23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HOLLANDA 27 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr AZİZ NESİN İLE ATİNA Geçen gün odamdaki arşivde kazı çalışması yaparken Aziz Nesin’in Atina’da Venizelos heykeli önünde çektiğim fotoğrafı elime geldi. 1991 yılında Abdi İpekçi ödülü alanlar arasındaydım. Ödül töreni de Atina’daydı. Katılımcıların başında Aziz Nesin geliyordu. Hem Atina gezisi, hem bir akşamlık Aziz Nesin’le toplu sohbet ne güzel olmuştu. Atina, kendisini yüzlerce yıllık medeniyetin mirasçısı sayar. Dünya da öyle kabul edince ister istemez biraz da şımarır. Bunu hem Atina müzelerini gezerken hem de Yunanistan’ın öteki kentlerindeki tarihi yerleri dolaşırken gördüm. Küçük bir örnek: Selanik’te Osmanlı döneminden kalan yıpranmış bir cami dikkatimi çekti. Restorasyon çalışması yapılıyordu. Caminin bahçesinde bir dizi Osmanlı eseri dikkatimi çekti. Osmanlı kendisini mermere işlemiş. Yunanlar da bu eserlerin hangi dönemden kaldığını şöyle duyurmuş: PostBizans. Yani Bizans sonrası dönem... Arkadaşlar 500 yıllık dönemi Bizans sonrası deyip Osmanlı adından söz etmeden geçirivermişler. Aynı şeyi Atina müzelerinde de gördüm. Yunanistan’da elbette önceki uygarlıklardan kalan pek çok eser var. Türkiye’de ne kadar? Komşuyla karşılaştırma yapmak gerekirse Türkiye’deki antik kalıntıların kapladığı alan Yunanistan’ın yüzölçümünden fazla! Bu çokluk ne yazık ki beraberinde bereketi getirmiyor. Değerini bilmeyince önümüzden gürül gürül akıp giden sular gibi öylece bakıyorsunuz. Yunanlı Abdi İpekçi dostları bizi Aziz Nesin’le birlikte Atina’nın turistik merkezi Plaka semtinde bir yere götürdüler. Aziz Nesin tabii ki bizi gülmekten kırıp geçirdi. Şu öyküyü ondan o masada dinlemiştim: Girit’in kaybedilişi Osmanlı‘da yara açıyor. Durumu padişaha söylemeye korkuyorlar. Kimse huzura çıkıp bunu deme cesaretini gösteremiyor; kelle gider! Sonunda nazırlar, saray yöneticileri, durumu padişaha saray soytarısının söyleyebileceği görüşünde birleşiyorlar. Soytarı ertesi gün huzura elinde bir tencere su ile birlikte çıkıyor. Padişah soruyor: Bre soytarı, bu nedir? Soytarı boynunu büküp karşılık veriyor: “Efendimiz, bu sade suya tirit, elden gitti Girit!” Gezekalın... rada gidilecek olan her neresi ise hiçbir zaman uzak değil. Kanallar üzerinde kurulu bulunan binden fazla köprünün her birinin ayrı bir güzelliğini görmek büyük bir şans. Özellikle Amstel üzerinde bulunan Slender Köprüsü ise tarifi imkansız bir güzellikle aydınlatılmış ve kenti bir masallar diyarı haline getirmiş. Dar ve karışık sokaklarında kaybolmanın insanı mutlu ettiği bu kenti tanımanın bir başka yolu ise kanal turu yapmaktan geçiyor. Birçok firma tarafından organize edilen özellikle akşam saatlerinde, güneşli bir günde yapılan turlarda, kentin zemininin tamamen kum olmasının bir neticesi olarak kanal kıyılarındaki evlerin eğik duruşlarını gözlemlemek mümkün. Amsterdam’da birçok cadde araç trafiğine kapalı. Ayrıca Amsterdam, pazar alışverişleriyle de oldukça ünlü bir kent. Özellikle Waterloo Meydanı‘nda kurulan bitpazarında, oldukça ilginç ve bir o kadar da değişik ürünleri, elektronik eşyalardan, tahta ayakkabılara, çiçeklere, ipek dokumalara kadar aranılan birçok ürünü, bir arada bulabilmek mümkün. Amsterdam alışılmışın dışında, kırmızı fenerli bir kent. Burada olanları yadırgamak yerine, kentin bohem ama bir o kadar da kuzeyli soğuk yönü ile diğer yanda ise çılgın ve fantastik yüzünü yaşamak daha keyifli. suat.simsek@isbank.net.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle