26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 EKİM 2020 4 ÇINHINDISTAN SINIRINDA GERILIM YÜKSEK... MODİ YÖNETİMİNİN ABD CEPHESİYLE İLİŞKİLERİ Dünyanın çatısı üzerinde Asya’nın iki devi arasında sürmekte olan kriz, çok derin yaralar bırakan 1962’deki kısa savaştan bu yana yaşananların en vahimi... Krizin başlangıcından bu yana, her iki tarafın ordusu da kendi fiili kontrol hat çizgisi boyunca varlığını güçlendirdi. Amerikan istihbarat ajansı STRATFOR’un temmuz ayında yayımladığı bir rapora göre, bölgeye 5000’den fazla asker, zırhlı araçlar ve ağır teçhizat yığan Çin, 26 askeri kamp yeri, 22 ileri üs ve iki helikopter iniş alanı inşa etti. Hindistan ise üç piyade tümenini Ladakh’ın doğu tarafında konuşlandırdı. VAIJU NARAVANE* Hint ve Çinli askerler, 15 Haziran 2020 gecesinde, iki ülke sınırında sert çekişmelere konu olan “gri bölgeyi” oluşturan Himalayalar’ın korkutucu tepeleri üzerinde ortaçağvari bir çatışmaya girdiler. 4200 metre yükseklikte ve simsiyah karanlık bir gecenin ortasında, taşlarla, çivili sopalarla, dikenli tellere sarılı demir çubuklarla, hem de yumruk yumruğa, yedi saatten uzun bir süre boyunca çok şiddetli biçimde göğüs göğüse dövüştüler. Gün ışıdığında, Hindistan tarafında yetmiş sekiz yaralı ve çoğu aşağıdaki Galwan Nehri’nin buzlu sularına düştükten sonra donarak ya da boğularak yaşamını yitiren kişi tespit edildi. Akıntının taşıdığı bazı cesetler, daha güneyde, Galwan ve Shyok nehirlerinin birleştiği yerde sudan çıkarıldı. Pekin, herhangi bir sayı bildirmeyi reddetti ancak güvenilir Hint kaynakları Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun kırktan fazla kayıp verdiğini ileri sürdü. Bu trajik olay, bugüne değin açık biçimde çizilmemiş olan 3488 kilometre uzunluğundaki sınırda haftalardır süren çatışmaların ardından meydana geldi. 1962 yılı ekimkasım aylarındaki ÇinHindistan savaşından beri “fiili kontrol hattı” olarak adlandırılan bu sınır, iki ülkenin de göz diktiği toprakları kapsayan geniş bir gri bölge içeriyor. İki taraf da sınır çizgisini kendine göre yorumladığı için öznel sınır hatları birbirine karışıp üst üste biniyor. Bu durum, devriyeler arasında düzenli olarak kavgalara, (bazen istem dışı) saldırılara ve başka farklı ihlallere yol açsa da kırk beş yıl sonra ilk kez ölümle sonuçlanan bir olay yaşandı. Anlaşma yapmışlardı Hindistan ve Çin, olayın olduğu tarihe kadar, anlaşmazlıklarını askeri veya diplomatik görüşmelerle barışçıl bir biçimde çözerek sınırları etrafında büyük bir çatışmanın çıkmasını engellemeyi olağanüstü bir biçimde başarmıştı. İki ülke 1988 yılında, başka alanlardaki ilişkilerini geliştirmek amacıyla sınır konusunu ikinci plana atmayı kabul etti. Fiili kontrol hattı boyunca barışın korunması ile ilgili 7 Eylül 1993 tarihinde imzalanan ikili anlaşma ise “iki ülkenin sınırlarındaki statükoyu korumak üzere karşılıklı verdikleri taahhütleri uluslararası bir sözleşmeyle resmileştirdi. Aslında iki ülke de müzakere haricindeki yollarla sınırlarını zorla kabul ettirmeye çalışmayacaklarına dair vaatte bulunuyordu.” (1) Bunlara ek olarak, 2016 yılında imzalanan özel bir protokolle, kan dökülmesini engellemek için bölgede devriye gezen askerlerin ateşli silah kullanması yasaklandı. Bu ikili anlaşma çok sayıda yakınlaşma jestiyle de pekiştirildi. Karşılıklı olarak pazarların açılması; yatırım, eğitim ve kültür alanlarında işbirliği; “güven artırıcı önlemlerin” uygulamaya konulması; sonuncusu 2013 tarihini taşıyan çeşitli protokollerin imzalanması... Ancak, istikrarlı, hatta dostane ilişkileri muhafaza etmek yönünde gösterilen bu gerçek iradeye rağmen iki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığı hiçbir zaman çözüme kavuşİki ülke arasındaki sınır hattı çok uzun yıllardan beri kriz konusu. Hindistan ordusu gerilimin yaşandığı Ladakh bölgesine son dönemde malzeme desteğini arttırdı. turulamadı. Hindistan, 15 Haziran’daki çatışmanın şiddetiyle olduğu kadar aniliğiyle de büyük bir şaşkınlığa uğradı. Olayın gerçekleştiği dönemde, Yeni Delhi idaresindeki veya genelde Hint güçleri gözetimindeki bölgelere yönelik Çin’in düzenlediği bir dizi baskından sonra Mayıs 2020 başındaki ilk çatışmalardan bu yana taraflar arasında askerlerin geri çekilmesi ve gerginliğin azaltılması yönündeki görüşmeler halen sürmekteydi. Olayların nasıl geliştiği tamamen açıklık kazanmamış olsa bile eldeki verilere göre, 15 Haziran’daki çatışmaların Çinliler tarafından önceden titizlikle planlanan bir tuzakla ilgili olduğu görülüyor. Çinliler özellikle birçok derenin akış yönünü değiştirerek kendilerine doğru ilerleyen karşı birliklerin üzerine suların sel gibi boşalmasını sağladılar. Birçok Hint askeri böylece dengelerini kaybederek kendilerini vadinin derinliklerindeki nehirde buldular. Kontrol hattını yeniden yorumlama arayışı Hindistan açısından bir başka şaşırtıcı durum daha söz konusuydu. Saldırı Çin’in daha önce hiçbir zaman üzerinde hak iddia etmediği topraklarda gerçekleşmişti. Pekin ilk defa, “her zaman ona ait olduğu” (2) gerekçesiyle Galwan Vadisi’nin tamamına sahip olduğu iddiasında bulunmaktaydı. Toprak taleplerini açıkça ifade etmeyi reddeden Çin, fiili kontrol hattını daimi olarak yeniden yorumlama yetkisini kendinde görmekte. Buna, sınır çizgilerini yerinden oynatmak için gerçekleştirdikleri tacizler ve askeri müdahaleler eşlik ediyor. Çin en son Ladakh’ta açtığı gedikle kuzey yakası zaten uzun zamandır hedefinde olan Pangong Tso Gölü’nün güney kıyısına yerleşti. İki ülkenin askeri birliklerinin kumandanları arasında üst düzeyde gerçekleşen bir toplantının ardından, Hindistan Genelkurmay Başkanı General Manoj Mukund Naravane yine de kendinden son derece emin gözüküyordu. 13 Haziran’da, yani dünyanın çatısındaki kanlı çatışmadan sadece iki gün önce, askeri akademideki öğrenci subayların yıllık geçit töreni sırasında, “Çin ile sınırımızdaki durumun tamamen kontrol altında olduğu hususunda milletimizi temin etmek istiyorum” diye belirtmişti. Asya’nın iki devi arasında sürmekte olan bu kriz, çok derin yaralar bırakan 1962’deki kısa savaştan bu yana yaşananların en vahimi. Bu savaş, Hintliler açısından küçük düşürücü bir yenilgiyle, dönemin başbakanı Cevahirlal Nehru açısından ise kişisel bir başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Çinliler ise komşusuna iyi bir ders vermek için cezalandırıcı bir savaş yürüttüğünü iddia ediyordu. Aralarında Alastair Lamb ve “Hindistan’ın Çin Savaşı” (3) kitabının yazarı Neville Maxwell’in de yer aldığı birçok Batılı yazara göre, kabul ettirmeyi amaçladığı sınır hattı boyunca birliklerini konuşlandırma kararı alan Hindistan bir “ilerleme politikası” başlatarak Çinlilere bekledikleri bahaneyi kendi elleriyle sunmuştu. Bu yoruma karşı çıkan araştırmacılar arasında yer alan Bertil Lintner ise “Çin’in Hindistan savaşı” (4) adlı kitabında, Çinlilerin savaşı hazırlıklarına Nehru’nun bu kavramı dile getirmesinden tam iki yıl önce başladığına dikkat çekiyor. Lintner’e göre, bu savaş toprak kazanımlarından daha ziyade Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin önderi olarak görülen Nehru’yu gözden düşürmeyi ve Çin’i Asya’nın gerçek yükselen gücü olarak kabul ettirmeyi amaçlıyordu. Nehru ise durumu tamamen yanlış okudu ve bunun Hindistan için bedeli çok ağır oldu. Çinlilerin savaş öncesindeki üç yıl boyunca verdikleri çok sayıdaki hoşnutsuzluk sinyaline rağmen, Hindistan Başbakanı hiçbir zaman bir saldırı olasılığına inanmak istememişti. Bir “Asya çağının” geldiğine inanan Nehru, Çinli mevkidaşı Zhou Enlai’nin barış beyanatlarına aldandı. Bir başka büyük hatası da Çin Başbakanı’nın 1960’ta yaptığı öneriyi kesin bir biçimde reddetmek oldu: Çin, doğuda Mc Mahon hat çizgisini tanımayı ve Hindistan kabul ederse, batıda Çinlilerin işgal ettiği Aksai Chin alanları üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyi önermişti. Yine de şurası bir gerçek ki, Çin’in 1962’de işgali Nehru tarafından büsbütün bir ihanet olarak görüldü. Çin’in Hint topraklarında içeriye doğru ilerlemesine olanak sağlayan bir ay bir gün süren bu savaşın ertesinde, Zhou Enlai her iki cephenin fiili kontrol hattının 20 kilometre gerisine çekilmesini önermişti. Fakat Nehru bu öneriyi şöyle reddetti: “Bu önerinin hiçbir anlamı yok. ‘Fiili kontrol hattı’ neye tekabül ediyor? 1962 yılı eylül ayı başındaki saldırıları sonrasında ortaya çıkan hattan mı bahsediliyor? Silah gücüyle topraklarımızın 40 veya 60 kilometre içerisine girdikten sonra, eğer biz de aynısını yapmayı taahhüt edersek, 20 kilometre geri çekilmeyi önermek hiç kimsenin aldanmayacağı hileli bir manevradır.” (5) Bu acı yenilginin hatırası canlılığını hâlâ koruyor. Hintliler komşularıyla aralarında gerek siyasi güç, gerek ekonomik kaynaklar veya yayılmacı hevesler açısından var olan güç dengesizliğinin ne kadar bilincinde olsalar da toprak kemirmek için uygulanan salam taktiği karşısında boyun eğmemeleri gerektiğine inanıyorlar. Ağustos sonundan beri açıklamaların tonu daha da sertleşti. Hindistan, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu krizin patlak vermesinden sonra iki taraf arasında kararlaştırılan askeri ve diplomatik geri çekilme kararını ihlal etmekle suçluyor. Ayrıca, fiili kontrol hattını batıya doğru çekmek amacıyla ve bu arada 600 kilometrekare bir alanı da gasp ederek “askeri provokasyonlarla statükoyu tek taraflı olarak değiştirmeye” çalışmakla itham ediyor. Hindistan nihayetinde bir önceki statükoya, yani Nisan 2020’de geçerli olan duruma geri dönülmesini talep ediyor. Askeri konuşlanma artıyor Çin hükümeti ise öngörülen geri çekilme kararının gereklerini yerine getirdiğini iddia ediyor. Eğer bir ihlal söz konusuysa, bunun sorumlusunun “Çin’in toprak egemenliğine ciddi biçimde zarar veren” Hintliler olduğunu öne sürüyor. Pekin, diğer yandan Yeni Delhi’yi “derhal geri çekilmesi” için ihtar etti. Resmi görüşü yansıtan Global Times gazetesi de şöyle bir uyarıda bulundu: “Çin, iki ülkenin daha büyük ölçekte bir çatışmaya girmek zorunda kalması halinde, Pakistan gibi Hindistan’ın düşmanı olan ülkeleri yanına çekmekte hiç de zorlanmayacaktır.” (6) Krizin başlangıcından bu yana, her iki tarafın ordusu da kendi fiili kontrol hat çizgisi boyunca varlığını güçlendirdi. Amerikan istihbarat ajansı STRATFOR’un temmuz ayında yayımladığı bir rapora göre, bölgeye 5000’den fazla asker, zırhlı araçlar ve ağır teçhizat yığan Çin, 26 askeri kamp yeri, 22 ileri üs ve iki helikopter iniş alanı inşa etti. Hindistan ise üç piyade tümenini Ladakh’ın doğu tarafında konuşlandırdı. Dünyanın en uzun sınırlarından olan ÇinHindistan sınır çizgisinin belirsizliğinin tarihi 19. yüzyılın ortalarına, yani iki ülke modern, bağımsız ve egemen cumhuriyetler olmadan öncesine dayanıyor. Peki bugün gerilimin yeniden artmasını nasıl açıklamak gerekiyor? Modi’nin ABD hamlesi... Deneme yazarı ve gazeteci Prem Shankar Jha ve uluslararası ilişkiler uzmanı ayrıca Zhou Enlai’nin eski tercümanı Victor Gao’ya göre, Çin’in savaşçı niyetler taşıdığını söylemek doğru değil. Hint internet sitesi thewire.in’de yayımladıkları ortak bir makalede görüşlerini şöyle açıklıyorlar : “(Pangong Tso Gölü’ne doğru inen sekiz dağlık çıkıntıdan biri olan) Finger 4 dağının üzerindeki tepeleri ele geçiren Çin ordusunun izlediği stratejik hedef, göle inen uçaklarına karşı Hindistan’ın bir saldırı düzenlemesini engellemektir. Bir başka hâkim tepe Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na ikinci bir dar geçit sağlayabilecek ve Ladakh’la (Hint ileri hava üssü) Daulat Beg Odie’yi birbirine bağlayan yolu ateş menziline sokacaktır.” (7) Tüm bunlar güçlü anlamda savaş hazırlıklarına benzemekle birlikte iki yazar da Çin’in kesinlikle bir savaş öngörmediğini vurgulamakta. Onlara göre, Çin’in amacı sadece Hindistan’ı anlaşmalara riayet etmeye ve Başbakan Narendra Modi’yi de “2014’den itibaren dış politikasındaki ani yön değişimi nedeniyle Çinli yöneticilerin zihninde uyanan şüpheleri gidermek için” görüşme masasına oturmaya ikna etmek. Peki, Narendra Modi Çinli komşusunu bu derece öfkelendirecek ne yaptı? Olası şikâyetlerin listesi uzun. Modi iktidara geldikten birkaç ay sonra ABD yönetimiyle “AsyaPasifik ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle