Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 Mayıs 2017 Çarşamba Akademi 7 Vedat ARIK Yüksek Seçim Kurulu’nun halkoylamasında mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının geçerli sayılması yönünde aldığı idari karar İstanbul, Ankara ve İzmir'de protesto edildi. YSK kararının halkoylaması sonucunu şaibeli hale getirdiğini söyleyen protestocular 19 Nisan 2017’de Beşiktaş’ta toplanarak sonuca itiraz etti. >>bölgesinin daha varlıklı ve eğitimli ilçelerini kapsamakta. Referandum kampanyası süresince CHP’nin söylemiyle açılmaya çalıştığı kesimlerin bir yandan özellikle kıyı kesimlerinde yaşayan MHP’ye yakın toplumsal katmanlar, diğer yandan ise AKP’ye oy vermiş muhafazakâr seçmen kesimleri olduğu söylenebilir. Tek adam rejiminin hem yargı hem de Meclis üzerindeki baskısının üretebileceği riskleri söyleminin merkezine koyarken, özellikle muhafazakâr seçmenlerin algısına hitap ederek, başkanlık olmasa da iktidarın AKP’de kalacağını, Recep Tayyip Erdoğan’ın ise meşru bir cumhurbaşkanı olarak görevini sürdüreceğini bir yumuşak çerçeve içinde dolaşıma sokmuştur. Bunun yanı sıra ülkücü katmanların desteğini alabilmek için başkanlığın tek adamlığa yol açan antidemokratik risklerinden ziyade, önerilen paketin başkanın eline federasyon gibi kurumlar ihdas edebilme yetkisini sunduğunu propaganda etmiştir. Bu yolda önemli bir etki yarattığı da yadsınamaz. Tek adam rejimine muhalefet ederken, yargının ve yasamanın yürütmenin ve tek adamın hizmetine sokula cak olmasına haklı olarak karşı durmuş fakat alternatif modele dair öneriler konusunda oldukça cılız bir görünüm sergilemiştir. Hatta önemli medya kanallarından bir tanesine verilen bir mülakatta mevcut güçler dengesinde iktidarın zaten istediği kanunu çıkartabildiği ifade edilmiş, bu yüzden daha fazlasını istemenin uygun olmadığı dile getirilmiştir. lZayıf demokrasi ideali CHP’nin bu pozisyonunun özellik le temsil ettiği kitlelerin bir kısmının demokratik kültürel donanımları açısından oldukça zayıf bir demokrasi idealini temsil ettiğini söyleyebiliriz. Özellikle Gezi ayaklanması ile birlikte açığa çıkan, temsili parlamenter siyaset ötesi demokratik örgütlenme biçimlerinin kentsel yaşamda önemli bir yer kazanmaya başlamasıyla birlikte, CHP’deki siyasal demokrasi kültürünün “temsil ettiği” bu gruplarla kurduğu ilişkinin bu grupları güçlendiren değil, güçsüzleştiren bir etki ürettiği iddia edilebilir. Bu ilişki böyle sürdükçe, ürettiği siyasal kültürün karşılığını mevcut yapılarda bulamayan bir genç nü fusun günden güne büyüyeceğini, bu siyasal arzunun bir yandan sistemi zorlarken, bir yandan da ülkeyi terk etmek biçiminde arayışlara yönelebileceği veya mevcut yapılar tarafından radikal yönleri törpülenen taklit iktidar araçlarına dönüştürülebileceği ifade edilebilir. Referandum sonrası mühürsüz oy pusulaları sebebiyle yaşanan eylemsel hareketliliğe bakıldığında, burada da CHP’li yetkililerin üretebildikleri siyaset biçiminin maalesef AKP’nin “sokaktan uzak durmak gerekir” şeklinde dikte ettiği kuralın uygulamasından öteye geçemediğini görüyoruz. lYılgınlık/gelişen öfke CHP’nin de siyasal kurumların pek çoğunun özerkliğini tahrip eden Saray iktidarının çizdiği oyun çerçevesinin dışına çıkmak istemeyişi, iktidarıyla ve muhalefetiyle uzun süreli “istikrar”, bunların temsil ettikleri kitlelerde yılgınlık üretme ihtimallerini besliyor. Ama bu durum aynı zamanda yönetilen kitlelerde geliştirdikleri donanımları itibarıyla güçsüzleşme yaratacak siyasal düzenek lere karşı gelişen bir öfkeyi de barındırıyor. l Ne yapmalı? Temsil ilişkisinin siyasal düzeneklerinde toplumsal grupları güçsüzleştirici yönde işleyen mevcut dönüşümün karşısında yeni dönem sol siyaset ne yapabilir? Sol siyaset mevcut temsil siyasetinin, özellikle Kürt sorununu da içine dahil eden, yapısal adaletsizlikleriyle baş etme görevini üstlenmelidir. Ayrıca temsil siyaseti ötesi politik denemelere girişerek, birbirleriyle daha önceden farklı kamplarda yer almış toplumsal grupların kimliksel aidiyetlerini aşan bir kamusal yetkinleşme idealini hayata geçirmelidir. Bu bağlamda hem kitle demokrasisinin temsili taleplerine cevap veren bir açılım hem de temsil siyasetinin dışında bireylerin ve toplumsal grupların ortak yaşam koşulları üzerindeki denetimini artırma anlamında yetkinliklerini geliştirmeyi dert edinen somut bir sol demokrasi programı çalışmalarına enerji harcanmalıdır. Korkuların, yılgınlıkların ve öfkelerin demokratik, yaratıcı duygulanımlara dönüşmesini besleyen koşulların yaratılması hepimizin görevidir. n