Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KARAMAN 33 vur muyuz, bize de sahip çıksın devlet” demesi taş gibi oturdu yüreğime. Sabahın beşinde kalktığımda keklik sesleriyle çınlıyordu koyak. Onca yıl gezerim yoğun bir kekik sesini burada dinledim. Hatça Hanım çayı çoktan kaynatmıştı közde. Birer ikişer bardak çay içen kalktık sofradan. Yoğun bir gün olacak, Ermenek tarafına doğru düşecektik yola. Onlar göçü yüklemek için develeri ıhtırırken ben de çadırımı, sırt çantamı hazırlamaya başladım. Kuş Ali’nin çocukları Mahmut, Bayram, Kezban, en küçükleri Yasemin koyun ve keçi sürüsünün peşinden yola düştüler. Ben, Kuş Ali, Emine, Gülcan develeri yükledikten son nım temizlik yapıyordu. “Hoş geldin Zeki Emmi” diye karşıladı. Onları yeniden görmenin sevinci vardı içimde. Kuru meşe dallarının yandığı ocağın üzerindeki kara çaydanlık çoktan fokurdamaya başlamıştı. Biliyorlardı çayı sevdiğimi. “Açsan ekmek çıkarayım” dedi Hatça Hanım. Onların güler yüzü çoktan doyurmuştu beni. ErmenekGülnar yolunun kenarında bir yanı dik kayalık, bir yanı derin bir derin bir vadinin arasında konaklamıştı oba. Biraz ötedeki çeşmeden karşılıyorlardı su ihtiyaçlarını. Doğada kamp yapmayı sevenler için mükemmel bir yerdi burası. Kara çadırın biraz ötesine kurdum çadırımı.Kuş Ali karake çilerin bir kısmını satarak koyun almıştı. Gün batımına yakın çadırın çevresine geldi koyun ve keçi sürüsü. Çocukların kimi deve kimi keçi ve koyun güdüyordu. Gece çayımızı içerken söyleşimizin tek konusu Yörüklerin iskânı üzerineydi. Göçerlikten başka hiçbir şey bilmeyen bu insanlar Karaman Sarıveliler’de olduğu gibi beton yığınları arasına tıkılmaktan korkuyorlardı. Devlet birkaç yıl önce doksan hane kadar Yörüğü ikişer katlı evlere yerleştirmiş ama bunun dışında hiçbir destekte bulunmamıştı. İşsizlik, açlık, bela gibi geliyordu üzerlerine. Söz arasında Hatça Hanımın “Biz ga ra yola düştük. Kuş Ali’nin kızı İlknur’u bir devenin sırtına bağlamıştık. Obanın küçük bir kedisi de vardı. Onu da başka bir deveye bağlamıştık. Yazık ki kedi yolda düşmüş, kaybetmiştik. Emine, Yasemin hiç okumamışlardı. Fatma ile Nuray ilköğretim iki ve üçe gidiyor, Mut’taki evlerinde kendi başlarına kalıyorlardı. Küçücük iki çocuğun çaresizliklerini düşününce ürpermiştim. Mazı‘nın Kaşı‘ndan çıkıp tepelere ulaşınca muhteşem bir manzara seriliverdi önümüze. Tam karşımızda, kayalıkların altında Ermenek görünüyordu. Sol yanımızda SarıvelilerGöktepe beldelerini çevreleyen yüksek dağ lar, tam ortada bereketli toprakları ile Ermenek Vadisi. Bu dağlarda, vadilerde görkemli doğa güzelliklerinin yanında Hitit’ten Karamanoğlu’na binlerce yıllık tarih vardı. Ermenek’in üzerinde yükselen dağların üzerinde dümdüz platolar var. Bu platoların arasındaki vadilerden birinde, Balkusan’da Karamanoğulları‘nın türbeleri bulunuyor. Bu türbeleri ne zaman görsem bir hüzün, bir gariplik hissederim. Sevgiyle anarım o güzel insanları. Selçukluklar Moğollara baş eğerken onlar sonuna kadar direnmişlerdi Moğol baskısına. Kuş Ali kışı Gülnar’ın Halifeler köyünde geçiriyor, nisan ayının başlarında yola düşerek Hamit Gölü, Dikili, Çıldır, Armutlu, Mezer Gediği, Görmeli Köprüsü (Ala Köprü) Balkusan yoluyla Keçimen’in yaylasına çıkıyor. Bu yıl 25 Mart’ta yola çıkmıştı. Yaylasına ancak mayıs ayının ortalarında varacaklardı. Hatça Hanım yol boyu yalvarıyordu ata binmem için. İnat edip binmedim ama Görmeli köyünün altında, Ermenek Çayı‘nın biraz üzerinde olan Konak yerine vardığımızda artık yürüyecek gücüm kalmamıştı. Göçerlerin göç yolunda onlarca sorun çı kıyor karşılarına. Bunlardan biride su sorunu. Gürül gürül akan Ermenek Çayı‘nın hemen kıyısındaydık ama içme suyu sorunu vardı. Davar bu ırmaktan sulanmak zorundaydı. Oba Ermenek Maraspoli Mağarası‘nın üzerinden aşıp platoda yol almaya başlayınca su sorunuyla birlikte yakacak sorunu ile de karşılaşacaktı. Gündüz ne kadar sıcak olsa da gece soğuk oluyordu ve çadırın içinde sürekli ateş yakmak gerekiyordu. Akşam yemeğinden hemen sonra çadırımın önünde küçük bir ateş yakıp gecenin türküsünü dinlemeye başladım. Kuş Ali geldi yanıma, onunla biraz sohbet ettik. Sabah kalktığımda Hatça Hanım çayı çoktan hazırlamıştı. Çocuklarla, Kuş Ali ve Hatça Hanım ile vedalaşıp Bayram’la yola düştük. O, beni Ala Köprü’ye bırakıp döndü.Konya’ya dönüşte, tekerleğin döndüğü her noktada bir cenneti geride bırakıyordum. Güneyyurt, Başyayla, Barcın Yaylası, Fesleğen Yaylası... Buraları bir gören tutkulu bir aşkla bağlanır, bir daha görmek ister. Ben yakın zamanda yeniden göreceğim. konyacali@yahoo.com