Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 Mayıs 2017 Çarşamba Akademi 9 l Özgür bilim, özerk yönetim İşin temel felsefesini özetleyen iki anahtar kavram özerk yönetim ve özgür bilimdir. Özgür bilimden murat, üniversitede araştırma ve bilimsel çalışma yaparken ya da öğrenci yetiştirirken kullanılan yöntem ne olursa olsun özgürlük ile yaratıcılık arasındaki fonksiyonel ilişkiyi kaybetmemektir. Özgür insan yaratıcı insandır; yaratıcılık üretimi, üretim zenginliği yaratır; zenginlik refahı sağlar. Sadece kalkınmanın değil, sorunları çözmenin kaynağı da insandır. İnsanı dönüştürmenin en değerli yolu eğitim, eğitimin de en üst düzeydeki yapılanması kuşkusuz üniversiter kurumlardır. Peki, bu denli önemli olan üniversite nasıl olmalı? Çağdaş anlamda bir üniversitenin üç önemli fonksiyonu vardır: Bilimsel araştırma, nitelikli eğitimöğretim yapmak ve halküniversite diyaloğunu gerçekleştirmek. lBilimsel araştırma yapan üniversite Bilimsel araştırma yapmak her şey den önce bir bilim nosyonuna, bilimsel çalışmanın sürdürülebileceği bir ortama sahip olmayı gerektirir. İkincisi, araştırma görevliliği kurumunun korunması ve özgür bir biçimde geliştirilmesidir. Araştırma görevlileri daha işin başından itibaren “yetkililer ve yöneticiler” tarafından ezilmeye başlanırsa bilimsel çalışma baştan körelir ve zehirlenir. Sonraki basamaklar bazı usuller yerine getirilerek sessiz sedasız tırmanılır. Bir ömrün sonunda üniversitelerin tozlu odalarında, sesini soluğunu çıkarmadan oturabilenler doçentlik, profesörlük payesine ulaşır. Oysa “üzüm üzümken güzeldir, ezildikten sonra ha şıra olmuş, ha pekmez ne fark eder?” Araştırma ile ilgili kaynak meselesi bir başka husustur. Her araştırmanın hiç kuşkusuz bir mali boyutu var. Üniversitelerde bilimsel araştırmaları desteklemek için kurulmuş “Araştırma Fonları” ya kaldırılmış ya da başka birimlerle birleştirilmiştir. Sonuçta öğretim üyeleri bilimi ilerletmek, çoğaltmak, yenilemek, yenilikler ortaya koymak için değil, akademik yükseltme için aranan asgari koşulları yerine getirmek için (çoğu göstermelik olan) yayınlar yapmaktadır. Burada da yapılan “araştırma” malumu ilam ederek, “titr” elde etmek için bir araç olarak kullanılmaktadır. Böylece üniversite bilim üretmek için önemli bir olanakken, geçici kazançlara ve pazara feda edilir. lNitelikli öğrenci yetiştiren üniversite Üniversitelerin ikinci önemli fonk siyonu nitelikli eğitimöğretim yapmalarıdır kuşkusuz. Her sene iki mil Uygulamaya geçmeyen bilimi eleştiren, mühendisliğin öncülerinden kabul edilen El Cezeri’nin Fil Saati. yona yakın kişi üniversite sınavına giriyor. Bunların ancak beşte biri yükseköğretim kurumlarına yerleşebiliyor. Bunların da önemli bir kısmı tercihleri ve istekleri doğrultusunda değil sistemin öngördüğü dayatmalar sonucu, istemedikleri bölümlere savruluyorlar. Böylece isteksizce okuma, sırf bir üniversite ya da yüksekokul bitirme adına yıllar harcanıyor. Harcanan bu yılların sonunda mezun olabilen öğrenciler bu kez üniversite mezunu olarak işsizler ordusuna katılıyor. Bu kısırdöngü birbirini besleyerek ve büyüyerek devam edegidiyor. Özel piyasa koşullarına endekslenmiş, kimi isim yapmış üniversitelerde ise o üniversitenin sağladığı avantajla “bir meslek sahibi” mezun edilmektedir. Oysa üniversiteler öğrenciye meslek kazandırmaz. Meslek pratik yaşamda kazanılan bir edinimdir. Üniversiteler gelecekte insanlara bu meslekte kullanabilecekleri bilgileri ve becerileri sunarlar. Bilgi ile donanımlı hale gelmiş, artık çözümün bir parçası olan öğrenci, aynı zamanda birçok bakımdan sorumluluk alma yetisine kavuşmuş; kendisine, ailesine ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle donanmıştır. lHalkla diyalog kuran üniversite El Cezeri (11311206) adındaki bir bilim insanı bundan yaklaşık yüzlerce yıl önce “Uygulamaya geçmeyen bir bilim doğru ile yanlış arasında bir yerdedir” demişti. Bilimsel bilginin bir fonksiyonu da insanoğlunun yaşamını giderek artan oranda kolaylaş tırmasıdır. Bunun için de elde edilen bilgilerin uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bu da ister istemez üniversite ile çevre ilişkilerini gündeme getirmektedir. Halktan kopuk bilimsel faaliyet etkin olamaz. Çünkü bilim doğası gereği evrenseldir ve toplumun içinde yapılır. Fakat üniversite ile halkın diyaloğunu sadece sermayeüniversite diyaloğuna indirgemek yanlış olur. Ne yazık ki günümüzde, üniversitehalk ilişkisinden daha çok bu anlaşılmakta, üniversiteler giderek sermayenin emrine girmektedirler. l Ne yapmalı? Kanımca işe YÖK’ü değiştirmekle başlanmalı, YÖK toplumsal ve kurumsal kesimlerin ortak oydaşması ile değiştirilmelidir. Bu aşama kısırdöngüyü kırmanın ilk adımı olabilir. Bu çerçevede üniversite bir toplumsal kurum olarak yeniden ele alınıp değerlendirildiğinde hemen atılması gereken adımları şöyle sıralayabiliriz: Öncelikle üniversitenin gerçek anlamı ve amacı netleştirilmeli. Üniversite olmanın asgari koşulları belirlenmeli. Üniversite ile yüksekokul arasındaki fark açığa çıkarılmalı ve buna uygun yeni bir uygulamaya gidilmelidir. Coğrafi, demografik koşullar ve ihtiyaçlar göz önüne alınarak belli bir alana yoğunlaşmış uzman üniversiteler kurulmalıdır. (Sağlık Bilimleri, Sosyal Bilimler, Teknik, Mühendislik gibi). Devletüniversite ilişkileri yeniden düzenlenmeli, üniversiter yapıya uygun bir özerklik sağlanmalı ve bilimsel özgürlük ortamı oluşturulmalıdır. Üniversitenin asli unsuru olan araştırmaya kaynak ayrılmalı, araştırmacıya yer ve değer verilmeli, araştırmacı teşvik edilmelidir. Üniversite ortaöğretim ilişkileri yeniden ele alınarak düzenlenmeli, üniversiteye giriş eğitimde fırsat eşitliği temelinde yeniden düzenlenmelidir. Üniversitenin geleceği, devlet ideolojisi ve pazar tercihleri ile değil, evrensel üniversite kriterleriyle belirlenmelidir. Pazar tercihlerine yönelik eleman ve ara eleman yetiştirecek yüksekokul ve meslek yüksekokulları üniversite dışında yeni bir yapılandırmayla ortaya çıkarılmalıdır. Üniversite başat işlev olarak inceleme, araştırma ve bilim insanı yetiştirme ereğine odaklanmalı, ikincil hedef olarak özgür bir ortamda üretilen bilimsel bilgilerin yayılması ve yaygınlaştırılması sağlanmalı, yayın ve eğitim faaliyetleri yeniden yapılandırılarak yaratıcı, verimli ve nitelikli hale getirilmelidir. Bunları sağlayabilmek için özerkliğin bir gereği olarak üniversite mensupları demokratik bir ortamda kendi içlerinden seçtikleri kişilerden oluşan organlarca yönetilmeli, bilimsel faaliyetler özgürce yapılmalıdır. Mali özerklik (döner sermaye ve benzeri dahil), üniversite amaçlarının gerçekleştirmek için merkezi hükümetten alınan kaynaklar oranında ödeyen denetler kuralı gereğince, şeffaflık ilkesi çerçevesinde kamunun denetimine açık olmalıdır. Özcesi, üniversite yönetsel olarak özerk, mali olarak bütçeden aldıkları kaynaklar oranında denetime açık, bilimsel açıdan ise tamamen özgür olmalıdır. n