Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUŞ 15 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr sulara sahip olan Muş, tarım açısından büyük bir potansiyele sahip. Bu potansiyeli değerlendirmek amacıyla ümitler, Murat Nehri üzerinde yapımı planlanan ve ilin en büyük yatırımı olan AlparslanI ve AlparslanII Barajları‘nın yapımına bağlanmış. Muş genellinde tarım ve hayvancılık ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle yapıldığından Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi istenilen verim elde edilemiyor. Geçmişte bağcılığın ve ceviz yetiştiriciliğinin yaygın olarak yapıldığı Muş‘ta, bugün aroması hoş olan Muş üzümü ve ceviz yetiştiriciliği bitme noktasında… Bağcılık ve meyveciliğin teşvik edilerek yeniden yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar devam ediyor. Bütün bunların sonucunu da tahmin etmek zor olmasa gerek… Türkiye’de göç veren iller arasında Muş ilk sırada yer alıyor. Tek şampiyonluğu, yoksulluk da diyebiliriz. Muş‘lu fakirlikten kurtulmak için hem tarım hem de sanayinin gelişimine umut bağlıyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın da Muşlu olmasının etkisiyle son yıllarda Muş‘a en azından işadamları gözlerini çevirmiş durumda. Muş, bin 650 kilometrekare ile Türkiye’nin üçüncü büyük ovası. Ancak, bu ovanın sadece yüzde 40’ı sulanabiliyor. Üzüm, ayçiçeği, ceviz, ters lale gibi ürünler başta olmak üzere tarımda, hayvancılıkta projeler gerçekleştirmek mümkün. Bir devre adını veren, güzelliğiyle göz kamaştıran laleler, Muş için ayrı bir önem taşıyor. Nisan sonunda açmaya başlayan lalelerin anavatanı olan Muş‘ta, bu nedenle ilkbahar daha göz kamaştırıcı geçiyor. Sadece on beş gün süren bu güzelliğin tadını çıkarabilmek için, ilkyazın Muş‘u kaçırmamak gerekiyor. Tarım arazilerini genişletebilmek için, lale alanlarının kısıtlanması sonucu, bu güzellikler geniş sergi olanağı bulamıyorlar kendilerine. Lalelerin korunmasına ve geliştirilmesine son yıllarda daha fazla önem veren kentte, her yıl 2930 Mayıs günlerinde Lale Festivali düzenleniyor. Doğu Anadolu coğrafyasının diğer kentlerinde olduğu gibi et ağırlıklı yöresel yemek zinciri Muş‘ta da egemen. Yağsız et ve bulgurla yapılan Muş köftesi ya da diğer adıyla hafta direği, hasut dolması yemeden Muş‘tan ayrılmamalısınız. Diğer bir adı da het olan, hasut dolması ilginç rivayetiyle de dikkat çekiyor. Rivayete göre, gelin kayınvalidenin yaptığı dolmalarda en çok gelinin dolmaları beğenilirmiş. Bu durumu kıskanan kayınvalide, bir gün gelinin yaptığı dolmanın içine sumak katmış. Bu sefer sumaklı dolma yine beğenilmiş ve o gün bugündür bu yemeğe “ hasut dolması“ denmiş. MANASTIR CADDELERİNDE... Balkan haritasında Makedonya sınırları içindeki şehirlere baktığınızda, bizim Manastır dediğimiz kentin bulunduğu noktada şu isim yazacaktır: Bitola... Makedonlar, Osmanlı döneminde kullanılan adı bir kenara koymuşlar, kendi verdikleri adları yerleştirmişler. Kentin adını değiştirmekle özünü değiştirmiş olur musunuz? Elbette hayır...Manastır da öyle olmuş...Balkanlar’ın en güzel kenti hangisidir sorusuna en az 10 farklı yanıt verilebilir. Benim için ilk sıradakinin adı değişmez: Ohrid. Göl kıyısında öylesine sevimli, sıcak, temiz, tarihi, doğal bir kent ki... İnsanın ayrılmayası geliyor. İnsanları da kentin dokusunun doğal uzantısı... Bir öğle vakti, Ohrid’den yola çıktım. Resne üzerinden Manastır’a geldim. Yol yemyeşil engebeli kıvrımlarıyla zaman zaman yakınından geçtiğimiz dağ eteklerindeki köyleriyle çok güzeldi. Yanımda oturan Maksüt, Makedonya’daki Türklerin ülke duygusunu, bayrak sevgisini anlata anlata bitiremedi. Manastır’da ilk ziyaret etmek istediğim yer Atatürk’ün de okuduğu, bugün müze haline getirilen okulu görmekti. Müzeyi önceki Gezekalın’larda aktarmıştım. Manastır’ın caddelerine geçelim... En büyüğü Mareşal Tito Caddesi. Onu kesen çok güzel sokaklar var. Anlatılan o ki; Atatürk bu şehirde okurken, bu cadde üzerindeki evlerden birinin balkonunda oturan genç bir kıza aşık olmuş. O genç kız bir gün balkondan beyaz mendil göstermiş. Mareşal Tito Caddesi’nin evlerinin balkonları hem tarih kokuyor, hem çiçek. Her bir balkon bir yarışmaya katılırcasına özenle dekore edilmiş. Birinci katlar kafeteryalar, bar benzeri eğlence mekanlarına ayrılmış. Caddede ne kadar yürüdüğümü anımsamıyorum ama, ayaklarımdaki yorgunluk kafeteryaların güzelliğiyle birleşince, sandalyeleri ahşap oymalı bir kafeteryada mola verdim. Pek çok Balkan kentinde olduğu gibi burada da yüksek sesle Türkçe bir şeyler söylediniz mi ya da çantanızdan Türkçe başlıklı bir şeyler çıkardınız mı, mutlaka size selam veren biri bulunur. Burada da öyle oldu. Ressam Mustafa Asım’la burada tanıştım. Kısa sürede dost olduk. Manastır’ı birlikte bir güzel gezdiğimiz gibi, beni Ohrid’e kadar getirdi. Manastır’ın güzel mekanları arasında camiler de vardı. Camilerin sadece dış mimarisi değil, iç dekoru da güzeldi. Pencere üstlerindeki doğa manzaralı resimler bizim alışık olmadığımız bir cami içini anlatıyordu. Atatürk ülke için ilk hayallerini boşuna Manastır’da kurmamış... İnsan bu güzel coğrafyada neler yapmak istemez! Gezekalın...