Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İstanbul’un kuzeyinde uzun süredir bir hareketlilik var. Üçüncü köprü yolu ve üçüncü havalimanı için binlerce araç ve on binlerce işçi harıl harıl çalışıyor. Ormanlara dalan dozerler yüz binlerce ağacı yerinden edip asfalt için, beton için, çelik için alanlar açıyor. Göller dolduruluyor, vadilere viyadükler yapılıyor. Ve bu arada İstanbul’un köyleri arada kaynayıp gidiyor, kuş yuvaları dağılıyor, betonun ortadan yardığı yeni ve acayip bir tabiat ortaya çıkıyor. Bu alt üst oluştan en fazla İstanbul Trakya tarafındaki köyler ve doğa etkileniyor. Bu etki önümüzdeki dönemde geometrik bir şekilde artacağa benziyor. Bu gidişle Çatalca’nın 42, Silivri’nin 9 köyü önümüzdeki on yıl içinde inşaatın saldırısıyla yok olacak. Daha önemlisi Trakya bölgesinin en önemli doğal koruma alanı olan Çilingoz İstanbul’un ve insanlığın elinden çıkacak. Geçen hata bu eşsiz güzellikteki bu coğrafyaya yolculuk yaptık. Korkunç manzaralarla karşılaştık. vinçler ve envai çeşit iş makinesi. Bundan üçdört yıl kadar önce bu bölgede irili ufaklı onlarca göl vardı. Bu göllerin bir kısmı doğaldı, çoğu ise eski kömür ocaklarının açtığı çukurlara dolan yağmur suyuyla ortaya çıkmıştı. Su kuşları inip kalkardı bu göllere, bir kısmında tatlı su balıkları yüzerdi. Küçükken bu göllere gelip balık yakalardık. Şimdi arazi kazanmak için bu göllerin birer ikişer doldurulduğunu gördük. Ne balıklar kalmış suda ne de balıkçıl kuşları. İstanbul’un kuzey batısında yapay ya da doğal bir göller bölgesi vardı, kaybolup gitmiş. Önce tarih değişti sıra coğrafyada Kapanmayan inşaat iştahı nedeniyle İstanbul’un Çatalca ve Silivri taralarındaki 51 köyü daha birkaç yıl içinde tarihe karışacak. Şehrin göller bölgesi, kara derili mandaları ve kimliğini yansıtan eski isimleriyle beraber... Uçaktan önce Şyat havalandı Haksızlık etmeyelim, Ağaçlı ile Odayeri arasında bir göl nasılsa varlığını sürdürüyor. Odayeri sakinleri buranın köyün ortak merası sınırları içinde kaldığını ve bu nedenle şimdilik kurtulduğunu söylüyor. Bundan en çok gölde yatan mandalar memnun gibi. Odayeri’nden başlayıp batıya doğru uzanan ve bir kısmı Eyüp, kalanları da Çatalca’ya bağlı olan bu köylerin çoğunda mandalar da yaşıyor. Daha doğrusu yaşıyordu. Son beş yıl içinde yeni çevre yolu ve havaalanı meselesi gündeme güm diye düşünce köy arazilerine kentli rantçıların akını başladı. Havalimanının adı duyulunca, uçaklardan önce iyatlar havalandı. Köylüler önce arazileri sonra da manda sürülerini üçer beşer elden çıkarmaya başladı. Zaten yatacakları sular azalınca mandaların da keyi kaçmaya başlamıştı. İstanbul köylerinin en önemli rengi olan bu kara derili mandalar da yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Ne horoz kaldı ne de köy Göktürk’ten yola çıktık. 1958 yılına kadar bu yerleşim alanının adı ‘horozlu köy’ anlamına gelen Petnahor’du. Eskiden köydü, sonra belde oldu, şimdi Eyüp’ün bir mahallesi olarak görünüyor. Ne bir tane horoz kalmış bu beldede ne de köylükten bir eser. Üçdört kilometre ilerde Ağaçlı yolu üstünde, yüzlerce damperli kamyonun tozu dumana katarak harıl harıl çalıştığını görüyoruz. Belgrad Ormanları’nı ortadan yararak üçüncü çevreyolunu açıyor bu kamyonlar, dozerler, kepçeler, Ben Ölene kadar Terkos dİyeceğİm Yeni durağımız Terkos Gölü. Türkçe deyimler sözlüğüne Terkos suyu diye geçen, binlerce yıldır adı hep aynı olan bu gölün ve yerleşim alanının adı 12 Eylül sonrasında apar topar değiştirildi. Durusu oldu. Gerekçe olarak da Terkos’un Türkçe olmaması gösterildi. Ailesi Balkan Savaşı’nda göçüp Terkos’a yerleşen Mehmet Serik köylerinin isminin değişmesinden dolayı çok öfkeli. “Ben ölene kadar Terkos demeye devam edeceğim” diyerek noktayı koyuyor. Zaten halk Durusu ismini pek kullanmıyor. Hâlâ çok sayıdaki işletmenin adı Terkos ile başlıyor. 8 10 MAYIS 2015