02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Akademi 12 Nisan 2017 Çarşamba Adalet ve iktidar: Tünelin çıkışına dair Sezai Ozan Zeybek Sparta ile savaş halinde olan Atina Ege’deki Milos adasında yaşayanlara Atina’yı desteklemeleri için baskı yapar. Miloslular tarafsızdır. Savaşa dahil olmayı reddederler. Bunun üzerine Atinalı askerler Milos’a saldırır, erkekleri öldürür, kadınları ve çocukları köleleştirir (MÖ 416). Atinalı tarihçi ve General Tukidides (ölümü MÖ 400 civarı) durumu şöyle yorumlar: İnsan öyle bir canlıdır ki adalet talebi ancak iki taraf da buna eşit derecede ihtiyaç duyuyorsa mütalaa edilir. Fakat eğer arada belirgin bir güç farkı varsa güçlü istediğini dayatır, zayıfa kabul etmek kalır.1 l Güç asimetrisi Amacım insanın doğası budur demek değil; çünkü tarih, bu tarz bir vahşetin ortaya çıkmaması için oluşturulmuş sosyalhukukidini düzenlemelerle dolu. İnsan, kurduğu ilişkilerle bambaşka kalıplara girebilen bir canlı. Ancak adaletin yine de çok kırılgan olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Öyle ki kimi durumlarda aradaki güç asimetrisi karşıdakini insan olarak görmeye dahi mâni olabiliyor. Büyük katliamlar yapılırken öldürülenlerin hamamböceği (Ruanda); mikrop, haşere (Irak); sivrisinek (Almanya) olarak nitelendirilmeleri yahut öldürme eyleminin “temizlik” olarak isimlendirilmesi (Türkiye) bunun en uç örnekleri olarak sayılabilir. Ama hayvanlarla kurduğumuz ilişkilerde, asimetri aslında daha belirgin. Yeni doğmuş erkek civcivleri öğütüp kedi maması yaparken adalet gündeme dahi gelmiyor. Güçlü, zayıfa fena halde zulmediyor. Nietzsche adaletin görece eşit güçler arasında tesis edilebileceğini söyler. Adaletin esasının bir tür denge, mütekabiliyet, hesaplı bir değiş tokuş olduğunu ileri sürer.2 Hukukun gözünün bağlı olmasının hikmeti, daha doğrusu vaadi, işte bu tür bir eşitliği tesis etmektir: Kişilerin zenginliği, statüleri, hangi aileden geldikleri, hangi cinsiyete yahut etnik gruba dahil oldukları dikkate alınmaz. Kanun önünde herkes eşittir. Ancak kapitalizm başta olmak üzere eşitsizliğin keskin olduğu toplum yapılarında, adaletin gözü elbette ki bağlı kalamaz. Paraları ve gelişmiş top Yunan mitolojisinde adalet ve düzen tanrıçası Themis’in modern yorumlarından biri. Elindeki terazi adaletin dengeli bir biçimde dağıtılmasını, gözlerindeki bağ tanrıçanın tarafsızlığını simgeler. lumsal ağları olanlar daha iyi okullara gider, daha itibarlı işlere girer, daha iyi konuşmayı öğrenir, daha uzun yaşar, başı sıkıştığında kendini savunacak daha iyi avukatlar tutar. Böyle bir toplumda hukuk, eşitsizliği muhafaza eden bir araca dönüşebilir. Hiyerarşiyi (deri rengi, inanç yahut eğitim gibi farklı yollarla) meşrulaştırır. Dolayısıyla hukuk, adil olmayabilir. lAdalet duygusunun zedelenmesi Bugün Türkiye’de pek çok hukuk suzluk yaşanıyor. Hem gündelik hayatta hem de siyasi arenada güçlünün diğerine hayatı dar edebildiği ve hiçbir şekilde yaptıklarından sorumlu tutulmadığı bir ortam var. Suç bile isnat edilmeden insanların rızkına, geleceklerine el konuyor. Hak aramak mümkün değil. Cezalar kişilere değil, gruplara topluca kesiliyor. Buna mukabil bazı insanlar ne yaparsa yapsın mevkilerini, zenginliklerini asla yitirmiyor. Hepimizin adalet duygusu fena halde zedelenmiş durumda. Bizi bu noktaya getiren pek çok etken var elbette. Ancak ben görece daha az konuşulan bir hususun altını çizmek istiyorum. Yaygın kanaate göre adaletin tecelli edebilmesi için, devletlerin güçlü olması gerekir. İnsan insanın kurdudur denir. O yüzden kişilerin üstünde, bireyleri dizginleyen bir Leviathan’a ihtiyaç olduğu düşünülür. Oysa bu tam olarak doğru değildir. Kıyıma ve vahşete engel olmak şöyle dursun, devletler toplu katliamların en büyük müsebbibidir. Büyük ölçekli şiddeti örgütler ve icra eder. Üstelik şiddet yalnızca “dış düşmanlar”a değil, kendi vatandaşlarına da yönelir. l Faili devlet R.J. Rummel’in, başlığı “Faili Devlet” diye çevrilebilecek kitabında democide (nüfus kırım) diye bir kavram geçer.3 Ülke içinde devlet eliyle gerçekleşmiş soykırımları ve daha küçük ölçekli katliamları tarif etmek için kullanılır. Rummel’ın hesabına göre 20. yüzyılda yaklaşık 262 milyon insan kendi devletleri tarafından topluca öldürülmüştür. Arjantin, Endonezya, Rusya, Çin, Kamboçya, Almanya, Irak, Osmanlı, Sri Lanka bu listedeki başlıca ülkelerdir. Kendi içinde huzuru ve adaleti tesis ettiği düşünülen zengin ülkeler ise şiddeti dışarıya taşır. Huzurlarının arkasında başka ülkelerin insanlarının ahı vardır. Bugün Türkiye’de, yukarıdaki tespitleri de kendine katık edebilen, görünüşte antiemperyalist, Batı karşıtı bir dilin sahiplenildiğine tanık oluyoruz. Ancak hem Libya, Suriye gibi ülkelere yapılan müdahalelere hem de faizli, zenginliğe hayran bir ekonomiyle işlerin yürütülmesine bakarak, aslında karşıtlığın adil bir dünya özleminden değil, iktidar hevesinden geldiğini anlayabiliriz. Tantana ve şaşaa, saraylar, korumalar, pahalı arabalar, aşırı lüks yaşamlar, Batı başkentlerinde konvoylarla çıkılan alışverişler gözümüze sokuluyor. Bu sayede belli bir zümrenin nasıl zenginleştiğini görüyoruz. Türkiye’de en zengin yüzde 1’in toplam servetten aldığı pay, 2000’den bu yana yüzde 38’den yüzde 54’e çıktı.4 l Adaletin kırılganlığı Zenginlik ve gücün bu kadar dengesiz dağıldığı toplumlarda adalet olmaz çünkü adalet güçlülerin insafına, vicdanına bırakılamayacak kadar kırılgandır. Değer eğitimleriyle, hüsnüniyetle gidilecek mesafe sınırlıdır çünkü orantısız güç, er ya da geç şer lehine bükülür. Adalet, denklik ister. Bölüşüm, yani zenginliğin sınırlanmasını gerektirir. Devletlerin daha güçlü olmasıyla değil, hiçbir zümrenin milyonların yaşamı hakkında hayati hükümler verememesiyle tesis edilir. ?KİMDİR Sezai Ozan Zeybek, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi. Ekoloji ve bilhassa hayvancılık meseleleri üstüne düşünüyor, yazıyor. Keçiler, ormanlar, sokak köpekleri, inekler, koyunlar üzerine makaleleri var. Babalık yapıyor, masallar yazıyor, babalıkla ilgili akademik çalışmalar yürütüyor. Türkiye’nin gıda politikalarına dair, yemeiçmeye dair konuşmalar yapıyor. An itibarıyla çalışmalarını Berlin’deki Modern Doğu Enstitüsü’nde sürdürüyor. Eğer bir gün geçmekte olduğumuz tünelden çıkabilirsek yalnızca AKP dönemiyle değil, uzun bir geçmişle yüzleşmek zorundayız. Bu ülkenin tarihinde büyük adaletsizlikler yaşandı. Devletmillet adına yargısız infazlar oldu. Yapanlar, yargılanmak şöyle dursun, muteber insanlar olarak hayatlarına devam etti. Çok hak yendi. Yaşamak istediğim ülkede bunların hiçbiri olmasın istiyorum. O yüzden sadece kişilere değil, o kişilere imkân tanıyan araçlara (en başta devlet yapısına) ve gücün dağılımına dair sorular sormalıyız. Sanıyorum bugün dünya genelindeki yalpalanma, çoğu durumda iktidar arzusuna meyletse de bir yanıyla da hiç adil olmayan bu sisteme duyulan tepkiden kaynaklanıyor. Biz bunu aşacak ne çok ortak değere sahibiz oysa. Âşık Veysel’le bitireyim: Beni hor görme kardeşim Sen altınsın ben tunç muyum Aynı vardan var olmuşuz Sen gümüşsün ben sac mıyım n 1 Aktaran Simone Weil, “The Love of Our Neighbor”, Waiting for God içinde, çev. Emma Craufurd (New York: Harper Perennial, 1992), 141. 2 Friedrich Nietzsche, Human, All Too Human, çev. Marion Faber (Londra: Penguin Books, 1994), 64. 3 R.J. Rummel, “The New Concept of Democide”, Death by Government içinde (New Brunswick, NJ: Transaction Publishers, 1994), 3143. 4 “AKP ekonomik adaletsizliğin de dibine vurdu: Çok çarpıcı rakamlar”, Cumhuriyet, 9 Mayıs 2016, http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/foto haber/530368/1/AKPekonomikadaletsizligin dedibinevurduCokcarpicirakamlar.html, erişim tarihi 30 Mart 2017.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle