Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Akademi 30 Aralık 2017 Cumartesi Yüz yıllık beklenti! Uygur Kocabaşoğlu 1917Bolşevik Devrimi, insanlık tarihinin gerçekleştirilebilir ve moda deyişle sürdürülebilir ilk büyük ütopyasıydı. Ne ki, büyük çoğunluğun (emekçilerin) ütopyası olan şey, küçük azınlığın (sermayedarların) kâbusu olduğundan gerçekleştirilemedi. Daha doğrusu sürdürülemedi. 1980’lerden itibaren ABD’de Başkan Ronald Reagan’ın, İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher’in neoliberalizm saldırılarının yanı sıra Sovyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’un “glasnost” ve “prestroika” atılımlarıyla bu büyük ütopya tarihe havale edildi. Ütopyanın sonu (1980’lerin sonu, 1990’ların başında) Türkiye’de daha çok sevinç, daha az üzüntüyle izlendi. Peki, bu ütopyanın başlangıcı bu topraklarda nasıl izlenmişti? 19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı ricali, aydınları ve kamuoyu Avrupa’daki sol hareket ve gelişmeleri kuşkusuz izliyordu. Örneğin 1848 ihtilalleri Ahmet Cevdet Paşa’nın kaleminden şöyle yansıyordu: Azıtan halk bütün haddi marufun öte tarafına gitmedi mi? Hukukı mülkiyet ve zevciyatı inkâr edenler, herkes kâffei hususda müsavat üzere olmalıdır demediler mi?1 Bu bakış açısı, “iştiraki emval ve iyal” yani mülk ve kadın ortaklığı, ezelden ebede Türkiye’de belirli bir kesimin sola bakışının temel referanslarından birisi olacaktır. 1917 öncesinde Türkiye kamuoyu 1871 Paris Komünü, 1864 ve 1888 Enternasyonal kongrelerini de izlemiş; izlemekle kalmamış Mehmet, Reşat ve Nuri beyler Komüncülerin safında mücadele etmişlerdi. Basında, örneğin Namık Kemal’in İbret gazetesinde komünü savunan; Ahmet Mithat Efendi’nin Dağarcık dergisinde Enternasyonal yanlısı olan yazılar yer almıştı. Osmanlı kamuoyu Rusya’daki 1905 Devrimi’nden Sultan İkinci Abdülhamid’in sayesinde, büyük ölçüde habersiz kaldı. Bu arada, 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda sol düşünce ve hareketlerin canlandığını da belirtelim. lŞubat [Mart] 1917: ‘Halkın kendiliğinden isyanı’ 1917 ve izleyen yıllarda kuzey kom şudaki (“Moskof”) gelişmeleri izlemenin pek çok güçlükleri söz konusuy du. Savaş yıllarıydı. Haber ve bilgi edinmek zordu. Her yerde sansür kol geziyordu. Anlatanın mezhebine ve meşrebine göre olaylar çok farklı yansıtılıyordu. Kısaca büyük bir bilgi kirliliği egemendi. Bu durum bütün dünya için de az çok geçerliydi. Osmanlı matbuatı olayları başlıca üç kaynaktan takip ediyordu: Batı ajans ve gazeteleri, Batılı ülkelerin ve Osmanlı Devleti’nin diplomatik temsilcilikleri ve İstanbul’a ve Anadolu’ya kaçanlar (daha ziyade karşıdevrimciler). Bir diğer ifadeyle basında yer alan haber ve bilgiler çoğu kez sansasyonel, düzensiz ve genellikle olayların karanlık yüzünü yansıtma eğiliminde olan şeylerdi. 1917 yılının başından itibaren Rusya’daki gelişmeler merak ve ilgiyle izlendi. Temel beklenti Moskof İmparatorluğu’nun dağılması ve savaştan çıkmasıydı. Dolayısıyla Şubat Devrimi (23 Şubat/6 Mart) gazetelerin gündeminden düşmedi. Şubat Devrimi’ne ilişkin ilk haberler, dünya basını ile birlikte Osmanlı basınında 16 Mart 1917’de yayımlandı. Manşetler Tanin’de “Petersburg’da İhtilal: Hükümet İhtilalcilerin Elinde”; İkdam’da “Rusya’da Azim İhtilal Kopmuştur!” şeklindeydi. Ertesi günden itibaren tüm gazeteler Rusya’yı konuşuyor, 1905 Devrimi 12 yıl aradan sonra keşfediliyordu. Osmanlı Devleti ise diplomatları aracılığıyla bilgilendiriliyordu ama bu bilgiler çok sağlıklı değildi. Örneğin, Stockholm Sefiri Cevad Bey 27 Ocak 1917 tarihli raporunda, “buhran hüküm sürmekle beraber, durum dahili bir isyan olmayacağı merkezindedir” diye yazıyor; ya da Şubat İhtilali’nin fiilen başladığı tarihten sonra gönderdiği telgrafında, yetkili mercilerin “vâsi miktarda ve mürettep bir ihtilal başlangıcı olmadığı fikrinde bulunduğunu” bildiriyordu. Berlin Sefiri Hakkı Paşa da olup bitenlerin “İngilizler tarafından tertip edildiğini” düşünüyordu.2 l ‘Bu nasıl bir ihtilal?’ Mart ayından başlayarak cevabı en fazla merak edilen soru buydu. Bu soruya verilen cevaplar da çok çeşitliydi. Bununla birlikte ilk kez Yunus Nadi’nin (Abalıoğlu) kaleminden Rusya’daki ihtilalin “az zamanda bir inkilab mahiyetini arz ve irae ediverdiğini” öğreniyoruz. O zaman, bu inkılâp Türkiye açısından hangi beklentileri tahrik ediyordu? Bir kere, Moskofluk artık bir tehlike olmaktan çıkıyor muydu? Daha da önemlisi “Sulhe Doğru” gidiyor muyduk? Rusya’daki Türklerin ve Müslümanların geleceği ne olacaktı? Öte yandan, marttan kasıma Rusya’daki olaylar İstan bul gazetelerinde endişe ile izleniyor; sözün “ayağa düşmesinden” korkuluyor; asıl büyük tehlikenin “amele” ve “sosyalistler”den gelebileceği vurgulanıyor ve bu ülkenin, “delileri zincirlerinden boşanmış bir tımarhaneyi andırdığından” söz ediliyordu.3 Martkasım arasındaki olaylar pek az bilgiyle ama büyük bir ilgi, endişe ve lmerakla izlendi. Ekim [Kasım] 1917: ‘Notadan müzik çalar gibi gerçekleştirilen ayaklanma’ Karadeniz’in bu yakasında barış umutlarının sönmeye yüz tuttuğu bir sırada Büyük Ekim Devrimi patlak verdi. Leon Troçki’nin ifadesiyle, uzun süren bir satranç oyunu “iki hamlede matla” sonuçlandırıldı. 7 Kasım’da başlayıp 8 Kasım’da tamamlanan ayaklanma, İstanbul gazetelerinde ilk kez 10 Kasım’da duyuruldu: “Kanlı Bir İhtilal”! İkdam gazetesi ihtilalin kanlı olması gerektiğine inanmış olmalı ki alt manşette “kanlı bir ihtilal” derken, ana metinde şunları yazıyordu: İhtilal komitesi yayınladığı bir beyanname ile Petersburg’un kan dökülmeden ele geçirildiğini duyurmuştur. Siyasi tutuklular serbest bırakılmış, eski bakanlar tutuklanmış, Kerenski kaçmıştır.4 İkdam’ın ertesi günkü manşeti şöyle idi: “Rusya Müttefiklerine Sulh Ültimatomu Veriyor.” Alt başlıkta şu ifade yer alıyordu: “Sulhperver Lenin Yeni Hükümetin Reisi: Rusya Mutlaka Sulh Akd Edecek”. Kasım ayı boyunca İstanbul gazetelerinde Rusya’da olup bitenler hakkında çok ilginç haber ve yorumlar yer aldı. Bolşevik yönetimin yayımladığı “Barış ve Toprak Kararnamesi”, ateşkes görüşmelerine derhal başlanması talebi, ünlü “Gizli Anlaşmalar”ın yayımlanması gibi gelişmeler enine boyuna tartışıldı ve Bolşeviklerin itibarını artırdı. O kadar ki, “Aferin Bolşevikler” başlıklı yazısında İkdam gazetesi, “akide itibarıyla biz bu azami program sahibi sosyalistlerin mütalaalarını beğenemeyiz” denildikten sonra Lenin ve arkadaşlarının düşüncelerinin temizliği, ahlaki kararlılıkları övülüyordu.5 Osmanlı kamuoyuna yön veren kalem sahiplerinin önde gelenleri, Rusya’daki gelişmelerden memnundular. Bir kısmı Bolşeviklerin azami programı (sosyalizm) konusunda çekincelerini saklı tutarken, diğer bazıları barış konusundaki gelişmelerin aslında bu azami programdan kaynaklandığını da görüyor ve ifade edebiliyordu. Bu ?KİMDİR Uygur Kocabaşoğlu, ODTÜ’den emekli oldu. Mülkiyeli. Tarihçi. Muhalif. İflah olmaz bir karamsar ama maalesef çoğu zaman haklı. Şirket Telsizinden Devlet Radyosuna (2010) kitabı alanında tektir. Birçok telif eserinin yanı sıra E.P. Thompson, Christopher Hill, Eric Hobsbawm, E.H. Carr, Henri Pirenne gibi yazarları dilimize kazandırdı. Mütareke ve Milli Mücadele Dönemi Basını 19181922 başlıklı kitabı yayına hazırlanıyor. Halen Perry Anderson’ın Mutlakiyetçi Devletin Kökenleri başlığını taşıyacak kitabını Türkçeye çeviriyor. arada Rus ihtilalinin önderleri hakkında 1917’nin son iki ayında övücü haber ve yorumlar yayınlandı: Lenin, fevkalade vâsi malumat ve tecrübeye, aynı nisbette azim ve metanete sahip bir adamdır. Lenin, Çar ile Kerenski’nin yapamadığını yapacak, Rusya’yı bu kadar muhtaç olduğu sulhe kavuşturacaktır.6 l‘Evvela sulh’ Sonunda 3 Mart 1918’de imzalanan BrestLitovsk Antlaşması’yla barış da gerçekleşti. Öte yandan Rusya’daki yeni yönetimin sosyal, ekonomik ve ideolojik tutumu belirginlik kazanmaya başladıktan sonra Osmanlı basını da olaylara sınıfsalideolojik düzeyde yaklaşmaya başladı. Dolayısıyla ağızlar da değişti. Üstelik 1918 yılı hem Rusya hem de Türkiye için bir karar yılı olacaktı. Rusya’da kararları alan ülkenin yeni yönetimi Bolşevikler; Türkiye’de ise emperyalizm olacaktı. Barış elde edildikten sonra Osmanlı kanaat önderleri dikkatlerini yeniden Rusya’nın akıbetine odakladılar. “Belirsizlik”, “karışıklık”, “ihtilal” ve “çatışma” sözcüklerinin çokça yer aldığı gazete manşetleri bir beklentiyi dile getiriyordu: Bolşevik Rusya ne zaman çökecekti? Ve bu çöküş içinde Rusya’daki Türklerin ve Müslümanların durumu ne olacaktı? 1918’in gündemini başlıca bu konu işgal ederken, bir yandan da bir “Kızıl Tehlike”nin varlığından sıkça söz edilmeğe başlanmıştı. Yeni Mecmua’daki “İki Tehlike” başlıklı yazısında, “Bu mübarek ülkeye daima yabancı milletlerden büyük >>