Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 Mayıs 2017 Çarşamba Vedat ARIK Yüksek Seçim Kurulu’nun sandıklar kapandıktan sonra aldığı idari karar halkoylamasına gölge düşürdü. Akademi 9 >>partilerin toplumsal tabanı dikey değil yatay kesen, daha toplayıcı par 2tiler haline gelmesi beklenir. Çeşitli görüşleri toplayan bir nevi “şemsiye partiler” olmak zorunda kalacaklar. 1Bir diğer husus da bu ana yasa değişikliğine bağlı ola 10rak yasalarda yapılacak de ğişikliklerin nasıl, ne yönde ve hangi 4nitelikte ve zamanda yapılacağıdır. Siyasi partiler l 3 2açısından Bu referandumun önemli figürlerinden biri Kılıçdaroğlu’dur. Kılıç 1daroğlu tek başına “Hayır” cephe3sinin liderliğini yaptı. Asimetrik bir güç karşısında, sakin ve sorumlu bir biçimde, kampanyayı başarıyla yürüt ltü ve yüzde 49’luk bir orana ulaştı. Bu azımsanacak bir şey değildir. 4Referandumun yenileni ise kuş kusuz Bahçeli’dir. Bahçeli’nin 2 1 4artık partisinin başında kalma sı daha güç ve tartışmalı hale gelmiştir. Bahçeli’nin mitinglerine, meydan meydan dolaşmasına rağmen MHP’nin büyük çoğunluğu “Evet” de 5memiş, liderin tersi bir istikamette MHP seçmeninin değil AKP seçmeninin bir kısmı da sistem değişikliğine “Hayır” demiştir. AKP’nin güçlü olduğu İstanbul, Ankara, Antalya gibi yerlerde “Hayır”ın önde çıkması hem önemlidir hem de söylediklerimizin bir göstergesidir. HDP’den de az da olsa bir kayma olduğu görülüyor. Bunda baskı ve tutuklamaların etkisi var. Ayrıca bölgede bazı partilerin seçimi boykot etmesinin, kimi aktörlerin (örneğin Barzani’nin) “Evet” demesinin de etkisi olduğu gibi, bir kesim yeni sistemin Kürt sorununun çözümüne katkı yapacağı beklentisine girmiş de olabilir. Dış dünya ve Avrupa açısından Referandum, Avrupa ile Türkiye arasındaki iyi gitmeyen ilişkileri bir kez daha su yüzüne çıkardı. Amerika Birleşik Devletleri de eleştirel minvalde ses veriyor. Bu durum iktidar ve Cumhurbaşkanı tarafından tepki ile karşılanıyor. Hatta kimi zaman adeta aba altında sopa gösteri Burada iki yanlış var: Birincisi biz AB’ye onlar için değil kendimiz için girmek istiyoruz. İkincisi “AB üyeliği adaylığından vazgeçeriz” söylemi, AB’yi değil olsa olsa toplumda AB üyeliğini isteyenleri tehdit anlamına gelir. AB bize “ille gelin, AB’ye katılın” demiş değil ki. Türkiye demokratik standartlarını yükseltmek ve ekonomik refahını artırmak için böyle bir yönelim içinde. Türkiye’nin demokratik standartlarını yükseltmek adına AB süreci bir manivela olarak kullanılabilir. Ne ki 2004 yılında müzakerelerin başlangıcını gündüz vakti havai fişeklerle kutlayanlar, şimdi sanki yalıtılmış bir dünyada yaşamak mümkünmüş gibi Batı’dan kopmak istiyor. Ülkeyi demokrasinin olmadığı bir yere götürme hevesi var. İktidar bu tehdidin AB’den ziyade kendimize ve demokrasimize yansımalarının olacağını ya unutmakta ya da bunu bildiği halde yapmaktadır. Bir başka nokta daha referandum akşamı idamı geri getirme tartışmasının başlatılmasıdır. Bu yeni kazanımlar eklemektir. l Ekonomi açısından Kimi ekonomistlere göre bir kriz beklentisi söz konusu. AB ve ABD başta olmak üzere ilişkilerin kötü olması, dolar mobilitesi ve cari açık üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor. Üretime dönük bir gelişme yok. İşsizlik ve enflasyon artıyor. Eğer “Hayır” çıksaydı ekonomik krizin faturası bu cepheye kesilecekti. Şimdi ne mazeret üretilecek? Dış ve iç dinamikler açısından iktidar en sıkıntılı zamanlarını yaşıyor. Birikmiş sorunlar çözülmezse, bu haliyle ne ekonomi sürdürülebilir ne de demokrasi. Bir an önce demokrasi ve ekonominin eşgüdüm içinde ele alınması ve ülkenin bu kıskaçtan kurtarılması gerekiyor. Bunun yolu da daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve daha fazla üretimdir. Sonuç olarak AKP ve Cumhurbaşkanı gelinen noktada iki seçenekle karşı karşıya. Ya baskıları azaltarak, sertlik politikalarını terk ederek dü yol almış, bu doğrultuda oy kullan liyor. Ne ki uygar dünya ile köprüle eğer kendi seçmen tabanına yönelik meni daha fazla demokrasiye kıracak 3mıştır. AKP de istediği sonucu elde edememiştir. Cumhurbaşkanı’nın açık desteğine ve kendi seçmeni üzerindeki etkisine, onca olanağa rağmen bir önceki seçimde aldığı oyların çok altına düşmüştür. Sadece ri atmak Türkiye’nin yararına değil. “Gerekirse AB üyeliğine adaylığı referanduma götürürüz” şeklinde beyanlarda bulunulmasından, Avrupa’ya gözdağı verileceğinin iddia edilmesinden Türkiye ne tür bir yarar sağlayacak? bir popülizm değilse, bu sadece AB kapısının kapanmasına yol açmaz, aynı zamanda çağdaş dünya ile bağı 6mızı kopartan bir uygulama olur. İhtiyacımız olan geçmişte elde edilmiş demokratik kazanımları terk etmek değil, tersine onlara ve Kürt sorunu başta olmak üzere diğer tüm sorunları hukuk çerçevesinde, uzlaşmacı bir yolla çözmeye çalışacak ya da daha da sertleşecek. İkinci yolun benimsenmesi Türkiye’yi her bakımdan daha yalıtılmış bir duruma sokacaktır. n