Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1500 YILLIK SURLARI KAMYONLA TAŞIDILAR Kendimizi Kestanelik, Karacaköy yoluna vuruyoruz. Varış noktamız Yalıköy Ama yol boyunca uğrayacağımız çok önemli bir tarihi nokta var: Anastasios Suru. Bu sur Bizans imparatoru I. Anastasios tarafından 507512 yılları arasında yaptırılmış. Karadeniz kıyısındaki Evcik koyundan başlayıp Silivri’de Marmara’ya kadar iniyor. İstanbul’un 65 kilometre batısında Bulgar akınlarına karşı kenti korumak amacıyla yapılan bu surlar asırlar içinde defalarca aşılmış. Ama her seferinde yeniden onarılıp ayakta tutulmuş. 6. yüzyıldaki tarihçilerin Uzun Duvar adını verdiği bu kalenin uzunluğu 52 kilometre, yüksekliği ise 5 metreye ulaşıyormuş. Evcik İskelesi’nde başlayan sur önce Hisartepe’ye varıyor, buradan Karacaköy, Balçıkdere’ye, ardından Kurfallı, Çilingirtepe, Fener yolunu takip ederek Parapettepe ve Sancaktepe üzerinden Karınca Burnu’ndan Marmara Denizi’ne kavuşuyor. Fetihten sonra pek önemi kalmayan bu uzun duvarın onarımına son veriliyor. Ama kesme küfeki taşından muntazam yapılan ve Çin Seddi’ni andıran bu eser, asırlar boyunca ayakta kalmayı başarıyor. Çocukluğumda Silivri ve Çatalca’nın köylerine gittiğimde bu görkemli suru görürdüm. Ama yıllar içinde yok oluşuna tanıklık ettim. Sur duvarları parça parça sökülüp bölgede sonradan görme zenginlerin yaptırdığı çiftliklerde kullanılmaya başlandı. Bölge halkı 1990’da bir müteahhitin gelip surun Karacaköy civarındaki büyük bir bölümünü sökerek damperli kamyonlarla aylarca bir yerlere taşıdığını söylüyor. Tarih boyunca yapılan bütün bu yağmalara rağmen surun bir bölümü hâlâ ayakta duruyor. Istranca’dan başlayıp Yalıköy’e kadar uzanan ormanlar bu tarihi eseri bir nebze olsun korumuş. Anayol’dan ayrılıp Evcik Plajı yoluna saparsanız yaklaşık iki kilometre boyunca yanınızdan Karadeniz’e doğru zarif bir şekilde süzülen bu tarihi şaheserin görüntüleriyle kucaklaşabilirsiniz. MEŞHUR PODİMA TAŞINI BİLEN YOK Çilingoz Koruma Alanı’nın içinde kalan Yalıköy’de de Kilyos’takine benzer bir hikaye yaşanıyor. Bu köyün eski adı Podima. Bu ismin mimarlık tarihinde de büyük bir önemi var. İstanbul’un eski bahçelerinde yol ve ada zemin süslemesi olarak kullanılan rengarenk çakıl taşlarıyla yapılan işlemelere ‘Podima döşeme’ adı veriliyor. Çünkü bu köyün kıyılarına dünyanın en güzel çakıl taşları dökülüyor. Eskiden kıyıdaki çakıl taşları renklerine ve ebatlarına göre tasnif edilip küfelere yüklenerek İstanbul’a taşınıp evlerin, sarayların bahçelerinde kullanılırmış. Şimdi kıyıda öylece yatan bu taşların yüzüne bakılmıyor. Geçenlerde genç bir mimar grubuyla sohbet ediyordum. Onlar bile Podima’nın İtalya’da bir yer adı olduğunu sanıyorlarmış. Haksız da sayılmazlar. Yalıköy Muhtarı Fehmi Bey yer isimlerinin değiştirilmesine karşı çıkıyor. İsmi değiştirmenin tarihi gerçeklerle oynamak olduğunu savunuyor. Podima’nın adı 1954’te değiştirilerek Yalıköy’e dönüştürülüyor. Köy kahvesinde sohbet ettiğimiz İsmail Süzgün 1951 doğumlu. Onun kimlik kartında doğum yeri olarak Podima yazıyor. İsmail Kızıler 1955’te aynı köyde dünyaya gelmiş, onun nüfus kağıdına ise Yalıköy kaydı düşülmüş. Binlerce yıldır adı Istranca Dağları Yıldız Dağları’na dönüşüyor, Ganos Dağı’na Işık adı veriliyor. Kilyos artık Durusu, Petnahor artık Göktürk, Podima artık Yalıköy… Birileri bir zamanlar tarihi değiştirdi, şimdikiler de ormanları, meraları, gölleri ele geçirip, surları yağmalayıp coğrafyayı değiştiriyor. 9 ŞİMDİLİK İYİ KORUNUYOR YARIN NE OLUR BİLİNMEZ Çevre ve Orman Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahası avlanmak ve izinsiz ağaç kesmenin cezası çok ağır. Hem tazminat ödüyorsunuz hem de hapse giriyorsunuz. Bu sebeple olsa gerek bölge çok iyi korunmuş! Çilingoz İstanbul’un doğal hazinesi. Yalıköy Muhtarı Fehmi Kaçar’la ormanın içinden geçerken ansızın karşımıza bir çakal çıkıyor, biraz sonra bir karaca sıçrıyor yavrusuyla ağaçların arasında. Tavşanlar, tilkiler, kirpiler cirit atıyor. Bu alanda ayrıca geyik, gelincik, ağaç sansarı, kurt, sincap ve köstebekler yaşıyor. Birkaç sene önce orman içinde kayın ve gürgen ağaçlarının altında küçük bir yaban kedisi kolonisine rastlanmış. Eski çağlarda binlerce yaban kedisi yaşarmış bu ormanlarda. Sonradan kaybolup gitmişler. Bu koloni ise büyük bir sürpriz olmuş. Koruma alanı yeşilbaş, bıldırcın, çulluk, üveyik, karabatak, leylek, ağaçkakan, çilkeklik, saksağan, atmaca, ispinoz, saka gibi kuşlara da ev sahipliği yapıyor. Alanın kıyı şeridinde balık yakalamak yasak. Çilingoz’da dere ile denizin birleştiği nokta bu sebeple bir akvaryum gibi. Tepeden bakınca çıplak gözle istavrit, kalkan, kefal, palamut, kırlangıç, vatoz ve barbun gibi balıkları izleyebiliyorsunuz. Derelerde de tatlı su balıklarını. ‘İnşaat ya resulallah’ diye yola çıkan bazılarının bu bölgeye göz diktiği biliniyor. Sık ağaçlı geniş alanları, bakım yapacağım diye Orman Bakanlığı’ndan kiralama girişiminde bulunuluyor. Bakanlıktaki iyi kalpli bürokratlar bu talepleri şimdilik geri çeviriyor ama sonrası bilinmez. 10 MAYIS 2015 Ersin Kalkan @ersinkalkan O TREN ARTIK HİÇ GELMEZ Bir zamanlar Silahtarağa’dan başlayıp Ağaçlı’da denize inen bir trenyolu vardı. Haliç’le Karadeniz’i birbirine bağlardı. Silahtarağa Elektrik Santrali’ne Kemerburgaz ve çevresindeki kömürü taşırdı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında kömür tekrar Zonguldak’tan gelmeye başlayınca 69 kilometrelik bu tren hattına ihtiyaç kalmadı. Ama cumhuriyetin ileri görüşlü kadroları bu yolu yok etmedi. Bu hatta uzun yıllar yük yerine insan taşındı. Belgrad Ormanları’ndan ve 12 köyün ortasından geçen ve iki denizi birbirine bağlayan bu demirden yol 1964’te kapatıldı. Raylar sökülüp talan edildi, güzelim ahşap köprüler gümbür gümbür yıkıldı. BİR KUŞ MASALI Evcik yol ayrımından birkaç kilometre ileride geniş bir sulak alanla karşılaşıyorsunuz. Buraya Çatalca Kaymakamlığı tarafından kuş gözlem kuleleri inşa ettirilmiş. Binlerce kuş havalanıp iniyor. Kendinizi bir masalın içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Gölün kıyısında birkaç lokanta var. İnsanlar ellerinde dürbünlerle oturmuş kuşları izliyor. Bazıları İstanbul’un son kuşlarını gösteriyorlar çocuklarına.