimci Aleksei Dzermant “Başkana oy verenler genellikle devlet adına çalışan memurlar ya da işçi sınıfındakiler” görüşünü dile getiriyor. ‘Ülke değişti ama...’ Yine de Lukaşenko’ya destek konusunda kendisine daha önce oy veren geleneksel kesimde de bir erimeden söz edilebilir. 900 oy bürosunda (oy verenlerin dörtte biri) açıklanan elle sayım sonuçları, katılım oranı ve her zamankinden çok daha yüksek mektupla kullanılan oylar ile ilgili yapılan çalışmaya göre, Tihanovskaya’nın yüzde 45, Lukaşenko’nun ise yüzde 43 oy elde ettiği ileri sürülüyor (4). Başka değerlendirmeler de yapılmış ve hepsinde merkezi seçim kurulunun açıkladığı rakamlardan farklı olarak sonuçların birbirine çok daha yakın olduğu ortaya çıkmış. “Evet geçmişte ona oy verdim doğru ama bu artık mümkün değil” diyor ellili yaşlarındaki Fransızca öğretmeni Viktor. “İşyerinde sorunlar yaşanabileceğinden hükümet karşıtı hiçbir şey söyleyemiyoruz; çok bunaltıcı, yaptıklarını inkâr etmiyorum ama ülke değişti, o ise aynı kaldı”. Fabrikalara veya çiftliklere yapılan sürpriz ziyaretlerde, beceriksiz bir müdürü veya çok gevşek olduğu düşünülen bir bakanı bir parmak şıklatarak işten çıkaran ve değiştiren, katı baba imajı ile Lukaşenko bir dönem Belarus toplumunca benimsenmişti. Ancak bu retorik artık rahatsızlık vermeye başladı. Kampanya süresince bir kadının ülkeyi yönetecek becerilerinin olmadığı yönündeki açıklamaları ya da muhaliflere küfür ve tehditleri geri tepti ve gösterilerde alay konusu oldu. Son yıllarda yaşanan ekonomik sorunlar da bu memnuniyetsizliğin artmasında etkili oldu. 1994 yılında yüzde 80 gibi yüksek bir oy ile seçilen Lukaşenko o dönem kitle halinde gerçekleştirilen popüler olmayan özelleştirmelere son vermişti. Devletin ekonomi yönetimine dahil olması başta belli bir başarı sağladı. Oysa diğer eski Sovyet ülkelerinde sanayiler birer birer kapanıp eşitsizlik artarken, Belarus 1996 yılında büyüme gerçekleştirdi ve traktör, makine üretimi gibi bazı ileri teknoloji sektörlerini muhafaza etti. Ülke, üretiminin yüzde 90’ı Rusya’ya olmak üzere yüzde 80’i ihracata yönlendiren kolhozlarına önemli kamu yatırımları yaparak tarım sektörünü korudu (5). Belarus 2000’li yıllarda hidrokarbürdeki kur fiyatlarının artışından faydalandı. Moskova Minsk’e, dost fiyatından temin ettiği gazı rafine edip dünya piyasası fiyatından yeniden ihraç etmesine izin vermişti. Ancak 2008 krizi ve kurlardaki düşüş sübvansiyonların da otomatik olarak düşmesine neden olup rüzgârı tersine çevirdi. Ülke, önceki on yılda ortalama olarak yüzde 7.2’lik yıllık büyüme oranına sahipken gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH), borsa çöküşünden bu yana yılda yalnızca yüzde 1.6 oranında büyüdü. 2017 yılında altı aydan daha uzun bir süre bildirim yapmayan işsizlere 460 ruble (225 Avro) para cezasına karşı düzenlenen gösteriler, mevcut krizin adeta habercisi gibiydi. Kampanya süresince adayların tutuklanması, sahtekârlıkların boyutu ve internetin yeniden çalışmaya başlamasıyla sosyal medyada paylaşılan yaralı görüntüleri kızgınlıklar listesine eklendi. Protestoya şimdilik bir siyasi ya da ekonomik program eklenmiş değil. Göstericiler genellikle birkaç basit talebi duyurmak üzere toplanıyorlarsiyasi tutukluların serbest bırakılması, yeni seçim yapılması ve en önemlisi Lukaşenko’nun görevi bırakması. Sürgüne giden muhalif Svetlana Tikhanovskaya’nın adı pankartlarda ender görülüyor. Litvanya’dan ağustos ortasında iktidarın devredilmesini sağlamak ve yeni seçimleri örgütlemek üzere Minsk ile diyalog kurmak için bir koordinasyon konseyi kurdu ise de Tihanovskaya, sahadaki gösterilerde önemli bir rol oynamıyor. Konseyinde yer alan yedi üye arasında grevci bir lider ve Rusçanın resmi dil olmaktan çıkmasını savunan Hıristiyan bir partinin eşbaşkanı yer alıyor. Konseyde yetkililer tarafından rahatsız edilmeyen bir tek Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç yer alıyor, diğerleri ya ülkeden kaçtılar ya da parmaklıklar arkasındalar. Kortejde ülke yöneticisinin reddini sembolize etmek adına, bir tek 1918 yılında Belarus Halk Cumhuriyeti’nin bayrağı olan ve daha sonra 1991’de ülkenin bağımsızlığını kazanması ile tekrar kullanmaya başladığı beyazkırmızıbeyaz bayrak yer alıyor. Diğer tüm bayrak ya da mesaja bir bölünmeye neden olabileceği için şüpheyle yaklaşılıyor. Tek tük Avrupa ülkesi bayrağı hemen kaldırıldı ve Rusya’ya düşman tek bir slogan bile atılmıyor gösterilerde. Hareketin itibarını düşürmek ve Moskova’nın yardıma gelmesini sağlamak üzere Lukaşenko, beyaz kırmızı bayrağın 1941 yılından itibaren Nazilerle işbirliği yapan milliyetçi Belaruslular tarafından kullanıldığını söylemekten çekinmiyor. Aslında bu milliyetçiler bir avuç içi kadar az sayıda idiler ve herhangi bir siyasi gelenek de kalmadı arkalarından. Bu aslında eski çarlık imparatorluğu sınırlarının diğer tarafındaki ülkelerde yani Baltık ülkeleri, Ukrayna, Polonya’da tam zıt bir durum teşkil ediyor. Bu, ülkelerde 19. yüzyılın başında milliyetçi hareketler siyasi partiler, okullar, üniversiteler ve kültür merkezlerinden destek aldılar ve zaman zaman Nazilerle de işbirliği yaparak Rusya karşıtı ve sonrasında da Sovyet karşıtı silahlı mücadeleyi beslediler (6). Belarus’ta böyle bir durumdan söz etmek mümkün değil, oradakiler daha çok Doğu Alman cephesi arkasındaki Sovyet partizan hareketi ile tanınıyorlar (7). Şu anki gösterilerdeki beyaz kırmızı bayrak aslında milliyetçi duyguların canlanmasından ziyade 1996 yılında bir referandum ile başkanın bayrağa getirdiği Sovyet bayrağının kırmızı ve yeşiline karşı devlet başkanına bir karşı duruş. 11 Ağustos’ta Belarus’un hepsi devlete ait olan önemli sanayi alanlarında otomobil fabrikası MAZ, sanayi teçhizat üretimi ve mühendislik firması Belaz, ağır yük kamyon üreticisi MZKT’de grev patlak verdiğinde Lukaşenko, iktidarının sallantıda olduğunu hissetti. İşyerlerinde protestolar tavan yapmaya başladı. 17 Ağustos sabahında Minsk’teki Atlant fabrikasını kapama girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Fabrikanın ana binası önünde toplanan otuz kadar kişiye “Kim çalışıyor burada” diye soruyor yaşlı bir kadın. Tek bir el kalkıyor kalabalık arasından, geri kalanlar ise dayanışma göstermek için gelen öğrenciler ve emekliler. “Burada sanıyorum tekim” diyor işçi ve devam ediyor, “diğerleri korkuyor ve bize yardım eden kimse yok.” Ordu ve polisin sadakati 1999 yılında onaylanan 29 sayılı başkanlık kararnamesinden bu yana, işe alımların çoğunluğu bir yıldan beş yıla kadar süreli kontrat çerçevesinde yapılıyor. Bu liberal reform ülkenin mücadeleci ender sendikalarını zor bir duruma sokuyor. 2018 yılında Belarus Sendikalar Federasyonu tarafından yapılan bir çalışmaya göre, 1.6 milyon sözleşmenin yüzde 30’u bir yıllık süreli sözleşme kapsamında istihdam ediliyor (8). İşten çıkarılma korkusuna bir de grevci liderlerin tutuklanması eklendi. Devlet işçileri ise Lukaşenko’nun büyük keyif alarak dile getirdiği muhalefetin iktidara gelmesi ile meydana gelecek olanlardan endişeli. Böyle bir durumda kitle halinde gerçekleştirilecek özelleştirmeler sonrası birçok fabrika ve işin yok olmasıyla işsiz kalmaktan korkuyorlar. Lukaşenko’nun rakibi eski bankacı Viktor Babariko ve bir teknoloji parkı yöneticisi olan eski büyükelçi Valery Tsepkalo, seçim kampanyası boyunca ülkeyi “modernleştirme” niyetlerini açıkça söylüyorlardı (9). Kamu sektörü yani kamu görevleri ve devlet kontrolündeki firmalar ülkedeki çalışan nüfusunun yüzde 40’ını istihdam ediyor. Devletin yüzde 50’den fazla sermayeye sahip olduğu firmalar yıllık üretim ve istihdamın yüzde 30’unu temsil ediyor. (10) Öte yandan bu protestoların ön saflarında yer alan bir sektör var: yüksek teknoloji sektörü. 2000’li yıllarda büyümeye başlayan bu sektör, araştırmacı Ioulia Shoukan’ın Facebook hesabından açıkladığı gibi “önemli vergi avantajlarından faydalandı ki bu da hâkim “piyasa sosyalizmi” modeli ile çelişmekte.” Shoukan şu vurguyu da yapıyor: “Hâkim modelden sapma, yani rejime uzun yıllar boyunca özel firmalar tarafından kurulan ya da finanse edilen tüm şirketlere karşı korunmasını sağlayan bu sapma, şimdi onlara kötü bir oyun oynuyor gibi”. Minsk’te uygulama yaratan bir firma için çalışan Ludmila V., hareketin başından bu yana şirket yönetimi de dahil katıldıklarını söylüyor: “Gösteriler başladığından beri çalışanların gelmeme ya da gösterilerden teleiş yapma hakları var; ayrıca firmamız izinsiz gösterilerde gözaltına alınan çalışanlarının cezalarını ödemeyi taahhüt ediyor.” Buna karşılık, hükümet partizanlarının meşakkatli seferberliği ancak devletin kaynaklarını aktarması ile mümkün olabiliyor (insanları getirecek otobüsler, bayrağı taşıyacak helikopter). Aşırıbaşkanlık rejimi net bir ideolojiye sahip olmadığından onu savunacak bir militan tabanına güvenecek durumda değil. Öte yandan ordunun ve polis gücünün sadakatine sahip olan Lukaşenko, iktidarın iplerini halen elinde tutmakta. Büyük bir meşruiyet krizi ile karşı karşıya olduğunu da söylemek gerekiyor. Lukaşenko tarafından son derece akıllı bir şekilde 2022’de yeniden seçim yapılmasının önkoşulu olarak sunulan hükümetin ve parlamentonun ayrıcalıklarını başkanlık aleyhine güçlendirecek reform talebi muhalefeti ikiye böldü. Bu öneri Lukaşenko’ya zaman kazandıracaktır. Söz konusu girişim iktidarda kalmak için sahte bir tavır mı yoksa köklü bir siyasi yeniden yapılanma ilan etme yolu mu? Her ne kadar krizden çıkış yolu Moskova’ya uzanıyorsa da çıkış aynı zamanda protesto gösterilerinin baskı, yıpranma ve bölünmelerin üstesinden gelme kapasitesine de bağlı. (*) Le Monde Diplomatik muhabiri Çeviri: Sedef Atam (1) İsim değiştirildi (2) Laurent Geslin ce Se´bastien Gobert, “Donbass’ta silah nöbeti”, Le Monde diplomatique, Aralık 2014. (3) Stephen White ve Elena Korosteleva, Postcommunist Belarus, Rowman and Littlefield Publishers, Lanham (ABD), 2005. (4) “Kâğıttan başkan” (rusça), Novai¨a Gazeta, Moscou, 13 Ağustos 2020, internet platformu Zubr’dan alınan sonuçlar ile. (5) Ronan Hervouet, Zorbaların zevki. Belarus’ta günlük hayatın siyasi etnografisi, Le Bord de l’eau, Lormont, 2020. (6) Martin Dean, Holokost’ta İşbirliği: Belarus ve Ukrayna’da Yerel Polisin Suçları, 194144, St Martin’s Press, New York, 2000. (7) Masha Cerovic, Stalin’in çocukları, Seuil, Paris, 2018. (8) Tyt.by (internet bilgilendirme sitesi), Minsk, 6 Temmuz 2018. (9) Belrynok.by (ekonomi hakkında bilgilendirme sitesi), Minsk, 29 Temmuz 2020. (10) Kaynak: Belstat,2020.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle