26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 EKİM 2020 6 ‘ÇIN’DE TASARLANDI, VIETNAM’DA BIRLEŞTIRILDI’... 5G’nin jeopolitiği EVGENY MOROZOV* Baş tarafı 1. sayfada Ç in’deki üretim uzun süre yabancı ürünlerin montaj fabrikası göreviyle sınırlı kalmıştı. Apple’ın bütün ürünlerinin arkasında yer alan bir ibare, bu görevi küçümseyen bir ifadeyle hatırlatıyor: “Kaliforniya’da tasarlandı, Çin’de birleştirildi”. Huawei’nin yazgısı, “Çin’de tasarlandı, Vietnam’da birleştirildi” sloganı altında yeni bir dönemin açılabileceğini kanıtlıyor. Aysbergin görünen kısmı Eğer başka Çinli şirketler de Huawei örneğinin peşinden giderse, ABD’nin dünya ekonomisi üzerindeki hâkimiyeti ciddi biçimde sarsılabilir. Geçmişte Almanya, Japonya ve Asya Kaplanları gibi ABD’nin etki alanı içerisine sağlam biçimde demir atmış ülkeler şüphesiz ki hızlı bir ekonomik yükseliş yaşamışlardı ancak bu süreç belli ölçüde Washington tarafından uzaktan yönetilmişti. 21. yüzyılın başındaysa, kendi jeopolitik hedeflerini izleyen Çin’in yine kendi olanaklarıyla zirveye yükselmesi, bu süreçte kendileri direksiyonda uyuyakalmışa benzeyen Amerikalılar açısından katlanılması zor bir durum. Bu açıdan bakıldığında, halihazırda 5G ile ilgili yürütülen tartışmanın önemi, bir telefon standardı üzerindeki Çin hâkimiyetinin çok daha ötesindedir. 5G teknolojisinin son kullanıcıları yakınlaştırarak daha çok sayıda cihazda, daha yüksek bağlantı hızı sağlayacağı öngörülmektedir. Ancak 5G’nin etrafında yürütülen abartılı reklam kampanyası nedeniyle bu teknolojinin endüstriyel olarak uygulanmasının önündeki pek çok engel unutuluyor. Kullanıcıların çoğunluğu açısından, 5G’nin etkisi daha yüksek indirme hızlarıyla ve belki de uzun zamandır ilan edilen nesnelerin internetinin (IoT) gelişiyle sınırlı olacaktır. Ağların ve cihazların ek donanımlarla daha yüksek fiyattan satışı devasa yatırımlar gerektirmekte ve piyasayı ele geçirmek için çok şiddetli bir mücadele verilmektedir. Ama Huawei ve 5G aysbergin sadece görünen kısmını oluşturuyor. Arka planda, Çinlilerin Amerikalıların elinde tuttuğu avantajı almaya çalıştığı ekonomik ve jeopolitik açıdan daha geniş bir çatışma söz konusu. Eğer 5G Amerikalıları bu kadar çileden çıkartıyorsa, bunun nedeni cepheye gönderecekleri bir şampiyonlarının olmaması. Nokia ve Ericsson gibi iki yan sanayi üreticisine Huawei’nin yakın gelecekteki akıbeti ne olursa olsun, Pekin, Moskova ve diğer başkentler mesajı doğru anladılar: Teknolojik egemenlik bir zorunluluktur. Çin bu gerçeği zaten Trump’ın savaş ilan etmesinden çok daha önce anlamıştı. Trump’ın savaş ilanı sadece durumun aciliyetiyle ilgili hissiyatı güçlendirmiş oldu... Eğer başka Çinli şirketler de Huawei örneğinin peşinden giderse, ABD’nin dünya ekonomisi üzerindeki hâkimiyeti ciddi biçimde sarsılabilir. Geçmişte Almanya, Japonya ve Asya Kaplanları gibi ABD’nin etki alanı içerisine sağlam biçimde demir atmış ülkeler şüphesiz ki hızlı bir ekonomik yükseliş yaşamışlardı ancak bu süreç belli ölçüde Washington tarafından uzaktan yönetilmişti.... ev sahipliği yapan Avrupa ise bu nedenle daha sakin bir tavır takınıyor. Washington’ın Çin’in yüksek teknolojisi karşısındaki saldırısı, geniş bir şirket yelpazesine darbe vurdu. Bunlar arasında 5G alanında çok aktif olan devlete ait yan sanayi üreticisi ZTE, WeChat ve TikTok gibi şirketlerin yanı sıra daha az tanınan çok sayıda başka şirket de yer alıyor. Ama Beyaz Saray’ın esas olarak Huawei’yi hedef almasının nedeni ahlaki kaygılar taşımayan Çin’i simgelediğini düşünmesi. Şirketi sürekli biçimde Hong Kong, Sincan Uygur bölgesi, Güney Çin Denizi’ndeki (2) ağır suçlarından dolayı kınıyor ve yaptırımlar uyguluyor. Hatta o derece ki, her zaman küçük lakaplar takmayı seven Trump, Huawei şirketi için “casus” nitelemesi yapıyor. İpek yolları projesine atıf Oval Ofis, Huawei’nin bel altı vurduğunu, bu nedenle tüm dünyanın şirketin elde ettiği ticari başarıları hak ettiği yanılgısına düştüğünü düşünüyor. Fikri mülkiyet haklarını ihlal ediyor, ortaklarına baskı uyguluyor, fiyatları kırmak ve rakiplerini alt etmek için devletin sağladığı cömert yardımlardan istifade ediyor. Güney ülkelerinde telekomünikasyon ağları inşa ederek onları derin bir bağımlılık ilişkisine hapsediyor; böylelikle Çin’in “yeni ipek yolları” projesi aracılığıyla uyguladığı “borçlandırma diplomasisinin” bir parçası oluyor. Daha vahim olanı ise Huawei’nin ürünlerine iliştirdiği “arka kapılar” (backdoors) sayesinde Çin rejiminin gözetim faaliyetlerini genişletmesine olanak tanıdığı öne sürülmekte. Huawei karşıtları arasındaki kimi hayal gücü zengin olanlara göreyse, şirket yakında 5G’ye bağlı buzdolaplarımızı ve tost makinelerimizi bizlere karşı çevirebilecek. Bu eleştirileri desteklemek amacıyla sık sık Pekin’in 2017’de açıkladığı istihbaratla ilgili ulusal yasa ileri sürülmekte. Bu yasa, şirketleri (ve vatandaşları), kendilerinden istenmesi halinde gerekli bilgileri sağlayarak yetkililerle işbirliği yapmaya mecbur tutuyor. Kaygı veren bir başka husus da ABD örneğinden esinlenen ve teknoloji sektörü ile ordu arasındaki ilişkileri akışkanlaştırmayı amaçlayan “sivil ve askeri” kaynaşmanın hızlanması. (3) Diplomatik baskı Huawei’ye gelince, Çin hükümetinin şirketin ününe ve uluslararası alandaki saygınlığına zarar verecek bir riski göze almayacağını vurgulayarak casusluk iddialarını kesin bir dille yalanlıyor. Âdet olduğu üzere, Trump yönetiminin iddiaları çok zayıf, hatta var olmayan kanıtlara dayanmakta. Bu durum yine de onu Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, birçok Doğu Avrupa devleti gibi dost ülkeleri çıktığı bu Haçlı Seferi’nde kendi tarafına çekmeye çalışmaktan alıkoymadı. ABD Dışişleri Bakanlığı, büyükelçilikleri aracılığıyla güçlü bir ekonomik ve diplomatik baskı uygulayarak söz konusu ülkeleri Huawei’yi 5G ağlarından çıkarmaya, en hafif tabirle, “teşvik etti”. Bu durum tüm kıtalar için de geçerli. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun yürüttüğü yoğun lobi faaliyetlerinden sonra, Şili hükümeti Pasifik ötesi deniz altı kablo projesinden Huawei’i çıkarma kararını almak zorunda kaldı. Huawei’nin önemli varlık gösterdiği Hindistan’da ise Başbakan Narendra Modi, iki ülke arasındaki şiddetli sınır çatışmalarının ertesinde Pekin’e karşı misilleme yapmak için Çinli şirketle çalışıp çalışmamakla ilgili kararsızlık oyununu oynamakta. Yasaklamaya dair resmi hiçbir açıklama olmasa da Yeni Delhi’nin Reliance Industries adlı ulusal bir şirkete başvuracağı düşünülüyor. Birleşik Krallık, Brexit dönemindeki uyuşuk haline rağmen geçen temmuz ayında, telefon operatörlerinden mevcut Huawei teçhizatlarının tümünü 2027 yılına kadar ağlarından çekmelerini isteyerek şirkete büyük bir darbe vurdu. Bölge merkezi Londra’da bulunan grubun Avrupa stratejisinin ekseni olarak gördüğü bu ülkenin aldığı karar şaşkınlık yarattı. Huawei, 2010 yılında ayrıca, yine Birleşik Krallık’ta Britanyalı istihbarat servisleriyle birlikte, ağlarında tespit edilen güvenlik açıklarını analiz ederek düzeltmek üzere bir siber güvenlik değerlendirme merkezi açmıştı (Huawei Cyber Security Evaluation Centre, HCSEC). Ancak Washington’ın gözdağları ve (sıralarında günün modası olanÇin karşıtı bir grup bulunduran) Muhafazakâr Parti’nin eleştirileri karşısında bu iyi ilişkilerin büyük bir önemi kalmadı. Gözler Berlin’de... Avrupa Birliği ise 5G ile ilgili ortak bir politika belirlemeyi başaramadı; bunun başlıca nedeni, konunun üye devletlerin egemenlik alanına giren ulusal güvenlik kapsamında ele alınması oldu. Oysa sanayi politikası ve uluslararası ilişkiler açısından konuya yaklaşılması daha yerinde olurdu. Böylece, cömertçe sübvanse edilecek ve Huawei’nin ArGe alanındaki çabalarıyla rekabet etme görevini üstlenecek ortak bir 5G Avrupa devi, Nokia ve Ericsson’un vârisi olarak ortaya çıkabilirdi. Avrupa Komisyonu’nun yakın zamandaki tavrına rağmen olayların bu istikamette gelişeceği kuşkulu. Fransızların ve Almanların baskısı altındaki Avrupa Birliği Komisyonu, yakın zaman önce, jeopolitik şartları hesaba katmak için rekabet gücü konusundaki sabit fikrinden vazgeçme niyeti göstermişti. 5G ile ilgili planını henüz açıklamamış olan tek büyük Avrupa ülkesi Almanya, konuyu 2020 yılı sonbaharında kesin bir çözüme bağlayacağına dair vaatte bulundu. Siyasiler arasında görüş ayrılıkları bulunuyor, hatta Angela Merkel’in partisi bu konuda birbirine düşmüş durumda. Berlin’de görevli Amerikalı diplomatlar ise Huawei’e karşı gösterilecek hoşgörünün bedelinin neler olabileceğini muhataplarına hatırlatmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Trump’ın yarattığı efsanede Shenzhen firması Çin tipi “Komünizmin suç ortağı” olarak gösterilse de Huawei olgusunu farklı biçimlerde okumak gerekiyor. En inandırıcı açıklamalardan biri ekonomist Yun Wen’den geldi. Firmanın şimdiki başkanı Ren Zhengfei, abartılı övünmeleri, Maocu aforizmalara olan düşkünlüğü ve milliyetçi eğilimlerinin arkasında jeopolitik incelikler konusunda uzman gibi görünüyor. Ren’in yönetimindeki Huawei, 1990’ların başından itibaren Çin kırsalı, daha sonra da kâr beklentisinin düşük olduğu Güney ülkeleri gibi çetin bölgelere yerleşti ve daha umut vaat eden pazarlara doğru hücuma geçerken buraları birer köprübaşı gibi kullandı. Çin dokunaçlarını Afrika ve Latin Amerika’ya doğru uzattıkça, Huawei ve kendisi gibi Çinli olan ZTE de ağlarını inşa etmek için bu yöndeki harekete eklemlendiler. Bu şantiyeler, büyük altyapı projelerini finanse etmelerine yardım etmek amacıyla Pekin’in yerel hükümetlere dolaylı yollardan verdiği borçlardan yararlanmaktaydı. Yun Wen’e göre (4), Huawei örneğinde, bu borçlandırma diplomasisinin sadece kötü etkiler doğurduğu söylenemez. Şirketin Güney ülkelerinde yarattığı gelirler diğer pazarlara oranla göreceli olarak daha düşük kaldı ancak kısmen Mao’nun değer verdiği “üçüncü dünyacı enternasyonalizm” ruhuyla hereket eden şirketin bu bölgelerde yayılması önemli sayıda mühendis ve kalifiye teknisyen yetiştirilmesini de sağladı. ABD, Trump’ın ve hatta Obama’nın başkanlığa seçilmelerinin çok öncesinde bile, Huawei açısından her zaman yüksek riskli bir bölge olmuştu. Çinli üretici 2003 yılında, o dönemdeki Amerikalı baş rakibi Cisco tarafından patent ihlali nedeniyle suçlandı. Terslikler bununla bitmedi. Amerikan şirketlerinden pay alması veya bu şirketlerin kontrolünü alması konusunda yasak getirilen Huawei, bugün pekâlâ ABD’de kendi müşterilerine hizmet verme veya yeni ürünler sunma yetkisini kaybedebilir. En başından beri nakarat gibi tekrarlanan bir suçlama da Huawei’nin Çin ordusuyla el ele çalıştığı. 2011’de 27 Ekim tarihli Wall Street Journal gazetesinde yer alan Huawei’nin Amerikan yaptırımlarına karşın İran’la ticaret yaptığı yönündeki iddia, şirketin suç dosyasını daha da kabarttı. 2013 yılından itibaren Huawei, Amerikan topraklarından çekileceğini açıkladı. Şirketin Washington’daki varlığı artık bir lobici ordusundan ibaret. NSA sızıntıları Mantıken şu soru sorulabilir: On yedi yıl önce kılıçlar ilk kez çekildiğinde başlayan Huawei karşıtı Amerikan kampanyası neden sadece yakın zamanda alevlendi? Amerikan hükümeti, 2018 yılı sonunda Huawei’in finans müdürü olan Ren’in kızı Meng Wanzhou’nun Kanada’daki bir aktarma sırasında tutuklanmasını emretti. Washington o tarihten beri sürekli biçimde daha sert yaptırım kararları alarak grubu yok etmeye girişti. Trump, hükümetin resmi emeklilik fonlarından, Çinli şirketlere yatırım yapmamalarını istedi. Federal devlet taşeronları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle