27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KAPAK 7 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr TÜRKÇE’NİN BAŞKENTİNDE! Geçen hafta, Karaman’ın yolunu anlatmış; Orta Anadolu’da baharın tadını paylaşmıştık. Karaman için en çok kullanılan tanım şu: Türkçe’nin başkenti! 13 Mayıs 1277 ‘de Karamanoğlu Mehmet Bey şu fermanı yayımlıyor: “Bundan sonra, divanda, dergahta, sarayda, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” Farsça’nın ve Arapça’nın Anadolu’da içten içe yer ettiği bir dönemde ilk kez bir Anadolu beyi, Türkçe’yi bir anlamda “resmi dil” ilan ediyordu. Karaman’a girince de kimi yabancı tabelalar dikkati çekmedi değil ama, kent merkezindeki anıtlar, parklardaki tabelalar, Karaman’da olduğumuzu anımsatıyordu. Yunus Emre heykelinin hemen dibinde şu tabelayı görünce elim ister istemez fotoğraf makinesine gitti: “Türk ulusunu sevmek, Türkçe’yi sevmekle başlar. Oktay Akbal”. Bir an, Oktay Akbal karşımdaymış gibi hissettim. Karaman’ın, Türkçe’nin edebiyatçısı Oktay Akbal’a kent merkezinden selam göndermesi ne güzel! Karamanoğlu Mehmet Bey, Toroslar’ın eteklerindeki tüm Türkmen grupları birleştirmiş ve kendi beyliği altında toplamış. Kentin günümüz mimarisini yansıtan beton yapılarının arasında insanı şaşırtan tarihi yerleri var. Kaleyi daha önce de dolaşmıştım. Anadolu’daki öteki kalelere oranla daha derli toplu. Müzesi, girişiyle, çevresiyle “burada müze var” diyor. Yunus Emre Türbesi ve camisinin bahçesine de hümanist ozanın sözlerini serpiştirmişler. Çevreyi eski Başkan Yaşar Evcen’le birlikte dolaştık. Geçen hafta Anadolu’da “mevsim turları“ ne güzel olur demiştik, o seriyi sürdürmek gerekirse, Anadolu’da tarih turları da klasik çizginin dışında daha eğitici ve kapsayıcı düzenlenebilir... Örneğin, Karamanoğlu Mehmet Bey’in adını taşıyan üniversitenin girişindeki heykelinin önünde zirvelenecek bir Türkçe turizmi ne güzel olur... Bir müze yetkilisine sormuştum: Müzeyi gezen yerliyabancı oranı nasıl? Yabancıların açık ara önde olduğunu söylemişti. Kendi tarihini “görerek” öğrenebilecek uluslardanız... Gelin görün ki, nüfusumuzun büyük dilimi denizi bilmeyen balıklar gibi... Elbette böylesine balık denmez... Alık denir! Gezekalın... va’ya günah işleten Amasya’nın kokulu misket elması, “Niğde elması” olarak ün yapmaktadır artık. Yine de Amasya’da, Ferhat ile Şirin pınarından sulanan buğday benizli sevdalıların sıcak bakışları, sevi oku gibi yüreğinizi bir kaya kuytusuna puntalıyor. Erişilmez sevdalarda taşlaşırsınız. Taşınıza yüz süren gelinlerin dilekleri umuda ve alın yazısına dönüşür. Saçlarınız, Fırtına Tanrısı Teşup’un çekim alanında savrulur. Meryem Ana’nın gözyaşı şişesinde, buharlaşan bir damla sevda ya da Şirin’in Ferhat’a akıttığı gözyaşları, coşkulu Yeşilırmak gibi çağlar... Ya da, ağ lar... Olmadı, kara sevdaya tutuldunuz; Bimarhane’de şifa bulursunuz... Lalaların elinden ve dilinden damlayan bilge sözcüklerle saraylarda ağırlanırsınız. Belki de, üç kıtayı saran dev çınar ağacının gölgesinde at koşturursunuz. Kendi “Düşistan”ınıza padişah olursunuz... Nice Sultanlar, önünüzde diz çöker... Anadolu, sizi selamlar... “Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu”nun, son kurtuluş bildirgesine imza koyarsınız. “Tam Bağımsız Türkiye!”düşüncesi ardına düşersiniz... ozdendursun@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle