26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 Aralık 2017 Cumartesi Akademi 11 >> olduğu gibi şiddet kullanılarak çözüm arandığı 1990’lı yıllarda güvenlik güçleri tarafından zorla boşaltılan binlerce köyden biriydi. O yıllarda üç milyona yakın insan göç ettirildi. Çeşitli kentlere göçmek zorunda kalan insanların çoğu aradan 1015 yıl geçtikten sonra tekrar köylerine dönmüşlerdi. Tıpkı ziyaret ettiğim bu köy gibi. Geride oturulabilir durumda bir ev ve güdebilecekleri koyunları kalmamıştı. Bu zorluklara rağmen elde edilen çeşitli desteklerle 10 yıl gibi bir zaman diliminde köyde 15002000 civarında koyun içeren bir sürü oluşturabilmiş ve balcılık da yeniden canlandırılmıştı. Ancak tüm bu hayata tutunma, geçinme çabaları son iki yıl içinde yeniden tarumar edildi. Son serbest seçim olan 7 Haziran 2015 seçimlerini AKP’nin kaybetmesi üzerine yeniden alevlendirilen çatışmalar, tutuklamalar, baskılar, yaylalara çıkışın yasaklanması vb. ile iyiye giden her şey tersine döndü. Hayvanları serbestçe otlatmak olanaksız kılındığı ve yemle beslemeye de ekonomik güçleri yetmediği için köylüler geçen iki yıl içinde koyunlarının tamamı satmak zorunda kaldılar. Ülkemizde 1980’de 48 milyon olan koyun sayısı 2016’ya geldiğimizde 23 milyona düştü.4 Bu sayısal azalma Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çatışma ve şiddet nedeniyle çok daha sert bir şekilde yaşanmış ve koyun varlığı 19912010 yılları arasında yarı yarıya azalarak 19 milyondan 11 milyona düşmüştür. Giden koyunların yerine ne geldi? Biraz da ona değinelim. lDışa bağımlılık, antibiyotikli ve GDO’lu yiyecekler Ülkemizdeki sığır sayısı geçen 30 40 yıl içinde fazla değişmedi. Ancak büyükbaş hayvanların kompozisyonu değişti.5 Anadolu coğrafyasının bitki örtüsüne uyum sağlamış, kanaatkâr “Yerli Kara”, “Doğu Anadolu Kırmızısı” gibi çeşitlere mensup sığırların sayısında muazzam bir düşüş yaşanırken, Avrupa’dan ithal edilen sığır çeşitlerinin sayısı olağanüstü arttı. 2016 itibarıyla ülkemizde mevcut 14 milyon sığırın %80’i ithal edilmiş “kültür ırkı” olarak nitelenen hayvanlardan oluşuyor. Oysa Avrupa coğrafyasındaki uzun otlarla beslenmeye elverişli diş yapısına sahip, ülkemiz meralarındaki kısa otları yiyemeyen bu hayvanlardan yüksek miktarda et ve süt alabilmek ancak kapalı ağıllarda mısır ve soya içeren yemlerle beslemek ile mümkün. Hayvan besiciliğinde maliyetin %6070’ini ise yem oluşturuyor. Yem için gerekli hammadde GDO’lu mısır ve soya ithali yoluyla temin ediliyor. 20092013 yılları arasında soya ve mısır ithalatına 14.6 milyar dolar Avrupa’da üretilen antibiyotik ilaçların yüzde 50’si besi hayvanları için kullanılıyor. 2050’de antibiyotik direnci yüzünden yılda ortalama 10 milyon insanın öleceği tahmin ediliyor. ödendi.6 Tahılla besleme hayvanların beslenme alışkanlıklarına aykırı ve hayvanlarda bazen cerrahi müdahale gerektiren çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyor. Bu sorunlarla baş edebilmek için de bolca antibiyotik (ve pek çok başka ilaç) kullanılıyor. Kullanılan ilaçlar gıdalarda kalıntı bırakıyor. Zamanla antibiyotiklere dirençli mikroplar gelişiyor. Kalıntılı gıda ürünlerini tüketmek en çok çocukların sağlığına zarar veriyor. Antibiyotiklere sürekli maruz kalmak, çocukların bağırsaklarındaki besinlerin etkili bir şekilde sindirimi, toksik etkili kimyasal maddelerin elimine edilmesi ve çeşitli vitaminlerin oluşumu gibi sağlıklı bir hayat için son derece önemli pek çok işlevi yerine getiren mikrobiyal ekosistemi altüst ediyor. Birbirine bağlı bu meseleler konuşulamıyor. Devlet ricalinden hesap sorulamıyor. Bütün bu üretimtüketim sürecinin sağlıklı işlemesinden sorumlu kamu kurumları görevlerini layıkıyla yapmıyor. Gıdalardaki toksik kimyasal kalıntıları ile ilgili soru önergelerine verilen yanıtların sorulan sorularla zerre kadar ilgisi bile olmuyor. Zira ülkemizde devlet kamu adına konuşur ama kamuya konuşmaz. Güneydoğu’da koyun besiciliği yapmaya uygun binlerce köyde koyunların elden çıkarılmasına yol açan şiddet ile büyükbaş hayvanların etindeki antibiyotik kalıntılarının ve çocuk sağlığının birbiri ile ilgili olabileceği ise ya akla ya da dile gelmez. lSağlıklı beslenme toplumsal barıştan neşet eder Yeterli gıda temini ve gıda güvenliğinin sağlanması bir toplumun teknik imkânlarını artırarak çözebileceği bir sorun değil. Toplumsal barışın ve adaletin sağlanamadığı bir toplumda beslenme veya gıda güvenliği ile ilgili sorunları çözmek olanaksız. Barış ve adalet sağlanamadığı sürece de bir gün Rusya’dan antibiyotik kalıntısı içerdiği için ülkemize iade edilen tavuk etleri, bir başka gün meyve veya sebzelerdeki tarım zehri kalıntıları konuşulur. Meseleler arasındaki bağlantılar görünmez kılınmıştır. Devlet kurumlarının iyi denetim veya kontrol yapması talep edilir. Sonra her şey unutulur. Kötülüğün dönüp dolaşıp kendine en kolay devlet katında vücut bulduğu bir ülkede barış içinde yaşayabilen bir toplum hayal etmek, bu hayali mümkün kılmak için çabalamak, yıkıma doğru giden bir toplumda yapılabilecek en anlamlı şeylerden biri. Bunu unutmamalı. l Bazı sorular Toplumsal çatışmalarını çözmüş bir toplum olabilseydik hangi sorunları konuşuyor olurduk? Ya da çözemediğimiz için hayati önem taşıyan hangi sorunlar bir türlü görüş alanımıza girmiyor? İnsan hakları mücadeleleri neden sadece işkence ve kötü muamele ile sınırlı kalmıştır ülkemizde? İnsan hakları için verilen mücadelelerin çocuk sağlığı ve sağlıklı beslenme için verilen mücadeleleri kapsamasını sağlamak, toplumun geniş kesimlerini hak mücadelesi süreçlerine dahil eder mi? Bu sorular yanıtları üzerinde birlikte düşünmeyi gerektiriyor. n 1 “Rusya’nın ‘fazla antibiyotikli’ diye kabul etmediği tavuklar iç pazara sürüldü mü?”, T24, 10 Kasım 2017, https://goo.gl/LurSYm, erişim tarihi 19 Aralık 2017. 2 A.R. Nisha, “Antibiotic Residues: A Global Health Hazard”, Veterinary World 1, No. 12 (2008): 375377, https://goo.gl/nLtGow, erişim tarihi 19 Aralık 2017. 3 “Dünya Sağlık Örgütü: Acilen yeni antibiyotikler gerekiyor”, BBC Türkçe, 27 Şubat 2017, https://goo.gl/YcFHJR, erişim tarihi 19 Aralık 2017. 4 TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, “Türkiye’de Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliği”, 23 Şubat 2015, https://goo.gl/H1BkbK, erişim tarihi 19 Aralık 2017. Küçükbaş hayvan sayılarında 2010 yılından sonra gözlenen artışın doğru olmadığını, TÜİK’in bu konuda güvenilir istatistikler sunmadığını ve gerçek rakamın daha az olduğunu düşünüyorum. 5 TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, “Türkiye’de Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliği”, 2 Şubat 2015, https://goo.gl/nrwbwN, erişim tarihi 19 Aralık 2017. 6 Ali Ekber Yıldırım, “Yem fiyatlarına zam hazırlığı”, Dünya, 19 Ocak 2014, https://goo. gl/vtS3FM, erişim tarihi 19 Aralık 2017.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle