26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

LE MONDE diplomatique Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. 5 EKİM 2020 Sayı: 9 TEKNOLOJİ DÜNYASINDA KÜRESEL REKABET HER GEÇEN GÜN ARTIYOR. GÖZLER ABD ÇİN MÜCADELESİNDE 5G’nin jeopolitiği EVGENY MOROZOV* B eşinci nesil mobil telefon5Gkonuşlandırılmasının arifesinde, ekolojik ve sağlık üzerindeki etkileri ve daha temelde kontrolden çıkmış teknolojik gelişmelerle ilgili bir dizi soru ortaya çıkarıyor. Ancak 5G’nin “harika oyunu” da jeopolitik alanda ABD ile Çin arasında giderek artan sert çatışmanın zemininde oynanıyor. 1994 yılında, henüz Huawei küçük bir telefon komütatörü satıcısıyken, şirketin kurucusu Ren Zhengfei, dönemin Çin Başbakanı Jiang Zemin ile görüşmüştü. Eskiden orduda mühendis olan, daha sonra genel elektronik sektörüne geçen Ren Zhengfei, bu görüşme sırasında vatanseverlik kartını kullanarak şu açıklamada bulunmuştu: “Telekomünikasyon ulusal bir güvenlik meselesidir. Bir ulus için, bu alanda kendine ait teçhizatına sahip olmamak, bir orduya sahip olmamakla eşdeğerdir.” (1) Bu bilgece verilmiş hüküm nihayetinde başta ABD olmak üzere diğer ülkeler tarafından benimsendi. Tarihin ironisi şu ki, bugün Huawei’yi ve 5G teknolojisindeki gücünü kendi ulusal güvenliği için bir tehdit olarak gören de yine ABD. Çalışanların sahibi olduğu şirketi diğerlerinden ayıran özellikleri arasında, sıra dışı dönüşümlü yönetim sistemi; Ren’in “açgözlü” olarak nitelediği genel piyasaları hor görmesi; Maocu değerlere olan inancı ve Çin’in yabancı “emperyalist” firmalara olan bağımlılığını kırmak için ulusal düzeyde yenilik üretme fikrine olan bağlılığı yer alıyor. Bugün 170 ülkeye yayılmış olan bir ağı idare eden grubun 194 bin çalışanı bulunmakta. Huawei, 2009 yılından bu yana, endüstriyel alanda olduğu kadar çeşitli uluslararası standartlaştırma kurumları bünyesinde de 5G geliştiren başlıca aktörler arasında yer almakta. Huawei, 2020 yazında Samsung’u tahtından indirerek dünyanın birinci akıllı telefon satıcısı oldu. Çin’in en yenilikçi şirketlerinden biri olarak görülen Huawei’nin yan kuruluşu HiSilicon, piyasanın en gelişmiş bazı yapay zekâ uygulamalarını ileri taşıyan Kirin çipini tasarladı. Bu dikkat çekici başarının nedenleri arasında, araştırma ve geliştirmeye (ArGe) sürekli yatırım yapılması yer alıyor. ArGe için yıllık kârının yüzde 10’dan daha büyük bir kısmını ayıran şirket, bu alanda Apple ve Microsoft’un önünde yer alıyor. 2019’da 15 milyar dolar olan bu rakamın 2020’de 20 milyar dolar olması beklenmekte. Bir mukayese yapmak gerekirse, Alman otomobil sektörünün tamamı 2018 yılında ArGe alanında 30 milyar dolar tutarında bir yatırım yapmıştı. Çin toplumu, bu rakamların da ötesinde, Huawei’yi bir bayrak taşıyıcı gibi görüyor. Aşırı standart temel ürünlerle zincirin en altından yola çıkan şirket, bugün Apple veya Samsung’un muhatabı konumunda. Şirketin izlediği rota, Çin hükümetinin teknoloji sektöründeki yüksek hedeflerini ortaya koyuyor. Devamı 6. sayfada Sahte bağımsızlıklar ABD’DE SİYASİ SÖYLEM TEHDİT, KORKU VE PANIKTEN BESLENİYOR Deliliğin pençesinde THOMAS FRANK* İ nsan bu korkunç yıla rağmen harika bir yaz geçirebilirdi. Mesela huzurlu Kansas City’deki evine gidebilirdi; kısacık biçilmiş yeşil çimlerin ve kesinlikle baronlar için inşa edilmiş gibi duran malikânelerin giderek arttığı bir semte. Bütün ağustos roman okuyarak, evde tamir işleri yaparak, eski filmleri seyrederek ve Missouri şarabı içerek geçebilirdi. Böylece ölümcül bir salgının giderek yayılmakta olduğu, bu mutlu ve huzurlu küçük dünyanın dışında bir ekonomik çöküntü yaşandığı unutulabilirdi. Çünkü gökyüzü sabahları parıldamaya, çiçekler hoş kokularını yaymaya, trafik sakince akmaya devam ediyordu. ABD’nin en güzel şehirlerinden biri olan bu yerde insanın içinden bisikletine atlayıp kendini sessiz yollara vurası gelir. Ancak bu sabah egzersizi biter bitmez, Twitter’a girer girmez ya da kuryenin evin girişine fırlattığı gazeteyi alır almaz... Bam. Her şey mahşer günü gibidir: Panik, karmaşa, suçlamalar, ifşalar. Videolarda haykıran insanlar, elleri silahlı asker kıyafetli sarışın çocuklar, protestocuların üzerine süren şoförler, kurucu metinleri okuyan histerik kişiler. Her gün yeni bir çürüme belirtisi ve giderek artan kimse bir şey anlamıyor hissi. 13 Temmuz 2020 tarihli Kansas City Star’dan rastgele seçilmiş iki haber: Evimin yakınındaki bir et lokantasına kafasına taktığı kocaman şapkasında “Amerika’yı yeniden büyük yap” yazılı bir müşterinin girdiği yazıyor. Yüzünde maske yok. Girişteki (gazetenin belirttiğine göre saatine 8.50 dolar ödenen) garson, yeni düzenlemenin talep ettiği şekilde müşteriden ağzını ve burnunu kapatmasını istiyor, müşteri ise tişörtünü kaldırarak garsona silahını gösteriyor. Gazetenin ilk sayfası Kansas eyaletinde “koronavirüsün kontrolsuz yayılımı”na ayrılmıştı, ancak gazete bu haberi sahadaki kendi haber kaynaklarından doğrulatmamış; internette bulunmuş bir virüs tablosu ile yetinmişti. Anlaşılan o ki bu tabloyu kontrol eden uzaktaki yetkililer Kansas’ı kan kırmızısından (kötü) koyu kırmızıya (çok çok kötü) geçirmişti. Hepsi bu kadardı. Bu şoke edici bilgiyle uğraşmak ise Kansas City’nin iki milyonluk nüfusuna bırakılmıştı. Ne de olsa birileri bir yerde resmi gibi duran bir siteyi güncellemişti. Tembel gazetecilik belirtisi olan, gündemi tweet’lerle ya da internetten alınmış şemalarla beslemek, ABD’nin bugünkü halini çok iyi ifade ediyor. Yerel gazeteler eskisi gibi bulundukları eyaletlerin dört bir yanından haber toplama olanağına sahip değil. Böyle bir çalışmayı yapabilmek için yeterli sayıda gazetecileri yok. Kansas City Star da benzerleri gibi son senelerde tekrar tekrar satışa çıkarılarak yazı işlerinde kan kaybı yaratılan gazetelerden. Tarihi binasını 2017’de elden çıkaran gazetenin sahibi aynı yılın şubat ayında iflas etti. Temmuz ayında ise gazete New Jersey’li bir risk fonu tarafından satın alındı. İşte 2020 Amerikası’nda geldiğimiz nokta: Artık kimse hiçbir şeyden emin değil ve basının başına gelenler sorunun yalnızca çok küçük bir kısmı. Emsali görülmemiş karantina koşullarındaki ülkede insanların birbirleriyle karşılıklı iletişime geçmeleri sorun teşkil ediyor, devlet dairelerinin kapıları kapalı ya da ziyaretçi sayısı kısıtlı, cinayet oranları artışta, insanlar uçağa binmekten korkuyor, birçok okul ancak uzaktan eğitim ile çalışıyor, Fox News yaşlı izleyicilerini şiddet ve kaos görüntülerine boğuyor, eski telefonlarını çaldıran tek kişi ise bilmem neredeki bir kredi şirketinin hesabına acilen birkaç bin dolar yatırmazlarsa onları hapisle tehdit eden, önceden kaydedilmiş bir ses. Devamı 2. sayfada SERGE HALIMI B eyaz Saray, 4 Eylül 2020, Cuma. Oyun bir dakikadan az sürdü. (1) Donald Trump, masa uzantılarıyla karıştırılabilecek iki küçük boş masanın hemen bitişiğinde, yaldızlı yüzeyi telefonlarla dolu büyük bir masaya kurulmuştu. Boş masalardan birinde Sırbistan Devlet Başkanı Aleksandar Vucic; diğerinde Kosova Başbakanı Avdullah Hoti oturuyordu. Arabulucu rolünden duyduğu memnuniyet yüzünden okunan Trump, şimdiye kadar Avrupa Birliği’nin (AB) denetiminde bulunan bir bölgede savaşan iki muhalif ülkeyi zorunlu bir anlaşmaya vardırdı. Trump bu vuruşundan, yirmi yılı aşan bir süre önce eski Yugoslavya’yı bombalayan yönetimin William (“Bill”) Clinton’ın demokratik bir yönetim olması nedeniyle kendisini Nobel Barış Ödülü’ne layık görebilecek kadar hoşnut görünüyordu. Sonra Trump, ansızın şöyle dedi: “Sırbistan, Kudüs’te bir ticaret ofisi açmaya ve önümüzdeki temmuzda büyükelçiliğini oraya taşımaya kararlı.” Devlet Başkanı Vucic’in yüzü, küçük masasının ardında törenin amacıyla ilgisiz bu duyuru karşısında şaşkın bir hal aldı (Belgrad ile Priştine arasında imzalanacak basit bir ticari anlaşma). İmzalamak üzere olduğu belgeye göz attı ve endişeli bir tavırla danışmanlarına döndü. Ama artık çok geçti: Görünüşe göre konuyla ilgili yegâne bilgi sahibi Binyamin Netanyahu, kendisini kutlamıştı bile... Milliyetçilerin temel ikilemi... Vucic’in, Trump’a ve onun Filistin’in sömürgeleştirilmesine adanmış Evangelist seçmenine yaptığı bu ikram, derhal Sırbistan’ın yıllardır birliğe katılmak için yalvarmasına rağmen Belgrad’ın Ortadoğu’daki resmi politikasıyla çeliştiği AB kınamalarına yol açtı. Avrupalı bir yetkili, Trump’ın “İsrail” açıklamasını yaptığı sırada Sırp Başkanı’nın bitkin havasıyla alenen alay edecek kadar ileri gitti. Belgrad’daki Filistin Büyükelçisi öfkesini ifade etti. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Washington toplantısından Vucic’in pek de hayrına olmayan başka bir fotoğraf yayımladı: Sırp Devlet Başkanı, Amerikalı emperyal mevkidaşının önünde otururken lise müdürünün odasına çağırdığı aptal bir öğrenciyi anımsatıyordu. Vucic’in üç gün sonra, Ortadoğu konusundaki tutumunu “netleştirmesi” gerekti: “AB’nin beyanlarına uymak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Bununla birlikte, çıkarlarımızı da hesaba katıyoruz.” Tabii söylemesi yapmaktan kolay. Aşırı sağcı Sırp milliyetçisi olan Vucic’in Yugoslavya’ya (2) herhangi bir nostaljisi yok. Ancak o zamanlar Josip Broz Tito, uluslararası sahnede konumunu korumuştu. Kosova’nın Sırbistan ile tabiiyet bağlarını açıkça koparması ise bir ABD uydusu haline gelmesine vesile oldu. Aslında sorun, milliyetçilerin alışıldık temel ikilemini oluşturuyor: Coğrafi anlamda ve kültürel olarak yakın halklardan kopmalarının bedelini, genellikle uzak ve aşağılayıcı güçlere tabi olan bir “bağımsızlık” kazanarak ödüyorlar. Kendi küçük eyaletlerinde otokrat iken, oradan ayrılır ayrılmaz birer vasala dönüşürler. Çeviri: Diane Dilek Cat (1) https://www.youtube.com/ watch?v=SLFmzL4ZGE (2) Referans makalesi: Lire JeanArnault Derens et Laurent Geslin, “Brüksel’in şımarttığı Sırp otokrat”, Le Monde diplomatique, Mart 2020.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle