Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İstanbul surlarına bitişik bir semt var. Adı Merkez Efendi. Çok değişik bir yer burası. Asırlar boyunca surun içinde yan yana yaşayan insanların yine sonsuzluk uykusuna yan yana uzandıkları mezarları barındırıyor. Müslüman, Rum, Ermeni ve Süryaniler, Karamanlılar üçer beşer adım mesafede birlikte uyuyor. Halide Edip’le Rıza Nur, Abdullah Cevdet’le Necmettin Erbakan, Hrant Dink’le Sadettin Kaynak, 12 Eylül öncesinde katledilen genç bir ülkücüyle, bir devrimci bitişik mezarlarda sonsuz suskunluklarına uzanmışlar. Merkez Efendi sadece mezarlıklardan ibaret değil. Bu semt içinde farklı bir Mevlevihane’yi, İstanbul’da nasılsa ayakta kalmış bir manastırı, bir tıbbi bitkiler bahçesini, İstanbul’un en lezzetli köftesini, kentsel dönüşüm denilen yıkımın iyilik ve kötülüklerini, acıyı, kederi, sonra huzuru ve sükunu barındırıyor burası. Geçen hafta oradaydık. Adım adım dolaştık. Neler neler gördük. Balıklı Rum Manastırı İstanbul'un mİstİk yolu mERkEZ EFEnDİ'DE kİmlER yan yana yatmIyoR kİ? İlk durağımız Merkez Efendi Camii. Geleneksel Türk tıbbının babası olarak kabul edilen ve aynı zamanda tasavvuf ehli de olan bu doktor Osmanlı bilim tarihinde önemli bir şahıs. 41 çeşit bitkiyi harmanlayarak elde etiği bu macunun dışında çok sayıda hastalığa derman olacak ilaçlar da yapmış olan bu tabibin reçeteleri asırlar boyunca kullanılmış, hâlâ da kullanılmaya devam ediyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan’ın Manisa’da yaptırdığı imarethanenin yanındaki zaviye, şeyh olduktan sonra kendini tıp bilimine adayan ve çok sayıda hekim yetiştiren Merkez Efendi, mesir macununun da mucidi. 41 çeşit otu harmanlayarak yaptığı bu macunu her yıl nevruz günü caminin minaresinden halka dağıtırmış. Bir önceki dönemde Manisa milletvekili olan Bülent Arınç bu işi yapardı. Çantasında her daim mesir macunu taşıyan ve gitiği her yerde bunları insanlara ikram eden Arınç’a Manisa’da Çakma Merkez Efendi lakabı takılmış. 20 Merkez Efendi büyük bir tıp merkezi kurmaya niyetlenince 1515 yılında İstanbul’a geliyor ve Topkapı ile Silivrikapı civarında dolaşırken yerin altından bir su sesi duyuyor. Toprağı biraz kazınca toprağın altından gürül gürül akan bir dereyle karşılaşıyor ve merkezi burada kurmaya karar veriyor. Bu semtin hikayesi de böyle başlamış oluyor. Caminin etrafında oluşmaya başlayan mahalle, asırlar boyunca önemli tarihi kişiliklerin ikametine sahne olmuş. İbadethanenin bitişiğinde açılan mezarlıkta yatanlar bize hem semtin hem de İstanbul’un geçmişi hakkında ipuçları veriyor. Zaten mezarlıklar, tarihin sessiz tanıkları ve kanıtlarından biri. Geçmişte mezarlıkların önemli olduğu pek bilinmezdi. Bunu ilk fark eden bir dönem İstanbul’da valilik ve belediye başkanlığı yapmış olan Fahretin Kerim Gökay olmuştu. 1952 yılında ciddi araştırmacılardan oluşturduğu bir ekibi İstanbul’daki kabristanlar üzerine araştırma yapmaları için görevlendirdi. Reşad Ekrem Koçu, Halil Yinanç, Süheyl Ünver, Reşat Beyatlı ve Kadircan Kalı’dan GEZİ Ersin Kalkan @ersinkalkan oluşan bu komisyon sayesinde kaybolup gitmiş çok sayıda mezar ortaya çıkarıldı. Topkapı ve çevresindeki mezarlıklardaki kabirlerde kimlerin yatığına dair bilgilerin bir kısmı da o komisyon sayesinde bilinir hale geldi. Merkez Efendi Mezarlığı’nda yürüdüğümüzde Halide Edip Adıvar ile Adnan Adıvar’ın hayata olduğu gibi ölümde de yan yana olduğunu görüyoruz. Bu mezarlıkta sadece gönülleri ve idealleri bir ve beraber olanlar değil yüz seksen derece zıt olanlar da birkaç adım mesafede uyuyorlar. Kabristanı gezerken rastladığımız bir mezar taşında “1879–1942 Türklük için yaşadı ve öldü” ibaresi yer alıyor. Burası meşhur doktor Rıza Nur’un mezarı. Biraz ileride ise bir başka doktorun, Abdullah Cevdet’in mezarı yer alıyor. İtihat Terakki’nin kurucularından biri olan ve daha sonra Kürt Teali Cemiyeti’nde de çalışan ilginç bir şahsiyet. Bu mezarlıkta ayrıca Abdülhak Şinasi Hisar, Şerif Yüzbaşıoğlu, Ergun Köknar, Hulusi Yazgan, Sadetin Kaynak, Suna Pekuysal, Sabahatin Eyüboğlu, Necmetin Erbakan ve Toktamış Ateş de ya tıyor. Yaşarken belki bir araya gelmeleri imkansız olan bu insanları toprak bağrına basıp eşitlemiş… tasaVVuF mERkEZİ yEnİkaPI mEVlEVİHanEsİ Merkez Efendi Camii’nin yaklaşık 200 metre batısında Yenikapı Mevlevihanesi yer alıyor. 1598 yılında açılmış olan bu mevlevihane kültür ve edebiyat tarihimiz açısından çok önemli. Hüsnü Aşk’ın yazarı Şeyh Galip de burada yetişmiş, klasik Türk müziğinin büyük bestecilerinden İsmail Dede Efendi de. Keçecizade Fuat, Mithat Paşa, Halet Efendi, Hasan Ali Yücel gibi isimler de bu tasavvuf yuvasından feyz almış. 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılınca bu kültür yuvasının semahanesi mühürlenmiş. Dünyanın en büyük üçüncü ahşap kubbesine sahip olan bu semahane ve tüm mevlevihane önce 1961’de sonra da 1997’de geçirdiği yangınlar sonrasında kül olup giti. 2005’te başlanan restorasyon sonrasında 2009’da yeniden hizmete giren Mevlevihane birkaç yıl önce hükümet tarafından Fatih Sultan 17 MAYIS 2015